KISA SÜRE ÖNCE KENTHABER'E KONUŞMUŞTU

Kürtçü mü, Türkçü mü? Solcu ya da milliyetçi mi? Bir dönem PKK kamplarında Abdullah Öcalan ile birlikte verdiği görüntülerle yeniden manşetlere taşınan, ama verdiği görüntünün aksine, her fırsatta Türkiye’nin tehlikeli bir oyunun içinde olduğunu iddia eden Doğu Perinçek aslında kim?

Son günlerde kaçırılan 8 askerle ilgili “Keşke cenazeleri gelseydi” diyerek şimşekleri üzerine çeken ve bir anda ülke gündemine oturan olay adam, Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Kenthaber’e konuştu.

Bir yandan kendisi hakkındaki tüm iddiaları yanıtlarken, bir yandan da, Abdullah Öcalan’dan Deniz Gezmiş’e, Devlet Bahçeli’den Necmettin Erbakan’a ve Fetullah Gülen’e kadar da zehir zemberek iddialarda bulundu.

İşte yaklaşık iki saati aşkın bir sürede gerçekleşen ve zaman zaman tansiyonun yükseldiği o röportajda bakın neler konuşuldu, hangi sorular sorulup, ne cevaplar alındı:

- Herkesin kafasında sizinle ilgili bir şüphe var. Onun için en başında soracağım; solcu musunuz, milliyetçi mi, Türkçü müsünüz Kürtçü mü? Kimsiniz siz?

Ben bu zamana kadar ne idiysem, şimdi de oyum. Milliyetçi miyim evet. Çünkü milliyetçi olmayan solcu, solcu olamayan da milliyetçi olamaz. Bunun anlamı, emperyalizme karşı tavır almak, mücadele etmektir. Solcu olmayanlar, vatansever olamıyor.

-Siz şimdi emperyalizme karşı mı mücadele ediyorsunuz?

Başka bir şey yaptığım yok. 40 yıldır aynı şeyi yapıyorum.

- Değişmediniz yani?

Hayır. 40 yıl önce de solcu ve vatanseverdim. Bakınız, arkada kalan yüzyılda vatanla ilgili tüm savunmaları solcular yapmıştır. Milliyetçilik dünyaya ne zaman yayıldı? Fransız devrimiyle. ‘Sol’ kavramı işte o devrimde çıktı. Mecliste kürsüye göre sol tarafta oturanlar milliyetçi, sağ tarafta oturan da ‘kralcı’ idi. Onun için solculukla milliyetçilik örtüşür. Türkiye’de milliyetçiler ‘sağcı’ olarak algılanıyor ki, bu çok yanlış. Bakın tarihimize, 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarına kadar bütün vatanseverler hep solcu. Abdülhamit’e karşı ayaklanıyorlar, zindanlarda yatıyorlar. Aynı şekilde Atatürk’te milliyetçi, solcu ve devrimcidir. Sovyetlerle birlikte hareket etmiş ve 1921 Anayasası için, “Bu bir Sovyet Anayasası’dır” demiştir.

UFUK URAS, ‘SAĞCI’NIN ÖNDE GİDENİ!

- Siz böyle diyorsunuz ama, Türkiye’deki sol partileri, başta Ufuk Uras olmak üzere birçok kişi eleştiriyor ve solculuğun tarifinin bu olmadığını söylüyor… (Soruyu kesiyor ve kızarak cevap vermeye başlıyor).

Bir dakika. Şimdi benim buna cevap vermem lazım. Ufuk Uras, Türkiye’deki en gerici ve başta gelen sağcılardandır. Emperyalizmin adamıdır. Daha önce, “Hepimiz Hırant’ız, hepimiz Ermeni’yiz diyen bu şahıs, birkaç gün önceki DTP Kongresi’nde çıkıp “Hepimiz DTP’liyiz, hepimiz Kürt’üz” sloganları attı. Dikkat edin, hep emperyalizmin, bölücülüğün, Avrupa Birliği’nin yanında. Tam bir AKP’li. Her konuda AKP ile birlikte hareket ediyor. Amerika ve Avrupa’nın emriyle Türkiye’yi parçalamak için uğraşacaksın, sonra da ben ‘solcuyum’ diyeceksin. Yok böyle bir şey.

BEKAA VADİSİ’NDE NELER YAŞANDI?

- Tamam solcu ve vatansever bir kişi olarak, Bekaa Vadisi’nde bölücübaşı Abdullah Öcalan’a verdiğiniz çiçeğin anlamı neydi?

Ben ona değil, o bana çiçek verdi. (Gülüşmeler)

- Kabul de neydi bunun anlamı?

Onu gidip Öcalan’a sorun. Sadece bana ev sahibi olarak bir karanfil uzattı, ben de aldım.

- Peki terörist kıtasını neden denetlediniz? 



Asla denetlemedim. Bu çok yanlış bir bilgi. 1990 öncesinde Güneri Civaoğlu, Hasan Cemal, M. Ali Birand, Fatih Altaylı gibi bir çok gazeteci oraya gidip bu kişiyle röportaj yaptı. Ben de o zaman siyasi haklarımdan yoksunum.. 2000’e Doğru dergisinin Genel Yayın Yönetmeni olarak görev yapıyorum. Yaklaşan Körfez Savaşı öncesi, ABD’nin Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti politikasını görüp, derginin kapağında, ‘Pentagon’un Kürt Senaryosu’ - ‘3 İsrail Planı’ başlıklarıyla haber yaptık ve o konularla ilgili gidip orada Abdullah Öcalan’la bir röportaj gerçekleştirdim. Kendisine de ABD’nin bölgedeki planlarını anlatarak, bu oyuna gelmemesini, silahları bırakarak, örgütü dağıtmasını salık verdim. Ha şimdi her tarafta sanki yeni bir şeymiş gibi gösterilen bu çiçekli fotoğrafları zaten biz manşetten yayımlamıştık. Diğerlerini ise PKK çekerek, Lübnan’da MİT’e verdi.

APO, SİYASİ İŞBİRLİĞİ TEKLİF ETTİ

- Ama yakalandıktan sonra sizin ona siyasi işbirliği teklif ettiğinizi söyledi.

Hayır yok öyle bir şey. 

- Kayıtları var bu ifadenin.

Yok öyle bir kayıt.

Bunun tam tersi oldu. Yani kendisi bana siyasi işbirliği teklif etti. 3 Aralık 1993’deki Milliyet, Sabah ve onların yayın organı Özgür Gündem’e bakabilirsiniz. Ne diyor orada? “Ben Doğu Perinçek’e 1991 seçiminde SHP’nin bana verdiği 21 milletvekilliği kontenjanından 5’ini teklif ettim, o tenezzül etmedi” diyor.

- Oldu mu böyle bir teklif?

Evet oldu.

- Kendisi bizzat mı teklif etti?

KARAYILAN’DAN TELEFON GELDİ

Hayır. O seçimlerin öncesinde beni Paris’ten Murat Karayılan aradı. “Ben Abdullah Öcalan Başkanımız adına sizi arıyorum. Biz SHP’den 21 milletvekilliği kontenjanı aldık. Bunun 5’ini size öneriyoruz. Bunu partinizin MYK’nızda görüşüp bize cevabınızı bildirin” dedi. Ben de kendisine bunu parti ile konuşmama bile gerek duymadığımı söyleyerek reddettim.

İLK KEZ BİZİM LİDERLERİMİZ ÖLDÜRÜLDÜ 

Bana o örgütle işbirliği ithamlarını yapanlar, PKK’ya ilk şehitleri Türkiye İşçi Köylü Partisi (TİKP)’in verdiğini biliyor mu? 1980 öncesinde Gaziantep’te Zeki Ön, Tunceli’de Adil Turan. Maraş’ta Mehmet Ongan ve İnan Özdemir başta olmak üzere bu bölgelerde 5 liderimiz öldürüldü.

- Neden yaptılar bunu?

Daha sonra yakalanan katiller, “Bağımsız Kürdistan mücadelemizin önünde tek engel olarak TİKP’i gördüğümüz için, bu partinin liderlerini öldürdük” diye ifade verdiler.

- PKK’yı kim kurdu?

PKK’YI 1975 YILINDA MİT KURDU

PKK, 1975’de MİT tarafından kuruldu. MİT’de CIA’nın kontrolündeydi. ABD, o yıllarda Doğu bölgesindeki solcuları PKK’ya temizletti.

- Bu çok müthiş bir iddia; nasıl kanıtlayacaksınız?

Bakın iyi inceleyin; PKK, 1980’e kadar tek bir asker veya polis öldürmedi. Ancak 1980’den sonra örgüt MİT’in kontrolünden çıkıp Suriye’nin kontrolüne girdi. Suriye’yi bozmak, istikrarsızlaştırmak isteyen ABD, MİT’ten, o yıllarda Suriye’de bulunan İhvan-ı Müslümin (Müslüman Kardeşler) örgütünü desteklemesini istedi.

TÜRKİYE PKK’YI YARIM SAATTE BİTİREBİLİRDİ

Türkiye’de bunu kabul edip, o örgüte destek verince, Suriye, “Madem sen benim içimdeki terörü besliyorsun, ben de senin içinde terör yaratacağım” dedi. Suriye’ye kaçmış olan yaklaşık 200 kişilik Rızgari Grubu’nun liderine Bekaa’da konuşlanma, eğitim ve Türkiye topraklarında savaş teklif edildi. Ancak Rızgari Lideri bunu reddetti. O yıllarda büyük ölçüde dağılmış olan PKK’nın lideri Abdullah Öcalan’da Suriye’de saklanıyordu. Görev bu kez Öcalan’a teklif edildi ve kabul etti. 1984’ten itibaren Türkiye topraklarında terör faaliyetlerine başladılar. 
İddia ediyorum, o dönem Türkiye Suriye’ye terörde işbirliği teklif etse, yarım saat içinde PKK’yı yok edip, Abdullah Öcalan’ı teslim ederlerdi. Yani ABD güdümlü politikalar 80 öncesinde PKK’yı doğurup, 80 sonrasında da büyütmüştür. 

BİR TEK ‘BÖLME’ HAKLARI KALDI

-O yıllarda Doğu ve Güneydoğu’da yaşayan Kürt vatandaşlarımız için mevcut hükümetlere karşı adeta şahin olan Doğu Perinçek niye bugün onların yanında değil? Neden söylemleriniz keskin ‘Türkçülük’ ve ‘milliyetçiliğe’ dönüştü?

Ben ne Kürtçü ne de Türkçüyüm. O zaman Kürdün hakkını savunmak şarttı. Nasıl ki bir dönem ‘kurşun’ diyen Mehmet Ağar bugün “Düz ovada siyaset” diyor. Bunun gibi işte. O dönem onların hak ve hukukunu savunmadan Türkiye’yi birleştiremez, geldiğimiz bu demokratikleşmeyi sağlayamazdık. Bu çabalar sayesinde bugün ise o haklar gerçekleşti.

- Nedir gerçekleşen bu haklar?

İşte Kürtçe okuma yazma, konuşabilme, gazete-dergi yayımlamak, kendi folklörleri ile ilgili araştırma yapmak.

- Bu haklar ellerinden alınsa bugün yine yanlarında olur musunuz?

İnanın herkes teslim olur, bir tek ben karşı çıkarım. Bu insanların hakları için ilk ses yükselten kişiyim ben. Orada zavallı insanlar öldürülüp öldürülüp derelere atıldı. Dövüldüler, itelendiler, hor görüldüler.

- Bitti mi peki bunlar?

Evet o dönem bitti ve haklar gerçekleşti.

- E peki şimdi yapılanlar, istekler, aranılan haklar ne?

Şimdi geriye bir ‘hak’ kaldı. Türkiye’yi ‘bölme’ hakkı. 

- Hak mıdır bu?

Birileri öyle görüyor. Bir zamanlar Kürtleri yok etmeye çalışanlar, bugün onların hakkının en büyük koruyucusu. Bir kukla devlet kurup, Diyarbakır’ı merkez yaparak, ikinci İsrail’i Türkiye’nin içine doğru büyütmeye gayret içindeler. Bakın PKK’yı Meclis’e girdi, dergi-gazete çıkarıyor. Kendi tabirleri ile kendilerini ‘Kürdistan’ın 56 belediyesinin başkanı olarak görüp, arkalarına bir bez parçası gererek, Abdullah Öcalan’ın iradesini temsil ettiklerini söylüyorlar. Sırtlarını Cudi Dağı’na yasladıklarını ifade ediyorlar. Bu ‘bölme’ özgürlüğünden başka nedir? Biz işte şimdi buna karşıyız.

DTP, PKK’NIN BİR KOLU!

- PKK ile DTP’nin organik bağı var mı?

(Kahkahalarla gülüyor). Yahu bunu bilmeyen mi var? DTP, PKK’nın bir kolu. Bütün DTP liderleri PKK’nın adamları. Bunu zaten kendileri de inkar etmiyor ki. Milleti aldatmasınlar. PKK bugün TBMM’de. Böyle bir saçmalık nasıl olur? ABD ve Avrupa PKK’yı yasallaştırdı ve Türk Devletine’de “PKK’yı, Kuzey Irak’taki ikinci ‘İsrail’ Devleti’ni tanıyacaksın” dediler.

BAHÇELİ ‘SAHTE’ MİLLİYETÇİ!

- Bir de şunu merak ediyorum: Siz bir dönem MHP kamplarında savaşçıların yetiştirildiğini iddia edip, basın mensuplarını toplayarak, buraları göstermeye götürürken, şimdi neden söz konusu parti ile el ele verdiniz?

O sizin kanaatiniz. Hiç alakası yok.

- Ama söylemleriniz de aynı çizgide.

Hayır kardeşim hayır! Tam zıt. Türkiye’de MHP’nin en zıttı olan partiyiz biz. Tabanlarını ayrı tutuyorum çünkü onlar da bizim gibi vatansever. Bu partiye son seçimlerde yüzde 14 oy veren bu insanlar emekçi, vatanını milletini seven, bu memleket uğruna canlarını verecek insanlar. Ama MHP, seçim bildirgesinin 121. maddesinde ABD ile stratejik ortaklıktan söz ediyor. Bu bize en zıt tavır. İkincisi Devlet Bahçeli, her kritik noktada Amerikan senaryolarının baş rol oyuncusu olarak çıkıyor. 2002’de ülkeyi ABD’nin emriyle erken seçime sürükleyen Bahçeli, bugün AB’yi savunuyor, Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanı seçtiriyor. Bundan taban da son derece rahatsız. Devlet Bahçeli, ABD ve MİT’in güdümünde ‘sahte’ bir milliyetçilik yapıyor. Biz de bunları gördüğümüz ve dile getirdiğimiz için, Gazi Üniversitesi gibi gittiğimiz çeşitli yerlerde bize Devlet Bahçeli’nin emriyle saldırılar düzenleniyor. 

AB’YE TÜM GİRİŞLER ŞEREFSİZDİR!

Tabi burada sadece MHP değil, CHP’de aynı şeyi yapıyor. “AB’ye şerefli giriş” diyorlar. Yok böyle bir şey. Avrupa Birliği’ne tüm girişler şerefsizdir.

- Neden şerefsiz olsun?

Çünkü AB bir devlet. Birleşmiş Milletler gibi bir düzlem değil. E dolayısıyla buraya girince zaten Türkiye Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırıyorsunuz. ABD’nin Teksas Eyaleti gibi o devletin bir parçası sayılıyorsunuz. Kendi egemenliğiniz ortadan kalkıyor, başkentiniz Brüksel oluyor. Bu ülke oradan ancak emperyalistlerin menfaatleri uğruna yönetilir. O nedenle buraya girmemizi savunanlar, bu emperyalizmin adamları, işbirlikçileridir. Türk çiftçisine “tütün ekemezsin, pancar dikemezsin” şeklindeki talimatlar boşuna verilmiyor. Kemal Derviş’in cebinde getirdiği kanunları kabul edenler kimler? Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit, Devlet Bahçeli gibi isimler. Bunun neresi milliyetçilik, neresi halkçılık?

DENİZ GEZMİŞ BENİM EMRİMDEYDİ!

- Yani bu ülkedeki tek gerçek milliyetçi siz misiniz?

Bak kardeşim ben, 1968’de kurulan Anti Emperyalist Gençlik Hareketi’nin Genel Başkanı ve örgütün lideriyim. Deniz Gezmiş’ler benim emrimde olan gençlerdi. O zaman adı Dev-Genç olan Fikir Kulüpleri Federasyonu’nun da lideri bendim. İnanmıyorsan, Deniz Gezmiş’in mektuplarını getirip gösterebilirim. O hani sizin “68 hareketi” dedikleriniz var ya, işte onların hepsi benim liderliğimde yapıldı.

- Şimdi gelelim gündeme. Kaçırılan 8 askerle ilgili yapılanların bir oyun olduğuna mı inanıyorsunuz?

Bunun bir oyun olduğunu görmemek için, budalanın budalası olmak lazım. Bugün ciddi bir savaş içindeyiz. Tabur düzeyinde bir birlik Türkiye sınırını geçiyor ve Dağlıca’da bizim birliğimize saldırılıyor. 12’si şehit edilip, 8’i kaçırılıyor. Bu oyun değil de nedir?

O GÖRÜNTÜLER ALÇAKLIKTI!

- Kaçırılan bu askerlerin tek kurşun atmadıkları söyleniyor. Buna katılıyor musunuz? 

Asla! Türk askeri son kurşununa kadar savaşır. Mermisi bittiğinde, süngüsü, dipçiği ile bunlar da kırıldığında dişi ve tırnağı ile mücadele eder. Tabi esir de düşebilir. Ama bu oyun ve ABD, Tayyip Erdoğan, PKK, Barzani, Talabani ve DTP’ de bu oyunun içinde. İşte kaçırılan o askerler de bu oyunun ve PKK’yı tanıtma kampanyasının bir adımı oldu.

- Size teklif edilseydi, gidip o askerleri kurtarmaz mıydınız?

Hiç gider miyim! Bu bir taviz, hatta tavizin ötesinde alçaklıktır! Oraya gitmek, ‘PKK’yı muhatap almak’ demek. Madem bu bir savaş; yeri gelir, 100-500 askerin canı gider. Bu memleket, Çanakkale’de, İstiklal savaşında binlerce şehit verdi. Atatürk, ‘aman 3-5 askerimin burnu kanar’ diye mi bakıyordu? “Ben size ölmeyi emrediyorum” niye dedi? Bir ulusun hayatını kurtarmak için. Bu sözde kurtarma hareketini yapıp, o örgütü muhatap kabul etmek, böyle tavizler vermek, binlerce insanın daha ölümünün kapısını aralamaktır.

- Siz bu konuda hükümeti suçluyorsunuz ama Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’le aynı doğrultuda düşünce beyan ettiniz.

Hayır efendim! Asla aynı değil. O, TSK’yı yıpratmak için konuşurken, ben hükümetin bu olaydaki tavrını eleştirdim. Bakın konuşmaların tamamına böyle olduğunu göreceksiniz.

VEZİR DÜŞECEK!

- Hiç mi insani yönden bakmadınız bu olaya? PKK o gençleri öldürse daha mı iyi olacaktı?

Öldürürse öldürsün kardeşim! Savaş bu. Ancak savaşı kazanırsınız ve insani yönünü düşünürsünüz. Nasıl satrançta ‘piyon’ feda ederek ‘vezir’i düşürürsünüz. İşte bu da bir satranç oyunu. PKK, Barzani bunlar piyon. Esas vezir Amerika.

- Düşecek mi bu vezir?

Bana göre, yüzde bir milyon düşecek. PKK tarihten silindiği gibi, ABD’de defolup gidecek.

- Nasıl olacak bu?

Türkiye’de öncelikle milli bir hükümet kurulacak ve İran, Suriye birlikte hareket edip güçlü bir birlik oluşturacaklar. Hatta Suriye hükümeti, Türkiye’ye katılmaya bile hazır bekliyor. 

- Ahmedinejad bir tehlike değil mi sizce?

Hayır değil. O Türkiye’nin dostu. Bizden bir hareket bekliyorlar. Ama bizim içimizde ihanet içinde olanlar var. Bakın 8 Kasım’da İran’dan ‘doğalgaz anlaşması için gelinecekti ne oldu?

REFAH PARTİSİ’Nİ ABD BÖLDÜ!

- Sürekli bu hükümetin bir ihanet içinde olduğunu söylüyorsunuz. Peki bu hükümetin içlerinden çıktığı Necmettin Erbakan’ın rolü var mı bunda?

Necmettin Erbakan, şu anda doğruları söyleyen, her fırsatta bunların yanlış içinde olduğunu açıklayan bir vatansever. 1996 yılında Refah Partisi’ni Amerika ikiye böldü. 25 Ekim 1996 tarihli Aydınlık gazetesi ile 16 Şubat 1997 yılında Cumhuriyet’ten Leyla Tavşanoğlu ile yaptığım röportajda bu anlaşmaları açıkladım. CIA’nin kontrolündeki Rand Cooperation isimli yayın organlarında, Refah Partisi’nin bölüneceği, gelenekçilerin tavsiye edileceği ve ‘Tayyip Erdoğan’ın Başbakan, Abdullah Gül’ün de Dışişleri Bakanı olacağı’ söyleniyordu. Adamlar 2002’de kurulacak iktidarı ta 96’da ilan etmişler isim isim.

28 ŞUBAT DOĞRUYDU AMA İÇİNDE TRUVA ATLARI VARDI!

- O zaman 28 Şubat’ta bu oyunun bir parçası mıydı?

Hayır. 28 Şubat gerçekten doğru bir hareketti. Çünkü ABD güdümündeki o iktidarın görevden uzaklaştırılması gerekiyordu. Ancak yanlış olan, bunun yerine doğru bir yönetimin getirilmemesiydi.

- Ama o ‘vatansever’ dediğiniz Erbakan’da o zaman hükümetin başındaydı. Bu bir çelişki değil mi?

Hayır değil. Çünkü ABD Erbakan’ı teslim alamamıştı. Fakat Refah’ın içinde olduğu gibi, o darbeyi yapanların içinde de Truva atları, Amerikancılar vardı.

FETULLAH GÜLEN ‘HAÇLI’NIN HİZMETİNDE!

- Peki Türkiye’de son dönemde var olduğu söylenen ekonomik refah da bu sizin sürekli sözünü ettiğiniz oyunun bir parçası mi?

Elbette. Bu Turgut Özal’la başlayan ‘sülük’ ekonomisidir. Yani kağıttan, faizden, paradan para kazanan bir ‘sülük’ güruhu yapışmış yakamıza. Bunun dışında rüşvet, ihale gibi yolsuzlukları kollayan ‘yasadışı’ ekonomi var. Bir de bunların haricinde ‘tarikat’ ve ‘cemaat’ rantları almış başını gidiyor. Yani düşünsenize Fetullah Gülen, nasıl oluyor da bu kadar büyük bir ekonomiyi kontrolü altında tutuyor? Çünkü yapılan vurgunlardan oldukça yüklü bir kaynak akıtılıyor oraya. 

- Hemen bir araya girip sorayım: Fetullah Hoca, devlette söz sahibi biri mi sizce?

Bu kişi, Haçlı zihniyetinin bir elemanı. ABD’nin 24 Müslüman ülkeyi parçalama amacını güden ‘Büyük Ortadoğu Projesi’ne hizmet ediyor.

- Nereden vardınız bu kanıya? Elinizde belgemi var?

Binlerce var hem de. Kendisi zaten şu an ABD’de oturuyor ve her fırsatta bu ülkenin bizim müttefikimiz, dostumuz olduğunu söylüyor. Tüm okullarını Amerika’nın isteğiyle kurmuş ve buralarda CIA bağlantılı öğretmenler çalışıyor. Zaten bu hizmeti olmasa, Papa’yla niye buluştursunlar?

MEHMETÇİK DEVRİMİ GELİYOR! 

- Eğer ülkenin durumu bahsettiğiniz şekildeyse, sonu ne olacak?

Devrim olacak! Buradan herkese duyuruyorum; ‘Mehmetçik Devrimi’ geliyor. Bu şehit cenazeleri bu devrimin bir göstergesi.

HAS’LARIN KAÇIRILACAĞINI BİLİYORDUM!

- Yeniden size dönmek istiyorum. Geçmişe dönüp baktığınızda hiç pişmanlıklarınız yok mu?

Olmaz olur mu var elbette.

- Neler?

Mesela 1970’li yılların başlarında eyleme dönüşen çok güçlü bir sol akım vardı. Biz de çok keskin, uç noktalarda yer aldık. Banka soygunları, adam kaçırmalar filan büyük hatalar yapıldı. Biz onlara uymadık belki ama biz de gücümüzün ötesinde bazı hatalar yaptık.

- Mesela Kadir Has’ın akrabalarının kaçırılma olayını biliyor muydunuz?

Evet biliyordum. 

- Siz mi organize ettiniz?

Hayır. DHKP-C’nin işi. Bunları, 1970’lerin başında bizden ayrılan Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan’lar yaptı. Zaten bizden ayrılma sebepleri buydu. Bana gelip, bu eylemleri yapmayı planladıklarını anlattılar.

- Ne tepki verdiniz?

DENİZ GEZMİŞ’İN İTİRAFI VE VASİYETİ NEYDİ?

Bu işlerin çok yanlış sonuçlar doğuracağını söyledim. Adam kaçırma, banka soyma, bireysel terör ve maceracılıktı çünkü. Bizim yapmamız gereken, işçiyle, köylüyle birleşip bir hareket başlatmaktı. O, bu yollara sapmadan önce pırıl pırıl bir çocuktu. Ama yanlışa sürüklendi. Daha sonra yakalanınca, ilk avukatı ben oldum. Ulucanlar Cezaevi’nde 3,5 saatlik baş başa görüşmemizde, yaptıklarından pişman olduğunu söyledi bana. Babasına yazdığı son mektupta da bulabilirsiniz bu pişmanlık satırlarını. O mektubun 3 yerinde, ‘Kardeşim bilim adamı olsun, benim gibi maceraya atılmasın’ diyordu.

- Yine yaşadıklarınıza dönersek, yıllarca hapislerde yattınız, zor günler geçirdiniz ve bana göre çok da fazla kendinizi ifade edemediniz. Attığınız taş, ürküttüğünüz kurbağaya değdi mi?

Ben, Adalet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sadık Perinçek’in oğluyum. Hukuk Fakültesi’nin tarihindeki en hızlı doktorayı yapmış, geleceğin büyük bilim adamı diye sözü edilen en parlak öğrencilerinden biriyim. İstesem, mevcut sistem içinde gelemeyeceğim makam yoktu. Ama ben babamın siyasi hayatını ve Genelkurmay Başkanı olmasına kesin gözüyle bakılan dayımın istikbalini engelleyerek, bu ülkenin kurtuluşunu Sosyalizm’de görerek yola çıktım. 8 yıl hapis yattım ama hayatım boyunca hiç kimsenin sırtına basarak bir yerlere gelmeye çalışmadım. Bu zihniyeti alçaklık olarak gördüm. 40 yıldır hiç taviz vermedim. Vahdettin gibi saltanat elde edeceğime, Dumlupınar’da şehit olmayı yeğlerim. 

- O fotoğraftan dolayı bir pişmanlık duymuyor musunuz?

Yahu kardeşim, 1991 seçimlerinde Süleyman Demirel ve Erdal İnönü koalisyonundaki hükümet bu örgütün temsilcilerine 21 milletvekilliği verdi. Niye kimse bundan söz etmiyor? Ben ne yapmışım? Gidip orada herkes gibi bir röportaj yapmam suç mu? ABD’nin adamı olmadığım için, 20. yüzyılda en fazla yayınlanan fotoğraf o oldu. Galiba bu gidişle 21. yüzyılda da yine en çok bu yayınlanacak. Basında sadece Doğu Perinçek’e saldırmak için maaş alan memurlar var. Ben bugün biraz geri çekileyim, Türkiye’deki en büyük adamlardan biri olurum.

Röportaj: Volkan Özsoy

Fotoğraflar: Kaplan Taneroğlu