Osmanlı padişahlarının cülus törenlerinde “Mağrur olma padişahım senden büyük Allah var” sözünün söylenmesi adettendi. Bir söylentiye göre de Fatih Sultan Mehmet İstanbul’un fethinden sonra Ayasofya’da namaz kıldıktan sonra atının üzerinde giderken birden durmuş, yere inerek aldığı bir avuç toprağı başının üzerine dökmüştü. Böylece bir gün kendisinin de toprak olacağını ima etmiş oluyordu.
Onlar büyük insanlardı. Her şeyin gelip geçici olduğuna, bir gün kudretinin sona ereceğini bilen insanlardı.
Mahkeme kadıya mülk olmaz sözünün de üzerinde durulmalıdır.
Günümüzde gündemi işgal eden Savcı Öz’ün yargı dışında ismi askere yönelik sorguların, tutuklamaların başlamasıyla duyulmuştu. Kısacası meslektaşları ve ilişkide olduğu çevreler dışında ismini bilen yoktu. Bu kudretli savcının kim olduğu toplumda merak uyandırmıştı. Anımsadığım kadarıyla yalnızca Can Dündar daha önceki bir basın soruşturması dışında onun hakkında bazı bilgiler vermişti. “Odasında beni karşıladığında elinde tespih ile dünyaları ben yarattım havasında” diye söz etmiş, olumlu bir laf da etmemişi…
Allah yürü ya kulum demiş, askeri vesayeti (!) önlemek amacıyla adeta astığı astık kestiği kestik olmuştu... Ergenekon soruşturması sırasında iktidarın en güvendiği yargıdaki kişilerin başında geliyordu. İktidardan yana basın da sürekli kendisinden söz ediyordu. Sorguladığı generalleri, subayları, bilimsel kişileri ve gazetecileri karşısına dizip ayakta beklettiği söylenmişti. Bu davranışı karmaşık duyguları mıydı bilemeyiz…
Polisin topladığı her türlü bilgiyi, belgeyi doğru kabul etmiş, Amerika’dan ne olduğu bilinmeyen hahamın söylediklerine inanmış (!) o birçok değerli, bu memlekete hizmet etmiş kişileri duvarlar arasına hapsedilmesini sağlamıştı…
Resepsiyonların en gözde kişisi olmuş, basın ondan bir çift laf alabilmek için etrafında dolaşır olmuştu. Bazıları da aman bizi de soruşturmasın diye kendisine yağ bile çekmişlerdi…
Cumhuriyet savcılığının gücünü kullanmaktan kaçınmamıştı…
Hey gidi günler hey…
Anlaşılan mahkemenin kadıya mülk olacağını, her çıkışın bir de inişi olacağını düşünmemiş olmalıydı.
Askeri vesayet (!) denilen davalar sona erip, Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılmasından sonra İstanbul Cumhuriyet Başsavcı vekilliğine ödüllendirilerek getirilmişti. Başbakan’ın söylediğine göre daha yüksek makamlara talip olmuş, ancak bu isteği nedense yerine getirilmemiştir. Belki de işi buraya kadar, başka yok denilmişti.
Başbakan kendisine vefa duygusunu yerine getirmiş, kendi zırhlı makam aracını bile ona tahsis etmişti.
Ne var ki bir süre sessiz kalmış, 17 Aralık operasyonunda Başbakan’ın oğlunun da isminin karıştığı operasyon yıldızının sönmesine yol açmıştır. Başbakan bazı gazetecilere verdiği kahvaltıda isim vermeden Öz’ü suçlamıştı:
“Bir yargı mensubu nasıl oluyor da yılda 20-22 kez yurt dışına çıkıyor. Hadi bir kez kayağa, yüzmeye gittin, 20-22 kez nereye gidiyorsun? Masrafları kim karşılıyor?”
Başbakan konuşmasında isim vermemişti ama ertesi gün gazeteler onun ismini telaffuz etmekte gecikmediler. Bununla da kalmayarak iktidarın gazetesinde bomba gibi bir haber patlamıştı:
“Sabah’ın ulaştığı belgelere göre, İstanbul Başsavcı Vekili beraberinde 8 kişiyle 16 Ekim 2013’de Dubai’ye uçtu. Seyehati Fly Express organize etti. Havalimanında VIP karşılama yapılan Öz, lüks araçla 5 yıldızlı Jumeirah Zabeel Saray Otel’e geçti. Konuklar 4 çift kişilik, bir de tek kişilik lüks odalarda ağırlandılar.
Altı gecelik oda ve VIP karşılama ücreti 16 bin 377 dolar olarak fatura edildi. Yemekte 7 bin 812 dolar, büfe harcamaları 5 bin 575 dolar tuttu. 18 Ekim’de çöl safarisine çıkıldı ve beraberindekiler 22 Ekim tarihinde yurda döndü. Toplam 31 bin 588 dolar tutan tatil masrafını Ataşehir merkezli bir inşaat şirketi ödedi.”
Yalnız bir noktanın üzerinde durmak gerekir; bir savcının 22 defa yurtdışına çıkması biraz garip değil mi? THY yollarına sormuş olup onlar da bilgisayara girerek Zekeriya Öz’ün yurtdışına çıkışlarına bakıp 22 sayısına ulaşmış olmalılar. Ancak bu ülkede aynı isim ve soyadını taşıyan bir yığın insan var. THY bunu araştırmadan Başbakana yanlış bilgi vermiş olamazlar mı?
Basında çıkan bu haberler üzerine Öz, “Dubai’ye ailemle birlikte gittim. Masrafları kendim karşıladım. İddialar yalan” derken bu kez Ağaoğlu Şirketler Grubu; “Sayın Savcı’yı biz ağırladık” açıklamasını yapmakta gecikmedi. Bu olaylar üzerine HSYK 3. Dairesi şikâyetleri inceleyerek Dubai’de yapılan harcamalar için müfettiş gönderilmesini kararlaştırdı ve aynı zamanda da Öz Bakırköy Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğine atandı. Bu arada da 22 Ekim’de safaride olduğu iddia edilmiş olmasına rağmen ondan bir gün önce Türkiye’ye döndüğünü gösteren uçak biletini ibraz etti. Bununla da kalmayarak; “Yüksek yargı kökenli iki kişi Başbakan tarafından bana gönderildi. Başbakan’ın bana çok kızgın olduğunu, ağır laflar ettiğini, özür dilememi istediğini söylediler. Hükümete yönelik soruşturmaları derhal durdurmaları gerektiğini, aksi takdirde zarar göreceğimi bildirdiler” sözleri basında yer aldı.
Öz’ün parlayan yıldızı Ergenekon, Balyoz gibi davalarda TSK’ya kumpas yapıldı sözünün ardından yeni yargılamanın yollarının açılması için çalışmalar başladığında sönmüştü. Ancak merak edilen; TSK’ ya yönelik davaların başladığı anda Başbakan’ın “ Bu davanın savcısı benim” sözüne neden tepki göstermeyip, “hayır siz değil davanın savcısı benim” deme cesaretini gösterememişti. Sonra da ben hukuku yerine getirdim. Zırhlı aracı neden veriyorsunuz ki, dememiş oluşuydu…
Kuşku yok ki, bu olay belki yarın, belki de daha sonra bütün açıklığı ile ortaya çıkacak, suçlu olan varsa cezalandırılacaktır. Bir devlet memurunun geliri bellidir, aileden serveti yoksa böyle harcamaları cebinden yapması olanaksızdır. Ola ki tatil masraflarını Ağaoğlu’nun şirketleri ödedi diyelim. Bir şirket neden bir savcıyı tatile gönderir?
Bundan ne çıkarı vardır?
Ortada bir rüşvet varsa yasalarımıza göre alan da veren de suçlu sayılır.
Anlaşılan iktidar-cemaat kavgasına da yargı karışmış…
Tarih tekerrür eder sözü doğrudur; İktidarların birlikte olduklarıyla sonradan ters düştükleri de olur birbirlerini yerler… İnsanı bazen kahraman yaparlar, sonra da acımasızca yerden yere vururlar. Bu olay iktidarların bazen acımasız olabileceğini, kimilerini suyunu sıktıkları bir limon gibi kenara attıkları çok görülmüştür. Acaba iktidar Öz’ü Fethullahçı olarak mı görüyor?
Sanırım yeni bir yargı darbesiyle karşı karşıyayız…
İnsan elde olmadan düşünüyor; şimdiye kadar başkasına yapılanlar şimdi onun başına mı geliyor?
erdemyucel2002@hotmail.com