29
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

ERGENEKON KİMİSİNE EĞLENCE OLDU

Ergenekon'da gün geçmiyor ki yeni bir iddia, yeni bir gariplik çıkmasın! Şimdi de gündemdeki konu 'Agarta' oldu. "Ergenekon bu iddialarla demokrasi tarihine mi mizah tarihine mi geçecek? Barbaros Hayrettin de serbest bırakıldı mı? Piri Reis ne durumda?" 

Çeşitli yazarlar ve siyatsetçiler Ergenekon iddialarının üstüne ciddiyetle giderken kimileride inandırıcı bulmayıp dalgasını geçiyor. Bunlardan CHP Lideri Deniz Baykal'ın dün söyledikleri ile Hürriyet gazetesinden Ertuğrul Özkök ile Yılmaz Özdil'in bugünkü yazıları en dikkat çekenler arasındaydı. İşte o ifadeler!...

İşte Ergenekon'un 'Tİ'ye alanlar!

YILMAZ ÖZDİL

"İSTER MİSİNİZ GÜNLÜKLERİ DE YUSUF HAS HACİB YAZMIŞ OLSUN!..." YILMAZ ÖZDİL ERGENEKON'U TİYE ALDI!...


"Sinan Aygün’le birlikte Barbaros Hayrettin de serbest bırakıldı" dediklerinde, bi an boş bulunup, "Piri Reis ne durumda?" diye sormuşum...

İster misin günlükleri de Yusuf Has Hacib yazmış olsun...


İster misin günlükleri de Yusuf Has Hacib yazmış olsun...

"Sinan Aygün’le birlikte Barbaros Hayrettin de serbest bırakıldı" dediklerinde, bi an boş bulunup, "Piri Reis ne durumda?" diye sormuşum... Çünkü, general, amiral, Deniz Kuvvetleri Komutanı’nın günlüğü, seyir defteri falan derken, "Barbaros Hayrettin Paşa’yı da aldılar" diye düşünmüştüm.

*

Alırlar mı alırlar.

AKP’ci gazetelerin yazdığına göre, bu Ergenekoncuların kökü, 600 senelik "Agarta" diye bir tarikata dayanıyormuş... Milattan önce 9 bin senesinde Atlas Okyanusu’nda batan Atlantis kentinden yüze yüze karaya çıkmışlar, Asya’ya gelip, Tiyenşan Dağları’nın mağaralarına yerleşmişler, sonra da tüneller kazıp, yeraltı örgütü kurmuşlar.

Bunlar, onların devamıymış.

*

Yüzüklerin Efendisi’ndeki hobbitlerin de bunların bir uzantısı olduğu söyleniyor ancak, Sabah gazetesinde henüz bu konuyla ilgili belge çıkmadı.

*

Ama şu belge çıktı...

Amerika’dan gelen bir gazeteci arkadaş, "bunların nükleer, biyolojik ve kimyasal silah" üretmeye çalıştıklarını, duyumları olduğunu söylüyor!

*

Dolayısıyla...

Allah hepimize sabır versin.

Biraz da akıl fikir.

*

Ha bu arada unutmadan...

O Atlantis mutlaka biz Türklerindir.

Batmış çünkü. 

************************

ERTUĞRUL ÖZKÖK

Garip bir olay

ÖNCEKİ gün, hepimizin gözü önünde, Türk hukuk tarihinin en garip olaylarından biri yaşandı.

O gün yaşadığımız olayları şöyle alt alta yazalım.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin, geçen cuma günü bir açıklama yaparak, pazartesi günü saat 11.00’de Ergenekon iddianamesi ile ilgili açıklama yapacağını söyledi.

Pazartesi günü kendimi o saate göre ayarladım.

Ancak gazeteye gelirken Ankara temsilcimiz Enis Berberoğlu ile konuşuyordum ki, birden "Başsavcı açıklamalarına başlıyor" dedi.

Saate baktım, 10.45’ti.

O saatten beri basın toplantısının niye 15 dakika önceye alındığını öğrenemedim.

Başsavcı, hukuki prosedüre uygun olarak iddianamenin içeriği hakkında bilgi vermedi.

Sadece teknik bilgileri aktarmakla yetindi.

Biz de bunu "13 ay sonra ilk resmi bilgi" olarak manşetten duyurduk.

Ancak akşamüzeri geç saatlerde hem Hürriyet’in istihbaratından hem Doğan Haber Ajansı’ndan aynı haber geldi.

Başsavcı’nın, mahkeme kabul etmeden açıklanamaz dediği iddianamenin bazı bölümleri yine sızdırılmıştı.

Başsavcı, bugüne kadar sızdırılanların çok büyük bölümünün gerçekdışı olduğunu söylerken, alt katlardan başka sesler geliyordu.

Önceki akşam itibarıyla, Türk medyasında herkes "Bugüne kadarki sızdırmaların kaynağının kimler olduğu" konusunda aşağı yukarı fikir edinmişti.

* * *

Başsavcı öyle konuşurken, başkaları acaba niye böyle kritik bir günde sızdırma işine girişmişti?

Dün medya çevrelerinde konuşulan en kuvvetli ihtimal şuydu.

Başsavcı’nın açıklamasından sonra siyaset ve hukuk çevrelerinde, "Acaba iddianamenin altı boş mu" soruları sorulmaya başlamıştı.

Büyük bir ihtimalle bu yorumların yaratacağı olumsuz havayı bertaraf etmek için "gündem anında dolduruldu".

Ancak sızdıranlar bana göre büyük bir taktik hata yaptılar.

Dün, "Ergenekon davasını" büyük umutla izleyen arkadaşlarımdan biri aradı.

Sesi bozuktu.

Aynen şunu söyledi:

"Bu davayı sulandırmak için özel olarak aransa bundan daha iyi bir formül bulunamazdı."

Önce neyi kastettiğini anlamadım.

Sonra dün gazete manşetlerindeki o kelimeyi telaffuz etti:

"Agarta..."

"Eğer bu kelimeyi de iddianameye koydularsa, dava demokrasi tarihine geçecek diye beklerken, mizah tarihine geçebilir."

Baktım dünden itibaren bu kavram üzerinde acayip espriler üretilmeye başlanmış bile.

Batan Atlantis’ten, Dan Brown kitaplarındaki "İllimunati" örgütlerine kadar her şey var.

"Hitler de işin içindeymiş" diyenler bile var.

Oysa bu davayı ciddiye almak, daha da önemlisi ciddiye aldırtmak gerekir.

Ama ciddiye aldırtmanın ilk adımı, buna, hukuki anlamının çok ötesinde anlamlar ve misyonlar yüklemekten vazgeçmemiz gerekiyor.

Çünkü bir kısım ona "Askeri yıpratıp, demokrasiyi güçlendirmek" gibi bir misyon yüklemeye kalktığı zaman, bir başka kısım da onu "Atatürkçülüğü ve laik rejimi savunanları bertaraf etmek, sindirmek" girişimi olarak bakıyor.

* * *

Aklı başında insanlar ise, bu ilkel ve şematik ikilemden kurtulup, bu olaya, devlet içindeki ve dışındaki çeteleşmelere yönelik hukuki bir operasyon olarak bakmak istiyor.

Ben de bunlardan biriyim.

Hele hele soruşturma sırasında yapılan hoyratlıkları, özel hayatlara kadar giden sorgulamaları, özensizlikleri, birinin kitabını ötekine karıştıracak kadar dikkatsizlikleri görünce, benim kafamda da soru işaretleri beliriyor.

O yüzden bütün umudum mahkemede.

Umarım, Türkiye açısından fevkalade büyük öneme sahip olan bu dava, mahkemede hak ettiği ciddiyetle ele alınır. 

***************

DENİZ BAYKAL

CHP lideri, "Sivas'ta Madımak Oteli'nde yakılanları da bunlar mı yaktı. Bunu eklemeyi unuttular galiba" diyerek Ergenekon iddianamesini eleştirdi. 

CHP lideri Deniz Baykal; "Peki ortaya ne çıktı. Günlükler, günlüklerle ilgili sorgulamalar. Bunların hiçbiri yok. Şemdinli'de yaşanan burada da yaşandı. Bu iddianamenin hedef aldığı örgütlenme bir terör örgütlenmesidir ve pek çok faaliyetin bir parçasıdır. Gerçi başlangıçta bize söylenen faaliyetlerin bir çoğu bu örgüte bağlanamamıştır. Ama yine de oldukça geniş kapsamlı faaliyetleri kapsayan bir örgütle karşı karşıya kaldığımız ortaya çıkmakatadır. Yöneicileri, büroları, planalrı olan 86 sanıklı esaslı bir örgütlenme var. Ancaj Başsavcı, 'Bu terör bildiğiniz terör gibi değil' diyor. Başka türlü terörün nasıl olduğunu yakında anlayacağız" dedi.

"BAŞ TERÖRİST YASSIADA'YA YA DA İMRALI'YA KONULSUN"
Terör örgütünün bir de başteröristi olması gerektiğini belirten Deniz Baykal, "Bu başterörsitin kim olduğu bir an önce aydınlatılsın. Ya da, belki bu örgütte de 'eşbaşkanlık' uygulaması vardır. Böyleyse eşbalşkanlar da tespit edilsin" şeklinde konuştu. Baykal'ın bu sözleri parti grubunda alkışlarla karşılandı. (Eşbaşkanlık uygulamasını uygulayan tek parti DTP) Baykal, "Bu örgütün elebaşısı yakalanırsa o da bir adaya konulmalı. Eğer bu ada Yassıada olursa manidar olur. Ama eğer o zamana kadar teröristbaşı tahliye olursa İmralı’ya da konulabilir" şeklinde konuştu.

"PARASI OLANLAR DİKKAT ETSİN"
İddianamenin uzun olmasının iddiaların haklı olduğu anlamına gelmeyeceğini belirten Deniz Baykal, "Terör örgütü demek basit bir iş değildir. Bu örgütün kasası diyerek gözaltına alınan sayın Okkır hayatını kaybetti. Şimdi ne olacak? Terör örgütü kasasını finansörünü kaybetti. Gerçi ek iddianamede buna bir çözüm bulunabilir. Parası çok olanlar dikkat etsin, her an gözaltına alınabilirler. Sinan Aygün'ün durumu ortada. Sinan Aygün'ün de serbest bırakılmasından büyük mutluluk duyduk. Geçmiş olsun. Ayrıca bu konuda TOBB aşkanı Sayın Rifat Hisarcıklıoğlu'na da teşekkür ediyoruz. Yardımcısına sahip çıktı, ona güvendi. Sayın başkandan rica ediyoruz, diğer sanıklarla da biraz ilgileniverse" şeklinde konuştu.

BAŞBAKANIN TEZLERİ İDDİANAMEDE
Ergenekon iddianamesinin Başbakan Erdoğan'ın tezlerinden oluştuğunu öne süren Baykal, Danıştay saldırısının Erenekon'un işi olduğunu öne sürdüğünü, bu tezin de yargı kararı olmamasına rağmen iddianameye girdiğini söyledi. Başbakan 'Ben savcıyım diyor' Savcılık şerefli bir iştir. Ancak başbakanın bilmesi gereken bir şey var. O savcıların başında Cumhuriyet yazar. Savcılar cumhuriyetin savcısıdır, avukatlar nilletin avukatıdır. Başbakanlık ve savcılık bir arada olmaz. Bunlar ayrı işler. Sen bu ikisini karıştırdığın için işler bu noktaya geldi" şeklinde konuştu.CHP lideri Baykal, Danıştay saldırısı ile ilgili olarak 'Ankara'daki Ağır Ceza Mahkemsi'nin Danıştay saldırısı ile Ergenekon oluşumu arasında bir bağ olmadığı yönünde karar vermesine rağmen, savcının hazırladığı iddianamede Danıştay saldırısının Ergenekon bağlantılı olduğu şeklinde yer verdiğini belirterek, bu durumun iddianamenin Başbakan'ın tezlerinin iddianameye girdiği savundu. Baykal, "Danıştay cinayetini Şener Eruygur, Hurşit Tolon, İlhan Selçuk, Sinan Aygün ve Mustafa Balbay işlemiş mi işlememiş mi bu ortaya çıksın" dedi.

MADIMAK'I DA MI ERGENEKON YAKTI?
Hizbullah, İBDA-C ve benzer terör örgütlerinin de Ergenekon ile ilişkilendirildiğini belirten Deniz Baykal, "Bunlar yalnız bir şeyi unutmuşlar ya da gözlerinden kaçmış. Sivas'ta Madımak Oteli'nde yakılanalrı da bunlar mı yaktı. Bunu eklemeyi unuttular galiba" diyerek iddianameyi eleştirdi.

MAHKEMENİN TAYİN EDİLMESİ
Davanın görüleceği mahkemenin bilgisayar kurası ile belirlenmesinin de kuşkuları gidermeyeceğini savunan Baykal; "Bilgisayar dediğiniz arkasındaki insanların yüklediği programla işleyen bir şeydir. Bilgisayar kurası ile belirlenmiş davanın görüleceği mahkeme. Keşke bu dava, tutuklama kararlarını veren mahkeme tarafından görülmeseydi. Bizim yargıya güvenimiz tam ama, keşke bu kura bizim eskiden bildiğimiz anam-babam kura yöntemiyle belirlenseydi" diyerek UYAP sisteminin de kuşkulu olduğunu, çünkü bu davanın 'yönelendirilen bir dava' olduğunu savundu.

Baykal, "Bizim beklentimiz mahkemenin bir an önce tutuklu insanları tahliye etmesi ve masum isimleri beraat ettirerek kamuoyu vicdanını rahatlatmasıdır" dedi.

AHMET HAKAN/HÜRRİYET

AHMET HAKAN'A GÖNDERİLEN SARI GİZEMLİ ZARFTAN NE ÇIKTI?.. OKTAY EKŞİ, TUFAN TÜRENÇ, ERTUĞRUL ÖZKÖK VE AHMET HAKAN'A NASIL BİR GÖREV BİÇİLDİ?...


Pek yakın bir zamana kadar... Yandaş televizyondan haberler sunan..."Cici AKP’nin cici çocuğu" görevini sürdüren... Mutlu mesut, gamsız kasavetsiz bir birey iken... "Kaka Ergenekon’un kaka çocuğu" haline gelivermiş durumdayım...



Sulandırıyorum


HEY gidi dünya hey!

Kişi "Ne oldum" dememeli, "Ne olacağım" demeli...

İşte bakın:

Pek yakın bir zamana kadar...

Yandaş televizyondan haberler sunan...

"Cici AKP’nin cici çocuğu" görevini sürdüren...

Mutlu mesut, gamsız kasavetsiz bir birey iken...

Bugün...

"Kaka Ergenekon’un kaka çocuğu" haline gelivermiş durumdayım...

Nasıl mı? Anlatayım...

* * *

Dün ikindi vakti...

Kapım üç kere çaldı...

"Acaba postacı mı?" diye söylenerek açtım...

Bingo! İşte bezgin bir postacı!

Elinde Uşak’ın Banaz ilçesinden bana postalanmış sarı, büyük, ciddi ve gizemli bir zarf var...

İmza karşılığı aldım... Telaşla ve heyecanla açtım...

Ve böylece...

Ergenekon Çetesi’nin "sazan" muamelesi çekip, çengel attığı "medyada Ergenekon’u sulandırmak için yorum yapacak bazı akademisyen ve köşe yazarları" taifesine otomatikman girmiş oldum!

Çünkü...

Zarftan, "Acil ve Senkronize Reaksiyon Uyarısı" başlığıyla bir talimatname çıkmıştı...

Ve benden "olayı sulandırmam" talep ediliyordu...

* * *

"Talimatname"yi gönderenler, benim enikonu salak olduğumu düşünmüş olacaklar ki...

"Sulandır Ahmet sulandır!" diye şiddetli bir telkinde bulunmakla iktifa etmeyip...

Nasıl sulandırmam gerektiğini de geri zekálıya anlatır gibi anlatmışlar...

Şöyle ki:

"Acil" ve "senkronize" reaksiyon olayına girecek olan akademisyen ve köşe yazarları olarak...

Her birimizin ayrı bir "sulandırma cümlesi" olacakmış...

Ve herkes kendi sulandırma cümlesini yazacakmış, kimse kimsenin sulandırma cümlesine katiyen sulanmayacakmış...

Mesela...

Mustafa Balbay için buldukları sulandırma cümlesi "Ergenekon: Her yere kon" şeklindeymiş...

Oktay Ekşi, "Ben adalete intikal eden konularda yazmam" tepkisini koyacak ve süreç içinde sadece "Mesudiye ilçesinin ekonomik ve sosyal açıdan gelişmesi" konusunu işleyecekmiş...

Onun sulandırması bu şekilde olacakmış...

Tufan Türenç’e düşen "Ergenekon fasa fisodur" şeklinde bir sulandırma cümlesi iken...

"Romantik yazar", savcı Zekeriya Bey’in irticai materyallere düşkünlüğünden dem vurarak sulandıracakmış...

Sanırım "vicdanlı adam" olarak tebarüz ettiğinden bizim Yalçın Doğan’a sulandırma cümlesi olarak "Mezara tahliye" uygun görülmüş...

Bekir Coşkun, "Bu nasıl kasa?" diyerek sulandıracakmış...

Özdemir İnce ise "Savcı AKP’nin emrindedir" şeklinde yorumlar attırarak sulandıracakmış...

Atlayarak okuyorum...

Çünkü bilhassa bana düşen sulandırma cümlesini merak ediyorum...

Ve işte "Talimatname"nin Ahmet Hakan’la ilgili kısmı...

O da ne?

Bunca cicili bicili lafı, bunca anlı şanlı yazara dağıttıktan sonra...

Bana uygun gördükleri cümle nedir dersiniz?

Ne olacak?

Ergenekon cümlelerinin en klişesi... En sade suya tiridi...

Ben, "Dağ fare doğurdu!" diyerek sulandıracakmışım...

Hay bin kunduz!

Neyse...

Benden daha kötüsü de var...

"Ertuğrul Özkök" yazmışlar...

Karşısına ise "Sulandırma işlemi için kendisine özel bir cümle sunmaya gerek duyulmamıştır... Onun görevi bütün sulandırma cümlelerini toparlamaktan ibarettir" notunu düşmüşler...

* * *

Keşke talimat...

Şöyle "Görevimiz Tehlike" kıvamında...

Yani biraz daha teknolojik yöntemlerle ve seçme şansı veren bir tarzda gelseydi...

Mesela...

"Senin görevin Ahmet Hakan, tabii eğer kabul edersen, ’Dağ Fare Doğurdu’ diye yorumlar attırmaktır..."

Şeklinde bir talimat alsaydım...

O zaman hiç olmazsa, "Herkese bin türlü lügat paralama imkanı verilirken, bana ’Dağ Fare Doğurdu’ mu düştü? Kabul etmiyorum lan ben bu görevi" deme fırsatım olurdu...

Ama şimdi ne yapacağımı bilemiyor ve sadece "Dağ fare doğurdu" diye yazıp kaçıyorum...

Kim demokrat! Kim darbeci! /Necati Doğru /VATAN

Darbe yapacaklar. Halkın seçtiğini silah zoruyla indirecekler. Başbakan Tayyip Erdoğan korkacak, Brüksel’e siyasi sığınmacı olacak, yerini Sinan Aygün’e bırakacak. Evi polislerce arandığında gizli kasasında milyon milyon euro ile diğer gizli çekmecesinde kilolarca altın ve ziynet bulunan(!) Sinan Aygün, darbeci örgütlenmenin kasası çıktı.

Böyle yazmışlardı.

Onlar şimdi demokrat!

Süzme, katıksız demokrat!

Eskiden süzme darbeciydiler!

Darbecilerin çantasını, bombasını, paltosunu taşımışlardı Mahir Çayan’ların “parti-cephesine” Marksist ideolojinin imbiğinden süzerek kaleme aldıkları yazılarıyla destekler sunmuşlardı. Ordunun “sol-Kemalist kanadının” darbe yaparak Ankara’ya çöreklenmiş kıytırık ABD işbirlikçisi bezirgân-burjuva demokrasisine son vermesini ve “proleterya iktidarı”nı Türkiye’de de kurarak onları iktidara getirmesine gönüllerini yatırmışlardı. Ordu darbesiyle “sosyalizm gelmez” diyen o dönemin gerçek solcu İşçi Partisi’ni (TİP) de yerden yere vuruyorlardı. İşçi Partililer haklı çıktı 12 Mart darbesinde ordunun sağ-Kemalist kanadı iktidara geldi ve bu darbeci çantası taşıyıcılarını da birkaç aylığına içeri tıktı.

Sonra bir darbe daha geldi.

Turgut Özal da çıkageldi.

Eski darbeci çantası taşıyan sol Kemalist orducu darbeciler, döndüler solculuk tasladıklarını unuttular. Turgut Özal ile birlikte “liberal-muhafazakâr-demokrat” oldular. Darbe yapıp kendilerini iktidara getirmek yerine hapislere atan orduya gücünü halktan alarak bir etkili tokat indireceğine inandıkları Tayyip Erdoğan’ın “İslamcı-mütedeyyin-demokrat” iktidarına da “değişimi-dönüşümü sağlayacak” yenileşme olarak sarıldılar.

Darbelere karşı oldular.

Bu iyi bir gelişmeydi.

Fakat gerçekten demokrat olmak “yargının tam bağımsız olmasına” dikkat etmek, gözaltına alma, tutuklama, yargılama sırasında “hak ihlallerine” karşı çıkmak, 2 bin 500 sayfalık iddianamenin “göz boyama şüphesi taşıyacağına” ihtimal vermek, “86 sanıklı davada 20 gizli tanığın” muhbirler, köstebekler, ajanlardan oluşması halinde bu davanın lekeleneceğine dikkat çekmek, iddianamede “bir numarayı” aramayı da ihmal etmemek, ayrıca “darbe günlüklerinde adı geçen darbecilerin” neden bu iddianamede yer almadıklarını da sorgulamak demekti. Gerçek demokrat tavır bu olsa gerekti.

Açıkçası “iktidarı eleştireni vurmayı, iktidarı kollamayı gerçek demokrat olmaya” kurban ettiler.

Neler yazdılar neler!

Onlara sızdırılıyordu.

Servis ediliyordu.

Onlar da “Sinan Aygün, darbecilerle beraber... Mustafa Kemal’i seviyorum diyor fakat gizli kasasında üstünde Mustafa Kemal’in resmi olan Türk parası yerine üstünde krallar, kraliçeler olan yabancı paralar stokluyor, sırf kargaşa doğsun, hükümet yıpransın diye Kemalist yazarı öldüren, Kemalist Cumhuriyet Gazetesi’ni bombalatanlarla beraber hareket ediyor” diye çamur dozu yüksek yazı yazıyorlardı.

İddianameyi beklemiyorlardı.

Gerek de duymuyorlardı.

İktidar partisi AKP’yi kim sorguluyorsa, Başbakan’ın, bakanların, bürokratların yanlışlarını “demokratik hakların ve basın özgürlüğünün sınırlarını aşmadan” kim eleştiriyorsa Ergenekoncu, demokrasi düşmanı, orducu, Kemalist, AB’ye düşman, çetelerden yana çürütmeciliğiyle damgalanıyordu.

Sinan Aygün serbest kaldı.

Ankara Ticaret Odası’nda “darbeye de darbeciliğe de karşıyım” diye konuşma yaptı. Dakikalarca ayakta alkışlandı.

Gerçekten kim demokrat!

Kim gerçekten darbeci!

Bugün “demokrat geçinenlerin gerçekte darbeci, darbeci diye leke sürülenlerin ise gerçekten demokrat” olması ihtimali çok yüksek.

Zaman bize gösterecek!

Yuh artık!  Mehmet Tezkan /VATAN


Sabah’ta Emre Aköz medyayı ikiye ayırmış.. Diyor ki: “Onlar, hükümeti devirmek için Ergenekoncuları destekliyor, biz ise darbecilerden kurtulmak için hükümete arka çıkıyoruz.
Bu iki tutum hiç karşılıklı konulabilir mi? Kıyaslanabilir mi? Ölçülebilir mi?
Yuh artık!”
Benden de bu yaklaşıma..
Yuh artık!
Aynı yazar şöyle bir parantez de açmış iddianame açıklandığında göreceksiniz, orasından burasından tırtıklamaya çalışacaklar..
Arkadaş ne yapmak istiyor?
Cadı avcılığı!
Yuh artık!


*


Efendim onlar bir yıl boyunca bu Ergenekon meselesiyle uğraşmışlar..
Uğraşmışlar da onlarca palavranın dışında ne yazmışlar..
Ergenekon meselesini sulandıran onlar.. Biyolojik silah bile üretmişler.. ABD Başkonsolosluğuna saldırı düzenleyenler de Ergenekoncuymuş falan!
Hıncal Uluç bile kendi gazetesinin manşetine dayanamayıp yuh artık dedi..
Yuh!


*


Söz yandaş medyadan açılmışken Star Gazetesi’nin manşetine de değinmeden geçmeyelim..
Birileri bir metin yazmış, birçok kişiye mail’le gönderilmiş..
Başlık şu:
Ergenekonu sulandırma planı..
Gazete şöyle yazıyor:
Ergenekon soruşturmasına karşı çıkan bazı çevrelerin iddianamenin kamuoyunda yaratacağı etkiyi sulandırmak için eylem planı yazıp kendilerine yakın akademisyen ve yazarlara gönderdiği ortaya çıktı..
O çevreler kim?
Bilinmiyor!
Gazete söylemiyor..
Peki, istenen neymiş!
Şu: ‘Dağ fare doğurdu’, ‘iddianame kapatma davasının rövanşıdır’, ‘ucu açık soruşturma’ gibi ifadelerin kullanılması..
Kimden!
Bazı yazarlardan! (Adları belli değil.)
Kim istiyor?
Bazı çevreler..
Ne için istiyor?
İddianameyi sulandırmak için..
Böyle haber olur mu? Oldu işte.. Manşetten oldu.. Haberin amacını dün yine aynı gazeteyi okuyarak öğrendik.. İddianame için CHP’li Özyürek dağ fare doğurdu demiş..
Gazetenin başlığı: İlk sulandırma CHP’den..
Gazetelerde, televizyonlarda iddianameyi kim eleştirirse hemen düğmeye basacaklar:
Sulandırıyor..
Bazı çevrelerden mail ile aldığı talimatı uyguluyor..
Çok uyanıklar değil mi?
Yakında iddianameyi eleştirenlere Ergenekoncu bile derler..
Zaten diyorlar..
AKP’li olmayan, AKP’nin hazır kıtasına girmeyen, AKP’ye yandaşlık ve yağcılık yapmayan, hükümetin medyası olmayı kabul etmeyen herkes Ergenekoncu..
Yuh artık!


*


Neyse! Ergenekon ciddi iş.. Biz konumuza dönelim.. Dün de belirttim, bu dava nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın faturası ağır olacak..
Eğer savcının iddia ettiği gibi bu çete Danıştay saldırısını düzenlemişse ve saldırıya İslamcı süsü vermişse Kurtlar Vadisi gerçek oldu demektir..
Korkunç..
Peki Büyük İskender kim?
İddianame çıkınca onu da öğreneceğiz..
Tersi olursa.. Yargıçlar iddiaya katılmazsa, karşıma getirdiğiniz bu adamların Danıştay saldırısıyla ilgisi yok derse..
O zaman hükümetin siyasallaşan yargıyı kullanarak baskı ve korku rejimi yaratmaya çalıştığı ortaya çıkacak..
Veya komployla suç yarattığı!
Bu da korkunç..

Serdar Turgut/AKŞAM

Önceki gün Ergenekon iddianamesi açıklanınca derin bir nefes aldım ve çok rahatladım. Bir türlü beceremediğim şeyi yaptım açıklamadan sonra ve Ergenekon denilen şeyin gerçek şifrelerini çözdüm. İşte onlar:

1- İddianamenin yazılma sürecinde Kurtlar Vadisi geçmiş bölümlerinin tekrar tekrar izlenmiş olması ihtimali büyük. Bazı cümlelere dikkat ederseniz bunların çoğunun Kurtlar Vadisi’nin eski bölümlerinde yer almış olaylar olduğunu görürsünüz.

2- Eğer Agarta denilen örgüt gerçekten o kadar eskiyse, 600 yıllık filansa o zaman örgütün eski militanları arasında Yavuz Sultan Selim’in de yer alması ihtimali yüksek.

3- Bu güzel iddianameye rağmen davadan sonuç alınamazsa hiç üzülmeye gerek yok. Bunca emek katiyen boşa çıkmaz hiçbir alternatif kalmasa bile her şey bittikten sonra iddianameyi yüksek bedelden Dan Brown’a satabiliriz. Dan Brown zaten Da Vinci şifresinden bu yana konu sıkıntısı çekmekte, parlak bir yeni eser verememekte. Dolayısıyla bu teklifimizin üstüne atlayacaktır. Üstelik iddianameyi aynen yayınlasa direkt bestseller olur otomatikman. Ona zahmetsiz bestseller olmak imkanını açarız.

4- Sorgulamalar sırasında sıkça gündeme gelen örgütün bir numarası kim sorusunun cevabı da sonunda bulundu. Agarta örgütünün temelleri Tibet’te olduğundan örgütün de bir numarasının Dalai Lama olduğu da kesin. Bunu görmemek için önyargılı olmak gerekiyor.

5- Gerçi iddianamede bu konu açıkça yazılmamış ama örgüt içinde çok sıkı toplu seks âlemleri (orjiler) olduğuna da eminim çünkü 600 yıl önce Osmanlı’da harem ile ilgili dedikodular çok artmıştı. Eğer Ergenekoncular tarih bilincine sahiplerse, atalarını örnek alıyorlarsa çok eşli çılgın seks partileri düzenlemişlerdir mutlaka.

6- Ankara Meydan Savaşı da Ergenekon örgütü içindeki bir anlaşmazlıktan, bir fraksiyon kavgasından ibaret olabilir mi?

7- Fetret devri bir başlamış hiç hız kesmeden bugünlere kadar yaşanmış meğerse.

8- Atatürk, Ergenekon’dan haberdardı. Agarta’yı kuranlar, kayıp şehir Atlantis’ten göç edenler tarafından kurulmuş iddiaya göre. Atatürk de Atlantis meselesini çok merak ediyordu ve bağlantıları bulmak için Mayaları incelemesi için bir uzman gönderdi. Giden kişi öğrendiklerinden o kadar etkilendi ki soyadını Mayatepek olarak değiştirdi. Atatürk aslında Ergenekon’un kökenlerini inceletiyordu çaktırmadan. Bilmem anlatabiliyor muyum?

9- İddiaya göre dünyanın tüm geçmişi, en eski dinler ve kozmik öğretiler örgütün kökeninin bulunduğu yer altı şehrinde saklanıyormuş. Trafik kurallarını bile doğru dürüst öğrenemeyen, töre cinayeti diye bir âdeti olan Türklerden oluşan bir örgütün elinde bütün bu bilginin olması ürkütücü değil mi? Her zaman söylerim dünyanın sonunu Türkler getirecek. Bu da benim bu görüşümü doğrulayan yeni bir kanıttır.

 

 

 

 

...
Yayın Tarihi : 16 Temmuz 2008 Çarşamba 10:43:53
Güncelleme :16 Temmuz 2008 Çarşamba 23:49:05


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?