18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Kahve Yemen'den gelir

Herşey bir kaç ay önce Yerebatan Caddesi üzerinde bulunan Altın Kupa Restorantı’nın sahiplerinden ve aynı zamanda işletmecisi olan Kaan Koç’un beni telefonla aramasıyla başladı. “Bir sorun var” dedi. Ben de ona “Soru mu var, yoksa sorun mu?” diye iki defa sordum. “Aslında her ikisi de var” dedi. Yazın o boğucu sıcağında Altın Kupa Restorantı’nın insanın içini ferahlatan terasında basladık tartışmaya.

İtalyan bir müşteri yediği yemeğin üstüne güzel bir İtalyan kahvesi içmek ister. Garsonlar da müşteriye İtalyan kahvesini getirir. Müşteri, bunun İtalyan kahvesi olmadığını iddia eder. Devreye Kaan Koç girer. Müşteriye İtalya’dan gelen ithal kahve kutularını gösterirler. Müşteri biraz sakinleşir ama yine de kafasında “Neden İtalya’da alıştığım kahve lezzetini İstanbul’da bulamadım?” sorusu takılır kalır. Sevgili Kaan’ın dediği gibi, bu iş Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya benzer. Bizim öz be öz kendi kültürümüz olan Türk Kahvesi, son dönemde maalesef İstanbul’da bir çok kafede, restorantta verilmez olmuştu. Hele turistik bölgelerde turist grubu olduğu zaman aynı anda bir çok kişiye Türk kahvesi yapmak bayağı zahmetli oluyordu. Hızlı servis yapmaya alışmış olan garsonlar da Türk kahvesi yerine ithal kahveleri tercih ediyorlardı.

Kaan Koç’un yasadığı bu tecrübeden sonra ben de boş durmadım. Türk kahvesi ile ilgili bayağı araştırmalar yapıp bilgi topladım. İlk yaptığım iş de Arçelik’in çıkardığı Telve Türk kahve makınasiyla, bizim galeride yaklaşık 100 kişiyle kahve lezzet testi yaptık. Kurukahveci Mehmet Efendi’in kahvesiyle yapılan kahvenin yanına Divanyolu Caddesi’ndeki liseden beri abone olduğum Çiğdem Pastanesi’nden naneli, güllü lokumlarını katarak makinayı damak ve keyif testinden geçirdik. Netice harikaydı. Kahve, makinada 2 dakikada pişiyor, şekerini biz ayarlıyorduk. Elle cezvede yapılan kahvenin tadına yakın bir damak tadı veriyordu. Makinadakı pratiklik bize bayağı zaman kazandırıyordu. Tasma, temizlik, bulaşık derdi fincanların elde yıkanmasi hariç, herhangi bir sorun yoktu.

Buradaki denemelerden bayağı güzel sonuçlar çıktı. Herşeyden önce bu makina hizmet açısından turizm sektörüne büyük bir kolaylık sağlıiyordu. Türk kahve makinasını üretip satmak diğer hizmet sektörüyle alakalı olan lokum, kahve, seramik fincan, tabak ve bardaklarına büyük bir katkı sağlıyordu. Bu sektörlerde çalışan insanlar Türk kahvesinin daha fazla tüketilmesiyle lokum, kahve ve seramik sektörlerinde daha fazla üretim ve satışı öne çıkaracaktı. Böylelikle bu sektörlere gerçek bir doping yapılmış oluyordu.


Siz hiç dikkat ettiniz mi? İthal kahve makinalarına ve bunların satıldığı yerlere bakın, restorantlarda ve kafelerinde garsonların giydikleri önlükten tutun kahve fincanlarına ve kağıt mendil şekerlerine kadar her şey ithal. Fiyatlar da Avrupa ayarında. Halbuki burada bizim kendi insanlarımıza katma değer sağlayan kahvemiz, lokumlarımız ve Kütahyalı seramik üreticilerimizin harika fincanları ve kendi mühendislerimizin yaptığı bir kahve makinamız var.

Kendi kültürümüzle teknoloji bu yeni makinada örtüşmüş durumda. Bence Türkler ilk defa batıya ihrac edebilecekleri kendi ürünleri olan teknolojik bir alet yaptılar. Bu aleti yapan mühendis arkadaş, bizi bir akşam iftardan sonra galerimizde ziyaret etti. Onu dinleyince ne kadar emek verilmiş bir iş olduğunu daha iyi anladım. Bayağı duygulandım. “Türkler teknoloji üretemezler mi?” sorusuna iyi bir cevap önümde duruyordu. “İthal bir çok ürünü ülkemize getirip adamlar yapmış ağbi” propagandası yerine, “Türkler güzel bir kahve makinası yapmış” demek bana daha fazla zevk ve keyif verdi. Necip Türk basınının bu mühendisten haberi olmadı ama biz kendisiyle Sultanahmet’te geçmişe, “Kahve Yemen’den gelir” muhabbetlerine daldiı. Onu ve diğer emeği geçen Türk mühendislere teşekkür ettik. Yeni modeller geliştirmeleri için öneriler, tavsiyelerde bulunduk.

Bugün Sultananahmet’te bir çok restorant ve hotel bu makinayı aldı. Bende bunun listesi var. En başta da Altın Kupa Restorant var. Bundan sonraki hedef, bence Simit Sarayları gibi “Turkish Coffe Corner”lar oluşturmak. Özellikle Sultanahmet’te böyle bir yere veya yerlere ihtiyaç var. Her ne kadar cezveyle yapılan kahvenin yerini tutamasa da turizimcilere bayağı kolaylık sağlıyor.

Gelecek haftalarda Sultanahmet’te bir kahve sempozyumu yapmayı düsünüyoruz. Bu kültürün daha iyi yaşatılıp, gelecek nesillere aktarımı da bizim sorumluluğumuzdadır. Böylelikle bizler de kendi kültürümüzün propagandasına daha fazla yer vermeliyiz. Bu kahve etkinliklikleri bize parasal yönden bir çok katkı sağlayacak. Daha fazla Türk kahve tüketimiyle bir çok insanımıza iş olanağı açılacak. Katma değeri çok büyük olan bu ürünümüz, basit bir pazarlama planı dahilinde hiç kimsenin cebinden tek lira çıkmadan ülkemize büyük döviz getirecektir. Biz daha şimdiden bir Türk kahve makinası sattık ve bunun yanında sürekli satacağımız kahve ve lokumların hesabını yapıyoruz.

Yazımı ünlü yazar Halide Edip Adıvar’ın tarihi Sultanahmet mitinglerinden birinde (23 Mayis 1919, Sultanahmet Camisi) Bandırma Vapuru’nun Samsun yolculuğuna başlamasından sonra Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’e Kurtuluş Savaşı’na destek olmak için yaptığı tarihi konuşmadaki “Haydi Türk erkekleri cepheye!” sözüne atfen “Haydi turizimciler, Türk kahve kültürüne sahip çıkmaya” diyorum.

Sevgi ve saygılarımla

Nurdoğan Şengüler
Yayın Tarihi : 24 Kasım 2004 Çarşamba 12:07:36
Güncelleme :26 Kasım 2004 Cuma 11:17:48


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?