8
Haziran
2025
Pazar
ANASAYFA

MÜZELERİMİZİN HAL-İ PÜR MELALİ…

Kültür ve Tabiat Varlıklarını korumakla yükümlü olan devlet müzeleri ile ilgili haberler önceki dönemlerde olduğu gibi basında yer almıyor. Sanırım her türlü olanaktan yoksun müzeciler de artık kendi kabuklarına çekilmiş, rutin işlerle uğraşıyor olmalılar. Türkiye’nin pek çok yerinde olduğu gibi çarpık yapılanmalara, sit alanlarına, doğa tahribine sessiz kalıyorlar… Böyle olunca da başları müfettiş tahkikatları ile ağrımıyor, yer değiştirme gibi yaşamlarını altüst eden atamalar da gelmiyor…

Kısacası sallabaşını al maaşını… Başka bir deyişle ne şiş yansın ne kebap!...

Bunun nedenlerini hiç düşündünüz mü?

Cumhuriyetin kuruşundan 2000 yıllarına kadar geçen süre içerisinde özveriyle çalışan, varını yoğunu ortaya koyan müzeciler artık kalmadı. Eski müzeciler kurtarma kazılarıyla, müzelere kazandırdıkları eserler ve yayınlarla ön plandaydılar. Bugün onların çoğu, görevlerinden ayrıldılar veya özel müzelere, üniversitelere geçtiler. Üniversitelerin arkeoloji ve sanat tarihi bölümlerini bitiren birçok yetenekli öğrenci de müzelerde atama sistemindeki çarpıklıktan ötürü ilgi alanları dışındaki işlerde çalışıyorlar…

Geçtiğimiz Mayıs ayında UNESCO’nun öngördüğü, Türkiye’de de 1982’den bu yana değişik ülkelerde olduğu gibi kutlanan Müzeler Haftası ile ilgili, basında çıkan haberleri gören de olmadı. Oysa önceki yıllarda her müze kendi çapında sergiler, gösteriler düzenler yeni bulunan eserleri teşhir ederlerdi. 2002’den sonra bunların hiç birisi yapılmadı. Bu da gösteriyor ki, müzeciler keyifsiz (!) veya isteksiz (!), artık suya sabuna dokunmak istemiyorlar…

Müzeler Haftasında müzelerin ziyarete açık olduğu, ücretsiz olmasından ötürü yaşanan izdihamdan basında söz edildi…

Hepsi o kadar?

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yönetimindeki müzelerle ilgili ne gibi çalışmalar var diye düşünenler olabilir?

Kültür ve Turizm Bakanı ucube heykel konusunda açmaza düştükten sonra katıldığı televizyon programlarında kendi döneminde açılan tiyatroların çokluğundan söz etti. Gaziantep Zeugma Mozaik Müzesinin temelleri Bakanlığından önce atılmış, ileri düzeydeki teknoloji ile donatılmış müzeyi basındaki arkadaşlarımızla birlikte gezerek tanıtımını yapmış… Güzel bir çalışma ama müzelerimizin çoğu, uzman ve personel yetersizliğinden hemen hemen kapanma noktasında…

Zeugma Mozaik Müzesi açılınca peşinden de övgüler gelmekte gecikmedi… Nereden nereye; bir zamanlar SHP’li Kültür Bakanı Fikri Sağlar’ın danışmanı olan Mehmet Altan bakın köşesinde ne yazmış;

“Bakanı canı gönülden kutluyorum. Türkiye adına kendisine teşekkür ediyorum ve kendisinin siyasal sıfatını kendimce değiştirerek onu en azından kendi gönlümde İnsanlık Kültür Bakanı yapıyorum!..”

İyi ki o yazının çıktığı gün bizim semtteki bir markete gitmiş; her gün ücretsiz dağıtılan Star Gazetesini almış, bu güzel doyurucu yazıyı (!) okuyabilmiştim.

Zeugma Mozaik Müzesi’nin açılması güzel, bir de müze rehberlerinin bir yığın şikâyetleri olmasa... Onlardan da biraz söz edilse nasıl olur diye düşünüyorum.

Bunların başında Topkapı Sarayı Müzesi’nde 49 yıldır hizmet veren, geçmişi 105 yıl öncesine inen Konyalı Lokantasının turizm ruhsatı iptal edilmiş. Bakanlığın iptal yasasında sağlık kurallarına uyulmamasından ötürü turizm imajımız zedeleniyor denilmiş. Böyle olunca da turizm ruhsatı kaldırılmış. Fatih Belediyesi’nin verdiği ruhsatla hizmet devam ediyor. Ancak turizm ruhsatı olmadığından içki servisi yapılmıyormuş…

İçki servisi yapılmaması için çevrilen dolaba bakın…

Topkapı Sarayı’nda Kraliçe Elizabeth’den ABD Başkanlarından sayısız devlet adamının ağırlandığı lokantada hijyene uyulmuyormuş!..

Gülerler insana!...

Topkapı Sarayı Müze Başkanı Prof. Dr İlber Ortaylı bu konuda neden sessiz merak ediyorum doğrusu… Sürekli çıktığı Habertürk ekranlarında veya yazdığı Milliyet Gazetesi’nde neden bunu gündeme taşımaz diye!..

Rehberlerden, tanıdığım bir dostumun gönderdiği mail de içler acısı bir başka noktaya değiniyor.

“Müzeler Haftası dolayısıyla, müzelerin bedava olması şanssızlığına uğradım. O gün İstanbul’da dört büyük gemi vardı ve bütün öğrenci grupları Topkapı Sarayını işgal etmişlerdi. Hazine dairesinde 1 saat 45 dakikada, 2 kişilik grubumu ancak içeriye sokabildim.”

Bir başka rehber de şöyle yakınıyordu;

“Turist grubumla 1 saat 25 dakikada Topkapı Sarayı turnikelerinden geçebildim, kalabalık ürkütücüydü. Öğleden sonra Ankara'ya gideceğimden yalnızca harem ve hazineyi gurubuma gezdirebildim... Buna tanık olmayan ruh halimizi anlayamaz… Layıkıyla tur yapılamıyor artık…”

Rehberlerin şikâyetleri bitip tükenmiyor; 

“Dün Çanakkale'de büyük umutlarla beklediğimiz yolcu gemilerinden bir tanesi geldi. Ama gereken her zalimliği liman yönetiminin başındakiler turistlere yaptı. Otobüsleri liman içerisine almadılar, giriş kapısıyla gemi arasındaki yaklaşık 600 m.lik alanı yürütmek istediler. Sonra akıllarınca bir çözüm buldular ve bir belediye otobüsüyle 8 otobüslük yolcuyu gemiden giriş kapısına kadar transfer etmeye başladılar ve bu da yetmedi turistleri X-ray den geçirerek çıkışlarına izin verdiler. İstanbul’u ziyaret başından olumsuz bir havada başladı. Yürüyemeyen yaşlılar ve onlara yapılan bu eziyet… Geçtiğimiz yıl 11 gemiyi bu mantıkla Midilli'ye kaçırmıştık. Bakalım bundan sonrakiler ne olacak?”  

“Bugün bilinçli veya bilinçsiz olarak turizm baltalanmak isteniyor… Böyle bir şey olamaz….
7–8 yasındaki okul çocukları, kara çarşaflılar… Sanki gizli bir örgüt Ayasofya’ya hücum etmiş. Ne giren ne giremeyen bir şey anlıyor… Topkapı Sarayı girişi ve içerisinin hali perişan… İlgililerin ilgisini çekmek gerek…”

“Bu görevlileri' kim buralara yerleştirir? Müze yöneticileri bize bağlı değiller deyip onların yaptıkları saygısızlıklardan sorumlu olmadıklarını söylüyorlar… Adamların turiste çemkirmeleri yetmeyecek yakında copla saldıracaklar!.. Rehberleri ile gezen gruplara özellikle mi müdahale etmeleri emredildi diye merak etmiyor değilim. Ayasofya’nın hatta bütün müzelerimizin içinde kontrolsüz bırakılan, koşuşan çocuklarımız onları nedense hiç rahatsız etmiyor?

Müze girişleri özelleştirildikten sonra, demek ki, Kültür ve Turizm Bakanlığı görevlileri bu kez özel sektörün çıkarlarını korumak adına hareket ediyorlar…”

Bakanlık bazı müzelerde rehberlere, gruplara kulaklıkla anlatma zorunluluğu getirmiştir. Bir bakıma rehberlerin anlattıklarının birbirine karışmaması yönünden yerinde bir uygulamadır. Ancak müze görevlileri müze içerisi ile müze bahçesini birbirlerine karıştırmaktadır. Bununla da ilgili şikâyetler rehberlerden gelmektedir;

“Bir yönden çok koşuşturma olan turlarda rehberlerin 10 dakikasının bile çok anlam kazandığı anlarda kulaklık alma sırasında vakit kaybettirmektedir. Yeni başlayan ama hala oturamayan bir uygulamadan dolayı Ayasofya Müzesi içerisinde kulaklık kullanım zorunluluğunun getirildiğini ama bunun zaman kaybından öteye gidememektedir. Müze görevlilerine Ayasofya’nın tarihi ile beraber içeride neler göreceklerini bahçede sakin bir şekilde anlatacağımı, sonra da içeriye girerek anlattıklarımı görmelerini grubuma söyledim, Gruptaki herkes bunu olumlu buldu… Ardından Ayasofya girişinde müşterilerime biletlerini dağıtarak turnikelerden sonra buluşacağımı söyledim. Turnikeleri geçtikten sonra yılların verdiği bir alışkanlıkla boş bir alana rahat bir anlatım yapmak için yöneldim. O sırada takım elbiseli kravatlı boynunda Turizm Bakanlığı kartı. ( TGB, Turizm Bakanlığı Görevlisi ) olan bir bey yaklaştı

—Merhabalar…
—Merhaba…
— Grubunuz kaç kişi?
— 30  Kişi
—O zaman kulaklık sistemi almanız gerekiyor.
—Müzenin içerisinde anlatım yapmayacağım. Burada bahçede anlatıp insanları serbest bırakacağım…
—Olmaz bahçede bile anlatsanız kulaklık almanız gerekiyor. Lütfen kulaklık alın…
—Beyefendi ben Bakanlıktan gelen yazıyı okumuştum. Ayasofya’nın içinde anlatım yapılması yasak… Ama ben bahçede anlatacağım…
—Olmaz... Turnikelerden geçtikten sonra müzenin içinde sayılırsınız. Lütfen kulaklık alın…
—Beyefendi kulaklık sistemi Ayasofya’nın içerisindeki ses kirliliğini önlemek amacıyla getirilen bir uygulama… Ama ben Ayasofya’nın içerisinde değil kafeteryanın bir köşesinde bahçede anlatacağım. Bunun ses kirliliği ile bir alakası yok…
—Olmaz… Burada anlatamazsınız…

O sırada konuşmamıza kulak misafiri olan bir meslektaşım olaya müdahil oldu ve eğer burası gerçekten müzenin içerisi olarak kabul ediliyorsa nasıl olup da bu kadar kafeterya ve hediyelik eşya reyonlarının müzenin alanının işgal ettiğini, bu konuda haksız olduğunu belirtti. Bundan sonra görevlinin davranışları değişti.

—Beyefendi o zaman siz burada anlatacak sanız hakkınızda tutanak tutacağım.
—Tabiî ki ki tutun ama bana bakanlığın yolladığı tebligatta müzenin bahçesinde anlatım yapılamaz yazısını gösterirseniz hemen kulaklıkları alayım…
—İsminiz, soy isminiz?
—İsmini soy ismini söyle.)Elinizde böyle bir yazı var mı?
—Kokart numaranız?

Kokart numarası gösterildikten sonra turistlerin hayret dolu bakışları altında konuşma sürer…

— Siz bu tutanağı tutun, rehber bahçede kulaksız anlatma konusunda ısrar etti diye yazın bende imzalayayım…
—O kadar uzatmaya gerek yok… Ben bunu amirlerime belirteceğim. Onlarda gerekeni yaparlar ama ne yaparlar bende bilmiyorum…
—Problem değil ama isterseniz imzamı da atabilirim…
—Valla ben ne derlerse onu yapıyorum…
—Haklısınız size kolay gelsin, iyi çalışmalar…

Konuşma böyle bittikten sonra bulunduğum yerde yaklaşık 40 dakika her şeyi anlatıp insanlara içeriyi görmeleri için boş zaman verdim…

Bilmiyorum, hatalı olan ben miyim? Sizlerin ve yönetimin takdirine bırakıyorum…”

İstanbul’un 2010 Avrupa Kültür şehri fiyaskosundan sonra müzelerimizin hali pür melali…

Günümüzde gerçek müzecilerin olmadığı yönetimlerde bakalım daha ne falsolarla karşılaşacağız…

Erdem Yücel/ Kenthaber
Yayın Tarihi : 30 Mayıs 2011 Pazartesi 14:31:00
Güncelleme :30 Mayıs 2011 Pazartesi 15:25:47


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Gökhan IP: 78.178.64.xxx Tarih : 1.06.2011 19:37:18

Sayın Yücel,ülkemizdeki müzeler ve müzeciliğin durumu ile ilgili görüşlerin tamamına katılıyorum.Bu ülkede en zor şeylerden biri arkeolog olmaktır bunu yaşayanlardan biriyim.Düşünün hem dünyanın kültür mirasları bakımından en zengin topraklarında olacaksınız hem de müzeciliğiniz can çekişecek, arkeologlarımız işsiz gezecek sanat tarihçilerimiz sınıf öğretmenliği yapacak, müzeler elemansızlıktan kapatılırken kültür bakanınız çıkıp devlet tiyatroları kapatılabilir diyecek.Bu utanç verici bir durum.Kültür bakanlığı adeta kendi doğal sorumluluğunu bırakmış vaziyette. herhangi bir kamu inşaatında ortaya çıkan eserlerden ülkenin en yetkili insanları çanak çömlek parçası diye söz edebiliyor.Bu arada ilgisizlikten çöplük haline gelen ören yerlerinden bahsetmiyorum bile. Ören yerlerinin gelirlerinin nereye gittiği belli değil.Kesin olan bir şey var ki bu başıboşluktan faydalananların başında yasadışı defineciler ve tarihi eser kaçakçıları gelmektedir.Zavallı vatandaş da tescilli evindeki kapıyı pencereyi değiştirdi diye mahkemeye verilir.Ağlanacak haldeyiz vesselam.