Rusya Federasyonu içinde yaşayan Türk topluluklarını bekleyen çok acil bir sorun var. Aralık 2007'de yasalaşan bir maddeye göre, 2009 sonbaharından başlayarak, her düzeyde eğitim, sadece Rus dilinde verilmesi planlanmaktadır. Sovyet rejimi sadece Rusça bilen kuşaklar yetiştirdiğinden 1992 başından beri durum telafi edilmeye çalışılıyordu
Rusya Federasyonu Başbakanı Putin’in ziyareti başlarken
Temmuz ayı başında Çin’de Uygur Türklerinin yaşadığı Urumçi’de kanlı olaylar patlak verdi. Yıllar yılı Çin’in yuttuğu Tibet’in akıbetiyle yakından ilgilenirken, aynı durumda olan ve Çinlilerin ‘Sincan’ adıyla işgal altında tuttukları Doğu Türkistan konusunda duyarsız olan Batı, bu kez de tavrını pek değiştirmedi.
Ülkemizde ise dışişleri bakanı Davutoğlu, bakanlığındaki meslek memurlarının geleneksel ‘ne kokar ne bulaşır’ tavrını adeta kraldan kralcı biçimde benimseyerek, olayı iç işi ilan ederken, başbakan Erdoğan, tam tersine, büyük tepki gösterdi. Devlet katında bu birbirinin zıttı iki davranış, halen Türkiye’nin, bağımsız olmayan Türk toplulukları konusunda bir siyasası olmadığını ortaya koymuştur. Bu talihsiz gelişme, Erdoğan’ın ‘eli’ni zayıflatıp, çıkışını kişisel yorum haline getirmiş; Ticaret bakanı Ergün’ün Çin’e ekonomik boykot uygulama önerisinin de kişisel görü olarak tanımlanmasını olanaklı kılmıştır.
İşgal ve anlamı
6 Ağustos tarihinde Rusya Federasyonu (RF) Başbakanı Vladimir Putin Türkiye’ye gelecektir. Ve bilindiği gibi, RF dahilinde, topraklarını, Rusların, on altıncı yüzyılın ortalarından itibaren çeşitli dönemlerde işgal etmeye başladığı, halen bağımsız olmayan Türk toplulukları vardır.
Her şeyden önce şu gerçeğin kavranması gerek: Bu uzun işgalin, Saddam’ın Kuveyt’i işgalinden, Almanların II. Dünya Savaşı’nda Fransa’yı işgalinden, I. Dünya Savaşı sırasında Müttefiklerce İstanbul’un işgalinden, ya da Kurtuluş Savaşı sırasında Yunanlıların İzmir’i işgalinden hiçbir farkı yoktur. İşin acı yanı, bugün Rusya’nın zenginliğini sağlayan ve Batılı güçlere kafa tutmasını olanaklı kılan petrol, bu işgal altında olan topraklardan (Sibirya’dan, Volga-Ural bölgesinden) gelmektedir. Moskova, bu yörelerin petrol gelirinin yüzde 95’inin, toplanan verginin de yüzde 85’inin üzerine oturmaktadır.
Sorulması gereken soru şudur: Türkiye’nin, eskiden ‘dış Türkler’ denilen Türk toplulukları konusunda mutabakata varılmış, net bir siyasası var mıdır? Varsa, nedir? Türkiye, bu toplulukların çektiği sıkıntılar konusunda destek olacak mıdır? Rahatsızlıklar Putin’in önüne konacak mıdır? Yoksa her zamanki gibi, doğalgaz alma ve yaş meyve sebze satma gibi ticari konularla mı yetinilecektir? Kökeni söz konusu topluluklara dayanan, vergi veren Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bu konuda açıklık beklemek hakkı vardır. Putin’in gelişi dolayısıyla kaleme alınan bu yazıda RF’deki Türk toplulukları konusunda kotarılması gerek siyasanın geerkliliğinin nedenleri üzerinde durulacaktır.
Türk topluluklarının durumu
Sanırım ilk önce RF içinde Türk topluluklarının durumuna göz atmak gerekmektedir. 1920’lerin başında kurulan SSCB, ‘Birlik’ cumhuriyetleri ve bunların altında sadece ‘özerk’ cumhuriyetlerden ve onların da altında olan birimlerden oluşuyordu. SSCB yıkılınca, Birlik cumhuriyetleri ile diğer idari birimler arasında SSCB döneminde var olan farklar, birden hayati önem kazanmış; Birlik cumhuriyetleri, bu arada beş Türk cumhuriyeti, tam bağımsız olurken, bütün diğer idari birimler, bağımsızlıktan yoksun kalmaya mahkûm olmuşlardır. Tabii bu oldubitti beraberinde sorunlar da getirmiştir. Sovyet yetkilileri, hiçbir Birlik cumhuriyetinin bir bütün olarak hareket edecek kadar güçlenmesini istemediğinden, hemen her cumhuriyete, engel olacak yabancı unsurlar eklemiş; başka ulustan halkın oluşturduğu özerk cumhuriyetler yerleştirmişlerdi. Rus Cumhuriyeti içine de, en güçlü gördükleri toplulukları, örneğin Kazanlıları, 1552’de işgal ettikleri Kazan Hanlığı toprağını üç küçük cumhuriyete bölerek, dahil etmişlerdi (Günümüzde artık bu toprak bütününü kastetmek için Volga-Ural, ya da nehrin Türk adıyla İdil-Ural bölgesi denmektedir.) Yapı, olduğu gibi Sovyet sonrası dönemde devam ededurdu ve tabii bağımsız olamamış halklar bu durumdanmutsuz oldular. (1)
Bu arada, Federal Rus Cumhuriyeti, 1992’de ‘Rusya Federasyonu’ olarak yeniden yapılandı. 2 İçindeki özerk cumhuriyetlere dil, eğitim ve kültür konusunda belirli oranda özgürlük tanındı. Çeçenistan, sunulan federasyon modelini kabul etmeyerek savaşa gitti. Modeli kabul etmeyen ama Çeçenistan’ın aksine barışçıl yollarla özel bir konum elde edebileceğini uman, geçenlerde cumhurbaşkanı Gül’ün gitmiş olduğu Tataristan’da ise, ulusal dilde yayın yapılmaya ve eğitim verilmeye başlanırken, tarihyazımı da Rus/Sovyet güdümünden kurtulacak şekilde ele alındı.
RF’de bu özerk cumhuriyet ve idari birimlerin bir kısmında (Müslüman, Hıristiyan, Budist, Şamanist) Türk toplulukları/ulusları yaşamaktadır. Örneğin, özerk cumhuriyetlerden, bir devlet içinde alt birim olarak dünyada en büyük alana (3 milyon km2) sahip Yakut-Saha; geleneksel Türk yurdu Sibirya’da, Altay, Hakasya; İdil-Ural’da, Başkurtistan, Çuvaşistan, Tataristan; daha küçük birimlerden (oblastlardan) bizim Ejderhan dediğimiz Astrahan, Orenburg, Penza... Bir de, Türk topluluklarının kendi yurtları olmasına rağmen hâlen azınlıkta olduğu çeşitli birimler var. Nüfusu 10 milyonun üstünde olan Moskova’da ise 2 milyon ‘Müslüman’ bulunduğu belirtiliyor, büyük kısmının Türk olduğu muhakkaktır.
Putin iktidarı ve insan hakları ihlalleri
Ancak 2000 yılında Başkan Putin Federasyonu yedi bölgeye ayırdı ve her birinin başına koyduğu yöneticiyi bölgesinde tam yetkili kıldı. Başkanlık seçimleri sistemini iptal etti; ‘başkan’ sıfatını taşıyanlar artık açıkça Moskova tarafından atanmış birer memurdur. Demokrasinin de ortadan kaldırıldığını söylemeye herhalde hacet yok. Bugün ‘özerk cumhuriyet’ler dahil federal birimlerin başındakiler, yerel halk nezdinde güç kullanabiliyor ve yerel olanaklardan (ve yolsuzluk olanaklarından) yararlanıyorlarsa da, fiili kudretleri operet karakterleri kadardır. Zaten hepsi, ya 1991’de kendini iktidarda bulmuş eski Komünist Parti yöneticisi, ya da daha sonra Moskova tarafından yerleştirilmiş kişilerdir. Korkaklıktan, içlerine işlemiş Moskova’ya uyduluk etme alışkanlığından, Yeltsin’in, Putin’in iktidarına yol açan, zayıf döneminden faydalanmadılar ve sonra da Putin’in kültürel hakları yok etmeye yönelik adımlarını sineye çektiler, kendileri de kamusal alanda Rusça kullanmaya devam ettiler. Cengiz Aytmatov bu tür kişilere, ‘sahibinin sesi’ anlamına gelen mankırt derdi.
Yeltsin de, örneğin 1992’de Tataristan’da yapılan referandumda bağımsızlık sonucu çıkınca, bağımsızlık ilan edilirse (ordusu olmayan Tataristan’a) tanklarını yollama tehdidinde bulunmuştu; ama Putin, 1999’da iktidara geldiğinden beri, her tür etnik özelliği ve dinsel farkı yok ederek tümüyle üniter bir devlet ve toplum meydana getirmek için elinden geleni yapmaktadır. Basın özgürlüğü halen Rusyanın hiçbir yerinde yoktur ama Türklerin yaşadığı yörelerde bu konu daha da vahim bir hal almıştır. Müslüman Türkler, Çarlık dönemi İlminski misyonerliğini hatırlatırcasına, Ortodoks Hıristiyan yapılmayaDaha Nisan 2009’da, Tataristan’ın Çallı şehri İçtimai(Toplumsal Merkez) başkanı Rafiz Kaşapov, doğumhanelerde Tatar bebeklerin, ebeveynlerine sorulmadan vaftiz edilmesine, internette yazdıklarıyla karşı çıktığı için takibata uğramış ve yargılanmıştır. Öte yandan, herhangi bir etnik emare, Rus dünyası dışına çıkış, Sovyet döneminin en katı günlerini hatırlatırcasına bastırılmaktadır. Eğer gene Tataristan’dan örnek verecek olursam, bu cumhuriyetin Latin alfabesine geçişi, 2002 yılında geçirilen ve Kiril alfabesini zorunlu kılan bir yasayla engellenmiştir.
Peki Rusya Federasyonu içindeki Türk topluluklarınının kendileri birşey yapmıyorlar mı? Yapıyorlar, hatta fazlasıyla. Örneğin Tataristan’da, muhalefetteki ‘gölge parlamento,’ milliyetçi Tatar Milli Meclisinin başkanı Fevziye Bayramova, Aralık 2008’de ‘Sürgünde Tatar Hükümeti’ni kurararak Tataristan’ın bağımsızlığını ilan etti, Mayıs 2009’da Ankara’da bu meyanda konuşma yaptı ve Rusya Federasyonuna dönüşünde havaalanında tutuklandı. Halen RF’deki ‘ulusların arasında düşmanlık yaratma’ suçundan yargılanmakta. Kaşapov’un ve Bayramova’nın karşılaştığı durumun insan hakları ihlali olduğuna kuşku yoktur.
Bir acil sorun ve siyasa gerekliliği
Bugün Rusya Federasyonu içinde yaşayan Türk topluluklarını bekleyen çok acil bir sorun var. Aralık 2007’de yasalaşan bir maddeye göre, 2009 sonbaharından başlayarak, her düzeyde eğitim, sadece Rus dilinde verilmesi planlanmaktadır. Sovyet rejimi sadece Rusça bilen kuşaklar yetiştirdiğinden 1992 başından beri durum telafi edilmeye çalışılıyordu. Ama Türk toplulukları mensubu öğrenciler, yeni uygulamaya göre anadillerini ikinci dil ya da seçmeli ders olarak dahi işleyemiyecekler. İyi bilinir ki bir dilde soyutlama yapılmazsa o dil zamanla yok olmaya mahkumdur. Dil ise bir ulusu oluşturan ana öğelerden biridir. Bu konunun “Rusların iç işi” olmayı aşan önemde olduğunu düşünüyor, Putin’in önüne mutlaka sürülmesi gereken bir gündem maddesi olduğuna inanıyorum.
Unutulmasın, 1990’de Azerbeycan’a Rus tankları girince, dönemin cumhurbaşkanı Özal, “bana ne, onlar Şii, biz Sünni” demişti. Aynı Azerbeycan, Türkiye’nin hiçbir katkısı olmaksızın bağımsız olduktan sonra, ‘iki devlet, tek ulus’ denmeye başlandı.
Bir siyasanın gerekliliği ortadadır. Bunun ideal olarak uzun vadeli planlanması, uluslararası konjonktürün, Türkiye’nin kendine özgü dinamiklerinin ve söz konusu Türk topluluklarının özelliklerinin hesaba katılarak kotarılması, hükümetler değişse bile kalıcı ve yol gösterici olacak nitelikte düzenlenmesi gerekmektedir.
1. Gürcistan içindeki özerk cumhuriyetlerden ikisinin, Güney Osetya ve Abazya’nın, tam da Rusların verdiği destekle, bağımsızlık ilan etmeleriyle gelişen 2008 yazı olaylarının ardında, 1920’lerden kalmasınır düzenlemesi vardır.
2. Federasyon, 21’i (kendi anayasası, başkanı, hükümeti, parlamentosu ve bayrağı olan) ismen özerk cumhuriyet olmak üzere, daha sonra 83’e inecek 89 federal birim (diğerleri oblast, kray, okrug) biçiminde düzenlendi.
Gönül Pultar: Bilkent Üniversitesi emekli öğretim üyesi; yazar, ‘Dünya Tatarlar Birliği Başkanı’ sıfatını da taşımaktadır
Nasil olsa fettulahcilar yani tayyip imparatorlugunun ana diregi Türkce olimpiyatlarinda Dünyamiza Türkceyi yayiyorlar bakin dünya haritasinda yerini bulamadigim milletlere hizmet götürüyor, güzel türkcemizi ögretiyorlar.Fakat ne gariptirki Türkiyede bu zihniyetin yürüttügü politika Devletin dilini catallamaya (ikileye) calisiyor. Rusyanin milli politikasi var, eski gücüne sahip olmak icin yirtiyor. Amarika imajini kurtarmak icin zenciyi baskan yapiyor, oysa bizde Cumhuriyet kurulali beri Ülkede yasayan her fert her türlü makama gelebiliyor. Daha daha demokratiklesmemiz lazimmis, icimizdeki azinliklar yoksa cok mutsuz olurlarmis, ben yarim asirlik insanim Türkiyede bir insanin baska bir insani kökeninden dolayi yerdigini görmedim bilakisde Adanaliyim. Allah (cc) Dünyadaki Türk topluluklari icin tekrar biraraya gelip kaynasmamiz icin bir firsat verdi, bu firsati heba ediyorlar. Türkiye haricindeki Türkler cok büyük beklenti icindelermis bir cok konuda hüsrana ugramislar, bunlari nerden biliyorum, Almanyanin Badenwürtenberg eyaletindeki bir makina fuarinda kirgiz kardeslerle karsilasmistim. Türkiye Cumhuriyetini yöneten zihniyetin Milleti artik aptal yerine koymaktan vazgecmesi lazim. Ülke yönetmek nalbantliga benzemez bir nalina bir mikina vura vura, haziri tükete tükete yol alinmaz helede "Milli siyasamiz hic olmaz".
Neden serbest olsun ki rusya'da türkçe. rusya'nın anadili rusçadır. öyle herşey serbest olursa durum türkiye'deki gibi bölünmenin eşiğine gelir. şimdi bizim doğu bölgelerimizde yaşayan kürk kökenli insanlarımız kendi anadillerini konuşmasın deyip ama rusya'daki türkler kendi dillerini konuşsun demek biraz ikiyüzlülük olmuyor mu? bu bir ayrımcılık sen kürtsün konuşamazsın ma onlar türk konuşmalıdır demektir bu. zaten hep böyle şeyler yüzünden kaybetti türkiye. rusya'da türlçe serbest olacaksa türkiye'de kürtçe serbest olsun. sadullah ada çanakkale.
Bizim 'Türk Toplulukları Konusunda Siyasamız ''niye olsun Hocam,bizim Anadolu'da böyle bir siyasamız var mı ki?Dinimizi emperyalizm koruyor, milletimizin korunmasına gerek yok,biz de efendilerimizin himmetinde,öte dünyayı garantileyip rahat rahat oturuyoruz.
Anadolu insanını Türk,Kürt diye ayırmak tam bir ahmaklık;biz zaten tek ulusuz.Türkye'de sivil bir anayasa bile yok,herkese iş,aş sağlansa;Avrupa'da çöp toplayan,en ağır işleri yapan,radyasyona maruz bırakılan Türk niye Türkiye'ye dönmekte nazlanıyor?Neden Avrupa'da ayrılık türküleri yok?Çünkü adamın karnının doyma olasılığı yüksek,vatandaşın karnı doyduktan,gelecek kaygısından az da olsa kurtulduktan sonra Kürtçe,Türkçe konuşmasının çok önemi yok.Bırakın hekes dili mi var,dini mi var,bildiğini yapsın.Aslında Kürtçe çok iyi araştırılsın,iki dilin çok ayrı diler olmadığı ortaya çıkacak.Ve bunun korkulacak hiçbir yanı yok.Kim ne konuşursa konuşsun.Şimdi korkuluyor;adamı aç bıraktık, y a adam anlamadığımı bir dilde bir şeyler derse?Yemezle,halk gelecek korkusundan kurtulmak,doyamak,ısınmak ,eğitim ve parasız tedavi istiyor.Bırakın istediğ dili konuşsun,karnı doymuyorsa,o yine bildiği dilden küfür edecek.
Baskurtlar zaten ana dillerini tamemem unutmus ve müthis alkol bagimlisi olmuslar. Tataristan da durum biraz daha iyi idi. Aynen Gönül hanimin yazdigi gibi 10 yil sonra Tatar türkcesi kalmayacak. Elbet de bu durum Putin`e Türkiye ziyaretinde acik bir sekilde anlatilip olacak olan felaketin önünde gecilmelidir.
%47'yi temsil eden iktidarın, öyle, Türklükle, Türk ırkıyla filan ilgilendiği yok. Onlar şimdi başka şeylerle uğraşıyorlar.