18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

'DARALTILAN DİN', 'TARTILAN İMAN'I OKUDUNUZ MU?

İhsan Özkes’i Türkan Saylan’ın cenazesinde verdiği vaaz ile tanımıştık... Yaptığı konuşma, din tartışmaları adına birbirimizi ne kadar çok kırdığımızı gösteriyordu. Bu nedenle pek çok kişi ondan “Laik müftü” diye bahsetmişti... Beyoğlu ve Üsküdar gibi iki önemli ilçede de görev yapmış olan emekli müftü İlhan Özkes, gerçekten çağdaş biri.

Mesela kızlarından biri başörtülü, diğeri değil. Gelini ise açık. “Örtünmekte tamamen özgürler, kimse karışamaz” diyor. İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü Tefsir Hadis Bölümü’nü birincilikle bitiren ve 26.5 yıl din hizmeti yapmış olan Özkes’in bir kitap yazmasının nedeni ise Saylan’ın cenazesi sonrasında yazılıp çizilenler... Çünkü bir kesim tarafından “rahatlatıcı” bulunan bu konuşma, toplumumuzun bir başka kesimi tarafından da eleştirilmişti. Açıkçası bu eleştirilerin öfke boyutunda olduğunu Özkes’in “Daraltılan Din, Tartılan İman”ı okuyana kadar çok da farkında değildim. Nitekim Özkes de kitabında, cenaze sonrasında basında çıkan yazılara bu nedenle yer verdiğini söylüyor.

* Sizi Türkan Saylan’ın cenazesinde vermiş olduğunuz vaaz ile tanıdık. İnsanları derinden etkileyen bir konuşmaydı bu. Nitekim kitabınız da bu konuşma ve sonrasında yazılıp çizilenlerin bir derlemesi... Neydi bu konuşmanın hikâyesi?

İnanın içten gelen bir konuşmaydı. Cenazenin kaldırılmasına bir saat vardı, imam odasındaydım. Rastgele bir konuşma yapamazdım. O bir saat içinde notlar aldım. Türkan Saylan, kendisine yapılan haksız eleştirilerden, özellikle Müslüman değil, kafir ya da misyoner gibi yakıştırmalardan rahatsızdı. “Müslüman’ım” diyen birine “Sen Müslüman değilsin” deme yetkisine kimse haiz değildir. Böyle denirse büyük bir haksızlık yapılmış olur. Ne yazık ki, Türkan Saylan’a bu dendi. Bir söz vardır; “Şeytan bile ölülerin peşine düşmez” diye. Ama bazı kişiler şeytanın bile yapmadığı şeytanlığı yaparak ölünün arkasını bırakmadılar. Ben tamamen insani ve İslami bir sorumlulukla, duygularla bir cenaze namazı kıldırmama rağmen beni de hedef tahtasına oturttular.

* Oysa din adamlarının da sık sık vurguladığı gibi İslam hoşgörü ve barış dini değil mi?

Dinimiz, hoşgörü, uzlaşı, müsamaha dini... Zaten İslam’ın anlamı barıştır. Dinimiz nefret etmeyi yasaklar. Ama din istismarlığı yapan çevreler, tabir-i caizse dini vesayeti altına alan kişiler, din adına rahatlıkla ahkâm kesebilmekte... Kendi şablonlarına uymayan, kendi kategorilerine girmeyen kişileri din dışına itmeye öteden beri alışıklar... Bunu hep yapıyorlar ve ne yazık ki yaptıklarıyla da kalıyorlar. Ben de bu böyle olmasın diye gazetelerde, internet sitelerinde ne yazdıklarını toparladım ve bu kitaba koydum. Bir nevi kirli çamaşırlarını ortaya koydum.

* Kitabınızın adı; “Daraltılan Din, Tartılan İman...” Sizce Türkiye’de din daraltılıyor mu? Oysa Türkiye’de din ekseninde muhafazakarlık yayılmıyor mu?

Kitap altı-yedi aylık bir süreçte hazırlandı. Bir çocuk doğacağı zaman da, adı ne olacak diye insanlar kaygıya düşer ya, ben de epey kafa yordum. Sonra bu ismi buldum ve bana göre kitapla birebir örtüştü. Çünkü bizim dinimiz kainat, dünya dini. Sadece Türkiye’nin, Suudi Arabistan’ın, İran’ın dini değil. Bu din ABD’liler için de, Ruslar için de inmiş bir din. Tüm insanlık ailesi için geldi ve son din. Bu dini tutup, bir Türkiye dinine hatta bir-iki partinin çizgisine çekecek olursak evvela İslam’a haksızlık ederiz. Yani bu muazzam dini bir partinin şemsiyesi altına sığdırmaya çalışırsak bu dini daraltırız. Maalesef yıllardır yaşanan olaylara, dinin siyasette bir araç haline getirilmesine, birilerinin rahatlıkla din adına ahkam kesmesine lüzumsuz gerginliklere, dini tartışmalara baktığımızda bu tabloyu görüyoruz. Bunun için “daraltılan din” dedim. İnsanlar kendi dar ufuklarını, İslam’ın geniş ufkuna çekemeyince, İslam’ın o geniş ufkunu kendi ufuklarına hapsetmeye başlıyor. Bana göre şöyle, bana göre böyle diyorlar...

* Tartılan iman?

İman kalpte olur ve iman kalp ile tasdiktir. Kalpte Allah duygusu, Allah’la ilgili bir kıpırtı olduğu anda orada iman oluşmuştur, vardır. Bunun ne kadar olduğunu, az mı, çok mu olduğunu sadece Allah bilir. O kişi de sadece hisseder. Üçüncü bir tarafın bunu bilmesi imkansızdır. Kişilerin imanları ile ilgili hüküm verenleri, peygamberimiz uyarmış “Kalbini mi yarıp baktın” demiştir. Maalesef buna rağmen insanların elinde bir terazi var ve başkalarının imanlarını tartıyorlar. Kişilerin giyim kuşamlarına, mezheplerine, Alevi-Sünni olup olmamasına ya da oy verdikleri partiye, dünya görüşlerine göre imanlarını ölçebiliyorlar.

Seçimlerde camiye imam seçmiyoruz dertlere çare olacak parti seçiyoruz

* O zaman siz “İslam’ın yaşanabilmesi için laiklik gerekli” mi diyorsunuz?

İktidarlar ne yaparsa yapsın, bir gün bir şekilde başarısız olur. Eğer dini kullanarak iktidara gelinmişse, bu başarısızlığın faturası da o dine, İslam’a çıkar. Din istismarında en fazla zararı dinin kendisi görür. Yolsuzluklar, haksızlıklar, açlık, susuzluk, adaletsiz gelir dağılımı... Saydıklarım dinle örtüşür mü? Bunlar dini iyi bilmeyenleri dinden soğutabilir. Ayrıca seçimlerde camiye imam seçmiyoruz. İşsizliğe, haksızlığa çare bulacak, hayat standardını yükseltecek bir parti seçiyoruz. Ama din iktidara gelebilmek için kullanılan bir araç.

Bugün AKP’lilerin, Saadet Partililerin ne kadar dindar olma hakları varsa CHP’lilerin ya da diğer sol kesimdeki insanların da bu hakkı vardır. Hepimiz Allah’ın kullarıyız ve Allah’ın kullarının Allah’ın dinine, kitabına karşı konumları eşit mesafededir. Maalesef bakıyorsunuz ki, birileri bu dini tekelinde görüyor ve istediği gibi insanlar üzerinde, dinli-dinsiz diye hüküm verip pervasızca yazıp çizebiliyorlar.

Ben de emekli bir müftü olarak, yıllarca cami kürsülerinde vaaz eden, Hadis dalında mastır yapmış, altı ciltlik bir hadis kitabı yazmış biri olarak buna karşı durmam gerektiğini gördüm. 1999’da Üsküdar’dan Belediye Başkanı adayı DSP’den, 2002’de de CHP’den milletvekili aday adayı oldum... Bunu yaparken dinin hiçbir partinin tekelinde olmadığını göstermek istedim.

* Peki ya, türban yasağı hakkında ne düşünüyorsunuz?

İnsanlar nasıl düşüncelerinde hür olmalıysa, giyim kuşamlarında da hür olmalı. Zaten ülkemizde bu konuda bir sorun yok, isteyen herkes başını örtebilir. Anadolu insanının yöresel bağlama şekilleri vardır. Çeşitli renklerde, ebatlarda... Karadenizlinin, Güneydoğulunun kendi tarzı vardır. Türban ise yeni bir bağlama şekli. 30-40 yıl öncesinde yoktu. İslam ülkelerinde, Libya’ya, Suudi Arabistan’a, Pakistan’a vs. baktığımızda da bu giysi türünün Türkiye’de yoğunlaştığını görürüz. O zaman bu dini bir simge mi yoksa siyasi mi? Sayın Başbakanımız da bir gün “Velev ki siyasi simge olsun” dedi.

Benim burada üzüldüğüm şu; dini otoriteler buna itiraz etmeli, “Bunu nasıl dersiniz? Türban nasıl siyasi simge olur, dini bir simge nasıl böyle adlandırılır” demeliydi. Aynı şey İmam Hatip okulları için de geçerli. Bu okullar bu ülkenin hayırlarıyla yapılmıştır.

Ben de Ankara İmam Hatip mezunuyum. Devletin okulları olmasına rağmen zamanla belli siyasi görüşlerin, siyasi partilerin etkisi altında kaldı. Nitekim “Arka Bahçe” (Erbakan) tabiri kullanıldı. Yine buna da itiraz edilmeli, “İmam Hatipler nasıl arka bahçe olur” denmeliydi...

Mahalle baskısı var münafıklar türedi

* “Mahalle baskısı” Şerif Mardin’in tekrar tedavüle soktuğu bir kavram. Siz bu tür baskı görüyor musunuz?

Maalesef söz konusu olabiliyor. İnsanlar çeşitli güçleri eline geçirdiğinde veya bir yerde amirlik, bir mahallede çoğunluk olduklarında ister istemez çeşitli baskılar olabiliyor. Mahalle baskısı, birilerinin dini kendisinin sanmasıyla, baskı yapma hakkını kendisinde bulmasıyla olur. Bu da dine zarar verir. Mesela hiç dinle ilgisi olmayan kişiler, sırf işini yaptırmak ya da onların arasında yaşayabilmek için inanıyor gibi yapmaya başladı. Tabir-i caizse münafıklar türedi. Bunun türemesinde baskı ve şekilciliği reva gören insanların vebali büyüktür.

n Son yıllarda dindar kesimin de lüks tüketimde bulunduğunu görüyoruz. Bu konudaki yorumunuz nedir?

Dinimizde israf haramdır. Bugün bir siyasetçinin 10 bin Euro’nun üzerinde giysi giymesi, lüks villalarda oturması gibi. Çünkü ülkemizde açlık sınırının altında yaşayan milyonlarca insan var. Bugün siyasette dini söylemler kullanan kesim büyük paralar kazandı. İş yerleri kurdu, gemiler aldı. Peki ya, istismarını yaptıkları başörtülü kızlar ne oldu? Ancak başörtüsünü istismar edebilecekleri masalarda iş veriyorlar onlara, o da asgari ücretten. Onlar saatlerce durakta otobüs beklerken, din istismarı yapanların eşleri 4x4 ciplerle onları ıslatarak geçiyor.

Başörtülü birçok kadın laikliği ve Atatürkçülüğü benimser

* Siz CHP’lisiniz? CHP’nin İslam’a bakışını nasıl buluyorsunuz. Mesela Mersin’deki çarşaf olayını?

CHP’nin, yetkili şahıslarının İslam’la ya da benimle hiçbir sorunu yok. CHP iktidar adayı bir parti. İktidar, bu vatandaki herkesi kucaklamalı. Yani çarşaflı bir bacımıza “Sen öte git” diyemez. Bu yüzden zaten çarşaflılara rozet takıldı ve bu tavrı gösterdi. CHP çağdaş ve Atatürkçü bir parti de aynı zamanda ve bu da bence belli bir kesime ait değildir. Nice başörtülü kadınlarımız var ki, çağdaş düşünürler, laikliği, Atatürkçülüğü benimserler. Önemli olan zihniyettir. Mersin’deki olay ise yetkililer tarafından kınandı, il disiplin kuruluna verildi, oradaki kişiler de istifa etti. Yani CHP bu olaydaki tavrıyla da dine bakışını göstermiş oldu.
 

Buket Aşçı - Vatan
Yayın Tarihi : 14 Mart 2010 Pazar 13:16:55


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
halk IP: 88.232.255.xxx Tarih : 15.03.2010 10:56:49

kızının başı açık olan çağdaş, olmayan yobaz mı? böyle bir anlayışı kabul etmek mümkün değildir.