19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

VATAN HAİNLİĞİ (HIYANET-İ VATANİYE)!..

Taraf gazetesinin sürmanşetindeki Gülen’i bitirme kararının 2004’de MGK’da alındığı haberi bir anda Türkiye’nin gündemine oturdu. Bavulcu gazeteci (!) unvanıyla ün yapan Mehmet Baransu’nun haberi iktidar çevrelerini enikonu kızdırdı. Bu habere en çok kızanların başında da Başbakan geliyordu.

“Devletin de ailenin de mahremi vardır. Buna dokunduğunuz anda yargı gereğini yapmak durumunda Yapmıyorsa yargı anayasa suçu işlemektedir. Bu özgürlük değil, bunun adı düpedüz vatana ihanettir.”

Ne gariptir ki, Baransu ilk bavulunu açtığında demokrasiye önemli katkı sunuyor diyenler bugün onu vatana ihanetle suçluyorlar…

İnsanın aklı karışıyor; bir gazeteci yakaladığı veya kendisine servis edilen belgeleri haber olarak yayınlarsa bu vatana karşı işlenmiş bir suç olabilir mi?

Vatan haini sözcüğünün altından kalkmak kolay değildir. Ne var ki, bizim toplumumuzda bu tür hakaret içeren sözlerin bini bir para… Örneğin mecliste daha birkaç gün öncesi milletvekilleri birbirlerine ana avrat küfrediyorlardı!

Bugün vatan haini dediğinize bir bakarsınız; sonradan vatan kahramanı olmuş. Bunun örnekleri öylesine çok ki… Hangi birinden söz edelim…

Önce şu vatan haini sözcüğünü bir irdeleyelim: Vatan, bir kişinin doğup büyüdüğü, yurttaşlık duygularıyla kendisini bağlı hissettiği yere verilen isimdir. Bir ülkenin medeni ve siyasi haklarına sahip kişilere de vatandaş ismi yakıştırılmıştır. Vatana ihanet ise ülkenin varlığını ve bölünmez bütünlüğünü tehlikeye düşürmeyi amaçlayan faaliyetlerine denilir.

Türkiye’de vatana ihanet suçunu içeren kanun ilk kez TBMM’de 29 Nisan 1920’de çıkarılmıştır. Bu kanun uyarınca; “Büyük Millet Meclisi’nin meşrutiyetine isyana yönelik sözlü, yazılı ve eylemli muhalefet ve fesatlarda bulunanlar vatan haini sayılır” denilmiştir.

Bu kanunun çıkarılış nedenleri o günlerdeki ortam göz önüne alınarak düşünülmelidir. Bir yanda İstanbul’daki padişah ve yandaşlarının milli mücadeleyi önlemek için çıkardığı fetvalar (!), diğer yanda Yunanlılara kucak açan vatansızlar (!), isyanlar ve asker kaçakları böyle bir yasanın çıkarılmasında rol oynamışlardır. 12 Nisan 1991’de 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle vatana ihanet suçunu içeren kanun yürürlükten kaldırılmıştır.

Türk Ceza Hukukunda vatana ihanet suçunun tanımı yapılmamıştır. Ancak Türk Ceza Kanunun devletin birliğini, ülke bütünlüğünü bozmayı, düşmanla işbirliği yapmayı, devlete karşı savaşa tahrik etmeyi, temel tesisleri tahrip, düşman askeri hareketleri yararına anlaşmayı, düşman devlete maddi ve mali yardımı 302-308. maddelere dayanılarak vatana ihanet suçları kapsamına almıştır.

Yasalar böyleyken bir insanın kızdığı veya kendi fikirlerine aykırı, düşüncesine ters geldiğini düşündüğü kişiyi vatan haini diye suçlaması son derece yersizdir.

Tarihimizde gerçek vatan hainlerinin çok sayıda çıkması oldukça düşündürücüdür. Ne yazık ki, bu vatan topraklarından nemalanmış pek çok vatan haini vardır. Osmanlı tarihindeki vatan hainlerini bir yana bırakıp yakın tarihimize baktığımızda bunun pek çok örnekleri ile karşılaşırız.

I.Dünya Savaşı sonrasında emperyalistlerce İstanbul’un her kösesi işgal edilmiş, Sultan Vahdettin kukla bir padişah durumuna sokulmuş, mütareke basını olarak isimlendirilen İstanbul basınında Milli Mücadeleye karşı çok sayıda yazı yazılmıştır.

Bunların arasında Ali Kemal bakın nasıl başlıklar atmış:

-Müdafa-i Milliye mensupları tutuklanmalıdır.

-İzmir’de sukuvvet var, işgal geçicidir.

-İdam, idam, idam… Mustafa Kemal cezasını bulacak.

-Mukadderatımızı Ankara’ya bırakmamalıyız.

-Kuvay-ı Milliyeciler Bolşevik komünistlerdir.

Ne yazık ki, o günlerin Alemdar, Peyam-ı Sabah, Vakit gibi İstanbul basınının bir kısmı işgalcilerin ve emperyalistlerin yardakçığını yaparak, onlara şirin görünmeye çalışmışlardır.

İşte o günlerin mütareke basınından yine bazı başlıklar:

-Padişaha sadakatle bağlı Anadolu halkı, Mustafa Kemal denilen şakiye haddini bildirecektir.

-İngilizleri bekliyoruz. Türkler kendi güçleriyle adam olamaz. İngilizler elimizden tutarak bizleri kurtaracak.

-Yunanlılar ne kadar ebedi düşmanımız olursa olsun, bugünkü galiplerimizin bir müttefikidir. Onlara karşı yapılacak hareket, İtilaf devletlerinin kırgınlığına sebep olur. Gafletin bu derecesi görülmüş, işitilmiş şey değildir.

Mütareke basınının Ali Kemal, Refi Cevat (Ulunay), Sait Molla, Mustafa Sabri, Mehmet Asım gibi yazarları Sadrazam Damat Ferit Paşa’nın İngiltere ile dostane ilişkilerini savunmuş, Türk milleti kavramına karşı çıkmışlardır. Bunda öylesine ileri gitmişlerdi ki; Türk milletini Anadolu’da yaşayan, tarım ve hayvancılıkla uğraşan tahsili ve zanaatı olmayan köylüler olarak tanımlama hainliğine kadar işi götürmüşlerdir. Ayrıca bu insanların Düvel-i Muazzama (!) karşısında hiçbir varlık gösteremeyeceğini savunmuşlardır.

Mütareke basınının hainliklerinin yanı sıra Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi 11 Nisan 1920’de verdiği fetva ile Kurtuluş Savaşına katılan herkesi halifeye isyan etmekle suçlamış, bağımsızlıktan yana olanları din düşmanı ilan etmekten geri durmamıştır. Atatürk ve diğer Kuvay-ı Milliyeciler hakkında ölüm fetvasını Mustafa Sabri yazmış, Dürrizade onaylamış, Damad Ferit Paşa imzalamış, Padişah Vahdettin de yürürlüğe koymuştur. Dürrizade Kurtuluş Savaşı başarı ile sonuçlanınca önce Rodos’a kaçmış, sonra Hicaz Kralı olan Şerif Hüseyin’e sığınmış ve 1923’de orada ölmüştür.

Yakın tarihimizdeki hainlikler bunlarla kalmamıştır. 8 Kasım 1919’da işgalci devletlerin baskısıyla yargılanan Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in idam kararını düzmece bir mahkeme vermiş, Vahdettin olayların büyüyeceğinden çekinerek Şeyhülislamlığa getirilen Mustafa Sabri’nin fetvasını istemiş ve asılmıştır. Cumhuriyet hükümeti 14 Ekim 1922’de yabancı devletlerin baskısıyla idam edilen vatansever Kemal Bey’i milli şehit ilan etmiştir. Ne gariptir ki, yıllar sonra ondan söz etmeye çalışan bir hanım başbakan Boğazlayan Kaymakamı diyeceğine, kendisinden Boğazlanan Kaymakam diye söz etmiştir. (!)

Yakın tarihimizin hainleri öylesine çok ki… Kambur İzzet olarak tanınan İzzet Paşa’ya her dediğini yaptıran Damat Ferit Paşa Aydın ve havalisine vali olarak onu getirmiştir. İzzet Paşa valiliğin idare merkezi olarak İzmir’i seçmiş ve 23 Mart’ta görevine başlamıştır. Yunanlıların işgali sırasında onlara yardımcı olmuş. Adeta şehri teslim etmiştir. Aynı yıllarda kalp kriziyle öldüğünde koynundan Yunan hükümetinin verdiği madalya ile beratı çıkmıştır.

Bu yazımla, bir gazeteciye hain denilmesinden yola çıkarak hainliğin ne olduğunu, geçmişte nasıl yapıldığını bazı örneklerle yazmaya çalıştım. Gerçekte bu listeyi çok daha uzatmak, Osmanlı tarihine kadar inmek mümkünse de fazla uzatmanın bir anlamı yok sanırım. Tarih sayfalarımız bunların yüzlercesi ile doludur. Taktidir sevgili okuyucularımın…

erdemyucel2002@hotmail.com

 

Erdem Yücel/Kenthaber
Yayın Tarihi : 15 Aralık 2013 Pazar 11:38:25


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?