Avrupa Birliği’nin Türkiye’deki Temsilcisi Hans Jörg Kretschmer, esas itibariyle bir diplomat. Yani memur.
Ama gelin görün ki, bir “sömürge valisi” edasıyla konuşuyor. Genelkurmay Başkanlığı’nın, imam hatiplerin önünü açan YÖK tasarısı ile ilgili çıkışından rahatsız olmuş;
"Ordudan Irak ve Kıbrıs konusunda olduğu gibi ‘Hükümet karar verir’ şeklinde olumlu yaklaşım görmüyoruz. Genel siyaset, ordunun görüş belirtmesi gereken konular değildir. Ordunun tavrı geriye doğru bir adım" deiyor.
İfadeye bakar mısınız?
Sanki ordu ya da Türkiye’deki herhangi başka bir kurum, açıklama yapmadan, adım atmadan Bay Kretschmer’e sormak zorundayımış gibi...
Ama söyleyene değil, söyleten bakmak gerek. AKP hükümeti, siyasi çıkarları doğrultusunda AB’den müzakere tarihi alabilmek için vermedik ödün bırakmadı.
Bu durum karşısında AB memurunun da “sömürge valisi” edasıyla emreder tarzda konuşmasını yadırgamamak lazım.
Bundan önceki AB memuru Karen Fog da “Cumhurbaşkanı’na haddini bildirmekten” söz etmiyor muydu?
Batı, ya da AB bunu hep yapıyor. Türkiye’yi ve onun özel koşullarını anlamak yerine, soruna çomak sokmayı pek seviyor. Daha önceleri de benzer örneklere çok rastladık.
İlkin Türkiye’deki bölücü teröre kol kanat gerip, PKK’ya açıkça destek verdiler. Şimdi PKK tükenme sürecine girince bu kez Siyasal İslam kozuna sarıldılar. Son yıllarda bazı Batı ülkelerinin „siyasal İslam“ tehtidini görüp önlem alma gayretlerine bakmayın, yıllarca Türkiye kökenli şeiratçı örgütlerin güçlenmesine göz yuman, hatta destek veren onlar değil miydi?
Bu durumda Türk Ordusu’ndan rahatsızlık duymaları doğal. Diğer ülkelerin aksine, Türkiye’de Cumhuriyet’i kuran güç Ordudur. Laik cumhuriyeti koruma kollama görevi de anayasa tarafından Silahlı Kuvvetler’e verilmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri, 1950’lerden bu yana bilinçli bir şekilde ABD ve Batı’nın da desteğiyle aşındırılmaya çalışılan Laik Cumhuriyet’in en büyük güvencesidir.
28 Şubat’ta bu gerçek bir kez daha kendini gösterdi. Refahyol iktidarı ile yükselen itrica akımının karşısında en büyük güç Türk Silahlı Kuvvetleri’ydi.
Her türlü muhalefetten yoksun bugünkü Türkiye’de de, AKP hükümetinin „gizli siyasal amaçlarına“ hizmet eden her türlü girişimin karşısında yine Ordu var.
YÖK, demokratik bir işleyiş değil kuşkuşuz. Yıllardır kaldırılmasını savunduk. Ama gelinen aşamada AKP’nin YÖK’ü kaldırma bahanesiyle „arka bahçesi“ olarak gördüğü imam hatip okullarının önünü açma girişimi hiçbir şekilde kabul edilemez. Silahlı Kuvvetler’in bu konudaki çıkışı son derece doğal ve yerindedir.
İmam hatip okullarının var oluş amacı din adamı yetiştirmek değil miydi? Her yıl imam hatip okullarından mezun olan öğrenci sayısı din adamı gereksiniminin kat kat fazlası. Demek ki amaç başka!
Kendi çocuklarını Amerika’da Avrupa’da en iyi okullarda okutanlar, gariban halkın çocuklarına imam hatipleri reva görüyorlar. Kimsenin derdi, yoksul halk çocuklarının iyi bir eğitim alması, bilimsel metodlarla yetiştirilmesi değil. Amaç, siyasal alt yapı oluşturmak.
Bu gerçeği,kendi içindeki çalışma kurullarıyla, araştırma birimleriyle en iyi etüd eden Türk Silahlı Kuvvetleri, laik – demokratik cumhuriyetin geleceğini düşünerek, AKP iktidarına „Dur!“ diyor.
Bundan rahatsız olan ise AB. Gerekçe ise, „demokratik değil.“ Ne ABD’nin ne de AB’nin, Türk halkının demokratikleşmesi zerre kadar umurunda değil.
„Ilımlı İslam ülkesi Türkiye“ modeli boşuna ortaya atılmadı. Amaçları, kendi güdümünde, her dediğini yaptırdığı, Ortadoğu’da bekçilik görevi vereceği bir Türkiye. Böyle bir planın önündeki en büyük engel ise, Türk Ordusu.
AKP Hükümeti, bu anlamda hem ABD’yi hem de AB’yi bu anlamda hayal kırıklığına uğratmadı. İstenen her tavizi verdi. Bu durumda AB, böyle bir hükümeti savunmasın da kimi savunsun değil mi?