16
Mayıs
2024
Perşembe
ANASAYFA

BUGÜNÜN BASIN ÖZETLERİ

 

İmha bitene kadar nokta operasyon
Sınır ötesinde PKK’ya ağır kayıp verdirilen son operasyon, ABD ile sağlanan anlaşma sonrası gidilen ’yöntem değişikliğinin’ ilk sonucu oldu. Türk askeri, sivil kaybı önlemek için şimdilik operasyonları ’sıcak temas’ üzerine yapacak. İz kaybedilse de, sınır ötesi de dahil takip sürecek, nokta imha tamamlanmadan dönülmeyecek.

GENELKURMAY’ın önceki gün açıkladığı sınır ötesi operasyonun PKK’ya yönelik sıcak takibin parçası olduğu ve operasyonda başarıya ulaşıldığı öğrenildi. Güneydoğu Anadolu’da sıcak temas sağlanan PKK’lı teröristler imha edilinceye kadar Kuzey Irak’ta da takip edilecek. Türkiye ile ABD arasında, PKK’nın yok edilmesi yönündeki anlaşmasının detaylarını da ortaya koyan operasyona göre, Türkiye şimdilik Kuzey Irak’ta kamp olduğu düşünülen yerlere doğrudan müdahalede bulunmayacak. Bu bölgede sivil yerleşim olması ihtimali göz önünde tutulacak. Bunun yerine, alınan istihbarat önlemleriyle PKK’lı teröristlerin önü Türkiye’de kesilecek ve sıcak temas sağlandığında takibe geçilecek.

SÜREKLİ TAKİP Önceki gün gerçekleşen operasyon sonucunda da, sıcak temas sağlanan PKK’lılar Kuzey Irak’a geçmek zorunda kaldı. TSK takibi sınırda bırakmadı ve Kuzey Irak’a geçerek operasyona devam etti. Piyade birliklerini bölgeye sokmayan Genelkurmay, havadan ve karadan bombalamayı tercih etti. TSK, ABD ile varılan anlaşma uyarınca, bir süre mücadeleyi bu şekilde uygulayacak. Elde edilecek başarının ışığında, uygulamada yeni yöntemler devreye girebilecek. TSK, 13 Ekim’de yaptığı basın açıklamasında, terör örgütü PKK’nın ismini vermeden Kuzey Irak’tan Türkiye’ye saldırı olduğunu belirtmiş, "Kuzey Irak bölgesinden Türkiye sınırları içine silahlı saldırılar yapılmıştır. Asla kabul edilemeyecek bu saldırılara misliyle karşılık verilmiştir ve verilecektir" açıklamasında bulunmuştu.

Kaçıranları affetme ayini

Mardin’in Midyat İlçesi’nde yaşayan Süryaniler, kaçırıldıktan sonra serbest bırakılan Rahip Edip Daniel Savcı için şükür ayini düzenledi.

Midyat’ın Barıştepe Köyü’ndeki Mor Yakup Manastırı’nda, her yaştan Süryani vatandaşın ilgi gösterdiği şükür ayininde Metropolit Samuel Aktaş öncülüğünde topluca şükür duası yapıldı. Tütsüler yakıldı, İncil’den ayetler okundu ve dualar yapıldı. Ayine katılanlar, duaların okunmasından sonra bir gelenek olan okunmuş ekmek yedi. Şükür duasından sonra çıkışta kadınların zılgıtları ve sevinç gösterileri Daniel’i duygulandırdı. Rahip Savcı yaptığı açıklamada şunları söyledi: "Beni kaçıranlar haberi televizyon ve gazetelerden duyunca çok korktular. Ve beni serbest bıraktılar. Şükürler olsun yine sizlerleyim. Beni kaçıranların bana karşı yaptıkları bütün kötü davranışları afettim. Herkesin de onları affetmesini isterim. Toplumumuza karşı yapılan bir kaçırma olayı olarak değerlendirmiyorum bu olayı. Çok cahilce bir davranış olarak değerlendiriyorum yapılanları."

Yönettiler

Dün yapılan şükür ayinini Deyrulumur Manastırı Metropoliti Samuel Aktaş ile kaçırıldıktan sonra serbest bırakılan Rahip Edip Savcı birlikte yönetti. Ayinde bazı rahibeler de gözyaşlarını tutamayarak ağladı.

Bu bürokrata dikkat


AKP’nin yüzde 46’lık seçim başarısının sırrını araştıran muhalif / muvafık herkes ittifak eder ki...

AKP hükümetinin toplu konut alanında yaptığı atılım, seçim başarısında doğrudan etken olmuştur:

Seçimden önce...

Memleketi bir uçtan bir uca dolaşırken...

Gözlerimle gördüm...

Toplu Konut İdaresi Hacıbektaş’ta da konut yapıyordu, Konya’da da...

İhtiyaç sahibi yoksullara kira öder gibi ev sahibi olma fırsatı veren bu uygulama, seçim sathı mailinde, muhalefet partilerini zorluyordu...

Geçtiğimiz günlerde TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar ile işte bu "veri"nin etkisiyle bir görüşme yaptım...

Konuştukça anladım ki...

Karşımda alışıldık "bürokrat" tipinde biri yok...

Bayraktar, piyasadan gelen, ortaokuldan beri çalışmak zorunda kalmış, heyecanlı, dinamik, iddialı bir isim...

Hırslı...

Ama aynı zamanda da aşırı mütevazı...

Bütün sistemini "hesap verme" üzerine kurmuş...

Bu nedenle onun döneminde konut sayısı inanılmaz ölçüde artmış.

Bu nedenle inşaat işi gibi netameli bir iş yaptığı halde hakkında ortaya çıkmış tatsız bir söylenti bile yok...

Rakamlar gerçekten inanılmaz...

Ahmet Hakan yazdı...

AKP 99 hákim için ’jet’ onay bekliyor


Hakim ve savcı alımıyla ilgili tartışmalı yasayı hızla Meclis’ten çıkaran iktidar, 99 idari hakim adayı hakkında Danıştay’ın verdiği kararı devreden çıkaran düzenleme için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den "jet onay" bekliyor.

Boş bulunan 4 bin 62 hakim-savcı kadrosuna atamanın, avukatlık kaynağı da kullanılarak yüzde 30 oranında mülakat ağırlıklı bir sınavla yapılmasını düzenleyen yasa, cumartesi günü Çankaya Köşkü’ne sunuldu. AKP yönetimi, idari hakimlik sınavıyla ilgili hükümleri nedeniyle, yasanın en geç çarşamba günü Resmi Gazete’de yayımlanmasını istiyor.

ADAYLARA ÇİFTE HAK Yasaya eklenen bir madde, Adalet Bakanlığı’nca geçen yıl alınan 99 idari hakim adayının iptal edilen sınavını geçerli hale getiriyor. Danıştay, bu sınavla ilgili 5 Kasım’da verilen yürütmeyi durdurma kararının 30 gün içinde uygulanmasına hükmetmişti. Yeni yasa ise mülakatla ataması yapılan 99 hakim adayının haklarının saklı kalmasını düzenliyor. Ayrıca, aynı dönemde yazılıyı kazanıp mülakatta başarısız sayılanların da yeniden mülakata girmesine olanak sağlanıyor.

ÖRTÜLÜ AF CHP Grup Başkanvekili Hakkı Suha Okay, yasanın örtülü bir af getirdiğini belirterek, "Danıştay’ın kararı bu düzenlemeyle aşılıyor. Yargı kararları by-pass ediliyor. Mülakatta başarısız olanlara yeni hak tanınarak gizli bir af da getiriliyor" dedi.

40 gün sonra 17 kurşunla intikam
Bitlis’te, bahçeye atılan hayvan pisliği yüzünden çıkan kavgada bir kişiyi öldüren Teke Ailesi’nin İstanbul’a kaçan üç ferdi, Sultançiftliği’nde uzun namlulu silahlarla öldürüldü. 40 gün iz sürüp 17 kurşunla katliam yapan saldırganlar kaçtı.

BİTLİS’in Tatvan İlçesi’ne bağlı Gülül Köyü’nde 40 gün önce Ayaz Ailesi ile Teke Ailesi arasında, gübre konusunda tartışma çıktı. Teke Ailesi, Ayaz Ailesi’ni arazilerine bir daha hayvan pisliği atmaması konusunda uyarınca çıkan tartışma, kısa sürede silahlı kavgaya dönüştü. Kavgada Ayaz Ailesi’nden Mehmet Ayaz (65) yaşamını yitirdi.

Dikkatli olun uyarısı

Cinayete karışan Teke Ailesi fertleri İstanbul’a kaçıp Gaziosmanpaşa Sultançiftliği’nde bir inşaatta çalışmaya başladı. Bunu öğrenen yakınları Tatvan’daki Abdulhalik Ayaz’a haber gönderdi. Ayaz’ın 3 adamıyla birlikte İstanbul’a gittiğini öğrenen Teke Ailesi de Alaattin Teke (37), Tahsin Teke (29), Fahrettin Teke (39) ve Liyaattin Teke’yi (35) dikkatli olmaları için uyardı. Tekeler dün 08.30’da 34 ZZ 8344 plakalı panelvan ile Malkoçoğlu Mahallesi’nde işçi olarak çalıştıkları inşaatın önüne geldiler.

Beyaz Şahin’le kaçtılar

İçinde 4 kişinin bulunduğu Şahin marka bir otomobilden panelvana uzun namlulu silahlarla ateş açıldı. Alaattin Teke, ağabeyi Fahrettin Teke ile amca çocukları Tahsin Teke olay yerinde hayatını kaybetti.
Türkiye aklı ve bilimi terk ediyor


OLAY şöyle bir gelip geçiverdi. Hepsi hepsi bir iki gazetede resimli kullanıldı.Sonra kaybolup gitti.

Oysa çok vahimdi ve üzerinde titizlikle durulması gerekirdi.

Olay, Antalya’da düzenlenen Anadolu Doğal Taş, Mermer ve Teknoloji Fuarı’nda yaşandı.

Enerji Bakanı Hilmi Güler, fuarı gezerken bir standa yaklaşınca orada görevli mini etekli bir hostes alel acele üzerine uzun pardösüsünü giyiyor ve bakanı öyle karşılıyor.

Bakan uzaklaştıktan sonra hostes genç kız hemen pardösüsünü çıkarıyor.

Bu olay gazeteci arkadaşların gözünden kaçmıyor, hemen hostese neden perdösüsünü giydiğini soruyorlar.

O da "Hastaydım onun için giymiştim" diyor.

Yaşanan olay gerçekten vahimdir.

AKP iktidarının dayattığı İslami düzenin insanların kafalarına kazınmaya başladığını gösteren baskıdır.

Vahim bir korku psikolojisi tüm ülkeye dalga dalga yayılmaktadır.

* * *

Bir ikinci olay daha var.

Tufan Türenç yazdı...

İsviçre ’Bizim Saddam'ı' iade etti

Bağcılar ’da 20 Mart 2006’da kocasını terk eden kızı Esengül Özdemir’i (22) bıçaklayarak öldüren Ramazan Özdemir İsviçre’ye kaçtı.

Özdemir, Türk ve İsviçre polisinin ortaklaşa yürüttüğü operasyon sonucu bir arkadaşının Zürih’teki evinde yakalandı. İsviçre polisine "iltica" talebini ileten Ramazan Özdemir’in bıraktığı sakalı ile Irak eski Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’e benzemesi yüzünden günlerce sorgulandığı ortaya çıktı.

Yoksa sen misin?

İsviçreli polislerin kendisine sürekli "Sen Saddam’a çok benziyorsun. Zaten onun dublörünün asıldığı söyleniyor. Yoksa gerçek Saddam sen misin?" diye sorular sorduğunu söyleyen Ramazan Özdemir, iltica talebinin kabul edilmesi için yaklaşık 1 ay açlık grevi yaptı. Ancak İsviçre makamları iltica talebini reddederek, Özdemir’i önceki gün Türkiye’ye iade etti.

Arkadaşını da öldürmüş

Uçakla getirildiği Atatürk Havalimanı’nda Türk polisine teslim edilen Ramazan Özdemir, "Kocası evini terk eden kızımı affetti ve barıştı. Ama yaptığı yüzünden ben çok zor durumda kaldım. Bana hakaret edince, öldürdüm. Çok pişmanım" dedi. Tutuklanan Ramazan Özdemir’in 15 yıl önce Malatya’da kendisini ziyarete gelen asker arkadaşını eşine tacizde bulunduğu iddiasıyla bıçaklayarak öldürdüğü ve 40 ay cezaevinde yattığı öğrenildi.

Kadına şiddete polis kaydı
"Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesinde Polisin Rolü ve Uygulanacak Prosedürler Eğitimi"nin 2008 yılının sonunda tamamlanmasının ardından, kadına yönelik şiddet kayıt altına alınacak ve şiddete uğrama riski taşıyan kadınların durumu izlenebilecek.

Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Dairesi Başkanlığı Cinayet Gasp Büro Amiri Erdal Vural, 81 ildeki polisleri eğitmek için önce "eğiticileri" eğittiklerini, hazırladıkları VCD ve tanıtım filmiyle de bu illerde bulunan yaklaşık 40 bin polisin konuyla ilgili duyarlılıklarını artırmayı hedeflediklerini söyledi. Eğitim sırasında mağdura yaklaşım, yapılacak işlemler ve kayıt formu konularında bilgi veren Vural, şiddete uğrayan kadınların karakollara başvurması durumunda verilerin kayıt formuna kaydedileceğini ve mağdurların ilgili kurumlara yönlendirileceğini belirtti.

Ülkemizdeki şiddet mağdurlarının yüzde 87’sinin kadın olduğuna dikkat çeken Vural, "Biz onların ilk başvuru yeriyiz. Bizim yapacağımız hazırlıklar, diğer kurumları harekete geçirecek. Şiddet olaylarını önlemek için, aile içi şiddet formu tutmak, kadının şiddete uğrama risk durumunu tespit etmek, sosyal hizmetlerle iletişime geçmek ve onlarla iş birliği yapmak şart" dedi.
Hoca’nın nefesinin jinekolojik sonuçları
KADIN-doğum uzmanı Dr. Alp Nuhoğlu, geçenlerde Amerika’ya gittiğinde Fethullah Gülen’i de ziyaret etmiş.

Hatırlayacaksınız, Dr. Nuhoğlu ile eşi Zeynep Tokuş’un prematüre bir bebekleri oldu.

Zamanından çok önce doğan bebek, ciddi sağlık sorunlarıyla mücadele ediyordu.

Fethullah Hoca, görüşmeleri sırasında bebeğin durumunu sormuş ve üzerinde dua yazılı, kendisine ait bir altını doktor beye vermiş.

"Bunu al, oğluna tak. Merak etmeyin, Allah’ın izni ile iyi olacak" demiş.

Doktor Bey, İstanbul’a döndüğünde ne görsün: Bebek iyileşmiş, rahatça nefes alıyor, annesinin sütü ile beslenebiliyor!

Dr. Nuhoğlu, Vatan’da, "Hoca Efendi’nin duasının tuttuğuna inandığını" anlatıyor.

Uzun süredir Kıbrıs’ta açmayı planladığı tüp bebek merkezinin ruhsat işlemleri de bu arada şıp diye olmuş. Doktor Bey, bunu da Hoca’nın "nefes kuvvetine" bağlıyor.

Çaresiz durumdaki cahil insanların hocaların nefes kuvvetinden yararlanmayı ümit etmeleri ve bu tür doğaüstü olaylara inanmalarını anlayışla karşılıyorum.

Bu işe yaramasa bile psikolojik bir rahatlama sağlayacak bir şeydir.

Mehmet Y.Yılmaz yazdı...

 

PROTOKOL İŞKENCESİ!
Kars'ta ilköğretim okulunun açılışı için bahçede bekletilen minikler, 'protokol' törene geç kalınca adeta dondu. Bir öğrenci bayıldı

Kars merkeze bağlı Esenyazı köyünde yeni yaptırılan ilköğretim okulunun açılış törenine katılan anasınıfı öğrencilerinden bazıları protokolün gecikmesi ve konuşmaların uzaması nedeniyle soğuktan etkilenip ağladı. Dondurucu soğukta bekletilen minikler arasındaki bir kız öğrenci baygınlık geçirince Vali Mehmet Ufuk Erden konuşmasını kısa kesti ve açılış yapıldı.
Merkeze 35 kilometre uzaklıktaki Esenyazı köyünde yapımı 488 bin YTL'ye mal olan 8 derslikli ilköğretim okulunun açılışı için aralarında 30 anasınıfı öğrencisinin de bulunduğu 177 öğrenci saat 09.00'dan itibaren okulda toplanmaya başladı. Öğrenciler, saat 12.00'de başlaması gereken tören için 15 dakika önceden sıraya sokuldu.


35 dakika geç başladı
Protokolün gecikmesiyle tören saat 12.35'te başladı. Törene Vali Mehmet Ufuk Erden, AKP Kars Milletvekili Zeki Karabayır, Belediye Başkanı AKP'li Naif Alibeyoğlu, İl Milli Eğitim Müdürü Ekrem Ekici, daire amirleri ile köylüler katıldı.
Törende bir öğrenci şiir okudu ve halk oyunları ekibi gösteri sundu. Soğuk havada bekletilen anasınıfı öğrencileri üşümeye başladı. Öğretmenler ve veliler soğuktan üşüyen ve ağlamaya başlayan minikleri ısıtmak için atkı, kaban ve eldivenlerini verdi.
Ekici'nin konuşması sırasında kar yağışı başlayınca açılış töreni minikler için işkenceye dönüştü. Çocukların soğuktan etkilendiklerini fark eden Erden, konuşmasını uzatmayarak Karabayır ve Alibeyoğlu'yla okulu açtı.
Türbanın hızlı yükselişi
41ilde 5 bin 289 denekle yapılan araştırmaya göre, AKP yönetiminde geçen son dört yılda başını örtenlerin oranı yüzde 64.2'den 69.4'e, bunun içinde başını türbanla örtenler yüzde 3.5'ten 16.3'e çıktı


Gündelik yaşamda din, laiklik ve türban - 1

Siyaseti türbanla bağlamak


2003 araştırmasında, yetişkin kadınlar arasında başını örtenlerin sayısı yaklaşık 13 milyondu. Bugün bu sayı 14 milyon çevresindedir. Ancak dört yıl içinde türban takan hanımlarımızın sayısı yaklaşık 500 binden 2 milyona çıkmıştır. Bu dikkat çekici ve hızlı artışın nedeni bu araştırmada belirgin değildir.
Örtünenlerle örtünmeyenler arasındaki fark genellikle, sadece başlarını örtmesiyle sınırlı değildir. Örtünme insanın yaşam tarzı ve anlayışını da etkilemektedir.
Örneğin, eskiden beri örtünme ile modernleşme arasında bağıntı kuranlar olmuştur. Başını örtenlerin Batılılaşmanın karşısında oldukları iddiası azımsanmayacak kadardır. Ancak, bu görüş kabul edilirse, yüzde 30 dışındakilerin hepsini Batılılaşma karşıtı olarak kabul etmemiz gerekir. Eğer bu doğru olsaydı, örneğin son 20 ya da 10 yılda aldığımız mesafeyi geçmemiş olmamız gerekirdi. Çünkü, yüzde 70 Batılılaşma karşıtı olan bir ülkede bu ilerlemeler sağlanamaz. En azından başını örtenler dört yılda yüzde beş arttı diye, ülkemizin ve halkımızın Batı'dan uzaklaştığını söyleyemeyiz.
Birçok bakımdan modernleşmede alınan yolun geriye değil, ileriye doğru olduğu açıktır. Başını örtenlerin bir kısmının, Batılılaşmaya karşı olduğu bir gerçektir, ancak büyük çoğunluğunun teknolojide, bilimde, hukukta, siyasal rejimde yüzlerinin Batı'ya dönük olduğu yadsınamaz.

'Nü' yapan halife

SON Halife Abdülmecid Efendi hakkında ilk keşfimiz onun iyi bir ressam olduğuydu. Sonra, büyük bir sürprizle ve sevinçle halifenin kızı Dürrişehvar Sultan'ın başının açık olduğunu keşfettik. Son olarak da Halife'nin 'nü' (çıplak) modellerden yağlıboya tablolar yaptığını da fark ettik.
Aslında Osmanlı sarayı ve devleti 1800'lerin başından beri Batılılaşıyordu. Abdülhamid dönemindeki eğitim ve kültür atılımlarının en önemlilerinden biri olan, Osman Hamdi Bey'in 1883'te kurduğu "Sanayi-i Nefise" (Güzel Sanatlar) Yüksek Okulu'nda Mihri Müşfik Hanım, 'nü' tablo çalışmalarında modellik yapmıştı!
Batı müziği de Osmanlı sarayına 1800'lü yılların başında girdi. "Muzıka-i Hümayun" denilen 'Emperyal Orkestra'yı Donizetti Paşa kurdu.
Keşke Sultan Mahmud mehteri yasaklamasaydı da beraber çalışsaydılar; ne güzel sentezler ortaya çıkardı.

Milli Mücadele
Abdülmecid Efendi'nin bir özelliği de Milli Mücadele'yi desteklemesidir. Sayın Bilal Şimşir'in yayımladığı İngiliz belgelerinde Vahdeddin'in "zayıf karakterli" olduğu, Veliaht Abdülmecid Efendi'nin Milli Mücadele'yi desteklediği, Vahdeddin'le kavga ettiği, İngiliz Komiseri Rumbold'a Ankara hükümetini tanımalarını önerdiği, Sadrazam Damat Ferit'in Veliaht Abdülmecid'e kısıtlamalar koyduğu yazılıdır.
Kısıtlamalara rağmen Abdülmecid İstanbul'da Kuvay-ı Milliye için yapılan mitinglere de, istiklal şehitleri için okutulan mevlitlere de katılmıştır. Anadolu'ya geçmesi bile gündeme gelmiş, Mustafa Kemal Paşa hanedana mensup kişilerin Anadolu'ya gelmesini istememiştir.
Çünkü hem Milli Hareket'te bölünmeler olabilirdi, hem Mustafa Kemal'in kafasındaki cumhuriyet projesi sıkıntıya girebilirdi.
Sürgüne gönderildikten sonra Osmanoğulları cumhuriyet ve Atatürk hakkında olumsuz tek kelime etmemiş, tarihe tek satır not düşmemiş, "devlet bilinci" ile davranmışlardır.
Fransa da ise Krallık, Cumhuriyet, İmparatorluk kavgalarından seksen yıl süreyle kan akmıştı.

Taha Akyol yazdı...

PKK'ya balistik füze sürprizi
TSK'nın PKK'ya karşı yapacağı nokta operasyonlarında ilk kez "savaş başlığı taşıyan Toros, Kasırga ve Yıldırım gibi güdümlü füze sistemlerinin kullanılması" gündeme geldi


Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK), Irak içlerinde barınan terör örgütü PKK'ya karşı gerçekleştireceği nokta operasyonlarında ilk kez "savaş başlığı taşıyan güdümlü füze sistemlerinin kullanılması" gündeme geldi.
TSK'nın vurucu gücünü artıran balistik füze platformlarının başında ise ATACMS (Taktik Füze Sistemi), Toros 230 ve Toros 260, Kasırga (WS1), Yıldırım (B-611) ve Jaguar (WS1B) bulunuyor.
Söz konusu silah sistemleri, olası bir operasyonda zayiat riskini sıfıra indirirken, hedeflerin dakikalarla ölçülen zaman diliminde imha edilmesine olanak sağlıyor. Sistemler hedefe ulaştığında, ortalama 100 metre çapındaki bir alanda bulunan her şeyi yok ediyor.


PKK kayıp verdi
Önceki gün, Hakkâri Çukurca'nın güneydoğusunda, Irak sınırları içinde, 50-60 kişilik bir PKK'lı terörist grup tespit edildi. Bunun üzerine bölgeye yakın durumdaki topçu bataryaları ve saldırı helikopterleriyle teröristler ateş altına alındı.
PKK'lıların ağır kayıp verdiğini açıklayan Genelkurmay Başkanlığı, elde edilecek istihbarata bağlı olarak operasyonların süreceğini bildirdi. ABD ile "operasyona dönük anlık istihbarat paylaşımı" içinde olan TSK'nın nokta operasyonlarının süreceği de bu açıklamayla teyit edildi.
TSK, Irak'ın 250 kilometre derinliklerine kadar dakikalarla ölçülebilen bir zaman diliminde nokta operasyon yapma imkanına sahip. Bu kapsamda, TSK'nın terörle mücadelede ilk kez güdümlü balistik füzelerini kullanması da gündemde.
Özgürlükçü olmalı
Gül, YÖK Başkanlığı'na özgürlükçü birisinin atanmasından herkesin memnun olacağını söyledi. Gül, yaptığı tek rektör atamasındaki ilginç bir olayı da anlattı


Pakistan'a giderken ANA uçağında kendisine refakat eden bir grup gazeteciyle konuşan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bu ülkede son dönemde meydana gelen siyasi gelişmeler, Kuzey Irak'a yapılan nokta operasyon ve YÖK meselesi dahil olmak üzere çeşitli konularda açıklamalarda bulundu.
Ülkenin çalkantılı bir dönemden geçtiği bir sırada İslamabad'a gittiğini belirten Gül, bu ziyaretin iki ülke arasındaki kardeşliğin bir gereği olduğunu ifade etti. Pakistan'ın iç işlerine karışmasının söz konusu olmadığını da kaydeden Gül, buna karşın bir nükleer güç olan bu ülkede istikrar ve huzurun sağlanmasının hem Pakistan halkı, hem bölge, hem de dünya için olan büyük önemi vurguladı.
Demokrasiyi desteklemenin Türkiye'nin dış politikasının bir unsuru haline geldiğini de kaydeden Gül, ziyareti sırasında ister iktidar, ister muhalefet kanadınan olsun, görüşeceği tüm liderlere "eşit yakınlıkta" duracağını söyledi. Bu görüşmeler sırasında demokrasiden yana teşvik edici olacağını vurgulayan Gül, Türkiye'nin aynı zamanda şeffaflık, hukukun üstünlüğü ve kadın-erkek eşitliği gibi konulara da önem verdiğini söyledi.


İkinci zirve teklifi
Muhalefet liderlerinden Navaz Şerif ile İmran Han'ın ocak ayında yapılacak seçimlerin boykot edilmesi çağrılarını tasvip etmediğini de diplomatik ifadelerle ortaya koyan Gül, Türkiye'nin daha önce Irak'taki Sünnileri seçimlere katılmaları konusunda ikna ettiğini anımsattı.

Servis anneleri

Çoğunlukla hafta sonları yollarda görüyorum onları... Ya direksiyonda, arka koltuktaki ufaklığa laf yetiştirmeye çalışırken...
Ya bir kurs veya antrenman kapısında beklerken...
Ya da ufaklığın minicik eline yapışmış, hızlı adımlarla koştururken...
***
Kimi bakımlı; kursiyer kendisiymiş gibi meraklı... Kimi evde sofra toplarken ellerini havluya kurulayıverip sokağa fırlamışçasına telaşlı...
Saati kurulmuş yüz binler halinde sokağa dökülüyorlar; kah hafta içi okul çıkışı, kah mahmur bir cumartesi-pazar sabahı...
Yanlarında birer proje dosyası gibi taşıyorlar çocuklarını...
Ondan iyi bir balerin yapacaklar; veya tenisçi ya da matematikçi...
Kimi çocuğunun bir eksiğini yamamak için, kimi bir yeteneğini ortaya çıkarmak için, kimi mevcut yeteneğini perçinlemek için...o kurstan bu derse, o antrenmandan bu hocaya koşturup duruyorlar.
***
Arada babalarla paylaşılan, ama çoğunlukla annelerce sırtlanılan bir yük bu... bıktırıcı bir servis görevi...
Aslen örgün eğitimin görev alanına giren, ama karşılanamadıkça boşluğu özel kurslarla, hususi hocalarla doldurulan pahalı bir çark...
Ve o çarkın içinde, gönüllü bir servis aracı gibi çocuk taşıyan, çocuk bırakan, çocuk bekleyen, çocuk karşılayan anneler...
Beklerken yün ören, sohbet eden, çocuğuna gıpta eden, çocuğunun o kursta, o derste, o dalda en iyi olduğu günleri hayal eden kadınlar...
***
Kimi, ölçüsüz bir fedakârlıkla çocuğuna formasyon desteği ya da istikbal alternatifi sunabilmek için çırpınıyor; kendi anababasından görmediklerini yavrusu görsün istiyor; kendinden çaldığı zamanı ona veriyor.
Kimi ise, yaşamında ıskalayıp yıllarca içinde gezdirdiği ukdeyi salıveriyor; kendi eksikliklerini, yarım bıraktıklarını, olamadıklarını, evladının tamamlamasını istiyor.

Can Dündar yazdı...

'DTP, PKK'ya terör örgütü demedi'
Asp, "DTP'li Türk'e, PKK'yla aralarına mesafe koymalarını söyledim. Ancak, terör örgütü olduğunu söylemedi" dedi


ANKARA AA

İsveç'in Ankara Büyükelçisi Christer Asp, Türkiye'nin PKK teröründen çektiği sıkıntılar konusunda artık AB'de daha iyi bir anlayış olduğunu söyledi.
AB'nin PKK'yı terör örgütü olarak kabul ettiğini ve bu doğrultuda hareket ettiğini kaydeden Asp, "Türk hükümetinin terörle mücadele konusunda siyasi çözüm bulma çabası çok açıktır" dedi.
Asp, "Ancak, siyasi çözümle uzun vadede terörle mücadele konusuna çözüm getirilebilir ve bence şu anda Türkiye'de gördüğümüz de bu" diye konuştu.
Ankara'daki AB büyükelçilerinin ekimde DTP Grup Başkanı Ahmet Türk'le görüştüklerini hatırlatan Asp, bu toplantıda Türk'e bizzat DTP'nin, PKK ile arasına mesafe koyması gerektiğini söylediğini kaydederek şunları söyledi:


'Reddettiğini söyledi ama...'
"Türk de, DTP'nin şiddeti ve terörizmi reddettiğini söyledi. Ancak, ondan asıl duymak istediğim şeyi, DTP'nin PKK'yı terör örgütü olarak kabul ettiğini söylemedi. Biz, siyasi çözümün bu sorunun çözümü için tek yol olduğuna inanıyoruz, bunu sağlamanın en iyi yolu da askeri kanallar yerine, diplomatik kanalları kullanmak."
Asp, Türkiye-AB konusunda ise şunlarıs söyledi: "10 yıl önce İsveç'in, Türkiye'nin AB'ye katılımı konusunda tereddütleri vardı. Geçen sürede Türkiye'de çok büyük değişiklikler oldu. Yani aslında İsveç değil, Türkiye değişti. Bu nedenle Türkiye'yi destekliyoruz ve değişikliklerin devam edeceğini ümit ediyoruz."
Alevi 'Önce hak' diyor
Aleviler üzerine hazırladığı doktora teziyle Harvard'da üstün başarı derecesi alan Erdemir, 'Aleviler önce kucaklaşma değil, haklarının verilmesini istiyor. Kadro vermek patron-yanaşma ilişkisi olur' dedi


Soru Cevap? - Devrim Sevimay
Fotoğraflar: MUSTAFA İSTEMİ

KİM: Antropolog Aykan Erdemir, 11 yıldır Aleviler ve Alevilikler üzerine çalışıyor. Ama bir kamuoyu araştırmacısı gibi değil, tam da bir sosyal antropolog gibi çalışıyor. Onlarla yaşıyor, onlarla dem alıyor, onlarla lokma yiyor, futbol oynuyor, piknik yapıyor. Bu gözlemlerinden çıkardığı teziyle Harvard Üniversitesi Antropoloji ve Orta Doğu Çalışmaları ortak programında doktorasını yaptı (2004). Üstelik kendisi söylemekten çok hoşlanmasa da "Üstün başarı derecesi"yle. İstese akademik kariyerine Harvard'ta devam edebilirdi, ama aynı yıl ODTÜ'ye döndü. ODTÜ'nün gözbebeği akademisyenlerinden biri olan (bu değerlendirmeye öğrencileri dahil) Erdemir, halen Sosyoloji Bölümü'nde öğretim üyesi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde müdür yardımcısı. Aynı zamanda Karşılaştırmalı Sosyal Bilimler Enstitü Anabilim Dalı Başkanı ve Humboldt Üniversitesi-ODTÜ ortaklığında yürütülen Türk-Alman Sosyal Bilimler uluslararası çift diploma yüksek lisans programı direktörü. Sosyoloji Derneği ve Anadolu Halk İnançlarını Araştırma Derneği yönetim kurulu üyesi. Ali Yaman ile ortak kaleme aldığı "Alevism-Bektashism: A Brief Introduction" adlı bir kitabı, Alevilik üzerine çok sayıda Türkçe ve İngilizce makalesi mevcut.
Bilkent mezunu olan Yard. Doç. Dr. Aykan Erdemir 33 yaşında. Bursalı. Annesi, babası, kardeşi mühendis. Ama eşi kendisi gibi sosyal bilimci ve Boston Üniversitesi'nde doktorasını yapmış bir arkeolog. "Çiğdem Papatya" adında bir yaşında bir kızları var. Ve şimdi asıl merak edilecek hususu da biz belirtelim:

Politika ve yargı

KENDİMİZİ bildik bileli ya da siyasetle uğraşan herkesin bildiği gibi, siyasi iktidarlar yargıyla pek geçinemez... Siyasi iktidar, yargıdan, gönlünden geçeni ister ya da işine geleni... Oysa yargı için esas olan, iktidarın isteği, gönlünden geçen değil, hukuktur.
Yargı kararlarının yasalara uygun olması da her zaman yeterli değildir; çünkü her iktidar kendine uygun yasayı çıkarabilir, ama bu yasalar her zaman hukuka uygun olmayabilir. Çağdaş demokrasilerde anayasa mahkemeleri bunun için vardır...
* * *
ANKARA'da iktidarla muhalefet yine yargı yüzünden birbirlerine giriyor, sorun hâkim ve savcıların nasıl atanacağı, beş yıllık avukatların kürsünün önünden arkasına nasıl geçeceği...
Hükümetin istediği, önce yazılı bir sınav, sonra mülakat...
İşte bu "mülakat"ı CHP tehlikeli buluyor, çünkü mülakatı yapacak olanlar, bakana bağlı Adalet Bakanlığı bürokratları; mülakatları istedikleri gibi ya da bakanın istediği gibi yönlendirip istediklerini kazandırır ya da kaybettirebilirler.
* * *
BAZI gazetelerin "CHP komisyon bastı" başlığıyla verdiği bu tartışma, şimdilik tatlıya bağlanmış...
Nasıl mı?
Beş yıllık avukatlık yapanların mülakat sırasındaki "yetenek, kültür ve çağdaş yaşam anlayışı"na bakılacak...
İşte böyle tatlıya bağlanmış...
Muhteremler, siz "takiyye" diye bir kavramdan haberdar değil misiniz?
* * *
YARGIYLA, politikacının iç içe oluşunun örnekleri o kadar çoktur ki!
Bir örnek...
İlçe savcısını, Ankara'dan, Adalet Bakanlığı müsteşarı arar, Ankara'daki önemli bir politikacının ilçede davası olduğunu, davanın ne durumda olduğunu sorar. Müsteşar boğazına kadar politikaya bulaşmış biridir, Başbakan'la doğrudan konuşur, Adalet Bakanı'nı atlayarak... İlçe savcısı, müsteşarın isteğine uygun bir cevap verir:
"Şimdi gider, davaya bakan hâkimle

Hasan Pulur yazdı...

 

İmamın taassubu

Uçak faciasında ölen hostes Mümine Bulut'un cenazesinde imam, yakalara takılan fotoğrafların çıkartılmasını istedi. Abdullah Cihangir, "Fotoğrafla namaz kılmak dinimizde hoş değildir" dedi..

Atlasjet'te 3 yıl önce göreve başlayan 26 yaşındaki hostes Mümine Bulut'un cenazesi önce İstanbul Beylikdüzü Kavaklı'da bulunan evinin önüne getirilerek helallik alındı. Cenaze daha sonra Merkez Camisi'nde öğle namazına müteakip kılınan cenaze namazının ardından genç kız Kavaklı Mezarlığı'nda toprağa verildi. Bu arada cenaze namazını kıldıran emekli müftü Abdullah Cihangir, namaza başlamadan önce tabut önünde bulunan genç kızın çerçevelenmiş fotoğrafını eliyle kaldırdı. Ardından cemaatin yakalarına taktıkları Bulut'un fotoğraflarını, "Günahtır" diyerek çıkarmalarını ya da ters çevirmelerini isteyen Cihangir'in, ailenin yakını olduğu belirtildi. Kendisine telefonla ulaştığımız Cihangir, "Fotoğrafla namaz kılmak dinimizce hoş değildir. Bunu haber yapmak merhumeyi üzer. Günah dediğimi hatırlamıyorum" diye konuştu. Cenaze törenine Bulut ailesinin yanı sıra Atlasjet CEO'su Tuncay Doğaner, hostes arkadaşları ve yakınları katıldı. Hostes Bulut'un Adana'da bulunan ablasını arayarak İstanbul'a çağırdığı ancak aynı gece Isparta'ya yaptığı uçuşta hayatını kaybettiği öğrenildi.

HEM ÇALIŞIP HEM OKUYORDU
Yedi kız kardeşi bir de ağabeyi bulunan Mümine Bulut'un, uçuştan bir gün önce ısrarla arayarak yanına çağırdığı ablası Gülşah Göl gözyaşları içinde, "Kardeşim uçuştan bir gün önce beni arayarak 'Abla seni çok özledim. Ne olur gel de seni göreyim' dedi. Ben de 'Yeğeninin okulu var, gelemem' dedim. Ancak o ısrarcı oldu. Ben Atatürk Havalimanı'na indiğimde o uçmuştu.

İslamabad'dan YÖK'e mesaj: Sistem değişmeli
Askeri üniformasını çıkaran Pakistan Cumhurbaşkanı Müşerref'in ilk konuğu olan Gül, uçakta YÖK konusuna değindi: Eşi çarşaflı dedikleri rektör adayını soruşturdum, evli bile değildi. Sistem değişmeli..

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Pakistan Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref'i üniformasını çıkarıp bir sivil olarak Cumhurbaşkanlığı yeminini ettikten sonra ziyaret eden ilk devlet başkanı. Biraz da bu nedenle Müşerref, askeri havaalanına kadar gelerek Cumhurbaşkanı Gül'ü karşıladı. Pakistan geçtiğimiz haftalarda hayli çalkantılı bir dönemden geçmişti. Anayasa mahkemesiyle çatışan, olağanüstü hal ilan eden, muhalefet lideri Benazir Butto'yu ev hapsine mahkûm eden Müşerref rejimi, dünyada çok eleştirilmişti. Çok hızlı yaşanan gelişmeler neticesinde, Pakistan ocak ayında genel seçimlere gidecek. Diğer muhalefet partisi lideri Nawaz Şerif, ülkesine dönebildi, olağanüstü hal ise ayın ortasında kaldırılacak.

DEMOKRASİ TEŞVİKİ
Ana uçağında İslamabad'a varmadan önce yaptığımız söyleşide Cumhurbaşkanı Gül bu ziyarete verdiği önemi vurguladı. Pakistan'ın bağımsızlığının altmışıncı yılında ve diplomatik ilişkilerin kuruluşunun 60'ıncı yıldönümünde Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref'in konuğu olarak Pakistan'a zor bir dönemde geldiğini söyledi. Nükleer bir güç olan Pakistan'ın huzur ve istikrar içinde olmasının bölge, İslam dünyası ve tüm dünya için önemli olduğunu belirten Gül, Türkiye'nin buna katkıda bulunmak amacı güttüğünü belirtti. İslamabad'da bulunduğu süre zarfından sadece Müşerref'le değil iktidar ve muhalefetteki tüm siyasi grupların liderleriyle ayrı ayrı görüşeceğini belirten Gül, "Pakistan'ı demokrasi yolunda teşvik edeceğini" belirtti.

 

Ulusun babası
Batı basını Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin'i tanımlamak için sözlüklerde "Otoriterliği" çağrıştıran tüm sıfatları eskitti: Diktatör, zorba, despot, firavun, efendi, çiftlik ağası, çar, vs.
Kimileri daha ileri gidip "Yeni Stalin", yani "Halkların küçük babası" ilan etti, kimi ise "Leonid Brejnev bile onun yanında demokrat kalır" dedi.
Ama Ruslar'ın ezici çoğunluğu farklı görüşte: Onlara göre Putin, Sovyetler Birliği'nin çökmesinden sonra Rusya gemisini sürüklendiği tehlikeli sulardan kurtaran dirayetli bir kaptan. Stalin'den bu yana Kremlin'e gelen en büyük lider. Rusya'ya onurunu ve gücünü yeniden kazandıran adam.
Batı'ya göre Rusya'daki sistemin demokrasiyle yakından-uzaktan ilgisi bulunmuyor. Adını koymak gerekirse, ülkeyi KGB kökenli istihbaratçıların ipleri sıkı sıkıya tuttuğu "Kaslı bir rejim" yönetiyor. İnsan hakları, çoğulculuk, düşünce ve ifade özgürlüğü, bağımsız ve özgür basın kağıt üstünde bile yok.
Ama Ruslar'ın yine ezici çoğunluğu bu yorumlara omuz silkip geçiyor: Ülkede yapılan kamuoyu araştırmaları, halkın "İnsan haklarının abartıldığı" görüşünde olduğunu, eğitimin ücretsiz olmasını özel yaşama saygıya tercih ettiğini, hayat düzeyinin yükselmesini, düşünce, ifade ve basın özgürlüğünden çok ama çok daha fazla önemsediğini ortaya koyuyor. Ve "Sizce en önemli haklar neler" sorusunu yanıtlarken "Emekli aylıklarının düzenli ödenmesi" ve "Sağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlanma" seçeneklerini en başa koyuyor. "Çok partili siyasal yaşam", "Parlamentoda ve basında çoğulculuk" gibi şıkları ise en sona!

Erdal Şafak yazdı...

64 yaşındaki Türk kadın doğum yaptı
Almanya'da 64 yaşındaki Türkan Katıçelik, ülkede yasak olmasına karşın 25 yaşındaki kadının yumurta hücreleriyle bebek sahibi oldu. Anne ve bebeğinin sağlık durumu iyi..

Almanya'da 64 yaşındaki Türkan Katıçelik, Asschafenburg Zigelberg Kadın Kliniği'nde suni döllenme yöntemi kullanılarak hamileliğinden bir bebek dünyaya getirdi. Alman medyasının ilgi odağı haline gelen Türkan Katıçelik basının önüne çıkmazken, baba Selim Katıçelik hastane önünde toplanan basın mensuplarına bebeğe Kayra adını verdiklerini söyledi. Katıçelik, bebeğin sağlık durumunun gayet iyi olduğunu belirtti. 20 yıllık bir aradan sonra çocuk sahibi olmalarının kendileri için büyük sürpriz olduğunu anlatan Selim Katıçelik, 1964 yılından beri Almanya'nın Aschaffenburg kentinde yaşadıklarını söyledi. Katıçelik, "Eşim Türkan, yıllardır özlemini duyduğu bir çocuğa sahip oldu. Kendisi bu durumdan dolayı çok mutlu" dedi.

BEBEĞİ GÖSTERMEDİLER
Basın mensuplarının yoğun taleplerine rağmen bebeğin ve annenin resminin çekilmesine izin verilmedi. Anneye, yurtdışında yaşayan 25 yaşındaki bir kadının yumurta hücrelerinin yerleştirildiği bildirildi. Daha sonra babanın spermleri alınarak suni olarak döllenme gerçekleştirildiği açıklandı. Doğumu gerçekleştiren doktor Elias Karam, annenin sağlık durumunun iyi olduğunu açıklarken, kadının daha önce çok kez düşük yaptığını bildirdi. Doğum yönteminin Almanya'da yasak olduğunu söyleyen Karam, "Er ya da geç Almanya'da da yumurta hücrelerinin bağışlanmasına izin verilecek. Sperm bağışlanmasına izin veriliyor ama yumurta hücrelerine izin verilmiyor" dedi. Karam, hastasının muhtemelen Almanya'da en geç yaşta çocuk sahibi olan anne olduğunu dile getirdi.
10 bin Euro'ya Kanada vizesi veren âşıklar

Kanada Büyükelçiliği'nde görevli Yıldız Özer B. ile sevgilisi Kemal Ç.'nin 5-10 bin Euro karşılığında sahte belge düzenleyip vize verdiği ortaya çıktı. İkili yakalandı..

Kanada Büyükelçiliği'nde görevli Yıldız Özer B. ve sevgilisi Kemal Ç. para karşılığında sahte belgelerle vize dağıttığı gerekçesiyle tutuklandı. İki sevgili avukatları aracılığıyla karara itiraz edince, 20 gün sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest kaldı. Vize işlemlerinde usulsüzlük olduğunu fark eden Kanada Büyükelçiliği, polise ihbarda bulundu. Ankara Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü Mali Büro Amirliği ekipleri vize bölümünde çalışanları ve vizeleri tek tek incelemeye aldı.

ELÇİLİKTEKİ İŞİNDEN OLDU
Yapılan çalışma sonucunda vize bölümünde çalışan Yıldız Özer B.'nin sevgilisi ile birlikte 5 - 10 bin Euro karşılığında vize verdiği tespit edildi. İki sevgiliyi takibe alan Mali Polis, Kemal Ç.'nin bazı yakınlarının da terör örgütüne katıldığını tespit etti. Kemal Ç.'nin ilk ifadesinde, bu kişileri ailece dışladıklarını söylediği öğrenildi. Yıldız Özer B.'nin büyükelçilikteki görevine son verildi. Genç kadın ve sevgilisi ifade verdikten sonra nöbetçi mahkeme tarafından tutuklandı, ancak daha sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

Şiddetli medya dili
Milliyet'in "Pazar" ekindeydi. Hürriyet İcra Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı "Aile İçi Şiddete Son Kampanyası" nı anlatırken "medya dili" ne değinmişti:
"Kadın dayak yedi" yerine "Erkek dövdü" demeliyiz. (Filiz Aygündüz'ün söyleşisi)

Kadına şiddet, bununla mücadele; bunların ciddiyeti bir yana, "medya dili" ne dair uyarı bence çarpıcı idi.
Hem büyük bir gazetede en üst yönetici, hem "dünyada basın özgürlüğü" nü savunan Uluslararası Basın Enstitüsü yönetiminden birisinin "öznesiz medya dili" üstüne düşünmemize vesile olması önemliydi.

Gazeteciler yazdıkları haberleri, yazıları; televizyoncular sunuş dillerini bu açıdan düşünmeli.
Okurlar, izleyiciler için de ilginç olabilir; dikkatlice bakmalılar, "öznesiz fiiller" hayatımızda ve "medya dili" nde nasıl yaygın.


Mesela, bir işte çalışırken "işsiz kalanlar" hakikaten "işsiz mi kalmıştır" yoksa
"işsiz mi bırakılmıştır"? "İşten ayrılanlar" ın önemli kısmı için "ayrıldı" mı demeliyiz yoksa "patron kovdu" mu?
Ekonomi, "krize mi girer " yoksa "krize mi sokulur, sürüklenir"?
Bankalar "batar" mı, "batırılır" mı?
"Herkesin insanca yaşama hakkı" nın Anayasal madde olduğu "demokratik, sosyal hukuk devleti" nde, insanlar "aç mı kalır" yoksa hep birlikte utanarak "aç bıraktık" mı demeliyiz?
"Her bin bebekten şu kadarı öldü" demek herhalde gelmiş geçmiş en büyük ikiyüzlülüklerdendir. Doğma kararı veremeyen bebecikleri sanki ölümü kendileri istemiş gibi gömer gideriz. Besleyemeyen, yaşatamayan, daha ana karnında çoğunu kurutan hayat, düzen, adaletsizlik, şefkatsizlik, toplum veya birey olamamışlık; aileden topluma, devlete hiçbir şey asla özne sayılmaz.

Umur Talu yazdı...

'Tüm maliyeti öğrenmeden kredi alma'
Bankalar Birliği Genel Sekreteri Keskin, bankaların kredi reklamlarında ürünün tüm maliyetlerini açıklamadığına dikkat çekti, "Reklam cazibesine kapılıp kredi almayın" dedi..

Keskin, bankaların mümkünse reklamda vermedikleri maliyet bilgilerini müşteri bankaya geldiğinde vermesini, müşterilerin ise tüm maliyetleri öğrendikten sonra kredi kullanmasını istedi.

Bankaların patronu Türkiye Bankalar Birliği Genel Sekreteri Ekrem Keskin, bankaların piyasa rekabeti ve pazar payını artırma çabası nedeniyle rasyonel olmayan kararlar aldığını üzülerek izlediğini söyledi. Bankaların çok özel ve cazip başlıklarla yeni ürünler tanıtmaya başladığını ve bu konuda şikayetler almaya başladıklarını hatırlatan Keskin, "Müşterinin de çok hoşuna gidecek şekilde sanki o ürün bedavaymış veya çok düşük faizliymiş gibi ürünler çıkarılabiliyor. Oysa bankalar sunulan hizmetle ilgili o hizmetin maliyeti ve niteliği içeriği konusunda tüketicilere net, açık bilgiler vermeli. Müşteri 'Siz bu hizmeti veriyorsunuz ama ben bu hizmeti bedava sanıyordum veya bana söylenen faiz maliyetini ben ürünü kullandıktan sonra öğrendim' demesin" şeklinde konuştu. Hem mevduat hem de kredi cephesinde rekabetin güçlü olması yanında rasyonel olması gerektiğinin altını çizen Keskin, "Bankalar oldukları gibi olması veya görünmesi gibi olması gereken kurumlardır" dedi.

* Bankalarda son dönemde gözlenen en önemli değişim nedir? Türkiye'de bireysel kredilerin milli hasılaya oranı 2002'de yüzde 3'ken 2007'de yüzde 13'e çıktı. Kurumsal kredilerin oranı da yüzde 16'dan 27'ye çıktı. Toplam kredi stoku ise yüzde 19'dan yüzde 40'a çıktı. Vatandaşların bankacılık sisteminde tuttukları kredilerin tasarruflarına oranı yüzde 7'den yüzde 41'e çıktı. Bu ilişkiler geliştikçe bankaların da bireylerle ilişkileri hem mevduat hem kredi ağırlıklı olmaya başladı. Bu nedenle tüketicilerin şikayetleri önem kazandı.

* Birlik olarak tüketicinin korunması yöntemlerini nasıl açıklıyorsunuz? Tüketicinin korunmasını sağlayacak en ciddi adım enflasyonun düşürülmesidir. İkincisi rekabetin sağlanması. Bir başka yolu ise tüketiciye doğru bilgi vermektir.
Kestirmeden iniş ancak gündüz yapılır
Isparta'daki faciaya pilotun "kestirmeden inmesinin" yol açtığı iddialarını bir kaptan pilot değerlendirdi: Bu manevra gündüz yapılır, gece çok riskli olur..

Isparta'daki uçak kazasına pilotun "short cut" yani "kestirmeden" inmek istemesinin neden olduğu iddiasını halen görevde olan bir kaptan pilot değerlendirdi. İsminin açıklanmasını istemeyen kaptan pilot "Pilot 'short cut' yapmış olabilir" diye konuştu. SABAH'a konuşan tecrübeli kaptan pilot, pilotların çalışma koşullarını ve neden "short cut" yaptıklarını anlattı. İşte "Pilotlar vicdanları ile cüzdanları arasına sıkışıyor. Elbette insan hatası olacaktır. Uçağa bomba konması gibi çok uç bir durum olmadığı sürece, tek başına teknolojik bir hatadan dolayı kaza olmaz" diye konuşan kaptan pilotun çarpıcı değerlendirmeleri:

ÖZEL ŞİRKETLER TEŞVİK EDİYOR
"Pilot short cut yapmış olabilir. Gündüz yapması gereken bir manevrayı gece yapmaya kalkmıştır. Pisti gördüğünden dolayı bunu denemiş olabilir. Dolayısıyla piste konsantre olup, tepenin yüksekliğini göz ardı edip o tepeye vurmuş olabilir. Short cut aslında görerek iniş demek. Ama gece koşullarında pek uygulanmaz. Özel şirketler daha çok short cut yapmaya pilotları teşvik eder. Ama short cut risklidir. Şirketler ve sivil havacılık yöneticileri tarafından birçok kural ihlal ediliyor. Bu da bu ihlallerden birisidir. Kazanılan 4 dakikada yakıt tasarrufu yapılıyor, uçak gecikme yapmıyor böylece şirket kara geçiyor." Özel havayolu şirketlerinde denetimlerin daha yetersiz olduğunu söyleyen kaptan pilot, çalışma koşullarının ağır olduğunu ileri sürüyor: "Çalışma limiti 14 saattir. Atlasjet'in bunu sorumlu kaptan pilot kararıyla 16 saate çıkardığı yığınla örnek vardır. Uçuş limiti aylık 110 saattir, Atlasjet'te bu limiti geçen kaç pilot vardır? 16 saat çalışmak zorunda olduğunuz bir günde 15'inci saatte bu inişi yapıyorsanız, bunun üstüne bir de bir yıllık kronik yorgunluk varsa, bu size bir sürü hata yaptırır."

ABD'Lİ HEYETTEN İNCELEME
Bu arada Isparta'da düşen Atlasjet'e ait uçağın imalatçısı McDonnell Douglas firmasından gelen yetkililer, enkazda incelemelerde bulundu. Isparta Süleyman Demirel Havalimanı'na inmek üzereyken düşen Atlasjet'e ait yolcu uçağının enkazının olduğu bölgeye gelen heyet, yaklaşık 1.5 saat inceleme yaptı. MD firmasının 3'ü ABD'li, 2'si Japon 5 yetkilisi ile sigorta şirketinden 1 görevlisinin incelemesine, 1 Türk yetkili de eşlik etti. Heyet incelemeyi tamamladığı sırada, heyete eşlik eden Türk görevli, bölgeden ayrılan heyeti görüntüleyen İhlas Haber Ajansı Antalya Muhabiri Sabri Çağlar'a tepki gösterdi.

Hacı amca dedi ki...
KAYSERİ

Ona "ismiyle hitap edeni" görmedik. "Ahmet Hamdi bey" diyene rastlamadık. Varsa "Hacı amca."
Yoksa "Hacı amca."
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün babası "Tayyare fabrikasından emekli tornacı" Ahmet Hamdi Gül'den bahsediyoruz.

Hacı amca, hangi takımı tutuyorsunuz?
"Onlar" dedi, oğlu Macit Gül'ü işaret etti:
Onlar Beşiktaş'ı tutarlar.
"Onlar" derken sadece küçük oğlu Macit'i değil, onun ağabeyi "Abdullah Gül'ü de kastediyordu."
"Hacı amca" devam etti:
- Yavuz bey ben hiçbir futbol takımını tutmam.
"Not aldığımızı" görünce dayanamadı:
- Tabii Kayserispor hariç.

"Hacı amca" Tayyare fabrikasında "33 yıl çalıştıktan sonra" emekli olmuş.
Ama "boş durmamış."
"Kendi hesabına" tornacılığa başlamış.
Oğlu Macit Gül dedi ki:
- 25 yıl burada tornacılık yaptı... Dedik ki... Baba haydi gel seni temelli emekli edelim.
Hacı amca 25 yıllık serbest çalışma yaşamından "ikinci emeklilik öncesi dönemim" diye bahsediyor.

"İkinci emekliliğin üzerinden" de 10 yıl geçmiş.
Şimdi yaşı 81.
Ama o hala "her gün işe geliyor."
Macit Gül:
- Üçüncü emekliliğini de tamamlasın, sonra annemle oturmaya başlayacak.
Hacı amca gülüyor:
- İşin başında durmadan olmaaaz!..

Yıllar içinde "işi büyütmüşler."
Bugün yanlarında "65 kişi çalışıyor."
Hacı amcanın "çırak olarak alıp, usta yaptığı, bugün her birinin kendi işi olan" 10 kişi var.


- Hacı amca, bütün bu işleri yaparken, atölyeyi fabrika haline getirirken, bankalardan ne kadar kredi aldınız?
Soruya oğlu Macit cevap verdi:
- Babama, "Hayatın boyunca hiç banka kapısından içeri adım attın mı" diye sorun.

Hacı amca:
- Yavuz bey bankanın önünden geçmedim... İş mi yapacaksın, önce kendine güveneceksin... Macit'e de, buradaki arkadaşlara da dedim ki: Aman bankadan uzak durun.

Yavuz Donat yazdı...

 

'Virgül' operasyonu
Başbakan Yardımcısı Cemil Çicek, sınır ötesi operasyonun sonuç alınana kadar devam edeceğini belirterek, “İş neyi gerektiriyorsa o yapılacak. Noktaysa nokta, virgülse virgül” dedi.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, terör örgütüne yönelik sınır ötesi operasyon için "iş neyi gerektiriyorsa onun yapılacağını" söyledi. Çiçek, "Noktaysa nokta, virgülse virgül diyelim. Bunun gereğini, zamanlamasını Genelkurmay Başkanlığı tayin etti, ediyor, edecek. Bir defa yapılan operasyonda maksat hasıl oluyorsa 1 defa yapılır, 10 defa gerekiyorsa 10 defa yapılır" dedi.

Kanal 24 Televizyonu'nda katıldığı bir programda sınır ötesi operasyonu ile ilgili soruları yanıtlayan Çiçek, "Terörle mücadelede öncelikle kararlı olmak gerekir. İkincisi sabırlı olmak icap eder. Heyecan en üst noktaya çıkmış. Böyle bir noktada insanlar ister ki hemen anında yapılması gereken ne varsa yapılsın. Ülkeyi yöneten insanlar olarak sadece o anı değil, ondan sonraki gelişmeleri de iyi hesap etmemiz lazım. Devlet duygusal olamaz" diye konuştu.

GEREKİRSE 10 KEZ YAPILIR

Operasyonların, "nokta operasyon" şeklinde gerçekleşip gerçekleşmeyeceği şeklindeki soru üzerine de Çiçek, "İşin gereği ne gerektiriyorsa yapılacaktır diyoruz. Noktaysa nokta, virgülse virgül diyelim. Bunun gereğini, zamanlamasını Genelkurmay Başkanlığı tayin etti, ediyor, edecek. Bir defa yapılan operasyonda maksat hasıl

İslam dünyasının IMF'sine ilk adım
MÜSİAD'ın öncülüğünde 300 işadamının katıldığı 11. IBF Kongresi'nde önemli kararlar alındı. İKÖ ülkeleri arasında vize kolaylığı, tercihli ticaret gibi alanlarda önemli adımlar atılması öngörülürken İslami Para Fonu için de yol açıldı

Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in önderliğinde 300 kişilik işadamı ve 17 gazeteci heyetiyle Abu Dhabi'de gerçekleştirilen 11. Uluslararası İş Forumu (IBF) Türk heyeti açısından başarıyla tamamlandı. MÜSİAD Başkanı Ömer Bolat, gezinin çok başarılı geçtiğini vurguladı. Gezinin Birleşik Arap Emirlikleri'de (BAE) büyük yankı uyandırdığını belirten Bolat, “Ticaret ve inşaat projeleri ile ilgili işadamlarımız son derece olumlu görüşmeler yaptı. BAE'de 400 milyar dolarlık yatırım hamlesi var. Bundan yüzde 10 pay alsak 40 milyar dolar alırız. Türkiye BAE ile ticareti de son 4 yılda 4 katı artırak 2,5 milyar dolara ulaştı. Bizim en az dış ticaret fazlası verdiğimiz ülke. BAE ile 2013'te 12 milyar dolar toplam karşılıklı ticaret hedefliyoruz” dedi. Türkiye'nin İslam ülkelerine ticaretinin arttığını vurgulayan Bolat, “Bunda MÜSİAD'ın ve mevcut hükümetin de komşu ülkelere yönelik açılımları çok etkili oldu. İslam ülelerine ihracat 2002'de 11 milyar dolarken, 2007'de 44 milyar dolara ulaştı” diye konuştu.
İLİŞKİLER GÜÇLENDİ

IBF'de çok önemli kararlara da imza atıldı. IBF sonuç bildirgesinde üye ülkeler arasında serbest ticaret anlaşmaları ile ilişkilerin geliştirilmesi, bilişim, lojistik, nakliye ve ulaşım gibi sektörlerde İKÖ ülkelerinin günü artırmak amacıyla kaynak aktarımını ön plana çıkarmak, bu ülkeler arasında ortak bir para fonu ile banka ve şirketler için derecelendirme sistemleri oluşturulmasını teşvik etmek, üye ülkeler arasında vize kolaylığı sağlanması yolunda çalışma kararı verildi.

Uçaklar tehlikeli değildir, hayatlar tehlikeli
Uçağa ilkokula bile gitmeden bindiğime göre yarım asırlık yolcu sayılırım. O ilk uçuştan hiç unutmadığım yemeğin kucağımıza yerleştirilen bir yastık üzerine konulmasıydı; sarsıntıda dökülen benim tepsim olduğu için o yolculuk belleğimde kazılı. Yarım yüzyıl boyunca yaptığım seyahatlerde yere çakılma hariç başıma gelmeyen aksilik herhalde kalmamıştır.

Uçak, hepimizin bildiği üzere, en güvenli seyahat araçlarından biridir; kaza yapınca ses çok çıkıyor yalnızca. Isparta'da uçak dağa çarpmasaydı da, aynı yolda yolcularının hepsinin ölümüne sebep olan bir otobüs kazası yaşansaydı, gazete ve televizyonlar olayı bu kadar büyütmeyeceklerdi.

Uçakta çok sayıda değerli bilim adamı varmış. Nükleer fizikçiymişler ve toryum madeni üzerinde çalışırlarmış. Hemen bütün gazeteler, nükleer fizikçi altı bilim adamının hayatına da mal olduğu için, uçağın 'kasıtla' düşürülmüş olabileceği iddiasına geniş yer verdiler. Dün Serdar Turgut, Akşam'da, ilk cümlesinden "Son derece kuşku uyandıran bir uçak kazası oldu geçen gün" hükmünü veren 'Komplo'nun adı: Atlas Silkindi' başlıklı bir yazı yayımladı.

Şu cümleler o yazıdan: "Bazı ülkelerin elinde uçaklara dışarıdan müdahale teknolojisi var. Bu müdahale ise yönetimi pilotun elinden alıp uçağı dışarıdan yönlendirmek anlamına geliyor. / Bu teknoloji 11 Eylül saldırısında kullanıldı. Denenmesi ise daha önce New York ve New Foundland üzerinde iki uçağın düşürülmesindeydi. / Anlayacağınız o sabaha karşı düşen uçağın Atlasjet olması tamamen tesadüftü. / O uçuşun sonu hangi şirket hangi uçak olursa olsun böyle olacaktı.
Taha Kıvanç yazdı...

G.Saray da kazıya düştü
Cimbom, Sami Yen'de yüklendikçe golleri kalesinde gördü. Belediye, Cesario ile öne geçti, Sertan'la skoru 2-0'a getirdi. Şoku atlatan G.Saray Hakan Balta'yla farkı bire indirdi. Sinirlerin gerildiği maçta Hasan Şaş kırmızı kartla oyun dışı kaldı. 10 kişi kalan Aslan'ın yenilmezliğini uzatmada Ümit Karan kurtardı.

G.Saray, İstanbul BŞ.Belediye ile 2-2 berabere kalarak namağlup ünvanını ve liderliğini sürdürdü. 10'da Vinicius'un sert şutu tribünleri şoke etti: 0-1. 40'da Adriano- nun pasıyla Sertan'ın aşırtma vuruşunda fark ikiye çıktı: 0-2. 42. dakikada Hakan Balta'nın sert şutu direkten auta gitti.

SON SÖZ ÜMİT KARAN'DAN

İkinci yarıda oyunu rakip alana yıkan G.Saray, 72'de Hakan Balta'nın golüyle umutlandı: 1-2. 79'da Ümit'in ceza alanında yer kalmasına hakem devam dedi. İtiraz eden Hasan 2. sarıdan oyun dışı kaldı. 90+1'de Arda'nın pasında Ümit şık bir vuruşla G.Saray'a 1 puanı getiren golü attı: 2-2.


Kalli: Risk aldık, 1 puan çıkardık

G.Saray Teknik Direktörü Feldkamp, ikinci yarıda tam kadro müthiş mücadele ettiklerini söyledi. 2-0 geriye düştükten sonra risk aldıklarını belirten Alman çalıştırıcı, “3. golü de yiyebilirdik. Hücum gücümüzü artırıp sadece golü düşündük ve 1 puan çıkarmayı bildik” dedi.


Lincoln, F.Bahçe derbisinde şüpheli

G.Saray'da sezon başından bu yana birçok önemli maçta sakatlığı nedeniyle forma giyemeyen Lincoln, Büyükşehir Belediye maçının 25. dakikasında sakatlandı. Rakibiyle girdiği ikili mücadelede yerde kalan Lincoln, gördüğü tedaviye rağmen oyunu terk etti. MR'ı çekilen Lincoln'ün haftaya F.Bahçe maçında oynaması şüpheli.
İstanbul'da yaşayan bir bedel ödeyecek
Başbakan Erdoğan, Melen suyuyla İstanbul'da susuzluk riskinin atlatıldığını belirterek, “Ancak nüfus artışı sürdükçe işimiz zor. İstanbul'da yaşamanın bir bedeli olmalı. Biz de bu işler için varız” dedi

Başbakan Tayyip Erdoğan, “Geçtiğimiz yaz aylarında tedirginliğini yaşadığımız susuzluk tehlikesiyle inşaallah bir daha karşılaşmayacağız” dedi. Erdoğan, Grand Cevahir Kongre Merkezi'nde düzenlenen Melen Suyu Projesi Açılışı ve Ağaçlandırma Seferberliğinin Başlatılması Töreni'ne katıldı.
Erdoğan, burada yaptığı konuşmada, çok önemli iki olayın bir arada yaşandığını belirterek, “Özellikle biri, benim için çok çok anlamlı. Melen suyu resmi açılış töreni...” diye konuştu. Açılışı yapılan projelerin diğerinin de Türkiye'nin aydınlık, yeşil yarınları için yürütülecek milli ağaçlandırma seferberliğinin başlatılması olduğunu vurgulayan Erdoğan, doğanın havası, suyu ve toprağıyla bir bütün olduğunu söyledi. Erdoğan, şöyle devam etti: “Geçtiğimiz yaz aylarında tedirginliğini yaşadığımız susuzluk tehlikesiyle inşaallah bir daha karşılaşmayacağız. Tabii bunlar yeterli mi? Bu nüfus böyle artmaya devam ettikçe İstanbul'da işimizin zor olduğunu da hatırlatma zorunluluğu var. Onun için buna da çözüm getirmek durumundayız. Yani İstanbul sürekli olarak bu göçü almaya da mahkum olmamalı.” Dünyanın neresine gidilirse gidilsin, bu tür metropollere gelecek olanlara ödettirilen belli bedeller olduğunu belirten Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:

DÜZENİ SAĞLAYACAĞIZ

“Dünyada New York, Paris, Londra böyledir. Orada yaşamanın bir farklı bedeli vardır. İstanbul bu noktada çok ucuz illerden biri. Burada bir bedel yok. İsteyen istediği yere gelip bir binayı konduruveriyor.

Avrupa'nın büyük bir çelişkisi
Avrupa Birliği kurulurken, dillerde dolaşan bir slogan vardı: "Hudutlarla ayrılmamış, birleşik bir Avrupa." Europe, whitout divided bordre. AB'nin genişleme tarihine baktığımız zaman, bu sloganın önemli bir rol oynadığını söylemek güçtür. Avrupa Birliği bir yandan hudutları kaldırmaya çalışırken, diğer yandan, Avrupa coğrafyasını değiştirerek yeni hudutlar icat etti.

Bunun en tipik misali, Çekoslovakya'nın evvela iki devlet haline dönüştürülmesi, daha sonra bunları ayrı ayrı birliğe üye kabul etmesini gösterebiliriz. Avrupa Birliği fikrinin ortaya atıldığı 2. Cihan Harbi sonrasındaki Avrupa haritası ile bugünkü Avrupa haritasına baktığımız zaman, bir yönüyle birleşmeye çalışan Avrupa'yı, diğer yönüyle de dün tek devlet çatısı altında toplanmış ülkelerin, bugün ayrı ayrı devlet haline dönüştüğünü ve tabiatıyla da Avrupa'da yeni yeni hudutların çizildiğini görmekteyiz. Dünün Yugoslavya'sı tek bir devlet iken bu gün Avrupa Birliği karşısına 5-6 ayrı devlet halinde çıkmaktadır.

Bugün Avrupa'da, bu tarz bölünmeleri daha da çok artıracak yeni bir tez savunulmaktadır: Avrupa'nın devletsiz milletleri…Nations whitout states. Bu konuda, Avrupa Konseyi beş tane rapor kabul etmiştir. İnternet sitelerinde, Avrupa'nın devlet kuramamış milletlerin haritaları yayınlanmaktadır. Devleti olmayan milletler deyimi, azınlıklardan başkadır. Bu konuda hazırlanan raporlara göre, her azınlık ayrı bir millettir. Onların isterlerse ayrı birer devlet kurma hakları vardır.

İnternet sitelerinde "devletsiz milletler" başlığı altında yayınlanan haritalarda da, "daha çok muhtariyet isteyen", "bağımsızlık isteyen "azınlıklar tasnifi yapılmaktadır. Devletsiz milletler listesinde öyle topluluklar vardır ki, bugüne kadar, ismini tarihçiler bile bilmez. Bunlar, ülkenin siyasi tarihlerinde, azınlık olarak bile gösterilmemiştir.
Cevdet Akçalı yazdı...

İşte buna kargalar güler
İzmit'in kargalarla savaşı tüm hızıyla sürüyor. Ağaçlara tüneyen kargaların pisliğine bir türlü çare bulamayan belediye şimdi de ağaçlara CD takarak çözüm bulmayı deniyor.

İzmit'te kargaların bölgeyi terk etmesi için şimdiye kadar bir çok yol denendi ancak sonuç alınamadı. Yöntem üzerine yöntem deneyen Saraybahçe belediyesi şimdi de ağaçlara CD asılmasında karar kıldı. Şehir merkezi yürüyüş yolu boyunca bulunan çınar ağaçları kargalarla dolup taşıyor. Kargalar, yürüyüş yolunda gezen vatandaşların ve çevredeki araçları üzerini pisletmeleri nedeniyle yıllardır büyük sorun. Çözüm için geçen yıl Amerika'dan Kargakov isimli cihazlar ithal edildi. Cihazlardan çıkan ses, kargaların yakalandığı sırada çıkarttığı sesi çıkartıyordu. Bu ses de kargaları bölgeden uzaklaştırıyordu. Önceden kargaların pisliğini şikayet eden vatandaşlar, bu defa cihazlardan çıkan sesten rahatsız oldu. Bunun üzerine belediye bu yöntemden de vazgeçti ve yürüyüş yolu yine kargayla doldu. Belediye, bu kez de CD'lerin ışığı kırarak farklı şekillerde yansıtması özelliğinden yararlanmak istiyor.
HER AĞACA 50 CD


Bunun için dün kargaların en çok bulunduğu ağaçlara CD'ler asıldı. Bir ağaca 50 tane CD asan belediye, bu yöntemin tutup tutmayacağını deneyecek. Yöntem tutarsa yol boyunca bulunan 100 civarındaki çınar ağacına 5 bin civarında CD takılacak.
Soğukta öğrenci bayıltma töreni
Soğuk havada gerçekleştirilen tören için anasınıfı öğrencileri saatlerce bekletildi. Üşüyen minikler gözyaşlarını tutamayıp baygınlık geçirdi.

Kars merkeze bağlı Esenyazı köyünde soğuk havada gerçekleştirilen okul açılışında köylüler kırmızı halı telaşına düşerken alana 2 saat önce gelen öğrencilerden bazıları soğuk hava nedeniyle fenalık geçirdi.
29'u ana sınıf öğrencisi olmak üzere toplam 148 öğrencisi ve 6 öğretmeni bulunan yeni okulun açılışı için öğrenciler aileleriyle birlikte törenden 2 saat önce okul bahçesinde toplandı. Açılış için okulda yapılan temizlik nedeniyle içeri alınmayan ve uzun süre dışarıda bekleyen öğrenciler, soğuktan titremeye başladı.

Bu sırada soğuk havayla birlikte kar yağışı da etkili oldu. Köylüler açılış için kırmızı halı ve koltukları evlerden alana taşırken, öğrenciler ise havanın gittikçe soğumasıyla zor anlar yaşadı. Üşüdükleri için hüngür hüngür ağlayan ana sınıfı ve birinci sınıf öğrencileri, anneleri ve öğretmenleri tarafından ısıtılmaya çalışıldı. Öğretmenler buldukları kabanları öğrencilere giydirirken, anneleri de avuçlarıyla çocuklarının el ve yüzlerini ovuşturarak ısınmalarını sağladı.

ISINMAK İÇİN HALAY

Dondurucu soğukta ağlayan öğrencilerin gözyaşları ve kızaran gözleri öğretmenleri telaşlandırdı. Tören için bekleyen köylüler ise halay çekerek ısınmaya çalıştı.

Ney ve düdük
Hazret-i Pir'in söylediğine göre ney ayrılıklardan şikâyet eder. (Ey codâî-hâ şikâyet mi-koned). Bir de düdük vardır, amma düdük var, düdük var. Ney; olması gerekeni de söyler. Ayrılıklardan şikâyet etmesi, tevhidden ve Sevgi'nin birleştiriciliğinden söz etmesi demektir. Ney; Sevgi'yi dile getirir, Sevgi ehlinin mihnetlerini dile getirir. Yanılmıyorsam daha önce de yazmıştım, bir kutlu demde, Niyazi Sayın Ağabey öyle bir ney üflemişdi ki ağlamamaya imkân yoktu. Kendisine bu kutlu ândan sonra duygularımı söyleyince, “öyle mi efendim? Başlamadan önce İmam Huseyn Efendimiz'e ithaf etmişdim de!” demişti. Hû diyelim gerçeklerin demine! Ney bâzen hâl diliyle öfke de gösterir. (Bezm-i meyde süfehânın neye meftûn oluşu / Nazarımda su içen eşşeğe ıslık gibidir). Sevimli eşekçeğizler alınmasınlar, eşek demekle burada bu sevimli ve cefakeş canları kasdetmiyoruz. Bazı beşeri kasdediyoruz.

Ney; olanın acısından feryad ederken, düdük; olan bitenin iyi olduğunu, böyle devam edilmesi gerektiğini ihtar eder. Çünkü ey Azizan, düdüğün aslı tûtek'dir, tûtek'in de tûtî, dudu kuşu, bugün kullandığımız kelimeyle papağan dediğimiz sevimli kuşla ilgisi vardır. “olması gereken”e işaret etmek için ayrılıklardan şikâyet etmez. Bazı yörelerde “kaval” anlamında kullanılır. “Koyun kaval dinler gibi” deyimini akla getirir. Papağan anlamına da gelmesinden anlarız ki, “olması gereken”den çok, ezberletilenle ilgisi olabilir. Öyle düdük (papağan) siretli beşer vardır ki, bunlara da “dilli düdük” tâbir olunur.
Hüseyin Hatemi yazdı...


YÖK'ün 'eşi çarşaflı' dediği aday bekar çıktı
Rektör atamaları sırasında Yükseköğretim Kurulu'nun (YÖK) hazırladığı istihbarat raporlarının yanlışlarla dolu olduğu ortaya çıktı.

YÖK'ün, Köşk'ün onayına sunduğu 3 kişilik listede 'eşi çarşaflı' notunu düştüğü bir rektör adayı profesörün 'bekar' yaşadığı ve hiç evlenmediği tespit edildi. Skandal olayı, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Pervez Müşerref'in daveti üzerine Pakistan'a giderken açıkladı. Gündemle ilgili gazetecilerin soruları cevaplandıran Gül, görev süresi sona erecek Erdoğan Teziç'in yerine 'özgürlükçü bir ismin' atanmasının herkesi memnun edeceğini belirtti. Yükseköğretim sisteminde köklü değişiklik gerektiğini bildiren Gül, "Rektör seçimlerinde inanılmaz şeyler, ilginç karalamalar oluyor." dedi. Şimdiye kadar bir rektör atadığını belirten Cumhurbaşkanı, şunları söyledi: "YÖK'ten 3 ismin bulunduğu bir dosya geldi onay için. Adaylardan biri hakkında bilgi notu vardı. 'Şucudur, bucudur. Karısı kara çarşaflıdır. Fakülteye her gün gelir, hocaları tehdit eder...' Dehşete düştüm. Rektörlüğe soyunduğuna göre olsa olsa 'eşi başörtülü birisidir' diye düşündüm. Talimat verdim. Araştırdılar, 'Adam bekâr' dediler. Bir yanlışlık vardır, belki boşanmıştır. Bir daha bakın dedim. Sonra, 'Hiç evlenmemiş' dediler. Cumhurbaşkanlığı makamına böyle bir dos- ya geliyor, düşünün."

Etnik siyaset tehlikeli ve tuzaklarla dolu
DTP Grup Başkanı Ahmet Türk, Kürt meselesi konusunda Zaman'a çarpıcı açıklamalarda bulundu. 
Son yıllarda bölge halkının ve devletin bakışında önemli değişimler yaşandığını belirten Türk, ayrı bir devlet istemenin anlamsız olduğunu, düşmanlığa yol açacak bu talebin geleceği karartacağını vurguladı. Birlikte yaşamanın yararlarını anlatırken kendisiyle ilgili de özeleştiri yaptı: "Geçmişte etnisiteyi öne çıkaran bir mantığa sahiptim. Şimdi bu siyasetin büyük tehlike ve tuzaklarla dolu olduğunu görmeye başladım." Birçok arkadaşının bu değişimi yaşadığını anlatan Türk, dünyanın küçüldüğü bir dönemde bunun tersini savunmanın doğru olmayacağını kaydediyor. Malazgirt'ten Kurtuluş Savaşı'na yaklaşık bin yıldır Türklerin ve Kürtlerin omuz omuza yaşadığını ifade ettikten sonra, birlikte yaşamaya bir kez daha vurgu yapıyor: "Duygusal ve kültür düzeyi düşük bir coğrafyada yaşıyoruz. Etrafımız tuzaklarla dolu. Çek ve Slovaklar gibi değiliz ki... Günümüz dünyasında sorunlar silah ve şiddetle çözülemez."

Ahmet Türk, gelinen noktada TBMM dışında bir çözüme inanmıyor. "Terör örgütünü neden kınamadıkları" eleştirilerine cevap verirken suçu devlete atıyor. Devletin bugüne kadar Kürt yurttaşını kucaklayacak ve sorunları demokratik yollarla çözecek bir mantık ve niyeti ortaya koyamadığını savunan Türk, "Bütün sıkıntımız şudur: 

Gazeteci dediğin, özür dilemesini bilecek
Gazetecilik, hata yapmaya müsait bir meslek. Zaman dar, bilgi edinme imkânı kısıtlı, yanıltıcı faktörler çok... Bazen yanlışa, rekabet sebep olur, bazen haber kaynağınız. 

Kimi zaman dikkatsizlik büyük bir hataya vesile olur; kimi zaman da doğru farz ettiğiniz genel bilgiler sizi yanlış yapmaya zorlar... Önemli olan, yapılan hatadan kamuoyu huzurunda dönebilmek, yayınınızdan dolayı mağdur duruma düşmüş, en azından hakkı yenmiş kişilerden özür dilemenizdir. Basın kuruluşları için özür dilemek bir kusur değil; tam aksine bir fazilettir. Daha da ilerisi; gazete okuruna karşı duyulan saygının ifadesidir ve özür dilemek, 'Ey okurum (ey seyircim) ben sana yanlış bilgi verdim, işin doğrusu daha önce söylediğim gibi değilmiş, bundan dolayı hem yanlışımı tashih ediyorum hem de senden affımı istiyorum' anlamına gelmektedir.

Dünyaca ünlü gazeteler her gün özür diliyor. Evet, yanlış okumadınız; dünya markası haline gelmiş gazeteler düzeltme işlemini her gün yapıyor. Yazılan yanlış isimlerden, kullanılan hatalı sıfatlar ya da unvanlardan, yer isimlerindeki hatalardan, bilgi eksikliğinden kaynaklanan yanlış anlaşılmalardan vs. dolayı sürekli özür diliyorlar. Üstelik bu özür, ikinci sayfa gibi hemen herkesin çok kolay ulaşabileceği ve rahatlıkla okuyabileceği sayfalarda yapılıyor. Özür dilediği için okur nezdinde küçülmüyor gazeteler; tam tersine saygınlıkları artıyor, güvenilirlikleri tazeleniyor...
Ekrem Dumanlı yazdı...

Kürt yönetimi: PKK bizi tehdit ediyor
Türkiye'nin terör örgütü PKK'ya yönelik Irak'ın kuzeyine gerçekleştirdiği nokta operasyonunun ardından bölgede önemli gelişmeler yaşanıyor.

Bölgesel Kürt yönetimi, sınır ötesi operasyon için PKK'ya karşı gerekli tedbirleri aldıklarını açıklarken önlemlerden rahatsız olan terör örgütünün bölge yöneticilerini tehdit ettiğini ifade etti. IKDP Genel Sekreteri Fazıl Mirani, Türkiye'den Kuzey Irak'a gelen bir grup gazeteciyi Selahaddin'deki makamında kabul ederek, gündemle ilgili soruları cevapladı. PKK'nın kendilerini yok etmeye çalıştığını ifade eden Mirani, "Biz 50 yıl savaştık, belli kazanımlar edindik. Biz bunu PKK için kaybetmeyiz. PKK, gazetesinde beni Türk tankının üzerinde gösterdi. 'Bunu vurmamız lazım' dedi. PKK bizi tehdit ediyor. Sorunlarımızın üzerine başka sorunlar istemiyoruz. Buna ihtiyacımız yok." şeklinde konuştu.

Kuzey Irak bölgesel yönetiminin en önemli ikinci ismi olan Mirani, PKK'ya karşı gerekli tedbirleri aldıklarını kaydederek, "Sınır bölgelerine takviye kuvvetler gönderdik. Yollara arama ve kontrol noktaları koyduk. Havaalanını denetim altında tutuyoruz. Bazı stratejik noktaları da denetim ve gözetim altında tutuyoruz." ifadelerini kullandı. Mirani, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın sınır ötesi operasyon yetkisini askere verdiklerini açıklamasıyla ilgili olarak da bu mevsimin operasyon mevsimi olmadığını ifade ederek, sınır ötesi operasyonun, vatandaşlarının bulunduğu yerleşim alanlarında olmadığı sürece kendi açılarından bir sorun olmadığını söyledi.

İkinci rapora göre de pilot hatalı bulundu
Isparta'da 57 kişinin ölümüyle sonuçlanan uçak kazasında pilotun, zaman kazanmak için 'kestirme' bir güzergâh kullandığı tespiti güçlenmeye başladı. 


Ulaştırma Bakanlığı Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) uzmanları da olay yerinde yaptıkları incelemede, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Kaza Kırım Ekibi'nin 'pilot, 4,5 dakika kazanmak için güzergâhını değiştirdi' görüşünü destekleyen bulgulara ulaştı. DHMİ uzmanlarının ilk tespitlerine göre, uçak, kuzeybatıda normal şartlar altında hiç bulunmaması gereken bir yere çakıldı. Oysa, uçağın, Burdur Gölü üzerinde hava meydanının güneybatı yönünden alçalması gerekirdi. Bu, uçağın normal uçuş güzergâhını değiştirdiğini ortaya koyuyor. Kazayla ilgili ortaya atılan ikinci ihtimal ise uçağın elektronik sistemlerinde arıza meydana gelmiş olması. Buna göre ise pilot yanlış sinyal aldı ve Türbetepe'ye çarptı.

Isparta'daki uçak kazası, pek çok soruyu da gündeme getirdi. DHMİ uzmanlarına göre uçağın, normal koşullarda Burdur Gölü üzerinden alçalarak Isparta Süleyman Demirel Havalimanı'nın güneybatısından piste yaklaşması gerekirdi. Buna karşın, kule ile pilot arasında yapılan görüşme kayıtlarına göre, her şey normal. Alçalma, kuralına göre yapılmış gibi görünüyor. Uçak, Burdur Gölü üzerinden alçalarak in-baund olmuş. Ancak uçağın enkazı normal koşullar altında hiç bulunmaması gereken bir yerde. Uzmanlar, uçağın alçalış güzergahından sapmasını da birkaç nedene bağlıyor.

Pakistânî kamyon

Masaya oturup önümüze uzuuun bir beyaz kağıt alalım; bu kağıdı sağlı-sollu iki eşit alana ayıracak şekilde yukardan aşağıya uzuuun bir çizgi çekelim. Çizginin soluna, Türkiye'de ticari maksatlı sivil uçuşların başladığı günü esas alarak meydana gelen uçak kazalarını ve uçuş kusurlarını listeleyelim. 
Çizginin sağ tarafına ise, aynı tarihten başlamak üzere Türk basınının yayın kazalarını ve yayın kusurlarını sıralayalım; sonra listenin altına enine bir "yekûn" çizgisi çekerek değerlendirelim.

Neticesi basın hayatımız için yüzkarası gibi bir şey çıkacaktır; eminim.

Kimse kusura bakmasın, bizim basının haber dili, Pakistan ve Hindistan'da yaygın süslü-boyalı kamyonların görüntüsünü andırıyor; şoförün önündeki cam hariç, boyanabilecek bütün yerleri rengârenk motiflerle süslemekten haz eden şarkkârî bakış açısı ile basınımızın haber karşısındaki duruşu neredeyse tıpatıp aynı. Hayır, şu mâhut "boyalı basın" tâbirini kasdetmiyorum; son üç günün gazetelerini tarayıp uçak kazası ile ilgili haberleri yanyana dizerseniz neyi kasdettiğimi birebir göreceksiniz.

"Hata, kusur, ihmâl, cinayet gibi kazâ, hatta sabotaj" olmaz demiyorum; mümkündür fakat çeşm-i insâf ile kabul edelim: Türkiye'de sivil havacılık sektörünün kaza ve ihmâllere yaklaşımı ile basınımızın "iş kazaları" konusunda gösterdiği tutumu mukayese etmek haksızlıktır, hakikati kırk yerinden taammüden bıçaklamak gibi bir şeydir.

A.Turan Alkan yazdı...

Kartal, irtifa kaybetti
Devler Ligi'nde Marsilya'yı yenerek moral bulan ve yeni bir sayfa açmak isteyen Beşiktaş, ligde Ç.Rize'ye takıldı. İnönü'de seyirci desteğini arkasına alan Siyah-Beyazlılar, 51'de Leandro'nun golüyle geri düştü. 72'de Kartal'ın imdadına Delgado yetişti. Arjantinli yıldız, attığı nefis golle takımına bir puan kazandırdı. 
Şampiyonlar Ligi'nde Marsilya'yı 2-1 mağlup eden Beşiktaş, Türkiye Kupası'nda yenildiği Çaykur Rize'yi İnönü'de bir kez daha misafir etti. Siyah-Beyazlı takım, Karadeniz ekibiyle 1-1 berabere kalarak 'Kupa'dan sonra ligde de puan kaybetti. Galibiyet parolası ile daha ilk dakikalardan itibaren Rizespor kalesini abluka altına alan Kartal, kısa ve çabuk paslarla oyunun kontrolünü ele geçirdi. Konuk ekip ise kendi yarı alanında kapanıp Zafer ve Rodrigues ile hızlı çıkarak gol bulmayı hedefliyordu.

Beşiktaş'ta sarı kart cezası nedeniyle Tello ve Cisse kadroda yoktu. Teknik Direktör Ertuğrul Sağlam, solda Mehmet Sedef'e şans tanımış, ileride de Cisse'nin yerine Nobre'yi oynatarak forveti ikilemişti. Böylelikle rakip sahada etkinliğini artıran Beşiktaş'ta, Delgado'nun bireysel çabası da eklenince tek kale bir oyun ortaya çıktı. Ayağa çabuk top yaparak savunmanın dengesini bozan Delgado, Bobo ve Serdar, kaleye şut atmayı akıllarına getirmeyince hareketlilik skora yansımadı. Kolay pozisyon bulmalarına karşın bitirici hareketi yapmakta beceriksiz kaldılar. Kaleye bir kez İbrahim Üzülmez'le şut atmayı deneyen Beşiktaş, onda da kaleci Gonzalez'e takıldı. 31. dakikada Nobre'nin attığı golü hakem Zafer Önder İpek, yardımcısına uyarak iptal etti. Zaten bu da ilk yarının akılda kalan ve tartışılan tek pozisyonuydu. İlk 45 dakikalık oyun Beşiktaş tribünlerini memnun etmiş ki; daha 2. yarı başlar başlamaz gol beklentisine girdiler. Fakat gol konuk Çaykur Rizespor'dan geldi. Defansın arkasına iyi sarkan Rodrigues, 50. dakikada sağ çaprazdan Rüştü'yü avladı: 0-1. Golden sonra defansını ileri çıkaran Beşiktaş, kalesinde açık vermeye başladı.
Dövizle mülk kiralayan davalık olursa yeni sözleşme YTL üzerinden yapılacak
Yargıtay, emlakın yeniden kiralanması halinde, kira miktarının bilirkişiler tarafından, çevredeki gayrimenkuller göz önüne alınarak tespit edilmesini istedi.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, dövizle mülk kiralayanları sevindirecek karara imza attı. 
Yargıtay'ın verdiği emsal karara göre, döviz üzerinden mülk kiralayanlar, kira artırımı sebebiyle ortaya çıkacak mesele sonrası davalık olurlarsa yeni kiralarının tespiti YTL üzerinden yapılacak. Kararda, "Yeni dönemde kira parasının mahkemece tespitinin istenmesi halinde, sözleşmedeki kiranın yabancı para ile ödenmesine ilişkin hükmün yeni dönemde hakimi bağlayıcı kabul edilmez." denildi.

Emsal kararın alınmasına sebep olan olayda ev sahibi A.G., 1.000 dolara kiraya verdiği dairesinin kirasını sözleşmesinin bitmesinin ardından 1.500 dolara çıkarttı. Kiracı F.Ö. ise buna itiraz etti. Ankara 1. Sulh Hukuk Mahkemesi, hak ve nesafet uygulamasına göre kiranın 1.442 dolar olmasına hükmetti. Kararın temyiz incelemesini yapan Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, mahkemenin kararını bozdu. Daire, kararında yeni dönem kira parasının artırılarak tespitinin istenmesi halinde, bunun yabancı para üzerinden değil YTL olarak hesaplanması gerektiğine dikkat çekti. Yerel mahkemenin kararını bozan Daire, kararın gerekçesinde Borçlar Kanunu uyarınca borcun yabancı para ile ödenmesinin kararlaştırılması halinde, kiranın sözleşmeye uygun olarak yabancı para ile ödenmesi gerektiğini kaydetti. Ancak kararda, yeni dönem kiranın mahkemece artırılarak tespitinin istenilmesi halinde, kira süresi sona erdiğinden, yenilenen dönemde sözleşmenin diğer hükümlerinin yenilenmesine karşın kira parasına ilişkin şart yenilenmediği ve kira parası belli olmayan bir sözleşme haline geldiği vurgulandı. Mahkemece sözleşmedeki bu boşluğun 'hak ve nesafet' kurallarına uygun bir kira parası takdir edilmek suretiyle doldurulması gerektiği vurgulanan kararda şöyle denildi: "Yeni dönem kira parasının tespiti, anılan kararda açıklandığı gibi bir 'sınırlama'dır.
Gürültü ve suskunluk!

Bu ülkenin en büyük sıkıntılarından biri, belki de birincisi, ehil olmayan kişilerin habire konuşması, konuşması gerekenlerin susmasıdır. Hatırlayınız lütfen Susurluk türü skaÖnüne gelen bu konuda atıp-tutarken, bir sürü boş adam bu konuda uzman ayağına yazı dizileri, kitaplar yazarken, meselenin kahramanları ağızlarını açmamışlardı. Ve yine bu ülkenin en büyük tehditlerinden biridir; 'Konuşturmayın beni!' yahut 'Bir konuşursam yer yerinden oynar...' Oysa yeri yerinden oynatacak ne büyük olaylar yaşanır da, bu ülkede yaprak kımıldamaz!

Geçtiğimiz gün yaşanan acı kaza sonrası ortalıkta gezinen geveze insanların dışında ne düşen uçağın şirketi, ne kiraya veren firma, ne bu ülkenin hava yönetimi adam gibi bir açıklama, insanları teskin edici bir demeç vermedi. Bunun yerine abuk-sabuk savunma refleksi, 'suç bizde değil şunlarda' saçmalığı sergilendi hep. Deprem uzmanlarından sonra uçak uzmanları üşüştü ekranlara. Bir sürü yeni kavramımız oldu sektöre dair. Artık 'fay' yerine 'VOR-Inbound' gibi terimler gündelik hayata girdi. Belediye otobüsünde işe giden kaportacı kalfası arkadaşına, 'Abi kulenin suçu yok, adamlar inbound vermiş' diyordu mesela!

Mevzuun esas muhatapları ise bu ülkenin bir sorumluluk geleneği olarak yıllardan beri yaptığı gibi, susmayı tercih etti hep. Hâlâ bu öldüren suskunluktan ders almamış olmamız bana tuhaf geliyor artık.

Evet, böyle bir huyumuz var. Zannediyoruz ki, kimse konuşmazsa her şey normale dönecektir. Bu düşünceyi savunanların çok önemli ve kısmen haklı oldukları bir gerçek var; çünkü bu ülkenin hafızasızlığı her şeyinin üzerindedir. Biz Türkler kadar çabuk unutan bir başka topluluk yoktur zira! Bu düşüncede olanlardan biri de, havacılıkla ilgili derneğin bir başkanıydı. Adamcağız, 'Birkaç gün içinde her şey normale döner.' diyordu. Belki haklı olabilir, ama öyle olmamalı. Tekrar aynı acıyı yaşamamamız için, asla birkaç gün içinde her şey eskisi gibi olmamalıdır.
M.Nedim Hazar yazdı....

 

 

Kenthaber
Yayın Tarihi : 3 Aralık 2007 Pazartesi 04:54:51
Güncelleme :3 Aralık 2007 Pazartesi 10:03:41


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?