18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

KÜRT AÇILIMI, ÇOĞUL GERÇEKLER VE KİMLİKLER

Irak ve Türkiye Kürtleri arasında kültürel bir millet bağı olabilir, aynı Türkiye ve Azerbaycan'daki (veya Yunanistan'daki) Türkler arasında olduğu gibi. Ama siyasal kurumlara, sınırlara ve uluslararası sisteme temel oluşturan millet bağı kültürel millet kavramı değil. Öyle olsaydı bugün dünyada en az 4-5 kat daha fazla devlet ve sınır olması gerekirdi...

Kamuoyunun Kürt açılımı hükümetin demokratik açılım olarak adlandırdığı süreç Kürt sorununun ayrılık faraziyesi dahil daha önce açıkça ifade edilmeyen yönlerini ve çarpışan kimlik, ulus, ve ulus devlet kavramlarını tartışmaya açtı (Örn. Ümit Pamir, Milliyet, 7 Ağustos, Nuray Mert, Radikal, 1 Eylül). Kürt sorununun yadsınamaz güvenlik boyutu (uluslararası konjonktür, devlet mantığı, şiddetin durması, PKK’nın silahsızlanması, muhatabın kim olacağı gibi) yanında kimlik siyasetiyle ilgili bu kavramların tartışılması uzun vadeli demokratik çözüm için elzem.

Bu bağlamda Ahmet Türk’ün bir soruya karşılık verdiği ‘farklı gerçekler var’ yanıtı manidar ve önemli. Ama bu tartışmalarda asgari müşterekler ve uluslar arası kavramları doğru kullanmak da önemli. Olaylara, kimliklere ve tarihe dair her iddianın bir diğeri kadar doğru olduğunu iddia eden post-modern-veya din bağlarının her derde deva olduğuna inanan romantik-bir perspektif yarardan çok zarar getirebilir. Sorun artık bazen iddia edildiği gibi etnik, dinsel ve mezhepsel çeşitliliği reddeden ‘tek tip veya türdeş toplum’ anlayışı da değil. Bu anlayış dünyada ve toplumun ana akım söylemi düzeyinde büyük ölçüde aşıldı. Çeşitliliğe daha açık yeni anlayışı uygulamaya geçirmek, yasal ve kurumsal güvencelere bağlamak, yeni nesillerin toplumsal bilincine yansıtmak, Türkiye’ye özgü uygulamalar bulmak gerekiyor. Ama çeşitliliğin tanınmasının ötesine geçen beklenti ve talepler konusunda özellikle Kürt milliyetçileriyle Türkiye toplumunun geri kalan çoğunluğu arasındaki zihinsel uçurumlar devam ediyor. Bu şekilde konuşma yine tıkanabilir. Çoğul gerçeklerle evrensel olgular arasında, ütopyayla mümkün ve olası olan arasında bir denge bulmalı.

Kültürel bağlar ve siyaset
Önce kişinin doğuştan kazandığı kültürel aidiyetlerle siyasal çıkar ve kurumlar ilişkisine tutarlı bir perspektiften bakmakta yarar var. Etnik veya dini kültürel aidiyetler siyasi çıkarların temellerinden ve bu çıkarların savunulmasını kolaylaştıran birer bağ olabilirler. Örneğin çoğunluğu Müslüman olan Türkiye’nin Müslüman ülkelerle özel bir bağı var ve bu bağ o ülkelerle olan ilişkilerinde Türkiye’ye özel imkânlar sunuyor ve sorumluluklar yüklüyor. Türkiye de bu bağları daha da çok geliştirmeye çalışıyor bir süredir ve bu olumlu. Ama etnik-dini kültürel aidiyetler siyasal kimlikler ve aidiyetler için ne gerekliler ne de yeterli. Kişilerin ve toplumların etnik-kültürel kimlik ve aidiyetleriyle siyasal-kurumsal aidiyetleri örtüşmek zorunda değil. Aksini savunmak Huntington’un medeniyetler çatışması tezini doğrulamak olur.

Aynı şekilde Türkiye’nin çoğunluğunun dünyadaki etnik Türklerle ve Kafkaslardaki, Balkanlardaki ve Ortadoğu’daki etnik gruplarla tarihten gelen özel bağları var. Örneğin Sincan, Karabağ veya Çeçenistan’daki olaylara ayrı bir ilgi duyuyoruz. Ama bu etnik - kültürel bağlar ne Türkiye’nin örneğin Azerbaycan’la siyasi bir birliğe gitmesini gerektiriyor ne de dünyadaki başka olaylara gözünü kapamasını.

Iraklı Kürtlerle bağ
Türkiye’nin Iraklı Kürtlerle olan bağını da bu doğrultuda tanımlamasında yarar var. Türkiye toplumunun önemli bir bölümünün, dolayısıyla da Türkiye’nin, Iraklı Kürtlerle özel bir etnik - kültürel bağı var. Bu bağın da dış siyasette bir imkân, avantaj ve sorumluluk olarak görülmesi ve geliştirilmesi gerekir. Ne Amerika’nın ne de Arapların Kürtlerle böyle bir bağı var. Ama bu bağ ne Iraklı Kürtlerin Türkiyeli Kürtlerle aynı devlet çatısı altında birleşmek istemesini gerektirir ne de Türkiye’nin Iraklı Kürtlerle siyasi bir birliktelik istemesini. Her ikisi de siyasal ve ekonomik çıkarlara ve aidiyetlere ters düşüyor.

Kültürel ve siyasal millet
Peki bu saptamalar ışığında Kürt milliyetçilerinin millet olarak tanınma iddiasını nasıl değerlendireceğiz? Eğer millet kavramının tek anlamı olduğu noktasından yola çıkarsak, bu iddia tek millet ve ulusal egemenlik ilkesi temelinde kurulmuş olan Cumhuriyet’i doğrudan tehdit ediyor. Zaten bu yüzden de bu iddia Kürtleri bir etnik unsur, azınlık, veya etnik Kürt bireyler olarak görenlerde ayrışma ve ayrılma korkusu yaratıyor. Bu durumda demokratikleşme dediğimiz müzakere sürecinin bu soruna çare olması kolay gözükmüyor. Anayasa tartışmalarında da dananın kuyruğu Türk (veya Türkiye) milleti ve tek millet-iki millet tartışmalarından kopacak. Demokratik ülkelerde milletin tanımı dahil hiçbir kavram mutlak değil ve insanlar isterse ve devlet aygıtının da müdahil olduğu demokratik süreçlerle tartışılabilir ve değişebilir.

Ama bu tartışmaların tüm sonuçlarının farkında olarak yapılması gerekiyor.
Millet kategorisinin tek değil aynı anlamda iki anlamı ve kullanımı var. Biri kültürel diğeri siyasal. Belli bir grubun kültürel anlamda millet olma iddiası güçlü ve demokratik bir ülkenin kolay olmasa da belli koşullarda bütünlüğünü yitirmeksizin sindirebileceği veya hukukuna entegre edebileceği bir iddia. Ama siyasal anlamda millet iddiasının sonuçları çok farklı ve böyle değerlendirmek gerekiyor.
Kültürel anlamda millet aralarında tarihsel ve başta dil olmak üzere bir kültürel ortaklığı olan bir gruba işaret ediyor. Bu anlamda Irak ve Türkiye Kürtleri arasında kültürel bir millet bağı olabilir, aynı Türkiye ve Azerbaycan’daki (veya Yunanistan’daki) Türkler arasında olduğu gibi. Ama siyasal kurumlara, sınırlara ve uluslararası sisteme temel oluşturan millet bağı kültürel millet kavramı değil. Öyle olsaydı bugün dünyada en az 4-5 kat daha fazla devlet ve sınır olması gerekirdi.

Siyasal anlamda millet kavramı egemenliğin ortak paylaşımına ve haklara dair bir kavram. Kendi hukukunu ve sınırlarını belirleme meşruiyetine sahip bir topluluğa işaret ediyor. Kültürel yakınlık veya ortaklık (homojenlik de diyebiliriz) siyasal anlamda millet olmayı kolaylaştıran bir etken kuşkusuz, ama ne gerekli ne de yeterli. Kültürel anlamda çok heterojen bazı ülkeler (örneğin Amerika) siyasal anlamda millet olabilmiş ama homojen birçok Arap ülkesi olamamış. Fransa ve İtalya gibi ülkelerde ise siyasal birlik zaman içinde devletin de yoğun müdahalesiyle kültürel birliği de getirmiş.

Siyasal anlamda bir milletin kültürel veya bölgesel unsurları o ülkenin temel konularında ortak egemenlik hakkına sahiptir ve bu konularda kararlar ortak alınır. Örneğin federal bir devlet olmasına rağmen ABD’nin bir eyaleti tek başına ayrılmaya karar veremez (aksi iç savaşa yol açmıştı). Fransa’nın bir bölgesi veya etnik grubu üniter yapıdan federal sisteme, veya yarı başkanlık sisteminden parlamenter sisteme geçmeye, tek başına karar veremez.

Millet iddiasının meşruiyeti
Ortadoğu’daki Kürtler de millet olma iddiası taşıyabilir ve dünyadaki birçok etnik gruba göre daha geçerli nedenleri var. Ama millet olma iddiasını, siyasal sonuçları göz ardı edilerek salt kültürel bir iddiaymış gibi tartışmak mümkün değil. Kültürel farklılık ise (ki çok görece bir kavram) kültürel anlamda bir millet olma iddiasına temel olabilir ama kendi başına, hukukun ve siyasal anlamda millet iddiasının meşru temeli olamaz.

Benzer şekilde ‘din birliği’nin de bazen öne sürüldüğü gibi Kürtleri Türkiye’ye bağlayan temel bağ olmasını beklemek gerçekçi değil. Örneğin İran’daki din birliği ve din temelli yönetim oradaki Kürt sorununu çözemiyor. Bunu sadece rejimin Şii, İran Kürtlerinin çoğunluğunun Sünni olmasıyla açıklamak mümkün değil. Kürt sorununun temelleri ‘Sünni’ Osmanlı döneminde ortaya çıkmıştı. Osmanlı’dan beri etnik Türklerle, Kürtleri aynı devlet altında birleştiren bağlar da birincil olarak siyasal ikincil olarak dini ve kültürel olmuş. Ziya Gökalp için de milletin temelini oluşturan kültür, doğuştan gelen değişmez, etnik bir kavram değil başta eğitim yoluyla kazanılabilen değerlerle ilgili değişken bir kavramdı.

‘Azalmadan bölünme’ özelliği
Kültürel iddialar doğaları gereği çoğul ve asimetrik tanımları içerebilir ve tanınmaları daha kolay. Kendini Türk ve Kürt olarak gören insanlar kültürel anlamda farklı millet algılamalarına sahip olabilirler ve bu hukuka da yansıyabilir. Teknik terimiyle ‘azalmadan bölünebilen’ bir özelliği var kültürel kimliklerin. Aynı egemen devletin içinde birden çok kültürel millet veya milliyet olabilir ve özellikle imparatorluk geçmişine sahip toplumlarda sık görülen bir durum. Aynı şeyi siyasal anlamda millet için söylemek mümkün değil. Türkiye’deki durumun aksine ayrı ‘halkların’ bir araya gelmesiyle kurulmuş federal devletlerde bile (eski Yugoslav örneğinde olduğu gibi bu halklara ‘millet’ denilse de) ayrı egemenlik çok tartışmalı ve özellikle Bosna gibi coğrafi karışımın olduğu yerlerde kanlı çatışmalara yol açmış bir konu. Bu bağlamda Abdullah Öcalan’ın son dönemde ortaya arttığı ‘demokratik ulus’ kavramı çok muğlak bir kavram.

Benzer şekilde ulus devletin de iki anlamı ve kullanımı var. Birincisi etnik veya dinsel yönden türdeş (homojen) bir ulus inşasını ve bu anlamdaki milletle devletin sınırlarının örtüşmesi anlamını taşıyor. Yani kültürel anlamda milletle devletin örtüşmesi. İkincisiyse aynı veya eşit haklara ve ortak egemenliğe sahip bir vatandaşlar topluluğuna yani millete dayalı devlet anlamına geliyor. Yani siyasal anlamda milletle devletin örtüşmesi. Değişik nedenlerle pratikte tüm ulus devletler her iki anlamı da barındırıyor ama demokratik ülkelerde ikinci anlam çok daha baskın. Birincisinin demokrasiyle sorunlu bir ilişkisi var ve hem Türkiye’de hem de dünyada aşılmaya çalışılıyor. İkincisinin ise ABD ve Bulgaristan’dan Türkiye gibi imparatorluk geçmişli Çin, Fransa ve İspanya’ya kadar hâlâ dünyada geçerli sistem olduğunu söylemeliyiz.

Kürt milliyetçilerinin arzusu
Birçok Kürt ve özellikle Kürt milliyetçilerinin taleplerinin altında yılların ihmali ve ‘görülmemişliğiyle’ beslenmiş ‘tanınma’ ve sayılma arzusu yatıyor. Ama kimliğe dair bu tanınmayı herkes farklı anlıyor. Çoğunluk toplumu her tanınma arzusunun altında siyasal anlamda millet statüsü arayışını arıyor ve tepki duyuyor.

Irak’ta bir Kürt devleti veya otonomisinden de bu yüzden korkuldu yıllardır (oysa bunların ayrılıkçı Kürt milliyetçiliğini törpüleme olasılığı kışkırtma olasılığından daha fazla). Çağdaş demokrasilerin doğal kabul ettiği, ortak kararlar oldukları sürece ulusal egemenlikle çelişmeyen Kürtçe televizyon, eğitim, veya yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gibi düzenlemeler de bu yüzden gecikti on yıllarca. Ama birçok Türkiyeli Kürt milliyetçisi de çoğunluk toplumunun bu endişelerini besler biçimde siyasal anlamda ulus olma hakkı arıyor olduğu bir vakıa. Ancak DTP’nin kendi içindeki çeşitlilik ve öncülleriyle birlikte yıllar içinde aldığı oylar göz önüne alındığında bu arayışın Türkiyeli Kürtlerin çoğunluğunu kapsayan geniş bir toplumsal tabanı olduğu sonucuna en azından şu anda varmak mümkün değil.

Tüm bu düşünceler ışığında içinde bulunduğumuz süreçte gerek muhalefet gerekse iktidar her şeyden önce değişime önderlik etmeye çalışmalı, farklı değişim projeleriyle toplumun önüne çıkmalı ve barışçı ve medeni bir söylem kullanmalı. ‘Münevverlere’ ise zihinsel uçurulmaları aşmakta zor ama başarılması mümkün görevler düşüyor.

Doç. Dr. Murat Somer: Koç Üniversitesi
Not: Bazı kısımları değişik biçimlerde Newsweek Türkiye’nin 31 Ağustos ve 7 Eylül sayılarında alıntılanmıştır. Murat Yüksel’e değerli yorumları için teşekkür ederim.

Radikal
Yayın Tarihi : 25 Eylül 2009 Cuma 17:00:07


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
ELAZIĞLI_KÜRT IP: 83.66.175.xxx Tarih : 25.09.2009 21:26:40

OBJEKTİF TARİHE BAKTIĞIMIZ ZAMN TÜRK KÜRT ARASINDA HERHANGİ BİR KANBAĞI YOK KÜRTLER  ARAPLAR ORTADOĞUNUN EN ESKİ HALKIDIR TÜRKLER ORTASYA İNSANLARI DAHA SONRA BURAYA YERLEŞMİŞLER BUDA OLMALIKİ BAZI BİLİİM ADAMLARININ ARAŞTIRMALARINA GÖRE ARAPLAR KÜRTLER AYNI GENLERDE GELEBİLDİĞİ SÖLENİR ZATEN TÜRKLER KÜRTLERDE HİÇ BİR BİRNİ BENZEMİYOR SİMA OLARAK TÜRKLER ÇEKİK GÖZLÜ KÜRTLER ESMER TENLİBU VERDİĞİM ANA ÖRNEKLER SADECE BİZM TÜRKLERLE ORTAK PAYDAMIZ HER MÜSLÜMAN GİBİ DİN KARDEŞLİİMİZ HERKESE İYİ AKŞAMLAR KENTHABER ARACILIĞI İLE ELAZIĞDAN SELAM


ELAZIĞLI_KÜRT IP: 83.66.175.xxx Tarih : 26.09.2009 21:04:12

VALLA BEN DİNİME FAZLASI İLE BAĞLI BİRİİM JOH MADEM İSMİMİ KULLANDN CEVAP HAKKIM OLMALI AMA HİÇ BİR ZAMAN MEVLANA BENİM İLGİ ALANIMA GİRMEDİ NEDENİNİ BİLMİYORUM BELKİ NEDENİ ORTASYA İNSANI İÇANADOLU İNSANI OLABİLİR AMA İYİ BİR İNSAN OLDUĞU SÖLENİR BEN DAHA ÇOK SAİDİ NURSİNİN KİTAPLARINI OKUYORUM SELAHADDİN EYUBBİNİN HANİ KUDUSİ FETH EDEN KÜRT KOMUTAN VARYA BEN ONLARIN HAYATI BENİM İLGİ ALANIMA FAZLA GİRİYOR


mahmut IP: 212.154.5.xxx Tarih : 27.09.2009 11:46:51

 Elazığlı kürt denen şahıs,ya yalan söylüyorsu yada okuduğunu anlamıyorsun.. said nursi gibi son yüzyılın en büyük alimlerinden birinin eserinden senin gibi düşünceye sahip bir insan çıkması olanaksız..ayrıca mevlanayı anlayabilseydin doğruları bulma şansın daha yüksekti..ALLAH SENİ ISLAH ETSİN VE SENİN GİBİLERİN ŞERRİNDEN İSLAM ALEMİNİ KORUSUN..


ELAZIĞLI_KÜRT IP: 83.66.175.xxx Tarih : 25.09.2009 21:29:03

TÜM KÜRT KARDEŞLERİMİN MÜBAREK RAMAZN BAYRAMI MÜBAREK OLSUN ELAZIĞDAN SELAMLAR KÜRT KARDEŞLERİME KENTHABER ARACILIĞI İLE BAYRAMINIZ MÜBAREK OLSUN


ELAZIĞLI_KÜRT IP: 83.66.175.xxx Tarih : 25.09.2009 21:30:06

İNANIN BİLMİYORUM VARMIDR BENİM KADAR KÜRTLÜĞÜ İLE ÖVÜNEN ALLAHIMA BİNLERCE ŞÜKÜR OLSUN


john IP: 193.140.42.xxx Tarih : 26.09.2009 09:52:08

elzglı kurt yorumunu degerlendırıp benı aydınlatırmısın bılgım az da bu konuda bıraz daha ayrıntı ıstıyorum... onemlı olan bence bır ınsanın kultur duzeyı hayata bakısı her zaman mevlananın felsefesı hayatımı aydınlatır


mahmut IP: 95.70.167.xxx Tarih : 26.09.2009 23:14:12

 Elazığlı kürt diye yazan kişi,o kadar saçma sapan ve tahrikvari yazıyorsunki,herkes fikir sahibi ama herkes bilgi sahibi deyil dir tezini ıspatlıyrsun.sadece slogan ve kalıp sözler.senin gibilere rağmen kardeşliğimize gölge düşmeyecek.ve övünülürken övünmeye değer şey varsa övünülür...Elazığ delikanlılar diyarı ama demekki olmıyanda varmış,sayende anladık..


i.ç. IP: 88.240.34.xxx Tarih : 27.09.2009 09:55:33

TAVUĞUMA KIŞT DEDİ DİYE BU GÜN BİLE BİR DAM İNSANI GÖZÜNÜ KIRPMADAN , KADIN ERKEK DEMEDEN KUNDAKTAKİ ÇOCUĞUNA KADAR YOK EDEN BİR ANLAYIŞIN DÜNÜNE AİT HERHANGİ BİR UYGARLIK BELİRTİSİ ( NE BİLEYİM BİR SARAY,KALE,HAN HAMAM, KERVANSARAY ... UYGARLIĞI ÇAĞRIŞTIRAN NE OLURSA! ) GÖSTERİN; BEN DE KÜRT'ÜN ONURLU GEÇMİŞİNE VE AYDINLIK GELECEĞİNE İNANAYIM!...


İBRAHİM ÇAKICI IP: 88.240.34.xxx Tarih : 27.09.2009 12:23:52

BOŞUNA ARAMAYIN BULAMAZSINIZ. ÇÜNKÜ TÜRK'ÜN PRİMİTİF HALİ OLAN BUNLARA  AİT NE BİR ESER NE DE BİR UYGARLIK BELİRTİSİ YOKTUR. NE ARAP KABUL ETMİŞTİR BUNLARI. ( IRAKTAKİ TÜRKMENLER ÖRNEKTİR. ARAP'A KARIŞTIRILMAMIŞLARDIR. BİYOLOJİK ÖZELLİKLERİ HEWAL'İN AYNIDIR AMA KÜLTÜREL ÖZELLİKLERİNE HEWAL'İN TORUNLARI BİLE ERİŞEMEZ ) . NE DE KENDİ DEVLET VEYA UYGARLIKLARINI KURABİLMİŞLERDİR. HATTA BİR DİLLERİ DE YOKTUR. İLKEL - ASIL TÜRKÇE ÜZERİNE FARS-ARAP EKLENTİLERİNDEN OLUŞAN UYDURMA BU DİLİ EMPERYALİST BİR ÇOK ÜLKEDE ADAM ETMEYE ÇALIŞMIŞLAR FAKAT BİR SONUCA ULAŞAMAMIŞLARDIR. TÜRKİYE'DE DE GENEL OLARAK ORTADOĞU'DA DA HER KÜRT GRUBU TEMAS ETTİĞİ TOPLUMLARDAN DİL OLARAK ETKİLENMİŞ BİR ŞEKİLDE AYRI AYRI KONUŞUR. HİÇBİRİ DİĞERİYLE ANLAŞAMAZ. PKK BİLE KENDİ ARALARINDA TÜRKÇE KONUŞUR. TALABANİ 'NİN BARZANİYLE ANCAK ARAPÇA ANLAŞABİLDİĞİNİ DAHA ÖNCE YAZMIŞTIM.

TARİHİNİ İNGİLİZ OYUNCAĞI BİRİNDEN ( O Kİ ÇIKARDIĞI İSYANLA MUSUL VE KERKÜK'ÜN ALINMASINA ENGEL OLMUŞ BİR VATAN VE MİLLET HAİNİDİR.) ÖĞRENMİŞ BİRİNDEN BAŞKA ÇEŞİT ANLAYIŞ VE ÇIKIŞLAR  BEKLEYEMEZSİNİZ. BÖYLE YÜZYÜZE OLMAKTAN UZAK BİR SİTEDE SLOGAN ATMAKTAN ÖTE BİR ŞEY YAPAMAZ. TÜRKLERİN DE KÜRTLERİN DE BİR ZAMAN ÇEKİK GÖZLÜ OLDUĞU VE SARI IRKTAN GELDİĞİ ZATEN BİLİNİYOR. AMA BUNUN ÜZERİNE HEWAL'İNKİ GİBİ SAPIK VE DIŞTAN VE FİKİRLERİ İNŞA ETMEK GARİP. BAĞIMSIZ TARİHMİŞ! SEN BAĞIMSIZ TARİH KONUSUNDA NE BİLİYORSUN ? TARİHİNİ İNGİLİZ - ABD AJANLARININ BÖLÜCÜ ENFORMASYONLARINDAN DEĞİL DE ARŞİVLERDEN , BELGELERDEN , TOPLUMSAL KÜLDÜR VE DİLDEN HATTA GENETİK İLERLEMELERDEN FAYDALANARAK ARAŞTIR. BÜTÜN İNSANLARIN ÜST DERİ RENGİ BEYAZDIR. GÜNEŞİN ETKİSİ İLE ALT DERİDE MELANİN İSMİ VERİLEN BİR MADDE OLUŞUR, VE TENE RENGİNİ VERİR. ESMER-ZENCİ KİMSELERDE ÖMELANİN,SARIŞINLARDAFAOMELANİN VE KIZILLARDA ERİTROMELANİN DİYE ADLANDIRILIR. GÜNEY İNSANLARININ GÜNEŞİN ZARARLI ULTRA VİYOLE ETKİSİNDEN KORUNMALARI DOĞRULTUSUNDA EVRİMLEŞMESİ İLE DERİLERİNDEKİ ÖMELANİN MİKTARI ARTAR. KUZEYDE İSE TAM TERSİ ÖMELANİN EKSİKLİĞİ TENİN İLKEL DURUMUNU GÖSTERİR. YANİ BEYAZ... KIZILDERİLİLER SARI-BEYAZ IRKIN HENÜZ EVRİMİNİ TAMAMLAMAMIŞ -ESMERLEŞMEMİŞ - ÜYELERİDİR. DOĞUMDAN SONRAKİ 6-7 AY BEBEKLER BEYAZDIR. SONRA HIZLI BİR ŞEKİLDE DERLERİNDEKİ ERİTROMELANİN ORANI ARTAR VE KIZIL DERİLİ OLURLAR. ( KONUYLA İLGİSİ YOK AMA YAZAYIM; AYNI ASYA SARILARI GİBİ KANLARINDA rH FAKTÖRÜ PEK AZ GÖRÜLÜR. )KUZEYDEN ( FİN YADA RUS ) BİR KAÇ BEYAZ GETİRİN . ANTALYA'DA BİR KÖY OLUŞTURUN VE YERLEŞTİRİN . ARAP VE ZENCİLERLE BİRLEŞTİREREK EVRİMİ HIZLANDIRIN.  3-5 NESİL SONRA HEWAL GİBİ BİZ HEP BURADAYDIK, TÜRKLER SONRADAN GELDİ DİYE TUTTURACAKLARINA EMİN OLABİLİRSİNİZ.