Ağrı’yı da geride bırakıp Doğubayazıt’a yaklaşıyoruz. Deniz seviyesinden 1600 metre yükseklikte seyrediyoruz. Otobüsün şoförü kendi camını açmış, püfür püfür yayla havası alıyor. Yolcular ise “kaçak göçmenlere” taş çıkartacak havasız ortamda kıvranıyor. Araçta klima sistemi var. Ama nedense şoförler soğuk havadan “tasarruf” ediyorlar. Yüksek sesle şoföre seslenip, “havalandırmayı çalıştırın lütfen, nefes alamıyoruz” diyorum. Ancak yüzde elli başarılı oluyorum. Şoför soğutucu düğmesine basmadan havalandırmayı çalıştırıyor, otobüsün içine ılık hava akımı başlıyor. Hemen arkamdaki sırada oturan yolcu, şoförün keyfiliğini bölgesel mağduriyetle açıklıyor: Doğu’nun kaderi bu!
İzmir-Doğubayazıt otobüsünün varış noktası, Türkiye’nin son durağı ve İran sınırından önceki son ilçe olan Doğubayazıt’ın ana caddelerinden geçerek ilerliyoruz. Otobüs servis aracı gibi herkesi istediği yerde indiriyor. Beni de Dr. İsmail Beşikçi Caddesi üzerinde bırakıyor. Kentin içinde yürüyorum. Rafları boş bakkallar, az yemekli lokantalar, sadece çay içilen kahvehaneler, sacdan üretilmiş ev eşyaları satan dükkânlar, iflas ederek kapanmış işyerleri arasından geçerken Doğubayazıt, “herkesin bildiği sırrını” kulağıma sessizce fısıldıyor: Burada yaşamak zordur!
Eski yerleşim merkezindeki Urartu Kalesi, İÖ 600’lü yıllarda Doğubayazıt’ın önemine ilişkin veriler sunuyor. Sonra sırasıyla, Persler, Romalılar, Küçük Arsaklılar, Araplar, Bagratlar, Bizanslılar hüküm sürüyorlar. Alpaslan 1064’te Kars çevresi ve Ağrı bölgesiyle birlikte Doğubayazıt’ı da alıyor. Selçuklular’a bağlı Anışedatları Beyliği, Sökmenler, İlhanlılar, Celayırlılar tarihsel sırayla Doğubayazıt’ın sahibi oluyorlar. Celayırlılar 1370’lerde Karakoyunlu Bayram Hoca’nın saldırılarını önlemek için bir kale yaptırıyorlar. Kale’ye verilen Şehzade Bayazıt’ın adı ilçeyle birlikte günümüze kadar ulaşan uzun soluklu bir adlandırma oluyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun gerileme döneminde Rus işgaline uğrayan (25 Ekim 1887) Doğubayazıt bir yıla varmadan 13 Temmuz 1878’de geri alınıyor. O tarihten sonra da bir daha el değiştirmiyor.
Doğubayazıt’ta gün erkenden “hareketli” biçimde başlıyor. Saat 06.30’da kasetçi Bekir Öztürk’ün üç tekerlekli arabasından Norveç’te yaşayan Civan Haco’nun rock tempolu Kürtçe parçaları yükseliyor. 16 yaşındaki Bekir, Doğubayazıt’ın bütün caddelerine Civan Haco ziyafeti çektikten sonra, ithal malların satıldığı pasajlara gelip parkediyor. Pasaj esnafının “dinleyici isteklerini” yerine getiriyor.
Kentteki pasajların büyük çoğunluğu Büyük Ağrı Caddesi üzerinde. Hindistan, Pakistan, Çin, İran mallarının satıldığı Büyük Pasaj’ın karşısındaki İsmailoğulları Pasajı’nda İran cam ve porselenlerinin binbir çeşidi satılıyor. İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerde fiyatları dörde katlanarak satılan bu ürünlerin en büyük müşterileri kadınlar. Günübirlik Van, Erzurum, Kars ve ilçelerinden gelen yerli turistler Doğubayazıt çarşısında haftasonu canlılığı yaratıyorlar. Ancak bu ziyaretçiler pasaj esnafını memnun edemiyor. Çünkü onlar, ticaretin daha serbest olmasını istiyorlar: “Sınır kentiyiz ama bu özelliğimizi yaşayamıyoruz. Sınırlamalar çok fazla!”