22
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

BUGÜNÜN BASIN ÖZETLERİ

 

PKK kuşatıldı niye rahatsızsınız
Başbakan Erdoğan muhalefeti "PKK kuşatıldı, rahatsız olup saldırıyor. Siz niye rahatsız oluyorsunuz" diyerek eleştirdi. Erdoğan, gizli kalması gereken konuları tartışmaya zorlandıklarını vurguladı.

BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan, AKP’nin Kızılcahamam’da düzenlenen toplantısının açılışında yaptığı konuşmada, mahrem kalması gereken konularda hükümeti açıklama yapmaya zorladığı için muhalefeti, terör örgütünün ekmeğine yağ sürmekle suçladı. Erdoğan, konuşmasında şu mesajları verdi: Terörle mücadelede çok kritik bir aşamaya geldik. Terör örgütünü içeride ve dışarıda izole edip, sosyal, lojistik, finansal ve psikolojik desteklerini kesmeyi başarmak zorundayız. Bu istikamette önemli mesafeler aldığımızı söyleyebilirim. Daha düne kadar terör örgütünün menfi propagandasının tesirinde kalanların bile gerçeği görerek söylem değişikliğine gittiğini görüyoruz. Terör örgütü, her taraftan kuşatılmış durumda.

MAHREM KALMAK ZORUNDA

Türlü tahrik ve ithamlarla, hükümetimizi, izlediğimiz strateji gereği mahrem tutulması gereken bazı konuları kamuoyu önünde tartışmaya zorlayanlar, sadece terör örgütünün ekmeğine yağ sürdüklerini bilmeliler. İlgili kurumlarımızla çalışarak belirlediğimiz strateji çerçevesinde hareket ediyoruz. Bazı konularda açık konuşmuyorsak, stratejik olarak muğlak kalmaları gerektiğinden.

Yunanistan, Fransa’dan 25 Mirage satın aldı
Yunanistan, Fransa’dan 15’i yeni Mirage 2000-5 MK 2 tipi olmak üzere toplam 25 adet Mirage savaş uçağı aldı. Savaş uçakları, Yunanistan Savunma Bakanı Evangelos Meymarakis ve Fransa Savunma Bakanı Herve Morin’in de katıldığı törenle görev yapacakları Tanagra Hava Üssünde konuşlanmış bulunan 114. filoya teslim edildi.

Mirage 2000-5’ler Yunanistan’a avcı uçağı stratejisinde önemli avantajlar veriyor. Mirage 2000’ler F-16’lardan daha yüksek irtifaya çıkıyor, yüksek manevra kabiliyetine sahip ve F-16’lar gibi sesten iki kat hızlı uçabiliyor. Gelişmiş radar sistemine sahip uçaklar elektronik karıştırıcı, dost düşman tanımlama, radarın etkin mesafesi gibi konularda gelişmiş özelliklere sahip. Yunanistan Mirage uçaklarıyla beraber Avrupa Konsorsiyumu MBDA’dan havadan havaya 100 adet Mica füzesi satın aldı. Bu füzeler Fransız yapımı olduğu için Türk jetlerini dost olarak görmüyor. Mirage’ların altına takılacak olan yine Fransız Apache havadan karaya füzeleri de 600 kilometre menzile sahip. Bu füzelerle Yunan jetleri Türk savunmasının temel noktalarını 600 kilometre mesafeden hedef haline getirebilir.

Çığlık...

AYILARI vurma kararı aldılar.

Kararı alan Çevre ve Orman Bakanlığı.

Bir de Bozcaada’nın kınalı kekliklerini vuracaklar. Karar yine Çevre ve Orman Bakanlığı’nın.

Kimi açıkgöz firmalar yabancı avcıları getirip ülkemizdeki hayvanları büyük paralar karşılığında vurduruyorlar.

İzin veren; Çevre ve Orman Bakanlığı...

Çığlıkları duyan yok.

Çevre ve Orman Bakanlığı çevreyi ve ormanı korumak için kurulmamış mıdır?

Ama öyle değil işte... Bu bakanlığın izni olmadan ne bir dalın kesilmesi, ne bir taşın yerinden kaldırılması, ne bir kazmanın vurulması olası...

Bu bakanlık verdiği izinlerle, süregelen doğa yağmasının "yasal" olmasını sağlıyor.
Koruması gerekenleri, yok etmeye yarayan bir devlet kuruluşu...
- Belek ormanlarının kesilip golf sahası yapılması...
- Acarkent faciası...

- Kaz Dağları katliamı...

- Tuz Gölü’nün yok oluşu...

- Tam 72 gölün kurutulması...

Bekir Çoşkun yazdı...

Yargıdan elini çek
Hákim ve savcıların mülakat sınavıyla işe alınmasını öngören yasa teklifini eleştiren CHP lideri Baykal "Rejimin kalbiyle ilgili bir olayı sessizce gerçekleştirmek istiyorlar. Hükümet yargıdan elini çeksin" dedi.

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, hákim ve savcıların mülakat sınavına tabi tutularak göreve alınmasını öngören AKP Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç imzalı yasa tasarısıyla yargının siyasallaştırılmak istendiğini öne sürerek, hükümete "Yargıdan elinizi çekin" diye seslendi. CHP Kongresi öncesi ilk bölge toplantısını Adana’da yapan Baykal, şunları söyledi:

YARGI HABERSİZ

"Bir ülkede rejimin temelinde yargının konumu yatar. Hákimlerin ve savcıların mesleğe alınmasıyla ilgili temel yasal düzenlemeye ihtiyaç varsa, bunu yapması gereken yargı kurumlarıdır, Adalet Bakanlığı’dır, hükümettir. Başka tartışma konuları varken, sessizce bir milletvekili aracılığıyla anayasal düzenin, hukuk üstünlüğünün, rejimin kalbiyle ilgili olayı gizlice kamuoyunun bilgisi dışında gerçekleştirmek istiyorlar. Kanun teklifi komisyondan hızla geçiriliyor, geçen perşembe günü Meclis’e indiriliyor ve bir anda yasalaştırılmak isteniyor. Daha yargı kurumlarının, Yargıtay’ın, Danıştay’ın haberi yok. Bir süre sonra biz ’Aaa n’olmuş yargıya?’ diyeceğiz.

Lunaparkçıdan 750 bin YTL bağış
İzmir Fuarı’nın simgelerinden lunaparkın sahibi Erdoğan Coşkun 6 ay önce hayatını kaybetti. İşçileri tarafından "Baba" olarak kabul edilen Coşkun’un vasiyeti açıklandı. Coşkun, Mehmetçik Vakfı, Şehit Polis Aileleri Derneği ve Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu’na 250’şer bin YTL’lik bağış yapılmasını istedi.

İZMİR’de 6 ay önce 73 yaşında hayatını kaybeden, İzmir Fuarı’nın vazgeçilmez mekanı lunaparkın sahibi Erdoğan Coşkun’un vasiyetinden, üç kuruma toplam 750 bin YTL’lik bağış çıktı. Aile adına açıklama yapan Coşkun Lunapark Yönetim Kurulu Üyesi Önder Coşkun, "Babamız çocuklarının yanı sıra Mehmetçik Vakfı, Şehit Polis Aileleri Derneği ve Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu’na 250’şer bin YTL’lik bağış yapılmasını vasiyet etti. Bunu çocukları olarak yerine getirmekten gurur duyacağız" dedi.

Hayatı boyunca babası Erdoğan Coşkun’un çocukları seven, hayır işlerine önem veren bir işadamı olduğunu belirten Önder Coşkun, şunları söyledi: "Babamız Türkiye’nin her ilinde 48 yıla yaklaşan bir süre lunapark işletmeciliği yaptı. Yaşamı boyunca yaptığı işlerle binlerce kişiye iş imkanı sağladı. İşçileri tarafından ’Baba’ olarak kabul edilirdi. 30 yıla yakın bir süredir her yıl geleneksel olarak yüzlerce çocuğu sünnet ettirir, okula gönderir, okul ve sağlık ocağı yapardı. Önümüzdeki hafta Valimize bu çekleri takdim edeceğiz.

Erkek 60'ında seksi olabilir mi
NE zaman böyle bir haber görsem, aynı şeyi düşünürüm.Önemli bir yayın organı tarafından "Yaşayan en seksi erkek" seçilmek, acaba insana nasıl bir duygu verir?

Amerika’nın en önemli magazin dergisi People bu yıl "Yaşayan en seksi erkek" olarak Matt Damon’u seçmiş.

Doğrusu onun seksi bir erkek olduğunu hiç düşünmemiştim.

Tabii bu konuda benim değil, kadınların görüşü daha önemlidir.

Ama bugüne kadar Mat Damon’u seksi bulduğunu söyleyen kadına da pek rastlamadım.

Çevremdeki kadınlara, "En beğendiğiniz erkek kim" diye sorduğumda, çoğundan şu cevabı alırım:

"George Clooney..."

Zaten People Dergisi de geçen yıl onu yaşayan en seksi erkek seçmişti.

Tabii bu beni değil, kadınları ilgilendiren bir tartışma.

Ama dergide beni de ilgilendiren başka bir şey var.



Ertuğrul Özkök yazdı...

13. uçuş 7. sınırdışı
Küba'nın başkenti Havana’dan 20 gün önce yola çıkan 22 yaşındaki İris P.C. ve 45 yaşındaki Onelia C.M’nin sınır dışı üçgeni Türkiye, Mısır, İspanya arasındaki yolculukları sürüyor.

İki kadın dün İstanbul’dan sınır dışı edilerek, 13. uçuşla Madrid’e gittiler. Kadınların sınır dışı edilebilmek için havada kaldıkları süre 38 saate çıktı. İris ve Onelia, yaşadıklarına rağmen şık ve makyajlıydı. Havana’dan Küba pasaportuyla Kahire’ye gelen İris ve Onelia, aynı pasaportla Madrid’e gitmek üzere THY uçağına binmiş,

İstanbul’dan pasaport kontrolüne girmeden transit geçen iki kadın, Atatürk Havalimanı’nda Küba pasaportlarını yırtıp yok etmişti. Madrid’e, İspanya’nın vize istemediği Meksika pasaportuyla giren ve İspanya’ya iltica etmek isteyince pasaportlarının sahte olduğu anlaşılan İris ve Onelia, İspanya’dan, yasal sınır dışı süresi 5 gün dolduktan sonra 10. gün sınır dışı edilerek İstanbul’a gönderilmişlerdi.

Bundan sonra kadınların yolculukları birbirini izledi. İris ve Onelia, dün İstanbul’dan biri Kahire’ye olmak üzere 7. kez sınır dışı edilerek, 13. uçuşlarıyla Madrid’e gitti. İspanya, İris P.C. ve Onelia C.M’yi ülke sınırları içine sokmayarak, Küba’ya gönderdi.

Dalgaların yuttuğu baba kıza iki katlı mezar
İstanbul Rumelifeneri’nde denizi seyrederken dev dalgaların yuttuğu Cemal Tayfun Gökhan ve kızı Aylin, dün Levent Camii’nde düzenlenen cenaze töreninin ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’nda özel hazırlanan iki katlı kabirde toprağa verildi.

Anne Aleksandra Gökhan’ın isteğiyle Aylin için ilk tören önceki gün Bebek’teki İspanyol Lazarist Kilisesi’nde düzenlenmişti. Baba ve kızın tabutları Levent Camii’ne getirildiğinde, Cemal Tayfun Gökhan’ın babası Engin Gökhan, "Oğlum bu şakayı bize nasıl yaparsın" diye bağırdı. Engin Gökhan, oğlunun ve torununun tabutlarını defalarca öptü. Anne Yıldız Gökhan, ağabeyinin eşi Yekta Gökhan ve kardeşi İhsane Üreten de taziyeleri kabul etti. Aylin Gökhan’ın 12 yaşındaki ağabeyi Cem ise arka kapıdan camiye getirilirdi ve annesiyle birlikte odada kaldı. Cem’e kardeşinin ve babasının tabutları gösterilmedi. Saint Benoit Lisesi mezunu, Serlog Servis Lojistik Dış Ticaret şirketinin Genel Müdürü olan Cemal Tayfun, kızı Aylin’le, Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi. İki katlı hazırlanan mezarın altına Cemal Tayfun Gökhan, üstüne Aylin gömülürken, tabutları mezara Engin Gökhan indirdi.

On yüz bin milyon baloncuk
SIK sık duyarız...

"Dış ticaret açığımız, 45-50 milyar dolar civarında seyrediyor."

Halbuki...
45 ile 50 milyar dolar arasında, 5 bin milyon dolar var, 5 bin milyon dolar!

Veya...

"Türkiye’nin borcu 300-350 milyar dolar" deniyor, gayet rahatlıkla.

300 ile 350 arası?

50 bin milyon dolarcık! 

Minik bir sapma yani.

Son moda da şu...

"PKK terörünün Türkiye’ye verdiği maddi zarar, 300 milyar dolar, bu parayla neler neler yapılmazdı ki."

Dikkat ediyorum...

Özellikle siyasiler söylüyor.

2-3 sene öncesine kadar "100 milyar dolar" diyorlardı, aniden, "300 milyar dolar" oluverdi.

Peki gerçek nedir?

Prof. Dr. Ümit Özdağ, "Türk Ordusunun PKK Operasyonları" isimli kitabında, madde madde yazıyor...
Yılmaz Özdil yazdı...

 

Son Halife de nü yaptı
Ressam Ayşegül Yarar'ın, Sanko Sanat Galerisi'nin uyarısı üzerine nü tablolarını örterek sergilemesi, "Son Halife" Abdülmecid Efendi'nin yaptığı tablolar da örnek gösterilerek eleştirildi


Ayşegül Yarar'ın, "mahalle baskısı" olarak nitelenen uyarılara rağmen kendi resimlerine sansür uygulamasını da eleştiren sanatçılar, Milliyet'e şu değerlendirmeyi yaptılar:

Hüsamettin Koçan: Abdülmecid Efendi'ye ait nü'ler var. Bu yaşananlar bildiğimiz tipik, sansürcü, ürkek, halkı küçümseyen, sığ bir siyasal davranış. Yaşanan durum, tamamen sansürcü zihniyetin çabasıdır. Ve bu sansürü hiç kimse mazur gösteremez. Bunun bir sanat galerisi tarafından yapılması da ayrıca düşünülmesi gereken bir durum.


'Osmanlı'da bile yaşanmamış'
Balkan Naci İslimyeli: Haber çok utanç verici. Sanatçının çevre baskısına boyun eğişi bence o baskılardan daha da vahim. Bu sansür durumunun giderek yaygınlaşacağından kuşkuluyum. Osmanlı döneminde bile yaşanmamış bu durum. Vahşet boyutunda bir çirkinlik. İnsan güzel bir yaratıktır ve insanın çıplak hali utanılacak bir durum değildir. Ama özellikle kadın vücuduna baskı yaparak bir siyasi malzeme çıkarmak amacındalar.
Mehmet Güleryüz: Şunu sormak lazım öncelikle: Bu kişi niçin nü yapıyor? Resimlerini örtebiliyorsa o kadar da önemli değil nü yapması. Çünkü icabında kendisi giydiriyor resimlerini. Yapıtının yanında durmadığı ve bunun korumasını yapmadığı için sanatçı olarak vasıflandırmıyorum onu. Sanatçı olmayan bir kişinin meselesini de ciddiye almak istemiyorum.
Devrim Erbil: Sanatın sansürü yapılmaz. Fakat maalesef dünyada da yapılmıştır zaman zaman. Bu olaylar olacak ki sanatın ne olduğu anlatılabilsin.

'Kadın ve Erkek Eşitliği Bakanlığı kurulsun'
İstanbul Barosu ve İstanbul Kadın Kuruluşları'nın yayımladığı bildiride, "Kadın ve Erkek Eşitliği Bakanlığı kurulması ve şiddet uygulayan milletvekillerinin dokunulmaz-lıklarının kaldırılması" istendi

İstanbul Barosu ve İstanbul Kadın Kuruluşları, önceki gün düzenledikleri 'Kadına Yönelik Şiddet ve Şiddeti Önleme Yolları' konulu toplantının ardından bir sonuç bildirisi yayımladı.
İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Genel Koordinatörü Avukat Nazan Moroğlu ile İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi'nden avukat Aydeniz Alisbah Tuskan imzasıyla yayımlanan bildiride, alınması istenen önlemlerden bazıları şöyle:

Toplumda farkındalık ve duyarlılık yaratmak için okul öncesinden başlayarak okulda, ailede, askerlikte, kamu kurum ve kuruluşlarında özel sektörde kadın hakları ve aile içi şiddet ve şiddeti önleme konusunda eğitimler verilmesi.
Toplumda örnek oluşturma yoluna gidilmesi. Örneğin; aile içi şiddet uygulamış ve hakkında fezleke hazırlanmış milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması, aile içi şiddet uygulayan memurların disiplin soruşturmasına tabi tutulması.
Belediyelerin sosyal sorumlulukları çerçevesinde sığınma evi açma zorunluluklarının gündeme getirilmesi ve bu konuda belediyelerle eğitim çalışmaları yapılması;
Aile danışma merkezlerinin yaygınlaştırılması ve buralarda yasal haklar, kadın hakları, şiddeti önleme konusunda özel eğitim programları yapılması.
Kadın ve Erkek Eşitlik Bakanlığı kurulması, Bakanlık Yasası ve teşkilatı hazırlanıp oluşturulana kadar, TBMM'de Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu kurulması ve burada özellikle kadın milletvekillerinin yer alması.

 Havada uçuşan beyaz balonlar!
SÖĞÜTLÜ KÖYÜ, NUSAYBİN

Bosna'ya, Kosova'ya gidersin, trajediye doymayan topraklar...
Lübnan'a, Beyrut'a gidersin, trajediye doymayan topraklar...
Filistin öyle, Kudüs öyle...
Mostar'ı, Kuneytra'yı hatırlarsın, için acır...
Irak'a, Bağdat'a gidersin, kan ağlayan topraklar...
Afganistan öyle, Kâbil öyle...
Ya Güneydoğu?..
Şehit cenazeleri... Taziye çadırları... Faili meçhuller... Kendi yurdunda sürgün olanlar... Yakılmış köyler...
Trajediye doymadı mı Güneydoğu da?
Yeterince acı çekmedi mi?
Sabah vakti yola çıktık Mardin'den Midyat'a doğru.
Hava güzel.
Güneş altında sonbahar renkleri insana yaşama sevinci aşılıyor. Tepelere doğru kat kat yükselen üzüm bağları kızarmış, sararmış, iyice pastelleşmiş...
Matiat Oteli'nde akşam, fasıl kurulmuş söylüyor coşkuyla, Türkçe, Kürtçe, Arapça... Hafif tatlı Süryani şarapları, kırmızı...
Midyat'ın Süryani şaraplarını Apê Musa anlatmış, Orhan Miroğlu'nun kitabı, "Dijwar, onlara dair her şey"de, (Avesta Yayınları).
Midyat'tan Nusaybin'e gidiyoruz.
Beyazsu Irmağı akıyor yanımızdan köpüre köpüre...
Yol boyu elimden düşmedi Orhan Miroğlu'nun kitabı. Vedat Aydın, Musa Anter, Mehmet Sincar cinayetlerini anlatıyor, roman gibi... Apê Musa'nın 'faili meçhulü'nde kendisinin de kıl payı ölümün kıyısından nasıl döndüğünü öğrenirken insanın içi ürperiyor.
Hasan Cemal;

Bu güzelim sonbahar sabahında şimdi nereden çıktı bu trajediye doymayan topraklar?..
Ama bak ne yazıyor kitap:
"Vah vah, ne acı şeyler yaşanmış demek, bugün yetmiyor, yetmeyecek. Gerçeği bilmeye, geçmişi hatırlamaya ve birbirimizi keşfetmeye dair uzun bir yolculuğa çıkmanın arifesindeyiz diye düşünüyorum ve bu yolculuğun sadece tarihsel bir merakı gidermeye dayanmadığını da biliyorum."
Bir başka deyişle:

Hasan Cemal yazdı...

Malatya davasında 'izlenme' kuşkusu
Mağdur avukatları Orhan Kemal Cengiz, Ergin Cinmen ve Ali Koç, aralarında yaptıkları telefon görüşmelerinin içeriğinin basına yansıdığını ve ortaklaşa kullandıkları üç internet adresine girmelerinin engellendiğini ileri sürdü

Malatya'da Zirve Yayınevi'ne düzenlenen kanlı baskının ardından önceki gün görülen ilk duruşma öncesi yaşananlar, mağdur avukatlarının özel yazışma ve konuşmalarının yasadışı yöntemlerle izlendiği kuşkusu uyandırdı. Avukatlar, suç duyurusunda bulunma kararı aldı.
Mağdur avukatlarının kullandığı üç ayrı elektronik posta adresinin, Tilmann Geske, Necati Aydın ve Uğur Yüksel'in katledilmesine ilişkin davanın ilk duruşması öncesinde engellendiği ortaya çıktı.

Telefon görüşmesi
Duruşma günü dava nedeniyle kullandıkları üç adrese girmeye çalışan avukatlar, "Mahkeme kararıyla engellenmiştir" yazısıyla karşılaştı. Uzun uğraşlardan sonra adreslerden ikisine önceki gece girebilen avukatlar, diğer posta adresini de ancak dün kullanabildi. Mağdur avukatlarından, Türk Proteston Kiliseleri Birliği Hukuk Danışmanı Avukat Orhan Kemal Cengiz, daha önce de kuşku uyandıran gelişmeler yaşandığını belirterek şunları söyledi:
"Avukat Ergin Cinmen'le yaptığımız bir telefon konuşmasının içeriğini basında gördük. Bu konuşmada sanıklara, soykırım suçlamasını yöneltmeyi tartışıyorduk. Duruşmadan günler önce bunun iddia olarak sunulduğu haberler çıktı."
"18 avukat arkadaşın kullandığı bir elektronik posta grubu var. Burada davayla ilgili gelişmeler tartışılıyor. Buraya kayıtlı avukatların davaya gireceği ,basında yer aldı. Oysa bazı arkadaşlarımızın dosyada vekâleti bile yoktu. Malatya'da otel rezervasyonu bile yaptırmamışlardı.

Baykal'dan teröre karşı 'GAP çağrısı'
CHP lideri Baykal, 'Terörü besleyen kaynakların başında işsizlik geliyor. İşsizliği bitirmek için GAP önemli, ama hükümet projeye mali destek sağlamıyor' dedi

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, terörü bitirmek için işsizliğe çözüm bulunması gerektiğini belirterek, "İşsizliğin önüne geçilmesi için GAP'ın bitirilmesi önemliydi, ama AKP hükümeti projeye mali destek sağlamadı" dedi.
Baykal, kongre öncesi ilk bölge toplantısını Adana'da yaptı. Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyeleriyle, Adana, Mersin, Karaman, Osmaniye, Kahramanmaraş, Adıyaman, Gaziantep, Kilis ve Hatay'daki CHP yöneticilerinin katılımıyla İnci Otel'de düzenlenen toplantıda özetle şöyle konuştu:
GAP UNUTULDU: AKP terörle mücadelede yetersiz kaldı. Terör ayrıdır, etnik çatışma ayrıdır. Terörle mücadele konusunda alınacak tedbirler, Kuzey Irak'ta terör tehdidini bertaraf edecek ciddiyette değildir.
Terörü besleyen kaynakların da kurutulması lazım. Bunun başında işsizlik gelmektedir. İşsizliğin önüne geçilmesi için GAP'ın bitirilmesi önemliydi, ama AKP hükümeti iktidara geldiği günden bu yana GAP'a mali destek sağlamadı.
Bir zamanlar Türkiye, GAP ile yatar, GAP ile kalkardı. Siyasetin temelindeki ana konuydu.
Enerjiyle ilgili yatırımlar yüzde 75 gerçekleşti, fakat tarımsal sulamaya yönelik yatırım bölümü ihmal edildi, yüzde 14'de bırakıldı. 1 milyon 700 bin hektar araziyi GAP sulayacaktı. Türkiye'de sulanabilen arazi 8.5 milyon hektar. Bunun sadece 260 bin hektarlık kısmını GAP ile suluyoruz. 1.5 milyon hektarlık bölümü sulanmayı bekliyor.
Baraj yapılmış, su var, barajdan çıkış kanalı da yapılmış, ama o suyu tarlaya götüren ikincil ve üçüncül kanallar yok.

Uçtu uçtu ne uçtu?..

Ayazpaşa'da eşiyle lokantalardan birinden çıkan kalantor görünüşlü bir bey, gelmekte olan boş bir taksiyi durdurmak için el sallamış.
Ne var ki o sırada gençten bir adam, hemen kaldırımdan inerek kendi durdurmuş boş taksiyi.
* * *
Kalantor görünüşlü beyle eşi, ayıplayan bir dudak büküşüyle genç adama bakarlarken; genç, yeniden kaldırıma çıkarak yanlarına yaklaşmış ve beklenmedik bir kibarlıkla:
- Siz buyurun binin taksiye, demiş; benim acelem yok, şimdi gelir bir tane daha.
* * *
Genç adamı, kocasıyla birlikte dudak bükerek ayıplamaya kalkmış olan kadın:
- Ah çok teşekkür ederiz, demiş; bizi utandırdınız.
* * *
Genç adam:
- Rica ederim, demiş; teşekküre değecek bir şey değil.
Arkasından da:
- Acaba, demiş; ateşinizi rica edebilir miyim, çakmağımı evde unutmuşum da...
Kalantor görünüşlü koca:
- Maalesef, demiş; ne çakmak var bende, ne de kibrit. Taksi için tekrar tekrar teşekkürler...
* * *
Karı-koca taksiye bindikten sonra kadın, kocasına dönmüş:
- Seni hiç anlamıyorum, demiş; neden çakmağını vermedin o kibar gence?
* * *
Kocası:
- Sevgili karıcığım, demiş; kusura bakma ama bazen kafan hiç çalışmıyor. Şayet çakmağımı verseydim, laf lafı açmaya başlayacaktı. Ortak tanıdıklarımızın olduğu anlaşılacaktı. Büyük bir olasılıkla onu da alacaktık taksiye. Eve geldiğimizde, "Bir 5 dakika için buyurmaz mısınız" diye davet etmek zorunda kalacaktık kendisini. Genç kızımız da evde olduğu için, davet ettiğimiz delikanlıyla tanışacaktı.

Çetin Altan yazdı...

Bakan Çiçek'ten PKK ve AB'ye tepki
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, terörün bir sorun çözme metodu olmadığını belirterek, PKK ve AB'ye yüklendi. Çiçek, dün katıldığı HAK-İŞ'in 11. Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada şu mesajları verdi:

PKK'YA SESLENDİ: İki yaşındaki çocuğu öldürerek, hamile kadını kurşuna dizerek, 80 yaşındaki yaşlıyı katlederek ne elde etmek istiyorsunuz? İnsan mısınız, bu nasıl insanlık? Masum çocuğu katleden insan, insan mıdır gerçekten? Bu kullanılmaktır. Bal gibi birilerinin hesabına taşeronluk yapmaktır. Onların kim olduğunu biliyoruz. Onlar Türkiye'nin gelişmesini, büyümesini, güçlenmesini istemez. Onlar sözde demokrasi isterler. Ama öbür taraftan da bu türlü işlere, melanetlere, cinayetlere destek vermekten de çekinmezler, yüzleri kızarmaz bunların.
AB'YE TEPKİ: Bakın kendilerine, şimdi gelecek, cinayetlere cevaz verecek, arka çıkacak, parasal destek verecek, lojistik destek verecek, eğitim desteği verecek, sonra da insan haklarından bahsedecek. Bu örgütleri terör örgütü olarak kabul edenlerin attığı ikinci bir adım yok. Sadece örgüt olarak kabul ediyorlar, ama şu ana kadar bir tek teröristi iade etmediler. Hırsıza mâni olmayan, hırsıza dost olur. Caninin eline silah veren, o cinayete iştirak etmiş olur.
HOMOJEN TOPLUMUZ: 70 milyon kardeşiz, Allah bizi kardeş kıldı. Tarihimiz buluşturdu, barıştırdı, birleştirdi, kaynaştırdı. Kültürümüz böyle. Dünyanın bu manada en homojen toplumuyuz.
NELERİ KATLEDİYORLAR: Türkiye'nin önemli atılımlar yapacağı dönemde terör artırıldı. GAP'ın bitirilmesi halinde 3 milyon 800 bin insan iş bulacak, milli gelir ikiye katlanacak, Türkiye bölgenin en gelişmiş ülkesi olacak. Şimdi anlıyor musunuz, dağa çıkıp çocuk katleden adamlar neleri katlediyorlar?

 

Facebook'a Şam yasağı
Suriye rejimi, sosyalleşme sitesine vatandaşlarının erişimini engelliyor. Forumlarda yönetimin eleştirilmesi ve kontrol dışı sivil grupların oluşumu yasağın nedeni olarak gösteriliyor

Suriye'nin, internetteki sosyalleşme ağı Facebook'a girişi engellediği bildirildi. Suriyeli insan hakları savunucuları, Facebook yasağının altında, forumlarda yönetimin eleştirilmesinin ve halkın dış dünyayla bağlantı kurmasının engellenmesi isteğinin yattığını söyledi.
Reuters ajansının haberine göre, Suriyeli Facebook kullanıcıları, önceki günden beri siteye giremediklerini belirtti. Ajansa konuşan kadın hakları savunucusu Danya El Şerif, "Facebook Suriye'de sivil toplumu geliştirmeye yardımcı oluyor ve hükümetin kontrolü dışında sivil grupların oluşmasını sağlıyordu. Bu yüzden yasaklandı. Dış dünyayla bağlantımızı kestiler. Hükümetimizin bu şekilde davranmasına artık alıştık" dedi.
Ulusal İnsan Hakları Derneği Başkanı Ammar El Kurabi de Suriyelilerin internette yayımlayabildikleri siyasi içerikli materyalin çok azına tahammül gösterildiğini söyledi. El Kurabi, "Yetkililere sorduk ve bize Facebook'un İsrail'in gençlerimizi etkilemesi için bir mecra yaratabileceğini söylediler. Ancak forumun engellenmesinin gerçek nedeni yetkililerin eleştirilmesine imkân vermesi" diye konuştu. Şam yönetimi ise Facebook'a erişimin engellendiği yolundaki haberlere ilişkin açıklama yapmadı.
Reuters, Suriye yönetiminin, geçen aylarda internet blogları, forumlar ve bağımsız medya kuruluşlarının sitelerine karşı bir kampanyaya giriştiğini belirtti. Suriye'nin, Microsoft Hotmail servisini sık sık bloke ettiği, Lübnanlı El Nahar gazetesi ile Londra'da yayımlanan El Kuds El Arabi gibi internette de yayımlanan çok sayıda gazeteye erişimi engellediği kaydedildi.

Ağlayan bir öğretmen

Öğretmenlik mesleğinin kutsallığı tartışılmayacak bir konudur. Ne kadar güzel ifade ederseniz edin yetersiz kalır. Öğretmenlerle ilgili duygu ve düşünceler hep böyledir.
Ne var ki, Türkiye'de, taşıdığı kutsallıkla hiç de uygun olmayan bir yerdedir öğretmenlik. Dün Öğretmenler Günü'ydü, ama öğretmenlerimizin yüzüne bakacak halimiz yoktu.
Bu kutsal mesleğin mensuplarından çıkan ses ne yöneticilerin ne de öğretmenlerimizin gurur duyacağı seslerdi.
İşsizlik, yoksulluk sınırı veya altında bir yaşam düzeyi...
Oysa, öğretmenlerin bir ülkenin, bir ulusun geleceği olduğunu bilmeyen yok. İnsan yetiştirme sorumluluğunu yüklediğiniz öğretmenlere verdiklerimizle herhalde kimse övünemez.
Bu duygu ve düşünceleri yansıtan bir öğretmen mektubunu okuyalım:

"2 çay hocam!"
"Bu yaz çalıştığım çay ocağında '2 çay hocam' diyen müşterilerin verdiği acıyı size nasıl anlatabilirim ki! Artık atanmak bir yana devletimizin yoksul öğrencilere verdiği öğrenim kredisini ödeyebilme derdine düştüm.
Mesleğimi yapamadığım; çalışamadığım, çalıştırılmadığım için evimize ihbarname bile gönderdiler. Ne yapacağımı şaşırdım artık! Yalnızca ben değil; benim gibi 200 bine yaklaşan meslekli işsiz öğretmenlerin ve arkadan gelen, bu saflara katılacak eğitim fakültesi çıkışlı öğretmenlerin rüyalarda avunmasını istemiyorum.
Ben ve benim gibi atanamayan ve sayıları her yıl artan meslekli fakat işsiz öğretmenlerin, bu kutsal meslekten başka yapabileceği alternatif bir mesleği yok.
Sayın Milli Eğitim Bakanı'mız, 'Öğretmenler illa ki devlet kadrolarında çalışmak zorunda değil' diyor. 'Özel sektöre yönelin' diyor ısrarla. Allah aşkına hangi özel sektör? Zamanında öğretmen olmayan, öğretmenlik formasyon eğitimi bile almayanlar öğretmen yapıldı. Çok da olmadı. 7-8 yıl önce. Şimdi ise on binlerce öğretmen açığı olmasına rağmen yine de atanamıyoruz.
Fikret Bila yazdı...

 

14 yaşındaki Meltem İngiltere'yi karıştırdı
İngiltere'nin özel uçakla sınır dışı etmeye çalıştığı 14 yaşındakı Meltem ülkede olay oldu. İnsan hakları örgütleri sınır dışına karşı kampanya başlattı..

Türkiye'den 6 yıl önce kaçarak İngiltere'ye yerleşen Kahramanmaraşlı Meltem Avcil (14) ile annesi Cennet Avcil'in İngiltere'den sınır dışı edilmeye çalışılması kriz yarattı. İçişleri Bakanlığı Avcil ailesini özel bir jet kiralayarak İngiltere'den geldikleri Almanya'ya göndermek isterken, insan hakları dernekleri sınır dışının durdurulması için imza kampanyası başlattı.

6 YIL ÖNCE AYRILMIŞLAR
Meltem ile anne ve babası, 2001 yılında Almanya'ya giderek iltica başvurusunda bulundu. Ancak taleplerinin kabul edilmemesi üzerine, bu kez bir TIR'ın arkasında kaçak olarak, kişi başına yaklaşık 2 bin Euro vererek İngiltere'ye kaçtılar. İngiltere'de kalmaya başlayan ailenin iltica isteği 2005'te reddedildi. Bu arada Meltem'in babası kaçtı. Birçok kez İçişleri Bakanlığı tarafından sınır dışı edilmekle tehdit edilen Meltem ile annesi ise ülkede kaldı. Ancak İngiliz Göçmenlik Bürosu yetkilileri üç ay önce, Meltem ve annesinin Almanya'ya gönderilmelerine karar verdi. Bu karar çerçevesinde de bir sabah evlerine yapılan baskınla gözaltına alınarak Bedforshire kentinde bulunan gözaltı merkezine gönderildiler. Meltem ve annesi burada 3 ay kaldı.

'Hem oyun oynarız hem ibadet ederiz'
Gürgendağlılar, kahvehaneye yakın olsun diye köylerine yeni cami yaptırdı. "Hem eğleniyoruz, hem de ibadetimizi yapıyoruz" diyorlar..

Gürgendağ, Trabzon'a 48 kilometre uzaklıkta bir Karadeniz köyü. Türkiye, bu şirin köyün adını kahvehaneden uzak kalan camiye gitmekte zorlanan köylülerin, para toplayıp kahvehanenin yakına cami yaptırmasıyla gündeme geldi. Laz fıkrası gibi bir olayla bir anda Türkiye'nin gündemine oturan köye SABAH girdi. Gürgendağlılar, köylerinin dağınık bir alana kurulu olduğu gerekçesiyle cami yapımını savunuyorlar. Köyün yaşlılarından Ali Babuççu (81), "Çevremizde kalan iki mahallede iki cami var, ama ikisine de 20 dakika mesafedeyiz. Genellikle kahvede oturuyoruz. Gitmek zor oluyordu. Şimdi kahvenin yakınındaki camimizde namazımızı kılıyoruz. Hem ibadetimizi yapıp, hem normal yaşamda eğlencemizi yapmayı amaçladık" diyor.

KAHVEDEN CAMİYE
Köylüler camiyi aralarında para toplayarak imece usulüyle yaptırmış. Yaklaşık 60 bin YTL'ye mal olan caminin en büyük özelliği ise kahvehaneye yaklaşık 500 metre mesafede olması. Ali Babuççu, "Özellikle vakit namazlarını kılabilmek için böyle bir olay çok iyi oldu. Ezan vakti, o sırada kahvehanede ve çevrede kim varsa camiye gidip namazını kılıyor. Bilhassa gençler, bizleri görünce oyunlarını bırakıp camiye geliyor" diyor.

Kabahat günümüz kızlarında..
Num Num'da oturuyorum Kanyon'da.. Sinemaya gideceğim, vakit geçiriyorum.. Yoksa adımımı atmam buraya.. Dünyanın olabilecek en kötü menüsünde yıllardır ısrar ediyorlar.. Tuzlu, tatlı yenecek hiçbir şey bulamıyorum. Bir espresso.. Hepsi o.. Muzo'ya aylardır söylüyorum, o da aylardır söz veriyor, düzelecek diye.. Milim oynama yok..


Şimdi yeni bir dert var, onu da düzelttiremedim.. Kapı.. Kapanmıyor.. Üzerindeki yay yetersiz.. Giren, çıkanın da umurunda değil, arkasındaki kapı..
Çocukken unuturduk.. Hele de sadece salonda sobanın yandığı soğuk kış gecelerinde unuttuk mu, babam bağırırdı..
"Çadırdan mı çıktın" diye..
Çadırda kapı yoktur, bu yüzden çadır yaşamına alışmış Türk kabilelerinde kapı alışkanlığı da yoktur.
Num Num çalışanları dakka başı kapı kapamaktan bir hal oluyorlar.. Hayret ve dehşetle süzüyorum.. Az ötede Harvey Nichols Kanyon terasını tavana kadar camla kapatmış, önündeki yolu bile rüzgârdan kesmiş, üzerine vazife olmadığı halde.. Müşterisine saygısından..
İngiliz üslubu bu..
Bizimki, boş ver, aldırma..

Hıncal Uluç yazdı...

KKTC Başbakanı, Kamhi'yi evinde ziyaret edecek

KKTC Başbakanı Ferdi Sabit Soyer, işadamı Jack Kamhi'yi ziyaret edeceğini açıkladı. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat'ın Cumhuriyetçi Türk Partisi lideriyken açtığı 223 kişinin vatandaşlıktan çıkarılmasıyla ilgili dava geçtiğimiz hafta karara bağlanmış ve işadamı Jak Kamhi de vatandaşlıktan çıkarılmıştı.

4 yıl süren ve geçen hafta karara bağlana davada 223 kişiden 67'si eksik evraklarını tamamlamış, 156'sı ise tamamlayamadığı için vatandaşlıktan çıkarılmıştı. Konuyla ilgili SABAH'a özel açıklamalar yapan Soyer, Türkiye'ye geldiğinde Kamhi'ye bir iadeyi ziyaret yapacağını belirterek, şöyle dedi: "Vatandaşlık meselesi önemlidir. Her önüne gelene bu hak verilmiş.Bir çoğunun sabıka kaydı bile alınmamış. Ancak Kamhi için bu durum düzeltilecek. Kendisini Türkiye'ye geldiğimde ziyaret edip, durumu anlatacağım. Kamhi'yi tekrar vatandaş yapmak için girişimlerin başlatılması talimatını vereceğim." Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün'ün gösterdiği adresin sahte çıktığına dikkati çeken Soyer, "Eksik bilgilerle konuşulduğu zaman sanki Sayın Kamhi'ye karşı bir tutumumuz varmış gibi gösteriliyor. Bizim Sayın Kamhi ile ilgili bir tasarrufumuz olamaz. Sadece mahkemenin verdiği bir karar var ve bu karara saygı duyulması gerekir" şeklinde konuştu.

Barzani'nin Avrupa seyahati muamması
Irak Kürdistan Demokrat Parti ve Kuzey Irak Bölgesel Yönetiminin Başkanı Mesud Barzani'nin bir saldırıda yaralandığı ve bu nedenle tedavi için bir Avrupa ülkesine gittiği Arap basınında yer aldı.

Ancak, Barzani'nin sözcüsü Fuad Hüseyin ise haberleri yalanladı. Hüseyin, Barzani'nin sağlık durumunun çok iyi olduğunu belirterek, "Sayın Başkan bundan 1.5 ay önce bu yurtdışı ziyarete karar vermişti. Ancak, Türkiye ile Irak arasında yaşanan kriz yüzünden erteledi. Ziyaret tamamen özeldir" dedi.

İTALYA'DA MI?
Öte yandan İHA'nın haberine göre Barzani'nin terör örgütü PKK'nın elebaşlarından iki isimle birlikte bir Avrupa ülkesine gittiği iddia edildi. K. Irak'taki isimlerinin gizli tutulmasını isteyen kaynaklar, Barzani'nin bu iki örgüt liderini ABD'nin bilgisi dahilinde gittiği ülkeye teslim ettiğini ileri sürüyor. Barzani ile aynı uçakta yer aldığı ileri sürülen bu iki ismin Murat Karayılan ile Cemil Bayık olduğu öne sürülüyor. Barzani'nin askeri uçakla Erbil'den İtalya'daki NATO üssüne gittiği de iddia edildi.

 "Türkiye Modeli"
Sorunlara çözüm ararken modellerden söz ediyoruz. Ancak " model " dediğimiz... Yani " örnek almaya değer bulduğumuz " şeylerle ilişkimizin "aksak" olduğunu düşünüyorum.
Demek istediğim şu... Neler örnek alınabilir, neler alınamaz? Bunu doğru dürüst kavrayabilmiş değiliz.
Şimdi vereceğim iki örnekle bunu anlatmaya çalışacağım...

Geçen gün taksideyim...
Şoförle İstanbul'un giderek ağırlaşan trafiğinden konuşuyoruz... Birden yavaşladık... Adım adım gitmeye başladık...
Ben yakınırken, şoför, " Baksana abi " dedi, "iki şerit teke düşüyor..." Gerçekten de, görünürde hiçbir mantıklı nedeni olmadığı halde yol daralıyor, bu yüzden de trafik duracak kadar yavaşlıyordu.
Aslında neden belliydi: Yolun planı yapılırken bu durum öngörülmemişti.


Halbuki Batı ülkeleri karayolu taşımacılığına bizden önce geçmişti. Çeşitli sorunlar yaşamış ve bunları çözmüşlerdi. Kent yollarını planlamadan önce, gidip onların tecrübelerinden yararlanmak, sonra da Türkiye'de uygulamak kolay ve ucuz bir yöntem olurdu. 

Emre Aköz yazdı... 

Muhalefet ateşle oynuyor
Terörle mücadelede nihai sonucu almak için çoğulcu demokrasinin şart olduğunu belirten Erdoğan, menfi milliyetçiliği sürdüren muhalefetin ateşle oynadığını söyledi..

Başbakan Tayyip Erdoğan, AK Parti'nin Kızılcahamam kampının açılışında terörle mücadele planının ipuçlarını, Atatürk'ten örneklerle süsleyerek verdi. "İnsanları dışlamak yerine kazanmanın yollarını birlikte arayalım. Atatürk'ün en büyük başarısı etnik kökeni, dini inancı ne olursa olsun milletin bütün fertlerini TC vatandaşlığında birleştirmiş olmasıdır" diyen Erdoğan, terörle mücadelede uyguladıkları planının ana hatlarını şöyle çizdi: "Nihai amacımız terör örgütüne silah bıraktırmak, insanları dışlamak yerine kazanmanın yollarını aramak, hiçbir vatandaşı terör örgütünün propagandasına, kucağına bırakmamak, DTP gibi siyasi partilerin demokratik zemin dışına itilmemesini sağlamak." "Bölge halkı benimle birlikte" diyen CHP ve MHP'yi, "Terör örgütünün ekmeğine yağ sürüyorlar. Muhalefet, ateşle oynuyor" diye suçlayan Erdoğan, şu mesajları verdi:

* Çok kritik bir aşamaya gelmiş bulunuyoruz. Bu safhada terör örgütünü gerek içeride, gerek dışarıda tam olarak izole etmeyi, sosyal, lojistik, finansal ve psikolojik bütün desteklerini kesmeyi başarmak zorundayız. Önemli mesafeler aldığımızı söyleyebilirim.

'Aaa yargıya ne olmuş diyeceğiz'
AKP'nin "yargıçların atanmasını mülakata" bağlayan yasa teklifinin tehlikeli olduğunu belirten Baykal, "Artık Cumhurbaşkanlığı freni de yok" dedi..

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, AKP Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç'un, "Yargıçların atanmasını mülakata" bağlayan yasa teklifinin "Çok tehlikeli bir proje" olduğunu söyledi. Baykal, "Siyasetçiler liste hazırlar, o listeler bürokratlara verilir ve mülakatlarda o listeler dikkate alınır yargı siyasallaştırılır.

Bu tuzağa dikkat" uyarısında bulundu. Adana'da 9 ilin parti yöneticilerinin katıldığı bölge toplantısı öncesi gazetecilerin soruları üzerine Tunç'un teklifine, benzer bir teklifin bir önceki Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından geri gönderildiğini hatırlatarak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e şöyle gönderme yaptı: "Artık Cumhurbaşkanlığı freni de kalmamıştır.

Bu nedenle, daha önce Cumhurbaşkanlığından dönen, hakimler ve savcıların mesleğe alınmasıyla ilgili yasa bu kez dönmeyecektir. Bir süre sonra da 'Aaa yargıya ne olmuş' diyeceğiz. Türkiye bir başka Türkiye'ye dönüştürülmek isteniyor. Bu tuzağa dikkat. Böyle ciddi yasal düzenlemeler için milletvekili değil Adalet Bakanlığı teklif verir."

 

Alex aldı götürdü
İkinci yarıdaki 15 dakikalık bölüm dışında Fenerbahçe çok efektif bir futbol oynadı. Takım savunması olarak her geçen hafta daha iyiler. Üstelik Deniz ve Lugano gibi oyuncular olmamasına rağmen Fenerbahçe'yi defansif anlamda çok başarılı bulduk. Semih ve Alex uyumu özellikle Süper Lig maçları için bulunmaz bir nimet. İlk gole bakıyoruz; Semih arkasından gelen Alex'e alanı boşaltıyor.

Deivid de harika bir pasla Alex'e golü yaptırıyor. Üstelik dün gece Tümer yorulana dek, Aurelio yardımcı olarak ön libero gibi oynadı. Roberto Carlos büyük bir isim. Bu dünya yıldızı hem imaj hem de pazarlama yönünden, Fenerbahçe için çok faydalı.

Fakat defansif anlamda aynı oranda faydalı olduğunu söyleyemeyiz. Ankaraspor'un attığı ve maçı bir an için kritiğe sokan ilk golde Carlos hatalı! Yerini kaybediyor. Mehmet Yılmaz da golü buluyor. İlk devre her yönüyle mükemmele yakın bir Fenerbahçe vardı. Alan daralttılar, ikili mücadelelerde çok başarılıydılar; iyi de pozisyon buldular. Üstelik Fenerbahçe istenilen şutları atmaya da başlamış. Ama ikinci yarı, gereksiz bir rehavet, tuhaf bir durgunluk vardı. Üstelik bu dakikalarda herkese acaba dedirten Ankaraspor'un golü geldi. 

Ahmet Çakar yazdı...

 

Ateşle oynama
AK Parti'nin Kızılcahamam'daki kampında partililere seslenen Başbakan Erdoğan, muhalefetin terörle mücadele konusundaki açıklamalarını “ateşle oynamak” olarak nitelendirerek, “Terör siyasi istismara gelmez” dedi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ankara'nın Kızılcahamam ilçesinde düzenlenen AK Parti 9. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı'nın açılışında bir konuşma yaptı.
Teröre karşı yürütülen mücadelede çok kritik bir aşamaya gelindiğini belirten Erdoğan, “Bu safhada terör örgütünü gerek içeride gerekse dışarıda tam olarak izole etmeyi, sosyal, lojistik, finansal, psikolojik bütün desteklerini kesmeyi başarmak durumundayız. Bu istikamet önemli mesafeler aldığımızı söyleyebilirim. Ancak daha almamız gereken çok mesafe var. Bugüne kadar ne yazık ki dost ve müttefikleri daha yalnız bırakılan Türkiye terörle mücadelesinde ilk kez bu kadar büyük bir destek bulmaya başlamıştır.

DÜNYA GERÇEĞİ GÖRDÜ

Komşularımız, Orta Doğu ülkeleri, ABD ve Avrupa haklı mücadelesinde en azında söylem düzeyinde Türkiye'nin yanında yer almaktadır. Daha düne kadar terör örgütünün menfi propagandasının tesirinde kalanların bile artık gerçeği görerek söylem değişikliğine gittiklerini görüyor ve duyuyorsunuz. Ancak, dostlarımızın söylemle yetinmeyerek özellikle finans kaynaklarının kurutulması ve terör örgütünün maskeli faaliyetlerine son verilmesini somut tedbirler almalarını bekliyoruz” dedi.

3. köprü rantçılarına arsa satmayın uyarısı
3. köprü ve bağlantı yollarının yapılacağı güzergahtaki köyler arsa spekülatörlerinin gözdesi oldu. Bölgedeki muhtarlar hareketliliği "Lüks arabalarla gelip, köylülerle pazarlık yapıyorlar. Köylülere, 'satmayın' uyarısı yapıyoruz" diyerek özetliyorlar. 

Boğaz'a üçüncü köprünün nereye yapılacağının netleşmeye başlamasıyla birlikte, bölgedeki köylere arsa spekülatörlerinin ilgisi de arttı. Köprü güzergahı ve bağlantı yolları için düşünülen iki güzergahtaki Çatalca, Sarıyer, Bahçeköy, Anadolukavağı ve Pendik çevresindeki arsalar spekülatörlerin iştahını kabartıyor. Yeni Şafak'ın “Boğaz'da 100 milyarlık güzergah rantı” haberiyle dikkat çektiği konuyla ilgili bölgedeki muhtarlar da arsa almak için lüks araçlarla köylere gelen zengin işadamlarının sayısının arttığına dikkat çektiler.
MUHTARLARDAN SATMAYIN UYARISI
Beykoz Akbaba Köyü'nün Muhtarı ve Beykoz Muhtarlar Derneği Başkanı Yüksel Kılıç, bölgedeki hareketliliği anlatırken, çoğu zaman lüks araçlarla gelen bazı kişilerin, satılık arazi olup olmadığını sorduğunu ve köylülerle pazarlık yaptığını söyledi. Kılıç, “Köylülere arsalar değerlenecek satmayın” uyarısı yaptıklarını söyledi.

Anadolukavağı Muhtarı Nurettin Sarıçiçek, ise köprü ile ilgili gelişmeleri yakından takip ettiğini belirterek, "Biz 3. köprünün Anadolukavağı'na yapılacağını ve köprünün bağlantı yollarının Elmalı'dan Akbaba Deresi yol ayrımına kadar uzandığını duyduk. Ancak köprüye giden bağlantı yerlerinin bulunduğu araziler, 5-6 yıl öncesinden satın alındı. Arazilerin büyük çoğunluğunun da ünlü bir işadamına ait olduğu söyleniyor" dedi.

Alevilik: Bir kişisel tanıklık
Hükümetin en sonunda Alevilik konusunda açılım yapmaya karar verdiği anlaşılıyor. Bu yerinde girişime en ters tepki mevcut durumdan en fazla yakınan Alevi kesimden geliyor. Küçümseme ve kuşku egemen yaklaşımlarına. “Ak Parti ve destekçisi çevreler daha önce bu konuya hiç ilgi göstermezken, şimdi neden?” diye soruyorlar. Kendi hesabıma son üç yıl içerisinde yazdıklarımı ilgimin tanığı olarak gösterebilirim. Onların sorunu Türkiye'nin ve dolayısıyla bizim de sorunumuzdur.

Eski yazılarımdan bir demet sunuyorum:
“Türkiye'de dengeler, rejimin kendisi 'Sünnî özellikli' olarak korunurken çoğunluğun dindar kimlikleriyle iktidardan uzak tutulması üzerine oturuyor... 'Lâiklik' eksenli tartışmaların temelinde de, bu yüzden, rejimin 'dinî' rengiyle uyumlu iktidarların, oylarıyla o iktidarın işbaşına gelmesini sağlayan kitlelerden farklı olanlar için bir 'tehdit' oluşturabileceği kuşkusu yatıyor. Aleviler, hiç de haksız sayılmayacak sebeplerle, kendi üzerlerinde hissettikleri mânevî baskıyı, 'Alevi' kimliğini resmen tanımayan sistemin kendilerinden farkı olanlar üzerinde yasaklar aracılığıyla uygulamasını bir 'emniyet kilidi' olarak görüyorlar. (..) Elimizde bu kapsamlı sorunun kısa yoldan çözüm anahtarı yok, kimsenin yok; ancak asırlardır beraberce yaşayan ve bundan sonraki asırlarda da beraber yaşayacak insanlar olarak, rahat ve huzur içerisinde ömrümüzü sürdürmemizi sağlayacak formulü de beraberce arayabiliriz.” (Aynalar yalan söylemez, 12 Ekim 2004)

Fehmi Koru yazdı...

Barzani Kanada'dan İsrail'e her yerde
Salı günü Kuzey Irak'tan ayrılan Mesut Barzani'nin 5 gündür nerede olduğu bilinmiyor. Barzani'nin yanına PKK liderleri Karayılan ve Bayık'ı da alarak İtalya'ya gittiği ileri sürüldü. Ancak bu haber jet hızıyla yalanlandı. Barzani ile ilgili son bilgi ise “Fransızca konuşulan ülke ya da bölgede” olduğu. 

Irak Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani'nin sır gibi ortadan kaybolması beşinci gününü dolduruyor. Barzani'nin Salı günü Irak'tan hareket ettiği belirtiliyor. IKDP liderinin ülkeden ayrılması önce gizleniyor. Daha sonra bazı Arap kanallarının bilgisi olduğu öğrenilince bu kez "Peyamner" isimli internet sitesinde bir ülkeyi ziyaret ettiği şeklinde muğlak bir açıklama konuluyor. Ancak bu açıklama kuşkuları daha da artırıyor.
SER VERİYOR SIR VERMİYORLAR

Burası Ortadoğu ve söz konusu olan kişi Barzani olunca, sır gibi saklanan ziyaret iyice gizemli bir hal alıyor. İlk gelen bilgiler Barzani'nin Avrupa turuna çıktığı yönündeydi. Daha sonra silahlı saldırı sonucunda yaralandığı ve bir ambulans uçakla bilinmeyen bir ülkeye götürüldüğü söylendi. Tam da Ortadoğu'ya özgü bir durumdu bu. Bu arada “İsrail'de” iddiası ortaya atıldı. Ancak Barzani'nin resmi sözcüsü Fuat Hüseyin ile ulaştığımız Neçirvan Barzani ve Dr. Abdüsselam bu iddiaları yalanladılar. Barzani'nin nerede olduğuna dair en yakınları dahi ser verip sır vermiyorlar.

Sınıf atlamadım, hepimiz taşralıyız
“Herkesin Anadolu'da kökleri var. Bence önemli olan, insanların başarı öyküsüdür. Geçmişimde hiç mi güzel işler yok? Olabilir, insan olarak hatalar yapmış olabilirim. Önemli olan geçmişten ders çıkartıp geleceğe bakmak! Değişimi, sınıf atlamak gibi algılamak yanlış.


Doğudan batıya, okumuşundan köylüsüne, gencinden yaşlısına… Sevginin her türlüsü, kalplerimizi ısıtan tüm anlarımız ve bizi biz yapan tüm değerlerimiz, belki de daha önce düşünmediğimiz ya da hissetmediğimiz bir şekilde, hem duygusal hem de esprili bir dille anlatılmaya çalışılmış. Üstelik de hayatında ilk kez sinema filmi yöneten biri tarafından. Güçlü oyuncu kadrosu bu işi çözmüştür diyenler için, “güzel bir senaryo, iyi bir kurgu ve muhteşem film müziklerine ne dersiniz” diyorum. 1993 yılında Star TV'de,“Alem Buysa, Kral Benim” şarkısını yaptığı günlerden tanıdığım Mahsun'un bugüne kadarki değişimini, ruh halini iyi bilenlerdenim. O, bu değişimin adının, sınıf atlamak olmadığını söylüyor. Film çekimlerinin 11 ay sürdüğünü düşünürsek bu sürede konser ve dizilerden kazanacağı paraları da önemsememiş. Ama sonuçtan memnun, zafer tadında, tatlı bir yorgunluk var üzerinde Mahsun'un. Bu tatlı yorgunluğu da ilk kez Yeni Şafak Pazar'la paylaştı. 'Arkadaş tadında' bu sohbeti sıkılmadan okuyacaksınız.

“Programım başlıyor, dağıtalım ortalığı!”
Hülya Avşar... Gülben Ergen'e salladı “Ürünü yok” diye... Ardından da bana.. Neymiş “Gazeteci” değilmişim... Benim de ürünüm yokmuş... Gereken cevabı verdim... Sonuçta polemik oldu aramızda... İşine yaradı epey... Çünkü Türkmax'da yeni programı başlıyordu... İyi reklamı oldu...

Tamer Karadağlı... Gecenin bir yarısı stüdyo bastı... “Erol Köse çıksın karşıma” diye efelendi... Karşılıklı atıştılar fena halde... Gündem oldu Tamer bir anda... Üç gün sonra Holywood'da çekilen filminin galası vardı. Bütün kameralar hücum etti ona... Stüdyo baskını epey yaradı, iyi reklamı oldu...

Yavuz Bingöl “Heeyyyt bana bu soruları soramazsınız, kapat ulan kapat kamerayı” diye bağırıyordu ekranlarda... Ne tesadüftür ki bu “Heeeyt ulan kapat” naraları attığı yer yeni dizisinin tanıtım galasının yapıldığı mekandı. Ve yine ne tesadüftür ki, o dizide ceket sırtında kabadayı idi Yavuz... Galada attığı naralar gündem yaptı, tam dizisinin olduğu dönemde... Yarasın, yarasındı...

Bülent Ersoy... Teknede evlendi... Televizyoncuları almadı tekneye... Sadece tek kamera çalıştı içeride. Görüntüleri kendine saklamıştı. Telefon açıp istedim o görüntüleri... “Veremem kendi programımda kullanacağım” dedi Bekir Hazar yazdı...

Benim yanağım da çok okşandı
Başbakan'ın yanağını okşamanın vücut dili olduğunu belirten Mehmet Barlas, “Mesela İsmet İnönü de benim yanağımı okşamıştı. Yanak okşamayı ondan öğrendim” diyor. Hayatının gazeteci olarak en özgür dönemini Yeni Şafak'ta yazarken yaşadığını belirten Barlas, Yeni Şafak'ı şöyle tanımlıyor: Babaıali'de bir özgürlük adası

Mehmet Barlas adından son günlerde sıkça söz edilen bir gazeteci. İstanbul Hukuk Fakültesi'nde okurken on dokuz yaşında para kazanmak için başladığı gazeteciliği meslek olarak seçen Barlas gazetenin her kademesinde emek vererek bugünlere geldi. Yani plazalara paraşütle inmmedi. Kendisi gibi gazeteci olan eşi Canan Barlas'la aynı gazetede çalışırken tanışıp evlenen Barlas, mesleki ya da başka bir anlamda birbirlerini hiç kıskanmadıklarını çünkü ikisinin de işlerine saygı duyduklarını belirtiyor. Bir kızı bir oğlu olan ve bir dönem kızıyla program da yapan Mehmet Barlas şimdi torunlarını seviyor. Torun sevgisinin bambaşka bir duygu olduğunu da belirten Barlas torunları için çok sevdikleri şempazelerinden ayrılmak zorunda kaldıklarını da mutlulukla açıklıyor. İlk defa tanıştığım ve son derece centilmen, sakin, sorduğum her soruya çekinmeden, açık yüreklilikle cevap veren Mehmet Barlas gibi duayen bir gazeteciyle çok keyifli bir röportaj gerçekleştirdim. Antepli olan Mehmet Barlas'tan Yeni Şafak okurları için yemek tarifi almayı da ihmal etmedim.

ABD'nin 'dayı'sı Osmanlı'ydı
Coğrafî olarak uzakta bulunmasına rağmen ilişkilerimizin çok yoğun biçimde yaşandığı bir ülke ABD. Osmanlı'dan Türkiye Cumhuriyeti'ne uzanan çizgide, zaman aralığının da geniş olmasının etkisiyle dalgalı bir seyir izleyen münasebetlerde, doğaldır ki tansiyonun yükseldiği pek çok olay var.

İngiliz Financial Times, 15 Ekim 2007 tarihli nüshasında "Artık her 10 Türk'ten 9'u Amerika'ya düşmanlık besliyor” diye yazdı. Orana ilişkin rivayet muhtelif olsa da, ABD'nin şu sıralar Türkiye'de ciddi bir “imaj sorunu” yaşadığı kesin. “Çuval hadisesi” ile “sınır ötesi operasyonda ipe un serme” sadece son dönemdeki birkaç tatsız vaka. Üstelik bu durum sadece bugünün sorunu da değil. Tarihten günümüze yapılacak bir yolculuk; Türk-Amerikan ilişkilerinde sıklıkla ABD kökenli sorunlar yaşandığını, bu sorunların da Türk kamuoyu nezdinde muhatabına karşı yoğun tepkilere yol açtığını gösteriyor.

ABD'nin ilk vergisi Osmanlı'ya

Osmanlı Sultanı IV. Mehmet, 1656 yılında İngiliz Amerikan Sömürge Yönetimi'nin ricası üzerine iki Ermeni'yi ipek kozacılığını öğretmek üzere okyanus ötesine göndererek Türkler'le Amerikalılar arasındaki ilk teması başlatmıştı. 1700'lü yılların sonlarında ise ABD, Akdeniz'de gemilerini güvenlik içinde yüzdürebilmenin yollarını arıyordu.

'Alternans' umudu bile yok gibi
Bir kez daha söylemek istiyorum: 21 Ekim referandumunun birçoğumuzu (aralarında ben de varım) şaşırtan yüksek katılım oranı toplumun umudunu “politika”ya bağladığının, ya da daha mütevazı bir ifadeyle politikaya bağlılığının apaçık bir işaretiydi. Doğu ve Güneydoğu'nun bazı illerinde kırılan “rekorlar” ise bu işaretin tuzu biberiydi.

“Politika”nın prestijini iade eden -ya da daha doğrusu ülkedeki “politika”ya yeni bir açılım kazandıran- bu işaretin benzerleri de eksik değil tabii ki. Bu çerçevede -bir “güzelleme” olarak değerlendirmeyin lütfen, çünkü bu partinin (de) eksiği gediği epeyce- AKP'nin şu son birkaç ay içinde sergilediği tutumu da hatırlatmak gerekir.

AKP'nin “tezkere” öncesi ve sonrasında siyasi tarihimizde nadiren karşılaştığımız soğukkanlılığı elden bırakmayan akılcı politikasını, hakkında çok yazılıp çizildiği için bir kenara bırakıyorum.

Peki ya AKP'nin “dokunulmazlık” ve DTP'nin kapatılması konularına ilişkin tutumu? AKP'nin MHP tarafından üzerine sürekli benzin dökülerek alevlendirilen bu “nazik” konulara ilişkin takındığı tavır? Antidemokratik yöntemlerle demokrasinin kurulamayacağını-geliştirilemeyeceğini açıkça ilan edebilmesi?

Kürşat Bumin yazdı..


Çok kritik bir aşamaya geldik terör örgütü her taraftan kuşatıldı

Başbakan Tayyip Erdoğan, partisinin Kızılcahamam'daki istişare toplantısında hükümetin yol haritasını çizerken, muhalefete tarihî uyarılarda bulundu.

Yeni dönemde Türkiye'nin sıçrama yapacağını belirten Erdoğan, bunun için demokrasinin ve hukuk devletinin çıtasını daha yükseğe çıkaracaklarını kaydetti, terörle mücadeleyi de bu çerçevede yürüteceklerinin altını çizdi. Özgürlük ortamını 'şiddet ve terörün' en büyük düşmanı olarak tarif eden Başbakan, nihai sonuç için çoğulcu demokrasiye sahip çıkılmasını istedi. Terörle mücadelede kritik bir noktaya gelindiğini vurgularken, yürütülen diplomasi ile bölücü örgütün tam bir kuşatma altına alındığına dikkat çekti. Başbakan, bundan sonraki süreci başarılı bir şekilde yürütebilmek ve siyasi, diplomatik, askerî araçları etkili kullanabilmek için toplumsal psikolojinin iyi yönetilmesinin önemine değindi.

Ardından da 'iç çatışma çıkabilir' uyarısında bulunan muhalefet partilerine yüklendi: "Ateşle oynamayın, bu mesele siyasî istismara gelmez. Bu memleketi seviyorsanız bunu telaffuz dahi edemezsiniz. Kimi neyle tehdit ediyorsunuz? Sokakları tahrik ettiğinizin farkında mısınız?" 

Kompozisyon birincisi, başörtüsü yüzünden ödülünü alamadı


Adana'nın Kozan ilçesinde düzenlenen Öğretmenler Günü programında kompozisyon dalında kazandığı ödülü almak için sahneye çıkan imam hatip öğrencisi, okul kıyafetinin üstüne başörtüsü taktığı için kaymakam ve garnizon komutanının uyarıları ile kürsüden indirildi.



Öğretmenler Günü dolayısıyla Kozan Belediye Sineması'nda program düzenlendi. Programın sonunda 24 Kasım münasebetiyle yapılan yarışmalarda derece alan öğrenciler kürsüye davet edildi.

İmam hatip lisesi 11-C sınıfı öğrencilerinden Tevhide Kütük, "Bir Öğretmen Olmalı" isimli eseriyle kompozisyon dalında kazanmış olduğu birincilik ödülünü almak için kürsüye çıktı; ancak Kaymakam Aydın Tetikoğlu ve Garnizon Komutanı Hüseyin Çopur tarafından indirildi.

Kütük, gözyaşları arasında kürsüden ayrıldı. Başörtülü öğrenci, tepkisini Milli Eğitim Müdürü Mutlu Canbolat'ın karşısına gelerek "Neden hocam?" diyerek gösterdi. Salondakiler de yaşananlarar tepki gösterdi.

 

Bir Mahsun Kırmızıgül filmi; Beyaz Melek

'Gırtlaktan okuduğu şarkı ve türkülerle nam salan bir Mahsun Kırmızıgül, film yönetmenliğinden ne anlar' diyebilirsiniz, ben de öyle düşünmüştüm, 'Beyaz Melek'i izleyince yanıldığımı anladım. 

'Bir yönetmen doğuyor' gibi iddia peşinde değilim. Söylemeye çalıştığım; Kırmızıgül'ün izlenmeye değer, iyi bir film yaptığı, emeğinin boşa gitmediği. Film, bir hevesin ötesinde, konusu güzel, mesajı doğru, sinema dili hiç de fena değil. Beyaz Melek, adı gibi sıcak, sımsıcak bir film. Son derece duygusal, dokunaklı. 'Babam ve Oğlum' gibi insanı damardan yakalayan bir film.

Bir kere oyuncu seçimleri olağanüstü. Kadro harika. Her biri sanatını kanıtlamış, büyük karakter oyuncusu. Tiyatro ve sinema üstatlarının resmigeçidi gibi. Kimler yok ki?.. Yıldız Kenter, Nejat Uygur, Erol Günaydın, Cezmi Baskın... Hepsi hafızamıza kazınmış, tanıdık yüzler. Belli ki Uygur, rahatsızlanmadan önceki son rolünü bu filmde oynamış. Huzurevinde hatıralarıyla yaşayan sevimli bir Kore gazisini başarıyla canlandırıyor.

Mustafa Ünal yazdı...

Yine Cumhuriyet yine yalan haber

Kocaeli'nde ilköğretim öğrencilerine yönelik seviye tespit sınavında 'Atatürk ile ilgili hiçbir sorunun bulunmadığı' haberi yalan çıktı.



Dün Cumhuriyet Gazetesi'nin manşetten 'Şeriat soruları' başlığıyla verdiği haberde yer alan Kur'an'daki ayet ve surelere ilişkin soruların da Milli Eğitim'in müfredatına uygun olduğu anlaşıldı. Cumhuriyet'in son dönemde dini konulardaki yalan haber sayısında artış dikkat çekerken gazetenin iddiasının aksine ilköğretim 8. sınıf öğrencileri için yapılan Başarı Değerlendirme Sınavı'nın ilk sorusu Atatürk ile başlıyor ve birçok soru yine Atatürk hakkında. Kitapçıkta ayrıca Atatürk'ü öven şiirler yer alıyor.

Deneme sınavının ilk sorusu şöyle: "Atatürk, yurdu iç ve dış güçlerden kurtarmak için insana şaşkınlık, saygı ve korku verecek insan üstü bir iradeyle çalışmıştır. Savaş sonrasında kendisine, 'Mutlu musunuz?' diye soran bir gazeteciye verdiği cevap ilginçtir: 'Evet mutluyum çünkü başardım.' Bu parçaya konulabilecek en uygun başlık aşağıdakilerden hangisidir?"

Sürücüler dikkat! Her yerde radar var
'Bu yolda radar denetimi yapılmaktadır' tabelasıyla sabit noktalarda hız kontrolü yapan polis, taktik değiştiriyor. Denetimlerin etkisini artırmak isteyen Emniyet Genel Müdürlüğü, radar araçlarını mobil hale getiriyor.

Sürekli seyir halinde bulunacak radarlar, yarından itibaren otoyolların bütün bölümlerinde görev yapacak. İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın hazırlattığı proje, bir ay boyunca denenecek, etkili sonuç vermesi halinde sürekli hale getirilecek. Radar noktalarının sürücüler tarafından bilindiğine dikkat çeken polis kaynakları, herkesin hız limitini buna göre ayarladığını belirtiyor. Yeni sistem sayesinde, sürücüler hangi araçtan hangi noktada kontrol yapıldığını çözemeyecek. Hız limitinin aşıldığı, otoyolun çıkışında bekleyen ekiplere bildirilecek. Polis, gişelerde sürücüleri durdurarak cezayı kesecek. Emniyet, şehir içi ve şehirlerarası yollarda görev yapan trafik ekiplerinin yetki sahasını da yeniden düzenliyor.

Emniyet Genel Müdürlüğü 81 il emniyet müdürlüğüne gönderdiği genelgede, otoyollarda radarlı denetimlerin sabit noktalar yerine seyir halinde yapılması talimatını verdi. Böylelikle sürücüler hangi araçtan hangi noktada radar kontrolü yapıldığını bilemeyecek. Otoyollarda hız limitlerini aşan sürücüler anında tespit edilecek.

Dönüm noktası

Tarihî dönüm noktaları, sık sık duyduğumuz ve tükettiğimiz "tarihî gün" nitelemelerinden çok farklı bir durumu anlatır. Kendi başlarına akmakta olan kanallar birdenbire bir yerde birleşir ve önlerine çıkan seti yani alışılan geçmişi yerle bir ederler. 
Ortaya çıkan manzara, her şeyin değiştiği, bir daha eskinin avdet edemediği yepyeni bir dünyadır. Eski yerle bir olmuş, yeni hükmünü icra etmeye başlamıştır. Eskiye takılıp kalanlar, yeniyi kavrayamayanlar tarih dışına atılırlar. Yeni dönemi oluşturan dinamikler ve aktörler de birdenbire toplumun önüne geçer ve akışı hızlandırmaya başlarlar.

Tarih değişiyor. Türkiye'yi tanıyanların, tarihi bilenlerin, eski ve mevcut hakkında yeteri kadar bilgisi olanların yoğun bir şekilde hissettikleri, belki anlatmakta zorlandıkları köklü değişimler yaşanıyor. Değişimin aktörlerine eğilmek, yöneldiğimiz istikamet hakkında ipucu verebilir.

Batı'yı dünya üzerinde egemen kılan kapitalist dinamiklerin çoğunu, kendi ülkemizde bulamadık. Bu durumun kendi devlet ve toplum yapımızda saklı önemli sebepleri vardı. III. Selim'in yerli bir tüccar sınıfı yaratma girişimi ile zamanında ve yerinde başlayan maceranın üzerinden iki uzun yüzyıldan fazla zaman geçti.

Mümtazer Türköne yazdı...

Yerli yazılım Pardus Türkiye'de tuttu, gözünü şimdi Çin'e dikti
Tübitak yazılım uzmanlarının geliştirdiği bilgisayar işletim sistemi Pardus, Microsoft'a meydan okumaya hazırlanıyor. Birkaç yıl önce geliştirilen ve sürekli güncellenen milli yazılım, Çinlilerin ilgisini çekti.

Microsoft'a alternatif arayan Çin hükümeti, Türk işletim sistemi Pardus'u incelemeye aldı. Pardus, eğer beğenilirse Çinceye uyarlanacak. Böylece dünyanın en büyük nüfuslu ülkesi Çin'deki bilgisayarlar Türk işletim sistemiyle çalışacak. İsmini Anadolu'da yaşayan bir pars cinsinden alan Pardus, halen askerî tesisler başta olmak üzere pek çok kamu kurumunda başarıyla kullanılıyor. İsteyen vatandaşlar sistemi, www.pardus.org.tr sitesinden ücretsiz indirebiliyor.

Dünyanın en büyük bilgisayar yazılım şirketi Microsoft. Bilgisayarların çoğu, servetiyle dudak uçuklatan işadamı Bill Gates'in şirketi Microsoft'un hazırladığı Windows işletim sistemiyle çalışıyor. Ancak dünyada Microsoft'a alternatif sistemler de devreye girmeye başladı. Bunlardan en başarılısı Almanların geliştirdiği Linux işletim sistemi. Türkiye de bu yarışta geri kalmıyor. Tübitak uzmanlarının Linux'u örnek alarak hazırladığı yerli işletim sisteminin yurtdışına açılması için düğmeye basıldı. 8 Kasım 2007'de Türkiye'yi ziyaret eden Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Enformasyon Yüksek Danışma Komitesi Başkanı Qu Weizhi başkanlığındaki heyet, yerli işletim sistemi Pardus'a hayran kaldı.
Türk imalatı biçerdöverler Burdur'dan dünyaya açılıyor
Ertuğrul kardeşler , 4 yıldır üretimini gerçekleştirdikleri yerli biçerdöverlerini bu yıl ihraç etmeye hazırlanıyor. Hedefleri ise en az 150 araç satmak.
Yurtiçi pazarında marka haline gelen Ertuğrullar Tarım Makineleri Fabrikası, ürettiği yeni biçerdöverlerle dünya pazarına açılıyor.



Ekini anında samana çevirebilen yeni model biçerdöverlerle dünya devlerine kafa tutmaya hazırlanan Ertuğrullar, bu yıl en az 150 araç satmayı hedefliyor. Türkiye'nin ilk ve tek biçerdöver üretimini yapan firması olan Ertuğrullar'ın ortaklarından Nurhan Ertuğrul, "4 yılda Türkiye'nin markası haline gelen biçerdöverlerimiz, bu yıl dünyaya açılıyor." dedi.

Burdur'da 57 yıl önce Teknik-İş ve Torna Atölyesi adı altında kurularak küçük çapta tarım aracı imal eden Ertuğrullar, hızla büyüyor. Türkiye'nin makineli tarıma geçişinde öncüler arasında yer alan ve Türk tarımının modernizasyonunda büyük rol oynayan Ertuğrullar, şimdilerde kendi imalatı olan biçerdöveri dünya pazarına çıkarıyor. 22 yıl önce Rusya, Mısır, Sudan, Tunus, Fas, Azerbaycan gibi ülkelere patoz makinesi ihraç ederek dışarıya açılan Ertuğrullar, silaj, ekin biçme, tamburlu çayır biçme, harman makinelerinin üretimini yaptı. Binlercesini ihraç etti. 2002 yılında biçerdöver imal etmeye başlayan şirket, şu ana kadar 3 faklı model geliştirdi.

Bırakın Türkiye yürüsün

Bir tarafta ciddi ve tabii meseleler var; öbür tarafta zorla oluşturulan meseleler. Ekonomi gelişme yolunda, konjonktürel şartlar elverişli; Türkiye, büyüyen bir demokratik ülke olarak, insanlığın başındaki birçok dengesizlik düğümünün ve kriz potansiyelinin giderilmesi amacına büyük katkılar sunabilir. 
Türkiye'nin gelişmesi ve büyümesi, herkesin yararınadır; herkesin mutluluğuna hizmet eden bir olgudur.

Bırakın yürüyelim... İçte-dışta, hangi düşüncede, hangi eğilimde, hangi kimlikte olursa olsun; herkesin lehinedir Türkiye'nin ileriye gitmesi. Hiç anlamıyorum. Akıl dışı taleplerle kervanın yürüyüşünü aksatmak, sanki başkalarının aleyhine sonuç verecek bir gelişme ve büyüme hesabındaymışız gibi, "Dur bakalım, nereye gidiyorsun? Bırakmam seni! Yüzünü gözünü yolarım! Engellerim, geciktiririm, başına işler açarım!" diye tepinenleri gördükçe içimde "haksızlığa isyan" patlamaları oluyor. Haksızlığa, akılsızlığa, duyarsızlığa, insafsızlığa, sorumsuzluğa...

Yahu, sevinemiyorsan, marazî güdülerinden dolayı hazımsızlık çekiyorsan bile; kendini çıkarını hesaplayarak, çok düşkünü olduğun o nefsini dikkate alarak biraz makul ol, biraz merhamet göster, biraz hakkaniyet endişesi taşı. 


Ahmet Selim yazdı...


 

 

Kenthaber
Yayın Tarihi : 25 Kasım 2007 Pazar 07:10:37
Güncelleme :25 Kasım 2007 Pazar 08:18:31


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?