2
Mayıs
2025
Cuma
ANASAYFA

BUGÜNÜN BASIN ÖZETLERİ

 

Ehliyetini kurtarmak isterken canından oldu

İzmir’de iki kez alkollü araç kullanırken yakalandığı için ehliyetine el konulan Baran Tursun (20), kendisini durduran polislerin dur ihtarına uymayıp cipiyle barikatı aşmak isterken açılan ateşle başından vuruldu. Hastaneye kaldırılan Tursun’un, beyin ölümü gerçekleşti.


İZMİR’in Bayraklı Semti’ndeki Smyrna Meydanı’nda, dün saat 03.30’da devriye gezen polis ekipleri, şüphelendikleri 35 AL 9207 plakalı cipin sürücüsüne "Dur" ihtarında bulundu. Araçtaki 3 kişi, ihtara uymayıp Bornova yönüne doğru kaçmaya başladı. Telsizle bilgi verilmesi üzerine Tekel Depoları önünde barikat kuran polis, durmayıp geçen cipe uyarı ateşi açtı. Tursun Hazır Giyim ve Tursun İnşaat firmalarının sahibi Mehmet Tursun’nun cipi kullanan oğlu 20 yaşındaki Baran Tursun, başından vurularak direksiyon kontrolünü yitirdi.

Araç önce yol ortasındaki ağaca, ardından da elektrik direğine çarparak durabildi. Ağır yaralanan Baran Tursun, Ege Üniversitesi Hastanesi’ne kaldırıldı. Araçta bulunan Atilla Doğan (20) ve Emre Ökçelik gözaltına alınarak karakola götürüldü. 

Yüzde 65’lik güce sivil anayasa

Başbakan Erdoğan, 1982 Anayasası’nın günümüzde yetersiz kaldığını ve bütün kurumların katkısıyla yenileneceğini söyledi. Erdoğan "Anayasayı milletin parlamentoda yüzde 65 güç vermiş olduğu bir iktidar yapmayacak da kim yapacak" diye sordu.

AKP’nin Kızılcahamam Kampı’nda milletvekillerine, Anayasa taslağının yılbaşından önce, 15 Aralık’ta kamuoyuna açıklanacağı bilgisi verildi. Başbakan Tayyip Erdoğan da ’Sivil Anayasa’ konusundaki kararlılığını, "Millet bize yüzde 65 güç verdi" sözleriyle dile getirdi. Asya Termal Oteli’ndeki kampta milletvekillerine "Bu süreçte bütün kurumlarımızın katkısına açık olacağız" diyen Erdoğan şunları söyledi:

AKP’NİN ANAYASASI DEĞİL

Ortaya çıkan anayasanın AKP’nin anayasası olmayacağını, mümkün olan en geniş mutabakatı sağlayarak toplumsal ve demokratik gelişmeyi hızlandıracak evrensel normlara uygun bir anayasanın yapımı için gerekli mekanizmaları harekete geçireceğiz. 12 Eylül sonrası Türkiye’de tesis edilen siyasi, hukuki...

Gececi arkadaşlarımdan rica ediyorum 

GAZETELERİN bir özelliği vardır, bir gün önce prova sayfada gördüğünüz haberlere ertesi gün rastlamayabilirsiniz.

İlk baskıya Taşra Baskısı adı verilir, gecenin geç saatlerine kadar hazırlanan gazeteye de Şehir Baskısı denir. İstanbul Baskısı’nı gececi arkadaşlar hazırlar.

Gazete yirmi dört saat sürekli değişim içinde olduğundan, her yeni haberle oluştuğundan, her haberle yeniden kurulduğundan, bu değişiklik olağandır.

Değişiklikteki tehlike nedir?

Gündüz o sayfanın, o alanın, o servisin yöneticisi, haberi hazırlar, değişikliği de denetler.

Peki gece değişmelerinde bu usule, bu çalışma düzenine yoğun dikkat gösteriliyor mu? Ne yazık ki evet diyemeyeceğim.

Alanım sanat olduğundan, ben bu alandaki bir haber değişikliğinden söz edeceğim. 


Doğan Hızlan yazdı...

Van’daki savcının ’Bayramlık’ davası 

Bir yıl kadar önce 9 kurşunla vurulan Ahmet Bayram, ölmeden önce, "Beni Heco ile Kemo vurdu" demiş, eski milletvekili Mustafa Bayram’ın oğulları Hecer ve Kemal tutuklanmıştı. O dönemin Van Cumhuriyet Savcısı O.M.’ye, bu davanın hakimlerine rüşvet verilmesine aracılık etmekten, meslekten ihraçtan önceki en ağır cezalar verildi.

VAN’da ’ikinci yargı skandalı’ olarak değerlendirilen gelişmeler, yaklaşık bir yıl önce, Ahmet Bayram’ın dokuz el ateş edilerek öldürülmesiyle başladı. Bayram’ın ölmeden önce, "Beni Heco ile Kemo vurdu" demesi üzerine polis, Mustafa Bayram’ın oğulları Hecer ve Kemal Bayram’ı gözaltına aldı. Hakkında uyuşturucu kaçakçılığı, cinayet, devlete karşı isyan, suç örgütü kurmak ve yönetmek gibi suçlamalar bulunan eski milletvekili Mustafa Bayram’ın iki oğlu, 7 Kasım 2006’da tutuklandı. Tasarlayarak adam öldürme suçundan tutuklanan Hecer Bayram, Edremit eski belediye başkanıydı. Tutuklu Bayram kardeşler Van 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanırken, maktul Ahmet Bayram’ın ailesi, mahkemeye dilekçe verdi.

AİLE NAKİL İSTEDİ

Davacılar, "Bayram Aşireti’nin Van’da etki ve baskısı var" iddiasıyla, davanın batı illerinde bir mahkemede görülmesini talep ettiler. O tarihteki Van Valisi Mehmet Niyazi Tanılır...

Gül’den Bayburt’a sürpriz

İki ay kadar önce Türk Kızılayı Yönetim Kurulu’nun, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü ziyaretinde, Ercan Saatçi’nin anlattığı ’Bayburt Bayburt olalı böyle zulüm görmedi’ fıkrası gülümsemelere yol aşmış ve Saatçi esprili bir şekilde, bu zulme son vermek için Gül’e, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının Bayburt’ta konser vermesini teklif emişti.

Geçtiğimiz hafta sonu Cumhurbaşkanlığı Özel Kalemi, Ercan Saatçi’yi arayarak, Cumhurbaşkanı Gül’ün bu konseri takvimine alacağını bildirdi. Ancak sanılanın aksine, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Cumhurbaşkanlığı’na değil Kültür Bakanlığı’na bağlı olduğundan, konuyla ilgili izin alınması gerekiyordu. Cumhurbaşkanlığı, Kültür Bakanlığı’ndan gerekli izinleri alarak, önümüzdeki aylarda Bayburt Kültür Merkezi’nde verilecek konser için ilk adımı atmış oldu.

FIKRANIN SONU FARKLI

Bu arada Bayburt Valisi Musa Küçükkurt da, Cumhurbaşkanlığı’nı arayarak, Saatçi’nin anlattığı fıkranın sonunun farklı olduğunu iletti. Vali Küçükkurt’un aktardığına göre, fıkrada, Bayburt’a gelen bir senfoni orkestrasının konserinden sonra, bir Bayburtluya sorulan "Konseri nasıl buldunuz?" sorusuna verilen "Bayburt Bayburt olalı böyle zulüm görmedi" cevabı, aslında fıkranın sonu değilmiş...

Ortadoğululuğa pupa yelken...

BELKİ Türkiye’nin yoğun gündemi içinde ülkemizde olan biteni yeterince algılayamıyoruz. Oysa yaşanan olaylar, ülkenin yüzünün beyazdan griye dönüştüğünü ortaya koyuyor.

AKP iktidarı, İslam şalını ülkemizin üzerine geçirmek için altyapıyı tamamlamak üzere.

Türkiye gemisi Ortadoğululuğa doğru pupa yelken yol alıyor.

Şimdi yaşadığımız bazı somut olayları anımsatalım.

Geçtiğimiz hafta İstanbul Gülhane’deki Zeynep Sultan Camii imamı kapıdaki tahtaya Maide suresinden bir ayeti el yazısıyla yazdı.

Bu ayette "Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin" deniyordu.

İmam, din adamlığını unutuyor, İslam adına karşıt dinlere düşmanlık çağrısı yapıyordu.

Müftülük ve Diyanet, imamın yaptığının yanlış olduğunu açıkladı.

* * *

Gaziantep’te bir özel sanat galerisinde açılan bir resim sergisindeki ’nü tablolar’ tüllerle örtülerek sansürlendi.

Tufan Türenç yazdı...

Sümkürmemden ailem de şikayetçi

GALATASARAY savunmasının başarılı ismi Servet Çetin, maçlarda sümkürdüğü için tepki çeken görüntülerine açıklık getirdi. Milli futbolcu yazarımız Erman Toroğlu’nun, Maraton programında kendisine yönelttiği, "Sahada her şeyini ortaya koyuyorsun ama o sümkürme görüntülerin çok kötü. Seni sevimsiz hale getiriyor. Bunun için ne diyorsun?" sorusuna, "Haklısınız. Ama burnumda problem var. Nefes alırken zorlandığım için sümkürüyorum. Arkadaşlarım ve ailem de bundan şikayetçi. Ama elimden geldiğinde bunu azaltmaya çalışıyorum" dedi.

İnternet 2010'a çökecek 

İnternet sistemine, kısa süre içinde 42 ile 55 milyar dolarlık bir altyapı yatırımının yapılamaması halinde, küresel internet sisteminin 2010'a kadar çökebileceği belirtildi.

Teknoloji araştırmalarıyla tanınan araştırma şirketi Nemertes tarafından hazırlanan bir rapora göre, internet sistemine yapılan altyapı yatırımları yeterli değil ve acil altyapı yatırımı gerekiyor.

Mevcut internet altyapısının, her gün katlanarak artan internet kullanımı talebini karşılayamadığının vurgulandığı raporda, gerekli yatırımların sağlanamaması halinde, “Google, YouTube ve Amazon” gibi internet hizmeti sağlayıcı büyük şirketlerin kurulamayacağı vurgulanıyor.

Küresel ticarette internet kullanımının büyük önem taşıdığının vurgulandığı raporda, kapasite arttırıcı altyapı yatırımlarının yapılamaması halinde, internet sisteminin, aşırı yoğunluğu kaldıramayacağı ifade edildi.
Dünya genelinde, internet kullanıcı sayısı 1 milyarın üstünde bulunuyor.

Başbakan’a çağrı: Bu aşktan vazgeç 

SAYIN Başbakan...

Diyelim ki...

Hasan Doğan’ından Ethem Sancak’ına, Remzi Gür’ünden Akın İpek’ine kadar size yakınlıklarıyla tebarüz etmiş bilumum işadamı arkadaşınız canla başla uğraş verdiler...

Ve parasal yükün büyük kısmını "yabancı ortak"ın sırtına yükleyip...

Sabah ve ATV’yi satın aldılar...

Sanıyor musunuz ki her şey fıstık gibi olacak?

Eğer böyle sanıyorsanız, fena halde yanılıyorsunuz...

* * *

Sayın Başbakan...

İsterseniz ben size olabilecekleri anlatayım:

Öncelikle...


Ahmet Hakan yazdı...

 

Son Halife de nü yaptı

Ressam Ayşegül Yarar'ın, Sanko Sanat Galerisi'nin uyarısı üzerine nü tablolarını örterek sergilemesi, "Son Halife" Abdülmecid Efendi'nin yaptığı tablolar da örnek gösterilerek eleştirildi


Ayşegül Yarar'ın, "mahalle baskısı" olarak nitelenen uyarılara rağmen kendi resimlerine sansür uygulamasını da eleştiren sanatçılar, Milliyet'e şu değerlendirmeyi yaptılar:

Hüsamettin Koçan: Abdülmecid Efendi'ye ait nü'ler var. Bu yaşananlar bildiğimiz tipik, sansürcü, ürkek, halkı küçümseyen, sığ bir siyasal davranış. Yaşanan durum, tamamen sansürcü zihniyetin çabasıdır. Ve bu sansürü hiç kimse mazur gösteremez. Bunun bir sanat galerisi tarafından yapılması da ayrıca düşünülmesi gereken bir durum.


'Osmanlı'da bile yaşanmamış'
Balkan Naci İslimyeli: Haber çok utanç verici. Sanatçının çevre baskısına boyun eğişi bence o baskılardan daha da vahim. Bu sansür durumunun giderek yaygınlaşacağından kuşkuluyum. Osmanlı döneminde bile yaşanmamış bu durum. Vahşet boyutunda bir çirkinlik. İnsan güzel bir yaratıktır ve insanın çıplak hali utanılacak bir durum değildir. Ama özellikle kadın vücuduna baskı yaparak bir siyasi malzeme çıkarmak amacındalar.
Mehmet Güleryüz: Şunu sormak lazım öncelikle: Bu kişi niçin nü yapıyor? Resimlerini örtebiliyorsa o kadar da önemli değil nü yapması. Çünkü icabında kendisi giydiriyor resimlerini. Yapıtının yanında durmadığı ve bunun korumasını yapmadığı için sanatçı olarak vasıflandırmıyorum onu. Sanatçı olmayan bir kişinin meselesini de ciddiye almak istemiyorum.
Devrim Erbil: Sanatın sansürü yapılmaz. Fakat maalesef dünyada da yapılmıştır zaman zaman. Bu olaylar olacak ki sanatın ne olduğu anlatılabilsin.

'Kadın ve Erkek Eşitliği Bakanlığı kurulsun'
İstanbul Barosu ve İstanbul Kadın Kuruluşları'nın yayımladığı bildiride, "Kadın ve Erkek Eşitliği Bakanlığı kurulması ve şiddet uygulayan milletvekillerinin dokunulmaz-lıklarının kaldırılması" istendi

İstanbul Barosu ve İstanbul Kadın Kuruluşları, önceki gün düzenledikleri 'Kadına Yönelik Şiddet ve Şiddeti Önleme Yolları' konulu toplantının ardından bir sonuç bildirisi yayımladı.
İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Genel Koordinatörü Avukat Nazan Moroğlu ile İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi'nden avukat Aydeniz Alisbah Tuskan imzasıyla yayımlanan bildiride, alınması istenen önlemlerden bazıları şöyle:

Toplumda farkındalık ve duyarlılık yaratmak için okul öncesinden başlayarak okulda, ailede, askerlikte, kamu kurum ve kuruluşlarında özel sektörde kadın hakları ve aile içi şiddet ve şiddeti önleme konusunda eğitimler verilmesi.
Toplumda örnek oluşturma yoluna gidilmesi. Örneğin; aile içi şiddet uygulamış ve hakkında fezleke hazırlanmış milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması, aile içi şiddet uygulayan memurların disiplin soruşturmasına tabi tutulması.
Belediyelerin sosyal sorumlulukları çerçevesinde sığınma evi açma zorunluluklarının gündeme getirilmesi ve bu konuda belediyelerle eğitim çalışmaları yapılması;
Aile danışma merkezlerinin yaygınlaştırılması ve buralarda yasal haklar, kadın hakları, şiddeti önleme konusunda özel eğitim programları yapılması.
Kadın ve Erkek Eşitlik Bakanlığı kurulması, Bakanlık Yasası ve teşkilatı hazırlanıp oluşturulana kadar, TBMM'de Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu kurulması ve burada özellikle kadın milletvekillerinin yer alması.

 Havada uçuşan beyaz balonlar!
SÖĞÜTLÜ KÖYÜ, NUSAYBİN

Bosna'ya, Kosova'ya gidersin, trajediye doymayan topraklar...
Lübnan'a, Beyrut'a gidersin, trajediye doymayan topraklar...
Filistin öyle, Kudüs öyle...
Mostar'ı, Kuneytra'yı hatırlarsın, için acır...
Irak'a, Bağdat'a gidersin, kan ağlayan topraklar...
Afganistan öyle, Kâbil öyle...
Ya Güneydoğu?..
Şehit cenazeleri... Taziye çadırları... Faili meçhuller... Kendi yurdunda sürgün olanlar... Yakılmış köyler...
Trajediye doymadı mı Güneydoğu da?
Yeterince acı çekmedi mi?
Sabah vakti yola çıktık Mardin'den Midyat'a doğru.
Hava güzel.
Güneş altında sonbahar renkleri insana yaşama sevinci aşılıyor. Tepelere doğru kat kat yükselen üzüm bağları kızarmış, sararmış, iyice pastelleşmiş...
Matiat Oteli'nde akşam, fasıl kurulmuş söylüyor coşkuyla, Türkçe, Kürtçe, Arapça... Hafif tatlı Süryani şarapları, kırmızı...
Midyat'ın Süryani şaraplarını Apê Musa anlatmış, Orhan Miroğlu'nun kitabı, "Dijwar, onlara dair her şey"de, (Avesta Yayınları).
Midyat'tan Nusaybin'e gidiyoruz.
Beyazsu Irmağı akıyor yanımızdan köpüre köpüre...
Yol boyu elimden düşmedi Orhan Miroğlu'nun kitabı. Vedat Aydın, Musa Anter, Mehmet Sincar cinayetlerini anlatıyor, roman gibi... Apê Musa'nın 'faili meçhulü'nde kendisinin de kıl payı ölümün kıyısından nasıl döndüğünü öğrenirken insanın içi ürperiyor.
Hasan Cemal;

Bu güzelim sonbahar sabahında şimdi nereden çıktı bu trajediye doymayan topraklar?..
Ama bak ne yazıyor kitap:
"Vah vah, ne acı şeyler yaşanmış demek, bugün yetmiyor, yetmeyecek. Gerçeği bilmeye, geçmişi hatırlamaya ve birbirimizi keşfetmeye dair uzun bir yolculuğa çıkmanın arifesindeyiz diye düşünüyorum ve bu yolculuğun sadece tarihsel bir merakı gidermeye dayanmadığını da biliyorum."
Bir başka deyişle:

Hasan Cemal yazdı...

Malatya davasında 'izlenme' kuşkusu
Mağdur avukatları Orhan Kemal Cengiz, Ergin Cinmen ve Ali Koç, aralarında yaptıkları telefon görüşmelerinin içeriğinin basına yansıdığını ve ortaklaşa kullandıkları üç internet adresine girmelerinin engellendiğini ileri sürdü

Malatya'da Zirve Yayınevi'ne düzenlenen kanlı baskının ardından önceki gün görülen ilk duruşma öncesi yaşananlar, mağdur avukatlarının özel yazışma ve konuşmalarının yasadışı yöntemlerle izlendiği kuşkusu uyandırdı. Avukatlar, suç duyurusunda bulunma kararı aldı.
Mağdur avukatlarının kullandığı üç ayrı elektronik posta adresinin, Tilmann Geske, Necati Aydın ve Uğur Yüksel'in katledilmesine ilişkin davanın ilk duruşması öncesinde engellendiği ortaya çıktı.

Telefon görüşmesi
Duruşma günü dava nedeniyle kullandıkları üç adrese girmeye çalışan avukatlar, "Mahkeme kararıyla engellenmiştir" yazısıyla karşılaştı. Uzun uğraşlardan sonra adreslerden ikisine önceki gece girebilen avukatlar, diğer posta adresini de ancak dün kullanabildi. Mağdur avukatlarından, Türk Proteston Kiliseleri Birliği Hukuk Danışmanı Avukat Orhan Kemal Cengiz, daha önce de kuşku uyandıran gelişmeler yaşandığını belirterek şunları söyledi:
"Avukat Ergin Cinmen'le yaptığımız bir telefon konuşmasının içeriğini basında gördük. Bu konuşmada sanıklara, soykırım suçlamasını yöneltmeyi tartışıyorduk. Duruşmadan günler önce bunun iddia olarak sunulduğu haberler çıktı."
"18 avukat arkadaşın kullandığı bir elektronik posta grubu var. Burada davayla ilgili gelişmeler tartışılıyor. Buraya kayıtlı avukatların davaya gireceği ,basında yer aldı. Oysa bazı arkadaşlarımızın dosyada vekâleti bile yoktu. Malatya'da otel rezervasyonu bile yaptırmamışlardı.

Baykal'dan teröre karşı 'GAP çağrısı'
CHP lideri Baykal, 'Terörü besleyen kaynakların başında işsizlik geliyor. İşsizliği bitirmek için GAP önemli, ama hükümet projeye mali destek sağlamıyor' dedi

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, terörü bitirmek için işsizliğe çözüm bulunması gerektiğini belirterek, "İşsizliğin önüne geçilmesi için GAP'ın bitirilmesi önemliydi, ama AKP hükümeti projeye mali destek sağlamadı" dedi.
Baykal, kongre öncesi ilk bölge toplantısını Adana'da yaptı. Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyeleriyle, Adana, Mersin, Karaman, Osmaniye, Kahramanmaraş, Adıyaman, Gaziantep, Kilis ve Hatay'daki CHP yöneticilerinin katılımıyla İnci Otel'de düzenlenen toplantıda özetle şöyle konuştu:
GAP UNUTULDU: AKP terörle mücadelede yetersiz kaldı. Terör ayrıdır, etnik çatışma ayrıdır. Terörle mücadele konusunda alınacak tedbirler, Kuzey Irak'ta terör tehdidini bertaraf edecek ciddiyette değildir.
Terörü besleyen kaynakların da kurutulması lazım. Bunun başında işsizlik gelmektedir. İşsizliğin önüne geçilmesi için GAP'ın bitirilmesi önemliydi, ama AKP hükümeti iktidara geldiği günden bu yana GAP'a mali destek sağlamadı.
Bir zamanlar Türkiye, GAP ile yatar, GAP ile kalkardı. Siyasetin temelindeki ana konuydu.
Enerjiyle ilgili yatırımlar yüzde 75 gerçekleşti, fakat tarımsal sulamaya yönelik yatırım bölümü ihmal edildi, yüzde 14'de bırakıldı. 1 milyon 700 bin hektar araziyi GAP sulayacaktı. Türkiye'de sulanabilen arazi 8.5 milyon hektar. Bunun sadece 260 bin hektarlık kısmını GAP ile suluyoruz. 1.5 milyon hektarlık bölümü sulanmayı bekliyor.
Baraj yapılmış, su var, barajdan çıkış kanalı da yapılmış, ama o suyu tarlaya götüren ikincil ve üçüncül kanallar yok.

Uçtu uçtu ne uçtu?..

Ayazpaşa'da eşiyle lokantalardan birinden çıkan kalantor görünüşlü bir bey, gelmekte olan boş bir taksiyi durdurmak için el sallamış.
Ne var ki o sırada gençten bir adam, hemen kaldırımdan inerek kendi durdurmuş boş taksiyi.
* * *
Kalantor görünüşlü beyle eşi, ayıplayan bir dudak büküşüyle genç adama bakarlarken; genç, yeniden kaldırıma çıkarak yanlarına yaklaşmış ve beklenmedik bir kibarlıkla:
- Siz buyurun binin taksiye, demiş; benim acelem yok, şimdi gelir bir tane daha.
* * *
Genç adamı, kocasıyla birlikte dudak bükerek ayıplamaya kalkmış olan kadın:
- Ah çok teşekkür ederiz, demiş; bizi utandırdınız.
* * *
Genç adam:
- Rica ederim, demiş; teşekküre değecek bir şey değil.
Arkasından da:
- Acaba, demiş; ateşinizi rica edebilir miyim, çakmağımı evde unutmuşum da...
Kalantor görünüşlü koca:
- Maalesef, demiş; ne çakmak var bende, ne de kibrit. Taksi için tekrar tekrar teşekkürler...
* * *
Karı-koca taksiye bindikten sonra kadın, kocasına dönmüş:
- Seni hiç anlamıyorum, demiş; neden çakmağını vermedin o kibar gence?
* * *
Kocası:
- Sevgili karıcığım, demiş; kusura bakma ama bazen kafan hiç çalışmıyor. Şayet çakmağımı verseydim, laf lafı açmaya başlayacaktı. Ortak tanıdıklarımızın olduğu anlaşılacaktı. Büyük bir olasılıkla onu da alacaktık taksiye. Eve geldiğimizde, "Bir 5 dakika için buyurmaz mısınız" diye davet etmek zorunda kalacaktık kendisini. Genç kızımız da evde olduğu için, davet ettiğimiz delikanlıyla tanışacaktı.

Çetin Altan yazdı...

Bakan Çiçek'ten PKK ve AB'ye tepki
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, terörün bir sorun çözme metodu olmadığını belirterek, PKK ve AB'ye yüklendi. Çiçek, dün katıldığı HAK-İŞ'in 11. Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada şu mesajları verdi:

PKK'YA SESLENDİ: İki yaşındaki çocuğu öldürerek, hamile kadını kurşuna dizerek, 80 yaşındaki yaşlıyı katlederek ne elde etmek istiyorsunuz? İnsan mısınız, bu nasıl insanlık? Masum çocuğu katleden insan, insan mıdır gerçekten? Bu kullanılmaktır. Bal gibi birilerinin hesabına taşeronluk yapmaktır. Onların kim olduğunu biliyoruz. Onlar Türkiye'nin gelişmesini, büyümesini, güçlenmesini istemez. Onlar sözde demokrasi isterler. Ama öbür taraftan da bu türlü işlere, melanetlere, cinayetlere destek vermekten de çekinmezler, yüzleri kızarmaz bunların.
AB'YE TEPKİ: Bakın kendilerine, şimdi gelecek, cinayetlere cevaz verecek, arka çıkacak, parasal destek verecek, lojistik destek verecek, eğitim desteği verecek, sonra da insan haklarından bahsedecek. Bu örgütleri terör örgütü olarak kabul edenlerin attığı ikinci bir adım yok. Sadece örgüt olarak kabul ediyorlar, ama şu ana kadar bir tek teröristi iade etmediler. Hırsıza mâni olmayan, hırsıza dost olur. Caninin eline silah veren, o cinayete iştirak etmiş olur.
HOMOJEN TOPLUMUZ: 70 milyon kardeşiz, Allah bizi kardeş kıldı. Tarihimiz buluşturdu, barıştırdı, birleştirdi, kaynaştırdı. Kültürümüz böyle. Dünyanın bu manada en homojen toplumuyuz.
NELERİ KATLEDİYORLAR: Türkiye'nin önemli atılımlar yapacağı dönemde terör artırıldı. GAP'ın bitirilmesi halinde 3 milyon 800 bin insan iş bulacak, milli gelir ikiye katlanacak, Türkiye bölgenin en gelişmiş ülkesi olacak. Şimdi anlıyor musunuz, dağa çıkıp çocuk katleden adamlar neleri katlediyorlar?

 

Facebook'a Şam yasağı
Suriye rejimi, sosyalleşme sitesine vatandaşlarının erişimini engelliyor. Forumlarda yönetimin eleştirilmesi ve kontrol dışı sivil grupların oluşumu yasağın nedeni olarak gösteriliyor

Suriye'nin, internetteki sosyalleşme ağı Facebook'a girişi engellediği bildirildi. Suriyeli insan hakları savunucuları, Facebook yasağının altında, forumlarda yönetimin eleştirilmesinin ve halkın dış dünyayla bağlantı kurmasının engellenmesi isteğinin yattığını söyledi.
Reuters ajansının haberine göre, Suriyeli Facebook kullanıcıları, önceki günden beri siteye giremediklerini belirtti. Ajansa konuşan kadın hakları savunucusu Danya El Şerif, "Facebook Suriye'de sivil toplumu geliştirmeye yardımcı oluyor ve hükümetin kontrolü dışında sivil grupların oluşmasını sağlıyordu. Bu yüzden yasaklandı. Dış dünyayla bağlantımızı kestiler. Hükümetimizin bu şekilde davranmasına artık alıştık" dedi.
Ulusal İnsan Hakları Derneği Başkanı Ammar El Kurabi de Suriyelilerin internette yayımlayabildikleri siyasi içerikli materyalin çok azına tahammül gösterildiğini söyledi. El Kurabi, "Yetkililere sorduk ve bize Facebook'un İsrail'in gençlerimizi etkilemesi için bir mecra yaratabileceğini söylediler. Ancak forumun engellenmesinin gerçek nedeni yetkililerin eleştirilmesine imkân vermesi" diye konuştu. Şam yönetimi ise Facebook'a erişimin engellendiği yolundaki haberlere ilişkin açıklama yapmadı.
Reuters, Suriye yönetiminin, geçen aylarda internet blogları, forumlar ve bağımsız medya kuruluşlarının sitelerine karşı bir kampanyaya giriştiğini belirtti. Suriye'nin, Microsoft Hotmail servisini sık sık bloke ettiği, Lübnanlı El Nahar gazetesi ile Londra'da yayımlanan El Kuds El Arabi gibi internette de yayımlanan çok sayıda gazeteye erişimi engellediği kaydedildi.

Ağlayan bir öğretmen

Öğretmenlik mesleğinin kutsallığı tartışılmayacak bir konudur. Ne kadar güzel ifade ederseniz edin yetersiz kalır. Öğretmenlerle ilgili duygu ve düşünceler hep böyledir.
Ne var ki, Türkiye'de, taşıdığı kutsallıkla hiç de uygun olmayan bir yerdedir öğretmenlik. Dün Öğretmenler Günü'ydü, ama öğretmenlerimizin yüzüne bakacak halimiz yoktu.
Bu kutsal mesleğin mensuplarından çıkan ses ne yöneticilerin ne de öğretmenlerimizin gurur duyacağı seslerdi.
İşsizlik, yoksulluk sınırı veya altında bir yaşam düzeyi...
Oysa, öğretmenlerin bir ülkenin, bir ulusun geleceği olduğunu bilmeyen yok. İnsan yetiştirme sorumluluğunu yüklediğiniz öğretmenlere verdiklerimizle herhalde kimse övünemez.
Bu duygu ve düşünceleri yansıtan bir öğretmen mektubunu okuyalım:

"2 çay hocam!"
"Bu yaz çalıştığım çay ocağında '2 çay hocam' diyen müşterilerin verdiği acıyı size nasıl anlatabilirim ki! Artık atanmak bir yana devletimizin yoksul öğrencilere verdiği öğrenim kredisini ödeyebilme derdine düştüm.
Mesleğimi yapamadığım; çalışamadığım, çalıştırılmadığım için evimize ihbarname bile gönderdiler. Ne yapacağımı şaşırdım artık! Yalnızca ben değil; benim gibi 200 bine yaklaşan meslekli işsiz öğretmenlerin ve arkadan gelen, bu saflara katılacak eğitim fakültesi çıkışlı öğretmenlerin rüyalarda avunmasını istemiyorum.
Ben ve benim gibi atanamayan ve sayıları her yıl artan meslekli fakat işsiz öğretmenlerin, bu kutsal meslekten başka yapabileceği alternatif bir mesleği yok.
Sayın Milli Eğitim Bakanı'mız, 'Öğretmenler illa ki devlet kadrolarında çalışmak zorunda değil' diyor. 'Özel sektöre yönelin' diyor ısrarla. Allah aşkına hangi özel sektör? Zamanında öğretmen olmayan, öğretmenlik formasyon eğitimi bile almayanlar öğretmen yapıldı. Çok da olmadı. 7-8 yıl önce. Şimdi ise on binlerce öğretmen açığı olmasına rağmen yine de atanamıyoruz.
Fikret Bila yazdı...

 

Kocaya azgın teke indirimi

Yargıtay, Kocaeli'nde cinsel ilişkiye girmeyip kendisini yataktan iten karısını tabancayla öldüren eşe, mahkemenin verdiği "tahrik indirimini" onayladı..

Yargıtay 1. Ceza Dairesi, cinsel ilişki teklifi, eşi tarafından reddedilen kocanın işlediği cinayette 'haksız tahrik' indirimi yapılmasına karar verdi. Eşinin cinsel birleşme teklifini kabul etmeyen Ö.Y., bu konuda ısrar eden eşini yataktan itekledikten sonra düşmesine neden oldu. Ö.Y.'nin eşi Ü.Y., buna sinirlenerek ruhsatsız tabancası ile eşini öldürdü. Kocaeli 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanan Ü.Y., 24 yıl hapis ve 440 YTL adli para cezasına çarptırıldı. Ü.Y., davayı temyiz etti. Dosyanın ilk incelemesini yapan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, mahkemenin sanık hakkında uyguladığı 'haksız tahrik' indirimine karşı çıktı.

Davanın bozulmasını talep eden Başsavcılık tebliğnamesinde şöyle denildi: "Sanığın olay günü maktüle ile cinsel birleşme isteğinde bulunduğu halde maktülenin bu talebini kabul etmediğini iddia etmiş ise de, evlilik hayatında bir eşin her zaman diğer eşin cinsel talebini yerine getirme yükümlülüğü bulunmadığı ve maktülenin sanığın cinsel birleşme teklifine olumlu yanıt vermemesinin sanık lehine haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasını gerektirmeyeceği nazara alınmadan yazılı gerekçe ile sanık hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasına karar verilmesi yasaya aykırı...

'Dur' ihtarına uymadı ensesinden vuruldu 

İzmir'de 'Dur' ihtarına uymayarak kaçan Baran Tursun'un kullandığı cipe, polis uyarı ateşi açtı. Ensesinden vurulan gencin beyin ölümü gerçekleşti. Cipi takip eden polis memuru tutuklandı..

İzmir'in Bornova ilçesinde 'dur' ihtarına uymayan müteahhit Mehmet Tursun'un oğlu Baran Tursun'un (20) kullandığı cipe polis uyarı ateşi açtı. Görgü tanıklarına göre, 3 el silah sesinden sonra yol ortasındaki elektrik direği ve ağaca çarpıp duran cipin sürücüsü Baran Tursun ağır yaralandı. Hastaneye kaldırılan Tursun'un başında ensesinin üst bölümünde mermi çekirdeği bulunurken, gencin beyin ölümü gerçekleşti. Önceki gece saat 03.30 sıralarında asayiş ekipleri, Bayraklı Meydanı'nda Grand Cherokee marka cipe 'Dur' ihtarında bulundu. Ancak polisin ihtarına uymayan cip sürücüsü Baran Tursun kaçmaya başladı. Bunun üzerine polis ekipleriyle cip arasında kovalamaca başladı.

POLİS MEMURU TUTUKLANDI

Polis ekipleri 3 kişinin bulunduğu cipin peşinden megafonla 'Dur' ihtarında bulundu. Kovalamaca sırasında cip Tekel deposu karşısında orta refüjdeki ağaçlara, ardından da elektrik direğine çarptı. Ağır yaralanan cip sürücüsü Baran Tursun, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne kaldırıldı. Yara almadan kurtulan ve Cinayet Bürosu'na götürülen Emre Ökçelik (20) 1.47, Atilla Doğan (20) ise 0.59 promil alkollü çıktı.

Zengin ve yoksul 
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Başkanı sevgili Kemal Derviş, Cenevre'de yapılan "Ticaret İçin Yardım" konulu toplantıda dünyanın tablosunu şöyle anlattı:
"2 yüzyıl kadar önce, 1820'de en varlıklı 10 ülkenin vatandaşları, en yoksul 10 ülkenin yurttaşlarından 3 kat daha zengindi. Bugün bu oran 50 kata yükseldi." Küreselleşmenin zenginyoksul uçurumunu kıyameti koparacak kadar derinleştirdiğini gösteren başka veriler de var:
- Dünyanın en zengin ve en yoksul yüzde 2'si arasındaki gelir farkı son 20 yılda 1'e 30'dan 1'e 80'e çıktı.
- En zengin yüzde 20 nüfus dünya gelirinin yüzde 80'ini alıyor, en yoksul yüzde 20 nüfus ise sadece yüzde 1'ini.
- En zengin 225 kişinin 1 trilyon doların üstünde olan servetleri, en yoksul 3 milyar insanın bir yıllık gelirleri toplamını aşıyor. Bir başka deyişle, 225 kişisel servet, dünya nüfusunun yarısını bir yıl boyunca yaşatacak büyüklüğe ulaştı.
Herhalde gelecek yıl bu rakam 3.5 milyar kişiye ulaşır. Çünkü hem zenginler servetlerini sürekli katlıyor, hem de yoksullar çığ gibi büyüyor.

Örneğin sadece Çin'de 300 binin üstündeki milyonerler ordusuna her gün 77 kişi katılıyor. Ama bir yandan da bu ülkedeki köle işçilere (Sadece boğaz tokluğuna ölesiye çalıştırılıyorlar) her gün 95 kişi ekleniyor.

Erdal Şafak yazdı...

'PKK bizi terörize etti derhal silah bırakmalı' 

PKK'nın şiddet eylemlerine her zaman tavır alan Kürt siyasetçi Kemal Burkay yıllar sonra konuştu: "PKK, barışçıl ve şiddetsiz bir ortamda tartışılan Kürt sorununu sekteye uğrattı."..

Kemal Burkay, Kürt siyasetinin en önemli isimlerinden. 70 yaşındaki Burkay, Dicle Köy Enstitüsü ve Ankara Hukuk Fakültesi mezunu. Bir süre öğretmenlik ve kaymakamlık yaptı. Türkiye İşçi Partisi'nin Merkez Yürütme Kurulu'nda yer aldı. Komünist olduğu gerekçesiyle uzun süre cezaevinde yattı. 12 Mart 1971 darbesinin ardından yurtdışına çıkmak zorunda kaldı. Daha sonra çıkan afla birlikte yeniden Türkiye'ye döndü. Arkadaşlarıyla birlikte Kürdistan Sosyalist Partisi'ni (PSK) kurdu. Ancak 12 Eylül darbesiyle birlikte yeniden yurtdışına çıktı. Bir daha Türkiye'ye dönmeyen ve İsveç'te yaşayan Burkay, PKK'nın aksine her zaman silahlı eylemleri reddeden bir siyasi tavır aldı. Kürt sorununun kültürel ve siyasal temelde çözülmesi için mücadele etti. Burkay aynı zamanda edebiyatçı. Araştırma kitapları, romanları ve şiirleri 10'u aşkın dile çevrildi. Sezen Aksu'nun söylediği ve "Bir kedim bile yok" dizesiyle belleklere kazınan Gülümse şiirinin de yazarı. Burkay ile PKK'yı ve Kürt sorununu, DTP'nin kapatılması çabalarını konuştuk.

11 Eylül faillerini Yalova polisi bıraktı 

El Kaide davası sanıklarından El Sakka, İngiliz Sunday Times gazetesine röportaj verdi: 11 Eylül bombacılarından dördünün eğitimini Yalova'da yürüttüm. Polis orada baskın yaptı ama delil bulamayınca adamları serbest bıraktı..

Müebbet istemiyle yargılanmasına geçtiğimiz yıl başlanan Suriye uyruklu El Kaide üyesi Louai el Sakka (34) avukatı Osman Karahan aracılığıyla İngiliz Sunday Times gazetesine son derece detaylı bir röportaj verdi. Sakka ayrıca birçok belgeyi ve Arapça olarak kaleme aldığı günceyi de gazeteye ulaştırdı. Terör örgütü El Kaide'nin üst düzey yöneticilerinden biri olma ve 2003 yılında 62 kişinin öldüğü İstanbul saldırılarını düzenlemekle suçlanan Sakka ABD'yi vuran terör saldırılarıyla bağlantısı olduğunu ve bu bağlantının Türkiye bağlantısını ilk kez açıkladı.

2 BOMBACI DA SONRA KATILDI

Sakka, 1999'da dört 11 Eylül bombacısının Türkiye'ye geldiğini, en başta Çeçenistan'da savaşmak için eğitim alan bu gençlere, Yalova dağlarında bizzat fiziki eğitim verdiğini anılarında ifade ediyor. Sakka, bu gençlerin 2001'de ABD'yi hedef alan 11 Eylül saldırılarında Dünya Ticaret Merkezi'ni vuran uçaktaki Ahmed ve Hamza el Gamdi, Pennsylvania'ya çakılan uçaktaki Said el Gamdi ile Pentagon'u vuran uçaktaki Nawaf el Hazmi olduğunu da söylüyor.

Çok yakın tarih Size "hiç olmayacak" epey "hayali" bir film senaryosu anlatayım.
Sonra gideyim.

1. Büyük Devlet, küçük gördüğünün kendisine küçük küçük postalar koymasına bozuktur zaten.
2. Onun yarım yamalak desteğini köstek saymış, ağzı bir kere sütten yandığı için yoğurtları üflemeye koyulmuştur.
3. Hem Irak meselesindeki titrek desteğin acısını çıkartmak, hem de bundan sonra şu veya bu komşuda Büyük Devlet merkezli bir operasyon olduğunda bir daha ağzının yanmaması için Büyük Devlet cinlik yapar.
4. Zaten, kendi sorunlarını kendisi içeriden çözmekte mütereddit, hatta o ne kelime, gönülsüz duran müttefikinin kadim "terör belası" nı yeniden hortlatır.
5. Birincisi, bu şekilde, yani şehitlerin çoğalması, operasyon, sınır ötesi, savaş hali, kitlelerin öfkesi altında; sık sık kendisine yanaşsa da, kamuoyu baskısı ve kökeni itibariyle epey "kaypak ve güvenilmez" bulduğu siyasi iktidarı askerin gölgesine sokacaktır.
6. İkincisi; ABD'nin açık itirazlarına rağmen, aslında oradaki bir "İsrail'e çok yakın ekip" in tam da istediği şey olan "derin" bir sınır ötesi "savaş" a dalarsa, gölge tamamen vesayete, hatta olağanüstü, ara rejimlere dahi gidebilecektir. 

Umur Talu yazdı... 

'Sanal Fatiha ile sevaba girilmez' 

Son dönemde, "Bir tıkla yakınlarınızın ruhuna Fatiha, Yasin, gönderin", "Arkadaşına Fatiha gönder, sevap kazan" gibi internet sitelerinin kurulması üzerine Diyanet İşleri Başkanlığı harekete geçti.

Diyanet'in aylık dergisinde "İnternetten tıklamak suretiyle kişi bizzat Fatiha okumuş veya geçmişlerinin ruhları için Fatiha göndermiş olmaz. Fatiha veya Kuran'dan herhangi bir sure okuyacak kimse, bu sureleri bizzat kıraat etmeli, harflerini telaffuz etmelidir" denildi.

Diyanet, dinde bilim ve teknolojinin kullanımına ilişkin şartları şöyle özetledi:

"Tekniğin sağladığı kolaylıklardan yararlanmak güzel bir şeydir. Bir tıkla Kuran öğrenimi ile ilgili programlara ulaşmak, Kuran'ı ekrandan meali ile birlikte okumak ve sesli dinlemek, namazın kılınışı, abdestin alınması ile ilgili eğitici programlara ulaşabilmek mümkündür."

Boşanan Sarkozy hızlı çıktı

Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin 11 yıllık eşi Cecilia'dan boşanmasının üzerinden bir ay geçti. Ancak adı çoktan "çapkın lidere" çıktı.

Sarkozy'nin kalbini çaldığı iddia edilen iki isimden biri, Fransız televizyonlarının en güzel spikeri Laurence Ferrari (41)... Ünlü sunucunun kısa süre önce 14 yıllık eşinden ayrılması da bu iddiaları ayyuka çıkardı. Ferrari'nin (solda) çalıştığı Canal Plus televizyonundan bir çalışan, "İkisi de bekâr. Ve birlikte olmaktan son derece mutlular. Çok yakın bir arkadaşlıkları var. Mum ışığında yemek yiyorlar. Laurence, Elysee Sarayı'na sık sık girip çıkıyor" dedi.

Fransız liderin isminin anıldığı diğer güzel ise Bosnalı şarkıcı-televizyoncu Tinka Milinoviç (33)... Sarkozy'nin temmuz ayındaki Libya gezisinde tanışan ikilinin samimiyeti kimsenin gözünden kaçmadı. Hatta Bosna basını, ikiliyi manşet yapıp Milinoviç'i (sağda) "Fransa'nın yeni First Lady'si" ilan etti.

Galatasaray çok şanslıydı 
Anlaşılan o ki, iki teknik adam da birbirlerinden epey korkmuşlar. Defansif tedbirlerin bu kadar fazla olduğu, gol pozisyonunun bu kadar az yaşandığı, birkaç pasın bir arada yapılmadığı bir Trabzon Galatasaray maçını yıllardır izlememiştik.

Kalli'ye fazla kızamıyoruz. Tedbirli bir sistem ve dün geceki kadroyla oynamasının haklı gerekçeleri var. Neredeyse kadronun yarısı eksik. Ümit Karan dışında forveti kalmamış. Şöyle eleştirilebilir:

Ümit Karan niye sahada değil de, kulübede. Ya da aynı Ümit Karan'ı maçın bitmesine üç dakika kala hangi akla hizmet sahaya sürüyorsun?

Ama Kalli şöyle düşünmüş: Önce bu maçı kaybetmeyeyim, defansif tedbirleri elimden bırakmayayım, atarsam da maçı alır gelirim demiş. Maçtan önce düşündüğü de aynen gerçekleşti Kalli'nin.

Ahmet Çakar yazdı...

 

Polis kurşunuyla vuruldu

İzmir'in Bornova ilçesi'nde 'dur' ihtarına uymayan cipe polis ekipleri uyarı ateşi açtı. Yol ortasındaki elektiğik direği ve ağaca çarpıp duran cipin sürücüsü Baran Tursun ağır yaralandı. Hastaneye kaldırılan Tursun'un başında mermi çekirdeği bulunurken beyin ölümünün gerçekleştiği belirtildi.

İzmir'de, polisin 'dur' ihtarından kaçarken kaza yaparak yakalanan gencin, kaldırıldığı hastanede yoğun bakım ünitesinde beyin ölümü gerçekleşti. Başının arkasında bir kurşun yarası olduğu görülen gencin, çekilen tomografisinde beyninde mermi çekirdeği tespit edildi.
İddiaya göre, gece saat 03.30 sıralarında devriye gezen Bornova Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şubesi ekipleri, Bayraklı semti Smyrna Meydanı'nda içinde 3 kişinin bulunduğu 35 AL 9702 plakalı Grand Charokee marka cipe "dur" ihtarında bulundu. Polisin "dur" ihtarına uymayan cip sürücüsü Baran Tursun (20) kaçmaya başladı. Bunun üzerine polis ekipleriyle cip sürücüsü arasında yaklaşık yarım saat süren bir kovalamaca başladı. Manas Bulvarı'ndan Çınarlı yönüne giden cip sürücüsü Tursun, TEKEL deposu karşısında direksiyon hakimiyetini kaybederek orta refüjdeki ağaçlara, sonra da elektrik direğine çarptı.

EHLİYETİNE EL KONULMUŞTU

Duran araca müdahale eden ekipler, lüks cipi kullanan Tursun'un direksiyonda hareketsiz yattığını görünce 112 Acil Servis ekibine haber verdi.

Kazada ağır yaralanan Tursun ambulansla Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Anestezi Yoğun Bakım Ünitesi'ne kaldırılırken, araçta bulunan Emre Ökçelik (20) ve Atilla Doğan (20) kazayı yara almadan atlattı.

50 ülke Ortadoğu barışı için masada

Yaklaşık 50 ülkenin temsilcileri, ABD Başkanı Bush'un girişimiyle Annapolis'te yapılacak Ortadoğu Konferansı için ABD'ye gitti. 7 yılın ardından yapılan geniş katılımlı ilk zirvede, Ortadoğu barış sürecinin canlandırılması umuluyor

Filistin lideri Mahmud Abbas'ın, Gazze Şeridi'ni kontrol altına alan Hamas'ı yasadışı ilan etmesinin ardından ABD Başkanı George W. Bush'un gündeme getirdiği Ortadoğu Konferansı, uzun süren belirsizliklerin ardından ABD'nin Annapolis kentinde başlıyor. İki devletli çözüm modelinin ele alınması beklenen ve çok sayıda ülkenin temsil edileceği zirvenin, 7 yıldır tıkanan barış görüşmelerini yeniden canlandırması bekleniyor. Salı günü yapılacak konferans için İsrail ve Filistin heyetleri ile birlikte çok sayıda davetli, Annapolis kentine hareket etti.

Zirvenin bir gün öncesinde, ABD Başkanı George W. Bush İsrail ve Filistih heyeteriyle görüşecek. ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice da, bu akşam, Annapolis konferansına katılan tüm ülke ve uluslararası kuruluş temsilcilerini akşam yemeğinde ağırlayacak. Toplantıya, İran dışında aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 50'den fazla ülke ve kuruluş davet edildi. Annapolis'te ayrıca BM, IMF ve Dünya Bankası'ndan yetkililerin de bulunması bekleniyor. Toplantıya katılıp katılmayacağı uzun süre belirsizliğini koruyan Suriye yönetimi de sonunda Annapolis'e gitme kararı verdi.

KİLİT KONULAR GÜNDEMDE DEĞİL

Zirvede, Filistin-İsrail ihtilafının odağında yer alan Kudüs, nihai sınırlar ve Filistinli mülteciler gibi konuların el alınması beklenmiyor.

Ne münasebet efendim...
Öyle zırt fırt arayan tiplerden olmadığı için gecenin bir vakti kapımı çalmasına çok şaşırdım. İstihbarat konularıyla yakından ilgilidir dostum, dünyada terör belâsına karşı verilen mücadeleleri yakından izler. O konularda yazacaksam ve tereddüdüm varsa ilk aradığım kişidir.

Terliklerini giymeden “Yazma şu kargocu kız konusunu” deyiverdi.

Son Kulis'te, Yeni Şafak'ta çıkan bir habere değindikten sonra konuyu ileride işleme sözü vermiştim. Dostumun, “Sakın ha!” dediği işte konuyu açma sözüm... “Deli misin sen” dedi bana ve ekledi: “IRA'dan Denis Donaldson'un sonunu hatırlamıyor musun?”

“Denis Donaldson da kim?” demeyin lütfen, çünkü 'IRA içindeki İngiliz köstebeği' Donaldson'u iki kez kendisinden söz ettiğim için tanıyorsunuz. İlkinde (20 Aralık 2005) bu düzeyde bir 'köstebek' olabileceğini akıllarının ucundan bile geçirmemiş olan İrlandalılar ve İngilizlerin yaşadığı şaşkınlığı aktarmaya çalışmıştım.

Okuyalım:

“Konuyu tartışan İngilizlerin yüzünü görmenizi isterdim. İki gündür dolaştığım televizyon ekranlarına çıkan İngiliz yorumcular çok şaşkınlar. Alt tarafı son 25 yıllarını çalan ayrılıkçı IRA örgütünün politik birimi Sinn Fein'in liderlerinden biri 'İngiliz devletinin ajanı' çıktı... Adam o kadar üst düzey ki, böyle bir şeyin olabileceğine Başbakan Tony Blair bile inanmaz görünüyor... 

Taha Kıvanç yazdı...

Siyasette vesayet bitti

Başbakan Erdoğan, AK Parti'nin millete karşı oynanan oyunlara karşı, milleti bir birine sımsıkı bağladığını ifade ederek, "Devlet ile milleti birlikte düşünemeyen, hizipçi siyasetçiler geride kaldı. O siyaset anlayışı milletin eliyle tasfiye oldu" dedi.

AK Parti'nin Kızılcahamam'da yapılan 11. istişari oplantısı Başbakan Tayyip Erdoğan'ın kapanış konuşmasıyla sona erdi. Erdoğan konuşmasında AK Parti'nin 70 milyonun partisi olduğunu belirterek, "AK Parti Türkiye'nin mutlu ve müreffeh yarınlara açılan kapısının yegane anahtarıdır.Özellikle de iç ve dış konjonktürün sıkıntılı olduğu, ülkemizin önüne çeşitli zorlukların çıktığı dönemlerde AK Parti'nin o sağduyulu ve onurlu duruşununu, demokrasiye sadakatinin özellikle önemi milletimizin bekası için büyük önem arzediyor. 70 milyon insanımızın dostluk ve kardeşliğinin en büyük temsilcisidir. Bugünlerde bu gerçek çok daha önem arzediyor"dedi.
Erdoğan, "AK Parti'nin millete karşı oynanan oyunlara karşı, milleti bir birine sım sıkı bağlamış ortak duygunun, ortak aklın da sahibidir. Toplumun sinir uçlarıyla oynayarak siyaset yapmak gibi bir kötü alışkanlık var. devlet ile milleti birlikte düşünemeyen, ikisi içni ortak cümle kuramayan hizipçi siyasetçiler geçmişte devlet toplum ilişkilerine büyük zararlar Verdi. Büyük yanlışlıklar yapıldı. O vesayetçi siyaset de, devleti toplumdan ayıran o hizipçi siyaset de milletin eliyle tasfiye olmuş"dedi.

Dondurmayı tanıttı sıra Türk kahvesinde

Mado Dondurmaları'nın sahibi Mehmet Kanbur, İtalyan kahve markası Filicori Zecchini ile anlaşarak, kahve zinciri kuracak. Kanbur, Türk kahvesini bir marka yaparak dünyaya tanıtmayı amaçlıyor

Maraş dondurmasını Mado markası ile dünyaya tanıtan Mehmet Kanbur, İtalyan kahve markası Filicori Zecchini ile kahve pazarına girerek, 2008'de 8-10 cafe açmayı planlıyor. Mehmet Kanbur, Türk kahvesinin doğru bir yerde sergilenmesi gerektiğine değinerek, oyunun kurallarına göre kahve işini yabancı bir ortakla yüzde 50-50 ortaklık yapacaklarını dile getirdi. Kahve konseptinde Türk kahvesinin ağırlıklı olacağını bildiren Kanbur, "Ben onların kahvesini burada satacaksam onlar da benim dondurmamı orada satabilecek. Bir anlamda vizesiz geçer gibi geçiyor ürünleriniz. Biz burada sadece Türk kahvesi satmayacağız yabancı ortağımızın ürünleri de olacak" dedi.
Kanbur, Filicori'yi 3 kuşaktır kahvecilik yaptığı ve İtalyan kahve sertifikasına sahip birkaç markadan biri olduğu için tercih ettiklerini kaydetti. Filicori'nin Türkiye distribütörlüğünü aldıklarını belirten Kanbur, "Bununla hem Mado kafelerin içecek kısmındaki açığı örteceğiz, hem de sadece kahveci dükkanları için Yaşar Dondurma olarak franchising vereceğiz" dedi. 

Tavuk görmeyen çocuklar!

Oğlum tutturdu “Baba Beyaz Şov'a katılmak” istiyorum diye... Artık üniversiteli, genç adam oldu. Sosyalleşmesi lazım... Katkıda bulunmalıyız. “Peki” dedik, ayarladık. Beyaz Şov başladığında geçtim ekran karşısına oğlumu görürüm diye...

Beyaz yine döktürüyordu... Önce Safiye Soyman'ı ayağa kaldırdı, önüne bir minder attı. Faik Bey'i minder üzerine diz çökmeye zorlayıp, evlenme teklifi yaptırdı... Ardından stüdyoya döndü “Yok mu içinizde sevdiğine evlenme teklifinde bulunacak” diye bağırdı... Oğlum zıplayacak diye ödüm patladı... Bu devirde evlendirmek kolay mı?... Neyse genç bir çift atladı hemen sahneye... Canlı yayında erkeğin sevdiğinin huzurunda evlenme teklifinde bulunması güzel görüntülerdi. Olay ciddiydi ama Beyaz gırgır şamataya vurdu, sulandırdı işi... Bir başkası, mesala Okan Bayülgen yapsa adamı döverler. İşin içinde Beyaz olunca, ne yaparsa yapsın rahatsız etmiyor, tam tersine hoşluk katıyor... Acayip bir tılsım var Beyaz'da...

Saatler geçti, bizim oğlanı hâlâ göremedim ekranda. Negatife döndüm... Beyaz bana bunu nasıl yapardı?.. Reklam arasında oğlumu arayıp “Söyle o Beyaz'a seni göstersin, bak gelirim oraya” dedim.

Bekir Hazar yazdı...

Ödül için çağrıldım bunu hak etmedim 

Ödülünü almak için çıktığı kürsüden indirilme gerekçesine anlam veremeyen İmam Hatip Lisesi öğrencisi Tevhide Kütük, ilçede herkesin kendisinin başörtülü olduğunu bildiğini ve programa da böyle çağrıldığını söyledi

Öğretmenler Günü kompozisyonuyla ödül almaya hak kazanan ancak başörtülü olduğu için kürsüden indirilen Kozan İmam Hatip Lisesi 11. sınıf öğrencisi Tevhide Kütük, kendisine yapılanlara çok üzüldüğünü belirterek, “Bunu hak edecek bir şey yapmadım. Kompozisyon yazdım ve ödül kazandım. Ben kötü bir şey yapmadım ki” dedi.

O AN ÇOK KÖTÜ OLDUM

Başörtüsü taktığı için mağdur olan Kütük, Kaymakam ile Garnizon Komutanı'nın kendisine gösterdiği tepkilere anlam veremediğini söyledi. Sadece öğretmenlere olan sevgisini kaleme aldığını ifade eden Kütük, “Yarışmada birinci olduğumu duyunca çok sevindim. Beni ödül törenine davet ettiler. Annemle gittik. Orada öğretmenlerim ve arkadaşlarım vardı. Kürsüye çağırdılar, o sırada protokoldekilerin kendi aralarında konuştuklarını gördüm. 

Milli Eğitim Müdürü hocam, bana nerede okuduğumu sordu. Ben de İmam Hatip'te okuduğumu söyledim. Sonra bir dakika dediler ve protokolden biri 'onu indirin' dedi. Milli Eğitim Müdürü benim kürsüden inmemi istedi.

Kurt adam Taksim'e çıksa fena dayak yer

Musallat'ın yönetmeni Mestçi, “Türk insanı şeytan, vampir ya da kurt adamdan korkmuyor. Bir kurt adam, geceyarısı Taksim'de dolaşmaya kalksa çok pis dayak yer” dedi

Türk Sineması'nın son yıllarda hem üretimde, hem de gişe rakamları açısından yükselişe geçmesinden 'korku' türü de nasibini aldı. Büyü, Gen, Araf, Dabbe gibi filmlerin ardından geçtiğimiz hafta Musallat filmi de gösterime girdi. Film, bir cinin, genç bir kadına musallat olmasını işleyen konusu ile hayli ilgi çekti. Salondan çıkan izleyicide olumlu etki bırakmasına karşın Mahsun Kırmızıgül'ün Beyaz Melek'inin yoğun PR çalışması altında ezilip dikkatlerden kaçan Musallat'ın yönetmeni Alper Mestçi ile konuştuk. Alper Mestçi'nin kariyeri bir hayli çeşnili. Şok, Radar, Hızar, Beyaz Show, Zaga, Zoka, Dikkat Şahan Çıkabilir, Bir İş İçin Lazım gibi TV programlarının editör ve yönetmenliğini yapan Mestçi, ShockHaber adlı bir internet sitesinde editörlük yaptı. Takıntılar, Saçmalama ve Radar Oldum adlı üç kitabın yazarı olan Mestçi, Musallat'ın setini basan bir cin olmadığından yakınarak, “Keşke olsaydı da medyada biraz haberimiz çıksaydı” dedi.

MUSALLAT TAM BİR TÜRK KORKU FİLMİ

“Türkiye'de bir korku filmi yaptığınızda direk yenik başlıyorsunuz işe” diyen Mestçi, şöyle devam etti:

Gülünç durumlar
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, İngiltere Adalet Bakanı'na bir plaket vermiş. Söz konusu “plaket”in ne münasebetle verildiğini bilmiyoruz.

“Âdettendir” diye olsa gerek....

Çünkü biliyorsunuz, tamı tamına ne zamandan beridir şimdi çıkaramıyorum ama bu “plaket verme” işi uzunca bir zamandır karşılaştığımız bir uygulama.

Türklerin bu işe niçin, nereden esinlenerek, hangi amacı gözeterek sarıldıkları hakkında hiçbir bilgim yok. Bilenler açıklasa da öğrensek, diyorum. Bu uygulama yoksa, sektörel bazda (“plaket sektörü” diyelim) düzenlenen bir teşvik sonucu mu ortaya çıktı, onu da bilmiyorum.

Neyse, İngiltere Adalet Bakanı plaketi alınca başparmağını söz konusu şeyin içine sıkıştırmış. Bu olay gazetelere yansıdığına göre, plaketin başparmağı kapması bayağı etkileyici bir biçimde gerçekleşmiş olsa gerek... Plaket sunulan kişi İngiltere Adalet Bakanı olduğu için, parmak sıkıştıran bu plaket güçlü ve oturaklılar arasından seçilmişti herhalde.

Misafir Adalet Bakanı, parmağını plaketten kurtardıktan sonra şu hoş sözleri etmiş:

 

Kürşat Bumin yazdı..


Türkiye'nin çabası Ortadoğu'da barış umutlarını artırıyor   

Filistin ve İsrail liderlerini Ankara'da buluşturan Türkiye, ABD'deki zirve öncesinde de yoğun diplomasi trafiğine sahne oldu. Erdoğan, Olmert'le görüşürken, Babacan da Suriye ve Amerikalı meslektaşlarıyla temasa geçti. Suriye'nin son dakikada konferansa katılacağını açıklaması ise umutları artırdı. Babacan, "Elle tutulur sonuçlar bekliyoruz." dedi.

Filistin-İsrail ihtilafını çözmek için yedi yıl aradan sonra gerçekleştirilen en ciddi girişim bugün Amerika'nın Annapolis kentinde başlıyor. Arap Birliği ve Suudi Arabistan'ın ilk kez İsrail ile masaya oturacağı Ortadoğu Konferansı'na, Suriye'nin de son dakikada katılacağını ilan etmesi umutları artırdı. Bölgenin önemli aktörlerinden sadece İran dışarıda kaldı. Türkiye'yi Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın temsil edeceği zirvenin ilk gününde İsrail heyeti ABD Başkanı ile görüşecek. Bush, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile de bir araya gelecek. Konferansın yarınki asıl kısmında ise Olmert, Abbas ve Bush konuşacak. Çarşamba günü de Olmert ve Abbas, Bush'la ayrı ayrı bir araya gelerek, bundan sonraki adımları ele alacak.

'Devlet Sporcuları' geliyor

Kamuoyunda uzun süre tartışma konusu olan 'devlet sanatçılığı'ndan sonra şimdi de 'devlet sporculuğu' gündemde. Dünyanın gelmiş geçmiş en iyi 3. güreşçisi seçilen AK Parti Sivas Milletvekili Hamza Yerlikaya, uluslararası müsabakalarda başarı kazanmış isimlere 'devlet sporcusu' unvanı verilmesi için girişim başlattı.

Kanun teklifi hazırlayan Yerlikaya, Türkiye'yi uluslararası arenada başarı ile temsil eden bu isimlere 40 yaşından itibaren 'sporcu şeref aylığı' verilmesini de istedi. Teklifte, bu sporculara tedavi yardımı yapılmasına ilişkin düzenleme de yer alıyor. Yerlikaya, 'devlet sporcusu' unvanıyla hem başarılı isimlerin ödüllendirileceğini hem de vatandaşların spor yapmaya özendirileceğini savunuyor. Güreşçi vekil, 2012 yılında yapılacak olimpiyatlara hazırlık için şimdiden bin altın öğrencinin tespit edilmesini de istiyor. 

Dünya ve olimpiyat şampiyonluğu olan AK Partili Hamza Yerlikaya, 'Başarılı sporculara aylık bağlanması ve devlet sporcusu unvanı verilmesi hakkında kanun teklifi' hazırlayarak Meclis Başkanlığı'na sundu. Kanun teklifinde, başarılı sporcuların düzenli maaşa bağlanması da öngörülüyor.

İletişimciler, lütfen bu olayı kaydedin 

Hafta içinde ilginç bir CD ulaştı elime; bir de kibarca yazılmış kısa bir not. Doğan Haber Ajansı (DHA) Genel Müdürü Uğur Cebeci'nin gönderdiği CD'de haftanın en tartışmalı haberi ile ilgili bazı görüntüler bulunuyordu. Malum olduğu üzere, bazı gazetelerde Amasya Anadolu Kız Meslek Lisesi'nde yatılı öğrencilerin türban takmaya, namaz kılmaya vs. zorlandığına dair haberler çıkmıştı.
Bu haberlerin yanlış olduğuna dair bilgilere yer vermişti Zaman. Bu nedenle haberin ilk kaynağı DHA, nazik bir bilgilendirme yapıyordu. İşin doğrusu bu tutumu, meslek ahlakı ve dayanışması açısından çok önemli ve faydalı buldum.

Ortada fevkaladeden tartışmalı bir haber varsa ve farklı yayın organları farklı bulgulara sahipse yapılabilecek en makul ve makbul iş, bilgi paylaşımına gitmektir. O yüzden bizdeki bilgilerin bir araya getirilmesini istedim ve oluşan CD'yi DHA Genel Müdürü'ne gönderdim; tabii ki aynı nezaket seviyesinde bir not yazarak. Böyle yapmak gerektiğine yürekten inanıyorum. Ortada büyük bir iddia var, insanlar ve kurumlar zan altında, haberdeki iddialar sosyal ayrışımları hatta kutuplaşmaları kışkırtacak mahiyette.

Ekrem Dumanlı yazdı...

Kömür yıkama tesisi, tarihî eser diye korumaya alındı 

Zonguldak'ta harabe haldeki eski kömür yıkama tesisi 'tarihî eser' olduğu gerekçesiyle koruma altına alındı. Fransızlar tarafından inşa edilerek 1957 yılında işletmeye açılan bina 'dokunulmazlık' zırhına büründü.

Yıkılma tehlikesi taşıyan binanın bulunduğu yaklaşık 200 dönümlük arazi üzerine şimdi bir çivi bile çakılamıyor. Zonguldak Belediye Başkanı Secaattin Gonca, Koruma Kurulu'nun verdiği karara tepkili. Denize sıfır noktada metruk binanın yerini yeşil alan olarak düzenlemek istediklerini belirten Gonca, "Entel takımı 'bu binanın tarihî özelliği varmış, koruma altına alalım' dediler, buyurun korusunlar. Hepsi çekip gittiler, yine biz bize kaldık. Burayı koruma altına alanları da aldıranları da kınıyorum." diyor. Karabük Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Müdürü Mustafa Sucu ise kömür tesisini koruma altına alan kararın uzmanlar tarafından verildiğini belirtti. Sucu, "Her korunan varlık tarihî eser olamaz. Tarihî olmayan eser de kültür varlığı olabilir" dedi.

lginç karar, Zonguldak Belediyesi'nin Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Merkez Lavvarı'ndan geriye kalan harabe binayı yıkmak için çalışma başlatması üzerine alındı.

Ülkeyi kendi malı zannedenlere pabuç bırakmayız 

Başbakan Tayyip Erdoğan, partisinin Kızılcahamam'daki istişare toplantısının kapanışında iç siyasete yönelik mesajlar verdi. Muhalefete yüklenirken, onların çekmek istedikleri mindere gelmeyeceklerinin altını çizdi.

Ayrıştırıcı temalar üzerinden siyaset yapmadıklarını, 70 milyonun kardeşliğini güçlendirmeye çalıştıklarını vurgulayan Başbakan, "Ülkeyi kendi malı zannedenlere asla pabuç bırakmayacağız. Türkiye'nin o eski Türkiye olmadığını göstereceğiz." dedi. Yıllardır toplumun sinir uçlarıyla oynayarak siyaset yapmak gibi kötü bir anlayışın olduğunu da belirten Erdoğan, devlet ve milleti birlikte düşünemeyen hizipçi siyasetçilerin geçmişte devlet ve toplum ilişkilerine zarar verdiğini söyledi. "Allah'a şükür ki o vesayetçi siyaset de, o tefrikacı hizipçi siyaset de tasfiye olmuştur." ifadesini kullanan Başbakan, AK Partilileri ise şu sözlerle uyardı: "Hesaba çekilmeden kendinizi hesaba çekiniz."

AK Parti'nin Kızılcahamam Asya Termal Tesisleri'nde düzenlenen 11. İstişare Toplantısı dün sona erdi. Üç gün süren toplantıda 95 milletvekili görüşlerini dile getirdi.

Sivil anayasa

Prof. Mithat Sancar, "sivil anayasa" tabirinin ilk defa Fransız İhtilali'nden bir sene sonra, yani 1790'da kullanıldığını söyler. "Sivil anayasa" sıfatını kazanan söz konusu metnin amacı, imtiyazlı sınıfların sistem içindeki imtiyazlarına son vermek, onların siyasi otoriteye tabi kılmasını sağlamaktı, bu arada en çok imtiyazları kısıtlanan tabii ki ruhban sınıfı oldu.
15. Abant Toplantısı'nda sivil anayasa hazırlığıyla ilgili "üç ayrı sivil tanımı" ortaya çıktı. Bir görüşe göre "yurttaşların" hazırladığı, diğer görüşe göre "uygar", son görüşe göre "rejimi sivilleştiren" anayasaya "sivil anayasa" denir. Bu tanımlar tartışmalıdır. "Yurttaş"ın anayasa hazırlaması, 200 yıllık bir tarihin tekrarından başka sonuç vermez, belki anayasanın yurttaşın tanımını ve sistem içindeki durumunu iyileştirmeyi hedeflemelidir. Modern siyasetin temel varsayımları üzerine kurulan toplumlarda ana problemlerden biri, "yurttaş(lık)" kavramının kendisidir. İlk defa modern zamanlarda yurttaşlık teritoryal bir anlam kazandı. Alman modelinde "kan", Fransız modelinde "toprak" yurttaşlığın belirleyici unsurudur. Bugün çokça sözü edilen "anayasal yurttaşlık" klasik yurttaş tanımına göre "ehven" sayılsa bile, sonuç itibariyle...

Ali Bulaç yazdı...

Barzani haberleri Türkiye ile aramızı açmaya yönelik

Irak'ın kuzeyindeki bölgesel yönetimin Başkanı Mesud Barzani'yle ilgili her gün yeni bir iddia gündeme getiriliyor. Barzani'nin önce terör örgütü elebaşılarından Murat Karayılan ve Cemil Bayık'ı yakalayıp askerî uçakla İtalya'ya götürdüğü iddia edildi.

Ardından suikast girişiminden yaralı olarak kurtulduğu haberleri yayıldı. Bu iddialara karşı Barzani herhangi bir açıklama yapmazken Irak Kürdistan Demokrat Partisi'nin dış ilişkiler sorumlusu Sefin Dizayi'den tepki geldi. Dizayi, 'Barzani'nin vurulduğu ve Karayılan ile Bayık'ı İtalya'daki NATO üssüne götürdüğü haberlerinin gerçeği yansıtmadığını' söyledi. Söz konusu haberlerin Türkiye ile bölgesel yönetimin arasını bozmayı amaçladığını savunan Dizayi, "Barzani, özel bir seyahat için Avrupa'da. Birkaç gün içinde de dönecek." dedi.

Cihan'a konuşan Kürt yetkili, PKK liderlerini yakalayıp Türkiye'ye teslim etme gibi bir politikalarının da olmadığını vurguladı. Sefin Dizayi, "Tutuklanma ve götürülme diye bir şey yok. Bizim böyle bir politikamız da yok. Ancak Türkiye'nin İnterpol ve diplomasi kanalıyla Irak hükümetinden böyle bir talepte bulunması normaldir.

Son düdüğü Serkan çaldı 

Zorlu Trabzon deplasmanında son dakikaya kadar ecel terleri döken G.Saray, Serkan Çalık'ın 89'daki nefis golüyle üç puana uzandı. Aslan, birkaç saatliğine Sivas'a bıraktığı liderlik koltuğuna yeniden kuruldu. 105 gün sonra Bordo-Mavili takımla Avni Aker'de buluşan Trabzonlu taraftarlar son dakikada gelen golle büyük üzüntü yaşadı.

Liderlik koltuğunu korumak istemeyen Galatasaray ile zirveye tutunma hesapları yapan Trabzonspor'un dün gece Hüseyin Avni Aker'deki randevusunda gülen taraf Sarı-Kırmızılılar oldu. Karşılaşmanın 89. dakikasında Serkan Çalık'ın attığı tek golle üç puan alan Sarı-Kırmızılılar, Trabzon deplasmanından da namağlup dönmeyi başardı.

Ligde 5 haftalık cezası biten Bordo-Mavili ekip, taraftarlarının da desteğiyle evinde Sarı-Kırmızılı ekibi yenmeyi hedefliyordu. Ersun Yanal da bu düşünceyle forvetteki Umut, Gökdeniz ve Yattara üçlüsünü orta sahadan Ceyhun Eriş'le desteklemişti. Galatasaray'da Hakan Şükür ve Nonda gibi golcülerin yokluğunda Ümit Karan da Feldkamp'ın kararıyla kulübeye çekilmişti. Forvetteki genç Serkan Çalık'ın yardımcılığını orta sahadan sık sık ileri çıkan Arda Turan ve Lincoln üstlenmişti.

'Öcalan beni hapiste çürütür' 

Zaman'ın 21. yaş gününün Avrupa Parlamentosu'nda kutlamasının üzerinden iki hafta geçmeden Avrupa siyasetinin en renkli simalarından Daniel Cohn-Bendit, nam-ı diğer Kızıl Danny, Zaman'ın davetlisi olarak Türkiye'ye geldi.
Dünyayı kasıp kavuran 68 öğrenci hareketinin efsanevî liderinin Zaman'ın davetlisi olarak Türkiye'ye gelmesi gazetemizin 21. yaş gününde ülkemizde 'ezber bozmaya' yaptığı önemli bir katkıydı. "Dünyada benden daha ateistini bulamazsınız." diyen Kızıl Danny, hem Zaman'da hem de TUSKON'da muhafazakârlarla Türkiye'nin birçok siyasî meselesinde yakın düşündüğünü keşfetti. Ama sosyal konularda hâlâ muhafazakâr buldu. 

Gezisinin hem İstanbul hem de Ankara ayaklarında kendisine eşlik ettiğim Bendit ile en hararetli tartışmaları muhafazakârlık ve PKK-DTP ilişkisi üzerine yaptık. Söylediklerini kısaca özetliyorum:

Türkiye'de muhafazakârlar siyaseten hem Kemalistleri hem de sol kesimi fersah fersah geçti. Ama içtimai konularda hâlâ çok tutucusunuz.

Selçuk Gültaşlı  yazdı...


 

 

Kenthaber
Yayın Tarihi : 26 Kasım 2007 Pazartesi 04:37:20
Güncelleme :26 Kasım 2007 Pazartesi 06:05:39


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?