17
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

Nemrut´un Zirvesinde 'Zır Zır' Cehalet - Bülent Korkmaz

E Posta: korkmazbl@hotmail.com

FIJET, Uluslararası Seyahat Yazarları ve Gazeteciler Derneği, turizmin en üst düzey ödülü kabul edildiği söylenen “Altın Elma” ödülünü Nemrut Dağı’na vermiş.

İyi etmişler, sağ olsunlar, varolsunlar. Bundan daha isabetli bir karar alamazlardı.

Ankar Dağları’nın zirvesinde dev tanrı heykelleri ve Kommagene Kralı I. Antiochos’un tümülüsünün yer aldığı mekan sadece Türkiye’nin değil, dünyanın en büyülü mekanlarından birisi.

Kuşkusuz, Nemrut’a ve yeryüzünde ona benzer birçok esere bu tür ödüller verilse de verilmese de, değerinden ve öneminden kaybedeceği bir şey yok.

Bu dışarıdan verilen önem kadar önemli, hatta ondan bile daha önemli bir olgu varsa, o da o esere “birinci dereceden” sahip çıkması, koruması gerekenlerin olması gereken hassasiyeti gösterip göstermedikleri.

Yurdum insanlarının, 2 bin küsur metrelik zirvede yer alan tarihi değer ve önemi doğru algılıyorlar mı, sorusu gereksiz bir soru.
Çünkü, doğru algılamıyorlar, bilmiyorlar ve korumuyorlar.
Hele bir dinleyin, acaba niye?

*** *** ***

Adıyaman Valiliği’nce düzenlenen Kommagene Festivali etkinlikleri kapsamında, 28 Ağustos Cumartesi sabaha karşı Nemrut Dağı’nın doğu terasında bir tören düzenlendi. Katılımcılara günbatımı öncesi konser verildi; halkoyunları gösterisi yapıldı. Ardından paraşütçüler ‘Altın Elma’yı havadan indirdiler ve törene davet edilen Dünya Güzeli Azra Akın hanımefendinin eliyle ödülün teslimatı gerçekleştirildi.
Konuşmalar yapıldı, plaketler sunuldu ve törenin ardından insanlar terası terk ettiler.

Ne terk etme!!!

Yerde çer-çöp namına ne isterseniz var: Pet bardak, meyve suyu kutuları, çikolata-bisküvi vb. artıklar…

Aynı kirleticilerden doğu terasının önündeki ateş sunağı da nasibini almış…

Tanrıların mekanını şey götürüyor. Ne hikmetse, çoğunluğun aklına ören yerinin muhtelif yerlerine konulmuş çöp kutularını kullanmak gelmiyor.

*** *** ***

Festivalin 30 Ağustos Bayramı’yla çakışmasının, etkisiyle Nemrut Dağı’nı ziyaret eden yerlilerin sayısı yabancılardan fazla. Yanındakine dağ hakkında bilgi veren fahri arkeolog-sanat tarihçisi-turist rehberi (üç adet parantez içinde ünlem (!) işareti) sayısı ibadullah. Tamamına yakını aynı şeyleri söylüyor:

“Efendim, Nemrut diye melun bir zat varmış. Bu, İbrahim Peygambere ziyadesiyle eziyet edermiş. İşte bu heykelleri o zındık yaptırmış”...

Sanal yazarınız sabretti, sabretti, ama ulusal kanallardan birinin program hazırlayıcısı heykellerin arasından, aynı mealde “sunum” yapınca, “siz insanlara tarihsel gerçekle uzaktan yakından ilgisi olmayan bu bilgileri nasıl verirsiniz?” diyerek, müdahale etmek zorunda kaldı.

Özür dileyerek, haddimiz olmayarak, konunun uzmanı filan olmamakla birlikte, okuması yazması olan birisi sıfatıyla, kısaca, Nemrut Dağı ve özelliğini anımsatalım:

İnsanların pagan kültüre bakarak “Nemrut” adını yakıştırdıkları bu mekanın Ortadoğu kökenli Yahudilik-Hıristiyanlık-Müslümanlık dinlerindeki Nemrut’la uzaktan yakından ilgisi yok. İskender’in ölümünün ardından imparatorluğu dörde bölünüyor. Bunlardan biri Suriye merkezli Selevkoslar. Bugünkü Adıyaman-K.Maraş-G.Antep sınırları içerisindeki alanları kapsayan (Aşağı Fırat) Kommagene ülkesi buraya bağlı. Kommagene küçük bir krallık; beylik de denebilir. başkentleri şu anda baraj altındaki Samsat. Efsanevi kurucuları Samos. Samos’la birlikte Kommagene kralları, merkezdeki karışıklıklardan yararlanıp, diplomasiyi de iyi kullanarak, iktidarlarını kuruyor, memleketin nimetlerini başkalarına yedirmektense kendileri yiyorlar. Ancak bunları yaparken fincancı katırlarını (Roma ve Perslerin uzantısı Partlar), ürkütmeyelim diyorlar; dönemin süper güçlerini “yağlama-yıkamayı” ihmal etmiyorlar. Nemrut’u yaptıran (daha doğrusu yapımını başlatan; çünkü, bitirildiği şüpheli) I. Antiochos döneminde bu politika zirveye çıkıyor. Kommagene’nin dört bir yanına yaptırılan benzer eserlerle, Pers-Helen-yerel din ve kültürler sentezleniyor. Antiochos I, doğu ve batı terasındaki taht kaidelerinin arkasında yer alan 237 satırlık edebi yazıtlarda, tüm niyetini, isteğini ve ideolojik yaklaşımını ortaya koyuyor.

İşin Türkçesi, Kommagene kralları hem İsa’ya hem Musa’ya yaranmaya çalışıyor gözüküyorlar ama, özünde din-iman diyerek memleketi bir güzel götürmekten başka bir şey yapmıyorlar.

Uzatmayalım…

Ayrıntıyı merak edenler 1881’den başlayarak araştırmalara emeği geçmiş Karl Sester-Otto Puchstein-Karl Humann-Osman Hamdi Bey-Theresa Goell-Karl Doerner-Sencer Şahin ve belki ismini şu anda anımsayamadığımız nice gezgin-arkeolog-tarihçi-bilim adamının çalışmalarını, eserlerini bulur, okur, neyin ne olduğunu öğrenir.

Burada acı olan, eserlerin hemen yanı başında yaşayan Adıyamanlı, Antepli, Maraşlı, Urfalı, Malatyalı ve hatta daha uzaktaki Muşlu, Çorumlu, Trabzonlunun ayağını bastığı topraklara karşı bilgisizlik ve ilgisizliği.

Berberinden hakimine, doktorundan çadır imalatçısına yüzde 99.99’u tek bir sayfa kitap karıştırma zahmetine katlanmadan, kendi beyninde yarattığı anakronik (tarih karıştırma) bir safsataya inanıyor, onunla yaşayıp hikayeler uyduruyor ve mutlu da oluyor.

Bir de öyle bir tarz da anlatılıyor ve inanılıyor ki; sanki halen putperestlik orada bir yerlerde mevcut, bu heykellere tapan salaklar var ve onlar, ülkemizden vazgeçtik, yeryüzünün bölünmez bütünlüğünü tehdit ediyorlar.

*** *** ***

Bu arada Nemrut’ta koruma ve restorasyon çalışmaları devam ediyor. Çalışmalar şimdilik yaşanan bir sorun nedeniyle durdurulmuş. Ancak bu arada güzel bir şey yapılmış. Eserlerin önüne zincir çekilerek, insanların temas etmesi engellenmiş.

Nemrut’un varlığından dünya kamuoyu ilk 1881 yılında haberdar oldu. O tarihe kadar eserler, kuş uçmaz-kervan geçmez, kör itin öldüğü bir yerde iki bin yıldır unutulup gitmişti ve zarar da görmemişti. Maalesef, gittiği yeri kurutan insanoğlu oraya ulaştı, elini kireçtaşından yapılmış heykellere, kumtaşından yapılmış kabartmalara sürdü.

Sürmez olaydı.

Heykeller, kışın 6 metreye ulaşan karından, dondurucu soğuğundan; yazın kavurucu sıcağından iki bin yıl görmediği zararı son birkaç on yılda gördü.

Tahmin edebileceğiniz gibi, halkımız bu yasağı delmek için her yolu deniyor. Zeus-Apollo-Fortuna-Antiochos ve bilumum zatların heykelleriyle fotoğraf çektirmek için zincirden atlıyor; onları elliyor, kucaklıyor.

Heykellerin başında bira şişesi bırakılan, terasın önünde mangal yapılan günler de görülmüştü; buna da şükür demek istiyorsunuz ama…
Sui misal, misal değil ki…

*** *** ***

Söylemeye gerek var mı?

Tüm bunlar bizim marifetlerimiz. Bilmem kaç bin kilometreden gelen elin oğlu, inanın ne elindeki çöpü atıyor, ne heykellere elini sürmeye çalışıyor, ne de dağ hakkında yanlış bilgi sahibi.

Bilmese de, kafadan atmıyor, bir bilenden öğrenmeye çalışıyor.

*** *** ***

Ben bir şey diyemiyorum:

Özellikle son yirmi beş yıldaki çabalarıyla bu insan tipini yaratanlara helal olsun.

Cillop gibi vatandaş. İstediğin gibi vur-dönder; çek-çevir.

sansursuz.com
Yayın Tarihi : 5 Eylül 2004 Pazar 00:38:16
Güncelleme :7 Eylül 2004 Salı 15:52:38


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
imam pulat IP: 81.213.163.xxx Tarih : 17.09.2004 12:22:00
bu anlattıklarınızı biliyoruz da bunların olmaması için ne tür önerileriniz ve grişimleriz oldu .önemli olan çözüm üretebilmek emek harcama değil mi. saygılar teşekkürler