20
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

ŞİMDİ Mİ AKLINIZA GELDİ?

Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki Müslüman ülkelerin çoğu, için için kaynıyor… Fas, Tunus ve Mısır’da despotik rejimlere karşı başlayan ayaklanma diğer Arap ülkelerine de sıçradı. Suriye, Sudan, Bahreyn ve Yemen’de de şiddetli protesto gösterileri, çatışmalar sürüyor… İnsanlar ölüyor veya yaralanıyor. Ölü ve yaralı sayısı ile ilgili kesin bir şey söylenemiyor. Önümüzdeki günlerde bu ülkelerde neler olacağını kimse kestiremiyor. Arap devletleri ordularının dışarıdan çok içerideki ayaklanmaları sindirmeye yönelik olduğu da bilinen gerçeklerden… Bazıları petrol zengini, bazıları da batının himayesinde olan bu ülkelerin insanları durup dururken neden ayaklandı? Başka bir deyişle, onları kimler kışkırttı? İleride belgeler açıklanıp, bazıları bildikleri gerçekleri ortaya koyduklarında tarih yaşanan kargaşayı açıklığa kavuşturacaktır. Bunları görmeye bizim ömrümüz yeter mi? Bilemem…

Bütün bu olup bitenler karşısında İsrail’in sesi soluğu çıkmıyor. Belki de Müslümanlar birbirlerini yesin, süper gücün emirlerini yerine getirselerdi diye düşünüyordur…

Dünyanın neresinde böyle bir karışıklık çıksa ortaya anında atılan, birbirinin benzeri sözcükler vardır; demokrasi, özgürlük, insan hakları!.. Eskilerin deyişiyle lâf-ı güzaf… Televizyonlara çıkanlara, basındaki bazı köşe yazarlarına bakıyorum; hepsi bir demokrasidir tutturmuş… Onlara sormak gerekmez mi? Libya’da demokrasinin, özgürlüğün olmadığı şimdi mi aklınıza geldi?

Arap ülkelerini toparlayacak, bağımsızlığını koruyacak bir lider içlerinden çıkar mı? Hiç sanmıyorum… Yüzyılların dâhisi bir Atatürk onlara nasip olur mu? Zor; zordan da öte…

Libya’da süper gücün ve batının desteğinde havadan ve denizden saldırılar sürüyor… Resmi ismi ile Arap Sosyalist Halk Cumhuriyeti olan Libya aslında bir ulus devleti değil, yanılmıyorsam beş veya altı aşiretten meydana gelmiş bir topluluk… Toprak bütünlüğü 1.775.500 km2 ile Anadolu’dan çok daha büyük bir ülke… Ancak bunun dörtte üçü çöl ve sahralardan meydana gelmiş… Belli başlı şehirleri Akdeniz kıyılarındaki Trablusgarp, Bingazi, Mısrate, El Buayrat, Tobruk ve Derne…

Libya’nın en büyük özelliği petrolleri… Ancak çölün altında ne gibi zenginlikler var bilinmiyor denirse de belki de bilenler vardır… Bazılarına göre, kimi Arap ülkelerin en büyük sorunu susuzluğu karşılayacak zengin su yataklarının çölün altında olduğu söyleniyor…

Fransa’nın başını çektiği, İngiltere, ABD, İtalya ve diğer bazı ülkelerin de katıldığı saldırı neden gerçekleşti?

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin aldığı müdahale kararı Kaddafi’nin kendi halkına yönelik katliamların önlenmesi gerekçe olarak gösteriliyor. Bu ne derece doğrudur? Saldırılar hava ve denizden yapılıyor, ancak kara harekâtı yapılmayacak deniliyorsa da bu ne derece doğru? O da pek bilinmiyor. Ancak daha önce kara harekatı yapılan Kore, Vietnam, Irak ve Afganistan’da bu işin ne derece olumsuz sonuçlar verdiği de ortadadır.

Dünya siyaseti çok garip; 40 yılı aşkın süredir ülkeyi dikta rejimi ile yöneten Kaddafi, şimdiye kadar iyiydi de şimdi neden kötü, tu kaka!

Üç bucuk yıl önce Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy enerji anlaşması imzaladığı Kaddafi’yi Paris’te ağırlamış, kırmızı halılar üzerinde yürütmüş ve Maringy Oteli bahçesinde Arap çadırı kurdurmuştu!.. İtalya Başbakanı Berlusconi’nin de ondan aşağı kalır yanı yoktu; Kaddafi’nin elini öpmemiş miydi?

Libya’ya müttefik güçlerin saldırmasının ardında ne var? Gizlenen nedir? Saldırının ardında hangi çıkar ilişkisi yatıyor? Sanırım yalnızca petrol değil, bunun ardında başka şeyler de olmalı… Yalnızca Sarkozy’nin küçük hesapları olduğu da pek akla yakın gelmiyor…

Libya yıllar öncesi de ABD’nin hava saldırısına uğramıştı. Ondan sonra Kaddafi el üstünde tutulur olmuştu.. Ne garip ki, ülkeye silah satanlar şimdi sattıkları silahları, uçakları vuruyorlar… Kaddafi’ye karşı olanların başlattıkları ayaklanmanın asıl nedeni de pek bilinmiyor… Kuşkusuz, Arap ülkelerinde başlayan ayaklanmalar durup dururken ortaya çıkmadı… Kaldı ki, Kaddafi ilk kez halkını öldürmüyor ki, yıllardır muhaliflerine karşı şiddet uygulamıştı; kimsenin kılı kıpırdamamıştı. İnsan haklarına, özgürlüğüne, can ve mal korumasına böylesine meraklı olan batılılar Bosna’da, Arnavutluk’ta insanlar öldürülürken sesleri solukları çıkmamıştı. Her şey olup bittikten sonra Barış Gücü göndermekle yetinmişti…

Libya’ya koalisyon güçlerinin saldırına Rusya ve Çin karşı çıktılar. Rusya Başbakanı Putin, bu saldırıya Orta Çağ’daki Haçlı seferlerine benzetti. Rusya Devlet Başkanı Medvedev ise, bu olayın Haçlı Seferi olarak değerlendirilmemesini söyleyerek Putin ile bir bakıma ters düştü. Sonunda koalisyon güçleri bu çapraşık konunun içerisine NATO’yu da sokmayı başardı üzerindeki yükü biraz olsun hafifletti… Ancak bu kez Fransa ile NATO anlaşabilir mi, karşı karşıya gelir mi, bunun yanıtını da önümüzdeki günlerde göreceğiz…

Libya olaylarında Türkiye’nin tutumu da ilginçti. Başlangıçta kararsızlık olduğu görülüyordu. Kısacası dış politika yönünden biraz da sınıfta kalmış sayılmaz mıyız?

Libya’nın bombalanması kararının alındığı, koalisyon güçlerinin toplandığı Paris zirvesine Türkiye çağırılmadı. Neden çağırılmadığı sorulmadı. Büyük olasılıkla bunda Türkiye’nin İsrail’e karşı, Filistin ve Hamas’tan yana tutum izlemesinin büyük payı olmuştur. Mısır, Fas ve Tunus olaylarında “Halkın isteklerine kulak verin” denilmiş, Kaddafi, ayırım yapmadan sivilleri öldürürken askeri müdahaleye karşı bir tutum izlenmişti…

Fransa’nın başlattığı ilk saldırıya önce karşı çıkıldı. Dünyanın bazı ülkeleri Kaddafi’ye karşı çıkanlardan yana bir tavır sergiledi. Ardından Fransa, İngiltere, ABD ve diğer ülkelerin aldığı karardan yana göründü.

Libya olaylarının tarihi geçmişine baktığımızda birçok gariplikler olduğu da görülüyor. Yaklaşık bir yüzyıl önce İtalyan saldırısına karşı Libya’yı savunan Türkiye şimdi ondan yana değil… II. Dünya Savaşında Müttefik güçleri aynı topraklarda Nazi Almanya’sı ile savaşmıştı. Mareşal E.Rommel benzin yetersizliğinden çöl savaşlarını kaybetmişti. Daha önceki tarihlere indiğimizde Romalılar aynı yerlerde Hannibal’in başında olduğu Kartaca’yı yok etmiş, sivil halkı öldürmüştü. Kıbrıs çıkarması sırasında ambargo konulan Türkiye’ye yardım eden Kaddafi’nin yaptığı da unutulmamalıdır. Kaddafi dünya rayicinin çok altında petrol verirken, uçaklarımızın parça ihtiyaçlarını karşılamıştır. O yıllarda ambargo konulan Türkiye’ye karşı ambargoyu delen ilk devlettir. Siyasette vefa yoktur ama yine de Türk insanı bunu düşünmelidir…

Türkiye için Libya çok önemlidir. Türk yatırımcılar uluslararası yatırımları orada yapmış ve isimlerini ilk kez dünyaya duyurmuşlardır. Ayrıca bugün Türkiye’nin orada yarıda kalmış yatırımları, alacakları paralar vardır… Türkiye Müteahhitler Birliği, Libya’da devam eden 16 milyar dolarlık sözleşmelerinin olduğundan söz ederken, durumdan endişe ediyorlar. Libya’da 120 Türk şirketinin iş yaptığı ve 25.000 işçinin çalıştırıldığı söyleniyor…

Önceden yapılmış olan sözleşmeler geçerli olacak mı? Yeni bir hükümet kurulursa veya uzun süre kurulamazsa, bölünürse firmaların zararlarını kim karşılayacak? Libya’ya atılan bombalar bir bakıma da Türkiye’yi zarara sokuyor.

Libya’ya saldıranların bunu önemseyeceklerini hiç sanmıyorum… Bu yüzden Türkiye’nin büyük zararı olacağı da açıktır…

Türkiye Libya başta olmak üzere, Ortadoğu projesi üzerinde çok dikkatli adımlar atmak zorundadır. Petrol zengini olmasına rağmen sınırlı bir askeri gücü olan Libya süper güçlere karşı ne kadar dayanabilir? Kaddafi’nin akıbeti ne olur? Libya Irak’a, Kaddafi Saddam’a benzer mi? O da başka bir konu…

 

Erdem Yücel/Kenthaber
Yayın Tarihi : 27 Mart 2011 Pazar 13:02:25


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Teoman Törün IP: 88.240.1.xxx Tarih : 28.03.2011 00:33:29

Konu hakkında Sayın Dr.S.'nin tesbitleri tümüyle doğrudur. Ne var ki ABD'ye karşı açık düşmanlıkların hiç bir yararı olmuyor. 1963 yılında AID programı ile ABD'de bulunurken Nasır rüzgârı ile ayakları yerden kesilmiş Arap ülkelerinden ve Afganistandan gelen Müslüman katılımcıların hedefinde ABD'den de ilerde biz Türkler vardık. Bir ara aramızda, bizim ABD'nin emrinde olduğumuz ittihamından doğan adamakıllı şiddetli bir grup tartışmasını hatırlıyorum. Iraklı bir arkadaş Arapların aralarında anlaşması halinde İsrael'in işinin bir haftada biteceği iddiasında bulunmuştu. 4 yıl sonra, (Hrutçev'in Nasıra aman benden savaş isteme de ne istersen iste ikazına rağmen) hemen tüm Arapların ittifak halinde İsraelle yaptıkları savaşda, o Iraklı arkadaşın görüşünün tam tersi (6 günde) Araplar "El Nekbe-En büyük felaket" dedikleri hezimetle karşılaştılar.

1981 yılında Libyaya gittiğimde tüm yabancılara düşman ve Arap Birliği için çırpınıp bir şey elde edemiyen Kaddafî şımarıklığı  evç noktasında idi. Bana bilgi veren Maliye Müşaviri arkadaş onun acayipliklerini anlatırken, bir ara ciddî bir endişe ile: "fakat muazzam silahlanıyor!" demişti. Bu lâf benim çok garibime gitti. Yahu be adam  paranı neden Batıda imal edilen silahlara döküyorsun. Ateş olsan cürmün kadar yer yakarsın; bu silahları nereye kullanacaksın. Önüne gelen Arap ülkesinin işine karışıyor. Artık sağduyulu hareket eden Sedat'a çatıyor; hattâ belki de öldürülmesinde parmağı var. Efendim, hiç olmazsa Çad ile birleşecekmiş; oranın uranyum kaynaklarını kimseye bırakmayacakmış. 1980'de ismen ora ile birleşti. Tunus'a da sarkarken ABD uçakları Libya uçaklarını Sirte körfezinde keklik gibi düşürdü. 1986'da Çad'a gönderilen askerî birlikleri yaka paça geriye püskürtüldü.  Kendini,(her diktatör gibi) Merkez-i Alem sanan bu Mecnun bir ara yola gelir gibi olmuştu. Fakat kendi halkına karşı direnmeye kalkınca Batı da bundan istifade kendi sattıkları silah ve askerî teçhizatı yerle yeksan edip silahlanma hevesinin ne kadar beyhude ve tehlikeli olduğunu ona öğretiverdiler. Bundan sonrası ne olur? Her ne olursa olsun, Batının hiç de zararlı çıkmayacağı meydanda...  Çünkü silahların konışması da ekonomik olarak Batıya yarıyor. Libyanın harabiyetinden, kısa bir süre sonra yeniden yapılanma faaliyeti sebebiyle gene zengin müteahhitler yararlanacak. 


Satranç Oyunu (Dr. S) IP: 78.161.68.xxx Tarih : 27.03.2011 17:26:46

"11 Eylül 2001 olayı" sillesini yiyen ABD, satranç oyununda taşlarını çok başarılı ve yerinde kullanmaktadır. (Bu olayda, aslında uyguladığı bir taktirdir) Bu oyunda uyguladığı düşünceleri ve taktikleri şu şekilde gelişmektedir:

Birinci Hamle: İslam ülkelerinde, idareyi ele geçirmek için uygulanan tek ve en kolay taktik, halkın dini duygularını sömürerek yönetime el koymaktır.

İkinci Hamle: Dini sömürüyle idareyi ele geçirenler, demokratik  ilkelerinden uzaklaşarak, kandırma yoluyla egemenliklerine sahip olurlar.

Üçüncü Hamle: ABD, öncelikle bu gayret içinde olanlara gereken yardımı gösterip, (bir hamle geri atarak) yardımcı olmaya çalışır.

Dördüncü Hamle: Teokratik rejimi sağlayıp, demokratik ilkeleri yok etmek amacıyla hamle yapanlara karşı, kurduğu tuzakla, vurucu taşlarını atağa geçirir.

Beşinci Hamle: Bugün, İslam ülkelerinde başgösteren olaylar gibi, son hamlelerini uygular.

Altıncı Hamle: Sonuç; şah ve mat !


ilhan uzal IP: 188.58.167.xxx Tarih : 1.04.2011 22:23:46

Ortadoguda kan ve göz yaşının dinmesi için İsrailin haritadan silinmesi gerek.Amerika için hava hoş kaddafinin 30  milyar doları Amerikan bankalarında imiş.işte o yüzden yıllardır biz araplara güvenemiyoruz.Dinden İslamdan bahsederler paralarını emperyalist güçlerin himayasine verirler.sonlarıda hüzün olur.tek kurtuluş reçeteleri müslüman ülkelerin bir birlik altında teşkilatlanmalarıdır.Türkiye liderliğinde bir topluluk olmalıdır ve arap sermayesini ülkemizde yatırmalıdırlar başka güvenecek bir dallarıda yok zaten artık..