16
Mayıs
2024
Perşembe
ANASAYFA

BUGÜNÜN BASIN ÖZETLERİ

 

6. kapanırken 1. görüşülecek
DTP’nin kapatılma davasıyla birlikte, bu eğilimin ilk partisi olan HEP’in kapatılması eşzamanlı olarak görüşülecek. HEP’in Genel Başkanı Feridun Yazar, suçlamaların aynı olduğunu hatırlatarak, "Kapatma davamız AİHM’den döndü. Bu durum DTP için emsal olmalı" dedi.

ANAYASA Mahkemesi, Demokratik Toplum Partisi’nin (DTP) kapatma davasını kabul ederken, DTP geleneğinin ilk partisi olan Halkın Emek Partisi’nin kapatılması davasını da yeniden görüşecek. İki partinin kapatılması davasının eşzamanlı olarak ilerlemesi bekleniyor.

KILIÇ: YENİDEN BAKACAĞIZ Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, "Biz o konuda yeniden görüşme yapılabilir diye karar aldık. Çünkü usul yasalarında değişiklik yapıldı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ihlal kararı vermesi halinde, yargılamanın yenilenmesi (iade-i muhakeme) kabul edildi. Şimdi ona uygun olarak HEP davası yeniden görülecek" dedi. Kılıç, HEP davasının önümüzdeki günlerde DTP’den ayrı ele alınacağını da söyledi.

DAVASI SAYISI 3 Bu süreçte, aynı siyasi geleneğin birinci partisi HEP’le 6. partisi DTP’nin kapatma davası ayrı ayrı dosyalar olarak, birlikte yürümüş olacak. Kapatma davası sürerken, DEHAP kendini feshetmiş, DTP kurulmuştu. DEHAP kendini feshettiği halde, hakkındaki kapatma davası da halen yüksek mahkemede Böylece, aynı siyasi çizgideki 3 partinin de kapatma davası aynı süreçte değerlendirilmiş olacak.

TEK SEÇENEK DEĞİL Anayasa Mahkemesi, ’temelli kapatma’ dışında yeni getirilen Hazine yardımından kısmen veya tamamen kesme cezası ile ’seçimlere sokmama, üye kaydını dondurma’ şeklindeki tedbir taleplerini de değerlendirilecek.
Çürük raporunda ilk tutuklamalar
Genelkurmay Askeri Savcılığı’nın, çürük raporuyla askerlikten kaçtıkları belirlenen ve aralarında DTP Genel Başkanı Nurettin Demirtaş’ın da bulunuduğu 100 kişiden 83’ü hakkında başlattığı soruşturmada 30 kişi tutuklandı.

53 kişi hakkında işlemler sürüyor. Almanya’da olduğundan henüz sorgulanamayan DTP Lideri Demirtaş ve diğer 16 kişininse aranması devam ediyor. Nurettin Demirtaş halen yurt dışında olduğu için askeri savcılık tarafından sorgulanamadı.

DEMİRTAŞ TUTUKLANABİLİR Ankara Cumhuriyet Savcılığı bir süre önce aralarında DTP Genel Başkanı Nurettin Demirtaş’ın da bulunduğu 183 kişi hakkında cürüm oluşturmak için çete kurmak ve evrakta sahtecilik suçlarından dava açmıştı. Ankara Cumhuriyet Savcılığı tarafından açılan davanın iddianamesinde Demirtaş’ın askerliğe elverişsiz raporu almak için "sahte resmi evrak düzenlediği ve kullandığı" iddiasıyla, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 204/1. maddesi uyarınca 2 yıldan 5 yıla kadar hapisle cezalandırılması istendi. Sanıkların yargılanmasına önümüzdeki günlerde Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinde başlanacak. Savcılık, çürük raporu alanların Askeri Ceza Kanunu gereğince askerlikten kaçmak için hile yapmak suçundan aralarında Nurettin Demirtaş’ın da bulunduğu 100 kişinin ismini Askeri Savcılığa bildirmişti.

GÖZALTILAR Genelkurmay Askeri Savcılığı, Ankara Cumhuriyet Savcılığı’nın gelen dosyada adı geçen 100 kişi hakıknda soruşturma başlattı. Gözaltına alınan ve sorgulanan 83 kişi hakkında Askeri Ceza Kanunu’na göre işlem yapıldı. Zanlılar dün akşam tutuklanma talebiyle Ankara Askeri Mahkemesi’ne sevkedildi. 30 kişi tutuklanırken, diğer 53 sanığın duruşması devam ediyor

Bilgi’de Sabahattin Ali etkinliği


SABAHATTİN ALİ ETKİNLİĞİ, 24 Aralık Cumartesi günü saat 10.30’da Bilgi Üniversitesi Santralistanbul’daki salonda gerçekleştirildi.

Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü’nün düzenlediği etkinliğin sorumlusu, aynı bölümün öğretim üyelerinden Süha Oğuzertem’di.

Üniversitenin bu bölümünün başkanı Murat Belge, ayrıca kadroda Jale Parla, Nazan Aksoy da bulunuyor.

Sabahattin Ali 100 Yaşında toplantısının açış konuşmasını Murat Belge ile kızı Filiz Ali yaptı.

Filiz Ali’nin konuşmasından bir bölümü alıyorum:

"Sabahattin Ali’nin doğumunun 100., ölümünün 59. yılında eserlerinin unutulmadığını biliyorum.

2007’de doğumunun 100. yılında babamın eserleri hem de hayatıyla yeniden gündeme gelmesi, bende bir geç kalmışlık duygusu uyandırmış olmakla birlikte, yine de onu anımsayan her bireye minnettarım."

Konuşmasının bir yerindeki saptaması, bence bütün bir Sabahattin Ali zekásına açılan yoldur.

"Benim tanıdığım Sabahattin Ali ile bu mektuplarda arkadaşları tarafından sık sık sözü edilen hatta kendisinin de Bir Skandal öyküsünde kendini tarif ettiği gibi biri değildi benim tanıdığım babam. Ne diyordu orada: Deli gibi dolaşıyordum o zamanlar... Ve başka türlü yaşamak aklıma gelmiyordu. Etrafımdakileri hayrete düşüren bir zekánın imtiyazlarından istifade etmekten başka bir şey istemiyordum."

Doğan Hızlan yazdı...

Canlı bomba özgürlük öncüsü ilan edildi
Tunceli’nin DTP’li Belediye Başkanı Songül Erol Abdil, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Ulusal Mücadele Günü nedeniyle kentin Cumhuriyet Meydanı’nda yaklaşık 100 kadının katılımıyla bir basın açıklaması yaptı.

Abdil konuşmasında, kentte 30 Haziran 1996’da bayrak töreni yapan askerlere yönelik ilk intihar saldırısı düzenleyip, 7 askeri şehit eden ve 33 askerin de yaralanmasına neden olan ’Zilan’ kod adlı terörist Zeynep Kınacı’yı kadın özgürlük mücadelesinin öncüleri arasında gösterdi. Abdil ayrıca, 1997’de Çanakkale Cezaevi’nde teröristbaşı Abdullah Öcalan için kendisini yaktığı iddia edilen Sema Yüce’yi de özgürlük mücadelesinin sembolü olarak niteledi. Abdil’in konuşması sırasında Zilan ve Sema ismini söyleyeceği sırada toplantıya katılan bir grup yüksek sesle zılgıt çekip bağırarak bu isimlerin duyulmamasını sağlamaya çalıştı. Ancak Abdil’in gazetecilere dağıttığı konuşma metninde bu isimler yer aldı. Songül Erol Abdil, Hakkári Dağlıca’da PKK’lı teröristlerin yaptığı saldırıda 12 askerin şehit edilmesi sırasında kaçırılan 8 asker için de ’esir’ ifadesini kullandı. Abdil’in konuşmasının ardından kadınlar ellerindeki karanfilleri İnsan Hakları Anıtı’na bıraktı
Kürt açılımında Anayasal 3 adım
Hükümet, terörle mücadelenin sosyal ayağını güçlendirmek amacıyla yeni dönemde gündeme getirmeye hazırlandığı reformları, üç önemli düzenlemeyle Anayasa taslağına yansıtıyor. Bilim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ergun Özbudun, taslaktaki şekliyle, okullarda Kürtçe eğitime Meclis’in karar verebileceğini söyledi.

Dışişleri Bakanı Ali Babacan ile AKP yöneticilerinin işaretini verdiği demokratik açılımların bir ayağını yeni Anayasa çalışması oluşturuyor. Taslaktaki eğitim ve öğretim hakkıyla ilgili maddede, "Eğitim ve öğretim dili Türkçe’dir. Türkçe’den başka dillerde eğitim ve öğretim yapılması ile ilgili esaslar, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olarak kanunla düzenlenir" hükmü bulunuyor. Bir AKP yöneticisi, "Şu anda ortam uygun değil, ama 10 yıl sonra belki bir Kürt Enstitüsü’nün kurulması ihtiyaç olabilir. Bu madde buna imkan sağlar" dedi. Özbudun ise "Bence mevcut Anayasa’ya göre de, YÖK Kanunu’ndaki prosedür takip edilerek, Kürtçe dili üzerine bilimsel, edebi araştırmalar yapan bir Kürt Enstitüsü açılabilir. Ama eğitim amaçlı bir kurum düşünülüyorsa bu taslak ona yeni bir imkan sağlıyor, açılım getiriyor. Yapılıp yapılmayacağına Meclis karar verecek" dedi.

ETNİK FARKLILIK Taslaktaki ikinci adım ise ’Başlangıç’ bölümünde yer aldı. Bu bölümdeki "Farklılıklarımızı kültürel zenginliğimizin kaynağı olarak gören bir eşitlik anlayışı" ifadeleriyle etnik farklılıkların ilk kez Anayasal karşılık bulması amaçlanıyor.
Ortaçağa yolculuk...
DÜN bir bayan okurumdan ilginç bir e-posta aldım.

Okurumun adını bende saklı tutarak ve kimi bölümlerini kısaltarak aktarıyorum:

"Ben bir şirkette çalışıyorum. Cuma günü kardeşimle öğlen tatilinde yemeğe çıktık. Biz çoğu zaman Ümraniye’ye gideriz. Yine öyle yaptık. Ümraniye’de ’cuma’ olması sebebiyle yine birçok işyeri kapalıydı.

Ender açık yerlerden (.....) mağazasına girdik. Mağazanın sahibi, kapalı bir bayanla münakaşa ediyordu.

İlk bakışta bunu anlayamadık.

Sonra (.....)nın sahibinin yüksek sesi dikkatimizi çekti.

Kapalı kadın, bugünün cuma olduğunu söylüyor, ısrarla mağazanın kapatılmasını istiyordu.

(......) sahibi ’Burasının İran olmadığını’ tekrarlıyordu.

Kapalı kadın sinirlenip gitti.

Ama (.....)nın sahibi bir önceki sefer o kadının erkekler ile geldiğini ve mağazayı yıkacaklarını söyleyip gittiklerini bize anlattı.

Çok korkmuştu..."

Bekir Çoşkun yazdı..

İhale dosyaları, vurulan oğlumun elinde ne arıyor

İzmir’in Bornova İlçesi’nde, polisin ’dur’ ihtarına uymadığı iddia edilerek açılan ateş sonucu başından vurulan ve yaşam destek ünitesine bağlı olarak en ağır koma durumunda yaşatılan Baran Tursun’un babası Mehmet Tursun, "Diyarbakır’dan terör yüzünden kaçtık, İzmir’de oğlumu polis vurdu" dedi. Olay sırasında araçta bulunan Emre Ökçelik ile Atilla Doğan, polis barikatıyla karşılaşmadıklarını ve hiçbir uyarı duymadıklarını iddia ettiler.

İZMİR’de önceki gün meydana gelen olayda başından vurulan Baran Tursun’un (20) ailesi, acı haberin ardından hastaneye koştu. Baran Tursun’un işadamı babası Mehmet Tursun, ev kadını annesi Berrin Tursun, ablası Şelale Tursun ve kardeşi Berfin Tursun, hastane bahçesinde endişeli bir şekilde beklemeye başladı. Baran Tursun’un anestezi yoğun bakım ünitesindeki yaşam mücadelesi sürerken, Mehmet Tursun, oğlunun kalbi durana kadar ümitlerini kesmeyeceklerini, organlarını bağışlamayı düşünmediklerini belirtti. Mehmet Tursun, memleketi Diyarbakır’dan, çocuklarının başta terör olmak üzere herhangi bir olumsuzluğa karışmaması için İzmir’e geldiğini, polis ateşiyle mağdur olabileceklerini hiç düşünmediğini ifade ederek şunları söyledi:

"Bir kişinin ehliyetsiz araba kullanması, o kişinin öldürülmesine neden olmamalı. Benim tek isteğim, emniyetin içindeki katil polisler ayıklansın. Bu işin peşini bırakmayacağım."

Mehmet Tursun, Milli Savunma Bakanlığı ile NATO’nun bazı inşaat işlerini yaptıklarını, bu nedenle güvenlik anlamında sürekli inceleme altında olduklarını belirtirken, inşaat işlerinde kullandıkları cipin bagajında bulunan ihale dosyalarının, direksiyon başında vurulan oğlunun elinde bulunmasına da anlam veremediğini söyledi

Prens Charles: Mevláná Müzesi olağanüstü
İngiltere Veliaht Prensi Charles, eşi Cornwall Düşesi Camilla ve beraberindeki kalabalık heyetle dün Konya’ya geldi.

Prens Charles’ı, Vali Osman Aydın ve Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Fahir Akyürek karşıladı. Mevláná Müzesi’ne giderek Müze Müdürü Naci Bakırcı’dan ve İngiliz Arkeoloji Enstitüsü Ankara Temsilciliği Müdür Yardımcısı Andrew Peacock’dan bilgi alan Prens, eşiyle birlikte dergáha geçerek huzur bölümüne girdi. Burada Mevláná Celaleddin Rumi’nin naaşının bulunduğu sanduka önünde uzun süre kalan Charles ve eşi Camilla, duvardaki süslemeler hakkında bilgi aldı.

Başını örtmek için hazırlıklı gelen Düşes’e, müze olduğu için buna gerek olmadığı söylendi. Bir saatlik geziden sonra Prens Charles ve eşi gül bahçesine çıktı. İkili, "Müzeyi nasıl buldunuz?" sorusuna "Kesinlikle olağanüstü" yanıtını verdi. Charles ve eşi daha sonra Mevláná Kültür Merkezi’ne geçti. Mehteran Marşı ile karşılanan Charles, sema gösterisini izledi.

MEVLÁNÁ’YI ANLATTI Gösterinin ardından Charles, "Doğu ve Batı maneviyat kıstasları" adında bir konuşma yaptı. İnsanların gittikçe daha çok maddiyatçı olmasından şikáyet eden Prens Charles, Mevláná Celaleddin Rumi’nin ruha verdiği önemle, günümüzde dahi bu eksikliği tamamladığını kaydetti. Üç ilahi dinin farklılıkları olmasına rağmen bazı ortak mesajları bulunduğunu söyleyen Charles, "Bazen merak ediyorum. Aramızdaki farklılıklar, ilahi öğretinin kendisinden çok, bu öğretiyi yorumlayışımızdan kaynaklanmıyor mu?" diye sordu.
DTP, ETP, FTP... Harf çok ZTP’ye kadar yolu var

Günlerdir tartışılıyor...

DTP kapatılsın mı?

Kapatılmasın mı?

Kapatılırsa ne olacak?

Yenisi açılacak.

Kapattın daha önce...

Yine açtı.
Peki...

Mesela, Avrupa’da parti kapatan "tek" devlet bizimki mi?

Değil.

Ama, Avrupa’da "en çok" kapatan bizimki.

Niye?

Çünkü, Avrupa’da kapatılan partiyi, hem de aynı kadrolarla, bir daha açtırmazlar adama...

Yok öyle yağma!

Bizde ise, çaycı alırken bile temiz káğıdı istiyorlar, parti kurmaya kalk, tescilli PKK’lı bile olsan, fark etmiyor...

Bile bile lades!
E sonra?

"Aç kapa, aç kapa!"

Nasıl olsa, soran yok...

"Kardeşim, devlet mi yönetiyorsun, musluk reklamı mı çekiyorsun?"

Halbuki...

3 satır tarih okusan.

Aradan 89 sene geçmesine rağmen, Kürt Teali Cemiyeti ile PKK arasında hiçbir fark olmadığını görürsün.

Yılmaz Özdil yazdı..

 

Kuzey Irak'a ABD takviyesi
Kuzey Irak'ta daha önce sembolik bir kuvvet bulunduran ABD, olası bir sınır ötesi harekât nedeniyle bölgedeki asker sayısını artırdı. Dohuk'taki üslere konuşlandırılan askerler devriye görevi yapıyor

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) olası bir sınır ötesi harekâtı nedeniyle ABD'nin Kuzey Irak'taki askeri varlığında büyük artış gözleniyor. ABD askerleri, Türkiye sınır hattına yakın kesimlerde yer alan Zaho ve Dohuk bölgesinde devriye görevi yapıyor.
Daha önce Kuzey Irak'ta sembolik kuvvet bulunduran ABD, sınır ötesi harekât nedeniyle bölgedeki asker sayısını artırdı. Musul, Erbil ve Süleymaniye'den olası harekât alanlarına son bir ay içinde çok sayıda asker kaydırıldı. Dohuk'taki üslere konuşlandırılan ABD askerleri, sınır hattında belirli aralıklarla devriye görevi yapıyor. Hummer marka zırhlı araçlarla sınıra yakın bölgelerde gezen ABD askerleri, peşmergelerle koordineli çalışıyor.
Musul'da asayişi sağlamakta zorlanan ve sürekli saldırı tehdidi altında olan ABD askerlerinin, Dohuk'ta rahat dolaşmaları ve pazarlarda alışveriş yapmaları dikkat çekiyor.
Kürt bölgelerinde görev almanın kendileri için bir risk oluşturmadığını ve halktan yardım gördüklerini belirten ABD askerleri, "Burada görev yapmak tatil gibi geliyor" dedi.


İHA temsilcisi sınır dışı edildi
Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesud Barzani'nin, PKK yöneticileri Murat Karayılan ve Cemil Bayık'ı İtalya'daki Nato Üssü'ne götürdüğü yönünde haber yapan İHA Kuzey Irak Temsilcisi Sadık Kahraman, dün sınır dışı edildi.
Haberin Türk medyasında yayımlanmasından sonra İHA'nın Erbil bürosuna gelen iki görevli, Kahraman'ı Selahaddin kentine götürdü. Peşmergeler eşliğinde dün Zaho'ya getirilen Kahraman, "Uygulama demokratik değildir. Biz haberimizin arkasındayız. Sorguya çekildik, ancak kötü muamele görmedik. Sınır dışı edildim" dedi. Kahraman, Habur Sınır Kapısı'ndan Türkiye'ye döndü
Terörden kaçtık oğlumu polis vurdu
Polisin "dur" ihtarına uymadığı iddia edilen ve açılan ateşle başından vurulan Baran Tursun'un beyin ölümü gerçekleşti. Mehmet Tursun, "Diyarbakır'dan terör yüzünden taşındık. Polisin ateşiyle mağdur olduk" dedi

Bornova'da polisin "dur" ihtarına uymadığı iddia edilen ve açılan ateşle başından vurulan Baran Tursun'un (20) beyin ölümü gerçekleşti. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği doktorları, Baran Tursun'un "en ileri derecede koma halinde" olduğunu açıklarken, babası Mehmet, annesi Berrin, ablası Şelale ve kardeşi Berfin Tursun'un hastane bahçesindeki umut bekleyişleri devam ediyor.
Anestezi yoğun bakım ünitesinde cihaza bağlı olarak yaşatılan Tursun'un babası Mehmet Tursun, "Kalbi durana kadar oğlumdan ümidimizi kesmeyeceğiz" dedi.


Polis hiçbir bilgi vermedi
Emniyet yetkililerinin kendilerine açıklayıcı hiçbir bilgi vermediğini söyleyen baba, şöyle konuştu: "Bu da gösteriyor ki, Emniyet hemen bir senaryo uydurmuş. Olayı örtbas etmek için bazı yollara başvurmuş. Bir kişinin ehliyetsiz araba kullanması o kişinin öldürülmesine neden olmamalı ve vuran polislerin suçunun hafifletilmesi anlamına gelmemelidir. Benim tek isteğim, Emniyet'in içindeki katil polisler ayıklansın, arkalarında durulmasın. Herhangi bir senaryo uydurulmadan en ağır cezayı çekmeli ki bizim de acımız hafiflesin."
Bu işin peşini bırakmayacağını, gerekirse tüm servetini harcayacağını belirten acılı baba, 1992 yılında memleketi Diyarbakır'dan, çocuklarının başta terör olmak üzere herhangi bir olumsuzluğa karışmamaları için İzmir'e taşındığını, ancak devletin polisinin açacağı bir ateş sonucu mağdur olabileceklerini hiç düşünmediğini dile getirerek, "Bundan daha büyük vahşet olamaz" dedi. Mehmet Tursun, organ bağışında bulunmayı düşünmediklerini, yaşaması yönünde umutlarının devam ettiğini, kalbi durana kadar bekleyişlerine devam edeceklerini kaydetti

 Ortadoğu'da barış, ekmek, demokrasi!

Amerika'nın Annapolis kentinde bugün Türkiye'nin de katıldığı büyük bir konferans toplanıyor. Konusu, Ortadoğu'da barışın anahtarı sayılan Filistin-İsrail sorunu.
Bundan birkaç yıl önce halen İsrail Cumhurbaşkanı olan Şimon Peres'le Telaviv'de sohbet ederken şöyle demişti:
"Evet, çok güç bir sorun. Bir kere toprak çok küçük. Sonra, iki taraf arasındaki farklılıkların hem dini hem milli yanları var. Üstelik uzun bir tarihi geçmişe sahip olan bir sorun... Ortadoğu'da dünya nüfusunun sadece yüzde 8'i yaşıyor. Dünya üretiminin sadece yüzde 2'si yapılıyor. Ama dünyada terörün tam yüzde 65'i de bu topraklarda ürüyor. Sorun bu..."
Kısacası, sorun barış!
Ortadoğu'da şiddet ve terör bitmeden, bu topraklara barış gelmeden bu diyarda doğru dürüst ekmek yemek, demokrasi yapmak uzak ihtimaldir.
Bu bir kısır döngüdür aynı zamanda. Bunun kırılacağı yerle ilgili olarak da genel bir mutabakat söz konusudur:
Filistin-İsrail sorunu!
Bölgede, Arap dünyasında tüm sorunların anası olarak görülen bu sorun 2001 yılının ocak ayından beri yine kendi haline bırakılmış durumda.
Bu nedenle yedi yılda çok şey yaşandı. İkinci Filistin İntifada'sı ile 4 bin Filistin'li, bin İsrailli öldü. Filistin ekonomik olarak çöktü, yoksullaştı ve ikiye bölündü. El Fetih'le çatışan Hamas Gazze'ye el koydu.
İsrail, Filistin'le arasında duvar çekmeyi sürdürdü.
Irak Savaşı...
Lübnan Savaşı...
Özellikle Amerika'nın 2003 yılı baharında Irak'ı işgali ve Irak'ın fiilen bölünmeye başlamasıyla birlikte İran'ın bölgedeki nüfuzu sahne aldı.
Bu nüfuzun yayılmaya başlaması ister istemez 'radikal Şii hareketi'ni Ortadoğu'da daha etkili hale getirdi. Hamas'a, Hizbullah'a verdiği destek ve Suriye'yle yakınlığı da Tahran'ın elini güçlendirdi.
İran faktörü ve bu ülkedeki nükleer gelişmeler, bir yandan Amerika'yla İsrail'i, öte yandan başta Suudi Arabistan olmak üzere Sünni Arap dünyasını tedirgin etti.

Hasan Cemal yazdı...

Gazeteciye 'kelepçeli' dayak
İçinde kız arkadaşı bulunduğu halde otomobilinin çekiciye yüklenmesini eleştiren Posta Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Coşkundeniz'i polisler önce kelepçeledi, sonra da darp etti

Etiler Koç köprüsündeki trafik ışıklarında 23 Kasım Cuma gecesi saat 02.30 sıralarında rutin uygulama yapan trafik ekipleri, içinde Posta Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Mehmet Coşkundeniz ve kız arkadaşı Derya Özel'in bulunduğu otomobili durdurdu.
Alkol kontrolü yapan polisler, sürücü Özel'in 92 promil alkollü olduğunu belirledi. Özel'in sürücü belgesine el konulurken, Coşkundeniz'in darp edilmesine neden olan olaylar zinciri başladı.
Evinin uygulama yapılan yere çok yakın olduğunu, otomobilin çekilmemesini rica eden Coşkundeniz ile polisler arasında kısa süreli bir tartışma yaşandı. Ancak polisler, Trafik Vakfı'na ait çekiciyi otomobilin yanına yanaştırdı.
Kız arkadaşı sürücü koltuğunda otururken otomobilin yerden kaldırıldığını ve çekiciye yerleştirilmeye çalışıldığını ifade eden Coşkundeniz, olayı şöyle anlattı:
"'Siz ne yapıyorsunuz, yaptığınız iş yasal değil' dedim. Adının Deniz olduğunu öğrendiğim bir polis yanıma geldi. 'Çok konuşuyorsun, seni döverim' dedi. 'Dövemezsin. Buna hakkın yok' dedim. Bunun üzerine polislere dönerek, 'Kelepçeleyin bunu' dedi. Bir tanesi kelepçeledi beni.
Bu sırada arabayı kaldırmaya devam ediyorlar, içinde kız arkadaşım varken. Ben kelepçeden sonra 'En fazla ne olur ki, karakola gideriz, olay çözülür' dedim. Fakat 'Döverim' diyen polis beni yere yıktı. Kelepçeli olduğum için tutamadım kendimi. Ben yerdeyken vurmaya başladı. Sonra bir tanesi beni kaldırdı. Geldi bir daha vurdu. Uzun boylu bir polis, 'Yeter artık' dedi. O bile arkadaşının davranışına tepki gösterdi. Ben ekip arabasını bekliyorum ve artık korkmaya başladım. 'Beni karakola götürün' diyorum. Ben öyle dedikçe geldi vurdu. 'Demek sarı basın kartlı gazetecisin ha' diyerek gelip defalarca vurdu."
Türkiye, Kürt sorununda karar aşamasına giriyor
Türkiye'nin BM ve NATO Daimi delegeliği gibi önemli görevlerde bulunduktan sonra kısa bir süre önce emekliye ayrılan Büyükelçi Ümit Pamir, 'Kürt sorunu' hakkında çarpıcı açıklamalar yaptı


Soru Cevap? / Devrim Sevimay - 2

Bir diplomatı dinlemenin en belirgin faydası şu: Size ülkenizin brütteki dostları ya da düşmanlarından değil, sadece net çıkarlarından söz etmesi... Bakış açısını sağ ve sol, coğrafyayı iyiler ve kötüler, yanıtlarını evet ve hayır diye ikiye ayırmaması... Diplomasi dilinin hassas terazisini kullanarak vazoyu kırmadan da her şeyi konuşabilmesi... Aklımızdan geçirmeyi hiç istemediklerimiz dahil...
Atina Büyükelçiliği ile Türkiye'nin BM ve NATO Daimi delegeliği gibi önemli görevlerde bulunduktan sonra kısa bir süre önce emekliye ayrılan Büyükelçi Ümit Pamir, Kürt sorununa ilişkin kritik sorularımıza şu yanıtları verdi:

Diyelim ki ABD önümüzdeki günlerde terörist Karayılan'la Bayık'ı Türkiye'ye teslim etti, Ya peki sonra ne olacak? "PKK'lıları istiyordun, al sana verdik. Haydi şimdi sen de Irak'ta Kürt devletine sesini çıkarma" der mi ABD?..
Onu bilmiyorum, ama bence asıl öyle bir noktadan sonra Kürt sorununun PKK'dan ibaret olmadığı gerçeğiyle yüz yüze kalacağız. Beyaz Saray görüşmesinde "Ben sana PKK konusunda yardım edeyim, ama sen de bazı adımlar at" denmiş olabilir. Çünkü, Amerikalılar aptal değil: onlar da PKK'nın büyük Kürt sorununun sadece bir uzantısı olduğunu biliyorlar.

Af gibi bir adım mı mesela?
Bilmiyorum. Ama belki bizimkiler de "Her gün cenazeler gelirken ben bir şey yapamam, önce sen adım at" demiş olabilir. Her ne olursa olsun önümüze Kürt meselesinin geleceği kesin.

PKK kargoyla taşınmaz

"PKK'yı çökertme" iddiaları kamuoyunda beklentileri abartılı yüksekliğe taşımakta.
"Kandil çevrildi..."
"PKK'nın Apo'dan sonraki ikinci ve üçüncü adamları Cemil Bayık ve Murat Karayılan paketlenerek, Türkiye'ye iadeleri için gün sayılıyor."
Dileriz ki bu söylentiler "doğru" olsun.
Ancak...
Kamuoyunda kabarmış beklentiler tehlikelidir.
Arkası gelmezse, toplumdaki hayal kırıklıkları, devleti yönetenleri zorlar.
Bu defa da psikolojik onarım için çıtayı daha yukarı çeken harekât söylemleri, hatta eylemi zorunlu hale gelir.
Oysa... Gerçekçi olmak gerek.
PKK, Kuzey Irak'ın 60-120 km derinliğine dağılmıştır.
Kandil de oradadır.
Böylesine bir geniş coğrafyayı PKK'dan temizlemek için büyük bir güç gerekir.
Barzani'de bu sayıda güç yok.
Zaten Bağdat ve Güney Irak'ta burnuna kadar belaya batmışken, ABD , Kuzey Irak'ta yeni bir cephe açar mı?
Tutun ki Türkiye bu şeride girdi, sonuç almak için çok büyük bir kuvveti 7-8 ay orada tutmalıdır.
Bu çapta ve zamana yayılmış bir harekât ise pek olası görünmüyor.
Peki... Olan nedir?
ABD, Türkiye'nin "ya biz ya Barzani" resti üzerine kategorik tavrı kabul etmemiştir.
Bunun yerine, Türkiye'nin şişini indirmek yoluna gidilmiştir; Türkiye'yi, "ya biz ya onlar" restine iten tahriklere son vermeleri için Barzani ve Talabani'nin ağız değiştirmeleri sağlanmıştır.
Hatta, "Türkiye'nin sadece PKK'ya odaklanan bir sınır ötesi operasyonuna karşı çıkmayacakları" yolunda söylemlerde bulunmaları da istenmiş olmalı.
Türkiye'de tansiyon böylece düşürülmüştür.
Kamuoyunda sınır ötesi müdahale beklentileri böylece rota değiştirmiştir. ABD ve Barzani'nin PKK liderlerini paketleyerek Türkiye'ye göndermeleri olasılığına kaymıştır.
Şimdilik durum bu.

Güneri Civaoğlu yazdı...

Binaları ölülere denetletmişler!
Yapı denetiminde skandal tablo: Yapı denetim şirketleri, vefat eden denetçilerini binaları hâlâ denetliyormuş gibi göstermiş. Görme engelli kişiye denetçi belgesi verilmiş!

Deprem riskinin yüksek olduğu 19 ildeki binaların teknik incelemesini ve mevzuata uygunluğunu kontrol etmekle yükümlü olan yapı denetim şirketlerine ilişkin incelemeler, "denetim skandalı"nı ortaya çıkardı. Geçen yılın 12, bu yılın ilk 6 ayında 4 firmanın, vefat eden denetçilerini binaları hâlâ denetliyormuş gibi gösterdiği saptandı. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, firmaların "ölülere denetlettiği" onlarca bina hakkında soruşturma başlattı.
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Yapı İşleri Genel Müdürlüğü, kaçak yapılaşmayı ve depreme dayanıksız bina inşasını engellemesi gereken yapı denetim firmalarını denetledi. Bazı denetçilerin denetlemekle sorumlu olduğu inşaatın yerini dahi bilmediği belirlendi.
Bakanlık 2007'de 304, 2006'da 382 yapı denetim firmasını inceledi. Geçen yıl ve bu yılın ilk 10 ayında mevzuata aykırı hareket eden toplam 205 firmanın faaliyeti yasaklandı. 31 firmanın yapı denetim belgesi iptal edildi.
Yasaklama gerekçeleri arasında ruhsatsız bina yapımına göz yummak, yapının mevzuata uygun olup olmadığını denetlememek, arazinin zemin yapısını ve uygulama projelerini incelememek, idareye gerekli raporları vermemek, sahte imza kullanmak ve vefat eden denetçileri proje başında göstermek yer aldı.
Mevcut Yapı Denetim Kanunu ve ilgili yönetmeliklere göre, denetçi, mühendis ve mimar vefat ettiğinde ya da herhangi bir başka gerekçeyle yapı ile ilişkisi kesildiğinde 3 gün içinde bildirilmesi ve 30 gün içinde boş kalan görevin doldurulması gerekiyor.
İncelemeye göre, 2006'da 12, 2007'de 4 firma vefat eden denetçileri zamanında bildirmedi. Söz konusu denetçileri görev başında gösteren firmalara ve kusurlu olan bakanlık personeline ilişkin dosyalar Teftiş Kurulu'na sevk edildi. Firmaların sorumluluğunda olan binalar incelemeye alındı.
Bakanlığın yapı denetimleri sırasında, gerekli evrakı sağlayarak yapı denetim belgesi alan denetçilerden birinin görme engelli olduğu ortaya çıktı.
Bakanlık, bu kişinin denetim belgesini iptal etti ve bu görevli tarafından onaylanan binaları incelemeye aldı.

Prens Charles bir derviş gibi konuştu
Mevlana Müzesi'ni ziyaretinde Kuran ayetleri, hadisler ve Mevlana'nın sözlerinden örnekler veren Prens Charles, "Varlıkların iç gerçekliklerini görmemizi sağlayan kalbin özüdür" dedi

İngiltere Kraliyet ailesinin veliahtı Galler Prensi Charles'la eşi Cornwall Düşesi Camilla ile birlikte Konya'da Mevlana Müzesi'ni ziyaret edip sema gösterisi izledi. Seyircilere yaptığı "Maneviyat Kıssaları" başlıklı konuşmasında Kur'an ayetleri, hadisler ve Mevlana'nın sözlerinden örneklere yer veren Charles, "İnsanlar arasında birbirinin kutsal değerlerine saygıyı da içeren ortak bir bağlılık anlayışına ihtiyaç olduğu" mesajını verdi.


Mevlana'yı övdü
Mevlana Kültür Merkezi'nde kendisi için düzenlenen özel sema gösterisi sırasında semazenlerin hareketlerinin anlamını eşi Camilla'ya detaylı olarak anlatan Charles, konuşmasında da "Son ziyaretimden bu yana 3 yıl bile geçmedi ama Türkiye'nin kültürel ve tarihi mirasını bir parça da olsa görebilmesi için bu kez sevgili eşimi de getirdim" dedi.
Konuşmasında ölümünün 800. yılı anılan Mevlana'nın felsefesini öven Charles, "Mevlana'nın eserlerine Batı'da ilgi duyanların sayısının arttığını görmek beni memnun ediyor. Bu kimselerin kendi hayatlarında eksikliğini hissedip Mevlana'da buldukları şeyin ne olduğunu sorgulamaktan kendimi alamıyorum. Bu, hepimizin hissettiği ancak Mevlana'nın son derece iyi aktardığı yüreğimizdeki o özlem olabilir mi?" dedi.
Batı'nın yüzyıllarca gerçeğin görünmeyen içselliğini ihmal edip sadece görünen dışsal boyutuyla ilgilenmesini eleştiren Charles, "Yürek zekâmızı, içgüdüsel niteliklerimizi terk ettiğimiz hissine kapılıyorum. Bize maneviyat kıssaları denen evrensel gerçekleri yüzyıllarca Doğu öğretti. Varlıkların iç gerçekliklerini görmemizi sağlayan şey kalbin özüdür. Yürek aklı bizlere birbirimizi daha iyi tanıyabilmemizin yollarını gösterir" diye konuştu.
Mevlana'nın "Tanrı'nın insanoğlu için amacı gören bir göz ve anlayan bir kalp bulmaktır" deyişini anımsatan Charles, "Kendimizi bu amaca yeniden adamak ve yenilenen enerji ve çaba ile yeniden bu yola başkoymak için Mevlana'nın ebedi ikametinden daha iyi bir yer olabilir mi?" dedi.

Barzani, Türkiye'nin yanında mı?

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Başkan George Bush'la görüşmesinden sonra yeni bir "mekanizma"nın kurulduğu belirtildi.
Bu mekanizmanın ayaklarından biri de KDP lideri Barzani mi?
Bu henüz belli değil. Ancak Barzani'nin söyleminde ve tutumunda bir değişiklik gözleniyor. Kendilerine dokunmadıkça Türkiye'nin PKK'yı hedef alan "sınırlı" bir operasyonuna karşı çıkmayacakları yönünde bazı mesajlar verdi.
Bu arada PKK sözcülerinden bazıları Kandil Dağı'nın bir çeşit "kuşatma" altına alındığını, peşmergelerin yolları kontrole aldığını açıkladılar.
Kuzey Irak'tan gelen bir diğer haber de ABD'nin bölgedeki askeri varlığını artırdığı ve devriye faaliyetini sıklaştırdığı yönünde.
Konu edilmesi gereken bir iddia ise PKK liderleri Murat Karayılan ve Cemil Bayık'ın, Türkiye'ye teslim edilmek üzere Barzani eşliğinde İtalya'da bir NATO üssüne götürüldüğüydü. Bu haber doğru çıkmadı.
Kuzey Irak Bölgesel Başbakanı olarak kabul edilen Neçirvan Barzani de dün yaptığı açıklamada PKK konusunda Türkiye veya ABD ile herhangi bir anlaşma yapmadıklarını belirtti. Vurgu yaptığı bir öneri de Türkiye'nin PKK sorununu "diplomasi" yoluyla çözmesiydi.
Başbakan Erdoğan'ın 5 Kasım'da gerçekleştirdiği Washington ziyaretinden bu yana her kafadan bir ses çıkıyor.
Fotoğrafın bütününe baktığınızda ise birçok soruya yanıt bulmak mümkün olmuyor.

Barzani'nin desteği
Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın, AKP milletvekillerine Kızılcahamam'da, "Kuzey Irak yönetimi yanımızda. Biz Kuzey Irak yönetimine dedik ki, sizin menfaatiniz Türkiye ile birlikte hareket etmektir. Şimdi bunu onlar da anladılar" demesi ne anlama geliyor?
Barzani, Türkiye'nin siyasi ve askeri baskısından -1998'de Suriye gibi- çekindi de PKK'yı desteklemekten vazgeçip Türkiye'nin yanında mı yer aldı?
Fikret Bila yazdı...

 

Polis müdahalesiyle 2 yılda 34 kişi öldü

İstanbul Avcılar'da beş gün önce bir kişinin polisin tekmesiyle ölümü, önceki gün de İzmir'de "Dur" ihtarına uymayan Baran Tursun'un açılan ateş sonucu ensesinden vurularak beyin ölümünün gerçekleşmesi üzerine SABAH ekibinin yaptığı araştırmada son iki yılda 34 kişinin polisin müdahalesiyle öldüğü ortaya çıktı. Ölenlerden 8'i polis takibinde, 16'sı polis cinneti ya da polisle çıkan tartışmada, 3'ü polisin yaptığı suçüstünde, 2'si suçlu takip eden polisin kurşununun hedef şaşırmasında, 2'si maganda polisin kurşununda, 3'ü de gözaltında hayatını kaybetti.

122 POLİS İNTİHAR ETTİ
Bu olayların faili 2 polis işlediği cinayetlerin ardından intihar etti. Olayların faili oldukları iddiasıyla 14 polis tutuklanırken, 6'sı gözaltındaki ölümlerle ilgili olmak üzere 11 polis hakkında da soruşturma açıldı. İçişleri Bakanlığı'nın 2007 yılının başında yaptığı araştırmaya göre de son 5 yılda 122 polis intihar ederken, 40 polis ise çatışmada şehit oldu. 869 polis memuru psikolojik tedavi gördü. Çeşitli suçlara karışan bin 294 emniyet mensubu meslekten ihraç edilirken, 328 polis istifa etti. Yapılan başka bir araştırmada polislerin yoğun mesaiden şikâyetçi olduğu belirlenirken, polisin adli birimlerde 15, karakollarda ise ortalama günde 12 saat çalıştığı kaydedildi. Üniformanın verdiği ciddiyet nedeniyle psikolojik destek almaktan kaçındığı belirlenen polislerin, ayrıca sürekli olarak suç ve suçlularla uğraşmanın verdiği bunalımla da depresyona sürüklendiği ifade edildi.

'PKK değişmek zorunda kalır' 

Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin İngiltere temsilcisi Sami Rahman, demokratik diyalog sağlanması halinde PKK'nın değişmek zorunda kalacağını söyledi..

Kürdistan Bölgesel Hükümeti'nin İngiltere'deki resmi temsilcisi Sami Abdul Rahman, Londra'da sorularımızı yanıtladı. Kürdistan'ın bağımsızlığa şimdi hazır olup olmadığı sorusuna cevabı "Hayır" olan Bayan Rahman, PKK'ya karşı atağa geçemeyeceklerini ancak demokratik diyalog sağlanması halinde PKK'nın da değişmek zorunda kalacağını söyledi. Bağımsız olmak için uluslararası destek bulunmadığını ifade eden Rahman şöyle konuştu: "İsteklerimizi Federal Irak'ın parçası olarak başarabilecekken bunların tümünü yıkabilecek, bize birşey getirmeyecek olanı niye seçelim. Anayasada Kürdistan bölgesi tanındı, uğruna savaştığımız bu haklarımız var." Ankara'nın, hiçbirşey kazandırmayacağı halde kendilerinden diğer Kürtleri öldürmemizi istiyorsa, bunu yapmayacaklarını ifade eden Rahman "1990'larda PKK'yla savaştık, daha doğrusu PKK bizle savaştı. Kazanmadılar, biz de onları bitiremedik. PKK, Ankara'nın olduğu kadar bizim için de problem. Eğer Türkiye'de Kürtler demokratik hayatın gereği olarak düşündüklerini söyleyebilse, Kürtlere daha fazla demokratik tanınma verilse o zaman PKK'nın rolü ne olacak?" diye konuştu. Rahman "Ankara, Kürt nüfusuyla siyasi diyaloğa girerse o zaman PKK'nın rolü değişecek, değişmek zorunda kalacak. Yeni durumla başa çıkmak için değişecektir" dedi.

Annapolis: Barışa son şans
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun Filistin'in Arap ve Yahudi devletleri arasında paylaşılması planını kabul etmesinden (29 Kasım 1947'de oylandı; 33 ülke "Evet", Türkiye dahil 13 ülke "Hayır" dedi, 10 ülke "Çekimser" kaldı) 60 yıl sonra dünyanın en kangrenleşmiş sorununa bir kez daha neşter vuruluyor.
ABD'de, Maryland eyaletinde, başkent Washington'a pek de uzak olmayan Annapolis'teki deniz akademisinde bugün başlayacak Filistinİsrail konferansına umut bağlamalı mı? Yorumlarda karamsarlık ağır basıyor.
Gerekçe, "Konferansın üç aktörünün de kariyerlerinin en zayıf ve en zor günlerini yaşamaları: ABD Başkanı Bush, Irak ve Afganistan batağında çırpınıyor. Filistin Başkanı Mahmut Abbas hem halk desteğini yitirdi, hem de Gazze'nin Hamas denetimine geçmesiyle kolukanadı kırıldı. İsrail Başbakanı Ehud Olmert ise hasta, yolsuzluk iddialarıyla iyice gözden düştü. Yani üçü de topal ördek.
İyimserler ise sadece gerek İsrail, gerekse Filistin halklarının yorgun düşüp "Yeter artık" noktasına gelmiş olmalarına bel bağlıyorlar.

Bazı konukların hikmeti
42 ülke ve 8 uluslararası kuruluşun temsilcilerinin katılacağı konferansın bazı davetlileri için "Ne işleri var" diye düşünebileceklerin merakını giderelim.
Örneğin Slovenya, 2008 başında AB dönem başkanlığını devralacağı için çağrıldı.
Erdal Şafak yazdı...

Avrupalılara terör afişle anlatılacak

Hükümet, teröre karşı tanıtım çalışması başlatıyor. Tüm Avrupa ülkelerinde asılacak afişlerde "Terör insanlık suçudur", "PKK, ETA'dan fazla insan öldürdü" temaları işlenecek..

Diyarbakır mitingine soruşturma Yıllar boyu haklı tezlerini uluslararası kamuoyuna anlatmakta zorlanan Türkiye, terörle mücadelede propaganda ve reklam mekanizmasını da devreye sokmaya karar verdi. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın reklam ve tanıtım danışmanı Erol Olçak, Başbakan Erdoğan'ın talimatıyla Avrupa ülkelerinde terörü anlatmak için büyük bir kampanyaya start verdi. Daha çok açık hava afişleri ve posterlerle, "Terör bir insanlık suçudur", "PKK, ETA'dan daha fazla insan öldürdü" sloganlarıyla Türkiye'nin terör örgütüyle mücadelesine destek aranacak. Kampanya için çarpıcı fotoğraflar kullanılacak. Kampanya; İngiltere, Fransa, Almanya, İspanya, Belçika, Danimarka, Polonya, Macaristan gibi Avrupa ülkelerinde aynı anda başlatılacak.

ERDOĞAN KARAR VERECEK
Kampanya için Avrupa ülkelerinde ön toplantılar yapıldı. Projenin afişlerini ve billboard reklamlarını Başbakan Erdoğan görerek son onayı verecek. Başbakan Erdoğan, terörle mücadelede hayata geçirmek istedikleri PR çalışmasının ipuçlarını Slovenya Başbakanı ile görüşmesinden sonra vermişti.

Kürt kökenli AKP'li vekiller 'temsiliyet' turuna çıkıyor

Şimşek 'örneğim' demişti Başbakan Erdoğan'ın talimatıyla, Kürt kökenli AKP milletvekilleri, gruplar halinde ABD'ye ve Avrupa ülkelerine gidip, Kürtlerin gerçek temsilcisi ne PKK ne de DTP'dir. Gerçek temsilci AKP'dir" diyerek Türkiye'nin haklı davasına katkı yapacaklar. AKP çatısı altında siyaset yapan 75 Güneydoğulu vekil gruplar halinde Avrupa ülkelerini ve ABD'yi dolaşıp, sivil toplum örgütlerine, medya kuruluşlarına şunu anlatacaklar: "Seçimde Güneydoğu'da alınan oylar bölgenin gerçek temsilcisinin AKP olduğu kanıtladı.

Eğer Kürtlerin önünde herhangi bir engel olsaydı biz bu partide siyaset yapıyor olamazdık. Sadece bölgede değil, diğer bölgelerden de Kürt kökenli milletvekilleri Parlamento'ya girdiler.

Ayrımcılık yapılsaydı başta partimiz karşı çıkardı." AKP Genişletilmiş İl Başkanları toplantısında ortaya atılan bu öneri, Kızılcahamam kampında da destek buldu ve önümüzdeki günlerde uygulamaya geçirilecek.

Sanki bir sınır var
Bir sürü mutluluk, bir sürü üzüntü, bir sürü kırıklık, bir sürü hayal kırıklığı.
Hayat da, "meslek hayatı" denen şey de biraz böyle geçiyor. Geçip gidiyor. Gidip bitiyor.
"Başınıza gelen" in mutlaka daha kötüsü, çok daha kötüsü "başkalarının başına" gelmiştir.
O yüzden kendini ne abartmaya ne yerin dibine dibine sokmaya gerek var.
Bazen güçlü bazen zayıf, bazıları hep dimdik bazıları biraz eğik... Bir yolculuk.


Bu meslekte beni en çok hayal kırıklığına uğratan şeylerden biri şuydu:
Hükmeden, tahakküm eden, hayatınla ve mesleğinle, onurunla hakikaten oynayan bir güç, kudret, makam karşısında, bir gün süklüm püklüm olup boyun eğmek, yanaşmak, yaltaklanmak.
Tabii, kendin o tür haksızlık yaptığında da, hiç olmamış gibi, en ufak bir özeleştiri veya pişmanlıktan, utançtan geçmeden yeni arazilere uymak.
İlle kan davanız, bitmeyen husumetiniz, dinmez kininiz, geçmez nefretiniz olması gerekmiyor.
Hatta bunlar hiç olmasın. Hepsi zamanla geçsin, tamam.
Ama sanki bir şey gerekiyor.
Bir sıkıntı, bir üzüntü, bir öfke yahut açık özür, bir dik duruş, ne bileyim, vicdanınızın yerinde duramaması işte.

Umur Talu yazdı... 

40 milyar $'lık Uzan davası için herkes harekete geçsin
Uzan Grubu'nun uluslararası mahkemelerde Türkiye aleyhine 40 milyar dolarlık dava açtığını açıklayan TMSF Başkanı Ertürk, politikacılar ve diplomasiyi konu üzerinde durmaya davet etti..

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) Başkanı Ahmet Ertürk, Uzan Grubu'nun uluslararası mahkemelerde Türkiye'ye 40 milyar dolarlık dava açtığını bunun çok önemli bir konu olduğunu vurgulayarak, "Bu sadece TMSF'nin değil tüm Türkiye'nin konusu çünkü, orada olacak herhangi bir kayıp, ödeme hepimizin, Hazine'nin hesaplarından çıkacak" dedi. Avrupa Mevduat Sigortacıları Forumu'nun (EFDI) Yıllık Toplantısı ve "Mevduat Sigorta Sistemlerini Etkileyen Güncel Konular" başlıklı konferans öncesi konuşan Ertürk, tüm politikacıları, diplomasiyi bu konunun üzerinde durmaya davet etti. Ertürk, şöyle devam etti: "Bu konuyu tüm politikacıların gündemine taşımak için elimizden gelen çabayı gösteriyoruz. TMSF içinde gerekli tüm teknik alt yapı çalışmalarını sürdürüyoruz. Gerekiyorsa Dünya Bankası yetkilileriyle kendimiz doğrudan temasa geçeceğiz. Gerekirse bu konuyu uluslararası medyanın gündemine taşıyacağız. Şu ortaya çıkıyor ki uluslararası kuruluşlar bu tür olaylara hazırlıklı değiller. Yani bu tür olayların oluşabileceğini, bu tür insanların böyle manipülasyonlar yapabileceklerine hazırlıklı değiller, o nedenle uluslararası kuruluşların çoğu zaman amaçlamadıkları yönde bir kullanılma söz konusu olabiliyor. Hepimiz için çok vahim, çok önemli ve çok kritik bir konu."
Türk kızı Gana'da açlık grevi yapıyor 

Gana'da uyuşturucu kaçakçılığıyla suçlanan Yasemin Vatansever'in, Nijeryalı kız arkadaşıyla birlikte hapishanede 4 gündür açlık grevinde olduğu belirtildi..

Gana'da uyuşturucu kaçakçılığından suçlu bulunan 16 yaşındaki KKTC kökenli Yasemin Vatansever ve aynı yaştaki Nijeryalı arkadaşı Yetunde Diya, hapishanede açlık grevine başladı. Kızların tutulduğu Akkra Narkotik Kontrol Merkezi'ndeki bir kaynak, kızların açlık grevinin 4 günü geçtiğini ve sağlıklarından endişe duymaya başladıklarını söyledi. Londra'da bir sanat okulunda öğrenci olan Yasemin ve arkadaşı, ailelerine Fransa'ya okul gezisine gittiklerini söyleyerek 26 Haziran'da bir haftalığına Gana'ya gitti. İki kız, 2 Temmuz'da İngiliz Havayolları'na ait bir uçağa binmeden önce Gana'daki Kotoka Uluslararası Havalimanı'nda 6 kilogram kokainle yakalandı.

'BARONLARIN OYUNU BU'
Hâkimin suçlu oldukları kararını açıklaması üzerine 3 yıla kadar hapsi istenen kızların, masum olduklarına dikkat çekmek için açlık grevine başladıkları ve uyuşturucu baronlarının oyununa alet oldukları iddialarını yineledikleri kaydedildi. Tutuklu yargılanan iki kız, geçtiğimiz hafta çıkarıldıkları mahkeme tarafından uyuşturucu kaçakçılığından suçlu bulunmuştu.
Sorunlarımızı torunlarımız çözer
İstanbul Sanayi Odası'nın 6'ncı Sanayi Kongresi'ndeyiz. Kürsüde Rifat Hisarcıklıoğlu var. Dediği şu; " tüm sorunlarımızın kaynağı, döviz kuru mu? "
Sorduğu soruya cevabı veriyor; "Elbette değil. Ama bu kafayla gidersek, gemiyi kıyıya bindirmenin tüm kabahatini, esen rüzgara bağlamış oluruz."
Sanayici, içinde bulunduğu durumu, şimdiki zamanın sıkıntılarıyla izah etme kolaylığından vazgeçmiş görünüyor.
Nitekim dün başlayan kongrede Sanayi Bakanı Zafer Çağlayan, "İstihdam üzerindeki külfetleri azaltma " konusunda salona, "SSK işveren payını % 5 azalttık" derken, "Salondan alkış bekliyorum" diyordu.
Sürdürülebilir Rekabet Gücü alanında 6 yıldır çırpınan İSO'nun bu yılki alt konu başlığı "Endüstriyel Teknoloji ve İnovasyon" olarak belirlenmiş. Amaç, artık yeni dünyanın dinamiklerine uyum sağlamak zorunda olan sanayimizi dönüştürmek.
Bunun da yolu, İSO Meclis Başkanı Hüsamettin Kavi'nin dediği gibi "Türkiye'yi doğru tanımak ve gücünü iyi algılamak lazım . " Ve bu gücü şimdi teknoloji, yenilikçi iş fikirlerine yöneltmek gerekiyor.
Nitekim İSO Yönetim Kurulu Başkanı Tanıl Küçük ; "Aksi takdirde yarışın dışına itilip, saha kenarında seyirciye dönüşmek işten bile değil" diyor.
Elimde bir araştırma var. KONDA'nın son 35 yıllık Türkiye Değişimi konulu tespitleri okurken, Sanayi Kongresi'ndeki sancıların sebebini daha net anlıyorum.
Şeref Oğuz yazdı...

 

Athena ağlaya ağlaya veda etti
Görev süresi dolan Yunanistan'ın Ankara Büyükelçisi George Yennimatas'ın eşi Athena, düzenlediği veda kokteylinde gözyaşlarına boğuldu. Athena “Türkiye'den ayrılmak bana zor gelecek. En çok Türk insanının nezaketini unutamam” dedi.

Yunanistan'ın Ankara Büyükelçisi George Yennimatas'ın eşi Athena Yennimatas evinde bir veda kokteyli düzenledi. Büyükelçilik rezidansında ve-rilen kokteyle yabancı misyon temsilcilerinin eşleri ile Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanın eşi Nevin Gökçek de katıldı. Veda konuşmasında “Veda etmekten nefret ediyorum. Hepinizi Atina'ya bekliyorum. Bana çok iyi davrandınız. Aynı dili konuşamasak da aynı duyguları paylaştık. Sözlerimi çabuk bitireceğim. Çünkü ağlamak üzereyim” diyen Yennimatas'ın gözleri doldu. Ağlamamak için kendisini zor tutan Yennimatas, daha sonra en iyi dostu olduğunu belirttiği ANAÇEV Başkanı Ayla Hatırlı'ya bir hatıra plaketi verdi.
TÜRK İNSANI SÖZÜNÜN ERİ

Yeni Şafak'ın sorularını yanıtlayan Yennimatas, Türkiye'ye ait en güçlü anısının burada çocuklar için Büyükşehir Belediyesi ve vakıflarla ortaklaşa yürüttükleri çalışmaların olduğunu, bu sayede Türk halkını yakından tanıma fırsatı bulduğunu söyledi. Bakıma muhtaç bir çocuğun masraflarını üstlendiğini açıklayan Yennimatas, Türkiye'de kendisini en çok şaşırtan şeyin ne olduğu sorulduğunda ise “İnsanların nezaketinden, sözlerinin arkasında durmalarından çok etkilendim” cevabını verdi.

Gündüz iyileştirdim gece öldürdüm
İsrail'de bir binbaşının gündüzleri doktor kimliğiyle Gazze'deki bir hastanede aralarında Filstinlilerin de bulunduğu çocukları tedavi ettiği, geceleri ise savaş helikopteriyle Filistinlilere yönelik operasyonlara katıldığı ortaya çıktı

İsrail'de Yuval adlı bir pilot binbaşının gündüzleri Gazze'deki bir hastanede aralarında Filistinlilerin de bulunduğu çocukları tedavi edip geceleri de helikopterle Filistinlilere yönelik operasyon düzenlediği ortaya çıktı. Ordunun koyduğu yasak gereği soyadını açıklamayan ve yüzünü gizleyerek konuşan 40 yaşındaki İsrailli Binbaşı Yuval, gündüzleri doktor kimliğiyle Gazzeli minikleri tedavi ediyor, gece savaş helikopteri pilotu olarak operasyonlara çıkıyor. Amerikan Washington Post gazetesi, “Öldürme zamanı da vardır; iyileştirme zamanı da” başlığıile verdiği haberde, iki ayrı kimlikle hayatını sürdüren Yuval'in hikayesine yer verdi. 3 çocuk babası Yuval, İsrailli bir çocuk doktoru. Ancak İsrail ordusunda pilot binbaşı olarak da görev yaptığı için, emir geldiğinde gündüzü bir kenara bırakıp, diğer kimliğine bürünüyor ve ölüm yağdıran Cobra helikopterleriyle Filistin semalarında insan avına çıkıyor.

FİLİSTİNLİLERLE DOSTTUM

Büyüdüğü çiftlikte babası traktörle tarla sürerken kendisi Gazzeli Filistinlilerle birlikte portakal toplayan; daha sonra da ortak kurdukları sofrada Filistinlilerle birlikte yemek yiyen Yuval, “Artık o günler tarih olmuş gibi görünüyor” diyor.

 Telâşa gerek yok
Kimseyi alarme etmek gibi bir niyetim yok elbette, ancak dikkatli olunması gereken bir dönemden geçildiğini kulak veren herkese duyurmak da isterim. PKK'nın tecrit edilmesi, terörün sona erme aşamasına girmesi, pek çok bakımdan mutlu etse de, olağanüstü dikkatli olmamızı gerektirecek bir gelişmedir de...

PKK'nın tarihi aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti'nin 'karşı-PKK tarihi'dir... Terör örgütüyle mücadele edenler de kendi ellerini kirletmiş olabilir. İstihbarat dünyasının kimin elinin kimin cebinde olduğunun bilinmediği bambaşka bir âlem olduğunu da hiç unutmayalım.

Gazeteci Uğur Mumcu bir siyasi cinayete kurban gitti. Kendisini öldürenler hangi sâikle hareket ettiler? Sanıkları yargılayıp mahkum eden mahkeme heyetine göre kâtiller 'irtica' ile irtibatlı kimselerdi; Cumhuriyet yazarını lâikliği savunduğu için öldürdüler.

Bu resmî teze inananlar vardır elbette, ancak konuları yakından izleyen kamuoyunun önemli bir bölümü gerekçeden de mahkum edilen tiplerden de tatmin olmadı. Sağda-solda çıkan yazılara bakılırsa, suikastı 'PKK' konusuyla irtibatlayanların sayısı az değil. "En son hangi konuyu araştırıyordu?" diye soruyor bu tezi savunanlar ve cevabı "PKK sorununu" diye veriyorlar. 

Taha Kıvanç yazdı...

Eski eşe ölüm randevusu
Kadıköy'de bir yıl önce boşandığı eşiyle buluşmaya giden Rıdvan Akyol, eski eşi, baldızı ve yanlarındaki bir kişi tarafından sopalarla darp edildi. Kaçarak saklandığı bir gecekondunun kömürlüğünde kıstırılan Akyol, bıçaklanarak öldürüldü.


Kadıköy'de, eski eşiyle buluşmaya giden bir kişi, eşi, baldızı ve yanlarındaki bir kişi tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Olay, Yeni Sahra Atatürk Caddesi'nde meydana geldi. İddiaya göre, bir yıl önce Çiğdem D'den (29) boşanan Rıdvan Akyol (31), eski eşiyle görüşmek için randevulaştı. Akyol, Maltepe'de eski eşi Çiğdem D, eski baldızı Gül D. ve Ferhat Y. (27) ile buluşarak otomobillerine bindi. Bir süre sonra otomobili, Kadıköy'de boş bir arsaya çeken grup ile Akyol arasında şiddetli bir tartışma çıktı. Şahıslar, Akyol'u sopalarla dövmeye başladı.


Otomobilden inerek kaçmaya çalışan ve bir gecekondunun kömürlüğüne sığınan Akyol, bu sırada telefonla ulaştığı bir arkadaşına “Beni öldürecekler, polise haber ver” diyebildi. Şahıslar, kıstırdıkları kömürlükten çıkardıkları Akyol'u götürdükleri boş bir arsada 10 bıçak darbesiyle öldürdükten sonra otomobille uzaklaştı. Kanlar içinde yere yığılan Akyol, olay yerinde can verdi. Vatandaşların ihbarıyla olay yerine gelen polis, yaklaşık 3 saat sonra Çiğdem D, Gül D. ve Ferhat Y'yi yakalayarak gözaltına aldı.

Gıdım gıdım indirime yeni bahane zamlar
Elektrik ve doğal gaz gibi kalemlerde yapılması beklenen zamlar Merkez Bankası'nın elinde koza dönüştü. Gıdım gıdım indirim yapan MB şimdi daha da temkinli olacağını açıkladı


Merkez Bankası, bir dahaki olası faiz indiriminin zamanlaması ve miktarının küresel piyasalardaki gelişmeler, dış talep ve kamu harcamalarına bağlı olduğunu bildirdi. Banka, "Elektrik ve doğal gaz gibi kalemlerde yapılması beklenen fiyat artışlarının ikincil etkileri konusundaki belirsizliklerin faiz indirimlerinde göreli olarak daha ihtiyatlı olmaya sevk ettiği belirtilmelidir" açıklamasında bulundu.
Merkez Bankası, Para Politikası Kurulu'nun 14 Kasım'da yaptığı toplantının özetini açıkladı. Enflasyon gelişmelerinin değerlendirildiği açıklamada, İstanbul'da yürürlüğe giren yeni su tarifelerini, akaryakıt ürünlerinden alınan Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) tutarlarındaki artışları ve uluslararası piyasalarda petrol fiyatlarının ulaştığı yüksek seviyeler dikkate alınarak Kasım ayında enerji grubundaki enflasyonun yükseleceği öngörüsü aktarıldı.

ZAMLAR ENFLASYONU ARTIRACAK

Söz konusu ayarlamaların etkisinin büyük ölçüde Kasım'da görüleceği kaydedilen açıklamada, akaryakıt ve tütün ürünlerindeki ÖTV artışı ile su fiyatlarında gözlenen artışların Kasım ayı enflasyonunu yaklaşık 0,8 puan arttıracağı, öte yandan işlenmemiş gıda fiyatlarındaki kısmi düzeltmenin Kasım ayı enflasyonu üzerindeki baskıları sınırlayacağının tahmin edildiği ifade edildi

Önemli bir sorun: Kamusal cinayetler, yargı ve zihniyet…
Türkiye son iki yıl içinde utanç verici üç hadiseye tanık oldu. Rahip Santaro'nun öldürülmesi, Hrant Dink suikastı ve Malatya'da üç hrıstiyanın vahşice katli…

Ortak noktaları olan hadiselerdi bunlar.

Olaylarda sanıklarla maktuller arasında daha önceden tanışıklık, ilişki, husumet yoktu…

Cinayetler maktullerin kimlikleri ve düşüncelerinden ötürü işlenmişti…

Her bir cinayet, sokak arasından çıkmış, kuvvetli bir ihtimalle bu yönde davranmaları telkin edilmiş, 16-20 yaşındaki “çocuklar”ın ya da “adamlar”ın işleriydi…

Rahibi vuran 16 yaşında bir çocuktu. Mahkûm oldu. Yönlendirildiğini ima etti, kim tarafından yönlendirildiği ise meçhul kaldı…

Dink'i vuran 18 yaşın altındaki sanığın ilk kademe yönlendiricileri biliniyor, ikinci ve daha derindeki kademelere giden yollar şimdilik tıkanmış bulunuyor…

Malatya katliamını yapanlardan bazılarının “motivasyonu”nda askerlik görevini yaptıkları birliklerde kimi kişilerle kurdukları ilişkilerin belirleyici olabileceğinden şüphe ediliyor…

Bu cinayetler Türkiye'deki kirli bir dokunun siyasi cinayetleri, her birinde ipuçları “kamusal alanının derinlikleri”ne uzanıyor… 

Ali Bayramoğlu yazdı...

Rekabet yolcuya yaradı
İstanbul-Ankara hattında faaliyet gösteren otobüs firmaları arasındaki rekabet, firmalar arasındaki fiyat farkının kapanmasına yol açtı. Bilet fiyatları 25 YTL'ye geriledi


Şehirlerarası otobüs firmalarının İstanbul-Ankara hattında sürdürdükleri rekabet, bilet fiyatlarının 25 YTL'ye kadar düşmesine neden oldu. Özellikle Bolu Tüneli'nin çift yönlü olarak trafiğe açılmasının ardından, otobüs firmalarının bilet fiyatları 25 YTL ile 39 TL arasında değişiyor.
BİR ZAMANLAR UÇAK FİYATINAYDI

Bu arada, otobüs firmaları arasındaki rekabet lüks hizmet veren firmalar ile diğer firmalar arasındaki fiyat farkının da kapanmasına neden oldu. Ulusoy, Varan ve Boss gibi bir dönem neredeyse uçak fiyatına yakın fiyatlarla yolcu taşıyan firmalar, düzenledikleri kampanyalarla bilet fiyatlarını 33 YTL'ye kadar düşürdü. Ulusoy, yakın döneme kadan 48 YTL olan bilet fiyatını 33 YTL'ye indirirken, aynı hatta Varan 35 YTL, Boss ise 39 YTL'den yolcu taşıyor.

25 YTL'YE BİLET

İstanbul-Ankara hattında çeşitli promosyonlarla yolcu çekmeye çalışan bazı firmalar da fiyatı 25 YTL'lik fiyatlarla hizmet veriyor.
Çocukları karıştırmayın
Kompozisyon yarışmasının birincisi Tevhide Kütük'ün kürsüden indirilmesini yorumlayan kadın yazarlar yaşananlara tepkili.


Adana'nın Kozan ilçesinde 24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle düzenlenen etkinlikte, ilçe birincisi olan ödülün sahibi öğrencinin böşürtülü olduğu gerekçesiyle salondan atılmasına, kadın gazeteci ve yazarlardan tepki geldi. "Bir Öğretmen Olmalı" adlı kompozisyonuyla ödül almaya hak kazanan Kozan İmam Hatip Lisesi 11/C sınıfı öğrencisi Tevhide Kütük'ün Kaymakam ve Garnizon Komutanı'nın talimatıyla kürsüden indirilmesine tepki gösteren kadın yazarlar, bu tür olayların toplumsal dinamiklere zarar verebileceğini dile getirdiler.

Jaklin Çelik (Yazar)

Travmadan korkalım


Bu olaylar genel anlamda son dönemde yoğun olarak yaşanıyor. Türban konusu, büyük bir problem haline gelmeye başladı. Gergin bir süreçten geçiyoruz. Bütün bunların bu ülkede yaşanması utanç verici. Bu yasaklar ilerisi için toplumsal bir travma yaratılabilir. Giysisine ya da okulundan ötürü kendisine haksızlık yapılan kız, ileride travmalar yaşayacağı gibi bunlar giderek kişisel olmaktan çıkıp toplumsal dinamiklere de zarar verebilir. Zaten asıl bu travmalardan korkmak gerekir.

 Karayalçın güzel konuşuyor
Devrim Sevinay'ın (Milliyet) SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın ile yaptığı röportaj, ülkenin kendilerini sosyal demokrat olarak niteleyen siyasi oluşumlarından duymak istediğimiz analiz ve önerilerden bir bölümünü barındırıyordu.

Murat Karayalçın, bu çerçevede güzel şeyler söylüyordu doğrusu... CHP Genel Başkanı ve Genel Başkan Yardımcıları'nın ülkenin Kürt sorunu ve güvenlik sorununa ilişkin bugüne kadar dinlediğimiz analiz ve önerilerden canımız ne kadar sıkılmış ki, Karayalçın'ın fazla uzun olmayan bir röportaj boyunca temas ettiği özellikle bazı hususlar ülkedeki "sosyal demokratlar"ın varlığını hatırlamamıza neden oldu.

İsterseniz, önümdeki röportaj metnini gözatmadan önce, Karayalçın adı geçince SHP Genel Başkanı'na yönelik benim aklımdan geçen ilk "sitemimi" (bir vatandaş olarak tabii ki) söyleyeyim:

Bugün MHP'yi aratmayan bir CHP ile karşı karşıya bulunmamızın (bence) önemli nedenlerinden birisi, Karayalçın'ın zamanında SHP'yi –elleriyle- Baykal'ın CHP'sine teslim etmesidir. Karayalçın ve SHP yönetimi bunu niçin, hangi nedenlerle yapmıştır o ayrı bir meseledir. Ama sonuç, ülkedeki sosyal demokrat hareket açısından hiç mi hiç iyi olmamıştır. Sol jargonla söyleyecek olursak (!) içinde "bin çiçek" barındırma ihtimalini taşıyan SHP gitmiş, yerine "monolitik" (yekpare) yapıda bir parti olan CHP gelmiştir.

Kürşat Bumin yazdı..


Gül, Pakistan'da arabuluculuk yapacak
Ortadoğu'da aktif bir siyaset izleyen Türkiye, krizle boğuşan Pakistan için de devreye giriyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, olağanüstü hal ilan ederek dikkatleri üzerine çeken Devlet Başkanı Pervez Müşerref'in daveti üzerine 2-3 Aralık'ta İslamabad'a gidecek.

Ülkedeki yüksek tansiyonun düşmesi için iktidarla temaslarının yanı sıra muhalefet liderleri ile de görüşecek olan Gül, Pakistan'ın bir an önce demokrasiye geçişine katkıda bulunmaya çalışacak. Pakistan'ın sürgündeki eski liderleri Benazir Butto ve Navaz Şerif, ülkeye dönmüştü. Söz konusu liderler, Müşerref'li yönetime karşı çıkıyor.

Pervez Müşerref'in 29 Kasım'da yemin ederek yeni görevine başlayacağı, aynı gün de genelkurmay başkanlığı görevini bırakacağı belirtiliyor. Gül'ün, devlet başkanlığı görevini bu kez üniformasız sürdürecek Müşerref'i ziyaret eden ilk yabancı lider olması bekleniyor. Cumhurbaşkanı Gül, 19 Kasım'da da Pervez Müşerref'i telefonla arayarak, Türkiye'nin terör ve aşırılıkla mücadelesinde ve demokratikleşme sürecinde Pakistan'a olan güçlü desteğini ifade etmişti. Gül, "Kardeş Pakistan'ın istikrar ve esenliği için Türkiye'nin katkısı olabilecekse bunu memnuniyetle yerine getirmeye hazırız." mesajı vermişti.
İnternette güvenlik denetimi hızlı başladı
İnternet Güvenliği Başkanlığı, yeni kurulmasına rağmen çok sayıda şikâyetle karşılaştı.
Çocuk istismarı ve Atatürk aleyhine işlenen suçlarla mücadele için oluşturulan İnternet Güvenliği Başkanlığı (İGB)'na ihbar yağmaya başladı 
Cuma günü resmen faaliyete geçen İnternet Güvenliği Başkanlığı'na, aynı gün biri savcılıktan, diğeri vatandaştan gelen ihbar üzerine cinsel yayın içerikli iki siteye müdahale ederek, yayını engellendi. İnternette özellikle porno ve çocuk istismarına yönelik yayınların artması üzerine, bu tür yayınlarla mücadele için Telekomünikasyon Kurumu'na bağlı olarak oluşturulan İnternet Güvenliği Başkanlığı, zararlı yayınlara karşı sanal ortamı sürekli mercek altında tutacak. Telekomünikasyon Kurumu Başkanı Tayfun Acarer, gazetemize yaptığı açıklamada, İnternet Güvenliği Başkanlığı'nın başta cinsel içerikli yayınlar olmak üzere, kumara özendiren, Atatürk aleyhine suç işleyen, çocukları istismar eden sitelerle mücadele edeceğini belirterek, "Bu mücadele başladı. Cuma gününden itibaren bazı sitelerin yayınlarını durdurduk." açıklamasını yaptı.

PKK "kuşatılıyor" mu?

PKK'nın geçen ay tırmandırdığı saldırıların açıkça görünen amaçları şunlardı: Türk Silahlı Kuvvetleri'ni (TSK) Kuzey Irak'ı işgale tahrik ederek Ankara'nın AB, ABD, Irak ve Kürt Bölge Yönetimi (KBY) ve başkalarıyla arasını açarak, Türkiye'yi yalnız bırakmak.
İçeride otoriter önlemler almaya zorlayarak Ankara'nın Kürt kökenli yurttaşlarıyla giderek iyileşen ilişkilerini kundaklamak. Böylelikle gerek uluslararası alanda, gerekse Türkiye içinde kaybetmekte olduğu siyasi zemini yeniden kazanmak... Gelişmeler PKK'nın bu amaçlarını gerçekleştirmenin hayli uzağında kaldığına işaret ediyor. PKK elebaşılarının son günlerde ABD ve Iraklı Kürt liderlere yönelik tehditleri, "istersek bölgeyi istikrarsızlığa sürükler, çıkarlarınıza zarar veririz" şeklinde açıklamalar yapmaları bunu açıkça gösteriyor.

Başbakan Erdoğan haklı. Ankara'nın uluslararası alanda PKK'yı "kuşatmak" yolunda önemli mesafe kaydettiği görülüyor. Bu nasıl başarıldı? Önce 17 Ekim'de TBMM'de kabul edilen tezkere ile Ankara, gerekirse silahlı güç kullanmaya hazır olduğunu ilan etti. Ardından diplomasiyi seferber etti. Dünya daha önce pek görülmemiş bir ölçüde Türkiye'nin yanında ve PKK'nın karşısında yer aldı. AB, PKK'yı telin etti ve Irak hükümetini PKK'ya karşı önlem almaya davet etti.

Şahin Alpay yazdı...

'Polis kurşunuyla yaralanma'ya soruşturma
Karşıyaka'da 'dur' ihtarına uymadığı için takip edilen Baran Tursun (20) yönetimindeki cip, orta refüje çarpmıştı. Ege Üniversitesi'ne kaldırılan ve başının arka kısmında kurşun yarası tespit edilen Tursun,yaşam destek ünitesine bağlanmıştı.
İzmir'de 'dur' ihtarına uymayan Baran Tursun adlı gencin, polisin açtığı ateş sonucunda vurulduğu iddiaları İçişleri Bakanlığı'nı harekete geçirdi. Olayın araştırılması için müfettiş görevlendirilirken, Bakan Beşir Atalay, "Hatası olan varsa cezasını görür." dedi.

20 yaşındaki gencin 'ağır koma hali' devam ederken ailesi polise tepkili. Baba Mehmet Tursun, polislerin 'trafik kazası geçirip öldü' diyerek oğlunu hastaneye bıraktıklarını iddia ediyor. 1992 yılında Diyarbakır'dan İzmir'e göç ettiklerini aktaran Mehmet Tursun, "Terörden kaçtık polis kurşununa yakalandık." diyor. Olay sırasında Baran Tursun'la birlikte cipte bulunan arkadaşları ise polisin 'dur' ihtarı yapmadığını iddia ediyor. Alkollü araç kullanmaktan daha önce ehliyetine iki kez el konulan gencin başından vurulması, polisin olaya müdahale şeklini tartışmaya açtı. Emniyet'e göre kaçmakta olan zanlıyı polis önce havaya ateş açarak uyarır, yetmezse kaçan kişiyi durduracak oranda silah kullanabilir. Polis Akademisi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Önder Aytaç, olayı tasvip etmenin mümkün olmadığını belirterek "Ama o genç de ihtara uymalıydı." diyor.
PKK'lıların teslimi sürpriz olmaz
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, terör örgütü PKK yöneticilerinin Türkiye'ye teslim edilmesini istediklerini belirterek, bunun gerçekleşmesinin sürpriz olmayacağını söyledi.



Şu ana kadar bir netice alınmadığını ifade eden Çiçek, "Irak'tan istedik, başka ülkelerden de istediklerimiz var. PKK'nın tüm yöneticileri, mensupları Irak'ın içinde değil ki, dışında olanlar da var, onları da istedik." dedi. Çiçek, Habertürk televizyonunda yayınlanan Basın Kulübü programında gazetecilerin sorularını cevapladı. Irak hükümetinin söylemlerinde son günlerde değişmeler gözlendiğini vurgulayan Çiçek, ancak bunun yeterli olmadığını, daha fazlasını beklediklerini kaydetti. PKK yöneticilerinden Cemil Bayık ve Murat Karayılan'ın Türkiye'ye teslim edileceği haberlerinin kendilerinden kaynaklanmadığını anlatan Çiçek, şöyle devam etti: "Biz, bu tür kişileri dünyanın neresinde varsa istedik, istiyoruz. Teslim edilirse, hukukun gereği yapılmış olur. Hukukun gereği yapılıyorsa, bunda sürpriz olacak ne var? Biz bunları da istiyoruz, başka suç işlemiş olanları da istiyoruz. Oradaki herkesi istiyoruz asıl. Çünkü terör örgütüne üye olmak da suçtur. Biz istiyoruz; ama bu bir süreçtir. Türkiye bu noktadaki talebini, kararlılığını en üst düzeyde ortaya koymaya çalışıyor. Ama bu, bugünden yarına bitecek bir bela değildir." Cemil Çiçek, eskisine göre dağa çıkan insan sayısında azalma olduğunu da bildirdi.

Vicdan özgürlüğünden vicdanlı faşizme

"Psikolojide vicdanın dereceleri vardır" diyor Radikal yazarı Gökhan Özgün ve hırsızlık yapmış bir adamın suçüstü yakalanarak karakolda suçunu itiraf etmesini vicdanın birinci aşamasına örnek olarak veriyor. 
"Suçu bilerek işlediğini ifşa edebilmek; bu ortak vicdandır." Ve bunu vicdanın birinci aşaması olarak tanımlıyor.

Karakolda canı sıkılan bir polis vardır ve meseleyi biraz daha kaşımak ister. "Çünkü" diyor Özgün, "kaşımanın nereye kadarı kaşıntıyı bastırmak, nereden sonrası zevk içindir bunu kimse bilmez." Ve canı sıkılan karakoldaki adam sürdürüyor: "Hırsızlık yaptığını kabul etmişsin. Soruyorum sana, sen hırsız mısın?" Adam yanıtlar: "Hırsızlık yaptım ama ben hırsız değilim." Özgün burada rasyonalizasyon mekanizmalarını devreye sokuyor. Adam, çocuğu aç kalmasın diye hırsızlık yapmaktadır. Bu öncelikle babalık göreviyle ilgili bir şeydir: "İkinci aşama şahsi vicdandır. İşte özgür olması gereken vicdan budur." Yazısında soruyor Özgün: "Din, düşünce özgürlüğünden çok bahsettik de, vicdan özgürlüğüne gelmek bir türlü kısmet olmadı(...) Yoksa bizim için vicdan yalnızca dini ve resmi inançlar söz konusu olunca mı vicdandır, bilelim." 
Bizi ötekinden ayıran his ve inançlarımızın yerleştiği mahal, vicdan değildir sanırım. Özgür bırakılması gereken vicdan algısı elbette görecelidir. Ama Özgün'ün sistematiğinden yola çıkarsak:

Leyla İpekçi yazdı...

Iraklı Kürtler petrolde kararlı
Irak merkezî hükümetinin, ülkenin kuzeyindeki bölgesel Kürt yönetiminin imzaladığı petrol anlaşmalarını iptal ettiğini açıklamasına Kürt yönetimi tepki gösterdi.

Bölgesel yönetim Başbakanı Neçirvan Barzani, yabancı petrol şirketleri ile yapılan anlaşmaların Irak Anayasası çerçevesinde geçerli olduğunu savundu ve bu yöndeki çalışmaları da sürdüreceklerini belirtti. Barzani, "Irak Petrol Bakanı Hüseyin Şehristani'nin sözlerinin hiçbir ehemmiyeti ve geçerliliği yoktur." dedi. Dün, Erbil'de düzenlenen bir konferanstan sonra gazetecilere açıklama yapan Neçirvan Barzani, yapılan anlaşmaların anayasaya uygun olduğunu iddia etti. Irak petrol bakanını eleştiren Barzani, "Çok net söyleyebilirim ki, bakan burada bizim yaptığımız hiçbir anlaşmayı iptal edemez.

Bölge hükümeti olarak bu açıklamaları önemsemiyoruz. Biz bölge hükümeti olarak işlerimize devam edeceğiz." ifadelerini kullandı. Petrol Bakanı Şehristani, geçtiğimiz hafta bölgesel Kürt yönetimi tarafından kısa süre önce yabancı şirketlerle imzalanan 15 kadar petrol sözleşmesini iptal ettiğini, bu sözleşmelerin 'geçersiz ve yasadışı' olduğunu ve 'tanınmayacağını' söylemişti

Uzanlar, Türkiye aleyhine 40 milyar dolarlık dava açtıİmar Bankası'nın borçları sebebiyle mallarına Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından el konulan Uzanlar, Türkiye aleyhine Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler nezdinde 40 milyar dolarlık tahkim davası açtı.

Fon Başkanı Ahmet Ertürk, bu konunun sadece TMSF'nin değil bütün ülkenin sorunu olduğunu belirterek, "Çünkü orada olacak herhangi bir kayıp, ödeme Hazine hesaplarından çıkacak. Ben bütün politikacıları, diplomasiyi, Dışişleri Bakanlığı'nı bu konu üzerinde hassasiyetle durmaya davet ediyorum." dedi.

Ahmet Ertürk, Avrupa Mevduat Sigortacıları Forumu'nun (EFDI) yıllık toplantısı ve 'Mevduat Sigortacılar Sistemlerini Etkileyen Güncel Konular' adlı konferansın açılışından önce gazetecilerin sorularını cevaplandırdı. Gazetecilerin, Uzanlar'ın Türkiye aleyhine açtıkları davaları gündeme getirmesi üzerine Ertürk, bunun çok önemli bir konu olduğunu söyledi. Tüm politikacıları, diplomasiyi bu konunun üzerinde durmaya davet ettiğini, fon olarak kendilerinin de ellerinden gelen çabayı gösterdiklerini anlatan Ertürk, şöyle konuştu: "Bu konuyu tüm politikacıların gündemine taşımak için elimizden gelen çabayı gösteriyoruz.

Ülkenin sahipleri

"Bu ülkeyi sahipsiz mi sandınız?" sorusunu, ülkenin sahipleri sorar. Ne zaman? Özgürlüklerden ve demokrasiden rahatsız oldukları zaman.
Ülkeye sahip çıkmak bir ihtisas işidir. Sıradan insanlar gündelik telaş içinde ülke için neyin doğru neyin yanlış olduğunu ölçüp biçemez. Tehlikelerin farkına varamaz. Bu yüzden sürekli uyanık olan birileri ülkeye sahip çıkmak, tehlikeleri savuşturmakla görevlidir. Tehlike baş gösterince de yapılacak tek şey vardır: Özgürlükleri kısıtlamak, doğruyu yanlıştan ayırt edemeyen halkı yönetimden uzaklaştırmak ve ülkeye sahip çıkmak.

Ama Başbakan'ımız önceki gün ülkemizin sahiplerine farklı bir gözle baktı. "Ülkeye sahip çıkmak" ile "ülkeyi kendi malı zannetmek" arasındaki belirsizliği hatırlattı. "Ülkeyi kendi malı zannedenlere asla pabuç bırakmayacağız. Türkiye'nin o eski Türkiye olmadığını göstereceğiz." dedi. Bugüne kadar farkında olmadığımız bir ayrıntı önem kazanıyor. Sahip çıkan, sahip çıktığı şeyi malı zanneder. Bu yüzden ülkemizin sahipleri ülkemizi kendi malları zannediyorlar. Mülk kelimesinin aynı zamanda devlet anlamına geldiğini hatırlayalım. Mahkemelerimizin soğuk duvarlarını süsleyen ve Hz. Ömer'e ait olan "Adalet mülkün temelidir" sözü, "Adalet devletin temelidir" anlamına geliyor.
Mümtazer Türköne yazdı...


 

 

Kenthaber
Yayın Tarihi : 27 Kasım 2007 Salı 06:12:09
Güncelleme :27 Kasım 2007 Salı 08:09:33


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?