18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

'AÇILIM', VAN'I YENİDEN ZENGİNLEŞTİREBİLECEK Mİ?

Kürt açılımının Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)’de görüşüldüğü sıralarda biz de Doğu’nun en uç noktası olan Van’daydık.

Son olarak, 1 Eylül Dünya Barış Günü için Hakkari’nin Yüksekova ilçesine yaptığımız yolculuğun gidiş ve dönüş durağı olan Van’a bu dahil, kaçıncı seyahatim hatırlamıyorum.

Gerçekten Doğu’da hem fiziki güzelliği hem de coğrafi özelliği ile bu şehir Türkiye için çok önemli.

İran üzerinden, doymamış doğu pazarlarına açılan Van, sınır ticaretinin serbest olduğu yıllarda Türkiye’nin en fazla vergi ödeyen illerinin başında gelirdi.

İşte bir zamanlar adı ticaret ve zenginlikle anılan Van, şimdilerde Türkiye’de ihracatı 1 milyar doların altında kalan ve Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) tarafından, neşter vurulmak için sırada bekleyen bir şehir haline geldi.

Kapıköy Sınır Kapısı’nın bundan birkaç yıl önce açılmış olmasına rağmen, orada bir serbest bölge kurulamaması, daha basit bir anlatımla ticaretin serbest hale getirilememesi ve ‘Doğu’nun cazibe merkezi’ algısı ile taşra bölgelerinden aldığı göçle son dönemlerde gittikçe fakirleşti Van.

Ama umudunu yitirmedi...

Şimdi tüm Doğu ve Güneydoğu illerinde olduğu gibi herkes, bu satırların yazıldığı anlarda TBMM’de görüşülen ‘Demokratik Açılım’ın sonuçlanmasını bekliyor.

İşte Kenthaber’de, söz konusu sürecin iyice yoğunlaştığı bir dönemde, kimilerine göre halen saf, kimilerine göre de kozmopolit haline gelmiş bu tarihi ve derin kültürü bulunan şehre bir ziyarette bulunup, bu kez il ekonomisine yön veren işadamlarının nabzını tuttu.

....

Günlerden 8 Kasım Pazartesi....

Van Ticaret ve Sanayi Odası’nın değerli Başkanı Zahir Kandaşoğlu ve Ata Altay, yine çok sıcak bir karşılama yaptılar.

İnanın gitmeyen, görmeyen bilemez; bu insanların samimiyetinden hiç kimse şüphe edemez. Kendinizi son derece rahat hissedersiniz yanlarında.

Şimdi şehrin ekonomisi masaya yatırılacak ve ihracatı nasıl artırabilecekleri öğretilecek onlara...

Vanlı birçok işadamı ile bir akşam yemeğindeyiz.

Yemeğin ilerleyen dakikalarında, Ata Altay, her zaman olduğu gibi basından şikayete başlıyor. Van’ın en ufak bir olayda ‘terör merkezi’ gibi gösterilmesine isyan ediyor.

“Siz ulusal basına yalvarıyorum” diyor... “Bilip bilmeden yazmayın. Biz bunu hak etmiyoruz. Herkes gelsin, burada gece yarısı dolaşsın, ne demek istediğimi anlayacak”

“Peki  basını suçlayacağınıza, neden olayları engelleme yoluna gitmiyorsunuz?” diye soruyorum ama...

Sorduğuma da pişman oluyorum...

Öyle öfkeli ki, konuşurken adeta ağzından köpükler saçıyor. Birçok örnekler veriyor olaylarla ilgili. Hatta, çok büyük bir TV kanalında ana haber bültenini sunan ünlü bir anchormenle mahkemelik olduklarını söylüyor ve “Bu davayı mezara kadar devam ettireceğim” diyor.

Geçtiğimiz yıllarda meydana gelen ve 3 kişinin ölümüyle sonuçlanan Nevruz kutlamalarıyla ilgili bu dava. Ancak hukuk süreci devam ettiği için ayrıntıya girmeyeceğim.

Oradan Edirne’de çıkan olayları büyüten basına çatıyor ve “Öküz altında buzağı arıyorlar” diyor... “Bir kıza 2 genç laf atmış, Türk-Kürt çatışmasına çevrildi iş. Hangi birimiz gençliğimizde böyle şeyler yapmadık ki....”

Altay’ı, bir basın mensubu olduğumdan, cevap vermeden sadece dinliyor ve bu konuyu kapamak istercesine, sözünün bitmesini bekleyip, hemen yanımdaki iki işadamına dönüyorum:

“Sizler bu açılıma nasıl bakıyorsunuz?”

Ben sadece ikisine sorduğum halde, masadakilerin hemen hepsi, değişik şekilde ifade etseler de, ‘dört gözle bunu bekliyoruz’ diye adeta haykırıyorlar.

“ABD’nin işi ama ilk kez olumlu bir şey yaptı...” “Bu işte geç kalındı, şimdiye kadar çoktan hallolmalıydı...”, “Bundan artık geri dönüş yok...”, “Bölge ve Türkiye huzura çok yakın...”

Deyim yerindeyse, ağız dolusu konuşuyorlar. Heyecanları büyük... Hangisine kulak vereceğimi şaşırıyorum.

Bu kez DTP ve Abdullah Öcalan hakkındaki düşüncelerini soruyorum:

“Benim babam beş vakit namazında. Eskiden Öcalan lafını zikrettirmezdi bize ama şimdi o bile sempatiyle bakıyor” diye cevap veriyor içlerinden biri.

Bir diğeri, “Artık DTP gerçekten siyasallaştı, İmralı’da davanın bir sembolü oldu. Bu inkar edilemez” şeklinde bir beyanat veriyor.

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE
YAZISI YÜZÜNDEN EVİMİ SATTIM!

Daha önce çok çeşitli nedenlerle ve birçok kereler Doğu ve Güneydoğu’da aldığım görüşler ve edindiğim izlenimlerden dolayı çok da şaşırmıyorum.

Okula giden çocukların bile sokaklarda kendi aralarında Kürtçe konuştuğu bir coğrafya artık bu bölge. Bunun aksini kimse bana ispat edemez.

Van’da, hemen her kesin görebildiği Toprakkale’de ay yıldızın altına yazılmış olan ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ yazısını soruyorum:

“Bu yazı hakkında ne düşünüyorsunuz?”

İşte burada biraz şaşkınım.

“Ben bu yüzden evimi sattım” diyor içlerinden birisi. Şimdilerde de, okul evlerinin dibindeymiş ve çocuğu pencereden gözleyip, ‘and içme’ töreninin ardından okula gidiyormuş...

“Peki orada ne yazmasını isterdin?” sorusunu yöneltince;

“Ne Mutlu Türkiyeliyim” yazmalıydı diye cevaplıyor.

Peki ya Türk bayrağı?

“O hepimizin. Biz bunun için can vermedik mi? Asla kimse el ve dil uzatamaz ona. Sadece ‘Türk’ kelimesi dayatmasına karşıyız” diyorlar.

Hemen ağzımdaki baklayı çıkarıyorum:

“Bana lütfen açıkça söyleyin: Buraları Kürdistan toprakları olarak mı görüyorsunuz?”

Herkes bir ağızdan konuşunca, içlerinden biri sesini yükselterek söz istiyor:

“Bakın bizler bu vatanda, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde kimliğimizi çekinmeden ve baskı görmeden yaşamak istiyoruz. Bunun neresi kötü?”

Diğerleri onay veriyor bu sözlere...

Hiç biri ‘bölünme’ sözü etmiyor. “Hatta bunu düşünenin aklından şüphe etmeli” diye ekliyor bir başkası...

İstanbul’da kimya alanında eğitim görmüş ve eşinin Türk olduğunu söyleyen bir diğeri, hemen söze karışarak, üniversitede tanıştığı eczacı eşinin ailesinin önce evlenmelerine izin vermediğini, ancak şimdi eşinin ‘Van’ın Yengesi’ olduğunu vurgulayarak, “Bizde Türk-Kürt ayrımı olmadığını en iyi eşim bilir. Van’dan ayrılması gerektiğinde gözyaşlarına boğuluyor” şeklinde konuşuyor.

Masanın uzak taraflarından biri, zamanında kimliğini göstermediği için polis tarafından öldüresiye dövülüp, bir dereye atıldığını iddia ediyor...

Ortalardan bir yerlerden, sesini bana duyurmak için çabalayan başka bir işadamı, “Bizler işadamıyız ve buradaki huzur, güven ortamı en çok bizim işimize yarayacak. Böylelikle ticaret ve dolayısıyla refah seviyesi artacak. Bunu engellemenin alemi var mı?” diyor.

Sohbet o kadar uzadı ki...

Müsaade isteyip ayrılıyor ve otelime gitmek için bir taksiye biniyorum.

Meslek hastalığı olsa gerek, 50 55 yaşlarındaki taksiciye ‘açılım’la ilgili ne düşünüyorsun?”diye bodoslama soruveriyorum:

Doğu’ya özgü şivesiyle, “Vallahi işler kötü. Hele bu açılım bir olsun, bu topraklar artık huzur bulacak. Buraları turist dolacak. Hepimizin canına yetti. Bitsin artık bu korku” diye cevaplıyor...

...

Kaldığım otelde internete girmek için yine TC Kimlik Numara’mı giriyorum.

Kürt kökenli garson bir bardak çay getiriyor ve o anda çalan telefonuyla arkasını dönüp Kürtçe birşeyler konuşuyor hararetle...

Yarın öğle saatlerinde uçağım.

Birkaç gündür buradayım...

Sabah yine önlerinde selesi bulunan bisikletleriyle insanlar dolaşıyor sokaklarda... Yarı Türkçe, yarı Kürtçe bağrışarak birbirlerine bir şeyler anlatmaya çalışıyorlar. Sanki yıllardır burada gibiyim.

Havalimanında uçağı beklerken, Referans gazetesinden çok değerli arkadaşım Enis Tayman’la çay içmek için oturduğumu kafeteryada bizi tanıyan bir işadamı yaklaşıyor yanımıza ve bizi masalarına davet ediyor ısrarla.

Abdülvahap Bey bu. Doğu Anadolu İhracatçı Birlikleri’nden. Öyle ısrar ediyor ki, Enis ve ben kalkıp masasına oturmak zorunda kalıyoruz. Hatta hemen akabinde gelen garson, ödediğimiz içecek ücretlerini iade ediyor ve bizim itiraz etmemize fırsat bırakmadan hızla uzaklaşıyor.

4 milyon dolar yıllık ihracatı varmış Abdülvahap Bey’in. Birkaç yıldır bölgenin ihracat şampiyonu imiş. Yanında bir Azeri işadamı var. Türkçe biliyor o da. Diyor ki, Abdülvahap Bey, “Bu işin Kürdü, Türkü yok. Herkes biraz empati yapsa, birbirini anlayabilse sorun kalmayacak..”

Havalimanı öyle kalabalık ki...

Resmi üniformalı bir asker, elindeki listeden isimleri okuyor. Belli ki birazdan askeri uçak kalkacak. Asker, sivil, er, komutan birbirine karışmış durumda Ferit Melen’de...

Bu işin bir adım ötesi ne olacak; anlamaya çalışıyorum...

2 saatten daha fazla havada bunları düşündükten sonra, şimdi gözümü ve kulağımı Meclis’e çeviriyorum. Bu 'açılım' denen şey bakalım dedikleri gibi Van'ı yeniden zenginleştirecek mi?

Bakalım Başbakan’ın Sezen Aksu’ya dediği gibi bu işin altından alnımızın akıyla kalkabilecek miyiz?
 

Volkan ÖZSOY - Kenthaber
Yayın Tarihi : 16 Kasım 2009 Pazartesi 11:33:50
Güncelleme :16 Kasım 2009 Pazartesi 11:58:11


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
van IP: 88.226.65.xxx Tarih : 11.11.2009 18:36:57

valla arkdaşım buraya yazılanları okudum ama bende vanlıyım buradakı iş adamları gıbı degll düşüncelerım yanı ortada bence açılım gerektırecek bır durum yok hani baskı görduklerı yok kımse soykırımda yapmıo onlara kımse bişey de demıyor artk neyin peşindelerse de bilmıorum inş gün gelırde o akp oradan iner herşey eskı halıne döner... 


selim yenice IP: 88.254.101.xxx Tarih : 16.11.2009 13:29:19

Türkiyede mağaza isimlerinin yüzde sekseni İngilizce ama nedense kimsenin gıkı çıktığı yok. Oysa söz konusu Kürtçe olunca birtakım aşırı milliyetçiler ayağa kalkıyor. Rahat bırakın insanları hangi dili konuşmak istiyorlarsa konuşsunlar. Almanyada yaşayan Türkler Türkçe konuşmuyorlar mı? Kendi çocuklarına ve dükkanlarına istedikleri isimleri vermiyorlar mı? Türkiyede yaşayan herkes aynı medeni ülkelerde olduğu gibi istediği dili konuşabilmeli. Bizi asıl bölen terör örgütü değil hem Türk hem de Kürt tarafında sürüp giden aşırı milliyetçiliktir.  


savaş bayrak IP: 81.212.101.xxx Tarih : 13.11.2009 17:25:31

VAN FAKİR BİR YERMİ Kİ? BİR TOZ BİR OTOBÜS DİYEN ÇOCUĞU UNUTMADIK. ORALARDA FAKİR YOK.GEÇİM KAÇAKÇILIK.NE PARALAR DÖNÜYOR VANDA. BELKİDE İSTANBULDA DÖNMEZ VANDA DÖNEN PARALAR.GİDEN GÖREN BİLİR.DOĞUNUN EN ZENGİN İLLERİN BAŞINDA GELİR.ÖYLE DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU İNSANI ÇOK FAKİR DİYE DEMOGOJİ YAPILMASI HİÇ HOŞ DEĞİL.NE FAKİR İLLERİMİZ VE NE ZAVALLI İNSANLAR VAR BU ŞEHİRLERDE YAŞAYAN.NEREDEMİ KARADENİZDE İÇ ANADOLUDA HER YERDE.KİMSE KİMSEYİ KANDIRMAYA ÇALIŞMASIN.


çagatay IP: 88.251.210.xxx Tarih : 11.11.2009 22:54:58

van çok güzel bir şehir. turizm , tarım , sanayi , hayvancılık açısından çok avantajlı. bence yakın zamanda oldukça gelişecek bir şehir.


savaş bayrak IP: 81.212.101.xxx Tarih : 13.11.2009 14:59:08

BU YAZIYI OKUYUNCA KANIM DONDU.TÜRK KELİMESİNİN NERESİ KÖTÜDÜR Kİ? BU KELİMEYİ DUYDUKLARINDA  ÖYKÜNÜYORLAR, GOCUNUYORLAR. DUYMAK İSTEMİYORLAR.YA DA HERHANGİ BİR YERDE YAZILI OLARAK  GÖRMEK İSTEMİYORLAR.VAY BEEE.YOK KARISI TÜRKMÜŞMÜŞTE, YOK AYRIMIZ GAYRIMIZ YOKMUMUŞTA.YAA BIRAKIN BU MASALLARI.AKILLARINCA DUYGU SÖMÜRÜSÜ YAPIYORLAR.BU ÜLKEDE HER KİM YAŞIYORSA, NE   BAYRAĞINA, SÖZ SÖYLEME HAKKINDA VE CÜRETİNDE OLABİLİRLER NE TÜRK KELİMESİNE, NEDE TÜRKÇE'YE.EĞER BU ÜLKEDE YAŞAYAN HERKESİMİN, BİRLİK VE BERABERLİKTEN BAHSEDEBİLMESİ İÇİN TEK DİLİDE KONUŞMAYA ÖZEN GÖSTERMELERİ LAZIM.NEDEN Mİ?İNSANLARI BİRLEŞTİREN VE KAYNAŞTIRAN TEK NOKTA OLMALIDIR.BİRİNİN, SEN EKMEK YERMİSİN DEDİĞİ YERDE, DİĞERİNİN DE, NAN DU KARİ DEMESİ NASIL? BAĞLAYICI VE KAYNAŞTIRICI OLABİLİR.BU İKİ İNSANI BİRBİRİNDEN O BİÇİM KOPARMAZ MI?.O KADAR ÖZGÜR BİR ÜLKEDE YAŞIYORLARKİ İNANIN KIYMETİNİ BİLMİYORLAR.HİÇ BOŞUNA, HİÇ KİMSEÖZGÜRLÜK VE DEMOKRASİMİZ  ZAYIF DİYE ÜLKEMİZİ KÖTÜLEMEYE KALKMASIN.SİZ GİDİN HERHANGİBİR AVRUPA ÜLKESİNDE YAŞAYIN VE ORANIN VATANDAŞI OLUN.ÇIKIN DEYİN Kİ!! BEN KÜRTÇE KONUŞACAĞIM,BEN KÜRTÜM.GÖRÜN BAKIN,SİZE NE CEVAP VERİYORLAR. ENTEKRE OLACAKSIN BENİM ÜLKEME ENTEGRE.YOKSA DEFOL DERLER ADAMA.