2
Mayıs
2025
Cuma
ANASAYFA

Cumhurbaşkanı'nın ve komutanların dünkü çıkışları, Başbakan'ın elini güçlendirebilir!..

Kara Kuvvetleri Komutanlığı’ndaki dünkü devir teslim töreninde Orgeneral Yaşar Büyükanıt ile Orgeneral İlker Başbuğun yaptıkları konuşma ve tören sonrası Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in, gazetecilerin sorularına verdiği yanıtlar güne damgasını vurdu…

Yarınların ise işaretini verdi…

Büyük Taarruz’un başladığı (26 Ağustos 1922) günün 84’üncü yıldönümüne denk gelmesi de anlamlıydı…

Bugünkü, dinci gazetelerin dışındaki gazetelerin manşetlerindeydi...

Cumhurbaşkanı Sezer’in, gazetecilerin sorularına verdiği yanıtı ile Kara Kuvvetleri Komutanlığı görevini 1’inci Ordu Komutanlığından gelen Orgeneral İlker Başbuğa devreden yeni Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın ve Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Büyükanıt’ın konuşmalarını Hürriyet ve Milliyet gazetelerinden alıntı yaparak aşağıda bilginize sunuyoruz.

Sunarken de; Sezer’in, Büyükanıt ve Başbuğ’un söylediklerine katıldığımızı belirtmek isteriz…

Ancak; yürekten katıldığımız ve ayakta alkışladığımız yanıtlar ile konuşmaların, devir teslim töreninde adları anılmayan Kamutay Başkanı Bülent Arınç’la, Türkiye’nin azınlık AKP iktidarının ve AKP’nin başı Başbakan’ı “mağdur” duruma düşüreceğinden kaygılıyız!

Bu gelişmeler karşısında, AKP’lilerin, Genel Başkanları Başbakan çevresinde halka oluşturacaklarını, Lübnan’a asker göndermeye karşı çıkanların dahi, asker gönderme isteklisi Başbakan’ın safına geçeceklerini düşünüyoruz…

Başbakan’ın, keyiften kıs kıs gülüyor olabilir!

Ayrıca; Arınç’la Başbakan’ın tepkisiz kalmayacakları beklentisindeyiz…

Özellikle Cumhurbaşkanı Sezer’in çok doğru sözlerinin, Başbakan’ın elini daha bir güçlendireceği görüşündeyiz.

Görüşlerimize katılıp katılmayacağınızı bilmiyoruz.

Sizleri, alıntılarımızla baş başa bırakıyoruz…



CUMHURBAŞKANI SEZER

Sayın Cumhurbaşkanı Lübnan’a asker yollama konusundaki görüşünüz?

- Lübnan’a asker yollanmasına karşıyım, başka ülkelerin ulusal çıkarlarını korumak görevimiz değil.

Ama efendim, askerin insani yardım için gideceği söyleniyor.

- İnsani yardıma karşı değilim ama BM’nin 1701 sayılı kararı asker eliyle insani yardım öngörmüyor.

Karar ateşkes bile içermiyor deniliyor.

- Evet karar iyi niyetli değil, sadece husumetin durdurulması isteniyor.

Sizce Türk askeri çatışmanın içine mi çekilecek?

- İnsani yardım ancak savaşta asker eliyle yapılır, barışta sivil örgütler yapar.

Sadece BM kararının eksikliği mi söz konusu?

- Bizim hiçbir ulusal çıkarımız yok. Başkalarının ulusal çıkarları için asker yollamaya karşıyım.

BM kararı değişirse asker yollama konusundaki görüşünüz de değişir mi?

- Büyük devletler kararın içeriğini araştırırken sorarken, maşallah biz karar çıkmadan talip olduk.

PKK konusunda hiçbir yardım alamadığımız eleştirilerine katılıyor musunuz?

- Türkiye’nin kendi iç güvenlik sorunları varken başkalarının sorunlarını çözmek görevimiz değil.

Türkiye bölgenin büyük devletidir, asker yollamalıdır görüşüne yorumunuz nedir?

- Bizden daha büyük ülkeler yollamazken bizim sırtımız sıvazlanıyor asker isteniyor. Türkiye büyük devletse asker gönderse de göndermese de bu görüntü değişmez. 

Habercilerle diyalog süresince hiç yerinden kımıldamayan Sezer arada gazetecileri de görüşlerini açıklamaya davet etti, "Siz de böyle düşünmüyor musunuz?" diyerek üsteledi.

Sohbet uzayınca birkaç kez "Bundan daha açık söyleyemem herhalde, bundan fazlasını beklemeyin" diyerek nokta koymaya çalıştı. Hatta karşılıklı "iyi akşamlar" dilekleri bile havada uçuştu ama Cumhurbaşkanı takip eden soruyu da yanıtsız bırakmadı.

Manzarayı uzaktan izleyen Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök gazetecileri yararak Sezer’e yaklaştı ve "Bir işaretiniz yeter, sizi kurtarırım sayın cumhurbaşkanım" diyerek esprili müdahalede bulundu. Ancak Sezer "Teşekkür ederim sayın başkan, yardıma ihtiyacım yok" yanıtıyla bu teklifi geri çevirdi. 

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in cuma akşamı piyasalar kapandıktan sonra yaptığı ve Başbakan’la ters düşen açıklamalarını yorumlarken yönelttiğim iki soruyu ve yanıtların altını çizmek lazım:

Sayın Cumhurbaşkanı Meclis’ten geçecek tezkere onayınıza sunulacak mı?

- Hayır meclis kararıdır bana gelmeyecek.

Sayın Cumhurbaşkanı MGK’da bu görüşlerinizi gündeme getirdiniz mi?

- Tabi söylediklerimi yetkililere neden söylemeyim?

Bu yanıtlar da gösteriyor ki, Sezer’in Meclis’in asker tezkeresini durdurma veya Anayasa Mahkemesi’nde dava açma yetkisi bulunmuyor. Ancak Cumhurbaşkanı MGK gibi platformlarda ve kamuoyu önünde Lübnan’a asker yollamaya muhalefetini sergilemeye kararlı gözüküyor.

Cumhurbaşkanı Sezer soru üzerine Irak Cumhurbaşkanı Talabani’yi davet etmediğini doğruluyor. "Güven ortamı oluşmadı mı?" sorusuna, "Oluşmadı, başkalarının benim yerime davet etmesini uygun bulmuyorum" yanıtını veriyor. 

Cumhurbaşkanı Sezer, Milli Eğitim Bakanlığı’nın izin verdiği çocuk kitapları için "Rezalet" dedi. Sezer, ABD’nin PKK koordinatörü için ise, "Kavram doğru. İçeriğini düzeltmek lazım" diye konuştu. (Enis Berberoğlu – Hürriyet / 26 Ağustos 2006 Cumartesi)



ORGENERAL BÜYÜKANIT

Son yıllarda, "Türkiye’de askerin rolü" genel ifadesinden hareketle, TSK’nın özellikle anayasanın 3 ve 4’üncü maddelerinde belirtilen sorumluluklarında etkisiz hale getirilme çabaları ön plana çıkmış bulunmaktadır. Açıkça ifade etmem gerekir ki, bu çevreler, ya Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısından rahatsızdırlar ya da Türkiye Cumhuriyeti’ni başka bir tür cumhuriyete dönüştürme hayalini düşlemektedirler veya her iki düşünceyi de hayata geçirmeye çalışmaktadırlar. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, devletin kurumları ve bu kurumlarından biri olan TSK var olduğu sürece, gördükleri bu rüya gerçek olmayacaktır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısının terörle ortadan kaldırılamayacağını anlayan bazı mihrakların terörü demokrasi ve insan hakları, özgürlük gibi medeni dünyanın ortak değer yargıları ile kamufle etmek dahil, diğer yollarla üniter yapıyı bozma girişimleridir.

Atatürk’ün, "Cumhuriyeti kuranlar, onu korumaya da muktedir olmalıdırlar" ifadesi, yalnız askerin değil, tüm ulusun rehberi durumundadır. Türkiye Cumhuriyeti, üniter, laik, demokratik sosyal bir hukuk devletidir.

Yaşadığımız günlerde, canlarını bu güzel yurdumuz için feda etmeye yemin etmiş askerlerimize ve onların komutanlarına karşı inanılmaz iğrençlikte saldırılar yapılmaktadır. Bu yasa dışı, ahlak dışı, akıl dışı saldırıları yapanlar, yarattıkları iğrenç bataklıkta boğulacaklardır. Bir söz vardır: Rüzgar küçük ateşleri söndürür, büyük ateşleri daha da büyütür. Benim ve değerli arkadaşlarımın kalplerinde, ulus ve vatana hizmet yolunda çok büyük bir ateş yanmaktadır.

Bu tür gayretler ne Atatürk’ün kurduğu cumhuriyeti değiştirebilir ne de ülkeyi bölebilir. Zamanı geldiğinde yasalar çerçevesinde bu kişiler ve gruplar, gereken hesabı verirler ve vereceklerdir. Hiç kimse, hiçbir kurum, insan hakları, özgürlük, demokrasi gibi insanlığın yüksek değerlerini teşkil eden kavramların arkasına saklanarak, bu ülkeye ve insanlarına zarar veremez. Bu yüksek değerleri, sahip oldukları bölücü ve irticai düşüncelere alet ederek, ülkenin rejimi aleyhine kullanamazlar ve kullanamayacaklardır. (26 Ağustos 2006 Hürriyet)



ORGENERAL BAŞBUĞ

Türkiye Cumhuriyeti'nin doğuşu ve gelişimi bir devrimdir. Devrimin ana amacı, bir ulusun, Türk ulusunun yaratılmasıdır. Bu devrim ümmet toplumundan, laik ulus devletine dönüşümdür. Bu ulus anlayışı ırksal ve dinsel öğelere bağlı değildir, bağlanmaya da çalışılmamalıdır. TSK, ulus devlet, üniter devlet ve laik devletin korunmasında her zaman taraf olmuştur ve olmaya devam edecektir.
Bu konulara ilişkin görüş ve önerilerin Anayasa ve kanunlar çerçevesinde, uygun ortamlarda ilgili makam ve kuruluşlara iletilmesi, gerekli hallerde de kamuoyuyla paylaşılması bir görev olarak değerlendirilmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti kültürel alanda / bireysel kalmak ve ulus devlet yapısına zarar vermemek şartıyla kültürel zenginliklerin yaşaması için gerekli düzenlemeleri gerçekleştirmiştir.
Bunun ötesinde, kimse Türkiye'den belirli bir etnik gruba kültürel alanın dışında ulus devlet ve üniter devlet yapısını tehlikeye sokacak, siyasal alanda düzenlemeler yapmasını beklemesin.
Kültürel alandaki düzenlemeler daha fazla demokrasi başlığı altında, siyasal alana doğru götürülmeye çalışılırsa ülke kutuplaşmaya ve ayrışmaya sürüklenebilir.
Güvenlik güçleri, terör örgütünün bulunduğu bütün bölgelerde terör örgütü etkisiz hale getirilinceye kadar operasyonlara devam edecektir. Bunun dışında öne sürülebilecek ve düşünülebileceklerin anlamı teröre taviz vermektir.

PKK'ya katılımlar, devletin yürüttüğü psikolojik harekâtın yetersizliğini göstermektedir. Terörle mücadele eden ülkelerde bu konu önceliklidir, hayatidir. Bazı ülkelerin ve grupların, Kerkük sorununa bir çözüm bulunmasından önce, 2007 yılı sonuna kadar, PKK terör örgütüne karşı etkin tedbir almayacakları düşünülerek, onları etkin tedbirler almaya zorlayıcı hareket tarzları geliştirilmelidir. (26 Ağustos 2006 Cumartesi Milliyet)
Kent Haber
Yayın Tarihi : 26 Ağustos 2006 Cumartesi 13:10:30


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?