18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

İstanbul'un dünyaya açılan gözü

Üç senedir beni İstanbul'a sürükleyen bir yolculuk bu. Yolculuğumun ilk etabı merakla dolu olsada sonu bugün ibariyle noktalanmıs değil. Yakın bir arkadaşımın tavsiyesiyle İstanbul Dünya Göz Hastanesi'ne geldim. 8,5 miyopum ben! Biraz gözlük ve yanısıra lens bağımlısıyım. Üç senedir dualarımın %75'ini neredeyse gözlerim oluşturuyor... Renkleri görememek, ışığı seçememek ne denli zordur bunu ben gibi bağımlı olanlara sormak gerekir. Bağımlı olmayanlara ise söylenecek tek şey kalıyor; halinize şükredin!

İstanbul'da bir değer var ki hatırlatmak istedim. Tarihiyle,sokaklarıyla,ihtişamıyla, gürültüsüyle, trafiğiyle ve inanın doğru söylüyorum çeşitli insan türleriyle bir hayat akımı! Bir hayat göstergesi! Bazen bir insanlık dersi, bazen masum bir çocuğun ağlayışı gibi.. Bazen de özgür bir kuşun uçuşu gibi ve adeta insanda bir şehir aşkı bırakan ilham kaynağı
İSTANBUL, İSTANBUL, İSTANBUL!

İlk gelişimi hatırlıyorum da İstanbul'a; korkudan çantama sarılmıştım.Halbuki aslında korkmak göze batanmış. Uyanık gözükcekmişsin. Benim gibi taşra bir kentten gidip de İstanbul gibi metropol bir şehir izlenimlerini yazmak bile inanın bazen içimde ürperti yaratıyor. Hele gece yol kenarlarında ki içler acısı insan manzaralarını görüp de gözümüzün önünde eriyen o güzelim çocuklarımızın hali nasıl ürkütmesin ki! Neden bu kadar çoklar ve neden bu yoldalar? Analar babalar neden bu kadar duyarsız? Sevgi çok mu zor? Ekmek, emek hani ya hayal? Çok mu zor? O kadar kolay ki aslında.. Sevginin çözemeyeceği düğüm ancak masallarda kalmıs.. Ama ilki ilgiden başlarmış. Eğer bu yazımı okuyan bir duyarlı insan sever varsa, belki elindeki bütün demet gülden şöyle İstanbul'a serpiştirir. Eh sizce de İstanbul sokaklarına güller daha çok yakışmaz mı?

Bana gösterdikleri ilgiden ve insanlara dünya güzelliklerini göstermekte vesile olan İstanbul Göz Hastanesi ve doktorlarından sayın Volkan Matben'e benim gibi göz gönlü kapalı olanlar adına teşekkürler. Her ne kadar döktüğünüz damlalar gözümü yaksada bilinsin isterim ki, uzattıgınız bir gül misali lenste olsa aydınlık netlik dolu.

'İstanbul da ne eksik?' diye düsündüm gezerken. Herşey fazlasıyla ve ucuzuyla var. Ama farkında olunmayan birsey var ki galiba insanlar onca hayat gayesine düsmüşler ve çevresinde kendileri gibi insanlar var. İnsandan bahsediyoruz. Hani var ya iki kulağı iki gözü bir burnu bir beyin ve bir kalbi olan. İnsandan bahsediyoruz hani senin benim gibi ihtiyacları olan duyguları olan bazende bir gülücüğe, sıcaklıga muhtaç, düşünen insanlar galiba istanbul da insan duygusu eksikliği var. Görmeyeceksin, duymayacaksın, bilmeyeceksin ve asla acımayacaksın. Böyle bir hayat olabilir mi? Düşmüş olan ele, sevgiyle sarılıp çekmek degil midir insan olmak? Ha İstanbul, ha Ankara ne farkeder ki? Sonuc itibariyle hepimizin duyguları soludugumuz oksijen kadar aynı.

Ne günler gecirmis ne insanlar yitirmis ne bilginler geliştirmiş ne hayatlar söndürmüş nicelerini tarihte yazmıs nicelerini bir hastanenin morgundan ebedi mabedine göndermiş. Bu topraklar ne şehitler almışken, bu şehitlerin çocuklarına yuva olmus. Nicesini anası babası yok iken sokakları ile sıcaklıgını gösterip yuvaları olmuş. Nice kadınlarımıza eş olmuş. Ne savaşlar yaşanmış, ne zaferler alınmıs ne gemiler yanaşmış, ne hayatların yazgısı olmuş. Nice hastalara şifa olmuşken, ne hayatlara da toprağınla eşlik etmiş. Ne ressamlara, şairlere ilham, gazetelere haber, ansiklopedilere tarih bircok aileye memleket olmuş.

İSTANBUL., İSTANBUL, İSTANBUL!

Bir ara durdum daha ne yazabirim diye düşündüm. Ne yazılmaz ki? Yaz yaz biter mi istanbul! Bir ata sözü geldi aklıma ' BOĞULURSAN BÜYÜK SEHİRDE BOGUL' demiş atalarımız. aklıma birde soru geldi bu kadar hastane bu kadar iş hanı bu kadar yogun trafik eh biraz da hayat kosusturması neler götürüyor acaba insandan? birde farkettim ki insnalar burda hayatlarından cok şikayetçiler.dogrumudur dersek insan bulundugu ortamda mutlu olmasını bilmeli .

Adamın biri taş işçisiymiş, hayatından çok şikayet edermiş. 'Allahım bu benim halim nedir!' der de hayıflanır dururmuş. Birgün güneşe özenmiş. 'Allahım beni de günes kadar sıcak, onun kadar büyük yap' derken oluvermiş bir müddet sonra sıkılmaya baslamış 'Allahım' demiş; 'şu bulutlar kadar değerim yok. Onlar her yeri geziyor ben olduğum yerde duruyorum.' demiş; demiş de bulut oluvermiş. Bir aradan sonra şikayetlerine devam etmiş... 'Şu yağmur kadar değerim yok. Yağıyor da yer yüzüne iniyor' demiş; demiş de yağmur oluvermiş. Fazla geçmemiş...'Vay be!' demiş. 'Şu rüzgara bak esiyor, esiyor kavuruyor' demiş. 'İyisimi ben rüzgar olup esiyim' demiş; demiş de rüzgar oluvermiş. Esmiş, esmiş de bir gün bir dağın eteğine gelmiş. Rüzgar ikiye ayrılıvermiş. 'Vay be! Bir dağ kadar kuvvetim yok!' demiş. Ulu bir dağ oluvermiş. Bir sabah ağrılarla uyanmış. Eteklerinde ki taşlar ağrılarına sebep olmuş. Ama bir farketmiş ki bir taş işçisi başlamış yontmaya taşarını. Aman ne rahatlamış, aman ne rahatlamış.. Ee bizimki de güclü olana düşkün ya.. 'Allahım beni taş işçisi yap' demiş; demiş de bir zamanlar yaptıgı işin gücünün farkına varmış.

İSTANBUL, İSTANBUL, İSTANBUL!

Zorluklarınla da olsa yaşadığınız bu şehrin zerafetine, zenginliğine, tarihine minnettar duymanız gerekir. Çünkü gercekten de istanbul, İSTANBUL, İSTANBUL, İSTANBUL!

Yurdanur Yağmur Durak
Yayın Tarihi : 5 Ekim 2005 Çarşamba 19:53:41
Güncelleme :6 Ekim 2005 Perşembe 11:24:06


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
POYRAZ ATEŞ IP: 81.213.92.xxx Tarih : 7.10.2005 13:48:22
Tebrik ederim yazılarınızı takip ediyorum. Böylesine akıcı, net,anlaşılır ve yürekten yazdığınız için kutlar başarılarınızın devamını dilerim.İstanbul metropol bir şehir olmasına,kalabalığına,trafiğine ,uoğun hayat temposuna rağmen aşık olunacak güzelliğe sahip.Eh birde trafik yoğunluğu ortadan kaldırılabilse