Sizlere, ‘Kenthaber dünya kentlerinde’ serimizin son durağı Kazakistan’dan seslenmişim bundan yaklaşık bir ay önce.
‘İşte o tarihten bu yana hemen her gün yollardayım’ desem inanın abartı olmayacak.
Mesleğimiz gereği her gün aniden dünyanın herhangi bir ülkesine veya Türkiye’nin bir şehrine seyahat için hazır durumdayız sürekli.
Kazakistan’a yaptığımız 5 günlük seyahatin ardından, hiç beklemeden bu kez rotamızı Avrupa’ya çeviriyoruz. İki ülke var gidilecek. Hollanda ve Portekiz.
İlk durağımız Amsterdam. Hani şu kanalları, ilginç mimari tarzda yapılmış evleri ve elbette seks ile uyuşturucunun dünyadaki resmi adresi sayılan Kırmızı Fener Sokağı ile meşhur Hollanda’nın Başkenti Amsterdam.
Mevsim yaz olmasına karşın hava soğuk. Türkiye ile arasında bir saat fark var. Sıcaklık 12 derece civarında. ilk dikkatimizi çeken görüntülerin başında ise, şehrin her tarafında bulunan su kanalları, gözleri kamaştıran yeşillik ve hemen herkesin bisiklete binmesi geliyor…
Evet, adeta yeşil cennet olan bu tablo güzelliğindeki şehir, içinde teknelerin yüzdüğü su kanallarıyla bölünmüş. İstediğiniz her sokağa kara yoluyla gidebileceğiniz gibi, teknelerle de ulaşabilirsiniz. Dünyada su üzerine inşa edilmiş tek şehir burası. O yüzden ‘Kuzey’in Venedik’i olarak da anılıyor. Bazı binalar suyun içinde yan yatmış şekilde yüzüyor.
İşte şehir bu kanalların üzerinde birbirine köprülerle bağlanmış durumda. Ancak gideceğiniz yere bir tekne kiralamak istiyorsanız, bunun büyük mü yoksa ufak bir tekne mi olacağı adres verdiğinizde belli oluyor. Zira büyük tekneler bazı köprülerin altından geçemediği için belirli güzergahlar arasında çalışıyor.
Bir de her yanı sanki örümcek ağı gibi saran bisiklet yolları var. Buralara araç ve yayaların girmesi yasak.
Hollandalılar sabahın ilk saatlerinde işlerine bisikletlerle gidiyor akın akın. Yaşlısı, genci, kadını, erkeği on binlerce bisiklet yollarda. Hatta şehir dışına demiryolu ile gidecek olanlar için de trenlerde özel bisiklet kapıları bulunuyor. Eğer turist iseniz de şehirdeki birçok yerde bulunan firmaların birinden bisiklet kiralayabilirsiniz.
Cetvel koysanız yamulmayacak kadar düz olan Amsterdam, engelli ve yaşlılar için de bir cennet. Bu kişiler akülü arabaları ve tekerlekli sandalyeleri ile her yere gidip, alışverişlerini veya gezintilerini yaptıktan sonra zorlanmadan evlerine dönebiliyor.
Şehrin en kalabalık yerinde bile trafik keşmekeşi yok denecek kadar az. Her yerde sokak restoranları, barlar ve ‘erotik shop’lar var.
Hemen söyleyelim; seks eğlenceleri ve belli miktarda uyuşturucu ot yasal olarak bulunabiliyor burada.
İnsanların kıyafetleri de son derece rahat. Kimsenin kimseyi rahatsız etmesi gibi bir durum söz konusu değil.
Kendinizi, farkına varmadan alabildiğine ‘özgür’ hissediyorsunuz. Bazen benliğinizi abartı sayılabilecek bir rahatlık kaplasa da inanın durum böyle.
Mimari de oldukça hoş. Evler, binalar sanki bir ressamın elinde resmedilmiş gibi. Bir sokak restoranına oturuyoruz öğle yemeği için.
Garsonlar son derece cana yakın ve titiz davranıyor. İsteyen et, isteyen balık, isteyen de tavuk sipariş ediyor. Bir deniz ülkesi olan Hollanda’da balık, hemen her restoranda mevcut.
BU MANZARA TABLOLARDA YOK!
Yemekten sonra, Rotterdam’a gitmek için aracımıza biniyoruz yeniden. Bu yolculuğu yapmanızı da tavsiye ediyorum. 45 dakika boyunca hiç canınız sıkılmayacak. Zira sağlı sollu muhteşem bir manzara sizi bekliyor olacak.
O göz kamaştıran yeşil denizinin içinde göller, inekler, koyunlar, atlar… Garanti ediyorum, yalancı bir cennette hissedeceksiniz kendinizi.
Burası ülkenin ikinci büyük şehri. Sanayisi, limanı ve Avrupa petrol piyasasının kalbi olmasıyla ünlü.
Rotterdam’ın merkezi alabildiğine kalabalık. Etrafta kadınlı erkekli atlı polisler dolaşıyor. Yer altı ve yer üstü mağazalarında dünyadaki her türlü ürünü bulmak zor değil.
Haberlerimizi geçtikten sonra tekrar Amsterdam’a dönüyoruz. Akşam yemeği için kanal kenarında kaldığımız o muhteşem otelden, yüz yıllık çarklı bir tekneyle ayrılıyoruz.
Gittiğimiz yer tarihi bir bina. İçinde bir dönem iki Osmanlı ile iyi ticari ilişkileri olan bir tüccara ait. Binaya hiç dokunulmamış. Piyano, yemek masası, gümüş şamdanlar, koltuk ve sandalyeler, kapılar her şey orijinal; Türk gazeteciler için özel olarak seçilen bu mekanda.
BU KIZI MUTLAKA DİNLEYİN
Bayan garsonlar, eskidikleri için her adımda gıcırdayan yer döşemelerinde ses çıkarmadan servis yapmaya çalışırken müthiş bir sürprizle karşılaşıyoruz.
Piyanonun başına çok genç bir genç kız oturuyor ve bizi hipnoz etmişçesine bir caz söylemeye başlıyor. Adeta kilitleniyoruz.
Böyle bir ses yeryüzüne ilk kez inmiş gibi.
Birinci şarkısını bitirir bitirmez müthiş bir alkış tufanı kopuyor. Evde bize hizmet eden personel de kendinden geçmiş vaziyette alkışlıyor, sonradan bir Türk kızı olduğunu öğrendiğimiz Karsu Dönmez’i.
Eğer abarttığımı düşünüyorsanız, lütfen Google’dan ismini yazıp bir videosunu izleyin Hollanda’da ünü yayılmaya başlayan bu genç yeteneğin…
Ve babası çıkıp onu anlatıyor. Gözlerimiz yaşarıyor, göğsümüz kabarıyor…
Karsu’nun hemen ardından ikinci sürpriz bir opera düeti oluyor. Orta yaşlı bir bey ve hanım, müzikal komedi tarzında ama tadına doyulmaz bir opera ziyafeti sunuyor.
VİTRİNLERDEKİ CANLI ÇIPLAK MANKENLER
Gece yarısına yaklaşıyor saatler. Sabah yine haberde olacağız ama gelmişken o şöhreti tüm dünyayı sarmış sokağı görmeden olmaz.
Evet ‘Kırmızı Fener’ sokağından bahsediyorum. Yukarıda söylediğim gibi, seks ve uyuşturucunun resmi adresi burası.
Bindiğimiz tekne 20 dakika sonra oraya yaklaşırken, köprülerden kırmızı fenerlerin ışıkları gözükmeye başlıyor.
Ortasından su geçen bir site burası. Mağaza vitrini gibi camekanlarda soyunan striptiz yapan ve müşteri çağıran kadınlar, esrar kafeleri, hatta ‘Uyuşturucu Müzesi’ bile var. Kafelerin çoğunda içki satışı yapılmıyor. Sadece ‘Marihuana’ diye tabir ettikleri esrar içebilirsiniz.
Gecenin bu saatinde bile öyle kalabalık ki… Sanki tüm dünya buraya akın etmiş gibi. Kızlı erkekli binlerce ziyaretçi meraklı gözlerle bakıyor etrafa. Sokaklar öylesine dar ki, iki kişi yan yana yürüyemiyorsunuz.
Hemen belirteyim; sakın ola ki burada ulu orta fotoğraf çekmeye kalkışmayın çünkü ya müdahale görüyor ya da okkalı küfürler işitiyorsunuz ve bayan ya da erkek olmanız durumu değiştirmiyor.
Hiç uyumayan bu sokağa da veda edip, geldiğimiz tekneyle. otele dönüyoruz. Çünkü yarın sabah yine haberde olacak ve ondan sonra da Portekiz’in Başkenti Lizbon’a yine yorucu bir yolculuk yapacağız.
Şunu söylemeden geçemeyeceğim; bu seyahatlerin en kötü yanı uykusuzluk. Bir yandan yoğun bir şekilde haberle uğraşırken, sıkıştırılmış bir gezi programı yapıyor ve aşırı derecede uykusuz kalıyorsunuz. Bunun üzerine bir de yolculuk insanı gerçekten perişan vaziyete getiriyor. Yani aslına bakarsanız, işle gezi aynı anda çok da konforlu olmuyor.
Otele döndüğümde Kenthaber ve Türk TV’lerinde şehit haberleri var yine. Onların kanallarında ise, haber değeri taşıyan çok fazla bir konu olmadığından, Meksika Körfezi’ndeki akıntı.
Politikayla çok fazla ilgilenmiyor bu ülkenin insanları. Sadece son krizle birlikte aşırı sağcıların ırkçı ve ekonomik söylemleri prim yapmaya başlamış.
Canım çok sıkkın. ‘Neden?’ diye soruyorum kendi kendime. Neden bizim bu cennet ülkemiz de böyle hep güzelliklerle anılmıyor? Niçin biz gazeteciler günün her dakikası herhangi bir yerden gelecek kötü bir haber için aşırı stres yüklü şekilde tetikteyiz? Her an bir yerlerden şehit, tecavüz, hırsızlık, katliam haberlerinin aslında bizim de ruhumuzu kararttığını düşünüyorum.
Yaşadığım her türlü güzelliğe rağmen, her şeye rağmen memleketimi, İstanbul’umu özlüyorum…
Tıpkı büyük üstat Bekir Sıtkı Erdoğan’ın dizelerindeki gibi, “Sıla burcu burcu ille ocağım – Çoluk çocuk hasretinde kucağım…”
Göz kapaklarım ağırlaşıyor. Kafamda bu görüntüler, burnumda kendi şehrimin kokukusu var her zamanki gibi...
İşte iki günlüğüne ziyaret ettiğimiz bu mükemmel şehirde görebildiklerim bu kadar.
Yarın tekrar yola çıkacak ve birkaç gün içinde yine binlerce kilometre uzaklardan, Lizbon’dan sesleneceğim sizlere.
Ama şimdi kısa bir mola rica ediyorum.
O zamana dek kendinize çok iyi bakın sevgili Kenthaber dostlarım.
1-Karsilastirma Kanal resmine bakin kanal yatagi ve kenarlari gayet güzel Corlu deresine bilenler baksin cocuklugumda su icer yüzerdik ( tabiat kendilginden yaratmisti ) simdi fabrikalar geldi les kokuyor rengi zivit gibi Birde aritma tesisi corluda yapimis neden calstirilmiyor acaba? 2- Kiyafetler 3-5 Eur tisortlar 3- Bisikletli resim sagdan gidiyor sagdan geliyor Zemini yapimi taslarin dizilisi gayet güzel Evin bahcesine ustaya parke yaya yolu yaptirdim bir tasi dogru koydutamadim yagmur yagdimi kenarindan gidiyorum ortasi göl oluyorSimdi bir kac gün önce 30 köye asfalt yapimi bir zivit püskürtme üzerine cakil tasi bisiklet degil arabalar zor gider oluyormu yani.4- Sarkici giyinis hareket hanim hanimcik ama sanat bizdeki cogu tv.de ki sarkicilara bak cins cins hareketler yüz mimikleri ona keza Bazi hal ve hareketlere anlam vermek zor (herkez degil tabiki )5- O mushur caddesi Pazar gibi sec sec al ister al ister alma bizde tesadüfen böyle bir yere gittik hic unutmuyorum demir bir parmaklili kapiydi Hayvanat bahcesine böyle kuvvetli malzeme kullanmazlar valla bir sikstim bir sey görücem diye sakat olacaktim. icten bir bayandanda birde firca banami yanimdakinemi Valla ben yazmaya utaniyorum eh istee böylee
Insan oglunun dili var Rahmetli anam bu dil insani isterse vezir yapar isterse rezil yapar. Bu kardes dilini düsüncesini kaleme vermis Iyi taraftan almis % 99 dogru ve görmeyenlere okurken orda imis gibi tatli bir zamana itmis mutlu etmistir. tesekkürler. Simdi ben Bir kaymakimin bilmem kac ev yaptirarak Köylülerin basini bu evlere sokmus. Resminide koymuslar evin O ev o kadar zamanimiza göre tipsiz yamuk mumuk yapilmiski hangi cagda yasiyoruz Ben bu yeni evin modern mimari olmayisina cok üzüldüm Güzel bir ev olsaydida bu kardes gibi bizde dilimizi görüsümüzü bir övünerek anlatabilseydik olmazmiydi bu yeni yapilan evler belki 100 sene duracak gelecek nesil bize kizmayacakmi ne yapmis bunlar diye.
yazinizi abartmissiniz, bidahiki hollandaya geldiginizde sex ve uyusturucu gozluklerinizi cikartip daha dikkatli incelemenizi tavsiye ediyorum.
Aile bağlarının zayıf olduğu ahlaki çöküntünün tavan yaptığı bir ülkenin ya da şehrin her tarafı altın olsa ne yazar.
Güzel bir yermiş.