‘1 Eylül Dünya Barış Günü’ nedeniyle, tüm ülkenin gözü, kulağı, Demokratik Toplum Partisi (DTP)’nin Diyarbakır’da düzenlediği mitinge çevrilmişken, biz de yönümüzü Türkiye’nin en uç noktası olan Yüksekova’ya çevirdik.
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM)’in her ay ülkenin bir ilinde duyurduğu ihracat rakamları, bu kez ‘Kürt açılımı’ gündemi nedeniyle Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde açıklanıyor.
Sabah 6’da İstanbul Atatürk Havalimanı’ndan başlayan yolculuğumuzun ilk durağı Van’dı.
Artık sonbaharın geldiğini belli eden sabah güneşinin rehavetiyle ağır ağır bindik otobüslere ve Özel Harekat Timleri eskortunda Yüksekova’ya hareket ettik. Bu yolu ilk kez kullanacak olanlar için hemen söyleyeyim, Van-Hakkari karayolu, yol yapımı, askeri arama noktaları ve keskin virajları nedeniyle oldukça meşakkatli.
Dağların arasından kıvrıla kıvrıla giden yollarda öyle sık ve keskin virajlar var ki, arkanıza yaslanıp rahatça oturmanız, uyumanız mümkün değil.
Bir de Özel Harekat Polisleri olmasına rağmen hemen her arama noktasında asker tarafından durduruluyoruz.
Arazi çok enteresan. Ne bir ağaç var ne bir yaprak ne de bir tutam yeşillik.
Doğa, alabildiğine nekes davranmış bu bölgeye.
Yol boyunca görebildiklerimiz DSİ’nin barajı, Hoşap Kalesi ve askerden ibaret. Ha bir de bir çoban ve son kalan sarı otları yemeye çalışan küçük ve büyükbaş 3-5 hayvan...
Van’dan hareket edeli 2 saati geçti. Şimdi bir benzincide mola veriyoruz. Çay ikram ediyorlar bize canhıraş bir misafirperverlikle...
“Çaylarımız kaçak çaydır. İran’dan gelir, tadına doyamazsınız” diyorlar.
Daha önceleri burada bir büfe ve lokanta da varmış ama kapanmış. Tuvaletleri temizleyen görevli bile işsiz kalmış...
Son kez durdurulup, komutanlara bir kez daha bilgi verildikten kısa bir süre sonra Yüksekova’ya giriş yapıyoruz.
Gerçekten adı gibi...Yaklaşık 4 saat boyunca otobüsün içinde bir sağa, bir sola bükülmekten artık bitap düştüğümüz saatlerde, dümdüz bir ovaya çıkıyoruz..
Burası, ilk görüşte şaşırtıyor bizi... Çünkü bu kadar engebeli bir arazinin ortasında gerçekten cetvel konulacak gibi dümdüz bir ova...
Sağlı sollu evler, dükkanlar, plaza yavrusu şeklinde binalar... Ama hepsi bakımsız ve harabe görünümünde.
Otobüs, toplantının yapılacağı caddeye girdiğinde, kalabalık ta karşıdan gözümüze çarpıyor.
Neredeyse tüm şehir bizi karşılamaya gelmiş.
Güç bela giriyoruz toplantının yapılacağı iş hanının içindeki binaya.
Bir süre sonra, sevgili arkadaşım Sabah Yazarı Meliha Okur, ve Cumhuriyet gazetesinin duayen Ekonomi Müdürü Hasan Eriş’le birlikte oradan ayrılıp, başlıyoruz Yüksekova sokaklarını gezmeye.
Soralım bakalım, nasıl geçer hayat buralarda?.. Nasıl bakıyor insanlar ‘açılım’a?..
İlk olarak önümüze 3 genç çıkıyor. Üçü de işportacı. Kimi terlik satıyor, kimi eşofman... Öğrenci olmalarına rağmen, çalışmaları gerekiyormuş. Sorularımıza, ürkek bir şekilde mırıldanarak cevap veriyorlar. İş olduğunda günde 40 – 50 TL kazanıyorlarmış.
‘Kürt açılımı’ hakkındaki düşüncelerini sorduğumuzda da, cevap yerine, sanki ‘biz anlamayız’ der gibi boyunlarını yana bükerek yanıtlıyorlar.
Meliha, “Sizin aklınız aşağıdaki güzel kızlarda galiba..” diyerek takılıyor.
Devam ediyoruz... Az ileride, içinde biri türbanlı iki bayanla, bir erkeğin bulunduğu iki katlı bir ayakkabı mağazası var. Girip, sohbeti açabilmek için fiyatları soruyoruz önce...
Neyse ki, Meliha’nın ‘Alın Verin Ekonomiye Can Verin’ mesajının verildiği reklam filminde canlandırdığı ‘çiçekçi kadın’ tiplemesi yetişiyor imdadımıza... “Eveeet! Siz o reklam filminde oynayan hanımsınız” deyip, davet ediyorlar bizi...
Sohbet böyle samimi başlayınca Meliha, “Gelin biraz oturalım bari” diyor ve altımıza birer tabure çekip yerleşiyoruz.
Hakikaten çok misafirperverler. Bir o kadar da nezaketli... Çay ikram etmek istiyorlar ama ramazan nedeniyle çay ocakları ve kahveler kapalı. Ama onun da çaresini buluyorlar. Gözle kaş arasında meyve suyu alıp, onu ikram ediyorlar ısrarla.
Söz çaydan, kahveden açılınca, hanımlar ilçede sosyal hayatın kısıtlı olmasından şikayet ediyor.
Şehrin ekonomisi, krizle birlikte oldukça durgunlaşmış. İşsizlik en büyük sorun. İran ve Irak’a sınır olan ilçede, kapıların sınır ticaretine açılmasını talep ediyor, “Bu kapılar bir açılsa, Yüksekova’yı kimse tutamaz. Uçar gider” diyorlar...
ASKER VE POLİS BİZDEN
ALIŞVERİŞ YAPMAZ!
27 28 yaşlarındaki delikanlı, açlığı, sefaleti, eğitimsizliği yaşadıklarını söylüyor. Onun da ayakkabı mağazası varmış, krizle birlikte kapamış. Henüz evlenmemiş. 2 kardeşini, yastık altındaki birikimleriyle okutuyormuş. “O da bitince ne yapacağımı bilemiyorum” diyor ve ekliyor: “Zaten iki yıl önce alışverişi keserek, ekonomiyi asker ve polis vurdu. Kendi kantinlerini kurdular. Bizi cezalandırmak ister gibi esnaftan alışveriş yapmıyorlar”
Tabi sıra sohbetin olmazsa olmaz konusu ‘Kürt açılımı’na geliyor.
TÜRKLER BÖLÜNMEKTEN
BU KADAR KORKMASIN
Hanımlardan ismi Çiğdem olan, kıvırcık saçlı, güleç yüzlü kız meğer çok doluymuş... Çiğdem Kürt açılımından çok umutlu.
“Artık kendi dilimizi konuşup, kültürümüzü istediğimiz gibi yaşamak istiyoruz. Türkler bölünmekten bu kadar korkmasın.Bizim için sınırlar önemli değil, biz Kürt olarak sınırsızca yaşamak istiyoruz.” diyor.
“Peki size göre DTP tüm Kürtleri temsil ediyor mu?” diye sorunca, çok kararlı bir şekilde “Elbette” cevabı alıyoruz.
Nedeni ise, 2005 yılında büyük umutlarla oy verdikleri AK Parti’nin, eylem ve söylemleriyle umutlarını suya düşürmesi..
“Şimdi DTP’den çok ümitliymiş, bu işi onların başaracağına inanıyor Çiğdem.
Yıllarca siyasi partiler ve ataerkil toplum yapısı nedeniyle geri itildiklerini savunuyor.
“Peki ya kadına baskı, dayak?” diye soruyla giriyor lafının arasına Meliha:
“Kadına şiddet, her yerde var” diye cevaplıyor Çiğdem. “Sadece bu toprakların sorunu değil. Amerika’da var, Avrupa’da da. Ama artık bazı şeyler değişiyor, mecburen değişecek.”
Bu kez mikrofonu, türbanlı olan Şükran’a uzatıyorum. Bekarmış Şükran. Burada doğmuş, büyümüş. Lise mezunu ve tezgahtarlık yaparak, ailesini geçindiriyor. O da Çiğdem gibi oldukça güleç yüzlü.
Şükran’a da aynı soruyu yöneltiyorum. İtiraf edeyim; başörtüsü nedeniyle onun DTP’li olmayacağı gibi bir izlenime kapılmıştım nedense...
PKK BİZİM İNSANIMIZ
NEDEN KORKALIM?
Hiç tereddüt etmeden, “Tabi tabi. Ben de DTP’liyim ve tüm Kürt halkını bu partinin hakkıyla temsil edeceğine canı gönülden inanıyorum” diyor. Yüksekova’da DTP yüzde 88’den fazla bir oy alarak, tabir caizse tulum çıkarmış. Kimsenin korku ve baskıyla oy vermediğinin özellikle altını çiziyorlar.
Çiğdem tekrar söze giriyor ve ekliyor;:
“Sokakları gördünüz. Bu kadar asker, polis neden var? Biz artık bundan son derece rahatsızız.Baskı denilen şey bu işte.”
“Ama onlar olmazsa PKK gelir, korkmuyor musunuz?” diye kontro bir soru yöneltince, tebessümle karışık, “Neden korkalım, onlar bizi temsil eden kendi insanımız” cevabını alıyorum.
İzin isteyip ayrılıyoruz ama bu kez mikrofon tuttuğumuzu görüp, gazeteci olduğumuzu ve İstanbul’dan geldiğimizi öğrenen insanlar, bir çember halinde çeviriyor etrafımızı. “Gazatacı gardaşlar yazın” diye bağırıyorlar. İçlerinden biri, daha sormadan başlıyor konuşmaya...
Buralıymış ama İstanbul’a göçmüş. Yaz tatili nedeniyle bulunuyormuş memleketinde. Adı Abdürrahim. Zamanında ilçede bir iş merkezi inşa etmiş. “Aha bu boyyuk bina benim” diye gösteriyor, bileğini tespihine geçirdiği eliyle. Binayı dikmiş dikmesine ama kiracı bulmakta güçlük çekiyormuş.
Ağzı dolu dolu konuşuyor Abdürrahim: “Açılım bir olsun, bu topraklara huzur, bereket gelecek” diyor... “İnsanlar, şimdi yasak olan meralarına kavuşacak, topraklarına dönecek. İşte bunu yapsınlar, buraya devlet bir kuruş yatırım yapmasın. Biz kendi kendimize yeteriz. Daha da bir kuruş istemeyiz.”
Bir diğeri arkadan avazı çıktığı kadar bağırıyor: “Günde iki saat su alabiliyoruz. Altyapı sıfır! Bütün dünya görsün Yüksekova’nın çektiğini!..”
Bunu oy verdiğiniz DTP’li belediyeye bilmiyor mu?” diye sorunca, yine aynı tonla devam ediyor bağırmaya; “Onlar kamyon yüküyle borç devraldı. Ne yapsınlar ki...”
Etrafımızdaki çember giderek daralıyor. Öyle çok birikti ki insanlar, ablukaya aldılar resmen... Tedirgin bir şekilde birbirimize bakıyoruz. Nefes almakta güçlük çeker haldeyiz.
Kulağımın arkasında kalabalıktan kafamı çevirip, yüzünü göremediğim biri feryatla karışık, “Şemdinli’den buraya 10’dan fazla kontrol noktası var. Bunu hiç olmazsa yarıya indirsinler. Bütün günümüz yollarda geçiyor” diye bağırıyor.
DTP, BİZİ TEMSİL EDİYOR
‘TERÖRİST’ DEĞİL ‘GERİLLA’
Bir başkası, “Basın değil misiniz, devlete söyleyin, açsınlar artık şu sınır kapısını” diye aradan giriveriyor...
Uğultular arasında başka bir ses: “Köye dönüş paralarımızı alamadık halen!”
Hepsine, bağırarak, soruyorum: “DTP hakkında ne düşünüyorsunuz? Size göre tüm Kürtleri temsil ediyor mu?”
Koro halinde senkronize bir “Evet” cevabı alıyorum.
-Peki dükkanlarınızı güpegündüz PKK baskısı nedeniyle kapamıyor musunuz?
-Gerilla dan bize baskı yok. Demokratik tepkimizi göstermek için kepenk indiriyoruz” diye çıkışıyor orta yaşlı bir Yüksekovalı..Kalabalığın dışından birkaç kişi “Doğru. Kimse anlamak istemiyor” şeklinde bağırıyor.
Burada teröriste ‘gerilla’, PKK’ya ise ‘Pe-Ke-Ke’ deniyor.
Kalabalıktan, arkadaşlarımla birbirimizi kaybettik.
Güçlükle ilerlediğim caddede insanlar öbek öbek... Kaldırımlara hasır benzeri bir şeyler serip, yerlerde oturan ihtiyarları görüyorum. “Ne beklediklerini sorduğumda, Kürtçe ile karışık, “İnşallah kış gelmeden ‘açılım’ gerçekleşir de ölmeden bir huzur yüzü görürüz” diyorlar...Birçoğunu anlayamıyorum söylediklerinin.
Peşimde yine bir güruh. Yüzlerce çocuk var. Çoğunun üstü başı perişan. Etrafımı sarıp para istiyorlar. Bir yandan da zafer işareti yapıyorlar Zeynep'in objektifine...Polisler uzaklaştıramıyor.
Dikkatimi, böylesine yoksul bir görüntünün içinde, caddelerden akıp geçen ‘06’ ve ‘34’ plakalı lüks arabalar çekiyor. Ekonomik ve sosyal bir paradoks var sanki bu ilçede. Görüntüler arasındaki tezatlığı çözmekte zorlanıyor insan.
Karşımızda ‘Dağlıca’ var. Yitirdiğimiz 12 fidan geliyor aklıma. Ve bu topraklara düşen nice 12 fidanlar... Hayat hiç bir şey olmamış gibi yine devam ediyor. Terörist, asker, polis... Sanki her gün yeniden perde açan bir sahnenin, rollerini iyice ezberlemiş oyuncuları gibiler...
TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi, “Açılımın ihracat ayağını Yüksekova’dan başlatıyoruz” mesajı veriyor... “Ticaret, iş, aş olunca, sorunlar kendiliğinden ortadan kalkar” diyor...
...
Artık dönmemiz lazım. Özel Harekatçılar, “Sizi güvenli bir şekilde götürebilmemiz için, erken çıkmamız gerek” diye uyarıyorlar.
Telefonlarımız halen kesik, sinyal karıştırıcı jammer'ler nedeniyle.
Hava kararmadan inmeliyiz güvenli şehir Van’a...
Bu coğrafyanın yüksekteki ovasından, yine arkamızda önümüzde korumalarla inerken yavaş yavaş, haberler geliyor Diyarbakır’dan.
Büyük mitingde ‘halkların kardeşliği çağrıları yapılıyormuş... Barışın kısa sürede inşası mümkün, ancak anahtarı İmralı’daymış.
İzlenim: Volkan ÖZSOY
Fotoğraflar: Zeynep BÖLÜKBAŞI
KARDEŞİM KARAKOL'A HARCANACAK PARA TABİKİDE BAŞKA BİRŞEYE HARCANABİLİR... AMA ORANIN KARAKOLA İHTİYACI VAR. ÖNCE TEDBİR SONRA TEKBİR... ÖNCE PKK'YA DESTEK OLMAYI BIRAKIN GELİN KARDEŞ KARDEŞ YAŞAYALIM. İLLA BİZ PKK'YA DESTEK OLCAZ DERSENİZ KEYFİNİZ BİLİR... YILLARCA HEM KÜRTLER ÖLÜR HEM TÜRKLER ÖLÜR... BİZİM İÇİN SORUN YOK... 20 MİLYON KÜRD'E KARŞI 55 MİLYONUZ...
Verdikleri cavaba bak allah aşkına, pkk bizim insanımız ,dtp bizim partimiz, o zaman yediğiniz ekmek,içdiginiz suda mı, pkk ve dtp'nin sorarım,bu millet , mezara girmeden akıllanmaz asla, mezara girdikden sonrada akıllansa ne olur ki?TÜRK olmak, sanki onlar için ölüm olmuş gibi cevap veriyolar, benimde kökenim çeçen ama burdan her millete sesleniyorum, banane çeçen'den , banane başka ırkdan, beni bu ülke okuttu ,bu ülke doyurdu ve ülke ekmek veriyo, o yüzden TÜRK OĞLU TÜRKÜM MEZARA KADAR.... KÜRT AÇILIMINADA ŞİDDETLE KARŞIYIM, BUNUN SONU BÖLÜNMEYE KADAR GİDER, BURDAN VATANINI SEVEN ,TÜM TÜRK KARDEŞLERİME DUYURURUM... SAYGILARIMLA....... EMRAH ÖZTÜRK KARS
ha bu arada yozgatta kimse devletin işmakinasını yakmaz ve öğretmenleri kurşuna dizmez. sizin istediginiz madem eğitim eşit haklar niye sizin içinizden birilerii oldugunu söylediginiz pkklılar bu eylemleri yapar. işte ağalar malı götürürür zengin olur sizin gibi fakir fukaranın elinede verirler silahı özgürlük ayağına kullanırlar sizi.
TABİİKİ HAYIR BATIYLA KIYASLANAMAZ ÇÜNKÜ BATIDA FABRİKA OKUL YAPILIRKEN ACI AMA GERÇEK GÜNEYDOĞU DOĞUDA KARAKOL YAPILIYOR BU ŞARTLAR ALTINDA İNSANLAR NASIL EĞETİME BİLİME ULAŞABİLİR GELİN GÖRÜN BEYLER GÜNEYDOĞUYU DOĞUYU AMA HERŞEYE RAĞMEN VEFAKAR KÜRT HALKI TÜM ZORLUKLARA GÖĞÜS GEREREK YAŞIYOR
TÜRKİYE'Yİ ÇEKEMEYEN DIŞ MİHRAKLARIN BİR AVUÇ MAŞASI YÜZÜNDEN TÜM KÜRT KARDEŞLERİMİ SUÇLAMAK YANLIŞ FAKAT BERABER OMUZ OMUZA YAŞADIGIMIZ BU GÜZEL ÜLKEDE ONLARDA SADECE İSTEMEMELİ. KENDİLERİDE ADIM ATMALI! TÜRKİYE TERÖR NEDENİYLE HARCADIGI PARAYI BURALARA YATIRSA BATIDAN ÇOK GELİŞİRDİ. DOGUNUN ŞU ANDA YARIDAN FAZLASI KAÇAK ELEKTRİK KULLANIYOR! VERGİ VERMİYOR. KAYIP,KAÇAK DİZBOYU! KÜRT KARDEŞLERİMİZİNDE SİLKELENİP KENDİNE GELMESİ GEREKİYOR.
BİR KERE DOĞUNUN HER KÖYÜNDE OKUL VAR,DOĞUDA İLLERİN ÇOĞUNDA HAVAALANI VAR,FABRİKALAR,ÜNİVERSİTELER,TESİSLER VE DEVLETİN YAPMASI GEREKEN HERŞEY VAR. BİRDE DEVLET SENİN GİBİ BİR HAİNE KREDİ VERİYOR SEN GİDİP BÜYÜK ŞEHİRLERE YATIRIM YAPIYOR VE VE BİTMEDİ...SEN VE SENİN GİBİ NANKÖRLER BİTLİS-SİİRT ARASINDA YAPILAN DUBLE YOLU GİDİN GÖRÜN.TÜNELLER,VİYADÜKLER,KÖPRÜLER A DARACIK DAĞA ÇİFT ŞERİTLİ DUBLE YOL YAPILMIŞ..HASTALAR BİLE AMBULANS HALİKOPTERLE TAŞINIYOR BE..YAZIKLAR OLSUN BUNLARI GÖRMEYENLERE..
Kardeşim bırakın artık şu ezilmişlik edebiyatını. Fakir fukara yolsuz köy görmek için aç insanlar görmek için gelin yozgatın köylerine bakın o doğudakilerden on kat daha fakir insanlar bakımsız şehirler var. artık bu edebiyatı bir tarafa bırakın. artık kürtler birşey sorulduğunda koro halinde cevap veriyorlar devlet yapmamiştir etmemiştir. asker alışveriş etmiyormuş tabi etmez siz pkklılara bizim insanımız derseniz tabiki etmez. Artık bu ezilmişlik edebiyatını bırakmanız lazım. Anadolunun bir çok köyü kasabası ilçesi güneydoğudan daha beter. hiç olmazsa siz orda kaçakçılık yapıyorsunuz. elektirik parası ödüyormusunuz hayır. ben burda aylık 750 lira elektrik ödüyorum kışın faturalar toplamım 2000 lirayı buluyor aylık siz bunu ödüyormusunuz hayır ekmek elden su gölden birde ezilmişlik edebiyatı. sanki kürtçe konuşmuyorsunuzda ne açılımı kardeşim önce siz kendinizi bu ülkenin bireyi olarak görün. bak şunuda iyi bilin o kuzey ıraktaki talabaniye barzaniye güvenmeyin yakında araplar onların canına okuyacak.
Ya şu işe bak ya neymiş PKK onları koruyormuış devlet oraya yatırım yapmamış ya gülesim geliyor devlet karadenize .egeye ,marmaraya yatırımmi yapıyor ,benim karadenizli iş adamim memleketine yatırım yapıyor ama hani kürt kökenli iş adami memleketine yatırım yapıyor allah aşkına o yörenin insanlarını kendi adamları sömüruyor ağalık neden bir tyek doğuda var da başka bölgede yok ya. Bıraksınlar açılımları bu ülkenin açılıma değil huzura ihtiyacı var. Neden biz karadenizliler lazca televizyon istemiyoruz neden mecburi dil istemiyoruz çünkü ihtiyacimiz zaten bir dilimiz ve cennet gibi vatanimiz var istemeyen çekip gider bu topraklarda benim türk ve kürt atalarım beraber savaşarak aldı ,kan akıttıKürt vatandaşlarimiza soruyorum hiç mi kürt millet vekili yok ,hiç mi kürt müdür yok hiç mi kürt memur yok hiç mi kürt iş adami yok nereden çıkıyor baskılar bırakın geri kafalığı artık bu topraklar hepimize yeterde artar.İstemeyen kürtlerin babası ocağı olarak kabul ettikleri Fransa ya ,ın koyu kürtlerinden. o kadar mutluki bazen kürt olduğuna kürt olarak dünyaya geldiğine pişman.Ha şunu da yazmadan geçmeyim devletin tek suçu öğretmen olarak o bölgeye ataması yapılıp ta orada kalmayan öğretmenleri derhal öğretmenlikten atarım hiç göz yaşına bakmam. Gelin aklımızı başımıza alalım bu topraklara bizlere yeter de artar., Sevgili kürt kardeşlerim. ALLAH ;A EMANET OLUNUZ