22
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

BUGÜNÜN BASIN ÖZETLERİ

 

Kaza yerine polis gelmeyecek
İçişleri Bakanı Beşir Atalay, trafik kazalarını önleme konusunda kararlı olduklarını belirterek, denetimlerin sıklaştırılacağını söyledi.

"Trafik Güvenliğinde Yeni Açılımlar, Hedefler ve Çözüm Projeleri" İçişleri Bakanlığı’nda düzenlenen toplantı ile açıklandı. Atalay, "Trafik kuralarına uymayanlara müsamaha edilmeyecek, kurallar uygulanacak, denetim yapanlar da ciddi şekilde denetlenecektir" diyerek şu bilgileri verdi:

Karayollarındaki, "Trafik canavarları" gibi tabelalar kaldırılacak.

Alkol denetimlerine ağırlık verilecek.

Şehir içi ulaşımda trafiğin yoğun olduğu saatlerde meydana gelen maddi hasarlı trafik kazalarına polisler müdahale etmeyecek. 1 Nisan 2008’de hayata geçecek uygulama ile bu vakalarda sürücüler, karşılıklı dolduracakları formları sigorta şirketlerine gönderecekler.

Kırmızı ışık denetimleri artırılacak. MOBESE kameralarla trafik kontrolüne ağırlık verilecek. Kazaların yoğun olarak yaşandığı kavşaklarda sivil polisler görevlendirilecek.

Emniyet kemeri kontrolüne ağırlık verilecek. Kemer takmayanlara 52 YTL para cezası uygulanacak.

Gereksiz yere korna çalan sürücülere 52 YTL para cezası kesilecek.

Özel geçitleri kullanmayan yayalara da 52 YTL para cezası uygulanacak.

Zaman kaybını önlemek için trafik polislerine, elektronik ceza tutanağı düzenleme cihazı alınacak.
Mehmet Emre’ye manevi kardeş
Kızları Kübra’yı evlendirdikten sonra Çankaya Köşkü’nde oğulları Mehmet Emre ile kalan Gül çifti, SHÇEK korumasında 12 yaşında bir kıza ’gönüllü aile’ olmaya hazırlanıyor. Aile ile çocuk uyumu sağlanır, psikologlar da onay verirse, kız çocuğu, Gül Ailesi’nin koruması altında, onlarla birlikte yaşamaya başlayacak.

YAKLAŞIK iki ay önce kızları Kübra’yı, Mehmet Sarımermer ile evlendiren Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eşi Hayrünnisa Gül, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun (SHÇEK) koruması altında bulunan, 12 yaşındaki bir kız çocuğuna ’gönüllü aile’ olacak. Gül Ailesi’ne öneriyi, SHÇEK’ten sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu götürdü.

KÖŞK’ÜN YENİ ÜLKÜ’SÜ

Gül Ailesi’nin önce ’koruyucu aile’ olması düşünüldü ve SHÇEK bünyesinde, aileye uygun bir çocuk arandı. Sonunda, 12 yaşında bir kız çocuğu seçildi. Ancak Gül’ün programlarının yoğunluğu nedeniyle, aile ve çocuk bir araya getirilemedi. Cumhurbaşkanı Gül’ün programı uygun olduğunda taraflar buluşacak. Aile ile çocuğun uyumu sağlanır ve çocuğun yaşam koşulları uygun bulunursa, küçük kız Gül Ailesi’nin koruması altında, onlarla yaşamaya başlayacak. Böylece küçük kız Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’ün manevi kızı Ülkü Adatepe’nin ardından Köşk’ün ikinci manevi kızı olacak. Son anda aksilik çıkar sa, Hayrünnisa Gül’ün ’gönüllü anne’ olması üzerinde de duruluyor. 
MEHMET EMRE’YE SORULABİLİR

Gönüllü aile başvuru prosedürüne göre, aileye Koruyucu Aile Hizmetinin esasları, işleyişi ve çocukların özellikleri hakkında bilgi veriliyor. Uzman bir sosyal çalışmacı, başvuran ailenin çocuklarıyla da görüşüyor. Bu kapsamda 16 yaşındaki Mehmet Emre Gül ile de görüşülebilecek

Komisyonumu tahsil ediyorum
KOLAY sinirlenen bir insan değilim.Yine de kafamın tasının attığı bazı anlar vardır.

Bunlardan birini çok iyi hatırlıyorum. Eski başbakanlardan Mesut Yılmaz’ın Özel Kalem Müdiresi Sema Erdem’in Ankara’daki düğününde, ANAP’lı tanınmış bir siyasetçiyle karşılaşmıştım.

O günlerde Uzanlar’ın bazı yolsuzluklarını dile getiren haberler yayınlıyorduk.

Düğünde karşılaştığım siyasetçi, mali işlerden çok iyi anlayan biriydi.

Uzanlar hakkındaki yayınlarımızı kastederek, "Ne zaman bitecek bu medya savaşı" demişti.

İşte o an kafamın tası atmıştı.

Çünkü yayınladığımız olay, gerçek anlamda bir yolsuzluktu.

Bakanlık yapmış bir siyasetçi bile bu yayınları "medya savaşı" olarak görüyordu.

* * *

Sık sık yazıyorum.

Zaman en etkili musahhihtir.

Atılan iftiraların, yapılan karalamaların en iyi cevabını çoğu kez zaman verir.

Dün "Sabah" Gazetesi’nin satış işlemini izlerken bu aklıma geldi.

Defalarca yazdım.

Sabah Grubu bundan üç yıl önce, ihale açılmadan 300 milyon dolar peşine gelecek komik bir fiyata verilmişti.

Olay, tek başına Yüce Divan’lıktı.

O satıştan bir yıl sonra, ATV’nin ilan gelirinin yarısı kadar geliri olmayan Star TV, Doğan Grubu’na aynı fiyata satılmıştı.
Ertuğrul Özkök yazdı...

Yer almaz inşallah

Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilmesinin 73. yıldönümü toplantısında katılan Meclis Başkanı Toptan, türban konusundaki bir soruya, Anayasa çalışmasını kastederek, "Yer almayacak inşallah" yanıtını verdi.

TBMM Başkanı Köksal Toptan, Türk kadının seçme ve seçilme hakkını elde etmesinin 73. yıldönümü dolayısıyla TBMM’de düzenlenen törene katıldı. Kadın derneklerinin düzenlediği törenin ardından Türkiye’nin ilk kadın savaş pilotlarından olan emekli Albay Şenay Günay, Toptan’a şu soruyu yöneltti: "Atatürk’ün açtığı peçeyi yeniden kapatıp, kadını sarıp sarmalayıp kamusal alana gönderme ihtiyacı duyan zihniyete ve Anayasa’da yer alan çalışmalara ve en son olarak Cumhuriyet kadınını temsil etmek üzere halihazırda türbanlı bir kadının kamusal alanın tepesine çıkarılması hakkında ne düşünüyorsunuz?"

Sorunun büyük bölümüne yanıt vermeyen Toptan, türban konusunda, yalnızca Anayasa çalışmasını kastederek, "Yer almayacak inşallah" demekle yetindi.

İÇİMİZİ ÜRPERTTİ

Kokteylden önceki törende konuşan Türk Kadın Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Canan Güllü, "Bu ülkenin kadınları olarak, ılımlı-sıcak fark etmez, şeriat yönetimine doğru kocaman adımlarla çekilmeye çalışıldığımızı görüyoruz. Ilımlı İslam’ın olduğu yerde ulusal egemenlikten bahsedilemeyeceğini de iyi bilenlerdeniz" dedi.

1980’den sonra iktidara gelenlerin dini siyasete alet etmesi sonucu kadınların artık hayata peçe gerisinden bakmaya zorlandıklarını ileri süren Güllü, "Yine bu dönemlerde türban girmiştir gündemimize" dedi. Güllü, Başbakan’ın "Herkesin Başbakanıyım" sözlerini anımsatarak, dayatılan bir anayasa olmaması gerektiğini söyledi.

Kahvaltı öncesi Anayasa yemeği
ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nin "Güneydoğu kahvaltısı"ndan önce "Anayasa yemeği"ne ev sahipliği yaptığı ortaya çıktı. ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson’un, bir süre önce AKP’nin yeni sivil anayasasının hazırlıklarını yürüten "kurmay" heyetini akşam yemeğine davet edip, henüz kamuoyuna açıklanmayan taslakla ilgili bilgi aldığı belirlendi.

Wilson’un özel konutundaki davete, AKP’deki sivil anayasa hazırlıklarını yürüten komisyonun başkanı Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat, Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya ile ilk taslağı hazırlayan öğretim üyelerinden oluşan komitenin başkanlığını yürüten Prof.Dr. Ergun Özbudun katıldı. Yemeğe, eski Adalet Bakanı ve Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hikmet Sami Türk de davet edildi.

BRİFİNG VERMEDİK

Fırat, Hürriyet’e daveti doğrularken, "Kimse bizim amirimiz değil. Kimseye de brifing vermiyoruz. Biz medeni insanlarız, gelip bizi ziyaret ederlerse de konuşuruz, davet ederlerse de" dedi, şöyle konuştu: "Anayasa konusunu da konuşuruz ama neyi ne kadar söyleyeceğimizin takdiri bize aittir. Biz özgürlükçü, demokrat bir hukuk devleti öngören bir anayasanın hazırlığı içindeyiz. Bana haftada iki-üç büyükelçi geliyor, kabul etmeyecek miyim. (Wilson’a yönelik genel vali benzetmesi yapılması üzerine) Türkiye egemen bir devlettir. Ama bazıları için Türkiye, genel valiler tarafından idare edilebilir. Bu onların kabulüdür. Bizim öyle bir kabulümüz yok."

TÜRBAN KONUŞULMADI

Türk de, "Anayasal bir sohbet oldu. Sayın Büyükelçi, yeni Anayasa ile anlatılanları sadece dinledi. Türban konusu orada hiç gündeme gelmedi" dedi.

Haraç-mezat...
DÜN bir ihale vardı haber kanallarında; benim on yıl yazarlığını ve Ankara temsilciliğini yaptığım Günaydın ile, dört yıl yazarlığını ve Ankara temsilciliğini yaptığım Sabah da satılanlar arasındaydı.

Bir mezat salonunda, icraya düşmüş bir karyola gibi...

Bir tek satırı için uykularımızın kaçtığı, bir kelimesi için canımızın yandığı, bir harfi için çırpındığımız gazeteler haraç-mezat...

(......)

Bir yandan bugün yine bir harf için keyfim yok.

Dünkü yazımda "türbanlı liseli kızlar" yanlışlıkla "türbanlı liseli kazlar" diye çıkmış gazetede.

Özür dileyerek düzeltirim:

"kazlar" değil "kızlar" olacaktı.

(.......)

Evet; bir harfi için çırpındığım, uykusuz başımı masalarına koyup uyuduğum, uğruna kimi zaman gizli gizli ağladığım "Günaydın" ve "Sabah" gazeteleri bir mezat salonunda satışa çıktılar.

Bir eski dolap gibi...

Üstelik enteresandı mezat:
Alıcı; tek...
Başbakan’ın damadının şirketi.
TMSF Başkanı "1 milyar 100 milyon veren olursa veririz" demişti, bu alıcı da tesadüf (!) tam 1 milyar 100 milyon dolar verdi.
Satıcı rica etti:
"Acaba 10 milyon dolar daha artırır mısınız?.."
Kendi kendine karşı fiyat artırmanın kelekliğini hisseden tek alıcı "Hayır..." dedi.
Damada gitti; uğruna sevdiklerimi-sevdalarımı ihmal ettiğim, matbaalarında sabahladığım, makinelerini okşadığım, bir tek harfleri için yandığım Günaydın ve Sabah...
"Acaba 10 milyon dolar daha..." diye rica etti satıcı, olmadı.
Bekir Çoşkun yazdı...

Bedava dağıtılan balığa koştular
Kumkapı Balık Komisyoncuları Derneği, Fatih’te yardıma muhtaç kişilere 10 ton balık dağıttı.

Poşetleri kaparak dağıtım yapılan kamyonlara koşan kadın ve çocuklar evlerine balık götürebilmek için birbirleriyle yarıştı. Çoğunluğu istavrit ve hamsiden oluşan balıkları Fatih Belediyesi dün kamyonlarla Çarşamba ve Balat’a götürdü. Parasız balık dağıtıldığı duyan ev hanımları ve çocuklar ellerine poşetleri alarak kamyonların başına koştu. Balıklar kısa sürede bitti. Balık alanlardan bir kişi "Allah verenlerden razı olsun. Çok mutlu olduk. Bu uygulamaların devam etmesini istiyoruz" dedi. Kumkapı Balık Komisyoncuları Derneği Başkanı Mahmut Uçan, "Bu sene şükürler olsun balık çok çıkıyor. Biz de alım gücü düşük semtlerimizde vatandaşlarımız balık yesin diye böyle bir uygulamaya gittik. Dağıtımları sürecek" diye konuştu. Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir de "Bir çok fakir insanın evine balık girecek. Bu da beni oldukça sevindiriyor" dedi.
Sivil Havacılık’a uluslararası uyarı İstanbul-Isparta uçağının düşmesi ve kazada 57 kişinin hayatını kaybetmesinin ardından gözlerin çevrildiği Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nün (SHGM), Türkiye’nin üyesi olduğu Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü (ICAO) tarafından "Personeliniz yetersiz" diye uyarıldığı ortaya çıktı.

ICAO tarafından, 2 Mayıs 2007’de hazırlanan raporda, Türk Sivil Havacılığını düzenleyen ve denetleyen SHGM’nin personel politikasını yetersiz buldu. Raporda, Türkiye’nin uluslararası yükümlülüklerini yerine getirmesi için, uygun personel istihdamı yapılması istendi. SHGM’nin nitelikli personele sahip olmadığı vurgulanan raporda, örnek olarak da İnsan kaynakları bölümü gösterildi.

İŞTE TESPİTLER

Raporda, insan kaynakları bölümünün göstermelik olduğu belirtildi. Uzmanlık eğitiminin yetersiz bulunduğu raporda, Genel Müdürlüğe şu tespit ve tavsiyelerde bulunuldu:

Sabah ve ATV’nin satışı
ATV ve Sabah, tek alıcılı bir ihale ile 1 milyar 100 milyon dolara Çalık Grubu’na satıldı.

Başbakan’ın ihale süreci boyunca alıcılarla görüştüğü, ortaklıklara şekil vermeye çalıştığı çok konuşuldu. Eğer Başbakan sürece bu kadar müdahil olmasaydı, çok büyük olasılıkla ihaleye başka gruplar da girebilecek ve fiyat daha yukarıda oluşacaktı.

Önce şunu söylemem gerekiyor ki bu satış, bildiğimiz klasik bir özelleştirme satışından farklı.

Burada amaç Dinç Bilgin’in, batık Etibank’tan kaynaklanan borçlarını tasfiye edebilmek!

Dinç Bilgin de her mal sahibi gibi borcunu ödeyebilmek için en yüksek fiyatı bulmak ve borcunu ödedikten sonra artacak parayla da kendisine bir yaşam kurmak hakkına sahip.

Yani Dinç Bilgin’in fiyatın bu noktada oluşmasına itiraz etme hakkı var.
Mehmet Y.Yılmaz yazdı...

 

Çoğunluğa göre ramazanda lokantalar kapanmalı
Toplumun çoğunluğu ramazan ayında lokanta ve içkili yerlerin kapalı olması gerektiğini söylüyor. Buna karşılık bazı şeriat kurallarını onaylayanların oranı yüzde 10'u bulmuyor


Gündelik yaşamda Din, Laiklik ve Türban - 4

Türkiye'de hemen her ramazan ayında, bazı resmi dairelerin yemekhanelerinin kapatılması ve bazı yerel yönetimlerin esnafa dayatmasıyla gündeme gelen bir tartışma var: Ramazanda lokantalarla içkili yerlerin durumu.
Araştırmada bu konu da ayrıntılı olarak ele alındı. Deneklere "Ramazanda lokanta ve içikili yerler açık olmalı mı? Hangi zaman dilimlerinde açık ya da kapalı olmalı?" gibi sorular yöneltilerek, inanç gruplarının düşünceleri belirlenmeye çalışıldı.
Sonuçta, eğitim yükseldikçe veya yaş gençleştikçe bu konudaki hoşgörü (tolerans) oranlarının da yükseldiği ortaya çıktı.


İçkili yerlere hoşgörü düşük
Toplumun yüzde 45.4'ü ramazan ayında lokantaların açık olabileceğini düşünürken, yüzde 17.3'ü içkili lokantaların açık olabileceğini söylüyor. İftara kadar açık olmasını söyleyenlerin oranı, lokantalar için yüzde 35.8, içkili yerler için yüzde 10.1 düzeyinde. Lokantaların tümüyle kapalı olması gerektiğini söyleyenler yüzde 13.6 iken, içkili lokantaların tümüyle kapalı olması gerektiğini söyleyenler yüzde 67.6 oranında.
Toplumun yüzde 81'i ramazanda lokantaların tam gün veya belli zaman diliminde açık olmasına hoşgörülü bakarken, içkili lokantalara müsamaha yalnızca yüzde 27 oranında.
Başörtüsünden türbana ve çarşaf kullananlara doğru kayıldıkça, lokantaların ve içkili yerlerin tümüyle kapalı olması gerektiği fikri dikkat çekici biçimde yükseliyor.
Eğitim yükseldikçe veya yaş gençleştikçe bu konudaki tolerans oranları da artıyor.
Skandal takipsizlik
Malatya'daki kanlı baskına ilişkin davanın dosyasından skandal bir takipsizlik kararı çıktı. Kararda MHP'li İl Genel Meclisi üyesi Polat'ın verdiği bilgilerin çelişkili olmasına değinilmedi

Zirve Yayınevi çalışanları Necati Aydın, Tilmann Geske ve Uğur Yüksel'i misyoner faaliyet yürüttükleri gerekçesiyle 18 Nisan'da öldüren Emre Günaydın, Hamit Çeker, Abuzer Yıldırım, Cuma Özdemir ve Salih Gürler hakkında yürütülen soruşturmaya ilişkin soru işaretleri gün ışığına çıkmaya devam ediyor. Milliyet, "Günaydın'ı katliama azmettirmek" ile suçlanan kilit isimler hakkındaki skandal bir takipsizlik kararına ulaştı.
Günaydın'ın, misyonerlerle ilgili bilgi birikiminin oluşmasında Varol Bülent Aral ve Ruhi Polat'la yaptığı görüşmelerin etkili olduğunu söylediğinin anımsatıldığı kararda, şöyle denildi: "Bununla birlikte özellikle Aral ile yaptığı konuşmanın ağırlığını PKK terör örgütü oluşturmuş, bu örgütün izlediği strateji ve yaptığı faaliyetler konusunda bilgi edinen şüpheli Günaydın bu işe birisinin 'dur' demesi gerektiğini belirtmiştir.


İfadeler örtüşmüyor
Günaydın ile aralarında bu tür konuşmaların cereyan ettiği iddiasını, şüpheliler Aral ve Polat kabul etmemişlerdir... Günaydın, daha çok internet üzerinden edindiği bilgiler, daha sonra kendisinin misyoner olduklarını belirttiği kişiler ile bizzat yaptığı görüşmeler sonucunda düşündüğü eylemi gerçekleştirmeye karar vermiştir. Bu nedenle bu kişilerin somut bir suça azmettirmeye ilişkin eylemlerinin bulunduğuna dair delil elde edilememiştir."
Ancak Günaydın'ın, dava dosyasındaki ifadesiyle, takipsizlik kararının örtüşmediği anlaşıldı. Günaydın, ifadesinde, Aral'la yaptığı konuşmayı, "Misyonerlerin vatanı yıkmak amacı olduğunu anlattı. 'Birilerinin buna dur demesi gerekmez mi?' dedim. 'O zaman sen çık, dur de' dedi.

Yargı kavgası

HÂKİM ve Savcılar Kanunu, Türkiye'nin 'ezeli' bir tartışmasını yeniden gündeme getirdi: Seçilmiş hükümet ve parlamento ile "atanmış" ama bağımsız ve tarafsız olması gereken yargı arasındaki denge sorunu...
Yeni kanuna göre, hâkim ve savcı adayı olmak isteyenler önce ÖSYM'nin yapacağı yazılı sınavı kazanacak.
Eskiden de böyle merkezi yazılı sınav yapılıyordu. Değişen bir şey yok.
Sonra Adalet Bakanlığı'nın kuracağı bir komisyonda yapılacak mülakat sınavına girecekler. Eskiden de böyleydi, yeni kanunda da böyle!
Hatta eskiden yazılı sınav ve mülakat eşit ağırlıktaydı. Yeni kanun ise yazılı sınavın puan ağırlığını 70'e çıkarıyor, mülakat sınavının puan ağırlığını 30'a indiriyor!
Sistemi eskisine göre daha objektif hale getiriyor.
Yine de "Yargı siyasallaşır" diye itiraz ediliyor.
Merhum Ecevit, 1970'lerde yayımlanan "Atatürk ve Devrimcilik" adlı kitabında "Yargı devrimcilerin elindedir" diye açıkça yazmıştı! Yargının belli bir yönde "siyasallaşmış" tutumlarına dair örnekler uzun bir liste oluşturur. Bu çevreler bundan hiç şikâyetçi olmadılar.
Asıl siyasallaşma bu itirazlardır.

Yargı yolu?
Kanuna itiraz edenler adaylığa kabul için mülakat sınavının Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) tarafından yapılmasını istiyorlar. Prof. Zühtü Aslan dikkatimi çekti: HSYK'nın kararları yargıya götürülemez, ama Adalet Bakanlığı mülakat sınavlarında haksızlık yaparsa yargıya gidip iptal ettirilebilir.
Halbuki, HSYK'nın kararlarına karşı yargıya gidilemez; meslekten atılan Van Savcısı yargıya gidememişti nitekim.
Kaldı ki, yeni kanuna göre de, adaylar staj dönemini tamamladıktan sonra, "mesleğe kabul" kararını HSYK verecektir. Son sözü HSYK söyleyecektir.
Anayasa Mahkemesi de 2005/47 Esas sayılı kararında, adaylık için mülakat sınavının Adalet Bakanlığı tarafından yapılmasını Anayasa'ya uygun bulmuş, aksini iddia eden Danıştay'ın başvurusunu reddetmiştir.
Taha Akyol yazdı...

Küpeli'de 14 PKK'lı öldürüldü
Genelkurmay Başkanlığı, Şırnak Küpeli Dağı bölgesinde önceki gün başlayan çatışmalarda öldürülen PKK'lı sayısının 14'e yükseldiğini açıkladı.
Genelkurmay Başkanlığı'nın internet sitesinde yer alan, konuya ilişkin bilgi notunda şöyle denildi: "Şırnak/Küpeli Dağı bölgesinde 4 Aralık günü başlayan çatışmaların devamında, tesirsiz hale getirilen terörist sayısı 14'e yükselmiştir."
Önceki gün bir sığınakta çıkan çatışmada toplam 6 örgüt üyesi öldürülmüş, bir subay şehit olmuştu. Öldürülen PKK'lıların 7 Ekim'de Şırnak bölgesinde görev yapan askeri birliğe düzenlenen saldırıda bir astsubay ile 12 eri şehit eden gruptan oldukları belirtilmişti.
Hakkâri'nin Yüksekova, Şemdinli, Çukurca, Şırnak'ın Uludere kırsalında dün PKK'ya yönelik büyük bir operasyon başlatıldı. Türkiye'ye girdiği tahmin edilen 300 PKK'lının bulunması için başlatılan oparasyonda, komandolar zor koşullara rağmen dağların zirvelerine tırmanıyor, stratejik noktalara konuşlanıyor. Şırnak'ın Cizre ilçesinden hareket eden yaklaşık 300 komando, Uludere-Çukurca arasındaki sıfır noktalarda bulunan karakollara nakledildi. Bölgeye tankların da gönderildiği belirtildi.

Şehit babaya son bakış...


Şırnak Küpeli Dağı bölgesindeki operasyonda şehit olan Topçu Yüzbaşı Sinan Eroğlu, dün İstanbul'da toprağa verildi. Cenaze töreninde şehit yüzbaşının 13 aylık ikiz çocukları Bade ve Kahraman da vardı.
Yüzbaşı Eroğlu için Levent'teki Afet Yolal Camisi'nde düzenlenen cenaze törenine ailesi ve yakınlarının yanı sıra İstanbul Valisi Muammer Güler, 1. Ordu Komutanı Orgeneral İsmail Koçman, Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Hasan Aksay ile vatandaşlar katıldı.
Şehidin eşi Tuba Eroğlu, tören sırasında taziyeleri 13 aylık ikiz çocukları Bade ve Kahraman'ı kucağına alarak kabul etti. Şehit Yüzbaşı Eroğlu'nun Türk bayrağı'na sarılı tabutu, ikindi vakti kılınan cenaze namazının ardından askerler tarafından omuzlara alınarak top arabasına kondu. Eroğlu'nun cenazesi, askeri bando eşliğinde bir süre top arabasında taşındıktan sonra cenaze aracına alındı. Tuba Eroğlu, eşini asker selamı vererek uğurladı. Şehit Eroğlu'nun cenazesi Edirnekapı Şehitliği'nde toprağa verildi

Ne kadar çok çetemiz var maşallah Nişantaşı kafeteryalarında, kapıdan giren alışık müşterilerden bazı genç hanımlarla genç beyler; değişik bir fanus içinde, "dünyada benden başka kimse yok" görüntüleri yayan özel bir portre çiziyorlar.
* * *
Saçlardan, bazen sakallardan, bakışlara ve adım atışlarla oturuşlara kadar sinmiş; bir "kişilik" iddiasının, canlı kartvizitleri gibiler...
* * *
Vaktiyle Vâlâ Nurettin bayılırdı o tiplere.
O dönemlerin Beyoğlu'nda, "bob-stil"lik modası vardı.
Hafif kambur yürüyüş, aşık kemiklerini gösteren dar paçalı pantolon, 3 düğmeli ceket ve küçük düğümlü bir kravat...
"Dünyada benden başka kimse yok" diyen takım.
* * *
Aradan geçen 60'ı aşkın yıl içinde, "artık çok şey değişti çok" saptamalarıyla iddialarının arkasında; "nelerin hiç değişmemiş olduğu" da, göz kırpar durur meraklılarına.
* * *
1- TBMM'deki bütçe tartışmaları sırasında çıkan çatışmalarda, "bütçe yasa tasarısına hiç değinilmemesi" geleneği, 1908'den bu yana bir türlü değişmedi.
* * *
Çetin Altan yazdı...

Metropolitan A.Ş.'ye bir günde iki kıyak!
Metropolitan A.Ş.'nin Göztepe'deki arazisine 'ayrıcalıklı imar izni' veren Büyükşehir Belediye Meclisi'nin, aynı gün şirketin Esenler'deki arazisini de 'Özel Sağlık Alanı'na aldığı ortaya çıktı

Büyükşehir Belediye Meclisi'nin, ayrıcalıklı imar izni verdiği Metropolitan Sağlık ve Eğitim Hizmetleri A.Ş.'nin sahibi Fahrettin Koca'nın, Esenler'deki arazisinin de aynı gün "Özel Sağlık Alanı"na alındığı ortaya çıktı. Planlama ve Park ve Bahçeler Müdürlüğü'nün olumsuz görüş bildirdiği teklifle ilgili rapor Meclis'te oybirliğiyle kabul edildi.
Bahçelievler'deki Nisa ve Koşuyolu'ndaki Medipol hastanelerini de bünyesinde barındıran Metropolitan Sağlık A.Ş.'nin yüzde 95 hissesine sahip olan Koca, 2006'da 1 milyon 250 bin YTL'ye satın aldığı Esenler'deki 2 bin 595 metrekarelik arazisinin "Özel Sağlık Alanı"na alınması için Belediye'ye plan değişikliği teklifi sundu.


Belediye arazisi de dahil edildi
Araziyle ilgili plan değişikliği teklifine, arazinin yanındaki Esenler Belediyesi'ne ait 804 metrekarelik arazi ile iki parsel arasındaki 1161 metrekarelik yol da dahil edildi. Önceki planlarda belediye hizmet alanı, sosyal tesis, bölge parkı, yol ve ticaret alanında kalan 4560 metrekarelik arazinin "Özel Sağlık Alanı"na alınması talep edildi.
Esenler Belediyesi de kendisine ait arazi ve parseller arasında kalan yolun 'Özel Sağlık Alanına' alınması için 'muvafakatname' verdi. Teklifte, parselin tamamında bodrum katların hastane amaçlı ve otopark olarak kullanılması talep edildi.
Kendi kullandığı aracın altında kaldı Aşırı hız nedeniyle karşı şeride geçen sürücü, kamyona çarptı. Camdan fırlayan sürücü, kendi aracının altında kalarak öldü

İstanbul'da önceki akşam başlayan ve gece boyunca devam eden yağmur nedeniyle kayganlaşan yollarda, dikkatsiz sürücülerin neden olduğu kazalarda 4 kişi öldü.
İlk kaza, Şişli Ayazağa Evyap Sabun Fabrikası önünde önceki dün akşam meydana geldi. Çağlayan'da özel bir şirkette şoförlük yapan Ahmet Gürsoy, Ayazağa'daki evine gitmek için otomobiliyle yola çıktı. Havanın yağışlı olmasına rağmen aşırı hız yapan Gürsoy, virajı alamayınca direksiyon hâkimiyetini kaybetti. Kontrolden çıkan otomobil karşı yöne geçerek Esin Soyubelli'nin kullandığı mıcır yüklü kamyona çarptı. Gürsoy'un kullandığı otomobil takla attıktan sonra yaklaşık 30 metre sürüklendi. Bu sırada otomobilin sağ camından dışarı fırlayan Gürsoy, kendi otomobilinin altında ezilerek yaşamını yitirdi. Soyubelli gözaltına alındı.
O-2 otoyolu Bahçeşehir mevkiinde ise aşırı hız yaparak aydınlatma direğine çarpan Romanya plakalı cipte bulunan Mehmet Çetin (41) ve Fethi Toprak (20) yaşamını yitirdi. Vatan Caddesi üzerinde meydana gelen trafik kazasında ise Osman Avcı (37) adlı taksi sürücüsü direksiyon hakimiyetini kaybederen üstgeçidin ayaklarına çarptı. Avcı, olay yerinde öldü.

Türban teferruat
KONDA'nın türban araştırması hayli yankı yaptı. Oysa bize göre artık üçüncü, dördüncü önemde bir konudur türban...
Yakın geçmişte evet önemliydi...
Çünkü toplumda siyasal dinselleşmenin su yüzüne vuran görüntüsüydü. Cumhuriyetin aydınlık yüzünü örtüyordu. Çağdaş görüntüyü değiştiriyordu...
Ama o nokta çoktan aşıldı...
Ülkede gerçekleştirilen "Sessiz İslami devrim" damara girdi. Dört bir yandan ve her zaviyeden görünür şekle geldi... Bu noktadan sonra artık türbana takılmanın alemi yok... Türban, ülkenin hareket ekseninde artık teferruattır...
Türkiye bir İslami tek parti diktasına doğru ilerliyor...
Yasama ve yürütmeyi tamamen eline geçirmiş olan AKP iktidarı yargıyı, medyayı, meslek kuruluşlarını, spor kulüplerini, sendikaları, kooperatifleri, üniversiteleri özetle tüm güç odaklarını da elinde toplamak için var gücüyle çalışıyor...
Altın vuruş ise yeni anayasanın hazırlanıp hayata geçirilmesi ile yapılacaktır...
Kimi kiralık demokratlar hâlâ ülkede demokrasiye gidildiğini yaymaya çalışıyor...
Kimileri dindarlaşmakta olduğumuzu sanıyor...
Oysa "din" diye kitlelerin kafasına geçirilen şey dinden başka bir şey...
Her türlü yolsuzluğu görmezden gelen, yüksek faizle milleti uluslararası para babalarına soyduran, Irak'taki Müslüman kardeşlerine karşı kaliamcı ABD ile kol kola giren bir İslamiyet mümkün olabilir mi?
Bunların din diye yutturdukları, her türlü haksızlığa, soyguna, sömürüye karşı halkı pasifize etmek için icat ettikleri uyutma formülüdür...
Melih Aşık yazdı...

 

Kahvenin hatırına bile hoşgörü yok
Gloria Jean's Coffees, orijinal ismini koruyarak Lefkoşa'da şube açtı. KKTC Başbakanı Soyer, Rumların bağnaz bir tutumla, uluslararası markaların K.Kıbrıs'a yatırım yapmasını engellemeye çalıştığını söyledi..

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne uygulanan ambargoda ilk delik dün oluştu. Gloria Jean's Coffees, orijinal ismini koruyarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde şube açtı. Açılışı katılan KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat "BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon'un söylediği gibi Kıbrıslı Türkler'in artık bir an önce izolasyonlardan kurtulması gerekiyor" dedi ve izolasyonların kalkmasının, Kıbrıslı Türkler'in dünyayla bütünleşmesinin, Kıbrıs sorununun bir an önce çözüme kavuşturulmasına katkıda bulunacağını dile getirdi. KKTC, kurulduğu 1983 yılından beri her alanda ambargoyla karşı karşıya. Kıbrıs sorunun çözümüne dönük olarak referanduma sunulan "ANNAN Planı" çerçevesinde KKTC'ye yönelik ambargoların kaldırılması gündeme gelmiş ancak bu daha sonra uygulanmamıştı. Rumların ekonomik alandaki ambargoları nedeniyle hiçbir uluslararası şirket ülkede şube açmaya yanaşmıyordu. Bazı uluslararası şirketler, özel isimler yaratarak KKTC'de faaliyet gösteriyordu.

'SEVİNÇLE KARŞILIYORUM'
Açılışta konuşan Cumhurbaşkanı Talat, "Atılan bu adımın bizim için çok önemli barışçıl bir yanı vardır. Bir yandan Kıbrıslı Türkler'i dünyayla buluştururken, öte yandan da izolasyonu bir nebze olsun kaldırarak Kıbrıs sorununun çözümüne katkıda bulunuyor, bu anlayışla ben de Kıbrıs Türk halkının cumhurbaşkanı olarak böyle bir yatırımı sevinçle karşılıyorum" dedi.

Türkiye'de sera gazı salım hızı sorunu var
Doç. Dr. Gürkan Kumbaroğlu ile Doç. Dr. Yıldız Arıkan'ın "Karbondioksit Salımları Araştırması", Türkiye'nin sera gazı yaratımı konusunda AB ülkeleri arasında alarm sınırına geldiğini gösterdi..

Boğaziçi Üniversitesi'nden Doç. Dr. Gürkan Kumbaroğlu ile Sabancı Üniversitesi'nden Doç. Dr. Yıldız Arıkan, küresel iklim değişiminin temel nedeni olarak bilinen karbondioksit salımlarına Türkiye'nin etkisini, Avrupa Birliği ülkeleriyle karşılaştıran bir rapor hazırladı. İstanbul'daki üç ayrı tüketici profilinin yaşamlarındaki verilerden yola çıkarak hazırlanan ve Açık Toplum Enstitüsü tarafından desteklenen "Karbondioksit Salımları Araştırması: Türkiye Küresel iklim değişiminin neresinde? Hangimiz ne kadar sera gazı salıyoruz? Çok geç olmadan bireysel ölçekte neler yapabiliriz?" başlıklı çalışmanın detayları oldukça ilginç sonuçlar içeriyor.

TÜRKİYE AB 7'NCİSİ
Rapora göre, Türkiye'nin kişi başı karbondioksit salımı Avrupa Birliği ülkeleri ortalamalarının yüzde 37'si oranında. Kişi başı salımların düşük olmasına rağmen, Türkiye'nin salım yoğunluğu ise AB ülkeleri içinde 7'nci sırada yer alıyor. Türkiye'nin bir birim enerji elde etmek için saldığı karbondioksit ise Avrupa'daki en üst değere eşit. Bu durum Türk sanayisinin karbondioksit salım oranı yüksek olan fosil yakıt gibi enerji kaynaklarına bağımlılığını gözler önüne seriyor. Bu durumun uluslararası rekabet gücünü olumsuz etkileyebileceğinin altı çiziliyor.

BÜYÜK KENTLER BAŞTA
Yaşam tarzlarının karbondioksit salımı üzerindeki etkilerine yer verilen rapora göre, 15 yıllık 1400 cc'lik bir araç, 2000 cc'lik yeni bir dizel araçtan daha fazla karbondioksit salımına neden olurken LPG'li araçlar doğaya, her iki aracın yarısından daha az karbondioksit salıyor.

Tarhan Bey nasıl kullanıldı?
Dün kaldığımız yerden devam ediyorum... Ben Tarhan Erdem'in bazı fikirlerine katılmasam da, akıl yürütme tarzını çok beğenirim.
Çünkü inşaat mühendisliği kökenli bir siyasetçi ve araştırma şirketi sahibi olarak, somut verilere, rakamlara, olgulara dayanarak konuşur.
Bu özelliğine, bir de sempatik, nazik ve mütevazı kişiliğini eklediğinizde Erdem'i dinlemeye doyum olmaz.
Derken bir tuhaflık oldu. Neşe Düzel ile röportaj yapan Erdem, şöyle cümleler kuruyordu:
"Türban takanların yarıdan fazlası bence onu siyasi simge olarak takıyor. Böyle sanıyorum (...) AKP türbanı serbest bırakırsa iki sene içinde, hiçbir üniversitede başı açık kız göremezsiniz. Çünkü toplumsal baskı yaratılır (...)" ( Radikal, 10 Eylül )
"Sanmakta" ve spekülasyon yapmakta bir sakınca görmeyen Tarhan Erdem, aynı röportajda, seçim sonuçlarını tahmin etmede çuvallayan medyayı ise şöyle eleştiriyordu:
"Ben seçim sonuçlarını oturduğum yerden tahmin etmedim. Yüzlerce adam çalıştı. Araştırmaların bir tekniği vardır. Medya öyle yapmıyor ki. Onlar gidiyor, iki, üç kahvede, birkaç insanla konuşuyor."
Bu çok ilginç bir durumdu: Somut veri ve olgulara dayanmaya özen gösteren Tarhan Erdem gitmiş, yerine Emre Kongar ağzıyla konuşan birisi gelmişti.
Doğrusunu isterseniz tedirgin oldum. Erdem'i eleştiren uzun yazımın sonuna, "en az üç ciddi araştırma ile türban oranının arttığının gösterilmesi gerektiği" notunu düştüm.Niye böyle yaptım? Amacım neydi? Anlatayım:
Uydurana, sallayana "Elinde veri var mı" diye sorarsınız. Ama eğer karşınızdaki araştırma şirketi sahibiyse, işte o zaman dikkat etmeniz gerekir.
Emre Aköz yazdı...

Gökyüzünden 'çile' yağdı
İstanbul'u etkisi altına alan sağanak yağış nedeniyle, trafik yine felç oldu Yağışlar yüzünden meydana gelen kazalarda 4 kişi hayatını kaybetti..

İstanbul'da önceki akşam saatlerinde başlayan ve gece boyunca devam eden yağmur dün kentte trafiği durma noktasına getirdi. E-5, TEM Otoyolu ve bağlantı yollarında yoğunluk yaşanırken, boğaz köprülerinde trafik adeta kilitlendi. Özellikle sabah ve akşam saatlerinde yaşanan yoğunluk nedeniyle kilometrelerce uzanan araç kuyruğu vatandaşı çileden çıkardı. Yağış nedeniyle kayganlaşan yollarda çok sayıda kaza meydana gelirken, kazalarda 4 kişi hayatını kaybetti. İstanbul Meteoroloji Bölge Müdürü Mustafa Yıldırım, son 24 saat içerisinde metrekareye düşen yağış miktarının Sarıyer'de 35.8, Florya'da 30.2, Kartal'da 26.8, Bakırköy'de 26.6, Pendik'te 26.1 ve Şile'de 18.4 kilogram olduğunu belirtti.

Önceki gün başlayan sağanak yağmurun bugün öğlen saatlerinde tekrar kent genelinde etkili olacağının tahmin edildiğini kaydetti. Yağışların yarın öğleye kadar aralıklı olarak devam edeceğini ifade eden Yıldırım, kuvvetli rüzgârın da etkisini kaybedeceğini vurguladı.

CUMARTESİ 14 DERECE
Mustafa Yıldırım, sıcaklıkların hafta sonu lodosla birlikte tekrar artarak mevsim normalleri civarına geleceğini dile getirerek, 8 Aralık Cumartesi günü hava sıcaklığının 14 dereceye çıkacağını ve yağış beklenmediğini söyledi. Yıldırım, İstanbul için beklenen en yüksek sıcaklıkların bugün 8, yarın 10 ve cumartesi günü 14 derece olarak tahmin edildiğini belirtti

Babacan Barzani'yi Atina'dan uyardı: Somut bir adım yok
Dışişleri Bakanı Babacan, "Herhalde ne dediğimizi duyuyorlardır. Henüz güvenimizi kazanacak adımlar görmedik" dedi..

Dışişleri Bakanı Ali Babacan, KDP lideri Mesud Barzani'ye Atina'dan yüklendi. K. Irak yönetiminin PKK'ya karşı net irade beyanı göstermediğini söyleyen Babacan, Atina ziyaretinin ardından düzenlediği basın toplantısında "K.Irak'taki irade beyanı konusunda tatmin edici bir açıklama duyamadık. Bazı adımlar atılıyor, fotoğraf ve kamera görüntüleri gösteriliyor ama örgütle mücadelede güvenimizi kazanacak somut adımlar gördük mü derseniz, görmedik" dedi. Sınır ötesi operasyonun "safha safha" başladığını ve ABD ile işbirliğinin sürdüğünü belirten Babacan, "Kuzey Irak'takiler eğer bir şeyler söylemek istiyorlarsa, bunun yolunu biliyorlar. Burada söylediklerimizi duyuyorlardır, anlıyorlardır" dedi. Yıllardır Türkiye'yi ziyaret etmeyen Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani'nin Bağdat Büyükelçisi tarafından İstanbul'da 2 Kasım'da yapılan Irak'a Komşu Ülkeler Toplantısı'na davet edildiği ortaya çıktı. Diplomatik kaynaklar, Talabani'ye ve Irak Başbakanı Maliki'ye toplantıdan 2 gün önce "açık davet"in iletildiğini söyledi.

BAKOYANNİ YEMEK VERDİ
Yunanistan Dışişleri Bakanı Dora Bakoyanni, önceki akşam kendi evinde yemek verdi. Kısıtlı sayıdaki diplomatın davet edildiği yemeğin yanı sıra Yunanistan, Babacan'ın ziyareti sırasında Türk bayrağını Dışişleri Bakanlığı önüne tüm gün boyunca çekerek jest yaptı. İki ülke arasında 2003'te başlayan ve Ege'deki sorunları çözümlemeyi hedefleyen görüşmelere bundan sonra bakanlar da müdahil olacak.

Kalem kırıklığı
İçinde yüzlerce çalışanıyla birlikte el konan ve dün satılan bir gazetede bugün başka bir şey yazamazsınız.
Yazarsınız da, tuhaf kaçar.
Yarın ne yazıp yazmayacağınızı, yazıp yazmayacağınızı da iyi düşünmek gerekir.

"Piyasa"da, çalışanların söz hakkına dair bir hukuk yok.
Üyesi olan ve olmayan, katılan ve katılmayan tüm gazetecilerin yıpranma hakkı hükümet tarafından budanmasın diye yürüyen sendika mesela, dün Taksim'de meydanda, caddede vardı ama işyerinde yok.
Dolayısıyla, bu "Piyasa"da satan ve parasını verip alan, satıcı ve müşteri daima haklıdır!

Biz, kimimiz çok uzun, kimimiz daha yolun başında, "başka bulaşık işlerimiz ile bulanmış, çamurlanmış kafamız ile vicdanımız" yoksa, fikir ve beden emeğini, birikmiş deneyim, yetenek, ders, ibret, görgü, bilgi, merak, çaba, eleştiriyi, kimimizde azıcık yorgun, kimimizde coşkulu heyecanları temsil ediyoruz.
Doğru, sermayesiz gazete, TV olmayabilir ama, "gazetecisiz" hiç olmaz.
Olur da, herkesin iyi bilmesi gerektiği üzre, "gazete gibi" olmaz.
Aynı şekilde; dünyada eşi benzeri bulunmadık ölçüde, banka sefalet ve felaketleri yüzünden "devletin el koyduğu" gazete belki olur; "iktidara halatlanmış" bir gazete ve TV de olur ama onun adı da "gazetecilik" olmaz.

Lakin hayat şöyle cereyan ediyor:
Bazen, gazete ve gazetecilik üstüne, gazetecilerin yapabilecekleri, edebilecekleri, diyebilecekleri cılız, sınırlı, sessiz kalabiliyor. Bizzat gönüllü veya mecburi boyun eğişleri dilsiz kılıyor.
Umur Talu yazdı...

DTP'li Sakık: PKK ülkenin gerçeği 'Hayır' mı diyelim
TRT'de Kürtçe yayının yarım saat olmasını eleştiren Sakık'ın PKK ile ilgili sözleri gerginlik yarattı. AKP'liler Sakık'ın sözlerine tepki gösterdi..

Meclis Genel Kurulu'nda, RTÜK, Cumhurbaşkanı, Sayıştay ve Anayasa Mahkemesi bütçeleri ele alındı. Görüşmeler sırasında söz alan DTP'li Sırrı Sakık, TRT'de yaklaşık 3 yıl önce günde yarım saatlik Kürtçe yayını yapılmaya başlandığını belirtti ve "Kürtçe yayın yapıldığı için ne ülke bölündü ne parçalandı. Anadili Kürtçe olan 15-20 milyon, kendini yarım saatte nasıl ifade edebilir?" dedi.

'YARIM SAAT KÜRTÇE OLMAZ'
Sakık, "Hani birlikte bu ülkeyi kurmuştuk. Kardeşler arasında bir kardeşin 100 televizyonu, bir kardeşin yarım saatlik televizyonu olmamalı" diye konuştu. Sakık, şöyle devam etti: "Üniter yapıya saygılıyız, ancak tek millete asla, asla. Başbakan, 75 Kürt milletvekili olduğunu söylüyor. Uçakta aklına Kürtler geliyor. Burada siz niye hatırlamıyorsunuz? Kürt milletvekilleri niye konuşmuyor? PKK, bu ülkenin bir gerçeği; hayır mı diyelim?" AK Partililer, "Tabii ki 'hayır' diyeceksin" diye laf atarak Sakık'ın konuşmasını kesti. Bunun üzerine Sakık, "Amerika'da Bush ile baş başa PKK konuşuyorsanız, burada da konuşalım. Silahsızlaştırmak, silahı susturmak bizim boynumuzun borcudur" diyerek sözlerini tamamladı.
5 ayda 40 kadını giyimleri yüzünden öldürdüler
Irak'ın güneyindeki Şii kenti Basra'da inanılmaz bir terör yaşanıyor... Son 5 ay içinde İslami kurallara uygun olarak giyinmedikleri gerekçesiyle 40'tan fazla kadının vahşice öldürüldüğü, cesetlerinin de sokaklara atıldığı açıklandı. Reuters haber ajansına konuşan Basra Polis Müdürü Abdülcelil Halef, kadınların bir kısmının çocuklarıyla birlikte öldürüldüğünü, anneleriyle koyun koyuna çocuk cesetleri bulduklarını belirtti. Cesetlerin arasında işkence görmüş, gözleri oyulmuş olanların bile bulunduğunu söyleyen Halef, "Anneleriyle öldürülen 6 ve 11 yaşında çocukları bulduk. Cesetlerinin üzerine kadınları namuzsuzluk ve evlilik dışı ilişkiyle suçlayan notlar bırakıyorlar" diye konuştu.

'HIRİSTİYANLAR BİLE ÖRTÜNDÜ'
Reuters, ülkenin bu en büyük ikinci kentinde duvarlara kırmızı boyalarla "makyaj yaparak ya da başörtüsü takmadan dışarı çıkan kadınların korkunç biçimde cezalandırılacağı" tehditleri yazıldığını belirtti. Olaylarla ilgili tanık bulmanın imkansız olduğunu söyleyen polis müdürü, Hıristiyan kadınların bile ölüm korkusu nedeniyle başörtüsü taktığını belirtti. Reuters, Saddam döneminde Iraklı kadınların son derece rahat bir şekilde giyindiğini, işgal sonrasındaysa İslamcılar yüzünden kadınların baskı altına alındığına dikkat çekti. Bazı Şii aşiret liderleri, ekim ayında Şii İslamcı partilerin güney illerinde sıkı İslami kurallar koyduğunu, silahlı adamlarıyla bir korku devleti yaratmaya çalıştıklarını söylemişti.

Lincoln'süz ve Hasan'sız Galatasaray!..
Fenerbahçe derbisi öncesi, Galatasaray'ın en büyük iki kozu, uluslararası düzeyde futbol oynayan ve son haftalarda müthiş form gösteren Hasan Şaş'ın kırmızı kart görmesi, bu yılın en büyük transferi, Brezilyalı top cambazı Lincoln'ün sakatlanması, kağıt üzerinde ne kadar talihsiz görülüyor.. Oysa gerçek nasıl tam tersi..
Bu iki eksik yüzünden Galatasaray'ın Fenerbahçe'yi Saraçoğlu'nda yenme şansı doğdu.
Lincoln yok.. Yani Galatasaray maçı gerçekten 11 kişi oynama fırsatı bulacak.
Hasan yok.. Yani Galatasaray maçı 11 kişi bitirebilme imkanına sahip olacak.
Bu iki eksik, Galatasaray'ın rakip sahada tam kadro, 11 kişi ile sahaya çıkmasını, sahada 11 kişi ile oynamasını, sahayı 11 kişi terk etmesini sağlayabilecek.
Bundan büyük şans olur mu?.
Biraz ayrıntılara girelim..
Lincoln 20 milyon doların da üstünde bir paraya mal oldu Galatasaray'a.. Günümüz için astronomik bu paraya değdiği de söylendi. Hep söylendi.. Peki ne seyrettik bugüne kadar?.
İlk haftalarda attığı iki gol dışında ne yaptı, hatırlayan var mı?.
Lincoln Galatasaray'ı hep 10 kişi oynattı.. Sahada çok az göründü. Aldığı topların çoğunu kaptırdı, ya da rakibe attı. Bütün duran topları kullandı, biri asist olmadı. Attığı yığınla kornerde tehlike yaratmadı Galatasaray. Rakip kaleci antrenman yaptı sanki..
Hıncal Uluç yazdı...

 

Yoğun bakım servisindeki 9 günlük görüntüler kayıp
Müdahil avukat, Malatya Zirve Yayınevi'nde işlenen cinayetin en önemli sanığı Emre Günaydın'ın yoğun bakım servisinde yattığı 9 günlük kayıtların kayıp olduğunu söylerken, Emniyet Müdürü Kaya ise, görüntülerin hepsinin adliyede olduğunu belirtti. 
Malatya'da Zirve Yayınevi'nde misyonerlik yaptıkları gerekçesiyle öldürülen üç kişinin katıl zanlıları ile ilgili çıkan iddialar, gözlerin yeniden davaya çevirilmesine neden oldu. Davanın en önemli zanlısı Emre Günaydın'ın hastanede yattığı dönemde kaydedilen görüntülerin silindiği iddiası Malatya Emniyet Müdürü Ali Osman Kahya tarafından yalanlanırken, müdahil avukatlarından Erdal Doğan, görüntülerin en kritik 9 günlük bölümünün kaybolduğunu söyledi.

KOMAYA GİRMİŞTİ

Olaydan sonra polisin geldiğini görünce, Ağbaba İş Hanı'nın üçüncü katındaki olay yerinden aşağı atlayarak ağır yaralanan en önemli sanık Emre Günaydın, Turgut Özal Tıp Merkezi (İnönü Üniversitesi Araştırma Hastanesi) beyin cerrahi yoğun bakım servisine alındı. 26 Nisan tarihinde komadan çıkan Emre Günaydın, 10 Mayıs'ta normal servise alındı.

SAVCININ TAYİNİ ÇIKTI

Emre Günaydın hastaneye kaldırıldığı andan itibaren, kaldığı odalara, savcılık kararıyla kamera yerleştirildi, iki ayrı kamera, 24 saat kayıt yaptı. Kameralardan birinin kayıtlarının polisler tarafından imha edildiği anlaşılırken diğerinin akıbati bugüne kadar anlaşılamadı

İşte dünya devlerine meydan okuyan Türkler
Yönetim danışmanlık firması Boston Consulting Group'un yayınladığı dünya devlerine rakip firmalar listesinde 3 Türk de var

Dünyanın önde gelen yönetim danışmanlık firmalarından Boston Consulting Group (BCG), 100 şirketten oluşan dünya devlerine rakip firmalar listesini yayınladı. Bu şirketler arasında Koç Holding, Sabancı Holding ve Vestel de bulunuyor. Gelişmekte olan ülkelerin şirketlerinin dahil edildiği listeye Türkiye'den de üç şirket girdi. Gelişmekte olan ülkelerin şirketlerinin hızlı bir şekilde globalleştiklerine ve sektör liderlerine büyük bir tehdit yarattıklarına işaret eden BCG, bu yılki listede geçen seneden farklı olarak 17 şirketin yer aldığını açıkladı. BCG'ye göre hızla büyüyen ve sektörlerin yeniden yapılanmasına neden olan bu şirketlerin yıllık cirolarının toplamı 1.2 trilyon dolara ulaşıyor. BCG, bu rakamın 2010 yılına kadar 3.3 trilyon dolara, 2015 yılına kadar da 11.8 trilyon dolara ulaşmasını bekliyor. BCG'nin listesindeki 100 şirketten 41 tanesi Çinli. Listeye Hindistan'dan 20 şirket girerken, onu 13 şirket ile Brezilya takip ediyor. Kalan şirketler ise aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 11 ülkeye ait

BCG'nin listesine girmeyi başaran Koç Holding, Türkiye'nin de içinde bulunduğu 30 ülkede perakendeden, beyaz eşyaya, otomotivden enerjiye çok sayıda iştirakleri ile faaliyet gösteriyor. Koç Holding'de 88 bin kişiyi istihdam ediyor. Holding'in 2006 yılı konsolide faaliyet kârı 2.081 milyon dolar.

Saldırmak yerine cevap verin
Her şeyi ne kadar yanlış anlıyorlar! Türkiye'de kadınların önemli bir bölümünün, kentlerde daha az kırsalda daha çok olmak üzere, başlarını örttüğünü bilmeyen yok; bütün kamuoyu yoklamalarında yüzde 60'ların üzerinde bir kitleyi oluşturuyor başörtülüler... Bu kitlenin şartlara bağlı olarak sayıca azalması veya çoğalması her zaman mümkündür. Milliyet'te çıkan araştırmada başörtülü kadınların oranında 5 puanlık (64.2'den 69.4) bir artış görünüyor ve buna şaşırmak gerekmiyor.

Ancak gazetenin biri “Türbanlı sayısı 4 kat arttı” abartısını manşete taşırsa işte buna hem şaşılır, hem de tepki verilir. Üstelik de, 'araştırma' diye piyasaya sürülen üç ay önceye ait 'bayat' bir anket ise ve hemen hemen aynı tarihlerde yapılmış üç başka çalışmayla (TESEV, MetroPoll ve A&G'nin araştırmalarıyla) ciddi bir biçimde çelişiyor ise daha da şaşılır ve daha fazla tepki gösterilir.

Başörtüsü ile türban arasında ne gibi bir fark var dersiniz?

Üniversitelerde sürdürülen yasağı onaylayanlar açısından büyük bir fark olduğunu biliyoruz; 'başörtüsü' dedikleri ve her zaman “Büyükannemin de taktığı” türden cümleciklerle desteklenen baş bağlama tarzına itiraz etmiyor o çevreler... Buna karşılık 'siyasal İslâm' ile irtibatlayıp 'siyasal simge' olarak nitelendirdikleri 'türban' konusunda ise pek tepkiseller...

Fehmi Koru yazdı...

Hasarlı kazalarda polis beklemeye son
İçişleri Bakanı Atalay, 2008'den itibaren hasarlı trafik kazalarında polis raporu zorunluluğunu kaldıracaklarını açıkladı

İçişleri Bakanı Beşir Atalay, 2008 nisan ayından itibaren hasarlı kazalarda artık trafik polisinin beklenmesine gerek olmayacağını ve tarafların sorunu sigorta şirketleri aracılığı ile çözeceğini açıkladı. Bakan Atalay, "Trafik Güvenliği, Hedefler ve Çözüm Projeleri" konulu bir basın toplantısı düzenledi. Atalay'ın verdiği bilgiye göre, 1 Nisan 2008 tarihinden itibaren, hasarlı kazalarda trafik polisi beklenmeyecek. Taraflar sorunu sigorta şirketleri aracılığı ile çözecek. Böylece trafiğin kilitlenmesinin de önüne geçilmiş olacak. Atalay, yeni uygulamayı "iki taraf anlaştığında sadece hasarlı kazalarda bir form doldurulucak ve sigorta şirketine verecekler" sözleri ile açıkladı. Beşir Atalay, direksiyon başındaki sürücülerin sigara kullanımı konusunda da bir yasak getirmeyi planladıklarını açıkladı.

Washington Post gazetesine göre, Murat Kurnaz Guantanamo'da boş yere 5 yıl hapis yattı

2001 yılında, Pakistan ziyareti sırasında terörist olduğu gerekçesiyle tutuklanarak ABD güçlerine teslim edilen ve daha sonra Guantanamo'da yaklaşık 5 yıl tutsak kalan Türk asıllı Murat Kurnaz'ın boş yere 5 yıl hapis yattığı ortaya çıktı. Washington Post gazetesinin haberine göre, ABD'de gizliliği yeni kaldırılan belgeler, 2002 yılında Guantanamo'ya gönderilen Kurnaz'ı yakalayan ABD'li yetkililerin, birkaç ay sonra "Kurnaz terörist değildir" dediğini ortaya koydu. Amerikan Bölge Yargıcı Joyce H. Green'in 2005 tarihli raporuna göre, Guantanamo'daki bir Tuğgeneral'in, Kurnaz'la ilgili izlenimleri delil olarak kullandı.

Bunlar arasında, Kurnaz'ın ABD milli marşı çalınırken namaza devam etmesi, hapishane avlusundaki basketbol potasının boyunu sorması bulunuyor.

Devletin büyük ve birikmiş bir özür borcu var…
Misyoner katliamı davasıyla gündeme gelen derin ilişkiler sistem kirliliğinin ne denli korkutucu boyutlarda olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.
Bu derin kirliliğin işaret ettiği temizlenme gereği de o denli derindir…
O denli derindir, zira gerçek sorun ve gerçek temizlik kişilerin değil, kurumların oynadığı rolle ilgilidir.
Yaptırım olmayan yerde, yaptırımın kurum politikalarını hedeflemediği yerde siyasi temizlik yapılamıyor.
Örnek mi?
Yunanistan'daki "son askeri darbe"yi gerçekleştiren ve hayatta kalan "generaller"den sonuncusu uzun süren hapis döneminin ardından, yaşından ötürü affa uğrayabilmesi için toplumdan özür dilemek zorunda bırakıldı.
Türkiye'de "son askeri darbe"yi gerçekleştiren "general" ise "Güney sahilleri"nde yaşıyor, resim sergileri açıyor, pop şarkıcılarla yanak yanağa pozlar veriyor, siyasete ilişkin beyanatlar veriyor.
Ali Bayramoğlu yazdı...

İran'ın nükleer sırları Askeri istihbarattan


ABD istihbarat kurumlarının, İran'ın nükleer silah geliştirme planı olmadığına dair son raporundaki bilgileri, Türkiye'de kaybolan İran Devrim Muhafızı General Ali Rıza Askeri'den aldığı iddia edildi 


İran'ın nükleer silahlar programını 2003'de dondurduğunu bildiren ABD'deki 16 istihbarat kuruluşunun yayınladıkları ortak raporda, İran konusunda edindikleri bilgileri bir süre önce Türkiye'de esrarengiz bir şekilde kaybolan İran Devrim Muhafızı Komutanı Ali Rıza Askeri'den almış olabileceği ileri sürüldü. İngiliz The Guardian gazetesi, Amerikan istihbarat ajanslarının İran konusunda U dönüşü yapmaları ve maddi bilgi edinmelerinin İran'dan Amerika'ya kaçan birinden kaynaklanabileceğini öne sürdü.

Bu konuda akla gelen ilk kişinin, İran Devrim Muhafızı Generali Ali Rıza Askeri olduğunun belirtildiği haberde, “ABD İran'la ilgili bu maddi bilgilere Askeri'yi sorgulayarak ulaşmış olabilir” görüşü dile getirildi. İran'ın eski Savunma Bakan Yardımcısı Askeri, 7 Şubat'ta Suriye üzerinden geldiği İstanbul'da esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolmuştu. İran'ın gizli nükleer ve askeri programlarına ilişkin en yetkili isimlerden biri olarak gösterilen Askeri'nin ABD'ye iltica ettiği öne sürülüyor.

'RAPOR İRAN'IN ZAFERİ'

Öte yandan İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, raporun, “İran'ın büyük güçlere karşı kazandığı zaferin ilanı olduğunu” söyledi. Ahmedinejad, ABD istihbaratının İran'ın nükleer programına ilişkin açıkladığı raporun “çok açık bir şekilde, nükleer konuda İran'ın doğru bir yolda ilerlediğini teyit ettiğini, ileri sürdü. İran'a yönelik yeni yaptırımlar konusunda vereceği alacağı tutumun kritik önem taşıdığı Çin yönetimi de, Amerikan istihbaratının hazırladığı raporun, yeni yaptırımlara ihtiyaç duyulduğu konusundaki kuşkuları artırdığını açıkladı

Çalık'tan Sabah-atv'ye 1 milyar 100 milyon $
Sabah-atv ihalesine tek başına katılan Çalık Grubu'nun önderliğindeki Turkuvaz Konsorsiyumu, muhammen bedel olan 1 milyar 100 milyon dolarlık teklifte bulundu. İhale ile ilgili son kararı TMSF Fon Kurulu verecek. Karar yarın açıklanacak

Tasarruf Mevzuatı Sigorta Fonunun (TMSF), ATV-Sabah'ın satışı için düzenlediği ihalede, Çalık Grubu 1 milyar 100 milyon dolarlık teklifte bulundu. Çalık Grubu'nun tek başına katıldığı ihade verdiği teklif fon kurulunun onayına sunulacak. Sonuç yarınki toplantıda belli olacak. Dün TMSF'ye ait Ahmet Afif Paşa Yalısı'nda gerçekleşen ihale için ön yeterlilik alan Nurol-Carlyle ile RTL-Sancak-İpek konsorsiyumlarının teklif vermekten son anda vazgeçtikleri ihaleye tek başına katılan Çalık Grubu'na ait Turkuvaz Radyo Televizyon Gazetecilik ve Yayıncılık A.Ş.'nin yazılı teklifinin yer aldığı zarfın konulduğu şeffaf kutu açıldı. Turkuvaz Radyo ve Televizyon, ATV ve Sabah için belirlenen muhammen bedel olan peşin bedel olarak bir milyar 100 milyon dolarlık teklifte bulundu.

10 MİLYON DOLAR DAHA

TMSF Satış Komisyonu Başkanı Fethi Çalık, Turkuvaz Radyo ve Televizyonun teklifinin duyurulmasının ardından, açık artırma aşamasında teklif aralıklarının 10 milyon dolar olacağını belirterek, "Açık artırma aşamasında en azından biraz daha, sizden 10 milyon dolar daha bir teklif alsak" dedi. Çalık Holding Hukuk Müşaviri Serhat Demir ise "Zarftaki 1 milyar 100 milyon dolar fiyatıyla bağlı durumdayız" yanıtını verdi. Bunun üzerine Fethi Çalık, "Biz de 1 milyar 100 milyon dolarlık teklifi kabul ediyoruz ve bunu onaylamak üzere Fon Kurulu'na arz edeceğiz" şeklinde konuştu. 
ATV-Sabah Ticari ve İktisadi Bütünlüğü içerisinde, ATV, Radyo City, Sabah, Takvim, Günaydın, Yeni Asır, Pas, Fotomaç gazeteleri, Bebeğim ve Biz Merkez, Sinema Merkez, Sofra Merkez, Home Art Merkez, Şamdan Plus, Yeni Aktüel, Para, Global Enerji Merkez, Transport ve Hukuki Perspektifler dergileri bulunuyor

İran'da sevinç, İsrail'de panik!
CIA, FBI, NSA gibi temel istihbarat teşkilatlarının yanı sıra Kara, Hava, Deniz hatta Sahil Güvenlik istihbaratını da katarsak, 16 değişik istihbarat teşkilatının ortak kararı İran'ın nükleer bomba yapmaktan vazgeçtiği yönündeymiş! Usame Bin Ladin'i bulamayan, Irak işgali öncesi internetten topladığı “istihbarat dosyaları” ile dünyayı avutan anlı şanlı teşkilatlar bu sefer gerçeği görmüş! Tahran nükleer silahlar yapıyormuş ama 2003 yılında dünya baskı yapınca vazgeçmiş!

Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov, İran'ın 2003'ten önce de böyle bir çalışması olmadığını söylüyor. ABD istihbarat raporundan sonra dünyada İran'ın nükleer silah ürettiğine inanan tek ülke kaldı, o da İsrail. Kendi nükleer gücünün tartışmaya açılmasına bile tahammül edemeyen İsrail İran'ın atom bombası yapmasının yakın olduğuna inanıyor.

Hangisi doğru acaba? İran'ın resmi tezleri ABD istihbaratı tarafından savunulur oldu. İstihbarat mı doğru, yoksa başka bir şey mi var o da belli değil. O zaman bugüne kadar çıkarılan onca gürültünün sebebi neydi? Yine yalanlar üzerine mi dünya harekete geçiriliyordu? Ya da İran'ın gerçekten böyle bir amacı yok mu, hiç olmadı mı? Bence bütün bu soruların cevabını verirken sabırlı olmakta yarar var.

Görüntü şu: Rapor, ABD yönetimine indirilen dev bir darbe oldu. Bush yönetimi, İran'a müdahaleyi içeren askeri seçeneği masadan kaldırdı. İran'da büyük sevinç uyandırdı. Dünya İran tezlerini kabul etme aşamasına geldi ve Tahran nükleer mücadeleyi kazandı. Aynı rapor, İsrail'de büyük paniğe neden oldu. İsrail istihbaratının telkinleri ABD istihbaratını ikna edemedi. Hatta ABD istihbaratı İsrail istihbaratına rezerv koydu. Aynı anlaşmazlık Ehud Olmert yönetimiyle George Bush yönetimi arasında da mevcut.
İbrahim Karagül yazdı...


İşte 'Bilge Kral'ın 4 Türk'e hediye ettiği silahların sırrı 
Yıl 1995... Bosna Savaşı'nın en yoğun yaşandığı aylar. Binlerce Müslüman'ın Sırplar tarafından katledilmesine dünyanın ses çıkarmaması, Türkiye'yi harekete geçirir.

Birleşmiş Milletler'in silah ambargosu yüzünden kendisini savunamayan Boşnaklara yardım edilmesi için düğmeye basılır. Çeşitli yerlerden toplanan 3 milyon dolarla silah satın alınıp el altından Bosna'ya gönderilmesi kararlaştırılır. Pakistan asıllı Amerikalı bir silah tüccarına 3 milyon dolarlık ödeme yapılır; fakat silahlar Türkiye'ye gelmez. Ankara'da hemen 4 kişilik bir ekip oluşturulur ve hem parayı hem de devletin itibarını kurtarmak için 'çok gizli' operasyon başlar.

Başında, aynı zamanda profesör olan bir albayın bulunduğu ekip, film senaryolarını aratmayacak bir plan hazırlar; Amerikalı tüccarın kendi ayağıyla Türkiye'ye gelmesini sağlar. Bosna'ya gidecek 3 milyon dolar bir bankanın Ankara-Küçükesat şubesine transfer edilince tüccarı bırakan özel ekip, iki ülkeyi önemli bir sıkıntıdan kurtarır. Bu başarı Bosna'nın Bilge Kral lakaplı lideri Aliya İzzetbegoviç'i çok duygulandırır. Operasyona katılanlara Smith-Wesson'un 150 yıl önce ürettiği modelin son versiyonundan 4 adet gönderen İzzetbegoviç, bir de teşekkür beratı kaleme alır: "Bosna-Hersek Cumhuriyeti'ni tecavüze ve Boşnak milletini soykırıma karşı savunmak için vermiş olduğumuz mücadele süresince yapmış olduğunuz her şey için şükranlarımı sunuyorum."

Sabah ve atv, 1,1 milyar dolara Çalık'ın
Çalık Grubu Hukuk Müşaviri Serhat Demir: "Sabah Gazetesi'nin temel yayın politikasında değişiklik düşünmüyoruz."
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun atv-Sabah'ın satışı için düzenlediği ihalede, tek katılımcı Çalık Grubu şirketlerinden Turkuaz Radyo Televizyon, 1 milyar 100 milyon dolarlık teklif verdi. Fon yönetim kurulunun bugün yapacağı toplantıda ihaleyi onaylamasının ardından satış kesinleşecek. Çalık Grubu Hukuk Müşaviri Serhat Demir, daha önce Tüpraş, Türk Telekom ve Petkim ihalelerine de katılan grubun atv ve Sabah'ın temel yayın çizgisinde değişiklik düşünmediğini söyledi. Demir, "Hedefimiz, atv ve Sabah'ı daha beğenilen, bölgesel ve küresel boyutta daha da etkili kurumlar haline getirmek, marka değerlerini daha da yükseltmektir." dedi. Çalık Grubu 1,1 milyar doları peşin ödeyecek. Çalık, atv Televizyonu, Radyo City, Sabah, Takvim, Günaydın, Yeni Asır ve Pas Fotomaç gazeteleri ile Bebeğim ve Biz, Sinema, Sofra, Home Art, Şamdan Plus, Yeni Aktüel, Para, Global Enerji Merkez, Transport ve Hukuki Perspektifler dergilerinin sahibi olacak.

Günlerdir beklenen ihale, kırmızı bültenle aranan işadamı Kemal Uzan'ın yalısı olarak bilinen ve borçlarına karşılık Uzan Grubu'ndan devralınan İstinye'deki Ahmet Afif Paşa Yalısı'nda gerçekleştirildi. Bir milyar 100 milyon dolar muhammen bedele sahip atv-Sabah Ticari ve İktisadi Bütünlüğü'nün satışa çıkarıldığı ihaleye sadece Çalık Grubu Şirketi Turkuvaz Radyo Televizyon Gazetecilik ve Yayıncılık AŞ katıldı. Çalık Grubu'nun kapalı zarfından muhammen bedel olan 1,1 milyar dolarlık teklif çıktı.

Toplu iğnenin ucundaki örtü 
Geçenlerde bir gazetenin iri puntolu sürmanşeti şöyleydi: "Türbanlı sayısı dörde katlandı." Hayretle karşıladım başlığı; çünkü haber ilk bakışta örtünen insan sayısının dört misli arttığını düşündürüyordu.
Yani, ilk araştırmada üç milyon kişi türban takıyorsa, şimdi bu sayı on iki milyona ulaşmış sanılıyordu. Haberin detayına inince anlaşılıyor ki örtünmeyi çarşaf, yemeni, başörtüsü ve türban diye dörde ayırmışlar; bu dörtlü tasnifin içinde türban takanların sayısının arttığını tespit etmişler.

Haydi, çarşaf ve yemeniyi anladık; türban ve başörtüsü arasındaki fark ne(ler)den oluşur? Bunu hafta başındaki genel yayın toplantısında arkadaşlara sordum; net bir cevap alamadım. Örtülü arkadaşlarımız da bu soruya net cevap veremiyor. Bizim muhabirler, araştırmanın başındaki Tarhan Erdem'e sormuşlar bu farkı, "Herkes bilir, etekle pantolon arasındaki fark gibidir." demiş. Böyle cevap mı olur?

Türban ve başörtüsü tartışması, sembolik bir ayrıma dayanıyor. Şöööyle bağlarsan başörtüsü oluyor, böööyle bağlarsan türban oluyor. Peki dünya markası şirketlerin ürettiği eşarp nasıl bir şey? O da herhalde bağlanma şekline göre değişiyor; kâh türban oluyor, kâh başörtüsü. Peki bir zamanlar "başörtüsü yanlıştır, şu tarz bağlanırsa türban olur ve bu daha modern bir tercihtir" diye türban teşvik edilmiyor muydu; hatta bu tarz bağlama şekline Mevhibe İnönü örnek gösterilmiyor muydu? Ne oldu da şimdi şehirlerde örtünen herkese "türbanlı" deniyor ve bu kişilerin tehlikeli! olduğu ima ediliyor?

Ekrem Dumanlı yazdı...

Babacan: K.Irak, henüz güvenimizi kazanamadı
Dışişleri Bakanı Ali Babacan, Kuzey Irak'taki bölgesel yönetimin terörle mücadelede Türkiye'nin güvenini kazanacak adımlar atmadığını söyledi 
PKK'yı izole etme konusunda Bağdat hükümetinin açık beyanatları olduğunu; ancak Kuzey Irak'tan tatmin edici net açıklamalar duyulmadığını vurguladı. Resmî ziyaret için gittiği Atina'da Türk basın mensuplarıyla sohbet toplantısı düzenleyen Bakan Babacan, Türkiye'nin ne kadar meşru zeminde ilerlediğini bütün dünyanın gördüğüne dikkat çekti. Geçtiğimiz hafta sonu düzenlenen sınır ötesi operasyonun sınırlı olduğu yönündeki haberlere değinirken, "Terör örgütünü yok etmek için ne gerekiyorsa bu, operasyon sınırları içindedir." çıkışında bulundu. Üst düzey bir kaynak da, "Bazıları- nı belki hiç duymayacaksınız." ifadesini kullandı.

Türkiye'nin Kürt yönetiminden somut beklentileri bulunduğunu hatırlatan Ali Babacan, bundan ne kastettiğinin sorulması üzerine, "K. Irak'takiler bunu çok iyi anlıyor." dedi. Bakan, K. Irak'taki Kürt yetkililerle temas kurulduğuna dair haberlere de cevap verdi. Ali Babacan, K. Irak'takilerin eğer kendilerine bir şey söylemek isterlerse bunun yollarını bildiklerini kaydetti ve Türk yetkililerin söylediklerinin de onlar tarafından duyulup anlaşıldığını dile getirdi.
İdam mahkumu beraat etti
ABD'de 15 yıldır idamını bekleyen mahkum, yeniden yargılandığı davadan beraat edince serbest kaldı.
İdam mahkumu 55 yaşındaki Michael Lee McCormick, 1987 yılında Donna Jean Nichols adlı kadını başından silahla vurarak öldürdüğü ve cesedini bir alışveriş merkezinin parkına gömdüğü iddiasıyla 1998'de mahkemeye sevkedildi. Öldürülme olayından 2 yıl sonra, sahte araba hırsızlıkları düzenleyen kılık değiştirmiş bir polis görevlisinin, bir cinayet işinde ortak çalışmayı önerdiği McCormick'ten aldığı, cinayeti itiraf ettiğini gösteren ses kaydı üzerine mahkeme, McCormick'in, yaptığı bir soygunu polise ihbar etmesini önlemek amacıyla Nichols'ı öldürdüğü görüşüne vararak sanığı idam cezasına çarptırdı.

Temyiz mahkemesinin, yargılama sürecinde yeterli hukuki danışmanlık hizmeti alamadığına karar vermesi üzerine 2001 yılında yeniden yargılanmasına karar verilen McCormick'i savunan avukatı Michael Richardson, mahkemenin, olay yerinde bulunan bir saç teli üzerinde yapılan DNA testinin, bu saç telinin müvekkiline ait olamayacağını kabul ettiğini söyledi.

Richardson'ın, iddia makamının elinde bulunan tek kanıt olan McCormick'in itirafının kayıtlı olduğu ses bandının, polisin, ''alkolik ve sürekli yalan söyleyen birisi olarak bilinen'' bir kişiye kurduğu komplo sonucu elde edildiği biçimindeki savunmasını kabul eden mahkeme, 15 yıldan beri ölüm hücresinde bulunan McCormick'in beraatine karar verdi.

Vladimir Putin ve "hükümran demokrasi"
Bahçeşehir Üniversitesi'nde verdiğim derslerden birinde öğrencilerle ülkelerin "sert" (ekonomik ve askerî) ve "yumuşak" (başka ülkelere model/örnek olma) gücü üzerinde konuşuyorduk. Öğrencilerden biri, Rusya'nın Türkiye üzerinde "yumuşak gücü" olup olmadığını sordu. İlginç bir soruydu. 
Cevaben, "geleneksel düşman" Rusya'nın Soğuk Savaş yıllarında "devrimci gençler" arasında bile fazla bir itibar görmediğini, ama şimdilerde Rusya'ya bir ilgi uyandığını söyledim. Geçtiğimiz yıllarda MGK Genel Sekreteri olan bir generalin, AB ile ilişkiyi kesip Rusya (ve İran) ile yakınlaşmayı önerdiğini, Rusya Başkanı Vladimir Putin'in bir dünya değerlendirmesinin Genelkurmay Başkanlığı'nın internet sitesine aktarıldığını hatırlattım. Ama buna çok fazla bir anlam yüklenemeyeceğini de ekledim. Öğrenciler, Türkiye ile Rusya arasında son yıllarda iyileşen ilişkilere dikkat çektiler. Bunun, büyük ölçüde ekonomik nedenlerden (enerji, turizm) kaynaklandığı hususunda anlaştık.

Pek çok nedenle Rusya'da olup bitenlerin izlenmesinde kuşkusuz büyük yarar var. Bunun için, Moskova'ya birkaç günlük ziyaret dışında Rusya hakkında birinci elden bilgim olmamakla birlikte, "devrimci gençlik" yıllarımdan beri Rusya hakkında okumayı sürdürüyorum.
Şahin Alpay yazdı...

Kürt Konferansı: İmralı'yı kapatın, Öcalan'ın sıhhatine dikkat edin
Avrupa Parlamentosu'nda yapılan ve 2 gün süren "AB, Türkiye ve Kürtler" Konferansı, PKK'yı kınamazken, İmralı Hapishanesi'nin kapatılmasını talep etti.

AB'nin terör örgütü ilan ettiği PKK propagandasının yapıldığı, "Öcalansız olmaz", "Öcalan'ın Kürt soruna çözüm teklifleri" gibi kitapçıkların dağıtıldığı konferansın sonunda yayınlanan nihai bildiride de tartışmalı tekliflere yer verildi. Bildiri, üstü kapalı şekilde PKK'nın terör örgütleri listesine konulması kararının da gözden geçirilmesi çağrısı yapıyor. Kürt halkının "anayasal" olarak tanınmasının talep edildiği bildiride anadilde eğitimin sağlanması, PKK ile müzakerelere girilmesi gibi talepler dile getiriliyor. PKK'nın kınanmadığı nihai bildiri, terör örgütü ile Türkiye'ye silahları bırakma çağrısı yapıyor. 
İmralı'daki hapishane acilen kapatılmalıdır. "Sayın Öcalan'ın" mahkumiyet şartları ve özellikle de sağlığına ilişkin Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi'nin tavsiyeleri dikkate alınmalıdır.
Avrupa hükümetleri, Avrupa'da faaliyet gösteren ve Türkiye'yi barışçıl çerçevede eleştiren örgütleri soruşturmamalıdır. Özellikle bazı Kürt örgütlerinin tanımlanmasını gözden geçirmelidir.
Türk hükümeti, Türkiye'de Kürt halkının mevcudiyetinin anayasada tanınması için geniş katılımlı bir tartışma başlatmalıdır.
Türkiye ve Avrupa Birliği, anadilde eğitimin sağlanması için bir plan geliştirmelidir.
Tatvan'da esrarengiz duman...
Bitlis'in Tatvan ilçesinde Van Gölü Feribot İşletmesinin yakınındaki bir mağaradan yükselen duman endişe yarattı.
Tatvan Belediye Başkan Vekili Ferit Kiler, bugün öğleden sonra kendilerini arayan Feribot İşletme Müdürlüğü yetkililerinin bir mağaradan duman çıktığını bildirdiklerini belirterek, şunları söyledi:

''Bu duyum üzerine itfaiye ekibini yanımıza alarak, dumanın yükseldiği mağaraya gittik. Mağaraya bir süre su sıktıktan sonra dumanın azaldığını görünce oradan ayrıldık. Bunun oyun amacıyla mağarada ateş yakan çocukların işi olacağını düşündük. Ancak duman gece de devam edince, olayın farklı bir boyutunun olabileceği ihtimalini ele alarak olay yerine ilçedeki jeoloji mühendislerinden birinin gitmesini uygun bulduk. Çünkü Doğu Anadolu fay hattının o bölgeden Van'a doğru uzandığı söyleniyor.''

Mağaradaki taşların arasından dumanların yükseldiğini belirten Kiler, bu dumanların devam etmesi halinde yarın il dışından uzmanları ilçeye getirerek ciddi bir inceleme yaptıracaklarını bildirdi.

Dumanların çıktığı yerde incelemelerde bulunan Jeoloji Mühendisi Suat Başar ise şunları bilgileri verdi:

''Burada yer altı hareketi olma ihtimali var. Gazlar yer altından zayıf noktalardan çıkar. Radon gazı olma ihtimali var. Radon gazı olup olmamasının kesinleşmesi için, gaz ölçümleri olması lazım. Gazların çıktığı yerlerde mutlaka deprem olacak diye bir şey yok. Ama bir öncü haber olma ihtimali de var. Yarın uzmanların burada detaylı bir şekilde inceleme yapması gerekir.

"Tanklar değil, TIR'lar gelsin..."

Türkiye'nin, artık iç mesele olmaktan çıkmış, birbirine geçmiş, bu yüzden de çözümü hayli zorlaşmış bir problemi var: Kürt sorunu ve PKK terörü. Birinin çözümü, diğerinin de çözümünü kolaylaştıracak. 
Amerika'nın Irak'ı işgalinden sonra bu mesele yeni bir zemine kaydı. Şartlar değişti, devreye yeni unsurlar girdi. En önemli üç unsur ise; ABD'nin Irak'taki varlığı, Kuzey Irak'ta bir Kürt Bölgesel Yönetimi'nin kurulması ve AK Parti'nin PKK tabanını zayıflatan seçim başarısı.

Başbakan Erdoğan'ın Washington ziyareti yeni yol haritasını çizdi. Hem ABD ile hem Barzani yönetimi ile karşı karşıya gelinmeyecek, ABD ile Kürtlerin arası da açılmayacaktı.

Pekiyi bu yeni dönemde Türkiye ile Kuzey Irak Kürt Yönetimi arasındaki ilişkilerin geleceği nasıl belirlenecek?

Öncelikle bizim bir kısım medyamızın Irak Kürtlerini düşman ilan etmekten, Talabani ve Barzani ile alay etmekten vazgeçmesi gerekiyor. İkincisi de, Kuzey Irak Kürtlerinin Türkiye ile ilgili bakış açılarının, değerlendirmelerinin bizim kamuoyumuza doğru aktarılmasıdır... Gerçekten Kuzey Irak Kürtleri Türkiye için ne düşünüyor, bizi nasıl görüyorlar?

Geçen hafta Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'ndan Erkam Tufan Aytav'ın organizatörlüğünde bir grup gazeteci ve akademisyen Kuzey Irak'a gittiler. Sayın Aytav'la uzun uzadıya görüştüm. Kısaca anlatayım.
Hüseyin Gülerce yazdı...


 

 

Kenthaber
Yayın Tarihi : 6 Aralık 2007 Perşembe 05:11:15
Güncelleme :6 Aralık 2007 Perşembe 07:11:17


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?