2
Mayıs
2025
Cuma
ANASAYFA

ANADOLU ALEVİLİĞİ'NİN KÜLTÜREL KÖKLERİ...

Türkiye'nin inançlar ekseninde karşılaştığı başat sorunlarından biri de Alevilerin yaşadıkları... Geçmişte imparatorluk yapısı içinde ideolojik bir işlev üstlenen inanç unsurunun yarattığı siyasal ve kültürel sorunlar, cumhuriyet döneminde de aşılamadı. Sünni inanışını resmi din anlayışı olarak benimseyen Osmanlı'nın, diğer inançlara gösterdiği hoşgörüden Alevileri yoksun bırakması hatta kıyıma uğratması, mezheplerin günümüzdeki konumlanışında da belirleyici oldu.

Cumhuriyet döneminde de devletin, Alevilere yönelik algısı değişmedi. Dini hizmetleri yürüten Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yapısı, son dönemdeki açılımlar bir tarafa bırakılırsa Alevileri kucaklamaktan uzak kaldı; çocuklara okullarda Sünni İslam öğretildi, cemevleri tanınmadı. Türklerin İslam'a geçişte benimsediği ve Balkanlar'da yaydığı Alevililer Osmanlı'da olduğu gibi, Cumhuriyet döneminde de pek çok sorunla karşılaştı. Dersim'de, Kahramanmaraş'ta, Sivas'ta, Gazi Mahallesi'nde hedef tahtasına oturtulan Aleviler, 1989'daki 'Alevilik Bildirgesi' ile ilk kez 'Biz de varız' dedi. AB süreci ile Alevi talepleri devletçe çözülmese de en azından dinlenir oldu. Peki, Alevilik nedir ve Aleviler kim? Türk İslamı'nın öz motiflerinden Anadolu Aleviliği nedir? Rıza Zelyut'un 'Türk Aleviliği' kitabıyla ilk kez ortaya koyduğu Anadolu Aleviliği'nin kültürel kökenleri ve Sünni çoğunluğun yanında, bütün baskılara karşın varlığını sürdüren Alevilerin Hz. Ali'den bugüne inanışlarını, siyasal, sosyal ve kültürel konumlarını belirleyen süreci bu dizide okuyacaksınız.

Alevilik, Muhammed Ali'nin 'cileli' yolu

Aleviliğin ne olduğu konusunda, farklı yaklaşımlar var; kimi Aleviliğin inanç yönünü, kimileri kültür ve sosyal yönünü öne çıkararak tanımlıyor. Bu karmaşa nedeniyle deyim yerindeyse 'kızılca kıyamet' kopuyor. Devlet de Alevilere Sünni cephesinden yaklaşıyor ve bu yüzden mesele bir 'varlık' sorununa dönüşüyor
Aleviler kendilerini nasıl ifade ediyor? Yola buradan çıkmak gerekir. Alevilerin buyruklarına, dinsel şiirlerine, menakıpnameler, vilayetnameler ve cenknameler gibi kaynaklarıyla tarihi metinlerine bakınca Aleviliğin, 'Muhammed Ali yolu' olarak tanımlandığı görülüyor.

Rıza Zelyut, yeni çıkan 'Türk Aleviliği' isimli kitabında, bu mezhebin ilmihali niteliğindeki yazılı kaynakların buyruklar olduğunu; Anadolu'da ve Balkanlar'daki Aleviler arasında değişik yazmaları bulunan buyrukların, Aleviliği en yalın biçimde 'Muhammed - Ali yolu' olarak tanımladığını ve bu tanımın şiire, menakıpnamelere, vilayetnamelere de bu biçimde yansıdığını anlatıyor.

Cemal Şener ise Aleviliği Türklerin İslamiyet'i Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş ve iz sürücülerinin yorumuyla, bir diğer deyişle, İslamiyet'in 'Hacı Bektaşça', 'Pir Sultanca' konuşması olarak tanımlıyor.

İnanç yönünün ötesinde zengin bir sosyal ve kültürel boyuta da sahip olan Aleviliği, Alevi Vakıfları Federasyonu Başkanı Doğan Bermek ise şöyle tanımladı:
'Yaratılmışı yaradandan dolayı sayan ve seven, yaradana herhangi bir aracı olmadan ulaşabileceğine inanan, barışa, sevgiye, hoşgörüye, karşılıklı ve sürekli yardımlaşmaya dayalı bir toplumsal yaşamı kurmaya ve geliştirmeye gayret eden, öfke, kin, cebir ve şiddeti araç olarak kullanmayan, bireylerini sürekli olarak daha olgun daha iyi insan olmaları amacıyla eğiten, tasavvufi bir inanç sistemidir. 'Alevi İslam' dediğimiz bu inanç sistemi Kuran'ın, Hz. Muhammed, Hz. Ali ve 12 imamlar tarafından yapılan ve sürdürülen yorumlarını benimser.'

Günümüzde bunların dışında tanımları dile getirenler de bulunuyor. Tarihte 'Alevi' sözcüğü daha çok, 'Ali evladından olanları' yani 'Seyyidleri' anlatmak için sıklıkla kullanılmıştır. Bu kullanıma 8'inci yüzyıldaki kaynaklarda rastlanıyor. Rıza Zelyut'un 'Türk Aleviliği' adlı kitabında İbn Kesir'den yaptığı aktarmada, 833'te ölen, Halife Memun'un vasiyetinde kardeşi Mutasım'a 'Alevilere iyi davran. İyilik yapanların iyiliğini kabul et, kötülük yapanları bağışla ve onlara maaş ver' dediği belirtiliyor.

PİR SULTAN'IN İSYANI

Osmanlı ise Alevilere 'Kızılbaş' diyordu. Şah İsmail'in askerlerinin taktığı 12 dilimli kızıl külahtan gelen bu terimi Osmanlı, Alevilere karşı hakaret olarak kullanıyordu. Bunun nedeni de Alevilerin Şah İsmail'e duydukları saygı ve sevgiydi. Ayrıca 'Ali'ye bağlı, onun yolundan giden' anlamındaki Alevi kelimesini kullanmak, Alevilere dinsel bir saygıyı zorunlu kılıyordu, Osmanlı bundan da kaçınıyordu. Sivas'ta 1550'lerde asılan Pir Sultan Abdal, Osmanlı'nın bu tavrına şu dizeleriyle meydan okuyordu: 'Gidi Yezid bize Kızılbaş demiş/ Hüseyniyem Aleviyem ne dersin'
'Yedi Ulular' denilen Alevi ozanlarından Kul Himmet de 'Cümle bir mürşide demişler beli (evet)/ Tesbihleri (duaları) Allah-Muhammed-Ali/ Meşrebi Hüseyni ismi Alevi/ Muhammed Ali'ye çıkar yolları' diyordu.

Tarihten günümüze gelecek olursak Alevilerin kimlik sorunu, Sünnilerin onları tanımlama çabaları karşısında ortaya çıkıyor. Türkiye'deki pek çok başka sorunlu alanda olduğu gibi Alevilik konusunda da egemen anlayışın, bir başka grubu tanımlama girişimi, haklı olarak 'Ne haddine!' tepkisiyle karşılaşıyor. Aslında Alevilerin diğer problemlerini de bu Sünnileştirme çabası şekillendiriyor.

AB ZORUYLA İLGİ

AB süreciyle birlikte Aleviler, Türkiye'de hükümetin ilgisine mazhar oldu. Alevi kesimin 'Aleviliğin ne olduğu' konusundaki anlaşmazlıklarını fırsat olarak değerlendirmekle suçlanan AKP, 2002 seçiminin hemen sonrasında Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) 'Aleviliği yeniden yorumlama', 'Aleviliğin tarihsel dayanaklarını ortaya çıkarma' çalışmaları başlattı. Ama bu AKP'ye güvenmeyen Alevi kesimde pek itibar görmedi. Alevi kesimden yazar Reha Çamur-oğlu'nun AKP'den milletve-kili olmasının ardından da Alevi ileri gelenlerine Diyanet'te kadro, dedelere maaş gibi önerilerle 'Alevi açılımı' gündeme geldi. Alevi kesim, devletin denetimi altında Sünnileşileceği tepkisiyle buna karşı çıktı. AKP'nin Alevileri yanına çekme çabasında Çamuroğlu'nun davetiyle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da katıldığı Muharrem Ayı orucu iftarları da düzenlendi. Bu iftar yemekleri de Alevi kesimden pek çok protestolara uğradı, bazı dernekler de iftara katılmadı. Alevi Vakıfları Federasyonu Başkanı Doğan Bermek, ortada açılım diye bir şey olmadığını sadece niyet beyanları bulunduğunu belirterek, 'İftar yemekleri ile 600 yılın sorunları aşılamaz. Çok daha kökten sorgulamalar yapmak gerekir' dedi.

'Alevi sorunları' deyince karşımıza devlet çıkıyor. Özellikle Alevilere yönelik yaklaşım dikkate alındığında 'Devlet eliyle din yaratılmak istendiği' eleştirilerinin pek de haksız olmadığı görülüyor. Çünkü laik Türkiye'de, DİB adeta Rıza Zelyut'un tabiriyle Osmanlı'daki Şeyhülislamlık kurumunun devamı gibi hareket ediyor ve Alevilik inancını ondan bağımsız olarak tanımlıyor. Bermek de DİB'yi 'Arap İslam misyoner kuruluşu' olarak tanımlıyor. Devletin bu müdahalesi de Aleviler için bir varlık sorunu yaratıyor. Bütün bunlardan hareketle Alevi sorunları deyince en başta Aleviliğin statüsü ve inançların pratik hayatta özgürce ifadesi meselesi karşımıza çıkıyor.

ALEVİLERİN TEPKİSİ

Okullardaki zorunlu din dersinde Sünni inanışın anlatılması, Alevi köylerine cami yapılıp, imam atanması da dahil. Devlet, 'Önce seni bir Sünnileştireyim, sonra kabul edeyim' tavrı gösteriyor. Burada Aleviler'den haklı bir tepki daha yükseliyor. Aleviler'den kesilen verginin Alevilere hizmet olarak dönmesi gerektiğini söyleyen Cemal Şener, 'Bunun şekli tartışılıp bulunabilir. AB'de Diyanet gibi bir kurum yoktur; AB müktesebatı gereği ilerde kaldırılmalıdır. Geçiş sürecinde Aleviler'den kesilen vergiler Alevilere hizmete dönüşmelidir' diye konuşuyor. Dedelerin eğitimi konusunda ise Doğan Bermek'in ilginç bir önerisi var: Sünni inanç görevlilerinin yetiştirildiği imam-hatip liseleri benzeri Dede-Zakir liseleri kurulması ve ilahiyat fakültelerinde tasavvuf kürsüleri açılması.

Kim nasıl tanımlıyor?

Aleviliğin dini mi, yoksa sosyal ve politik bir kavram mı olduğu konusunda da çeşitli tanımlar bulunuyor. Günümüzde Aleviler kendilerini şu şekilde tanımlayıp, tasnif ediyor:

1- İdeolojik anlayış Aleviliği, 'Din dışıdır, İslam dışıdır, ayrı bir dindir, kültürdür, yaşam biçimidir' şeklinde tanımlıyor.

2- Kimi Aleviliği sadece bir İslam mezhebi olarak görüp onun sosyo - ekonomik yönünü ve muhalif geçmişini dikkate almıyor.

3- Aleviliği İslam içi bir mezhep olarak görmekle birlikte onun tarihini, geçmişteki konumunu, siyasal-sosyal boyutunu da dikkate alan yaklaşımsa Alevi aydınlar arasında giderek daha fazla taraftar buluyor.

4- Bazı çevreler Alevilik ile İran Şiiliğini aynı sayıyor.

5- Aleviliği Kürt uygarlığının ürünü olarak gören anlayış da bulunuyor.

Aleviler arasında bu kadar değişik tanımın yapılıyor olmasını Doğan Bermek, 'Alevilik üzerindeki farklı görünen tanımların çoğu, Aleviliğin uzun tarihi içinde geliştirdiği ahlak ve sosyal yardım anlayışını bir ideolojiye oturtma gayretlerinden kaynaklanıyor' diyor.

Hakikati arayan bir yol

Aleviler kendilerini nasıl tanımlıyor? Hakikate ulaşmak için geçilmesi gereken 4 kapı ne? Alevilikle Sünniliği birbirinden ayıran temel farklılıklar ve benzerlikler neler? İşte Alevi inancının temelleri...

Rıza Zelyut'un, 'Türk Aleviliği - Anadolu Aleviliğinin Kültürel Kökeni' isimli kitabından derlediğimiz dizimizin üçüncü gününü, Alevi inancının temellerine ayırdık. 'Rehber' olduğuna inanılan 12 İmamları ve 'Dar' makamı kabul edilen Alevi inancının dört önemli ismini Rıza Zelyut ile konuştuk. Zelyut, Alevilikte hakikate yani, mükemmelliğe ulaşmak için geçilmesi gereken 4 kapıyı ve genel olarak Alevilik ile Sünnilik arasındaki temel fark ve benzerlikleri de anlattı.

HZ. ALİ'NİN İZİNDE

Kültür ya da ideoloji olarak da tarif edilen Aleviliğin 'inanç' yönünü Rıza Zelyut şöyle tanımlıyor:

'Alevilik, İslam dünyasında, Hz. Ali'nin tarafını tutan insanların dünya görüşüdür. Alevi sözü, başlangıçta 'Ali soyundan olanlar' anlamına gelirken, zamanla 'Ali yandaşı' anlamını kazanmıştır. Arapça'da 'Şiat-u Ali' terimiyle söylenen Ali yandaşlığı, zamanla 'Şia' olarak yerleşmiştir. Türkiye'de Ali yandaşları kendilerini Şii olarak değil, Alevi olarak konumlandırırlar.'

İNANCIN DÖRT DİREĞİ

Alevilikte dört kişiye çok önem veriliyor ve ibadetlerde bu kişiler için 'dar'a duruluyor. Anadolu Aleviliği'nin yücelttiği bu kişilerle ilgili Zelyut şunları anlatıyor:
'Dört önemli isim 921'de Bağdat'ta derisi yüzülen Hallac-ı Mansur; Timur'un, 1394'te, İran'da astırdığı Fazlullah-ı Hurufi; asıl adı İmadeddin olan, 1417'de, Halep'te derisi yüzülen Alevi dedesi Nesimi; Ehlibeyt'in annesi Fatma'dır. Bu dört sembol isim, İslam dünyasında mazlumluğu, fikri ve muhalefeti temsil etmektedir. Bu kiler, Anadolu Alevilerince 'dar' makamı kabul edilirler. 'Dar' ise Allah'ın huzurunda durmaktır. Aynı zamanda 'dar' gerçeğe ve Hakk'a ulaştıran sembolik bir başlangıç, yani kapı demektir.'

5 ŞARTA BAĞLANMIYOR

Zelyut İslam'ın Sünni kolunun, Kuran'ı şekilci yönüyle yorumladığını öne sürüyor. 'Bu yoruma göre İslam dini namaz kılmak, Ramazan'da oruç tutmak, hacca gitmek, Kelime-i Şahadet getirmek ve zekat vermek şeklinde 5 şarta bağlanıyor' diyen Zelyut şöyle devam ediyor:

'Alevilerin temel şart kabul ettiği Kelime-i Şahadet dışındakiler, Sünniliğin şartlarıdır. Aleviler, Kuran'ın dış anlamının ötesinde bir de iç yani, batın anlamı olduğu ileri sürmüştür; buradan yola çıkılarak yeni bir ideoloji yaratılmıştır.'

4 KAPI VE 40 MAKAM

Zelyut Kuran'ın iç anlamının, insanı gerçek mümin haline getirmek olduğunu söyleyerek şöyle anlatıyor:

'Alevilikte 4 kapı, bu kapıların 40 makamı, 40 makamın da 160 menzili vardır. Bu 4 kapı ve 40 makam Sünnilik ile Aleviliği, birbirinden ayırır. Alevi felsefesinin temel kavramı olan 'şeriat-hakikat' çelişkisi, törpülenir.'

'Şeriat' kapısı olarak kabul edilen ilk kapının, Kuran'ın dış anlamına denk düştüğüne ve İslamiyet'in başlangıç noktası olduğuna inanılıyor. Hacı Bektaş Veli'ye göre, 'Şeriat' kapısının tamamlanması için, bu kapıdaki on koşulu yerine getirmek gerekiyor. Sünnilikte dinin temeli sayılan namaz, oruç, hac, zekat bu on şart arasında sayılıyor.

İkinci kapının 'Tarikat' kapısı olduğunu anlatan Zelyut, bunun Kuran'ın gerçek anlamına ulaşmak için tutulan yol olduğunu söylüyor. Buradaki 'tarikat' anlayışı, Sünni inanıştaki tarikattan farklılık taşıyor; 'Şeriat' kapısını geride bırakıp daha derine dalış ifade ediliyor.

Üçüncü kapı olan 'Marifet' kapısı ise insanın hem dış bilgi hem iç bilgiyle donanması, bu donanıma uygun davranması anlamına geliyor.
Alevilik'te dinin gerçek anlamına, son kapı olan 'Hakikat' kapısından ulaşıldığı inancı hakim. 'Hakikat' kapısı ya da anlayışı, Alevi kaynaklarında şöyle anlatılıyor: 'Bu kapının durak noktası, insanın toprak olmasıdır. Toprak olan insan ise 'insan-ı kamil'dir. Bu, insanın aslına dönüşüdür. Dinsel metinlerde ilk insanın topraktan yaratıldığı vurgulanır. Alevilikte hedef, 'insan-ı kamil'e ulaşmaktır.'

TEVİL VE TEFSİR

Aleviliği, İslam'ın diğer kollarından ayıran yorum biçimlerinin başında 'Tevil' ile 'Tefsir' geliyor. Tefsir Kuran'ı biçimine bağlı kalarak açıklamak, tevil ise bu açıklamaların özünü göstermek manasına geliyor. Zelyut bunu, 'Tefsir, şeriata bağlıyken, tevil, hakikati gösterir. Bu yorumları yapabilmek için bir 'rehber' bulunması gerekir, 'rehber' imamdır. İlk imam Ali, 'Ben konuşan Kuran'ım' derken, Kuran'ın sözlerini tekrarlayan veya aktaran bir vasıta olduğunu değil, onun özünü kavrayıp aydınlatacak bilgisi olduğunu vurgulamak istiyordu. Elbette, Ali'nin söylemek istediği şey, Kuran'ın hakikat cephesiydi' şeklinde anlatıyor.

İMAMLIK VE 12 İMAM

Zelyut Alevilikteki 'imamlık' kavramının kökenlerini ve neden imama ihtiyaç duyulduğunu şöyle anlatıyor:

'Kuran'ı incelendiğinde görülecektir ki peygamber Hz. Muhammed her şeyden önce tebliğcidir. Yani, tanrısal bildirimleri insanlara iletmekle görevlidir. Kuran'ın 13'üncü suresi Rad'ın, 40'ıncı ayetinde 'Ey Muhammed vazifen sadece tebliğ etmektir' denilmektedir. Hz. Muhammed vefat edince peygamberlik son bulmuştur. Fakat onun aktardığı Tanrı bildirimlerinin, özünün açıklanması gerekmez mi? İşte bu açıklama görevi, imamların görevidir. Burada sözü edilen imam ile günlük dilde cami görevlisi olarak bilinen imamın hiçbir ilgisi yok. İmam önderdir, hakikatin perdesini aralayıp onu, hazır gönüllülere gösterendir.'
Alevilikte imamlar, Hz. Muhammed'in soyundan olan Hz. Ali ile başlıyor. Ali'nin iki oğlu Hasan ile Hüseyin, 2'nci ve 3'üncü imam kabul ediliyor. Hüseyin'in soyundan gelen 9 isim daha sayılıyor. Bu imamların da tıpkı Ali gibi olağanüstü güçlere sahip olduğuna inanılıyor. Alevilerde masum ve günahsız kabul edilen imamların, soyca Hz. Ali'ye ve peygambere bağlı olduğu kabul ediliyor. Alevilikteki 'On İki İmamlar' sırasıyla şunlar:

İmam Ali, İmam Hasan, İmam Hüseyin, İmam Zeynel Abbidin, İmam Muhammed Bin Aliyyül Bakır, İmam Cafer-üs Sadık, İmam Musa-i Kazım, İmam Ali Bin Musa'r Rıza, İmam Muhammet'ül Takiyyil-Cevat, İmam Ali Bin Muhammet'ün Nakıyy'il-Hadi, İmam Hasan'ül Askeri, İmam Muhammed Mehdi.

Ehlibeyt yolu

Alevilik 'Ehli Beyt yolu' şeklinde de tanımlanıyor. Ehli Beyt son peygamber Muhammed'in ev ahalisini anlatmak için kullanılan bir tanım. Birçok hadiste Ali, Fatma, Hasan ve Hüseyin'in de Ehli Beyt olduğu yazıyor. Sunilikten farklı olarak Alevilikte, Hz. Ali soyundan gelen 12 İmam'ın da Ehli Beyt olduğuna inanılıyor.
İslam dünyasını 'Sünnilik', 'Haricilik' ve 'Şia' yani Alevilik olarak üç ana mezhebe ayrıldığını ifade eden Rıza Zelyut, Ali yandaşlığı olan Şia'nın zaman içinde 'Zeydiyye', 'İmamiyye' (12 İmamcılık) ve 'Galiye' olmak üzere de üç kola ayrıldığını dile getiriyor. Zelyut, Anadolu'daki Alevilerin, Aleviliğin '12 İmamcılık' kolundan olduğunu söylüyor.

Cem törenleri

Alevi Vakıfları Federasyonu Başkanı Doğan Bermek Aleviliğin Kuran'ın, insancıl ve toplumsal yorumunu taşıdığını savunuyor. Aleviliğin buyruklarında, 'Tanrı'nın gönderdiği kitabı bilmeyen, Tanrı'yı nasıl bilebilir. İnsanlar doğuştan bilgi sahibi olsalardı, tanrı peygamberlere kitap göndermezdi' deniliyor. Cem töreni sırasında Kuran'dan Fatiha, Bakara, Necm, Furkan, Al-i İmran, Kehf, Tahrim, Yusuf, Hacc, Haşr, Münafıkın, Talak, Feth, Maide, Araf, Saffet, Nur surelerinden ayetler okunuyor. Büyük bölümü dinsel içerikli olan Alevi edebiyatında da Kuran önemli yer tutuyor.

EN SON BELGELER BU KİTAPTA
35 yıldır araştırdığı Alevilik konusu en son belgelerle yeniden değerlendiren ve bugün Türkiye'de yaşanan Aleviliğin Türk kimlikli bir Alevilik olduğunu söyleyen gazeteci-yazar Rıza Zelyut, bilgi ve belgelerini 'Türk Aleviliği - Anadolu Aleviliğinin Kültürel Kökeni' adlı kitabıyla bilim dünyasına sundu. Zelyut, kitabında Aleviliğin sırrını, etnik yapısını, Alevi cemindeki dolunun kökenini, şamandan dedeliğe uzanan yolu, Türklerin 'Kün-Ay'ının Muhammet-Ali'ye dönüşmesini anlatıyor. Anadolu Aleviliğini ya da Türk Aleviliğini tanımak ve anlamak için Zelyut'un kitabı eşsiz bir kaynak niteliğinde.

Alevilerin talepleri ne?

1989'da aydınların, sanatçıların, bilim adamlarının imzaladığı 'Alevilik Bildirgesi' ile dile getirilen talepler şunlar:

- Alevilik bir inanç kurumu olarak kabul edilmeli ve ayırımcılığa karşı her alanda yasalarca güvence altına alınmalıdır.
- Genel bütçeden veya uygun başka bir kaynaktan Alevilerin inançlarını yaşatabilmeleri için gerekli kaynak sağlanmalı.
- Zorunlu din dersine son verilmeli.
- Resmi olarak cemevleri ibadet yeri olarak kabul edilmelidir.
- Nüfus cüzdanlarında din hanesi olmamalı.
- Yasalar ve uygulamasında fiili eşitlik yaratılmalıdır.
- Din dersleri zorunluluktan çıkarılarak, seçmeli ders haline getirilmelidir.
- Alevi yerleşim bölgelerine cami yapılmasına son verilmelidir.
- Hacı Bektaş Dergahı ve diğer Alevi büyüklerine ait dergahlar, Kültür
Bakanlığı'ndan alınarak Alevi kuruluşlarının idaresine verilmelidir.
- Devlet bünyesindeki Diyanet İşleri Başkanlığı lağvedilmelidir
- Madımak Oteli müzeye dönüştürülmeli.
- Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi ve kadrosu bakımından da Alevi yurttaşlara hizmet götürülmeli.
- Cem ve kültür merkezleri inanç mekanları olarak tanınmalı ve yasal bir çerçeveye oturtulmalı.
- Ders kitapları Alevi inancına doğru yer vermeli, ders öğretmenleri de Alevilik ile ilgili doğru bilgilerle donatılmalı.
 

Kadın pecenin ardında değil erkeğin yanında

Kadın-erkek eşitliğine önem verilen Alevilik'te, tek eşlilik kuralı hakim ve kadını korumak için boşanma yasaklanıyor. Aleviler, Hz. Ali'nin, 'Kadın çiçek tabiatlı, çiçek yaratılışlıdır. Ona öyle bir hayat arkadaşı olunuz ki o yaşamının tadını tatsın' sözlerini örnek alıyor.

Alevilik'te kadın, erkeğin eşi ve eşiti olarak görülüyor, kadın-erkek ayrımcılığı kınanıyor. 'Yaradan'dan dolayı yaratılanı sevme' inancı, insanın özüne verilen kıymet gibi değerler üzerinde yükselen Alevilik'te, kişiler erkek veya kadın olmasına bakılmaksızın sosyal yaşamın her alalında eşit haklara ve yükümlülüklere sahip görülüyor.

'Bacıyan-ı Rum' denilen Alevi kadınlarının, Türklerin Anadolu'ya gelişinde büyük katkısı olduğu biliniyor. Rıza Zelyut, Babalılar Ayaklanması gibi, 16'ncı yüzyıldaki ayaklanmalarda Alevi kadınlarının mücadelede yer aldığını belirtiyor.

EŞİTLİK İNANCIN TEMELİ

Zelyut, Aleviler'de kadın ve erkeğin eşit yer aldığı üretim ve çalışma yaşamını şöyle anlatıyor: 'Arap dünyasında kadın, sosyal hayattan ve çalışma hayatından dışlanırken, Aleviler'de kadın erkeğin yanında yer alır; tarlada erkekle birlikte çalışır. Kadının erkekten ayrı bir yerde, peçe altında iş yapması olanaksızdır. Alevi erkeği ile kadını, bir arada bulunmanın felsefesini yaratmış ve adına da Alevilik demiştir. Burada kadını soyutlarsanız, geriye dinsel-töresel, kültürel ve sanatsal olarak bir şeyin kalmadığını görürsünüz. Alevilik felsefesi ve uygulaması içinden kadın öğesini çıkardığınızda, bu sistemin yıkıldığını görürsünüz. Kadın-erkek eşitliği Aleviliğin temelinde vardır.'

BOŞANMAK YASAK

İslam öncesi Türkler'de egemen olan tek eşle evlilik geleneği, Alevilik'te de devam ettiriliyor, çiftlere, kadının haklarını koruma amacıyla, boşanma yasağı getiriliyor. Zelyut bu konuda şunları söylüyor:

'Erkeğin iki dudağı arasından çıkan 'Boş ol!' sözüyle, bir anda düzeni yıkılabilen kadın, Anadolu Aleviliği'nde, bu tehlikeden korunmuştur. Özellikle Hacı Bektaş Veli, kadına olağanüstü önem vererek, onu ulusal kültüründeki yerine oturtmuştur. Alevilik'te, kadının erkeği istememesi, erkeğin kadını istememesinden daha kolay şartlara bağlanmıştır.'

Aleviler, 12 İmam'dan altıncısı İmam Cafer'üs Sadık'ın, 'Erkekler kadınlara ne kadar sevgi gösterirlerse, inançlarının değeri o kadar artar' sözlerine çok değer veriyor. İmam Sadık'ın 'Evleniniz, fakat boşanmayınız. Zira boşanma gökteki melekleri ve Arş-ı İlahi'de oturanları titretir, sarsar' sözünde ifadesini bulan boşanma yasağına da riayet ediliyor.

ONA ARKADAŞ OLUNUZ

Aleviler, Hz. Ali'nin Fatima ile olan tek eşli evliliğini örnek alıyor. 'Birinci İmam' kabul edilen Hz. Ali'nin, 'Kadın çiçek tabiatlı, çiçek yaratılışlıdır. Kadın bir kahraman değildir. Her hal ve surette onunla anlaşınız. Kendisiyle iyi, gereği gibi ve makul görülecek, herkes tarafından beğenilecek tarzda yaşayınız. Ona öyle bir hayat arkadaşı olunuz ki o yaşamının tadını tatsın' sözleri de Alevilikte kadının yerini gösteriyor.

ALEVİLİK ETNİK BİR AYIRAÇ DEĞİL

Anadolu'da yaşanan Aleviliğin kökenlerinin eski Türk adetlerine dayandığını anlatan Rıza Zelyut'un görüşlerine araştırmacı-yazar Cemal Şener ve Alevi Vakıfları Federasyonu Başkanı Doğan Bermek birer not düştü. Şener, 'Alevilik bir inanç sistemidir. Etnik bir ayıraç olarak kullanılması pek kolay olmaz' dedi. Bermek ise 'Türkmen kavimlerin, Alevi inanç sistemini yorumlamaları, benimsemeleri ve Orta Asya'dan Batı'ya doğru taşımış oldukları, kendi kültürlerini kaybetmeden Alevi inanç sistemi içinde yaşamayı sürdürdükleri tarihi bir gerçektir. Nusayri kardeşlerimizin, Balkanlar'daki Alevi kardeşlerimizin de kendi yerel kültürleri içinde Alevi inancını taşıdıkları bir gerçektir. Alevilik hiçbir milletin ya da etnik grubun tekelinde olamaz' diyor. İslam'ı yayan düşüncenin Ehli Beyt fikri olduğunu belirten Dünya Ehlibeyt Vakfı Başkanı Fermani Altun da bu inancı taşıyan Gürcü, Boşnak, Arnavut ve birçok değişik milletten insanlar bulunduğunu hatırlattı.

Ruhun ölümsüzlüğü

Anadolu Aleviliği'nde ruhun yeniden doğumuna inanılıyor. 'Don değiştirme' diye adlandırılan bu felsefede, ruhun ölmediğine ve bedenden bedene girerek varlığını sürdürdüğüne inanılıyor. 'Don değiştirme' nin Alevi şiirlerinde çok sık tekrarlandığını belirten Zelyut, 19'uncu yüzyılın büyük Alevi ozanlarından Mehmet Ali Hilmi DedeBaba'nın 'Aynayı tuttum yüzüme / Ali göründü gözüme' dizesini buna örnek gösteriyor. Zelyut, Şah Hatayi'nin 'Be erenler be gaziler / Gelen Murtaza Ali'dir' diye başlayan devriyesinde ise kendisini Hz. Ali'nin don değiştirmiş biçimi olarak tasvir ettiğini söylüyor.

Hacı Bektaş Veli'nin ölümünün anlatıldığı öykü de bu inanışın izlerini taşıyor. Alevi menakıbnamelerinde yer alan bu söylencede, 'Hacı Bektaş Veli ölmemiştir; çünkü tabuttaki Hünkar Hacı Bektaş'tır' deniyor.

Zelyut, Alevilik'teki ruhun ölümsüzlüğü inancının, Şamanizm ve Budizm'e dayandığını anlatıyor. İnanca göre, insan öldükten sonra ruhu hayvanlara geçiyor ve tekamülünü tamamlayınca yeniden insanda bedenleşiyor. Alevilik'te büyük yer tutan tasavvufta ruhun geçirdiği evrelere 'Kavs -i Nüzul' deniliyor; ruhun cemadat (madenler), nebatat (bitkiler), hayvanat içinde yaşadıktan sonra insana ulaştığına inanılıyor. Ruhun geçtiği aşamalara ise 'Kavs-i uruç' adı veriliyor. Zelyut bu inancı şöyle anlatıyor:

'Ruh, değişik hayvanların 'donuna girerek' sonsuz varlığını devam ettirir. Hacı Bektaş Veli ve erenler, Turna kuşu olup uçmaktadırlar. Zulmü temsil eden Hacı Toğrul bir toğrul (kartal cinsi avcı kuş) donuna girerek, güvercin donunda bir kayanın üstünde bekleyen Hacı Bektaş Veli'ye saldırır. Bunun gibi pek çok söylence, Alevi menakıbnamelerinde karşımıza çıkmaktadır. Bu inanç, Alevi kitlenin hayvanlara karşı sevgiyle yaklaşmalarına yol açmıştır. Aleviler kurtlarla kuşlarla birlikte Tanrı'ya seslenmeyi, bir ulu tapınma biçimi saymıştır.'

Dolu sarhoşluk verecek biçimde olmaz

Alevi cem töreninde 'Dolu' içilmesinin kesin kuralları bulunuyor. Sadece post sahiplerince, yani cemdeki 12 hizmeti yürüten ehli kamil kişilerce içilen dolu; eski Türkler'deki bir gelenek olarak devam ettirilmekle birlikte; İslami bir çehre altında yaşatılmıştır.

Dolu'nun, Kırkların Cemi denilen toplantıya dayandığı kabul edilir. Rivayete göre; Kırkların toplantısında (cemde) Selman bir üzün tanesi getirmiş; Cebrail bunu ezmiş ve kırk kişiye sunmuş; içenler esrimiş ve kalkıp semaha durmuşlardır.
Cem törenlerinde; sadece postta oturanlarda yani, kutsal görevi yürüten erkeklere cem bitiminde Dolu sunulması geleneği buraya dayandırılır. Ayrıca görgü ceminde musahip olmuş canlara (taliplere) de dolu verilerek onlar bir tür yeminle birbirlerine bağlanmış olurlar. Burada Dolu, sembolik olup asla sarhoşluk verecek biçimde fazla içilmez. Sadece çay bardağıyla elin içinde gizlenerek alınır. Bu dem, mutlaka duayla kutsallaştırılır.

Tahtacılar arasında, Dolu bölüşmek geleneği de vardır. Dolu bölüşmek geleneği de ant içmenin bir biçimidir. Dolu verilen iki kişi, bir konuda söz vermişlerse o konudan dönmeyeceklerine yemin etmiş sayılırlar. Dolu içmek, erkeklere özgüdür. Bu da sadece, yaşlı ve hizmet sahibi olanlara sunulan sembolik bir içkidir. Ceme katılanların tümünün böyle bir hakkı yoktur. Zaten onlar da böyle bir beklenti içinde olmazlar.

Alevi toplumunda gündelik yaşamda içki sadece evlenmiş, yaşını başını almış, içkiyi bir mutluluk işareti olarak görenlerce içilebilir. İçkinin sofrada bir saki tarafından dağıtılması gibi kural egemendir. Sakinin sözüne uymayan kişiye de ceza verilir. Daha ileri giden olursa da onunla artık içki içilmez; sofraya alınmaz. Alevi ailelerde gençlerin içki içmesi asla hoş görülmemiştir.

İçkinin Dolu biçiminde kutsallaştırılması da demin rastgele alınmasını önleyen koruyucu bir etki yaratmıştır. Bu yüzden Alevi toplumundan ayyaş çıktığı az görülmüştür. Dolu'nun köklerini ve cemde nasıl alındığını Türk İslamı isimli son kitabımızda ayrıntılarla anlattık.
 

Bektaşilik

Bektaşilik, Hacı Bektaş Veli'nin adına kurulan bir Alevi - Sufi tarikatı. 'El alarak' ya da 'nasip alarak' tarikata giren kişilere Bektaşi deniyor. Hümanizm temeline dayanan bir öğreti olan Bektaşiliğin odağında, 'insan' bulunuyor ve 'İnsan-ı Kamil' denilen olgun, yetkin insana ulaşmak hedefleniyor. Uzmanlar Bektaşiliği, Alevilik'ten ayırmanın sosyolojik olarak mümkün olmadığını söylüyor. Prof. Dr. İrene Melikoff, 'Alevilik, Bektaşilik'ten ayrılamaz. Çünkü her iki deyim de aynı olguya, Türk halk İslamlığı olgusuna bağlıdır' diyor. Osmanlı'nın gözde ordusu Yeniçeri Ocağı'nın manevi lideri konumundaki Bektaşiler'in dergahları, 1826'da, Yeniçeri Ocağı'nın kapatılmasıyla kaldırıldı. Çoğu dergah camiye çevrildi. Bektaşi postlarına Nakşibend” şeyhleri getirildi. Daha sonra Nakş”lerin, Bektaşiliğin ritüellerine Sünni ritüeller ekledikleri görüldü. Cem ayinine geçilmeden önce secde namazı kılınması, Muharrem orucuyla birlikte Ramazan orucu tutulması bunun örnekleri. Günümüzde Atatürk'e bağlılıklarıyla dikkat çeken Bektaşiler, kendilerini 'yol ehli' olarak tanımlıyor.

Yunus'un gıdası Hacı Bektaş

Hacı Bektaş Veli'nin Alevi-Bektaşi anlayışının, harcını kardığına inanılıyor. Mevlana, Baba İlyas, Ahi Evren'in çağdaşı olan Hacı Bektaş, Saru Saltuk'un, Taptuk Emre'nin mürşididir ve Yunus Emre'nin manevi gıdasıdır. Kimilerince Hz. Ali'nin soyuna da dayandırılan ve 'Kızıl İmameli Veli' denen Hacı Bektaş anlatılanlara göre, her şeyi insanda arayan, Hakk'ı kendi özünde, kendi özünü de Hak'ta bulan anlayışıyla, sevgiyi ve bilimi kendisine rehber edinmiştir. Hacı Bektaş Veli'ye göre dinin kaynağı Tanrı korkusu değil, Tanrı sevgisidir. 'Hiçbir milleti ve insanı ayıplamayınız!' diyen Hacı Bektaş Veli, Anadolu'da sevgi ve hoşgörü kültürünün temellerini atmış ve Anadolu Alevi ve Bektaşiliği'nin doğmasına öncülük etmiştir.

 

Rıza Zelyut-Süleyman Arıoğlu-Akşam
Yayın Tarihi : 17 Nisan 2009 Cuma 18:22:43


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
erdal geyikçi/sanatcı IP: 88.229.29.xxx Tarih : 18.04.2009 12:13:27

Öncelikle Kent Haber Çalışanlarına ve Aleviligin tanımını yazıya döken Sn:süleyman Arıoğluna teşekür etmek istiyorum..Bende bir Alevi Vatandaş olarak gördüklerimi ve duyduklarımı yazmak istiyorum.Toplum olarak geçmişten gelen bazı hurafalerle ve dedikodularla yaşıyoruz...Öncelikle Şunu söyleyim Alevilerin Hz:Ali efendimizin bırakmış olduğu felsefeyi Yaşattıklarını unutmasınlar..Aleviler için Hz:Ali efendimizi peygamberden üstün tuttukları söyleniyor.Biz aleviler Hz:Ali efendimizin allahın arslanı,islamiyetin kılıcı,ilmin kapısı,peygamber efendimizin damadı ve yegeni oldugunu çok iyi biliyoruz..!Antalyada Bulunan "ANSANDA" tanıştıgım yazarlardan dinlediklerimi anlatmak istiyorum...Hz:ali efendimize peygamber efendimiz tarafından bırakılan bir felsefe oldugu söyleniyor...bu felsefeyide yüz yıllardır Aleviler yaşatıyor demişti.!Nedenine gelince peygamber efendimizin en güvendigi kişi Hz:ali efendimiz oldugu için bırakılmış..Anlatıkları mantıklı gelmişti yazarların,çünkü Hz:ali, efendimiz peygamber efendimizin hem damadıydı,hemide yegeniydi,tabi yüz yıllar önce yaşanmış olan konuları ne kadar dogru anlatıyorlar oda tartışılır..Egerki din sevgi diniyse,alevilerin yaşattığı felsefede  sevgi ve canlar başta geliyor..DOGRUYU BULMAK İÇİN TARTIŞMA GÜZELDİR..YAŞANILMASI GEREKEN KONULAR TARTIŞILMAZ DİYE DÜŞÜNÜYORUM..! saygılaarımla.erdal geyikçi/sanatcı...


SERKAN AYDOGAN IP: 123.212.21.xxx Tarih : 21.04.2009 07:50:48

ARKADASLAR BEN NE ALEVIYIM NEDE BASKA BIRSEY BEN SADE MUSLUMAN BIR TURK VATANDASIYIM.ALEVILERE SAYGIM SONSUZ ONU SOYLIIM ANCAK KONUSU ACILMISKEN  BAZI KONULARDA DUSUNCELERIMI BELIRTMEK ISTERIM.NEDEN TURKIYEDE  BOYLE HEP KUTUPLARA AYRILMIS CEMAATLERE BOLUNMUS  GRUPLASMIS BIR TOPLUM OLUYOR BAZI ARKADASLARIMIN YANINA GIDIYORUM YOK FETHULLAHCI BAZILARI ALEVI BAZILARI SOLCU BAZILARI SAGCI BAZILARI SULEYMANCI BAZILARI NAKSIBENDI BAZILARI O PARTIDEN BU PARTIDEN  SU CEMAATTEN BU CEMAATTEN ULKUCU ATATURKCU SUCU BUCU NEDEN SADE TURK VATANDASI OLMAK COK MU ZOR BU SAYDIKLARIM ELBETTE BU ULKENIN KULTUREL ZENGINLIGI ELBETTE OLMASINDA COK SAKINCALAR OLMAYAN SEYLER ANCAK BOYLE BIR TOPLUM CATISMALARDAN CARPISMALARDAN INSANLARIN BIRBIRLERINI SEVME SAYMA DUYGUSUNDAN YOKSUN  OLMALARINA SEBEP OLUYOR INSANLAR SAHIP OLDUKLARI BAZI DEGERLERI KENDI IC DUNYALARINDA RAHATCA YASAMALILAR ANCAK BIR ULKE BIR BAYRAK VE BIR TOPLUMKI TURKIYE CUMHURIYETI HERKES BU ULKENIN VATANDASI OLMA YOLUNDA BIRLESMELIDIR GERIKI DEGERLERI FAZLA ON PLANA CIKARMAK AYRIMCILIGI  BERABERINDE GETIRIR BU GELECEK NESILLERIMIZE HERKES AYRI TELDEN CALAN BIR  TOPLUM GETIRIR O YUZDEN BENI DINLEYIN TURK VE MUSLUMANIM DEYIN  GERISINI  FAZLA ON PLANA CIKARMAYIN  BENDE OKUL YILLARIMDA SIRASIYLA NURCU SULEYMANCI  FETHULLAHCI SAGCI SOLCU ATATURKCU  ULKUCU OLDUM  AMA SUAN  SADE BIR TURK VATANDASI OLMANIN DAHA IYI OLDUGUNU FARKETTIM SAYGILARIMLA....


Kuddusi Kurt IP: 88.226.76.xxx Tarih : 17.04.2009 23:55:56

Yazının tamamını en ince ayrıntılarına kadar, ince ince okudum. Buradan çokşey öğrendim. İnşallah birçok insana okumak nasip olur. Enkısa zamanda burada adı geçen kitabı lıp okuyacağım. ÜLKEMDEKİ ALEVİ YURTTAŞLARIM SİZLER İYİKİ VARSINIZ. SİZLERLE ÖĞÜNÜYORUM. (Alevi olmamakla beraber.)


BERİTANLİ IP: 83.66.175.xxx Tarih : 19.04.2009 12:35:15

EVET HERKES DEĞERLERİ İLE GURUR DUYMALI MESALA BEN KÜRT OLMAKLA ÇOK GURUR DUYUYOM YÜCE ALLAHIMIZ BİZİ ORTAK OLARAK İSLAM  DİNİ ALTINDA TOPLAMIŞ YÜCE DİNİMİZİN KIYMETİNİ BİLELİM ALEVİ KARDEŞLERİME BURADAN SELAMLAR


ayhan aşan IP: 88.253.113.xxx Tarih : 6.08.2009 23:34:18

kaygusuz abdal yazıtlarını bi okuyunda ondan sonra alevilik neymiş görün ya