2
Mayıs
2025
Cuma
ANASAYFA

Başbakan, iktidarcılık mı oynuyor?!.

Bugün gazetelerde okumuşsunuzdur: Başbakan, Antalya’da düzenlenen “10’un Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk, Kardeşlik ve İşbirliği Kurultayı”na katılmış, bir konuşma yapmış…

Bana, içten söylemediği izlenimi veren Başbakan, “Şanlı bir mazinin, köklü bir tarihin omuzlarımıza yüklediği sorumluluklar var” demiş, “Yeni bir başlangıç mevsimindeyiz” diye eklemiş, şöyle sürdürmüş:

“Dünyamız soğuk bir savaş sonrasında yeniden şekilleniyor. Bu, on yılları alacak bir süreç olabilir. Ne yazık ki, bu süreç çok sancılı da geçebilir. Daha yeni Filistin ve Lübnan'da tanık olduğumuz gibi büyük acılara, yeni yıkımlara da yol açabilir. Yaşadığımız çalkantılar, etrafımızda tanık olduğumuz acılar korkarım ki, bunun ilk işaretleridir. Yine de amacım burada büyük bir felaketin, bir yıkımın yaklaşmakta olduğunu haber vererek gereksiz bir endişe meydana getirmek değildir. Hayır, ben aslında içinden geçtiğimiz dönemin barındırdığı imkan ve fırsatlara dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Nihayet korktuğumuz gelişmelerin, savaş ve çatışmaların önlenmesi de bizlerin bu imkan ve fırsatları ne kadar değerlendirdiğine bağlı olacaktır. Bunu tespit etmek, hatırlatmak için söylüyorum.”

Bilgi ve donanım yetersizliğinden kaynaklanan çelişkiler, Başbakan’ın konuşması ilerledikçe daha bir derinleşerek netleşiyor:

“Şurası muhakkak ki, günümüzün tehdit ve tehlikeleri, dolayısıyla yaşadığımız küresel değişim sürecinin olumsuz etkileri en çok bu coğrafyada hissedilmektedir. Ancak bu krizleri büyük fırsatlara çevirmek bizim elimizdedir. Bilirsiniz, 'İhtiyaç medeniyetin üstadıdır' derler. İşte bu zor şartlar, bu tehdit ve tehlikeler, bu sarp dağlar bu coğrafyayı tarih boyunca bir medeniyet merkezi yapmıştır. Bugün dünya siyasetinin ağırlık merkezi başka coğrafyalara kaymış gibi görünebilir. Ancak bilmeliyiz ki, bizim için sadece iki seçenek mevcuttur. Bu siyasetin ya öznesi, ya da nesnesi olmak durumundayız…”

Türkiye’nin azınlık AKP iktidarı ve bu iktidarın başı Başbakan yaklaşık dört yıldan beri ne durumdalar?..

Başbakan; kendisinin, iktidarının ve partisinin ne durumda olduklarını bilmiyor mu ki, bir de kalkıyor, “Bilmeliyiz ki, bizim için sadece iki seçenek mevcuttur. Bu siyasetin ya öznesi, ya da nesnesi olmak durumundayız” diyor?!

Başbakan varsın karşısındakileri saf yerine koyarak komiklik yapsın… Biz, kaldığımız yerden okumaya başlayalım:

“Belki dünyanın başka bölgelerinde başka halklar için üçüncü bir ihtimal vardır. Belki sınırlı bir etkiye maruz kalarak olup bitenleri seyretmeleri mümkündür. Ancak dünya siyasetinin oyun sahnesi hiç şüphe yoktur ki, bu coğrafyadır. Bu coğrafyanın sakinleri için de seyirci kalma lüksü yoktur.Ya başkalarının oluşturduğu siyasete maruz kalmakla yetinen pasif unsurlar olacağız ya da bu siyaseti oluşturan aktörler arasında hep birlikte yerimizi alacağız.”

“Dünya siyasetinin oyun sahnesi” ne demek?!

Bu coğrafyada olup bitenler, dünya siyasetinin oyunları mıdır?!

Hem, “dünya siyasetinin oyunları” diyerek, kimleri kastediyor? Neden açık açık “Emek emici, kan düşkünü işgalci emperyalistler” diyemiyor?!

Kaldı ki; Başbakan, Başbakan’ın başındaki iktidar, bölge ülkelerinin yönetimleri; başkalarının oluşturduğu siyasete “maruz” kalmakla yetinen pasif unsurlar olmamışlar mıdır ve gerçekten siyaset oluşturan aktörler arasında yer aldıklarını, alacaklarını mı anıyorlar?!

Güldürmesinler!..

Ama Başbakan, ısrarla bir şeyin altını ikinci defa çizmek istiyor. O da şu: Dünya siyasetinin ya nesnesi ya da öznesi olmak!..

Dünya siyasetinin neyi olduklarını Mısır’da sağır, Hindistan’da kör, Suudi Arabistan’da beyin özürlü, İran ve Suriye’de hem topal hem çolak sultanlar duydu, Başbakan hala, “Dünya siyasetinin ya nesnesi olacağız ya da öznesi…” diyor!

Başbakan’ın şu tümcesine ne demeli:

“Ama bizim mahallemizde oynanan bu iktidar oyununun dışında kalmamız, biz istesek de söz konusu olamaz.”

“… istesek de olamaz” ne demek?! Bağımlılık, iç içe geçme o boyutlarda mı?!

Ülkeler ne zamandan beri “mahalle” oldular?!

Ne gereksiz, saçma bir benzetme!

Başbakan neden böylesi yersiz benzetmeler yapar?!.

“Oynanan bu iktidar oyununda…” demek ne demek?!

Türkiye’de ve Ortadoğu’da sıra sıra yaşama geçirilen siyasalar ve o siyasaların ortaya serdikleri çirkinlikler birer oyun mu? Başbakan öyle mi görüyor, yorumluyor?! Çok yazık ve ne kadar acı!..

“İktidar oyunu” ne demek?!

Başbakan şimdi iktidar oyunu mu oynuyor?!

İktidarcılık oynuyor olmalı ki, böyle konuşuyor! İktidarın, hiç de oyun oynanacak yer olmadığını bilse bu sözleri etmez!

Ülkeye, ülke halkına, insanlığa ve dünya barışına hizmet etmek, “iktidar oyunu oynamak” değildir!

Bu sözleri, Başbakan’ın hala ülke ve dünya gerçeklerini göremediğinin işaretidir!

Bu da bizler için, bir utançtır!

''Biz, tarih yapan, tarih yazan bir milletiz. Biz öyle gelip geçici şartların ortaya çıkardığı bir unsur değiliz. Onun için diyorum ki tarihsel bir aktörüz. Bizim zayıflığımız dönemseldir. Soğuk savaşın sona ermesiyle birlikte ortaya çıkan imkan ve fırsatlar, tarihin döngüsünde bizler için yeni ve parlak bir dönemin işaretidir. Burada karşımıza çıkarılan önemli bir tuzağa da dikkatlerinizi çekmek istiyorum. O da şudur: Aramızdaki münasebetlerde içe kapanmacı politikalar, izolasyonist yaklaşımlar bizleri birbirimizden uzaklaştıracak, ortak tarihimizden
koparacaktır. Ben buna tecrit tuzağı diyorum. Bu tuzağa düşmememiz gerekiyor.”

Okuduğunuz sözler de Başbakan’ındır ve yukarıdaki sözlerin peşine söylemiştir.

Bilgi, donanım yetersizliğinden, uzman kadrolara danışmamadan ve üstlendiği görevin anlaşmasından kaynaklanan durumdan dolayı “tecrit tuzağı”na düştüğünden ya da düşürüldüğünden habersiz Başbakan, bütün söyledikleriyle baştan aşağı çelişiyor, Türkiye’yi ve Türk halkını, dünyadan ve dünya halklarından “tecrit” ediyor!..

Başbakan, bu ülkenin kurtarıcısı, kurucusu, bu halkın sevip güvenip bağrına bastığı, arkasında kenetlendiği dünya lideri Kemal Atatürk’ü, Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç’u horul horul uyutan konuşması sürecinde bir defa olsun ağzına almayarak çelişkiye ve gülünç duruma düşmüştür.

Konuk devlet ve hükümet başkanları konuşmalarında sık sık Atatürk’ü anarak, Başbakan’a, ayıbını, iç içe geçmiş çelişkisiyle komikliğini yüzüne vurmuşlardır.

Başbakan, Türkiye Cumhutiyeti’nin Başbakanı olabilseydi, bunların hiçbirine tanıklık etmeyecektik, üzülmeyecektik!

Başbakan hep Tayyip Erdoğan gibi düşünüp hareket etmiştir, konuşmüştur!

Bir süre daha üzüleceğiz!...
Yayın Tarihi : 19 Eylül 2006 Salı 15:12:41


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?