22
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

BUGÜNÜN BASIN ÖZETLERİ

 

Davası sürüyor ama o yükseliyor
SSK’ya fahiş fiyatla ilaç alınmasıyla ilgili davada yargılanan, 2 aydan fazla süre de tutuklu kalan kurum daire başkanlarından Hülya Özdemir, terfi etti. Özdemir, devletin 10 milyar doları bulan ilaç ödemelerine karar verecek kritik öneme sahip üst komisyonda üye, alt komisyonda da başkan oldu. Özdemir’in davası ise, halen Ağır Ceza’da devam ediyor.

KAMUOYUNDA ’Roche davası’ olarak bilinen, SSK’ya fahiş fiyatla ilaç alınmasıyla ilgili davada yargılanan ve 2 ayı aşkın süre de tutuklu kalan SSK Daire Başkanı Hülya Özdemir, milyarlarca dolarlık ilaç ödemelerinde karar verecek komisyonun başkanlığına getirildi. Devredilen SSK’da halen daire başkanlığını yürüten Özdemir, yeni göreviyle ilgili sorulara, "Komisyondaki tek yargılanan üye ben değilim. Çalışma ahlakım ve liyakatım nedeniyle bu göreve getirildim" dedi. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Başkanlığı bünyesinde, Türkiye çapındaki milyarlarca dolarlık ilaç ödemelerinde son derece kritik görev yapacak iki komisyon oluşturuldu. Alt Komisyonun başkanlığına getirilen Özdemir, üst komisyonda da üye olarak görev yapacak.

EN BÜYÜK ALICI DEVLET Türk ilaç piyasası, 2006 yılında dolar bazında yaklaşık yüzde 10 büyüyerek, tüketici fiyatlarıyla 9.9 milyar dolarlık hacme ulaştı. Bu piyasanın en büyük alıcısı ise, yüzde 80 pazar payı ile devlet. Özdemir’in başkanı olduğu ’Tıbbi ve Ekonomik Değerlendirme Komisyonu’ ile üyesi olduğu ’Ödeme Komisyonu’, tek çatı altında toplanan sigorta şirketleri ve sosyal güvenlik kapsamındakilerin kullanacağı ilaçların hangilerinin ücretinin karşılanacağına, hangilerinin hastalardan katılım payı alınmasından muaf tutulacağına karar verecek. Komisyonlarda, SGK’nin yanı sıra Sağlık Bakanlığı, devredilen SSK, Maliye Bakanlığı temsilcileri, sektörden sendika temsilcileri ve bilim adamları da görev yapacak.
İnternette striptiz şantajı
Bir işadamının 22 yaşındaki oğlu, canlı modellerle sanal seks gösterisi yapılan internet sitesinde striptizci bir kadın ile tanıştı. Seks sohbeti ve karşılıklı striptiz yapan genç, şantaj tuzağına düştü.

CİNSEL içerikli siteye "Seksifırtına" rumuzuyla üye olan bir işadamının 22 yaşındaki oğlu O.D., "Güzelhatun" rumuzlu bir kadınla tanıştı. Wep kamerası önünde ilerleyen sohbetler sırasında N.E. (30) adlı kadın striptiz yapmaya başladı. İkili daha sonra birbirlerine MSN adreslerini vererek mesajlaştı ve striptizi karşılıklı sürdürdüler.

"Güzelhatun" rumuzlu kadın, çıplak görüntülerini kayıt ettiği ve babasının zengin bir işadamı olduğunu öğrendiği O.D’yi tehdit etmeye başladı. Çıplak görüntülerini internette yayınlayacağını söyleyen N.E., "10 bin YTL vermezsen baban da sen de rezil olursun" diye mesaj attı.

Kocasıyla yakalandı

İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne yapılan şikáyetin ardından harekete geçen dedektifler "Güzelhatun" rumuzlu kişinin telefon numarasına ulaştı. Bursa’da yaşayan N.E. ile kocası M.E. (35) gözaltına alındı. Evde yapılan incelemede N.E.’nin kurduğu kameralı sistemle internet sitelerinde para karşılığında striptiz yaptığı belirlendi. Bilgisayarda yapılan incelemede ise birçok porno resim bulundu. İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne gelen O.D. internette tanışarak karşılıklı striptiz yaptıkları N.E.’yi teşhis etti. Poliste işlemleri tamamlandıktan sonra adliyeye çıkarılan N.E. ile M.E.

Telefon adaleti


BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan’ın, o türbanlı kıza telefon ettiği günden beri bir başka haberi bekliyorum.

Beklediğim haber şuydu.

Erdoğan, aynı günlerde dört Türk kızını daha arayacak ve onların da gönlünü alacak, onların da yanında olacağını söyleyecekti.

İsterseniz, filmi geri alıp hep birlikte bir kere daha bakalım.

Geçtiğimiz hafta bir kızımız, ödül almak üzere kürsüye çıkmayı beklerken, bir komutanın emri üzerine apar topar ödül kürsüsünden indirilmişti.

Nereden baksanız sakil bir hareket.

Benim de hoşuma gitmedi.

Bir komutan, böyle bir durumu daha dikkatli yönetebilirdi.

Türkiye’de artık böyle şeylerin olmaması gerekir.

O kızın durumuna ben de üzüldüm.

Emin olun Başbakan kadar üzüldüm.

Dolayısıyla Erdoğan’ın kızı arayıp gönlünü almasını da güzel bir jest olarak gördüm.

* * *

Ama ben ondan bir başka jest daha bekliyordum...

O jesti bekleyen sadece ben de değildim.

Herhalde dört genç kız da ülkesinin başbakanlarının, türbanlı bir kıza gösterdiği şefkati kendilerinden de esirgememesini beklemişlerdir.

Amasya’da din baskısı yüzünden okul değiştirmek zorunda kalan dört kız.

Hadi, kendisine yakın basın bunu, hiç araştırmadan, önyargılarına dayanarak, kasıtlı bir olay olarak değerlendirdi.

Ama ortada resmi bir rapor vardı.
Ertuğrul Özkök yazdı...

Uyuşturucu davasına eşlerimiz bulaştırdı

Teşekkül halinde uyuşturucu ticareti yaptıkları gerekçesi ile tutuklanan üç kadın, dün İstanbul’da hákim karşısına çıktı.

Uyuşturucu ticareti yaptığı yönündeki iddiaların asılsız olduğunu belirten Fransız uyruklu Cristella Michelle Janin Daniş sanıklardan Mustafa Daniş ile evli olduğunu söyledi. Uyuşturucu bağımlısı olduğunu, ancak bıraktığını belirten Daniş, eşi cezaevindeyken Lale Kesgin’den bir kez kullanmak için eroin aldığını ifade etti. Daniş’in kendisine iftira attığını öne süren Lale Kesgin ise nikahsız eşi Göksel Kaya’nın uyuşturucu kullandığını söyledi. Kesgin, "Hiç uyuşturucu kullanmadım. Bana sürekli dayak atan Göksel Kaya’dan kurtulmak için onu ihbar ettim" dedi.

Uyuşturucu kullanmadığını belirten Yasemin Yıldırım ise eşi Rıza Yıldırım’ın baskıları sonucunda dosyada yer alan telefon görüşmelerini yaptığını söyledi.

Yasemin Yıldırım, eşinden kendisini boşamasını isteyerek tahliyesini talep etti. Sanıkların tahliye talebinin reddedildiği duruşma ertelendi

Misyoner katliamı sanığının telefonu Kartal Savcısı’nın

ADALET Bakanlığı, Malatya’daki misyoner katliamı davasının sanıklarından Abuzer Yıldırım’a iki kez karşılıklı mesaj atılan mobil telefonun kayıtlarda sahibi görünen Kartal Cumhuriyet Savcısı R.H.B hakkında inceleme başlattı. İnceleme ile bakanlığın görevlendirdiği müfettiş, savcı R.H.B’nin bilgisine başvuracak. Daha sonra R.H.B hakkında soruşturma yapılıp yapılmayacağına karar verilecek. Savcının, yakın çevresine, "Telefon benim adıma kayıtlı, ama ben Abuzer Yıldırım’ı tanımıyorum" dediği öğrenildi.

BEN KULLANIYORUM Dava dosyasında, GSM operatöründe adresi Ankara Özel Harekat Daire Başkanlığı olarak görünen C.K.B isimli kadının telefon kayıtları da dikkat çekmişti. Bu telefon numarasını arayan Hürriyet muhabiri, astsubay olduğunu ve bu konuyla hiçbir alakası olmadığını anlatan "B." adlı kişiye ulaştı. "B." Hürriyet’e, şunları söyledi: "Bu telefon kız kardeşim adına kayıtlı ama ben kullanıyorum. Sanık Abuzer Yıldırım’ı tanımıyoruz. Eşim Malatyalı, ayrıyız boşanma sürecindeyim. Eşimin sınıf arkadaşı olduğunu ve Abuzer Yıldırım’la konuşmuş olabileceğini tahmin ediyorum."

KIZI KULLANIYORMUŞ Davanın bir numaralı sanığı Emre Günaydın’ın ise Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hakkında "takipsizlik" kararı verdiği Malatya İl Genel Meclisi’nin MHP’li üyesi R.P ile 15 Mart-12 Nisan 2007 arasında 18 kez mesajlaştığı ve görüştüğü de belirlenmişti. Malatya’daki MHP kaynakları, "Bu telefon R.P adına kayıtlı. Ama bu telefonu RP değil, kızı kullanıyor. Günaydın ile kızı konuşmuş olabilir" bilgisini verdiler.

Ulusal körlük...


CUMHURBAŞKANI’na "O rektör adayının karısı çarşaflı" demişlermiş, kendisi araştırmışmış, meğer adam bekármış...

Ya "karısı çarşaflı" çıksaydı?

Abdullah Gül "Bu irticai tehlikedir" diyecekti ve o kişinin atamasını yapmayıp, yerine "Atatürkçü, laik, eşinin başı açık birisini" atayacaktı, öyle mi?

Neyse ki rektör bekár.

Allah, cumhuriyeti korudu demek.

(.......)

Herhalde anladınız; Abdullah Gül "Karısının başındaki örtüden dolayı insanlara iftira atıyorlar" demeye getiriyor.

*

Geçiyorum Başbakan’a:

Akşam oldu mu telefonun başına oturuyor, "türban mağduru liseli kazları" arıyor:

"Elif Hanım, ben Başbakan..."

Lise öğrencisi Elif Hanım’a "Sizi destekliyoruz, bu haksızlık karşısında kararlılıkla durunuz... Bak şimdi sana Emine Ablanı veriyorum, onun da söyleyecekleri var..." diyor.

Emine Hanım telefonu alıyor:

"Çocuğum biz de çok haksızlığa uğradık, bir bilsen... Tayyip Amcan neler çekti, neler..."

Asla samimi değiller.
Bekir Çoşkun yazdı...
Hákim yasasına gece yarısı onay

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, muhalefetin, ’AKP yargıda kadrolaşacak’ iddiasıyla sert tepki gösterdiği, 4 bin 62 hákim-savcı kadrosuna atama yolunu açan Hákimler ve Savcılar Yasası’nı, bir günden kısa bir sürede imzalayarak, onay rekoru kırdı.

Geçen Cuma gecesi TBMM’de geç saatlerde kabul edilen yasa, 3 Aralık Pazartesi günü Çankaya Köşkü’ne gönderildi. Pazar günü resmi ziyaret için gittiği Pakistan gezisinden dün gece 01.40’ta dönen Gül, yasayı jet hızıyla onadı. Hakimler ve Savcılar Yasası dünkü Resmi Gazete’de yayınlandı. Buna karşın Cumhurbaşkanlığı’ndan dün geçilen faksta, kanunun onaylanarak Başbakanlığa gönderildiği duyuruldu. Saat 10.30 da basın yayın organlarına geçen faks metninin üzerindeki, saatin 03.25 olması dikkat çekti. Hükümet ve Gül’ün bu hızlarının altında, yasayı 5 Aralık’tan önce çıkarma telaşı yatıyordu.

99 HÁKİME İŞBAŞI Yasa 5 Aralık’tan önce yürürlüğe girmeseydi, Adalet Bakanlığı’nın aldığı 99 stajyer hakim, Danıştay ilgili yönetmeliği durduğu için bu görevlerinden ayrılmak zorunda kalacaktı. Bu düzenleme ile 99 hakime işe başlama imkanı sağlandı. Yasaya eklenen bir madde, Adalet Bakanlığı’nca geçen yıl alınan 99 idari hakim adayının iptal edilen sınavını da geçerli hale getirdi. Danıştay, bu sınavla ilgili 5 Kasım’da verilen yürütmeyi durdurma kararının 30 gün içinde uygulanmasına hükmetmişti. Yeni yasa ise mülakatla ataması yapılan 99 hakim adayının haklarının saklı kalmasını düzenliyor. Aynı dönemde yazılıyı kazanıp mülakatta başarısız sayılanların da yeniden mülakata girmesine olanak sağlanıyor. Danıştay’ın yönetmeliğin yürütmesini durdurmasından sonra 500 kişilik kadroya mülakat için çağrılan 750 kişinin sınavı Ocak ayında yapılacak.
Müdürden savunma 
Sivil Havacılık Genel Müdürü Ali Arıduru, otel masraflarını World Focus Havayolları’na ödettiğini gösteren faturalarla ilgili dün bir açıklama yaptı. Arıburnu, "O kadar çok toplantı yapılıyor ki, nerede yatıp kalktığımı çok net bilmiyorum" dedi.

ISPARTA’da düşen uçağı Atlasjet’e kiralayan World Focus Havayolları’nın otel masraflarını ödediği belgelenen Sivil Havacılık Genel Müdürü Ali Arıduru, dün bir açıklama yaptı. Sivil havacılık otoritesi olarak, havayolu şirketlerini denetlemekle sorumlu Arıduru, otel faturası ve biri BMW cip üç lüks otomobilini World Focus’un sağladığına dair iddialar yanıtladı. Arıduru, araçlar için, "Devlet memurlarının özel şeyleri olamaz mı? Mal varlığı bilgilerimi düzenli veriyorum. World Focus kim ki benim şeylerimi karşılayacak?" dedi.

TOPLANTI ÇOK Arıduru, otel faturasıyla ilgili de şöyle konuştu: "O kadar çok toplantı yapılıyor ki, nerede yattığımızı, nerede kalktığımızı çok net bilmiyoruz. Arkadaşların, harcırahları var. Denetim yapacakları bir kurum tarafından ağırlanmaları doğru değil. Bu faturanın olduğu yeri samimiyim bilmiyorum. Araştıracağım."

DOĞRU DEĞİL Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Hürriyet’in "Otel Faturasından Kaza Kırımına" haberinin ardından Arıduru hakkında inceleme başlatılması amacıyla Teftiş Kurulu’na Talimat verdi. Rapora göre Arıduru’nun görevden alınması ile dava açılması sözkonusu olabelacak. Bakan Yıldırım, TBMM’de yöneltilen sorular üzerine de, "Fatura tarihinde Arıduru’nun sivil havacılıkta görevi yoktu. Yine de öyle bir şey olmaması gerekirdi. Doğru değil" dedi.

Alacakaranlık kuşağı kanunu


CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül, 3 Aralık Pazartesi günü öğlen saatlerinde Köşk’e gönderilen Hákimler ve Savcılar Kanunu’nda değişiklik yapan kanunu Pakistan dönüşü gece yarısı 1.40’ta imzaladı.

Söz konusu kanun değişikliği üzerinde nasıl tartışmaların yaşandığını hatırlayacaksınız.

Hákim ve savcı atamalarını siyasallaştırmak ile eleştirilen kanunu, Cumhurbaşkanı’nın incelemeye gerek görmeden imzalamış olması, kendisinin yeminini bozduğuna işaret ediyor.

Tarafsız olmak için yemin eden bir cumhurbaşkanının, kamuoyunda bu kadar çok eleştirilen bir kanunu ciddiyetle incelemesini beklememiz gerekiyordu.

İtirazların nereden kaynaklandığını, haklı olup olmadıklarını incelemek, cumhurbaşkanının vazgeçemeyeceği bir göreviydi.

Bir gece yarısı TBMM’den geçen kanun, yine bir gece yarısı alelacele imzalanarak "gece yarısı kanunu" olarak isimlendirilmeyi de hak etmiş oldu.

Bu aynı zamanda adli sistemimizin bir "alacakaranlık kuşağına" girişinin de habercisi.

Cumhurbaşkanı’na şunu da hatırlatmak istiyorum:

Yeminine sadık kalmak, o makamda bulunan kişinin sadece kendisine karşı değil, makama karşı da duyması gereken bir sorumluluktur.

Buna özen göstermeyenlerin meşruiyetlerinin tartışılır hale gelmesi de kaçınılmaz olur.

Konuşmadan önce iki kere düşünmek!
Mehmet Y.Yılmaz yazdı...

 

Bir 'gariplik' daha
Malatya'da Zirve Yayınevi'nin üç çalışanını 'misyoner faaliyet yürüttükleri' gerekçesiyle öldürenlerle ilgili davada, hakkında suç duyurusunda bulunulan jandarma üsteğmenin olayın soruşturmasında görev yaptığı ortaya çıktı 

Malatya'da Zirve Yayınevi'ne 18 Nisan'da düzenlenen kanlı baskınla ilgisi olduğu gerekçesiyle hakkında suç duyurusunda bulunulan jandarma üsteğmenin, olayla ilgili soruşturmada da görevli olduğu ortaya çıktı.
Yayınevi çalışanları Necati Aydın, Tilmann Geske ve Uğur Yüksel'i "misyoner faaliyet yürüttükleri" gerekçesiyle öldüren Emre Günaydın, Hamit Çeker, Abuzer Yıldırım, Cuma Özdemir ve Salih Gürler hakkında açılan davanın dosyasından çarpıcı bilgiler çıkmaya devam ediyor.


9 gün sonra anlaşıldı
Davanın bir numaralı sanığı olan Günaydın, baskından sonra balkondan kaçmaya çalışırken düşerek ağır yaralandı ve İnönü Üniversitesi Araştırma Hastanesi'ne kaldırıldı.
Malatya Başsavcılığı da soruşturma kapsamında Günaydın'ın ifadesini alabilmek için tedavi sürecinin sona ermesini beklemek zorunda kaldı. Bu sırada da Günaydın'ın davranışlarını izlemek için hastanenin kamera sisteminden faydalanıldı.
Dosyadaki belgelere göre, kayıt sisteminin ses alma ve kendi hafızası dışında bir kaynağa kopyalanabilme özelliklerinin olmadığı ancak 9 gün sonra fark edilebildi. Malatya Savcılığı'nca, Terörle Mücadele Şubesi'ne gönderilen 27 Nisan 2007 tarihli yazıda şöyle denildi:
"Özel güvenliğe ait kamera kayıt sisteminin ses kayıt yapabilme özelliğinin bulunmadığı, sadece görüntü kaydına olanak sağladığı, kayıt yapılan HDD'lerin yedeklenmesinin sadece kendi kayıt sistemi üzerinden yapıldığı anlaşıldığından, Günaydın'ın odasındaki görüntülerin, ses ve görüntü kaydı yapan bir cihazla alınmasına devam edilmesi, güvenlik sistemine ait kayıt sisteminin devre dışı bırakılması, mevcut kayıtların yedeklerinin alınması, HDD'lerdeki kayıtların silinerek, cihazların araştırma hastanesi görevlilerine teslim edilmesini rica ederim."
Savcılık aynı tarihte, İnönü Üniversitesi Rektörlüğü'ne de bir yazı gönderdi. Yazıda, Günaydın'ın odasındaki kamera kayıt sistemiyle ilgili polise gerekli talimatların verildiği, talimatların yerine getirilmesi için jandarma üsteğmen H.İ. ve TEM şubesi polislerine gerekli kolaylığın sağlanması istendi.
Meclis kürsüsünden atışma
İmar değişikliklerini eleştiren Baykal, Sabah-atv ihalesi hakkında da, "Öyle anlaşılıyor ki, Erdoğan'ın damadının holdingi Türkiye'de ikinci medya holdingi olacak" dedi. Erdoğan, ihale hakkında "İhaleye yeterliliği olanlar girmiştir. TMSF gereğini yapacaktır" derken, Baykal'ın değeri 5 trilyonu aşan arsasını gündeme getirdi

TBMM Genel Kurulu'ndaki bütçe görüşmeleri, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Deniz Baykal arasında karşılıklı suçlamalara sahne oldu.
Başbakan Erdoğan, CHP lideri Baykal'ın 10 bin metrekarelik imarlı arazisinin olduğunu ve bedelinin de 5 trilyonun üzerinde olduğunu söyledi. Baykal, Erdoğan'ın bu iddiasına "Başbakan'ın bütün devlet imkânlarıyla bula bula, çürümüş, yıpranmış, boş dedikodulara başvuracak noktaya geldiğini görüyorum" yanıtını verdi.
Sabah-atv ihalesine tek teklif Başbakan Erdoğan'ın damadı Berat Albayrak'ın genel müdür olarak görev yaptığı Çalık grubunun önderliğindeki Turkuaz konsorsiyumundan gelmesi de muhalefetin gündemindeydi.
Baykal- Sabah-atv ihalesi hakkında, "Öyle anlaşılıyor ki, TMSF Başkanı 'Bir kişi bile kalsa ben yaparım' dediği için büyük bir olasılıkla damat beyin holdingi Türkiye'de ikinci medya holdinginin de sahibi olacak" dedi. Erdoğan da Baykal'a "Yandaş medya konusunda size yetişmemiz mümkün değil" karşılığını verdi.


Yandaş medya tartışması
2008 yılı bütçe görüşmeleri sırasında hükümet ile muhalefet arasındaki tartışma CHP lideri Baykal'ın 'yandaş medya' eleştirisi ile başladı. Sabah ve atv'nin satışına değinen Baykal, işadamlarının bu medya grubunun ihalesine girmekten teker teker çekildiklerini söyledi. CHP lideri Baykal şöyle konuştu:
"Büyük olasılıkla damat beyin holdingi, Türkiye'de ikinci büyük medya grubunun da sahibi olacak... Demokrasi; devlet gücünün, yetkisinin, olanaklarının, otoritesinin bir siyasi hegemonya tesis etmek için kullanılması anlamına gelmez. Bir eski Başbakan, Türkiye'de 'kendine yandaş medya ayarlıyor' diye iddia altında yıllarca mahkemelerde hesap vermek zorunda kaldı. Yandaş medya oluşturmak, iktidarın bir imtiyazı değildir. Böyle bir tabloyu doğal karşılamak vicdanla, demokrasi anlayışıyla, memleket sevgisiyle bağdaşmaz."

Türlü çeşitli modernlikler SON Halife Abdülmecid'in modern görüşlü bir insan olduğunu, modernleşme tarihimizde Osmanlı sarayının etkili bir rol oynadığını yazmam, bir hayli ilgi çekti.
Birkaç kişi bunu "Hilafet propagandası" gibi görebilmiş! Halbuki, kurum olarak hilafet başka şeydir, Veliaht Abdülmecid Efendi'nin vatansever ve modern bir kişilik olması başka şey.
İkincisi, "Halifenin bile kızının başı açıktı" diyerek bugün türbanlı kadınlara tepki gösterilmesidir! Tam bir 'yanlış kıyas' örneğidir bu. Atatürk'ün Adliye Vekili Seyyid Bey'in anlattığı gibi, hilafet dinin doğrularını belirleyen bir merci değildi; siyasi bir kurumdu. Dahası, halife olan kişinin yaşayış ve inanışları 'emsal' olmaz. Tarihte kıyafet fermanları yayımlamış halifeler de vardır.
Çağımızdaki başını açma veya örtme özgürlüğü ayrı bir şeydir; şehirleşmeyle ve demokrasiyle ilgilidir.

Mihri Müşfik Hanım
Aynı yazım üzerine Sayın Zeynep İnankur'dan aldığım mektubu okurlarımla paylaşıyorum:
"Yazınızdan dolayı sizi kutlarım, gerçekten de Osmanlı sarayının 19. yüzyıl kültür ve sanat yaşamına çok büyük katkıları olmuştur.
Yalnız bir iki konuda bilgi vermeyi istiyorum. Askeri Tıbbiye hocalarından Ahmed Rasim Paşa'nın kızı olan Mihri Hanım (Müşfik) saray ressamı Fausto Zonaro'nun öğrencisi olmuş, daha sonra Roma ve Paris'te eğitimini sürdürmüştür. İlk önce Dârülmuallimat'a resim öğretmeni olarak atanan Mihri Hanım 1914 yılında İnâs (Kız) Sanâyi-i Nefise Mektebi açıldığında bu okulun atölye hocalığına, sonra da müdürlüğüne getirilmiştir. Mihri Hanım, müdürlüğü döneminde atölyelerde model olarak kullanmak üzere Arkeoloji Müzesi'nden çıplak erkek heykeli istemiş ve ilk kez çıplak kadın modeli atölyeye sokmuştur ancak Sanâyi-i Nefise Mektebi'nin 'nü' tablo çalışmalarında kesinlikle modellik yapmamıştır. Ahmed Ali Paşa Sultan Abdülaziz'in yaveridir ve onun emriyle saray resim koleksiyonunu oluşturmuştur."
Tarihçi İlber Ortaylı, Mihri Hanım'ın modellik de yaptığı görüşündedir.
Her neyse, önemli olan, Osmanlı'da 19. yüzyılın bir modernleşme çağı olduğu, 20. yüzyılı hazırladığı gerçeğidir.

Taha Akyol yazdı...

Org. Büyükanıt: Yetkinin gereği yerine getirilecek
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, "TSK'ya terörle mücadele konusunda yetki verilmiştir. Bu yetkinin gereklerini de TSK yerine getirecektir. Bu acılar içimizde yaşadığı sürece mücadele azmimiz de o kadar artacak" dedi.
Büyükanıt, Arnavutluk'un askeri ve milli günü dolayısıyla Swissotel'de düzenlenen resepsiyonda gazetecilerin sorularını yanıtladı. Büyükanıt, dün Şırnak'ta bir şehit verildiğini anımsatarak şunları söyledi:


'Acımızı içimize gömeriz'
"Maalesef görevlerimiz bazen o acımızı içimize gömmemizi gerektiriyor. Ama acımız içimizde canlı yaşıyor. Ben bu akşam buraya öyle geldim. Şehidimizin acısı içimde şu anda canlı. Şehidin rütbesi yok. Er, erbaş, uzman, astsubay, subay, general... Onların hepsinin acısı aynıdır. Biz hep o acılarla yaşadık, ama davranışlarımızla o hain terör örgütüne prim vermememiz lazım. Ayakta kalmamız lazım. Evet teröristler de öldü. İsterse on bin terörist ölsün, bir tane Mehmetçik şehit olmasın, ama bu mücadelenin kaderinde var. O acıyla da yaşanıyor."


'Mücadele sürecek'
TSK'ya terörle mücadele konusunda yetki verildiğini hatırlatan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Büyükanıt, yetkinin gereklerini TSK'nın yerine getireceğini belirterek, "Bu acılar içimizde yaşadığı sürece mücadele azmimiz de o kadar artacak" diye konuştu.
Gül'den Hâkimler ve Savcılar Kanunu'na jet onay
Cumhurbaşkanı Gül, pazartesi Köşk'e gönderilen Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nu, Pakistan gezisini tamamlayıp Ankara'ya döndüğü dün gece yarısı onayladı

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nu jet hızıyla onayladı.
Geçen cuma günü gece geç saatlerde kabul edilen kanun tasarısı, pazartesi Çankaya Köşkü'ne gönderildi. Pazar günü resmi ziyaret için gittiği Pakistan gezisinden dün gece 01.39'da Ankara'ya dönen Gül, kanunu 1 saatten daha az sürede inceleyerek onayladı. Kanun böylece Çankaya Köşkü'nde 15 saate yakın süre kaldıktan sonra onaylanarak yürürlüğe girmiş oldu.
Hâkimler ve Savcılar Kanunu, Resmi Gazete'nin dünkü sayısında yayımlanarak yürürlüğe girdi. Kanun Resmi Gazete'de yayımlanmasına karşın Cumhurbaşkanlığı'ndan dün sabah medya kuruluşlarına geçilen faks metninde, kanunun Cumhurbaşkanı tarafından onaylanarak Başbakanlık'a gönderildiği duyuruldu.
Faks metninin üzerindeki saatin 03.25 olduğu görüldü. Cumhurbaşkanlığı internet sitesinde de saat 10.00'dan sonra, daha önce Resmi Gazete'de yayımlanmış olan kanunun Başbakanlık'a gönderildiği bildirildi.
Faks metninde olduğu gibi internet sitesinde de, "5720 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Sayın Cumhurbaşkanı'mız tarafından Anayasa'nın 89'ncu maddesinin birinci fıkrası ile 104'ncü maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi uyarınca yayımlanmak üzere Başbakanlığa gönderilmiştir" denildi.

CHP: 'AKP noteri' olduğuna kanıt

 

İğneyle kuyu kazmak ve bol mumlu bir pasta

"Ucube" de denilebilecek türden acayip koskocaman bir yapı.
Yapının yarısını çok aşan bir bölümü, "enkaz" sayılabilecek türde iyice dökülüyor ve kırık dökük pencerelerinden güneşsiz kapkara bir gök görünüyor.
* * *
Bir bölümü; çatlak duvarları, rizesinden çıkmış kapılarıyla, iyi kötü biraz daha oturulabilecek durumda.
Onun da çatlak pencerelerinden sadece bulutlu bir gök ve arada sırada açarmış gibi olan bir güneş görünüyor.
* * *
Küçük bir bölümü ise; iyice düzgün, bakımlı, dayalı döşeli ve onun da balkonlarından sadece masmavi bir gökyüzü ile parlak mı parlak bir güneş görünüyor.
* * *
O "ucube" yapının içinde oturanların tümü, yapının sahipliğinde ortak.
Ortak ama, dayalı döşeli bölümde oturan yönetici, hiç iplemiyor o ortaklığı.
Ve kazara birileri; pencerelerinden sadece kapkara bir gök görünen enkaz içinde oturanlardan söz etmeye kalkarlarsa, dünyayı dar ediyor onlara...
* * *
O "ucube" yapının toplam durumuyla, içinde çekilenleri atlatmaya çalışmak mı; yoksa sadece küçük bir bölümünün balkonlarından görünen masmavi gökyüzüyle, parlak güneşten söz etmekle yetinmek mi?
* * *
Kendi uğraş alanına layık olabilme kaygısı; "durup dururken başını belaya sokmamak" ve hatta "aferin" almak sigortasıyla çatışınca...
* * *
"Çok ileri gitti salaklığına doymasın" saptamaları ve umursamazlığı da bunlara eklenince...
* * *
İster istemez Tevfik Fikret'in mısraları dökülmeye başlar ağzından:
Zulmün topu var, güllesi var, kal'ası varsa;
Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır.
Çetin Altan  yazdı...

AB'nin kalbinde hoşgörü sergisi
AB Komisyonu, Aydın Doğan Uluslararası Karikatür Yarışması'ndan seçilen ve AB'nin de sosyal önceliklerinden olan "Cinsiyet ve Hoşgörü" konulu 26 esere ev sahipliği yapıyor...

Avrupa'nın çokkültürlü yapısına destek veren en önemli kurumların başında gelen Avrupa Birliği (AB) Komisyonu, Aydın Doğan Vakfı tarafından desteklenen bir sergiye kapılarını açtı. AB'nin de sosyal nitelikli önceliklerinden olan "Cinsiyet ve Hoşgörü" konulu sergide, Aydın Doğan Uluslararası Karikatür Yarışması'nda yer alan karikatürler arasından seçilen 26 esere yer verildi. Serginin açılışı AB Komisyonu'nun kültür, eğitim ve gençlikten sorumlu üyesi Jan Figel ve Doğan Gazetecilik Yönetim Kurulu Başkan Vekili Hanzade Doğan Boyner tarafından yapıldı.


'Eşitlik' global sorun
Komisyon'un ana binası olan Berlaymont'daki sergiyi, "küçük ancak dikkate değer" olarak tanımlayan Figel, cinsiyetler arasında eşitlik alanında yaşanan sorunun sadece Türkiye'yle ilgili olmadığını, AB ülkelerini de kapsayan global bir niteliğe sahip olduğunu söyledi. Figel, serginin, AB'de 2007'nin teması olarak belirlenen "Herkes İçin Eşit Fırsatlar Yılı" ve 2008'de işlenecek olan "Kültürlerarası Diyalog Yılı" arasında bağ kuran bir yapıya sahip olduğunu vurguladı.
Açılış töreninde konuşan Hanzade Doğan Boyner, serginin mütevazı olmasına karşın global istikrar ve refaha yönelik ana engellerden biri olan cinsiyet ayrımcılığı ve hoşgörü eksikliği konusunda çok önemli bir mesaj verdiğini söyledi. Hoşgörü ve kültürel birlikteliğin kadın-erkek ayrışmasının ve tüm ulusal sınırların ötesine geçen bir nitelikte olduğunu ifade eden Hanzade Doğan Boyner, "Bu konu, global liderlik ve vizyon sahibi devlet adamlığı gerektiriyor" dedi.
DTP'den AB'ye tepki
DTP lideri Demirtaş'tan Türkiye'yi destekleyen açıklamalar yapan AB'ye: Dayatmalardan vazgeçin. AB, Kürtlerden AKP'ye destek olunmasını istedi

Avrupa Birliği'nin (AB) son dönemde terörle mücadele konusunda Türkiye'nin tezlerine hak veren bir yaklaşım sergilemesi DTP'yi rahatsız ediyor. DTP Genel Başkanı Nurettin Demirtaş, Avrupa Parlamentosu'nda düzenlenen konferansta AB'yi eleştirerek, "Dayatmalardan vazgeçin" dedi.
Ateşkes için PKK'yla konuşulması gerektiğini söyleyen Demirtaş, Kürt sorunu kapsamında yaşanan gelişmeleri terör sorunu olarak değerlendirmediklerini belirterek, şöyle konuştu:
"Gördük ki, Avrupa Birliği ya da AKP bizim projemizle ilgilenmiyor. PKK'yı terörist ilan edip etmeyeceğimize bakıyor.
AB, büyüklük kompleksinden vazgeçmeli ve dayatma yapmamalı. Bırakın bir parti, ne diyeceğine temsilcisi olduğu halkın taleplerine göre karar versin. AB, Kürtlerden AKP'ye destek olunmasını istedi.


Erdoğan'a suçlama
Kürtler, 22 Temmuz seçimlerinde şans tanıdı, ancak, AKP verdiği sözleri unuttu ve Kürt sorununun çözümünü orduya havale etti.
Başbakan Erdoğan aşırı Türk milliyetçliğini tahrik ediyor."
Demirtaş, yaklaşımlarının ayrılıkçı ya da devlet sınırlarını zorlayan nitelikte olmadığını ve ayrı bir devlet kurmaya yönelik bir amaç gütmediklerini söyledi.
Anayasa'da özellikle "Türklüğe vurgu yapan tekçi referansların" kalkması gerektiğini de ifade eden Demirtaş, "Bütün bunları ya gidersin PKK ile konuşur yaparsın ya da demokratikleşmeyi sağlarsın, sorun ortadan kalkar" şeklinde konuştu.

İstanbul bereketi

Trafik geçen yıllara göre çok daha çıldırtıcı. Ulaşım işkence. Kent nefes alamıyor. Buna karşılık sürekli yeni gökdelen yapılıyor. Nerede boş alan varsa üzerine plaza, otel, alışveriş merkezi, hastane konduruluyor. Topbaş Belediyesi hiçbir rant talebini geri çevirmiyor.
Küçük bir örnek...
Haber sütunlarımızda Mehmet Demirkaya'nın haberinde de okuyacaksınız... Metropolitan Sağlık A.Ş. adlı şirket İstanbul Göztepe'de, Ankara yolunun hemen yanı başında Karayolları'na ait 12 dönüm araziye göz koyuyor. Arazi, Karayolları Koruma Alanı içindedir. Ankara'da Bayındırlık Bakanlığı'nın girişimiyle arazi plan dışına çıkarılıyor. Karayolları araziyi 7,6 trilyona Metropolitan'a satıyor.
Arazi aynı zamanda İSKİ Dere Koruma Kuşağı içinde ve Yerleşime Önlemli yani deprem risklidir. Park ve idari tesis dışında inşaat yapılmasına izin yoktur.
Metropolitan şirketi bu alana üç emsal (36 bin M2) inşaat yapmak üzere plan tadili isteğiyle Anakent'e başvuruyor. Anakent Belediyesi Planlama Müdürlüğü istenen inşaat yoğunluğunu sakıncalı buluyor. Emsal yanında bodrum katlara sınırsız imar izni istenmiştir. İBB Planlama Müdürlüğü bu talebe de karşı çıkıyor.
Ama hepsi boşuna... Anakent İmar Komisyonu ve Anakent Meclisi, Planlama Müdürlüğü'nün kesin itirazına rağmen, istenen üç emsal yapı ve sınırsız bodrum iznini geçen hafta sonunda veriyor.
350 kişilik Anakent Meclisi'nde sadece CHP'li üye Hüseyin Sağ itiraz ediyor karara...
Çark böyle işliyor... Siyaset-ticaret-tarikat üçgeni en mutlu günlerini yaşıyor... Ankara'dan işi kotar, İstanbul'da araziyi ucuza kapat, Anakent Belediyesi'nin duygularına hitap ederek emsali yükselt... Bir gecede trilyonlar kazan...
Başbakan ve Belediye Başkanı da sık sık İstanbul'un yaşanmaz hale geldiğini söyleyip üzülüyorlar bu duruma... Üzülünmez mi?!

Diyarbakır'daki gibi, Isparta'da düşen uçak için de "ILS cihazı olsaydı düşmezdi" deniyor.
THY tarikatlara sponsorluk yapacağına şu cihazdan alsa daha çok sevaba girmiş olmaz mı?

Melih Aşık yazdı...

 

Yine büyük abi modeli
Malatya katliamında bir sanık, ek ifade vererek en büyük zanlıyı polisin bilerek koruduğunu öne sürdü

Katliamın tutuklu sanıklarından Salih Gürler, ek ifadesinde şöyle dedi: "Emre Günaydın, daha önce kız arkadaşının yanında gördüğü birini bıçakladı. Karakoldan çıkınca da olayın kapandığını söyledi."

GÖRÜNTÜLER SİLİNDİ
Olaya kuşku düşüren bir başka gelişme de hastanede yaşandı. Davanın bir numaralı sanığı Emre Günaydın'ın gözetim altında tutulduğu odayı kaydeden kamera görüntüleri "kopyalanamadı" diye tamamen silindi. 9 gün boyunca odada yaşananları kimse bilmiyor.

Malatya'da 18 Nisan günü Zirve Yayınevi'ne yapılan baskında Necati Aydın, Tilmann Geske ve Uğur Yüksel'in işkence yapılıp, boğazları kesilerek öldürülmesinin ardında yine 'büyük abi' şüphesi çıktı. 3 kişinin öldürüldüğü katliamın tutuklu sanıklarından Salih Gürler, bir ay sonra 18 Mayıs'ta kendi isteğiyle cezaevinde savcıya verdiği ek ifadesinde davanın bir numaralı sanığı Emre Günaydın'ın birileri tarafından kollanıp, yönlendirilmiş olabileceğini anlattı. Bu ifadeler Hrant Dink Suikasti'ndeki gibi cinayetin ardından 'büyük abi' olabileceği şüphesini doğururken dosyaya giren ve biri cumhuriyet savcısına, biri özel harekatta görevli kadın polise ait çıkan birinin ise adresi askeri lojman olarak görünen 3 telefonla yapılan görüşmeler de dikkat çekti.

Hesap sordu, şehit oldu 
Şırnak'ta 13 askeri şehit eden teröristler bir sığınakta kıstırıldı. Çatışmada 6 terörist öldü, yüzbaşı Sinan Eroğlu şehit oldu..

Şırnak Küpeli Dağı'nda 7 Ekim günü pusuda şehit edilen 13 askerin kanı yerde kalmadı. Küpeli Dağı'nda operasyonlarını sürdüren askeri birlikler, yaklaşık 2 ay önce, 13 arkadaşlarını öldüren PKK'lıları bir sığınakta saklanırken buldu. "Teslim ol" çağrısına ateşle karşılık verilince çıkan çatışma sonucu, 4'ü kadın 2'si erkek 6 PKK'lı öldürüldü. Çatışma sırasında Özel Kuvvetler'de görevli topçu yüzbaşı Sinan Eroğlu şehit oldu. Genelkurmay Başkanlığı, öldürülen teröristlerin 13 askeri şehit eden terörist gruptan olduğunu açıkladı. 30 yaşındaki genç subayın ailesinin İstanbul Sarıyer'de yaşadığı ve 1.5 yaşında biri kız biri erkek ikizleri olduğu öğrenildi. Eroğlu'nun cenazesinin bugün İstanbul'a gönderileceği öğrenildi.

BİR ER ŞEHİT
Öte yandan Hakkâri'nin Çukurca ilçesi sınır kesimindeki Darsinki Dağı eteğinde konuşlanan askeri birlikte dün akşam havan mermisinin patlaması sonucunda jandarma er Hüseyin Varol (Kahramanmaraş) şehit oldu, 6 er de yaralandı.

2 PKK'LI YAKALANDI
Bu arada İstanbul'da jandarma ekiplerince, terör örgütü PKK'ya yönelik düzenlenen operasyonda, eylem hazırlığında oldukları öne sürülen 2 kişi, 1.5 kilogram A-4 patlayıcıyla yakalandı. Zanlılar tutuklandı.

Brüksel'deki konferans

Avrupa Birliği üyesi 27 ülkenin parlamenterlerinden oluşan Avrupa Parlamentosu hem siyasal, hem de mekân açısından çok parçalı yapıya sahip.
Parlamento bünyesinde bağımsızları da sayarsak 9 grup bulunuyor. Mekanları ise üç kente dağılmış durumda: Genel kurul Strasbourg'da toplanıyor, komisyonlar Brüksel'de. Genel sekreterlik ve hizmet birimleri ise Lüksemburg'ta çalışıyor.
İşte Parlamento bünyesindeki 9 gruptan biri olan Birleşik Solİskandinav Yeşil Sol'un (komünistler ile antiliberallerden oluşuyor, 41 üyeye sahip) girişimiyle kurumun Brüksel'deki binasında "AB, Türkiye ve Kürtler" konulu konferans düzenlendi. (2004'ten beri her yıl yapılıyor)
Geçenlerde hayatını yitiren yazar Mehmed Uzun'un anısına ithaf edilen iki günlük konferansa önemli isimler katıldı: Nobel Barış Ödülü sahibi Güney Afrikalı başrahip Desmond Tutu, yine Nobel Barış Ödülü kazanmış olan İranlı insan hakları savunucusu Şirin Ebadi, Nobel Edebiyat Ödülü almış olan İngiliz yazar Harold Pinter, Amerikalı dil bilimci ve düşünür Noam Chomsky gibi...
Elbette Türkiye'den de epey katılımcı vardı: Ahmet Türk, Leyla Zana, Nurettin Demirtaş, Doğu Ergil, Yaşar Kemal, Baskın Oran, Prof. Dr. Cengiz Güleç...
Ve elbette AB'den de aşina isimler toplantıları izleyip konuşmalar yaptılar: Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk, Avrupa Parlamentosu üyesi Feleknaz Uca...

Erdal Şafak yazdı...

Vizeyi Almanya verdi
DTP lideri Demirtaş'a yurtdışına çıkış vizesini Belçika ve İsveç "belgelerde tahrifat var" diyerek reddetti. Ancak Demirtaş, Alman Konsolosluğu'ndan Shengen vizesi aldı..

Askerlikten kaçmak için sahte çürük raporu aldığı iddiasıyla hakkında dava açılan Demokratik Toplum Partisi lideri Nurettin Demirtaş'ın yurtdışına çıkmak için önce Belçika ve İsveç'e vize başvurusu yapıp reddedildiği ancak daha sonra Almanya'dan vize aldığı ortaya çıktı. Demirtaş ilk vize başvurusunu ekim ayı sonunda Belçika Konsolosluğu'na yaptı. Konsolosluk, Demirtaş'ın verdiği belgeleri incelenmek üzere Brüksel'e gönderdi ancak gelen yanıt olumsuzdu. Belçika İçişleri Bakanlığı, Demirtaş'ın belgelerinin yeterli olmadığı hatta bazı belgelerde tahrifat yapıldığını saptayıp, vize başvurusunun reddedilmesini bildirdi. Demirtaş, daha sonra İsveç Konsolosluğu'na başvurdu.

ÜÇ İHTİMAL VAR
Konsolosluk, Demirtaş'ın vize başvurusunun Belçika tarafından reddedildiğini görünce, Schengen ülkeleri arasındaki anlaşmaya uyarak başvuruyu reddetti. Demirtaş'ın, daha sonra Alman Konsolosluğu'na başvurup Schengen vizesi aldığı saptandı. Alman Büyükelçiliği Basın Ateşeşi Klemens Zemptner, "bilgi güvenliği" gerekçesiyle bir açıklama yapmaktan kaçındı ancak Belçika ve İsveç konsolosluk yetkilileri, Nurettin Demirtaş'ın vize başvurusunun reddedildiğini doğruladılar. Adının kullanılmasını istemeyen bir AB ülkesi diplomatı Belçika ve İsveç'in reddettiği vize başvurusunun bir başka Schengen ülkesi tarafından kabul edilmesinin nedenini anlayamadığını söyledi. Ankara'da üç olasılık üzerinde duruluyor: 1- Demirtaş kayıp başvurusuyla yeni pasaport aldı ve Alman Konsolosluğu'na başvurdu. Konsolosluk başvuruların reddedildiğine ilişkin bir damgaya rastlamadığı için vize verdi.

Türk ve Yunan askeri ortak hareket edecek
Yunanistan'la Türkiye arasındaki yakınlaşma süreci yeniden başlıyor. Karamanlis 2008'in başında Ankara'ya gelecek. Türk ve Yunan askerleri ise ilk defa NATO çerçevesinde ortak birlik oluşturacak..

Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın Atina ziyaretinde ön plana çıkan en büyük gelişme, Yunanistan Başbakanı Kostas Karamanlis'in Ankara'yı ziyaret edeceğinin teyit edilmesi oldu. Karamanlis, yarım asırdan sonra Ankara'yı resmen ziyaret eden ilk Yunan Başbakanı olacak. İki ülke arasında 1999 depremi ardından başlayan yakınlaşma süreci başta Kıbrıs sorunu olmak üzere sekteye uğrarken, seçimlerden zaferle çıkan iki hükümet, işbirliğine dün "yeni bir ruh" kazandırmaya karar verdi. Yunan Dışişleri Bakanı Dora Bakoyanni, "Yeni döneme geçiyoruz. İkili ilişkilerimizde Kıbrıs dahil artık yeni bir dönemdir. Şimdi fırsatımız var ve bu fırsatı değerlendireceğiz" dedi. Babacan ise Türk ve Yunan diyaloğunun yeni bir boyut kazandığını belirtirken, "Problemlerin çözümü konusunda ne kadar kararlı olduğumuzu gösterirsek işbirliği artacaktır" dedi. Bakoyanni ve Babacan 48 yıldır Atina'dan Türkiye'ye başbakan düzeyinde gerçekleşmeyen ziyaretin kısa süre içinde yapılacağını açıkladılar. Karamanlis'in ocak ayının ikinci yarısında Ankara'yı ziyaret edeceği belirtildi. 
"TÜFEK OMZA" OLACAK
Bu arada Ege semalarında savaş uçaklarıyla burun buruna gelen Türk ve Yunan askerleri, Babacan ile Bakoyanni'nin Atina'da açıkladıkları yeni güven artırıcı önlemlerden sonra NATO bünyesinde ortak iki farklı birlik oluşturacaklar. NATO çerçevesinde barışı destekleme harekâtlarına katılmak üzere kara, deniz ve hava güçlerinden oluşan Birleşik Harekat Birliği oluşturulacak. NATO reaksiyon kuvvetine katılmak üzere de sadece kara unsurlarından oluşan kara birliği kurulacak. İki birliğin yapısı, komutanı, unsurları ve sayısı ise iki ülke kara, deniz ve hava kuvvet komutanlarının 2008'de yapacağı karşılıklı ziyaretlerle belirlenecek.

Büyük mutabakat sıkı ittifak
Gazeteciler "iktidarı" tartışmayı seviyor ama "iktidar" tartışmak zor geliyor. Çok sayıda tahakküm odağının milyonlarca insanın hayatına vurup durduğu tuhaf bir "demokratik, sosyal, hukuk devleti"
ile her gün çiğnenen bir anayasanız varsa, "siyasi iktidar" da o ahval ve şerait üstünde "dayatmacı" olabilir.

Türkiye demokratikleşir görünürken, birey hakkı ve özgürlüğünün güvenceleri geçmişe göre artıyor sanılırken; İnsanı sadece kimlik değerleri bakımından değil; gündelik hayatında daha fazla ufalayan, rehin alan, esir düşüren, hırpalayan, küçülten, aşağılayan bir "neomuhafazakar + neoliberal + neoulusal + neoküresel" sentez mevcut.
Sentez, birbirine karşıt görünen odakların dahi, hükmettikleri alanlardaki tahakküm düzeni bakımından aynı yolun yolcusu olmalarının, aynı kabı sevdiklerinin resmidir.


Bu resim orduda, sadece buyruğun değil, hukuksuz, yargısız dayatma, dışlama, cezalar olmasını, insanların ufalanmasını da;
Sivil iktidarın, ayrımcı, kayırmacı, dayatmacı, dışlamacı uygulamaları coşturmasını da;
İktidar denetlemesi beklenen parlamentoda milletvekili inisiyatifi ve parti içi demokrasinin hiç işlememesini de;
Tüm hukuk dışılıkları "hukukun ruhu" na göre ele alması gereken yargının da kaba hiyerarşi, atama tehdidi ve ödüllerine mahkum kılınmasını veya bizatihi bir güç odağı olarak sahnede yer almasını da;
Akıl, fikir, eleştiri, çoğulculuk, hukuk, bilim ve vicdan odağı olması gereken "Üniversite" nin lise seviyesi ve neredeyse militer bir hiyerarşi ile "güç ilişkisi" nin ötesine geçememesini de;
Umur Talu yazdı...

Özgür Kosova haritalarda yerini arıyor
BAŞLARKEN....
10 Aralık'ta Avrupa tarihinde yeni bir sayfa açılabilir... Avrupa haritası da bu tarihten sonra değişebilir... Çünkü bu, Kosova'nın kaderinin belirleneceği tarih. Birleşmiş Milletler'e (BM) sunulacak rapor sonrasında uluslararası camia Kosova'yı bağımsız bir ülke olarak tanıyacak mı? Yoksa BM'den "tanıma" kararı çıkmasına Sırbistan ve Rusya çok kez dile getirdikleri gibi engel olacak mı? Kriz durumunda yeni Başbakan Haşim Taci (üstte) yönetimindeki Kosova, bağımsızlığını tek taraflı mı ilan edecek? Böyle bir adım atarsa ülke yeni kanlı çatışmalara sürüklenir mi? İşte birçok sorunun yanıt bulacağı 10 Aralık'a kadar Kosova'nın nabzını tutacağız. Buradaki Türk siyasi yetkililer, Türk askerler gelişmelere nasıl bakıyor? Sırp ve Arnavut sivil toplum kuruluşları, milletvekilleri ne diyor? Bir haftalık yazı dizimize, son durum ve sivil halkın görüşleriyle başlıyoruz...

Avusturya'nın Baden kentinde yapılan Kosova görüşmelerinde tarafların taviz vermemesiyle çözüm görüşmeleri rafa kalktı. Sırp ve Arnavut yetkililer arasında BM, AB, ABD ve Rusya arabuluculuğundaki bu son tur görüşmelerden de sonuç çıkmayınca, gözler 10 Aralık'a çevrildi. BM Kosova temsilcisi Martti Ahtisaari, raporunun nihai halini bu tarihte BM Genel Sekreteri'ne sunacak. Kosova'nın, savaş sonrası altı ülkeye bölünen Yugoslavya'dan parçalanarak kurulan yedinci ülke olup olmayacağı da netleşecek. Ancak her iki seçenekte de ülkenin yeniden çatışmalar olmasa da siyasi gerilime sürüklenmesi muhtemel...
Kalli yine zafer peşinde
1993'te Fenerbahçe deplasmanından 4-1'lik zaferle ayrılarak Galatasaray'ın Kadıköy'deki en farklı galibiyetine imza atan Kalli, gözünü 3 puana dikti ..

Şükrü Saracoğlu Stadı'na Fenerbahçe'nin 4 puan önünde ve namağlup lider şekilde girecek olan Galatasaray, ezeli rakibinin sahasında oldukça başarısız bir performans ortaya koyuyor. Sarı-kırmızılı ekip, ligde Fenerbahçe deplasmanındaki son galibiyetini UEFA şampiyonluğuna ulaştığı 1999-2000 sezonunda elde etmişti. Cimbom; Hasan Şaş ve Marcio'nun golleriyle 2-1'lik sonuçla kazandığı 'Kadıköy Zaferi'nin ardından, sarı-lacivertliler ile dış sahada gerçekleştirdiği 7 lig karşılaşmasından da yenik ayrıldı. Galatasaray bu maçlarda sadece 3 gol attı; Fenerbahçe ise rakip kaleye tam 18 gol bıraktı. Yeni adıyla Şükrü Saracoğlu Stadı'ndan son dönemde boynu bükük ayrılan Galatasaray, Fenerbahçe deplasmanındaki en farklı galibiyetini ise 1992-1993 sezonunda elde etti.

14 YIL SONRA YENİDEN
O sezonu ikinci Beşiktaş'ın önünde şampiyon olarak noktalayan ve siyah-beyazlıların şampiyonluk serisine son veren Galatasaray, 11 Nisan 1993'teki maçı Tugay (2), Hakan Şükür ve Gütschow'un golleriyle 4-1 kazanmıştı. Müthiş bir futbolla galip gelen sarı-kırmızılı ekibin o zamanki teknik direktörü de Karl Heinz Feldkamp'tı. Kadıköy'e 14 yıl sonra bir kez daha Galatasaray'ın başında çıkacak olan Alman teknik adam, 'karşı yaka'dan yine bir zaferle ayrılmanın ve zirve yarışına farklı bir boyut getirmenin planlarını yapıyor.

Rüzgâr gibi geçen 50 yıl!..
Hıncal yürüyor yolda.. İki kapılı hanın uzun ince yolu olmalı.. Bir afişin önünden geçiyor.. Sinemanın en unutulmaz afişlerinden biri bu.. Clark Gable, Vivien Leigh'e sarılmış.. Altında filmin adı yazıyor.. Rüzgâr Gibi Geçti.. Hıncal dalıyor.. Afiş buğulanıp değişiyor.. Clark, Hıncal oluyor.. Vivien, sevgilisi de gazete.. Rüzgâr gibi geçen şimdi, Hıncal'ın gazetecilikteki 50 yılı..
Ne güzel çizmiş büyük usta Musa Kart gene.. Ne güzel özetlemiş her şeyi..
Akatlar Kültür Merkezi'nin, ya da yeni adıyla Melih Cevdet Anday sahnesinin kapısından içeri girdiğimde beni ilk karşılayanlar televizyoncu dostlarım oldu.. Uzanan mikrofonlara hep ayni şeyi söyledim..
"Her günü, her anı ile mutlu elli yıl.. Keyifleri, neşeleri, hüzünleriyle her saniyesini doya doya yaşadığım 50 yıl.."
Hep derim ya, hızlı geçmişse iyi geçmiştir diye.. Musa yaşam felsefemi çizmiş, içimi okumuş gibi, o gece için..
1957 yılının kasım ayıydı.. 50 yıl bir ay önce yani, İstanbul'da Yeni Sabah'ın spor servisinden içeri girdiğimde.. Nezih ağabey (Demirkent) bütün haşmeti ile baş masada oturuyor.. Salonun etrafında Yeni Sabah'ın ünlü spor yazarları.. Nezih Ağabeyin yanında da, yardımcısı, spor istihbarat şefi Necati Bilgiç ..
O zaman, hele de spor yazarlarına verilen paralarla geçinmek güç.. İlave iş yapmalarına izin verirlerdi.. M. Ali Ağabey (Kışlalı) Ankara'da yeni çıkan Yeni Gün gazetesinin yazı işleri müdürü.. Necati Dayımdan rica etmiş, dayım Yeni Gün'ün İstanbul muhabiri olmuş ayni zamanda..

Hıncal Uluç yazdı...

 

Bütçe görüşmesi siyasi hesaplaşmaya dönüştü
2008 bütçe görüşmelerinde CHP lideri Baykal ve MHP lideri Bahçeli, AK Parti hükümetini hedef alan açıklamalarda bulunurken, yolsuzluk iddiaları ve dokunulmazlıklar damgasını vurdu. Başbakan Erdoğan ise hedef aldığınız çocukların dokunulmazlığı yok. Yapın suç duyurunuzu, gereği yapılsın” dedi.

2008 yılı bütçe görüşmelerine Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Deniz Baykal arasındaki arazi kavgası damga vurdu. Erdoğan, Baykal'ın Antalya Zeytinköy'de satın aldığı araziden imar geçirtilmesini gündeme getirerek, “Bu arsanının 32'de 26 hissesi bir siyasetçiye aittir. Bu arazinin şimdiki değeri 5 trilyondur”dedi. CHP lideri Deniz Baykal ise Erdoğan'a yanıt vererek, “Bu araziden imar geçmesi konusunda benim talebim olmamıştır” dedi.
ARAZİNİN BUGÜNKÜ DEĞERİ 5 TRİLYON

Başbakan Erdoğan, Antalya Zeytinköy'deki bir arazi ile bilgileri verirken, “14 Ocak 1987'de Zeytinköy'de bir arsa satın alınıyor. 38.773 metrekarelik bu arsa 65 milyon TL'ye satın alınıyor. Bu arazinin 14.950 metrekaresi bir siyasetçiye attir. Yani bu arazinin 32'de 16'sı yapmaktadır. 2001 yılında bu arazide imar uygulaması yapılıyor. DSP'li bir belediye başkanı parselleri ifrazlı hale getiriyor. Teşkilatın karşı çıkmasına rağmen bu belediye başkanı CHP'ye katılıyor. Bu arsanın şimdiki değeri 5 trilyondur” dedi.

HOPLAMAYIN RAHAT OLUN

Başbakan Erdoğan, CHP milletvekillerinin itirazları üzerine “Sizler beni taa aileme, çocuklarıma varıncaya kadar kurcalayan siz olacaksınız; o zaman bunların hepsi meşru. Ama sizin karanlık deflerleriniz karıştırılınca hoplayacaksınız. Hoplama, rahat ol. Unakıtan'ın oğlu ile ilgili iddiaları gündeme getiriyorsunuz. Unakıtan'ın oğlunun dokunulmazlığı yoktur. Yapın suç duyurusunu gereği yapılsın” diye konuştu.
Sabah-atv ihalesine tek teklif Çalık'tan
Diğer grupların Sabah Atv ihalesinden çekilmesinin ardından, bugün gerçekleştirilecek ihale için dün tek teklifi Çalık Grubu verdi. TMSF Başkanı Ertürk, ihale sürecinin devam ettiğini, pazarlığın 7 Aralık'ta başlayacağını açıklamıştı


Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından 1,1 milyar dolar muhammen bedelle satışa çıkarılan Sabah-ATV Grubu'nun bugünkü ihalesine sadece Çalık Grubu önderliğindeki Turkuaz konsorsiyumu katılıyor. ATV-Sabah Ticari ve İktisadi Bütünlüğünün icraen satışı ihalesi için kapalı zarfla teklif verme süresinin bitimine birkaç saat kala, sadece Çalık Grubu önderliğindeki Turkuaz konsorsiyumu, TMSF'ye gelerek teklif sundu. İhale için ön yeterlilik alan Nurol-Carlyle ile RTL-Sancak-İpek Konsorsiyumunun ihaleden çekildiğini açıklamıştı. Yasal prosedüre göre teklif zarflarının bugün teslim edilmesinin ardından, bugün ihale gerçekleşecek, 7 Aralık'ta da pazarlık süreci başlayacak. Sabah-ATV Grubu taliplerinin sayısının üçten bire inmesi ile ihalenin ertelenmesi ihtimali gündeme geldi. Ancak
TMSF Başkan Ahmet Ertürk'ün "Normal ihale süreci devam edecek, 5 Aralık'ta toplanıp nihai kararı vereceğiz" şeklindeki açıklamaları, gözleri bugünkü ihaleye çevirdi.

NORMAL SÜREÇ DEVAM EDECEK

Sabah-ATV Grubu'nu paket olarak satın almak için harekete geçen üç konsorsiyumdan ikisinin ihaleden çekilmesi ile, ihalenin ertelenebileceğine ilişkin söylentiler ortaya atıldı. TMSF yetkililerinden edinilen bilgiler ise, ihale sürecinin belirlenen koşullarda gerçekleştirileceğini gösteriyor.

Arkadaş yanlışa devam ediyor
Sabah yazarı Nazlı Ilıcak, dünkü yazısında, "Ekşi rejimin teminatı mı?" diye soruyordu. Bir gazete başyazarının 'rejimin teminatı' olabileceğinin düşünülmesi bile ne kadar garip bir durum değil mi?



Adalet Bakanlığı dört bin yeni hâkim almak için sınav düzenliyor diye "Yargı AKP'lileştiriliyor" bayrağı açanların başında geliyor Hürriyet başyazarı. Bu sonuca varmak için kullandığı gerekçelerin hepsinin yanlışlığını bir bir sıralamış Nazlı Ilıcak: Sözlünün sınavdaki ağırlığı onun iddia ettiği gibi artmamış, tersine azalmış; eskiden daha dar kadrolu olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bir yasa değişikliğiyle genişletilip kuruldaki bağımsız yargı üyesi sayısı artırılmış... Sınav için uygulanan usulün 1930'lardan beri değişmeden sürdüğü de biliniyor. Anayasa Mahkemesi de sınav sistemini yürürlükten kaldırmak için yapılan başvuruyu reddetmiş zaten...



Oktay Ekşi, buna rağmen, "Yargı AKP'lileştiriliyor" iddiasında.



Mehmet Moğultay'ın, "Ne yani, MHP'lileri mi atasaydım?" tepkisi belleklerimizde taze... Sınav sisteminin yürürlükte olduğu onca yıl içerisinde Adalet Bakanlığı bünyesine hâkim ve savcı olarak alınan bürokratlar alındıkları dönemin siyasi iktidarlarının çizgisinde sayılmıyorlar da, şimdilerde sınava tâbi tutulanlara neden farklı gözle bakılıyor?



Bunun da cevabı var Oktay Ekşi'nin yazısında: Sınav sistemini yerinde bulan Anayasa Mahkemesi'nin bu dönemde 'farklı' bir yapıya sahip hale gelmesi... Ancak Anayasa Mahkemesi'nin sınav sistemiyle ilgili kararını Tülay Tuğcu'nun başkan olduğu dönemde verdiğini de yine Nazlı Ilıcak'ın yazısından öğreniyoruz...


Fehmi Koru yazdı...

Vatan'ı Doğan'a sattım Süzer'le hiç görüşmedim
Vatan'ın kurucusu ve eski sahibi Zafer Mutlu, Vatan gazetesini Aydın Doğan'a sattığını açıkladı. Kentbank'ın eski sahibi iş adamı Mustafa Süzer de Vatan ve Kanal Türk'ün alımı için görüşme yapmadığını açıkladı


Vatan Gazetesi'nin kurucusu ve uzun süre sahibi durumunda bulunan Zafer Mutlu, Vatan Gazetesi'ni Aydın Doğan'a sattığını, Kentbank'ın eski sahibi iş adamı Mustafa Süzer ile bir pazarlık yapmadığını belirtti. Süzer Grubu da Vatan Gazetesi ve KanalTürk'ün satın alınması ile ilgili bir görüşme yapılmadığını doğruladı. Vatan Gazetesi ile Kanaltürk Televizyonu'nun Kentbank'ın eski sahibi işadamı Mustafa Süzer'e satılmasıyla ilgili Gazatemizde önceki gün çıkan haber üzerine Vatan Gazetesi'nin kurucusu Zafer Mutlu'dan açıklama geldi. Mutlu, şu anda gazetenin sahibi olmadığına dikkat çekerek gazeteyi Aydın Doğan'a sattığını söyledi. Vatan Gazetesi'nin satışında herhangi etkisinin olmadığının altını çizen Mutlu, "Ben bu konuda daha önce de açıklama yapmıştım. Sayın Aydın Doğan'a sattım" dedi.
BU İLK İDDİA DEĞİL

Kentbank'ın eski sahibi işadamı Mustafa Süzer ile Vatan Gazetesi'nin satışıyla ilgili herhangi görüşme yapmadığını ifade eden Mutlu, daha önce de Vatan'ın Alevi cemaatinin önde gelen işadamlarından Flokser Grup'un patronu Rafet Tüket'e satıldığı yönünde bilgilerin dolaştığını hatırlatarak, bu bilgilerinde gerçeği yansıtmadığını ifade etti. Vatan ve Kanal Türk ile görüşme yapmadıklarını belirten Süzer Grubu'ndan yapılan açıklamada “Grup, KanalTürk ve Vatan'ı satın almak için bir girişimde bulunmamış ve bu konu ile ilgili bir görüşme yapmamıştır. Süzer Grubu, ileride alacağı bir karar ile medya sektöründe yer alsa bile, bu geçmişte de olduğu gibi muhalefet amaçlı olmayacaktır” denildi.
 Cezayir'i tarihçilere bıraktı
Sözde Ermeni soykırımını kabul etmeden Türkiye'nin AB'ye alınmamasını isteyen Sarkozy, Cezayir ziyareti sırasında, Fransa'nın, bu ülkede yıllarca sürdürdüğü sömürgeci ve kanlı tarihin, tarihçilerce değerlendirilmesi gerektiğini söyledi



Cezayir ziyareti sırasında iki ülkenin işadamlarına seslenen Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy “Tarihin bu acı sayfasını Fransız ve Cezayirli tarihçilerin hep birlikte yazması gerekiyor” dedi. Sözde Ermeni soykırımını kabul etmeden Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne alınmaması gerektiğini savunan Sarkozy, Fransa'nın sömürgeci ve katliam dolu tarihi ile ilgili olarak özür bekleyen Cezayirlilere, konuyu tarihçilerin değerlendirmesi gerektiği cevabını verdi. Dün Cezayir'in başkentine geldikten birkaç saat sonra Fransız ve Cezayirli iş adamlarına hitap eden Sarkozy, “Sömürge sistemi, evet, tamamen gayri adildi ve cumhuriyetimizin dayandığı özgürlük, eşitlik ve kardeşlik ilkelerine tamamen zıttı. Evet, bağımsızlık mücadelesi yıllarında korkunç şuçlar işlendi, savaşta her iki taraf de sayısız kurban verdi. 1962'de 7 yaşında olan bendeniz, bugün bütün kurbanları saygıyla anıyorum. Tarihin bu acı sayfasını Fransız ve Cezayirli tarihçiler hep birlikte yazmalı” dedi.
AÇIKLAMA TATMİN ETMEDİ

Cezayir İçişleri Bakanı Yezid Zerhuni, Sarkozy'nin Cezayir'deki Fransız sömürge idaresini, “çok adaletsiz” olarak tanımlamasının yeterli olmadığını söyleyerek, “Bu bir ilerleme işareti. Doğru yönde atılmış bir adım, ancak yeterli değil” dedi. Zerhuni ayrıca, Sarkozy'nin “özürsüz” açıklamasının iki ülke ilişkilerinde yeni vizyonların oluşturulmasını engellemeyeceğini kaydetti. Cezayir'in 1954 ile 1962 yılları arasında 8 yıl süren bağımsızlık savaşı sırasında yüz binlerce kişi hayatını kaybetmişti.

Temiz eller: Başbakan verdiği sözü tutmalı…
Bu ülke kötü kokulardan bezdi. Rahip cinayeti, Dink suikasti, misyoner katliamı…

10 gün önce bu konudaki son yazımızda bu cinayetlerin Türkiye'deki kirli bir dokunun siyasi cinayetleri olduğunu tekrarlıyorduk. Her bir cinayette ipuçlarının "kamusal alanın derinlikleri"ne uzandığını söylüyorduk…

Kaldı ki, bir dizi diğer ipucu, cinayetlerin işlenme biçimleri, hedef aldıkları kurbanlar aralarında bağlantı olduğuna işaret ediyordu.

Nitekim Hrant Dink hayattayken rahip cinayetinin, başta kendi hayatına yönelik olmak üzere ciddi bir tehdide, harekete geçen bir mekanizmaya tekabül ettiğini düşünürdü. Bu konuyu, ona gelen tehditler sonrası sık konuştuğumuzu hatırlarım.

Nitekim bundan bir süre önce bir vesileyle kulağımıza "Malatya katliamı"na karışan kimi sanıkların askerlik yaptıkları birliklerde kimi askerler tarafından dolduruldukları duyumu geliyordu.

Sorun ortada:

Bu cinayetler "kamusal alanın derinliklerinden fazlası"na işaret ediyor…

Değil mi ki bu konudaki soruşturmalar, özellikle devlet memurlarına uzanan soruşturmalar derinleşemiyor; bizzat diğer devlet memurları tarafından engelleniyor.

Dün gündeme düşen son haber buna açık bir kanıt oluşturmakla kalmıyor, bu cinayetler dizisini Susurlukvari bir görünüme büründürüyordu.

Ali Bayramoğlu yazdı...

Toryum madenini yola mıcır diye döküyoruz

K azayla birlikte yeniden gündeme gelen toryum üzerine çarpıcı açıklamalar yapan Kayseri Erciyes Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Fizikokimya Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Abdullah Çoban, Türkiye'nin birçok bölgesinde dünya ülkelerine oranla bol miktarda toryum olduğunu ancak toryuma sahip çıkamadığımızı belirtti.

Çünkü Prof. Dr. Çoban'a göre toryuma gereken değeri vermiyoruz.
Çoban, "Kara Yolları toryum madenini, çakıllardan silmeden belli bölgelerde yollara mıcır taşı olarak döküyor. Sonra da üstüne asfalt çekiliyor" diye konuştu.

Öte yandan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, kazada kaybettiğimiz Engin Arık'ın toryum üzerine yaptığı çalışmaların bakanlık olarak sürdürüleceğini dile getirdi.

Prof. Dr. Abdullah Çoban, Çoban, tıpkı bor madeni gibi yüksek teknoloji kullanarak toryumun işlenmesi halinde dünyada eşi benzeri bulunmayan endüstriyel maddeler elde edilebileceğini, ancak bu araştırmaların da engellendiğini, araştırma için gerekli imkanların yeteri kadar sağlanmadığını söyledi.

 Kahraman komşu
Anneleri fatura ödemek için dışarı çıktığı sırada yalnız kalan 2, 3 ve 6 yaşlarındaki 3 kız kardeş alevlerin arasında kaldı. Ağlayan çocukları yanmaktan komşusu kurtardı


2 yaşındaki Esengül Uzal, kahraman komşu Serpil Oytun SAMSUN (AA)
Samsun'da, evde yalnız kalan 3 küçük kız kardeş çıkan yangında mahsur kaldı. Edinilen bilgiye göre, İlyasköy Mahallesi Gülbeyaz Sokak'taki tek katlı evde, anne Arife Uzal'ın fatura ödemek için evden çıktığı sırada, henüz belirlenemeyen nedenle yangın çıktı. Yangın sırasında çocukların evde olduğunu fark eden komşuları, Ümmü Gülsüm (6), Fatmagül (3) ve Esengül (2) adlı kardeşleri son anda kurtardı. Çocuklar, komşuları tarafından hastaneye kaldırıldı.
ÜMMÜ GÜLSÜM'ÜN DURUMU AĞIR

Samsun Büyükşehir Belediyesi itfaiye ekiplerinin müdahalesi ile kontrol altına alınan yangında, maddi hasar meydana geldi. Samsun Devlet Hastanesi'ne kaldırılan 3 kardeşten vücudunda yanık bulunan Ümmü Gülsüm'ün durumunun ciddi olduğu, diğer 2 kardeşin dumandan etkilendiği öğrenildi. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı.


tarafından hastaneye kaldırıldı.

Başörtüsü tekin bir konu değildir
Siz tesadüflere inananlardan mısınız? Aslında Kulis okuruna bu soruyu sormamam gerekir, ama internet çağında gerçek Kulis okuru olmayan da Kulis okuyabiliyor. Bu sebeple bazen uyarıcı bir giriş yapmam gerekebiliyor: Tesadüflere inananlardansanız lütfen bu yazıyı okumayınız.

Önceki gün bir gazetede "Eşi türbanlı olmayan üç devlet büyüğü kaldı" başlıklı bir yazı ile karşılaştım. Meclis başkanı, YÖK başkanı ve Genelkurmay başkanı imiş o üç devlet büyüğü... Diğer devlet büyüklerimizin eşleri hep 'türbanlı' imişler...

Hemen ertesi gün, bir kardeş gazete, "Türban sayısı 4'e katlandı" manşeti ile çıkmasın mı? Meğer bütün göstergeler tersine işaret eder, saygın araştırmacılar Prof. Binnaz Toprak ile Prof. Ali Çarkoğlu'nun TESEV adına yaptıkları araştırma ile A&G firmasının 32. Gün adına yaptığı Radikal'de çıkan anket "Başörtülü sayısı azalıyor" sonucunu çıkarmamıza yarayan bulgular sunarken, Tarhan Erdem böyle bir keşifte bulunmuş...

Tarhan Bey saygın bir insan; ancak kusura bakmasın, bu son araştırması da, tıpkı ntv'de yayınlanan ....
 
Taha KIvanç yazdı...


Kitabevi katliamında ilginç bağlantılar
Zirve Yayınevi'ne yapılan baskında 3 kişiyi öldürmekten yargılanan sanıkların telefon görüşmeleri 'derin ilişkileri' ortaya çıkardı. Sanıkların katliamdan önceki 6 ayda savcı, polis ve askerlerin de aralarında bulunduğu çok sayıda kişiye ait telefonlarla görüşmesi, yeni soru işaretlerine sebep oldu.

Malatya'da, Zirve Yayınevi'ne düzenlenen kanlı baskına ilişkin dava dosyasından ilginç telefon görüşmeleri çıktı. Yayınevi çalışanları Necati Aydın, Tilmann Geske ve Uğur Yüksel'i misyonerlik faaliyeti yürüttükleri gerekçesiyle öldüren Emre Günaydın, Hamit Çeker, Abuzer Yıldırım, Cuma Özdemir ve Salih Gürler hakkında açılan davanın dosyasında yer alan telefon görüşmeleri 'derin bağlantılar'ı ortaya koydu. 18 Nisan'daki baskından önceki 6 aylık döneme ait telefon dökümleri incelenirken; katliam sanıklarının 106 farklı cep telefonu kullandığı belirlendi. Görüşülenler arasında ise İstanbul'dan bir savcı ile adres bilgileri Özel Harekât Daire Başkanlığı ve 2. Ordu Komutanlığı olan kişiler bulunuyor. Taraf ve Milliyet gazetelerinde dün yer alan habere göre; Malatya Başsavcılığı olayın ardından yaptığı soruşturmada suçüstü yapılan sanıkların üzerlerinden çıkan cep telefonlarının dökümlerini araştırdı. Savcılık, araştırmayı diğer sanıklar Cuma Özdemir, Salih Demir ve Kürşat Kocadağ'ın üzerlerinden çıkan telefon numaralarıyla sınırlı tuttu. Olaydan önceki son 6 aylık süreç incelenince sanıklardan Emre Günaydın'ın 35, Salih Gürler'in 38, Hamit Çeker'in 17, Abuzer Yıldırım'ın 16 ayrı telefon ve çok sayıda telefon numarası kullandıkları tespit edildi. Şema haline getirilen telefon görüşmelerinden ilginç bağlantılar ortaya çıktı. Dosyadaki telefon dökümleri üzerinde yapılan incelemede, sanıklardan Abuzer Yıldırım'ın babası adına kayıtlı telefondan, Aralık 2006'da İstanbul'da görevli bir savcıya ait telefona iki kez mesaj gönderildiği, her iki mesaja da cevap alındığı anlaşıldı.
Rektörü fişlemenin cezası 4,5 yıl hapis
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün 'Dehşete düştüm' sözleriyle basına yansıyan rektör adayları konusundaki bilgi notu, fişleme olaylarını yeniden gündeme getirdi.


Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fazıl Tekin'in bekâr olmasına rağmen 'eşi çarşaflı' diye fişlenmesi, Türk Ceza Kanunu'na göre suç teşkil ediyor. 'Kişisel verilerin kaydedilmesi' başlıklı 135. madde, insanların siyasî, felsefî, dinî görüşleri ile ırkî kökenleri ve ahlakî eğilimlerine ilişkin bilgileri hukuka aykırı yöntemle kaydedenlerin, 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezasına çarptırılmasını öngörüyor. Bu suçu kamu görevlilerinin işlemesi ya da mesleği gereği bu bilgilere sahip kişilerin gerçekleştirmesi halinde ceza 4,5 yıla çıkıyor. 'Kişisel bilgilerin korunması', sivil anayasa taslağında da güvence altına alınıyor.

Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Ergun Özbudun başkanlığındaki bilim kurulunun hazırladığı taslağın, 'Kişisel bilgilerin korunması' başlıklı 20. maddesinde, 'herkesin kendisiyle ilgili kişisel bilgi ve verilerin korunması hakkına sahip olacağı' vurgulanıyor. 'Bu bilgilerin kişinin açık rızasına veya kanunla öngörülen meşru bir sebebe dayalı kullanılabileceğinin kaydedildiği aynı maddede, "Herkes kendisi hakkında toplanmış olan veya kayıtlarda yer alan bilgilere erişme, bunlarda düzeltme yaptırma ve bu bilgilerin amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenme hakkına sahiptir." deniliyor. Sivil anayasa taslağının kabul edilmesi durumunda, kişisel verilerin korunması ve fişleme yasağının yeni bir kanun çıkartılarak ayrıntılı şekilde düzenlenmesi gerekecek. Adalet Bakanlığı, 'Kişisel Verilerin Korunması Hakkında Kanun Tasarısı'nı hazırlayarak Başbakanlık'a sevk etmişti. Tasarıda, hukuka aykırı yöntemlerle gerçekleştirilen fişlemenin önüne geçmeyi amaçlayan düzenlemeler bulunuyordu.

Kara çarşaflı karısı olan bekar rektör

Pazartesi günü 4 gazetede birden yer alan "Kara çarşaflı karısı olan bekar rektör" haberi bu kadar yankı yapmasaydı, burada kardeş Pakistan'daki siyasi krizi ele alacaktık. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün bu ülkeye yaptığı tarihî ziyaretin, Türk dış politikası açısından ne anlama geldiğini irdeleyecektik. 
Ancak Pakistan'a giderken Cumhurbaşkanı Gül'ün uçakta verdiği bilgiyle ortaya çıkan skandal, bu kadar ses getirince haberi kamuoyuna ileten 4 kişiden biri olarak düşüncelerimi paylaşmam gerekiyor.

Çünkü dönüp gazetelere bakınca, olayın nasıl geliştiğinden habersiz bazı gazetecilerin akıl vermeye başladığını gördüm.

Habere konu olan vahim iftiranın Cumhurbaşkanı'nın önüne onay için giden dosyaya nasıl girdiğini araştırmak yerine, bazı meslektaşlarımız akılları sıra Ana uçağındaki gazetecilerin anlayış düzeyini sorgulamaya başlamış.

Vahim iftirayı ortaya çıkaran soruların nasıl sorulduğunu bilmeyen bir başka meslektaşımız, önce kafasına göre bir soru yazmış, sonra da asıl vahim olan bir gazetecinin bu sorması demiş.

En kötüsü de etik, demokratik ve akademik açıdan tartışmaların odağındaki YÖK'ün bir iletişim kazası olduğu gün gibi aşikar olan bir durumu abartarak mağdur rolüne soyunması.

8 Ocak'ta bu kadar tartışılan bir kurum olan YÖK Başkanı'nın süresinin dolacağını ve yeni ismi Cumhurbaşkanı Gül'ün belirleyeceğini bilen hiçbir gazeteci, YÖK'ün gündem dışı bir konu olduğunu söyleyemez. Ayrıca konu, "YÖK'ün başına özgürlükçü bir rektörün atanması iyi olmaz mı?" gibi saf bir soruyla açılmadı. Arkadaşlardan biri, Gül'ün YÖK Başkanlığı için düşündüğü adayı sordu. Beklendiği gibi Cumhurbaşkanı, bir isim vermekten kaçındı.

Abdulhamit Bilici yazdı...

Trafikte ayrıcalıklı dönem sona eriyor

Trafikte bugünden itibaren yeni bir dönem başlıyor. Trafik sorununa çözüm amacıyla hazırlanan eylem planına göre trafikte etkili denetim yapılacak.

Kurallara uymayan kişinin görev ve unvanı ne olura olsun ayrıcalık tanınmayacak. Trafik polisi ve radar sayısı iki katına çıkarılacak. Kestikleri cezalarda yüzde 28 oranında azalma görülen fahri trafik müfettişleri de uyarılacak.

Trafikteki dokunulmazlıkları kaldıracak acil eylem planında fahri trafik müfettişlerinin daha etkin görev yapması öngörülüyor. Yönetmeliğe göre fahri müfettişlere haftada en az bir kez ceza ihbar tutanağı yazma zorunluluğu getiriliyor. Acil eylem planına göre trafikte kurallara uymayan tüm sürücülere unvanı ve görevine bakılmaksızın ceza kesilecek. Şehirlerarası yollarda her 40 kilometrede kameralı radar denetimleri yapılacak. Trafikte etkili denetimler yapılması için polis ve ekip sayısının da artırılması öngörülüyor. 2008'de trafik tescil bürolarındaki personel sayısı düşürülecek. Tescil birimlerinde görev yapan 2 bin polis denetim şubelerine kaydırılacak. Trafiğin tıkanmasına yol açan küçük çaplı maddi hasarlı kazalara artık trafik ekipleri bakmayacak. Hafif hasarlı kazalarda sürücüler, kendi aralarında anlaşırsa tutanak tutup sigorta poliçesi değişimi yapacak.
'TSK'ya verilen yetkinin gereği yerine getirilecek'
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, "TSK'ya terörle mücadele konusunda yetki verilmiştir. Bu yetkinin gereklerini de TSK yerine getirecektir. Bu inancımı dile getirmek istiyorum. Bu acılar içimizde yaşadığı sürece mücadele azmimiz de o kadar artacak." dedi.

Orgeneral Büyükanıt, Arnavutluk'un askerî ve millî günü dolayısıyla Swiss Otel'de düzenlenen resepsiyonda gazetecilerin sorularını cevapladı. Orgeneral Büyükanıt, dün Şırnak'ta maalesef bir şehit verildiğini hatırlatarak, şunları söyledi: "Böyle günlerde ben sosyal faaliyetlere katılmıyorum. Ancak Arnavutluk ile çok yakın ilişkilerimiz var. Arnavutluk Genelkurmay Başkanımız çok yakın bir kardeşim, arkadaşım. Benden yaşça çok küçük. Ama o Arnavutluk'ta düzenlenen bu tür Türkiye'nin milli günlerinin hepsine katıldı. Ona vefa borcumu ödemek istedim. Kardeşim, sevdiğim bir insan. O da beni abisi gibi seven bir insan. Tabii bugün bir şehit verdik bir operasyonda... Maalesef görevlerimiz bazen o acımızı içimize gömmemizi gerektiriyor. Ama acımız içimizde canlı yaşıyor. Ben bu akşam buraya öyle geldim. Şehidimizin acısı içimde şu anda canlı. Bu şehidimize rahmet, ailesine sabırlar diliyorum. Şehidin rütbesi yok. Er, erbaş, uzman, astsubay, subay, general... Onların hepsinin acısı aynıdır. O şehidimizin acısını içimize gömüyoruz

Alevilik resmen tanınıyor mu?

Laik bir rejimden söz edilebilmesinin vazgeçilmez şartları, yasaların laik nitelikte olması ve bütün inanç gruplarının kanun önünde eşit olması, devletin inanmayanlar (yani deist, agnostik, ateistler) dahil hepsine saygılı olmasıdır. 
Türkiye'de ise laiklik, yasalarda laiklikten ibarettir. Din-devlet ayrılığı yoktur. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın (DİB) temsil ettiği yorumuyla Sünni İslam, devletin ilan edilmemiş, gayri resmi dinidir. Devlet, din ayrımı gözetilmeksizin bütün yurttaşlarca ödenen vergilerle finanse edilen DİB aracılığıyla bütün din işlerini denetimi altında tutmaktadır. Din eğitimi devlet denetimi altındadır; okullarda Diyanet dininin öğretildiği zorunlu din dersleri verilir. İslam'ın Sufi yorumları olan tarikatlar 1925'ten beri yasadışıdır. 1923 tarihli Lozan Antlaşması'nda sayılan Hıristiyanlar ve Yahudiler dışında dinî azınlık tanınmaz.

Türkiye Cumhuriyeti'nin izlediği Osmanlı devletinden miras çok sayıda Müslüman etnik ve dinsel gruptan, Türk dilini konuşan, Türk kültürüne ve Diyanet İslam'ına bağlı bir Türk milleti yoğurma politikaları uyarınca, Kürtler gibi Aleviler de yok sayıldı. Yaklaşık üçte biri Kürt kökenlilerden oluşan ve toplumun % 15-20 dolayında bir bölümünü temsil ettiği tahmin edilen Aleviler, 1990'ların başlarından itibaren kimliklerinin tanınmasını talep ediyor.

Şahin Alpay yazdı...

Avrasyalı 500 işadamı İstanbul'a üs kurdu
Türk müteşebbisleri dünyaya açan TUSKON, Avrasya ülkelerini ikinci kez İstanbul'da bir araya getirdi.

12 ülkeden 500 işadamını Türk meslektaşlarıyla buluşturan 2. Avrasya Dış Ticaret Zirvesi'nin hedefi, 1 milyar dolarlık ticaret bağlantısı yapmak. İstanbul Gösteri Merkezi'nde bir hafta sürecek zirvenin açılışında konuşan Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, ekonomi güneşinin artık Batı'dan Asya'ya geçtiğini vurguladı. Avrasya'nın 2 trilyon dolarlık gayri safi milli hasılaya sahip olduğunu anlatan Tüzmen, "Bundan yararlanmak için karşılıklı ticareti artırmalıyız." dedi.

Bölgedeki tabii zenginliklere dikkat çeken Tüzmen, dünya petrol rezervlerinin yüzde 10'u ile doğalgaz rezervlerinin yüzde 32'sinin burada bulunduğunu aktardı. Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu (TUSKON) Başkanı Rızanur Meral de, birkaç yıl içinde bölgeyle yapılacak ticaretin 40 milyar dolara çıkacağını ifade etti. Eski Meclis Başkanı Bülent Arınç ise ticareti geliştirmenin barış ve istikrarın tesisine katkı sağlayacağını dile getirdi.

Dışişleri Bakanlığı'nın himayesi ve Dış Ticaret Müsteşarlığı'nın katkılarıyla gerçekleştirilen 2. Avrasya Dış Ticaret Zirvesi'ne Rusya Federasyonu, Ukrayna, Moldova, Beyaz Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Tacikistan, Moğolistan, Azerbaycan, Gürcistan ve Özbekistan'dan 500'e yakın işadamı ile 9 bakan ve bakan yardımcısı, 22 üst düzey bürokrat katılıyor.
Kemersiz pantolon üretmeye hazırlanıyor

Türkiye'nin ilk hazırgiyim ihracatını yapan 70 yıllık Mithat Giyim bir ilke imza atıyor.

Erkeklerin kemersiz ve askısız giyebileceği pantolon üretimi için hazırlıkları tamamlama aşamasında olan şirket, üretim biter bitmez patent başvurusunda bulunacak. Firma, aynı zamanda yüksek teknoloji ürünü mevsimsel ısı ayarı yapabilen, leke tutmayan ve koku vermeyen giysi üretimine de başlayacak. Şirketin Yönetim Kurulu Başkanı Tahir Gürsoy, "1950'li yıllardan beri birçok yeniliğe imza attık. Çift taraflı giyilen pardösü, yıkanabilen erkek ceketi gibi ürünler üretmiştik. O yıllardan itibaren aynı çizgiyi sürdürüyoruz. Çünkü günümüz hazırgiyim sektöründe de sadece teknolojik ürünlere yatırım yapan firmalar rekabetçi yapısını sürdürecek. Kemersiz ve askısız giyilebilecek pantolon için de önümüzdeki yıldan itibaren üretime başlamayı planlıyoruz." diye konuştu.

İstanbul Sanayi Odası'nın İlk 500 Büyük Sanayi Kuruluşu-2006 araştırmasında 414. olan, hazırgiyim şirketleri arasında ise 20. sırada bulunan Mithat Giyim, bu yılı geçen seneye göre yüzde 20'lik artışla 70 milyon dolar ihracat ve 95 milyon dolar ciro ile kapatmayı hedefliyor. Aralarında Burberry, Ralph Lauren, DKNY, Banana Rebuplic ve Zara'nın da olduğu çok sayıda uluslararası markaya üretim yapan şirket, ihracatının yüzde 70'ini yaptığı Amerika Birleşik Devletleri için bir kısım üretimi Fas'ta yaptırmaya başladı. .

Üniversitelerde bilimi özgür bırakalım yeter

8 Aralık'ta YÖK başkanı değişecek. Kemal Gürüz'ün başlattığı üniversiteler operasyonunu devam ettiren Erdoğan Teziç'in de görev süresi doluyor. Yeni YÖK başkanının kim olacağı, özgürlükten mi otoriteden mi yana olacağı merak konusu? 
YÖK başkanı değişirse Türkiye'deki üniversite sorunu çözülür mü bilinmez; ancak Türkiye'nin eğitim meselesi, hele de yükseköğrenim öyle kısa sürede halledilir gibi görünmüyor.

Aslında YÖK Başkanı'nın bu kadar önemli olması, merak ediliyor olması bile konunun problemli olduğunu gösteriyor. Kişilere göre değişen, şekil alan bir yönetim biçimi ne kadar sağlıklı olabilir ki?

Bugünkü üniversitelerimiz otoriter, hiyerarşik düzende, bilimden çok ast-üst ilişkilerle ve ideolojiyle idare edilen, yönetim biçimi çağdaş dünya üniversitelerinden çok askeri yönetim biçimini andıran bir yapıda. Dünyanın hangi ülkesinde üniversitelerin ideolojisi vardır? Akademik kadro, üretilen bilim, bir ideolojiye göre şekillenebilir mi? Araştırmalarında falan kişiden kaynak gösterdiği için hakkında soruşturma açılan dünyada kaç akademisyen vardır? Rektör atamasında onun bilimsel yeterliliğinden çok aile yapısına bakıldığı dünyada kaç üniversite vardır?

Rektörlük ataması ise ayrı bir garabet. Üniversitede seçim oluyor. Rektörlüğe aday hocalar bir siyasetçi gibi seçmenine birtakım vaatlerde bulunuyor, oy alıyor. En çok oy alanlar YÖK'e bildiriliyor.

Mehmet Kamış yazdı...


 

 

Kenthaber
Yayın Tarihi : 5 Aralık 2007 Çarşamba 05:06:44
Güncelleme :5 Aralık 2007 Çarşamba 07:50:38


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?