19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Zokayı yuttuk!

Sınır ötesi operasyon laflarının konuşulduğu günlerin hemen ertesinde, koordinatör meselesi ilk gündeme geldiğinde, 07.08.2006 tarihinde şöyle demiştik:

“Amerika nihayet PKK terörüne karşı işbirliği çerçevesinde ilk somut adımı attı.-Gazete manşetleri!
Bakar mısınız müjde gibi verilen habere!
İlk aklımıza gelen, acaba Amerika Kandil Dağını mı vurdu oldu?

Koordinatör atamış!
Anlaşıldı. Meseleyi komisyona havale etmeye karar vermişler! Birde aracı tayin etmişler! Komisyondan, “taraflara” yönelik diplomatik-demokratik-barışçı bir çözüm önerisi çıkacağına şüphesi olan var mı?”

Bir ayı aşan sürede, koordinatör konusu gerektiği kadar açılmadı, tartışılamadı. Koordinatör, tek başına bir insan gibi ve PKK ile arabulucu olarak algılandı. Yetkileri ne olacak, sorumluluk alanı neresi, kimlere karşı sorumlu olacak, görev tanımı ve kapsamı belli midir? Süre tayin edilmiş midir? Irak’ı kim temsil edecek? Yada örneğin, neden Özel Temsilci değil de, koordinatör soruları sorulmadı.

Dün nihayet, ülkemizde karşı atamayı yaparak, yeni bir süreci başlatmış oldu. Koordinasyonu kabul etti.
Bu kabul ediş, oyuna gelmek veya bilerek ve isteyerek oyuna katılmak demektir. Artık ülkemiz ve tabiî ki silahlı güçlerimiz, ABD ve Irak yönetimi ile, koordineli-angaje bir şekilde hareket etmek durumundadır. En azından, bağımsız ve kendi başına sınır ötesi harekat yapmak erkini, iradesini terk etmiştir. Ya, süreci baltalamayı göze alacak, ya komisyon kararını bekleyecek, saygı gösterecektir. Bu süreci baltalamaya veya sonlandırmaya karar vermenin, bugün sınır ötesi harekat için verilecek karardan çok daha büyük müşküller içereceği ve sonuçlar doğuracağı tahmin edilebilir.

Daha açık-net söyleyelim. Artık Türkiye sınır ötesi harekat yapabilmek için, bu 3’ lü komisyondan “izin çıkmasını” beklemek durumundadır. Koordinatörler bir komisyon oluştururken, elbette alt komisyonlar veya çalışma grupları teşkil edeceklerdir. Bu komisyonlar, hem kendi içlerinde masa çalışmaları yürütecekler, hem karşılıklı çalışmalarda, görüşmelerde bulunacaklardır. Yani, bir diyalog süreciyle başlanılacaktır. Bunun ilk adımları atılmış, ASAM da yarı-sivil bir toplantı geçtiğimiz günlerde icra edilmiştir. Bu komisyonlara, dışişlerinden, savunma ve genel kurmaylardan, istihbarat servislerinden, polis teşkilatlarından, ilgili bakanlıklar ve siyasilerden yetkililer atanacaktır. Belki akademisyenler veya STK lardan! yararlanılacaktır. Türkiye’nin her önerisi için, Irak’ı kaale almasak bile, koordinatör üzerinden ABD Başkanının (dışişleri, Pentagon, kongre komisyonu vb.) görüşü alınacaktır.

Bu süreç, ülkemizin elini kolunu bağlamakla kalmıyor. Umalım sadece sınır ötesiyle sınırlı kalsın, PKK derken, “Kürt Sorunu” nun çözümüne kadar uzanmasın. Mümkün mü? Yukarıdaki soruların cevaplarını bilmeden bir şey söylemek yanlış olur, ancak gelişme ve tavsiye kararlarının ister istemez yurt-içini de kapsayacağını tahmin etmek için müneccim olmaya gerek yoktur.

Her ne olursa olsun, ülkemiz bu meseleyi, kendi iç meselesi olmaktan çıkarıyor ve ABD’ nin inisiyatif almasını sağlamış oluyor.

Sadece, ABD’ ne değil, Cumhurbaşkanı Talabani olan Irak yönetimine de inisiyatif veriliyor, mesele ABD ve Irak yönetimine paylaştırılıyor. Türkiye’nin PKK sorunu, içinde Iran ve Suriye’nin yer almadığı, bölgesel bir soruna dönüştürülerek, sorunun çözümünde Talabani-Barzani’ye (Irak Kürdistanı’ na) rol ve güç veriliyor. Sadece rol-güç-inisiyatif tanınmıyor, Türkiye resmi temas -siyasi kabul- kuracağı, bölgesel yönetimi meşrulaştırıyor, kendi seviyesine yükseltiyor. Bu temaslarla, beraber çalışma ile yakınlaşma sağlanacak, “iyi ilişkiler ve dostluğun” temeli atılacaktır. Amerika çoktandır yapmayı istediği Türklerle-Iraklı Kürtleri uzlaştırmayı, görüşme masalarında sağlamış olacaktır. Bunun, gayri-resmi ilk adımları 2005 yılı içinde atılmıştı.

Şimdi, burada gizlenmiş çok önemli üç husus vardır.

1- Bu komisyon çalışmaları, zamanla, uluslararası bir nitelik kazanır veya B.M. ve NATO ile ilişkilenebilir mi? Yada sorunun çözümü, bir uluslararası konferansa havale edilebilir mi? Eğer, Türkiye -olağanüstü bir durum olurda- bu süreci akamete uğratırsa, bu türden gelişmeler kaçınılmaz olacaktır. Bunun arka planı çoktandır hazırlanmış, oldukça kabarık bir Kürt Dosyası hazırlanmıştır. AB ilerleme raporlarına konu edilmiş, muhtelif konferanslar düzenlenmiş, “ayaklanmalar-intifada yaşanmış”, mahkeme dosyalarına içerilmiş ve nihayet 50 küsur belediye başkanı diğer ifadeyle yerel liderler, A.B. ne resmi müracaatta bulunmuşlardır.

2-Koordinatör ile beraber, asker bu meselede etkinliğini yitirecektir. Hatta, bugüne değin tümüyle askerin üstüne yıkılmış bulunan PKK terörü ve güney-doğu, bu kez de tümüyle askerden alınmaktadır. Asker, üzerine yüklenen bu görev dolayısıyla, hükümetler üzerinde etkin olabilir ve baskı yapabilirken, hükümet bundan sonra, bir yanıyla da MGK’ nun yerini alan, “koordinatör müessesesini” ve arkasındaki ABD’ni işaret edecektir. Topu atacak, baskı altında kalmayacaktır. A.B. nin bu konudaki istekleri zaten malumdur.

Hükümet ve arkasındakiler, buradan hareketle, askerin her alandaki etkinliğini kırmak için araç edinmiş, beraberinde “Kürt Sorununun çözümünün” önündeki en ciddi engeli saf dışı bırakmış olacaklardır.

Batı da, halkın direncini kırmak için atılması gereken adımlar, bir süredir adım adım atılmakta, bir tarafta terör yoğunlaşırken, diğer tarafta mektuplar yazılmakta, şehit cenazelerinde ki haklı sitemler, isyanlar çarptırılarak sömürülmektedir. Doğuda ise, DTP nin tek yanlı-koşulsuz ateşkes çağrısı ve arkasından gelen Diyarbakır patlaması, benzer bir alt-yapının, bölgede de yaratılmak istendiğinin işareti olsa gerekir. Bütün halk, her ne şekilde olursa olsun, ama artık ölümler bitsin noktasına getirilmektedir.

2-Irak Kürdistan’ı yönetimi PKK nın üzerine çıkarılmaktadır. PKK nın kaderi, Talabani-Barzani ikilisine teslim edilmeye çalışılmaktadır. Amaç, örgütün tümden yol edilmesi değildir. Bağlanması amaçlanmaktadır.

Burada can alıcı soru, PKK nın bunu kabul edip-etmeyeceğidir.
Anlaşıldığı kadarıyla örgüt içinde ikilik vardır. Ancak bu ikilik de bile, ortak çıkış noktaları mevcuttur. Başlangıçta, “Kürt hareketinin” liderliğine oynayan, Irak’ta Kürt yönetimi kurulmasından itibaren de, kendisini ucuza satmayacağını gösteren örgüt, ülkemiz içinde terör faaliyetlerine hız vererek, elini güçlendirmeye çalışmaktadır. Hem silahlı gücünü muhafaza etmeli, hem Türkiye siyasetinde, hem Irak bölgesel yönetimi içinde siyasi varlığı-etkinliği kayda değer olmalı, yeterince temsil edilmelidir.

Örgüt, terör komisyonunda Talabani-Barzani aracılığıyla görüşmeyi kabul edecek mi, doğrudan kendi temsilcisinin bulunmasını kabul ettirebilecek midir? Mayınlı vb. terör eylemlerine devamı pazarlığın bitmediğini gösterirken, DTP ve birtakım Kürt ileri gelenlerinin çıkışları, örgütün elini zayıflatmaktadır, herhalde amaçlanan da budur.

Her halükarda, ret etmesi beklenemez. Anlaşılan, çok taraflı bir pazarlık süreci yaşanmaktadır.

PKK’nın bu diyaloğa, Talabani-Barzani aracılığıyla veya kendi temsilcisiyle katılması bizim açımızdan sonucu değiştirmiyor. Liderlik umudunu artık Türkiye-Irak’ta siyasi arenada arayacak, ne kadar siyasi temsilcisi olursa, bu alana o kadar güçlü katılacaktır. Çabası-eylemleri buna dönüktür. Beraberinde, silahlı gücünü tasfiye etmek yerine, İran’a kaydırmak, hem kendi işine, hem Amerika’nın işine gelmektedir. Artık bir devlet sahibi olan Talabani-Barzani ikilisinin, peşmergelerini İran’a salması beklenemez.

Bu durumda, PKK nın silahlı kadrolarının İran’a taşınması, ayrılıkçı terörü Türkiye-İran-Suriye’nin ortak sorunu olmaktan çıkaracak, bu ülkeler arasındaki yakınlaşmayı sona erdirecektir.

Koordinatör konusuna ikna edilen hükümetimizin, “barış sürecini destekleyecek ileri demokratik adımlar” atacağını, önümüzdeki seçim yılına renkli-farklı siyasi gelişmelerle gireceğimizi beklemek, hayal olmaz. Olsa olsa bizler için, üzüntü kaynağı olur.

Diyebiliriz ki, ARTIK PKK SORUNUMUZ YOK! Çözümü daha zorlu olacağı kesin, siyasal Kürt sorunumuz var.
Hiç kimse, bundan sonra da, Amerika’dan bir tek kurşun atmasını beklemesin.

ABD Dışişleri Bakanlığının, “Kendimizi PKK ile mücadeleye adadık” açıklaması yaptığı gün, Adana Başkonsolosu, ''Ülkem sorunlara demokrasi içinde çözüm bulunmasını istiyor'' diyordu. Bizde, çok merak ediyorduk, hangisi yalan söylüyor, hangisi çocuk kandırıyor diye!

Bu yalanlar ilk değil, kananlarda! Ülkemiz derhal bu koordinatör sürecine, yol yakınken son vermeli, Irak sınırını kapatmalı, ABD ile ilişkilerini sil baştan düzenlemelidir. ABD ne dostumuz olmadığı, düşmanlığımızı isteyip-istemediği cesaretle sorulmalıdır.

Gün Ola Harman Ola.

Fahri YURTSEVER / Ankara (Kent Haber okuru)
Yayın Tarihi : 15 Eylül 2006 Cuma 08:46:52


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?