20
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

İSLAM DÜNYASI KARIŞIYOR MU?

Türkiye’de gündem değişiklikleri, yeni krizlere yol açacak liderlerin sözleri, medyamızın dış ülkelerde olup bitenlere yeterince eğilmesini engelliyor. Kuzey Afrika ülkelerinde başlayan karışıklıklar, şiddet eylemlerinin, suikastların sıkça yaşandığı Ortadoğu ülkelerine de sıçrıyor. Bir bakıma fakirin çok fakir, zenginini de çok zengin olduğu İslam ülkelerinde uyanan halk monarşi düzenine baş kaldırmaya başladı. Nedense otoriter yönetimlerin işbaşında olduğu ülkelerde bu tür ayaklanmalar, beklenmedik zamanda, aniden başlıyor. O ana kadar biat etmiş, kul olmaya zorlanmış insanlar bir anda ayaklanıyor, gözleri hiç şey görmüyor, yakıyor, yıkıyor ve talan ediyorlar…

Önce Tunus’ta, Zeynel Abidin Bin Ali’ye karşı başlayan ayaklanmanın uzantısı diğer İslam ülkelerinde de görülmeye başladı. XVIII. Yüzyılda Osmanlı zayıflayınca Fransa’nın sömürgesi olan Tunus bağımsızlığını 1956’da kazanmıştı. Avrupa kültürünün kısmen egemem olduğu Tunus’un ilk Başkanı Habib Burgiba, Atatürk’ün kurucusu olduğu cumhuriyete duyduğu hayranlığı, örnek aldığını yeri geldikçe söylemekten geri durmamıştı. O dönemin Tunus’unda kamusal alanlarda, çağdışı İslami görüntülere cevaz verilmiyordu. Örneğin kadınların başlarını örtmeleri, erkeklerin çağ dışı giyinmeleri, sakal bırakmaları bile yasaklanmıştı. Kuşkusuz, bu düzeni sağlayabilmek için de toplumun arkasında etkin bir polis gücü vardı.

Zeynel Abidin Bin Ali, Habib Burgiba’ya en yakın olanlardan birisi olmasına rağmen entrikayla onu iktidardan uzaklaştırmıştı. ABD ve Fransa’nın en iyi okullarında eğitim almış, ülkeyi 23 yıl baskıyla, yakınlarıyla birlikte yönetmişti. Buna rağmen demokrasi Tunus’a yerleşememiş, sonunda ayaklanma patlak vermişti. Tarihteki her ayaklanmanın bir başlangıcı olmuştur; Tunus’ta da öyle oldu; binlerce işiz üniversite mezunlarından biri olan Yasemin’in nafakasını çıkarmak için kullandığı sebze arabası çalışma izni olmadığı gerekçesiyle polis elinden alınca, o da kendisini ateşe vermişti. Böylece ayaklanmanın fitili ateşlenmişti. Ülkede çok sayıdaki işsizlerin başı çekmesiyle yoksul halk ayaklandı, Zeynel Abidin de çareyi yurt dışına kaçmakta buldu.

Tunus’taki ayaklanma önceden geliyorum demişti. Ne garip ki, İran’da Şahın devrilmesinde olduğu gibi Tunus’u yönetenler de bunu nedense göremediler… Nitekim Humeyni rejiminden sonra ülkesinden kaçan generallerden birisine “darbeyi hiç mi fark edemediniz diye sorduklarında fark ettiğimizde iş işten geçmişti” demişti.

Nedense fakir halkın başında bulunan yöneticiler her zaman halkı çileden çıkaran davranışlarda bulunurlar ve bunun onlar üzerinde yapacağı tepkiyi düşünmezler…

Tunus’taki ayaklanmanın bir başka nedeni de ABD Tunus Büyükelçisinin 2009’da ülkesine gönderdiği, WikiLeaks’de açıklanan kriptosunda Zeynel Abidin’in eşi ve ailesinin yolsuzluklarıydı.

Bu belgelerde; “Tunuslular Leyla Trabelsi ve ailesinden nefret ediyor. Leyla Trabelsi, 1992’de Zeynel Abidin Bin Ali ile evlenmeden önce, eğitim seviyesi düşük aileden gelen bir kuafördü. Fırst Lady olduktan sonra ailesiyle birlikte Tunus’un en önemli şirketlerinde büyük hisse sahibi oldu. Tunus iş dünyasının yarısı, evlilik yoluyla mutlaka Bin Ali bağlantısına sahipti. O ve geniş ailesi Tunus halkının öfkesini çekiyordu.”

Kartaca Kraliçesi olarak isimlendirilen Fırst Lady, Arap dünyasının en güçlü kadınlarından biri sayılıyordu. Tunus’ta otel zincirleri, bankalar, alışveriş merkezleri ile Trabelsi ailesi Tunus ekonomisinin neredeyse yarısına sahipti. Zeynel Abidin’in ayaklanan göstericileri yatıştırmak için hükümeti görevden uzaklaştırması, erken seçime gitme kararı alması da fayda sağlamadı. Sonunda ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Başlangıçta Libya lideri Kaddafi’nin himayesine girdiyse de, ondan da beklediği yardımı alamadı, Malta, Fransa, İtalya tarafından kabul edilmedi. Fransa’ya yönelen uçağı havada geri çevrildi ve ailesiyle birlikte Suudi Arabistan’a sığındı…

Libya lideri Kaddafi, Tunus’ta ayaklanmada dökülen kanlardan sonra; “Tunus şimdi korku içinde yaşıyor. Aileler yataklarında öldürülebilirler. Vatandaşlar sokaklarda öldürüldüler. Zeynel Abidin’i değiştirmek için ise üç yıl sonra istifa edeceğini söylemişti” diyerek halka sabır tavsiye ediyor. Böyle diyerek bir bakıma aynı ayaklanmanın kendi başına gelmesinden de çekiniyordu.

Diğer taraftan ABD Başkanı Barack Obama’nın Tunus’ta gerçekleşen ayaklanma sonrası Zeynel Abidin’in devrilmesine destek vermesi oldukça şaşırtıcıydı. Tunus halkına uygulanan şiddeti kınadıktan sonra hükümetin en yakın zamanda serbest ve adil seçime gitmesi için çağrıda bulundu. Bu sözler Irak’ı hatırlattı; Irak’ta Saddam devrildikten sonra seçim yapılmış, yeni hükümet kurulmuştu ama Irak halkı bir türlü huzura kavuşamamıştı.

Ayaklanma Tunus ile sınırlı kalmadı, Cezayir, Fas, Mısır, Kuveyt, Yemen ve Ürdün’de de gösteriler yapılmaya başladı. Bütün Arap ülkelerinin ortak sorunu olan işsizlik ve yoksulluk dikta ile yönetilen diğer ülkelere de sıçradı. Tunus’taki ayaklanmadan cesaret alan Yemen’de halk gösteriler yapmaya başladı. Başkent Sana’da sokaklara dökülen halk “30 yıldır ülkeyi yönettiğin yeter” sloganlarıyla 1978’den buyana ülkeyi yöneten Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih’in istifasını istediler.

Tunus ve Mısır’da yaşananlar uzun yıllar iktidarda olan, halkın yoksul; lider ve etrafının zenginlik içerisinde olduğu diğer Arap ülkelerinde de korku yaratması son derece doğaldır. Her an kendi ülkelerinde de aleyhte gösterilerin başlamasından kuşku duymaya başlayacaklar derken ilk hareketlilik Mısır’da baş gösterdi. Otuz yıldır ülkeyi sert biçimde yöneten Hüsnü Mübarek’e karşı Mısırlılar da geçtiğimiz Cuma namazından sonra sokaklara döküldüler, meydanlara indiler. Mısır’da ayaklanmanın sesleri duyulmaya başladı. Kahire ve İskenderiye’de Mısır Devlet Başkanının posterleri yakıldı. Ardından başlayan protestolar ivme kazandı, çeşitli kentlerde de göstericiler ile güvenlik güçleri çatışmaya başladılarsa da halk orduyu alkışlamaya başladı. Ülkede ölen ve yaralananla oldu, borsa çöktü Hüsnü Mübarek’in gece yarısı televizyona çıkıp “Hükümeti kovdum. Reform için çalışacağım” demesi ülkede ne kadar etkili olabilir, şimdiden kestirebilmek çok güç…

Enver Sedat’ın yardımcısı olan, 1981’de “Bağımsızlık Günü” törenlerinde öldürülen Enver Sedat’tan sonra Devlet Başkanı olan Hüsnü Mübarek’in başkanlıktan çekilmesinden sonra yerine geçmesini istediği oğlu Cemal Mübarek için “babanı da al git” pankartları ortaya çıktı. Bu durum karşısında Cemal Mübarek özel jetiyle ailesini de yanına alarak ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Hüsnü Mübarek’in siyasi alanda rakibi olan, Viyana’dan döner dönmez gözaltına alınan muhaliflerden Muhammed El Baraday’ın halk tarafından desteklendiği açıkça görülüyordu.

Mısır sokaklarında başlayan, kanlı gösterilerden sonra ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton “Mısır rejimi halen istikrarlı” diyerek Hüsnü Mübarek’e destek vermesinin ardından, Beyaz Saray sözcüsü halkın taleplerine duyarsız kalınmaması, siyasi değişim gerektiğine değindi. Nitekim Fransa da önce Zeynel Abidin’e destek vermiş, onun ülkeden kaçmasından sonra tavrını değiştirmişti. Kuşkusuz, ABD de tavır değişikliği ile aynı duruma düşmek istememiş olmalıdır.

Tunus ve Mısır’da başlayan ayaklanmalar diğer Arap ülkelerinde ne derecede gerginlik yaratır?

Bu sorunun yanıtını verebilmek çok zor, tarihe baktığımızda hiçbir ülkede dikta yönetimlerinin hiç de iyi sonuçlanmadığı, ayaklanmalarla devrildiği görülmüştür. Arap dünyasında baş gösteren ayaklanmalarda dış güçlerin rolü var mı?

Varsa ne kadar?

Ayaklananlara maddi destek sağlanıyor mu? Sağlanıyorsa kim sağlıyor?

Bunların yanıtını verebilmek bugün için çok zor… Ortadoğu’da karışıklık, Lübnan’da da baş gösteren kargaşa İran’ı şimdilik hedef olmaktan kurtarıyor.

Türkiye bu durumda ne yapar? Arap dünyasına yakınlığını her davranışla gösteren hükümetin basiretli bir politika izlemesi gerekir. Bir yandan başta ABD olmak üzere müttefiklerinden yana olacak, diğer yandan da din kardeşlerine!...

Mısır ve Tunus’ta baş gösteren kanlı olaylardan mutlak alınacak dersler olmalıdır.

Doğrusu seçim arifesinde çok zor bir durum…

Winston Churcill’in meşhur sözlerinden birisi de siyaset üzerinedir:

“Siyasetçinin en önemli özelliği, gelecekteki olayları doğru teşhis edip önlemini zamanında almasını bilmektir”.


erdemyucel2002@hotmail.com

 

Erdem Yücel/ KENTHABER
Yayın Tarihi : 30 Ocak 2011 Pazar 17:26:21


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
serkan IP: 78.164.102.xxx Tarih : 2.02.2011 16:48:59

karışmış daha siz karışmaktan bahsediyorsunuz.