22
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

BUGÜNÜN BASIN ÖZETLERİ

 

2 PKK’lıyı verdik El Kaide’liyi verin
Kırmızı bültenle aranan, biri polis toplam 9 kişinin katili 2 PKK’lı teröristin, Alman makamlarınca eylül ve kasım aylarında Türkiye’ye iade edildiği açıklandı. Almanya Büyükelçisi, kendilerinin de Kasım ayında Konya’da operasyonla yakalanan terör örgütü El Kaide üyesi, Alman vatandaşı Atilla Selek’in iadesini istediklerini açıkladı.

ALMANYA’nın, teröre karşı başlatılan işbirliği çerçevesinde, Türk Adalet Bakanlığı’nın kırmızı bültenle aradığı PKK üyesi Mehmet İltaş ve Mehmet Eşref Kızılay’ı yakalayıp Türkiye’ye iade ettiği ortaya çıktı. Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Eckart Cuntz, "Biz de Konya’da yakalanan İslamcı teröristin iadesini istiyoruz" derken, son 10 yılda AB ülkelerinden terör zanlısı sadece 10 kişiyi alabilen Türkiye, şimdi El Kaide tutuklusu için Almanya’nın talebini inceliyor. Adalet Bakanlığı, dün, İltaş’ın 19 Eylül’de, Kızılay’ın 23 Kasım’da Türkiye’ye getirilerek Sincan F Tipi Cezaevi’ne konulduklarını açıkladı.

1998’DE REDDEDİLMİŞTİ Türkiye’de terör eylemleri gerçekleştirdikten sonra yurtdışına kaçan terör örgütü mensuplarının iadelerinin sağlanması yönünde yoğun çaba ve diplomatik girişimlerinin olumlu sonuçlar vermeye başladığı belirtilen açıklamada şöyle denildi: "Genç İlçesi Jandarma Bölüm Komutanlığı’nın 1991 yılında silahla taranması ve köy minibüsüne silahlı saldırı sonucu 8 kişinin ölmesi, 4 kişinin yaralanması suçlarından dolayı uluslararası düzeyde kırmızı bültenle aranan PKK terör örgütü üyesi Mehmet İltaş, Almanya’da yakalandı. Türkiye’nin talebi kabul edilerek 19 Eylül’de Türkiye’ye gönderildi.
Polise, ’yere düşene sakın vurma’ genelgesi

İstanbul ve İzmir’de polisin müdahalesi sonucu yaşanan ölümler, Emniyet Genel Müdürlüğü’nü harekete geçirdi.

İçişleri Bakanı Beşir Atalay, "güvenlik-özgürlük" dengesinin iyi korunması ve benzer olayların yaşanmaması için bir "uyarı genelgesi" hazırlattı. Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Daire Başkanlığı’nca hazırlanan ve bugün Bakan Atalay’ın imzasıyla 81 il valiliğine gönderilecek genelgede, polisin suçun önlenmesi ve suçlunun yakalanmasında müdahale etme yetkisinin sınırlı olduğu hatırlatılacak. Genelgede, vatandaşların polise olan güveni ve sevgisini sarsacak müdahalelerden kaçınılması konusunda uyarıda bulunulacak. Genelgede, yasa ve yönetmeliklerden bölümler aktarılırken, silahın hangi hallerde kullanılacağına da açıklık getirildi. Genelgedeki bazı uyarılar şöyle:

Polis direnişle karşırsa, bunu kıracak ölçüde zor kullanabilecek. Direnme ne kadar fazlaysa kullanılacak kuvvetin derecesi de o kadar fazla olacak.

Yere düşen, zor kullanılması gerekmeyen kişilere karşı zor kullanılmayacak.

Polisin tokat atması, ya da küfür-hakaret etmesi başlı başına bir suç oluşturacak.

Zor kullanma sınırını aşanlar için işlem yapılacak.

Atış eğitimlerine ağırlık verilecek.

Meğer arkadaş baskısıymış
BU ülkede "mahalle baskısı" yok mudur?Bal gibi vardır.

İşte ispatı...

Hem de Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları Alt Komisyonu’nun raporunda.

Bu ülkede "Mahalle baskısı yoktur ve olamaz" diyen bir zihniyet, işte böyle suçüstü yakalanır. Üstelik de bilinçli, kasıtlı, hazırlıklı, taammüden, "Mahalle baskısı olmamıştır" fikrini ispat etmeye giderken yakalanır.

Biz Hürriyet’te çok büyütmedik.

Bazı gazeteler manşet yaptı.

Olay şudur:

Amasya’da lise öğrencisi dört kız, "kendilerine dini baskı yapıldığı" gerekçesiyle, başka okullara naklini istedi.

Cinayet işlese bile cemaatine toz kondurmayan bir zümre, hemen yaylım ateşine başladı.

"Böyle bir şey yok, hocalar baskı falan yapmamışlar. Yurt müdürü böyle bir şey yok diyor."

Bu yayınlar üzerine, Doğan Haber Ajansı’ndan bilgi istedim.

Bana, o dört kızın ve ailelerinin söylediklerini, görüntülü olarak ilettiler.

Evet, iddia sahipleri açık açık konuşuyor. 

Türkiye Büyük Millet Meclisi bu olayı incelemek üzere bir alt komisyon oluşturdu.
Ertuğrul Özkök yazdı...

Adresi Gönül verdi, gidip eşini vurdum

Geçen eylülde öldürülen market sahibi Ergül Namal’la ilgili dava başladı. Katil zanlısı Ramazan Dönmez, "Aşk yaşadığım Gönül bana kocasının iş adresini verdi. Ben de gidip vurdum" dedi. İki sevgili tutuklu yargılanıyor.

YALOVA’da aşk yaşadığı iddia edilen Gönül Namal’ın (28) market sahibi kocası Ergül Namal’ı (43) av tüfeği ile sırtından vurarak öldürdüğü iddiasıyla tutuklanan Ramazan Dönmez (25) ile olayın azmettiricisi olduğu gerekçesiyle tutuklanan Gönül Namal yargı önüne çıktı. Yalova 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde ömür boyu hapis istemiyle yargılandığı davada hákim karşısına çıkan Ramazan Dönmez, "Gönül’le, annesi ve babasının yaşadığı Manisa’nın Akhisar İlçesi’ne tatil için geldiğinde tanıştım. Birlikte yaşamaya karar verdik. Bunun için en büyük sorun Gönül’ün kocası idi. Onu öldürmeye karar verdim. Gönül ve kız kardeşi R.D. bu konuda bana yardımcı olacaklarını söylediler. Akhisar’dan Yalova’ya gittim ve Gönül bana kocasının işyerinin adresini verdi. Gece marketten çıkışında, otomobilimin bozulduğunu söyledim. Bana yardımcı olmaya çalıştı. Giderken, tüfekle ateş edip öldürdüm" dedi. Mahkemede Ramazan Dönmez ile aşk yaşadığını kabul eden Gönül Namal ise, "Ramazan’a çocuğumu kabul etmesi halinde kendisine kaçabileceğimi söyledim. Kabul etmedi. Sonra kocamı öldürdüğünü öğrendim. Ben azmettirmedim" diye konuştu. Duruşma ertelendi.

Kask takmadı yaşam savaşı veriyor


Bodrum’da Zafer Oduncuoğlu (19), arkasında oturan kız arkadaşı Gökçen Adanar (15) ile birlikte plakasız motosikletiyle Konacık’tan gelirken, bir otomobil tarafından sıkıştırıldı.

Oduncuoğlu direksiyonu aniden kırınca, yol kenarında park halindeki otomobile çarptı. Her ikisi de kasksız olan ve devrilen motosikletle sürüklenen Oduncuoğlu ile Adanar kanlar içinde kaldı. Oduncuoğlu kazayı sağ ayağındaki kırık ve hafif sıyrıklarla atlatırken, kask takmayan Gökçen Adanar beyin kanaması geçirdi.

Yoğun bakımda tutulan Adanar’a ilk müdahaleyi yapan Opr. Dr. Ender Tabur, "Gökçen kask taksaydı şu anda kazayı hafif sıyrıklarla atlatmış olacaktı. Beyin kanamasını durdurmaya çalışıyoruz" dedi. Soruşturma sürüyor.

Atatürk sofrası mı?..
MEDYA "Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Çankaya’da Atatürk sofrası kurdu" diyor.

Çok benziyor çünkü Atatürk’ün sofrasına(!)

Bir defa öğle vakti oturmuşlar sofraya.

Biraz olsun benzesin diye iki kişinin önüne konulmuş birer kadeh beyaz şarap...

Cumhurbaşkanı "haram"dan korunmakta ve su içmekte...

"Abdullah Gül, Çankaya’da Atatürk’ün fikir sofrasını kurdu" haberini okuyunca benim dahi aklıma bir fikir geliyor.

İşte Gül’ü Atatürk’e benzetmeye kalkan medyamıza öneriyorum.

Abdullah Gül’ün adı şöyle olsun:

Atagül...
Söyler misiniz; Atatürk’ün sofraları ile Abdullah Gül’ün sofrası hiç birbirine benziyor mu?
Yani benzeyen en ufak bir yeri var mı?
Toplumu aptal yerine koymanın bu kadarı da fazla.
Diyelim ki hadi "Atatürk’ün fikir sofrasının öğle vakti olanı" saydık bunu. Ama için için uygulanan sofu tavırları niye ucundan-köşesinden evirip çeviriyorsunuz?
Fikir sofrası mı?..
Zikir sofrası mı?..

Atatürk’le alay etmek midir yoksa?..

Bekir Çoşkun yazdı..
DTP ile görüşmem
ABD Büyükelçisi Wilson, ABD Temsilciler Meclisi üyesi Christopher Shays ile düzenlediği kahvaltıya DTP’lileri özellikle davet etmediğini söyledi. Wilson, "DTP, PKK terörizmiyle arasına mesafe koymalı. Bu mesafeyi koyana kadar kendileriyle görüşmem" dedi.

ABD Büyükelçisi Ross Wilson ile dün elçiliğe yakın bir kebapçıda öğle yemeği yedik. Davet sahibi Wilson olduğu için yeri de o seçti. Zaten kebapçıda iyi tanındığı belliydi.

Mönüye bile bakmadan kıymalı pidesini Türkçe sipariş etti, sonra sohbete geçtik.

İlk sorum elçilikte verdiği ve Kürt politikacıların çağrıldığı kahvaltılı davetle ilgiliydi.

"İsimleri nasıl seçtiniz ve toplantının sonunda nasıl bir izlenim edindiniz?" diye sordum. Büyükelçi Wilson bakın ne dedi:

"ABD Temsilciler Meclisi üyesi Christopher Shays (Cumhuriyetçi) Türkiye’ye, özellikle PKK terörüyle mücadele konusunda desteğini göstermek için geldi. PKK terörünün Türkiye ve bölgede yarattığı sorunları burada değişik gruplardan kişilerle konuşmak istedi. Shays, askeri yetkililerle de görüştü. Salı günü Diyarbakır’a gidecekti. Gitmeden önce, Diyarbakır’dan ve bölgeden, siyaset, ekonomi ve diğer alanlardan isimlerle bir araya gelmek istedi. Büyükelçilik olarak bunu organize ettik."

SHAYS ’KARIM BENİMLE GURUR DUYARDI’ DEDİ

Peki kahvaltıda hangi taraf konuştu, daha çok kim dinledi? Wilson bir diyalog ortamından söz etmiyor: 
Şûra’ya Köşk’te eşsiz öğle yemeği
Yüksek Askeri Şûra’nın (YAŞ) kış dönemi toplantısı dün Başbakan Tayyip Erdoğan başkanlığında başladı.

Daha önce ihraçlarla ilgili şerh koyduğu YAŞ kararları, ilk kez Cumhurbaşkanı olarak Abdullah Gül’ün onayına sunulacak. YAŞ kararları ’tek dosyada’ Cumhurbaşkanı’nın onayına çıkarılıyor, ihraçları diğer kararlardan ayrı tutma imkanı olmuyor. YAŞ kararları bugün öğle saatlerinde Gül’ün onayından sonra kamuoyuna açıklanacak. Gül, 58. hükümetin başbakanı olarak YAŞ’taki ihraç kararlarına şerh koymuş, bu uygulama Başbakan Erdoğan ve Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül tarafından da sürdürülmüştü. Cumhurbaşkanı Gül’ün eşi Hayrünnisa Gül’ün türbanlı olması nedeniyle Şûra’da yemek düzeni de değişti. Gül, Şûra üyelerine dün öğlen Çankaya Köşkü’nde eşsiz yemek verdi. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt ise dün akşam Şûra üyesi komutanları eşli akşam yemeğinde ağırladı. Şûra’ya Donanma Komutanı Oramiral Eşref Uğur Yiğit, Ege Ordu Komutanı Orgeneral Necdet Özel, 3. Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk, Eğitim ve Doktrin Komutanı Orgeneral Erdal Ceylanoğlu ile Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Hasan Aksay ilk kez katıldılar.

Ata’nın huzurunda

GENELKURMAY Karargahı’nda Başbakan Erdoğan’ı Orgeneral Yaşar Büyükanıt törenle karşıladı. Daha sonra Çakmak salonunda Şûra toplantısına geçildi. Şûra üyeleri öğlen de Anıtkabir’e giderek, Atatürk’ün mozolesine çelenk koyup saygı duruşunda bulundu.
Gidişat
2007... Isparta’da bir öğretmen hakkında, öğrencilerine, ön yüzünde Atatürk portresi, arka yüzünde "Cumhuriyet’e sahip çık" yazılı tişörtler giydirip Cumhuriyet Mitingi’ne götürdüğü için soruşturma açıldı. Suçlu bulundu. Maaşı kesildi.


2008...

İzmir Atatürk Lisesi’ne yapılan baskında, 3 Atatürk büstü, 2 Gençliğe Hitabe, 8 Nutuk ele geçirildi. Öğrencilerin beynini yıkamaya çalışan 9 "yobaz" öğretmen soruşturmanın selameti için açığa alındı.

2009...

Kadıköy Anadolu Lisesi’nde gizli gizli "Atatürk’ü anma töreni" yapıldığı duyumlarını alan Milli Eğitim müfettişleri, operasyon düzenledi. 200 öğrenci ve 11 öğretmen, İstiklal Marşı söylerken suçüstü yakalandı. Çıkan arbedede pencereden kaçmayı başaran "elebaşı" fizik öğretmeni, aranıyor.

2010...

Milli Eğitim Şûrası’na yakasında Atatürk rozetiyle katılıp, "Burası şeyhler, dervişler, müritler memleketi olamaz" diye slogan atan 3 "meczup" öğretmen, salondan atıldı.

2011...

Galatasaray Lisesi’nin yatakhanesinde yapılan aramada, yastıkların arasına gizlenmiş halde, 71 Türk bayrağı, 28 Atatürk posteri bulundu. Yatakhane mühürlenip, ilaçlandı... Vefa ve Haydarpaşa liselerinde, iPod’larına "10’uncu Yıl Marşı" yükleten 129 öğrenci, ibret-i álem için falakaya yatırıldı. Bahariye İlköğretim Okulu’nda "Andımız"ı okuduğu saptanan 7 ila 11 yaş arasındaki 90 öğrenci, psikolojik tedavi altına alındı.....
Yılmaz Özdil yazdı..

 

Adaylar değil yargıçlar bağımsız
Yargıç ve savcı adaylarıyla ilgili mülakat sınavı düzenlemesinin iptali istemini reddeden Anayasa Mahkemesi, 'Yargı bağımsızlığına yönelik anayasal güvenceler adayları bağlamaz' dedi

Adalet Bakanlığı'na yargıç ve savcı adaylarını belirlemek üzere mülakat sınavı yapma yetkisi veren düzenlemenin iptali istemini reddeden Anayasa Mahkemesi, kararına gerekçe olarak, yargı bağımsızlığına yönelik anayasal güvencelerin, göreve başlamamış yargıç ve savcı adaylarını bağlamamasını gösterdi.
Danıştay'ın, Hâkimler ve Savcılar Kanunu'ndaki "mülakat" başlıklı maddenin iptali istemiyle yaptığı başvuruyu 1'e karşı 10 üyenin oyuyla reddeden Anayasa Mahkemesi, gerekçeli kararını tamamladı.


'Anayasa'ya aykırılık yok'
Kararda, mülakat sınavlarının anayasaya uygunluğu, tartışma yaratabilecek bir gerekçeyle açıklandı. Anayasa'nın yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı ile ilgili 138., 139. ve 140. maddelerinin anımsatıldığı kararda, söz konusu anayasal güvencelerin fiilen görevde bulunan yargıç ve savcılar için geçerli olduğu, yargıç ve savcı adaylarını bağlamadığı vurgulandı.
Yüksek mahkeme, yazılı sınavda başarılı olan yargıç ve savcı aday adayları arasından mülakat yöntemiyle seçim yapılmasında anayasaya aykırılık bulunmadığını bildirdi.
Karara muhalif kalan üye Fulya Kantarcıoğlu ise karşı oy gerekçesinde, mülakatı yapan Adalet Bakanlığı'nın mülakat koşullarını belirleyen yönetmeliği düzenleme hakkına da sahip bulunduğuna işaret etti.
Kantarcıoğlu, adaletin gerçekleştirilmesinin devletin temelini oluşturduğunu, bunun için bağımsız mahkemelerdeki yargıçların, idare karşısında yansız olmaları gerektiğini vurguladı.
Üskül 'arkadaş baskısı'nı hoş gördü
TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanı Üskül, Amasya'da "Okul değil arkadaş baskısı" olduğu yönündeki raporu, "Hepiniz ramazanda farklı davranış gösterebilirsiniz" sözleriyle savundu

Amasya Anadolu Kız Meslek Lisesi'nde dört kız öğrencinin dini baskı nedeniyle okul değiştirdiği iddialarıyla ilgili rapor, TBMM İnsan Hakları Komisyonu'nun önceki gece yapılan toplantısında kabul edildi.
TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanı Zafer Üskül ve 3 AKP'liden oluşan alt komisyonun hazırladığı rapor AKP, MHP, CHP ve DSP'nin desteğiyle oybirliğiyle benimsendi. Rapora, alt komisyondan iki gün sonra bölgede incelemede bulunan CHP Sivas Milletvekili Maliki Ecder Özdemir'in de görüşleri eklendi. Raporu dün TBMM'de kamuoyuna açıklayan Üskül, öğrencilerin okuldan ayrılmalarının nedeninin, dini baskı olduğu yönünde bir gözlemlerinin bulunmadığını belirtti.
Üskül, Özdemir'in rapora büyük ölçüde katıldığını, sadece öğrencilerin, "Bir tür mahalle baskısı sayılabilecek arkadaş baskısına" yer verilmesi isteği üzerine bu görüşü rapora eklediklerini kaydetti.
Üskül, "Raporda 'mahalle baskısı var' dediniz. Öğrencilerin toplu namaz kıldığı, öğle yemeği çıkmadığı söyleniyor. Okul ve yurt yönetiminin bu baskılar karşısında bir önlem alması gerekmez miydi?" sorusu üzerine yurtta yemek yemek isteyen öğrencilere, "Hayır, yiyemezsin" denildiğini tespit etmediklerini belirtti. Üskül şöyle devam etti:
"Ramazanda şöyle bir gerçek yaşanmış. Yurttaki 176 öğrenciden 150'sinin oruç tuttuğu ifade edildi. Geri kalanların da arkadaşlarına uyarak sahura kalktıkları, ama bir bölümünün yemek yemediği ifade edildi. O ortamda öğrencilerin öğle yemeği ihtiyacını kantinden karşılama yönünde bir eğilim gösterdiği anlaşılıyor.

Alevilik ve Anadolu isyanları

BİZDE ve Avrupa'da orta ve yeni çağlarda en önemli sosyal hareketler köylü isyanlarıdır. Bizim bozkır coğrafyasında buna göçebe, yarı göçebe aşiret isyanlarını da eklemek lazımdır.
13. yüzyılda Baba Resul önderliğindeki Babailer İsyanı sosyal tarihimizin en önemli olaylarından biridir.
Aynı şekilde, II. Bayezid döneminde başlayıp hemen bütün 16. yüzyılı kapsayan sosyal çöküntü ve isyanlar da bütün tarihimizi derinden etkilemiştir.
Bu isyanlar, sonradan Marksistlerce "sınıf savaşı" gibi yorumlandı, "işçi-köylü devrimi" şablonuna oturtulmak istendi.
İslamın sufi bir kolu olan Aleviliği devrimci bir siyasal ideolojiye dönüştürmek için de tarihteki isyanlar bu yönde yorumlandı. Uzun ve derin kriz dönemlerinde çiftini çubuğunu bırakıp "çiftbozan" olmak, devrimci eylemmiş gibi gösterildi.

Sosyal çöküntü
Halbuki, değerli tarihçi Ahmet Yaşar Ocak'ın "Babailer İsyanı, Aleviliğin Tarihsel Altyapısı" adlı eserinde gösterdiği gibi, bu olay Alevi mezhebinin Sünni devlete isyanı değildi; sınıf savaşı da değildi. Orta Asya'dan seller gibi gelen göçebe nüfus akışı yüzünden Anadolu'da sosyal bir krizin patlak vermesiydi.
Heterodoks inançlar isyanların sebebi değil, ifade biçimiydi.
Büyük yıkımlar oldu. Babailer İsyanı başarısızlıkla sonuçlandı. İsyanların acılarına karşı Anadolu'da dirlik ve düzenlik, sevgi ve dayanışma ihtiyacı derin bir şekilde hissedildi. Şiddetini kaybeden isyanlardan geriye kalan barışçı sufilik Anadolu Aleviliğinin de Sünni tasavvufun da toplumsal zeminini oluşturdu. Babailer İsyanı'ndan uzak duran Hacı Bektaş Veli hem ruhani alanda bu yeni iklimin simgesidir, hem Osmanlı'nın getireceği dirlik düzenlikte Bektaşi ocağıyla yapıcı bir rol oynamıştır.
Dirlik ve düzenlik için merkezî otorite ve hukuk gerekiyordu. Osmanlı bunu Sünni medreseden, Şah İsmail Şii medreseden sağladı. İki devlet de kurumlaştıkça aşiret hayat tarzıyla çatıştı.
Taha Akyol yazdı...

AKP'li belediyelerin rant savaşı!
Hakkında yıkım kararı verilen 17 katlı lüks site inşaatı AKP'li olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Ümraniye'ye bağlı Yenidoğan Belde Belediyesi'ni birbirine düşürdü 

Ümraniye Yenidoğan'da yıkımı haftalardır kriz olan 17 katlı lüks site inşaatında, belde belediyesinin idare mahkemesinin imar planlarını durdurma kararını dinlemediği ve beldedeki yüzlerce inşaata ruhsat verdiği ortaya çıktı. İnşaat, AKP'li olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ile Yenidoğan Belde Belediyesi'ni de birbirine düşürdü.
2005'te değişen "5216 sayımlı Büyükşehir Belediyeleri Yasası" ile birlikte beldeler İBB denetimine katıldı. İBB de 2004'te hazırlanan ve İçişleri Bakanlığı tarafından da onaylanan Yenidoğan beldesi imar planları için İstanbul 6. İdari Mahkemesi'ne itirazda bulundu. Mahkeme, 20 Nisan 2006 tarihinde yürütmeyi durdurdu. Karar belde belediyesine tebliğ edildi. Belediye kararına uymadı ve yüzlerce inşaata ruhsat verdi.
İBB, Yenidoğan Belediyesi'ni defalarca uyardı, ancak yanıt alamadı. Durum AKP İstanbul İl Başkanlığı'na iletilirken, mahkeme kararına karşı gelen belde belediyesi İçişleri Bakanlığı'na da şikâyet edildi. Belediyenin tüm kayıtları incelemeye alındı.


Savaş gibi yıkım
Belde belediyesi "İnşaatları durdurun" çağrılarına yanıt vermeyince İBB, beldeye yıkımlar için 600 kişilik zabıta desteği ile iş makinelerini gönderdi. Ancak, iş makineleri beldeye giremedi. Zabıtalar tartaklandı. Yıkılacak inşaatın etrafına TIR ve kamyonlardan oluşan barikatlar kuruldu.
İlk yıkım, güvenlik gerekçesiyle iptal edildi. Müteahhit Şeref Çolak, "Yasal tüm harçlarımı yatırdım. Binama su, elektrik, doğalgaz ve telefon bağlattım. Daireleri tapularıyla sattım" dedi.
İBB, Yenidoğan Belde Belediyesi'nin 20 Nisan 2006'dan sonra veridiği tüm imar izinlerinin yasadışı olduğunu açıkladı.
İlim Yayma, yeşil alana imar istedi
Üsküdar'daki 11 dönüm park alanının kullanım hakkı İlim Yayma Cemiyeti'ne bağışlandı. Cemiyet de imar planlarının değiştirilmesi için İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne başvurdu

Bazı AKP'lilerin de yönetiminde bulunduğu İlim Yayma Cemiyeti, Üsküdar Kısıklı'da kullanım hakkına sahip olduğu 11 dönüm arazinin "kentsel park" olarak görünen imar planlarını değiştirmek için İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi'ne başvurdu.
Araziye kültürel tesis ve öğrenci yurdu yapmak isteyen İlim Yayma Cemiyeti'nin başvurusu reddedildi. Ancak cemiyetin bazı değişikliklerle yeniden başvuruda bulunabileceği öğrenildi.
Üsküdar Burhaniye Mahallesi 210 pafta, 726 ada, 1 parsel sayılı yerle ilgili plan değişikliği teklifi geçen salı günü İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'nde görüşüldü.


Vakıftan cemiyete bağış
Teklifle ilgili hazırlanan raporda yer alan bilgilere göre, Hakkı Demir Eğitim Kültür Sağlık ve Sosyal Yardım Vakfı, mülkiyetindeki 11 bin 170 metrekarelik arazinin intifa (kullanım) hakkını, 49 yıllığına bedelsiz olarak İlim Yayma Cemiyeti'ne devretti.
İlim Yayma Cemiyeti de imar planlarında "kentsel park" ve yolda kalmakta olan arazinin imar planlarını değiştirmek için Büyükşehir Belediyesi'ne başvurdu. Arazinin "Özel sosyal kültürel tesis" alanına alınmasını isteyen cemiyetin, teklif plan notunda şöyle deniyor:
"Özel sosyal kültürel tesis alanında, yapılanma koşullarına uymak şartıyla, kültür merkezi, kütüphane, müze, sergi-konser-konferans salonları gibi kültürel yapılar, teknik eğitim merkezi, öğrenci yurdu, bilgi beceri-meslek edindirme kursu vb. gibi eğitim yapıları yapılabilir."

Porto şarabı, Sokrates'in ölümü, "hukuk", "adalet"...

Ülkeler arası her futbol karşılaşmasında galibiyet kazandığımız zaman olduğu gibi; Karakartallar'ın, Marsilya'yı yenmiş olması da, dünkü gazetelerin sürmanşetlerinde bayraklaştı.
* * *
Her ne kadar kendi konservemiz içinde, -özellikle de kaba kuvvetimizle- bol bol övünüp durma tiryakiliğine tutulmuş olsak da; yan bilincimizde yüz yıllardır süre gelen bir "beceriksizlik kördüğümü"yle, "evrensel bir başarı" açlığı var.
Hiç değilse maç galibiyetleri; böylesi bir açlıkla tatminsizliği, azıcık emziriyor.
* * *
Karakartallar, şimdi Porto ile karşılaşacak.
Porto deyince tüm dünyanın aklına Porto şarabı gelir. Portekiz'in kendine özgü ünlü şarabına "Porto" damgasının vurulmuş olmasının nedeni de; kürekli-yelkenli tekneler döneminden bu yana, şarabın Porto limanından ihraç edilmesi, özellikle de İngiltere'ye.
* * *
Porto'daki 7 bin litrelik dev fıçıların da bulunduğu kavlardan bazılarında; Porto şarabının kısacık tarihsel bir belgeselini de izleyebilirsiniz, masalardan birinin üstündeki bir TV ekranında.
* * *
İçinde tonlarca şarabın bulunduğu o dev fıçılara bakarken; aklıma bir insanın bir ömürlük çişiyle öyle bir fıçıyı doldurup dolduramayacağı gelmişti.
Ve böyle bir soruyu yanımdaki dostlarla da paylaşmıştım.
Kimse hiç düşünmemişti böyle bir konuyu.
* * *
1755'de 9 şiddetindeki Lizbon depremi, kenti pesperişan edince; Kilise, Tanrı'nın günahkârları cezalandırdığını iddia ederek, önüne geleni suçlamaya başlamıştı.
Vatikan'ın yaygınlaşan suçlamalarına karşı, Voltaire de karşı çıkarak:
- Tanrı'yı da, insan yaratmıştır, demişti.
18. yüzyıldaki "Aydınlanma Çağı"na, bir bakıma katkısı olmuştu Lizbon depreminin de...
Çetin Altan yazdı...

Gül imzalayacak mı?
Başbakanlığı döneminde Yüksek Askeri Şûra'daki ihraç dosyalarına muhalefet şerhi koyan Gül'ün, cumhurbaşkanı olarak kararları imzalayıp imzalamayacağı merak ediliyor

58. Hükümet'in Başbakanı olarak katıldığı Yüksek Askeri Şûra (YAŞ) toplantısında, ihraç dosyalarına Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül'le birlikte şerh koyan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ile arasında kriz yaşanmaması için önüne bugün gelecek kararları imzalaması bekleniyor. Gül'ün, Çankaya'nın onay makamı olması nedeniyle, kararlara şerh koyarak imzalaması mümkün gözükmüyor.
YAŞ'ın kış dönemi olağan toplantısı Genelkurmay Başkanlığı Karargâhı Çakmak Salonu'nda dün başladı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki toplantıda Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, kuvvet komutanları, orgeneral ve oramiraller hazır bulundu. YAŞ üyeleri, toplantıya verilen öğle arasından önce Anıtkabir'i ziyaret ettiler, ardından yemek için Çankaya Köşkü'ne geçtiler.


Yemek eşsiz oldu
Kış şûrasının geleneksel Köşk yemeği geçmiş yıllardaki protokol kurallarından farklı olarak gerçekleşti. Gül, askerlerin "türban hassasiyeti" nedeniyle, eşli olarak ve akşam verilen şûra yemeğini, öğle saatine aldı. Yemek eşsiz olarak gerçekleşti.
YAŞ'a Cumhurbaşkanı'nın ev sahipliğindeki öğle yemeğinin ardından devam edildi. Bugün sona erecek olan YAŞ'ta TSK'nın personel, eğitim, disiplin konuları, modernizasyon ihtiyaçları, başta Irak olmak üzere bölgesel gelişmeler ele alınıyor. Ayrıca, iç ve dış tehditler ile TSK'nın harbe hazırlık durum değerlendirmesi yapılıyor.
Büyükelçilik'ten yemekler iptal
AKP'li milletvekillerinin katılmaktan vazgeçmesi üzerine büyükelçilik daveti ertelemek zorunda kaldı
AKP milletvekilleri, ABD'nin Ankara Büyükelçiliği'nin, DTP dışındaki partilerin Kürt kökenli temsilcileriyle yaptığı görüşmenin parti yönetiminde rahatsızlık yaratması üzerine, dün yapılması planlanan yemekli toplantıya katılmaktan vazgeçti. Bunun üzerine büyükelçilik, yemeği ertelemek zorunda kaldı.
ABD Büyükelçisi Ross Wilson, geçen salı Kürt kökenli milletvekilleriyle yapılan kahvaltılı toplantının ardından dün ÖDP lideri Ufuk Uras ile AKP'den Batman Milletvekili Mehmet Emin Ekmen, Siirt Milletvekili Mehmet Yılmaz Helvacıoğlu, Van Milletvekili Gülşen Orhan ve Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda'yı öğle yemeğine davet etti. Ancak daha önceki kahvaltılı toplantıdan, Irak, PKK'nın tasfiyesi ve Kürt hakları gibi konular üzerinde yoğunlaşan konuşmalar sızınca AKP'liler yemeğe katılmaktan vazgeçti.
Büyükelçilikten, dün sabah davetli milletvekilleri arandı, ancak AKP'liler yemeğe katılmayacaklarını bildirdi.
Seyda, "Pazartesiden beri Şırnak'tayım, çalışmalarım var, o nedenle yemeğe katılamadım" dedi. Halvacıoğlu da seçmenleriyle çalışmaları olduğunu belirtti.
Büyükelçilik görevlileri, son olarak Uras'ı arayarak, "Yemeğin ertelenmesinin kendisi açısından da uygun olup olmayacağını" sordu, Uras da uygun bulunca elçilik yemeği erteledi. Uras, "Basında çıkan polemik ve tartışmalar nedeniyle ileri bir tarihe alınmasını uygun bulup bulmadığımı sordular. Ben de kabul ettim. Bir önceki gruba verilen kahvaltı nedeniyle basında çok spekülasyon yapılması nedeniyle ileri bir tarihe ertelenmiş görünüyor" dedi.
AKP'lilerin yemeğe katılmaktan vazgeçmesinde, AKP yönetiminden gelen "rahatsızlık" sinyallerinin etkili olduğu öğrenildi.

Etnik terörizmin psikolojisi
Politik psikoloji alanında uluslararası üne sahip Prof. Dr. Vamık Volkan, TOBB Üniversitesi'nde dar bir gruba bir konferans verdi. Politik psikolojinin kavramlarını basit örneklerle açıklayan Prof. Dr. Volkan'ın analizleri etkileyiciydi.
Uluslararası sorunlarda, "psikolojik faktörler" üzerinde durdu. Bu sorunların çözümünde, "politik psikoloji"nin ne tür katkılar sağladığına ilişkin deneyimlerini anlattı.
Camp David süresinde İsrail-Filistin anlaşmazlığı, Sovyetler'in dağılma sürecinde yeni devletlerin sorunları konularında üstlendiği görevleri, meslektaşlarıyla gördükleri işlevi yansıttı.
Söz konusu konferansı düzenleyen ve Prof. Dr. Volkan'ı davet eden Ankara Tıp Fakültesi öğretim üyesi ve Politik Psikoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Abdülkadir Çevik'in, "etnik terörizmin psikolojisi" bağlamında PKK analizinin de terörle mücadele açısından dikkatle incelenmesi gerekiyor.

Psiko-sosyal yapı
Prof. Dr. Çevik'in piyasaya yeni çıkan, "Politik Psikolojisi" kitabında yer alan PKK analizinde, Güneydoğu'nun teröre uygun psiko-sosyal yapısı ortaya konulduktan sonra, etnik terörizmin psikolojisi de herkesin anlayacağı bir sadelikte aktarılıyor.
Prof. Dr. Çevik'in bölgenin psiko-sosyal yapısına ilişkin saptamaları şöyle:
"Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde şehirleşme oranı Türkiye ortalamasına göre oldukça geridedir.
...
Anadolu halkı ve özellikle Güneydoğu Anadolu halkı otoriteye saygılı olduğu kadar bireyselleşememiştir. Bu nedenle otoriteden beklentileri de oldukça abartılı görülebilmektedir.
Yaşantılarındaki olumlu durumlar ve olumsuzluklardan hep otoriteyi sorumlu tutarlar. Gelişimini tamamlayamamış, olgunlaşamamış bireylerde bu özellik o yöre halkının bir karakteri niteliğindedir.

Fikret Bila yazdı...

 

Öldüren yoksulluk

4 aylık Şaha üstü branda kaplı bir evde donarak öldü. Şanlıurfalı anne şimdi iki oğlunun başında sabahlara kadar nöbet tutuyor..

Dramın, yokluğun, çaresizliğin adı Şaha... Şaha bebek, henüz 4 ay önce açtı gözlerini bu dünyaya. Dört gözlü, ama sadece bir odanın, o da bir brandayla örtülü olduğu evde... Adına Şaha dendi, ama annesi ve babası imam nikâhıyla yaşadığı için resmi kayıtlara geçemedi ismi... Doğduğunda babası vatani görevine yeni başladığı için hiç göremedi, iki oğuldan sonra dünyaya gelen minik kızını. Kara kışın yüzünü göstermesiyle ailenin hayatı da kâbusa döndü. Soba bile bulunmayan evde ailenin en yeni, en minik ve en savunmasız canı Şaha, bir gece daha fazla dayanamadı soğuğa ve kısacık ömrünün son nefesini verdi. Sabah çığlık sesleriyle öğrendi Şanlıurfa'nın Akçakale ilçesine bağlı Sınırgören köyü Akacık Mezrası'nda yaşayan ailenin komşuları acı haberi. Hemen koştular eve, ama yapacak bir şey yoktu ki artık Şaha için. Minik kız, jandarmaya, savcılığa bildirilmeden defnedildi. Hatay'da 4 aydır asker olan babası Mustafa Gedük'e ise haber verilemedi. Köy halkı da fakirdi, yokluk içindeydi, ama yine de bir şeyler yapmak lazımdı aile için. Kendi aralarında topladıkları bir miktar parayla evin üstünü çadır ve tahtalarla kapattılar.

15'İNDE İMAM NİKÂHI
Henüz 15'inde amca oğlu ile imam nikâhıyla evlendirilen Amşe Gedük (21), her gün kızının mezarına giderek, başında gözyaşı döküp ağıtlar yakıyor. Resmi nikâhları olmadığından oğulları 3 yaşındaki İsmail ve 4 yaşındaki Abdulkadir'in de nüfus cüzdanlarının bulunmadığını belirtiyor. Evde elektrik, su olmadığını, sobanın ise olay sonrasında köylüler tarafından verildiğini a n l a t a n acılı anne...

Fidye istenen rahip Suriye'de iddiası...
Midyat'ta kaçırılan Süryani rahip Savcı'nın Suriye'ye götürüldüğü iddiasına Vali, "Yeni bilgi yok" yanıtı verdi. Rahibin cebiyle fidye istendi ve o telefonun sinyali gece yarısı kapatıldı..

Mardin'in Midyat ilçesine bağlı Barıştepe köyünde görev yaptığı Mor Yakup Manastırı'ndan ayrılıp ilçe merkezine giderken aracı durdurularak kaçırılan Süryani rahip Edip Daniel Savcı'yı arama çalışmaları sürerken, görgü tanığı olduğu öne sürülen muhtar ve oğlunun da aralarında bulunduğu 3 kişi ifadeleri alınmak üzere gözaltına alındı. Kaçıran kişiler, Savcı'nın kendi telefonundan bir rahip arkadaşını arayarak 300 bin Euro fidye isterken, telefonun gece yarısına kadar açık olduğu, daha sonra kapatıldığı öğrenildi. Rahibin Suriye'ye götürüldüğü öne sürüldü.

HUZURU BOZAMAZLAR
Rahip Savcı'nın Midyat'ta kaçırıldıktan sonra Suriye sınırındaki Nusaybin ilçesine götürülüp, buradan kaçak yollarla Suriye'ye sokulduğu öne sürüldü. Ancak iddianın sorulduğu Mardin Valisi Mehmet Kılıçlar, "Kamuoyu ile paylaşacağımız şu ana kadar hiçbir bilgi henüz yok. Bu olayın siyasi veya ideolojik yönü olup olmadığına dair bir bilgi de yok. Adi bir olay da olabilir" dedi. Değişik dinlere mensup kişilerin kardeşçe yaşadığı bir yer olan Midyat'taki olaya, Diyanet dahil din temsilcileri tepki gösterdi. Vali Mehmet Kılıçlar, Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Celal Çıtak ve Mardin Jandarma Alay Komutanı Kurmay Albay Selahattin Katı dün öğle saatlerinde Barıştepe köyündeki Mor Yakup Manastırı'na geldi. Vali Kılıçlar, "Bu çirkin ve iğrenç olayı kınıyorum. Devlet olarak dün akşam olayı duyduğumuzdan beri tüm güvenlik güçleriyle elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. Müslümanlar ve Hıristiyanlar yüzyıllardır bu bölgede kardeşçe birlikte yaşıyoruz. Bu kardeşliği ve huzur ortamını bozmaya kimsenin gücü yetmeyecek" dedi.

Bir "Plan" ve sonrası
Yeni Aktüel dergisi son sayısında ilginç bir "Plan"ı haber yaptı: Kuzey Irak'ın Türkiye'nin himayesinde bağımsız olması!
MİT eski mensuplarından Mahir Kaynak ile gazeteci-yazar Ömer Lütfi Mete'nin yazdıkları "Operasyon: Büyük Oyunun Gizli Kodları" adlı kitaba dayandırılan habere göre, ABD ile Türkiye, PKK'nın bitirilmesinin çok ötesinde hedefler veya amaçlar içeren "Radikal" bir plan üzerinde anlaştı.


Plan, Kuzey Irak'ın içişlerinde bağımsız, dışişlerinde Türkiye'ye bağlı bir devlete dönüştürülmesini öngörüyor! Daha açıkçası Irak'tan koparılıp Türkiye'nin koruma-kollamasına emanet ediliyor!
Hayal gücü geniş iki araştırmacının güzel bir "Beyin cimnastiği" deyip geçecektik ama tam da bugünlerde önemsenmesi gereken bir stratejist-diplomat da benzer şeyler söyleyince, işin rengi değişti.


İki hafta kadar önce Londra'da "Kürt sorunu" konulu bir panel düzenlendi. Irak Kürt özerk yönetiminin Londra temsilcisi Beyan Abdurrahman, Celal Talabani'nin eski sözcüsü Kamuran Karadaghi, "Modern Kürt Tarihi" kitabının yazarı David McDowall, Mısırlı yazar Adil Derviş gibi isimlerin katıldığı panele, Zambiya'da olduğu için telefonla bağlanan Peter Galbraith şunları söyledi: "Kuzey Irak bağımsızlığını kazanırsa bu, Türkiye'ye bağımlı bir bağımsızlık olacak."
Peter Galbraith, ABD'nin Hırvatistan eski Büyükelçisi. Şimdi Mesut Barzani'nin danışmanlığını yapıyor. Ve ABD işgalinin ilk gününden beri Irak'ın üçe bölünmesi görüşünü savunuyor.

Erdal Şafak yazdı...

Porno kuruluna perdeli koruma

İnternet Güvenliği Başkanlığı, uzmanlara, 'ruh sağlıklarının korunması' amacıyla söz konusu yayınları, perdeli veya flu olarak izlettiriyor..

Telekomünikasyon Kurumu bünyesinde, sanal ortamda işlenen suçlarla mücadele için oluşturulan İnternet Güvenliği Başkanlığı'nda porno ve müstehcen yayınları izleyen yaklaşık 40 uzmanın "ruh sağlığını" korumak için özel bir yöntem uygulanıyor. Geliştirilen özel bir bilgisayar programı sayesinde, porno yayınlar perdeli ya da flu olarak görüntüleniyor. Telekomünikasyon Kurumu Başkanı Tayfun Acarer, SABAH'a yaptığı açıklamada, böyle bir yayının kendisine de flu olarak gösterildiğini belirterek, "İnternet Güvenliği Başkanlığı'nda çalışan insanlar, bu konuyu bilerek geliyor ve çalışıyor" dedi. Acarer, söz konusu başkanlığa 50 kişi daha alınacağını da açıkladı.

YÜZDE 98'İ DIŞARDAN
Porno ya da sakıncalı yayınların yüzde 98'inin yurtdışı kaynaklı olduğunu ve 'com.tr' uzantılı bazı sitelerin hileye başvurduklarını da belirten Tayfun Acarer "Hiç kimse, porno yayın yapacağım diye site almıyor. Kişi, 'com.tr' adresini alıyor, daha sonra aldatmacayla porno yayın yapmaya başlıyor" dedi.

ABD'nin yemeğine AK Parti'den fren
ABD Büyükelçiliği'nin, Kürt kökenli milletvekilleri ve siyasilerle vereceği ikinci yemek, AK Parti yönetiminin "Yanlış anlaşılmalara yol açıyor" kaygısı üzerine elçilik tarafından ileri bir tarihe ertelendi. ABD'nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson iki gün önce aralarında AK Parti Diyarbakır milletvekilleri İhsan Arslan, Abdurahman Kurt ile Siirt Milletvekili Afif Demirkıran'ın da bulunduğu bir grup siyasetçiye sabah kahvaltısı vermişti.

Elçilik bu buluşmanın ikincisini dün öğlen yemeğiyle sürdürmek istedi. Yemeğe AK Parti'nin Güneydoğulu milletvekilleri Abdullah Veli Seyda, Mehmet Ekmen, Yılmaz Helvacıoğlu ve Gülşen Orhan ile ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras davet edildi. AK Partili vekiller grup başkanvekillerine başvurarak, "Davete gidelim mi gitmeyelim mi" diye sordular. Ancak yemek AK Parti yönetiminin"Yanlış anlaşılmalara yol açıyor"kaygısı üzerine elçilik tarafından ertelendi.

"MÜDAHALE AMACIMIZ YOKTU"
Büyükelçi Wilson ise eleştirileri yanıtlarken, "Bizi hayal kırıklığına uğratan, bunlara siyasi anlamlar yüklenmesi oldu. Mesaj gönderme amacı taşımıyorduk. Türk siyasi yaşamına müdahale amacımız da yoktu"dedi.

Çıplak Gerçek
Elimde olsa, öyle bir ödül de bulunsa...
"Çıplak Gerçek" ödülünü Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu' na verirdim.
Şu sebeple:
Kendisi memleketin üstünde pek durulmayan ama aslında düzenin "bel kemiği" bir "çıplak gerçek" i, başta siyasetçi ve bürokratlar olmak üzere, hepimizin yüzüne, şöyle yarı sert yarı hafif kafamıza vurur (kakar) gibi çarptı.

"Her bürokratın, özel sektörün üzerindeki yükü daha nasıl azaltırım diye düşünmesini bekliyoruz.
Her gördüğümde bürokratları ikaz ediyorum:
BAKIN, ÇOCUKLARINIZ YARIN BİZDEN İŞ İSTEYECEK.
Yani, onların geleceği bizim başarımıza bağlı."

TOBB Başkanı elbette, "yatırım ve istihdam arasındaki ilişki" den bahsetmektedir, iyi niyetle.
Ama ne kelimeler, ne cümleler, ne ifade ve nasıl bir üslupla. Ne kadar açık, ne kadar gerçek, ne kadar çıplak, çırılçıplak tüm kabalığıyla.
Her bürokrat özel sektörün yükünü azaltmayı düşünecek.
Nasıl azaltacağını bulacak.
Çünkü en büyük işverenler örgütünün başkanı bürokrasiyi İKAZ ediyor. Her gördüğünde:
Bürokratların çocukları yarın "Bizden", yani özel sektörden iş isteyecek.
İş aramayacaklar.
Umur Talu yazdı... 

Ağar'ın koltuğuna Cindoruk oturacak
Mehmet Ağar, DYP'nin kuruluşunda "emanetçi" genel başkan olan Cindoruk'a liderlik teklif etti. Cindoruk, "Borcum var" diyerek kabul etti..

DP Genel Başkanı Mehmet Ağar, istifasını isteyen muhaliflerine son dakika sürprizi yaptı ve "abi" modelini devreye soktu. Ağar, DYP'nin kuruluşunda genel başkanlık yapan ve yasaklar kalktığında görevi Süleyman Demirel'e bırakarak siyasi tarihe "emanetçi genel başkan" olarak geçen Hüsamettin Cindoruk'a yeniden genel başkanlık teklif etti. "Benim bu siyasi misyona bir borcum var" diyen Cindoruk teklife sıcak bakıyor. Muhaliflerin baskısı üzerine 4 Aralık'ta istifa edeceğini açıklayan Ağar, sürpriz bir atak yaparak Hüsamettin Cindoruk ile önceki gün öğle yemeğinde bir araya geldi. Eski İstanbul İl Başkanı Mete Kalyoncu'nun da bulunduğu yemekte Ağar, Cindoruk'a genel başkanlık teklif etti. Cindoruk "Bu siyasi misyona borcum var. Faydalı olacaksa kaçmam" dedi.

GÖREVDEN KAÇMAM
Cindoruk, SABAH'a DP'nin kurtulması için herkese görev düştüğünü belirterek, "Aday olmam konusunda temenni ve talep var. Görevden kaçmam" dedi. İstifa edecek olan Ağar'ın formülüne göre GİK, 7 Ocak'ta kongre düzenleyecek ve Cindoruk partiyi mayıs ayındaki kongreye götürecek.
AP vekilleri günde tam 18 bin dolar 'yiyor'
Avrupa Parlamentosu (AP) vekillerinin aldıkları maaş, emirlerine verilen asistan ve sekreter ekibi, yol harcırahları, kira yardımları derken bu kez de "aburcuburları" kriz oldu. İngiliz Sun gazetesi, Fransa'nın Strasbourg ve Belçika'nın Brüksel kentleri arasında mekik dokuyan vekillerin günde 18 bin dolarlık abur cubur tükettiğini yazdı.

VERGİLERLE ALINIYOR
Gazete siyasilerin toplantı yaptığı 159 günde tüketilen kek ve minik sandviçlerin 430 bin dolar gibi küçümsenmeyecek bir masrafa neden olduğunu belirtti. AP vekillerinin sadece sabah 11 sularındaki atıştırmalarının yıllık 2 milyon 470 bin dolara mal olduğu ortaya çıktı. Vekillerin bu kadar çok parayı sadece atıştırmalarına harcaması ve bu paranın Avrupa Birliği (AB) üye ülkelerinden alınan vergilerle ödeniyor oluşu da tepki çekti.

'CEPTEN VERSİN'
Avrupa Parlamentosu üyesi Avusturyalı Hans-Peter Martin, "Vekiller abur cubur paralarını ceplerinden de ödeyebilir" diyerek tepki gösterdi. 1999 yılında parlamentoya giren ve eski bir gazeteci olan Martin, vekillerin umursamaz ve aşırı harcamalarını 2004 yılından beri eleştirip şikayet ettiğini de söyledi.

Galip doğanlar.. Mağlup doğanlar..
"İnsanlar üçe ayrılır.. Sayı saymayı bilenler ve bilmeyenler" diye sevdiğim laflar yazmıştım yıllar önce.. Ertesi gün fakslar gelmişti, "Üçüncü türü yazmayı unutmuşsun" diye de, çok gülmüştüm.. Bakın gene yazmıyorum.. Çünkü insanlar üçe değil, ikiye ayrılır..
"İnsanlar ikiye ayrılır.. İnsanları ikiye ayıranlar ve ayırmayanlar.."
Ben birinci guruptanım. Bu yüzden, bu yazıda insanları ikiye ayırıyorum..
Galip doğanlar.. Mağlup doğanlar.. Aslında bu ayrım bana değil, Amerikalılara ait ya.. Born winner.. Born looser derler onlar..
Başarı, galip doğanlara aittir.. Bunlar hiç engel, özür tanımazlar.. Karşılarına çıkan, zorluklar, imkansızlıklar, onlar için başarılarının, zaferlerinin değerinin artmasıdır. Hoşlanırlar hatta, koşulların zorlanmasından..
"Ya bir yol bulacağız, ya bir yol açacağız" diyen Kartacalı Anibal, galip doğanlardandır.
Memleketin bütün kalelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış, her köşesi emsalsiz bir galibiyetin sahipleri tarafından bilfiil işgal edilmiş, millet fakrü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş, daha da beteri, memleket dahilinde iktidara sahip olanlar, gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde, kendi menfaatleri için işgalcilerle işbirliği yapmışken, Kurtuluş Savaşına karar veren, başlayan ve zaferle sonuçlandıran Mustafa Kemal Atatürk, galip doğanlardandır.

Hıncal Uluc yazdı...

 

PKK paketi geldi Muaz gidiyor
Almanya, son anda önlenen ABD üssüne bombalı saldırının kilit ismi 'Muaz' kod adlı el Kaide militanı Atilla Selek'e karşılık 6 polisi şehit etmekle suçlanan PKK'lı terörist Mehmet Kızılay'ı Türkiye'ye iade etti.

Almanya kırmızı bültenle aranan terör örgütü PKK üyeleri Mehmet İltaş ve Mehmet Eşref Kızılay'ı Türkiye'ye iade etti. Türkiye'nin 176 PKK'lı teröristin iadesini istediği Avrupa ülkelerinin gevşek tutumuna rağmen, Almanya'nın teröristleri verme kararında, kırmızı bültenle aradığı ve Konya'da geçtiğimiz günlerde yakalanan 'Muaz' kod adlı el Kaide militanı Atilla Selek olduğu ileri sürüldü. Almanya, Türkiye'den iadesini talep ettiği Selek'i, 31 Aralık 2006'da son anda önlenen ABD üssüne yönelik bombalama girişiminin kilit ismi olarak arıyor.
MİNİBÜSTE 8 KİŞİYİ ÖLDÜRDÜ

Yurt dışına kaçan teröristlerin iadelerinin sağlanması için Adalet Bakanlığı'nın sürdürdüğü diplomatik girişimler sonuç vermeye başladı. Kırmızı bültenle aranan PKK'lı Mehmet İltaş ve Mehmet Eşref Kızılay'ın Almanya'da yakalanarak Türkiye'ye iade edildi. Almanya'da yakalanan ve 1991'de Genç İlçesi Jandarma Bölüm Komutanlığı'nın silahla taranması ve köy minibüsüne silahlı saldırı sonucu 8 kişinin ölmesi, 4 kişinin yaralanması suçlarından aranan İltaş, Türkiye'nin iade talebinin kabul edilmesi üzerine 19 Eylül'de yurda getirildi.
Sabah-ATV'in satışı Uzanların yalısında
TMSF Sabah-ATV'nin blok satışını 5 Aralık'ta ilginç bir mekanda gerçekleştiriyor. Fon en az 1,1 milyar dolar beklediği ihale için daha önce iki kez satışa çıkardığı Uzanların Ahmet Afif Paşa Yalısı'nı seçti. 

TMSF'nin Dinç Bilgin'in borçlarına karşılık el koyduğu Sabah ve ATV'nin blok satışı için geri sayım sürüyor. TMSF, 5 Aralık Çarşamba günü 3 grubun katılımı ile gerçekleştirilecek ihalenin yapılacağı yer olarak ilginç bir mekanı seçti. Türk medya tarihi açısından büyük önemi olan ihale ile ilgili Yeni Şafak'ın ulaştığı Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) yetkililerinden edinilen bilgiye göre ihale, eskiden Uzan Grubuna ait olan Sarıyer'deki asırlık Ahmet Afif Paşa Yalısı'nda gerçekleştirilecek. 1.1 milyar Dolar muhammen bedelle yapılacak ihalede Sabah ve ATV'nin yanısıra gruba ait, Takvim, Yeni Asır, PasFotomaç, Günaydın, Radyo City, Yeni Aktüel, Bebeğim, Sofra, Para, Şamdan gibi 10'dan fazla dergi, RTÜK ve Telekomünikasyon Kurumu (TK) nezdindeki haklar, isim hakları, internet alan adları, yayın ekipman, cihaz ve araçlar, demirbaşlar, İzmir Matbaa ve Gazete Merkezi Ticari AŞ., grubun iktisadi bütünlüğü içerisindeki diğer menkul malların satışı gerçekleştirilecek. Grup bünyesinde bulunan Kanal1, Radyo Marmara, Forbes, Rolling Stones ve Marie Claire dergileri, Sefaköy'deki stüdyo binaları, Bugün Gazetesi'nin kiracısı olduğu Fargo Binası ve Bodrum'da bir arsanın ise yaptığı yatırımlara karşılık Turgay Ciner'e verileceği daha önce açıklanmıştı.

İngiltere'de nasıl başarıldı?


Dünyanın en kolay işi 'savaş' çıkarmaktır; adamın biri saçma bir eylem yapar, günahını bütün bir ulus (11 Eylül uğursuz eylemlerinde birden fazla ulus) öder. Dünyanın en zor işi ise 'barış' sağlamaktır; Filistin'de o noktaya erişebilmek için şu ana kadar yapılan nice beyhude gizli-açık toplantı buna yeterince tanıklık ediyor.

Yıllarca terörle savaşmış ülkelerin ondan kurtulması hiç kolay olmuyor. 'Terör örgütü' diye küçümseyip geçtiğimiz gruplar yıllar içerisinde çok boyutlu ittifak ilişkileri kurmuş oluyor, finans kaynakları buluyor, içte ve dışta kök salıyorlar. “Ha” deyince yok olmayacak türden karmaşık bir ilişkiler-ağı söz konusu...

Bir de 'eli kanlı' militanlar var... O güne kadar onların eylemleri sayesinde varlıklarını sürdüren örgüt yöneticileri ve destekçilerinin “Tamam, artık vazgeçiyoruz” demeleri militanlar tarafından nasıl karşılanıyor acaba? Bu soru üzerinde biraz düşündüğünüzde, savaş konumundan barış durumuna geçişin ne kadar zor olduğunu hemen fark ediyorsunuz.

İngiltere 30 yıla yakın süreyle başını ağrıtan IRA teröründen kurtulmaya karar verip bu yolda gereken adımları atmaya başladığında da politikacılar pek çok sıkıntıyı göğüslemek zorunda kalmıştı.
Fehmi Koru yazdı...

Hillary'nin para kasası bir Türk
ABD'de 2008 yılında yapılacak olan başkanlık yarışının güçlü adaylarından Hillary Clinton'ın seçim kampanyası sürecinde bağış toplamakla görevlendirdiği Mehmet Çelebi, Hillary'nin gözdesi haline geldi. Kritik görevlere getirilen Çelebi, eğer Hillary ABD başkanı olursa Dış İlişkiler Komitesi üyesi olacak

ABD'de 2008 Başkanlık seçimlerinde yarışan Demokratların güçlü başkan adayı New York Senatörü Hillary Rodham Clinton seçim kampanyası için ABD'de yaşayan Mehmet Çelebi isimli bir Türk'ü kritik görevlere getirdi. Demokrat partili çevreler, seçim kampanyası sürecinde önemli görevlere getirilen Çelebi'yi, Hillary Clinton'ın çalışkan Türk'ü olarak adlandırıyor.

HİLLARY TÜRKİYE İLE İYİ

Çelebi, Clinton'la seçim kampanyasında birlikte çalışmaktan duyduğu mutluluğu dile getirerek “Benim Hillary'i tercih etmemdeki en önemli gerekçe, Türkiye ile ilişkilere aşırı derece'de önem vermesidir” dedi. Hillary Clinton, eşi eski ABD başkanı Bill Clinton aracılığıyla tanıştığı Çelebi'ye, önce doğup büyüdüğü eyalet olan Illinois'deki seçim bürosunda görev verdi. Hillary Clinton, Çelebi'nin seçim kampanyasında, çizdiği performansından oldukça memnun kalınca, seçim kampanyasında kendi adına para toplamak için yetki verdiği ve “Bundler” olarak adlandırılan, aralarında ünlü yapımcı Steven Spielberg, NBA yıldızı Magic Johnson, büyükelçi, bürokrat, iş, spor ve sanat dünyasının ünlülerinin de aralarında bulunduğu listeye aldı. Çelebinin düzenlediği organizasyonlarda, Hillary'nin seçim kampanyası için hatırı sayılır miktarlarda bağış topladı.
Moğultay travması
CHP'li eski Adalet Bakanı Mehmet Moğultay'ın “Ülkücüleri alacak değildim” diyerek yaptığı kadrolaşmayı unutmayan CHP'liler, TBMM Adalet Komisyonu'nda görüşülüp Genel Kurul'a sevk edilen hakim ve savcılar yasası nedeniyle Meclis'i gerdi


TBMM Genel Kurulu'na gelmesi beklenen Hakim ve Savcıların atanmasını düzenleyen yasa teklifi, çok yavaş işlediği belirtilen adalet sisteminin ihtiyaç duyduğu 5 bin hakim ve savcı açığını kapatmayı öngörüyor. Teklif yasalaştığında, daha önce Adalet Bakanlığı'nın yaptığı hakim ve savcı adaylarının belirlendiği yazılı sınavı bundan böyle ÖSYM gerçekleştirecek. Mülakat ise Adalet Bakanlığı'nın bünyesinde yapılacak.
Ancak mülakatın Adalet Bakanlığı bünyesinde kurulacak bir komisyon tarafından yapılacak olmasını eleştiren CHP, önce önceki gün komisyonu basarak çalışmaları enellemeye çalıştı. Tasarıya muhalefet şerhi koyan CHP, dün de komisyon raporunun yok salıyması için Meclis Başkanlığına başvurdu.

KADROLAŞMA İLE ÖVÜNMÜŞLERDİ

50. Hükümetin Adalet Bakanı olan CHP'li Mehmet Moğultay, partisinin İstanbul İl Kongresi'nde yaptığı konuşmasında “Hükümetten 5 bin kişilik kadro çıkardım. Bu kadroları örgütüme vermeyip de MHP'ye mi verseydim, Refah'a mı verseydim?” diye konuşmuştu. Moğoltay, CHP içinde büyük övgü gören bu açıklamanın ardından yine CHP'li Adalet Bakanı Seyfi Oktay da bakanlık bünyesinde başarılı bir kadrolaşmayı gerçekleştirdiklerini itiraf etmişti.

Bir kez daha: Demokrasiye dair
Siyaset-toplum, devlet-siyaset ve devlet-toplum ilişkilerinin “demokratik şema”sı bellidir.

Toplumun talepleri zamanın ruhu ve gerekleri ile evrensel değerler süzgecinden geçer, diğer taleplerle kesiştirilir ve siyasi kararlara dönüşür.

Bu dönüşümde “siyasi denetimi” yetki-sorumluluk mekanizması, “idari denetimi” hukuk ilkeleri çerçevesinde kurumlar hiyerarşisi ve “hukuki denetimi” ise hukukun üstünlüğü çerçevesinde bağımsız yargı yapar.

Bu çağda bu şemanın mevcut olmaması veya kötü çalışması ya da kazalara uğraması bir ülkede ekonomik, politik sosyal türlü sorunların başlangıç noktası demektedir.

Zira kollektif akılcılığı ve denetimi devre dışı bırakır, keyfiliği devreye sokar, devlette, siyasette, toplumda fiili durumlar yaratır, farklı kesimler, birimler, organlar arasındaki, ortak değer ve kurallar üreten iletişim kanallarının tıkanmasına yol açar.

Hukuk zemin kaybeder, güçlünün imha aracı haline gelir.

Bir gün özgürlüğünüz, diğer bir gün paranız, bir başka gün istekleriniz budanır...

Oysa “özgürlük ve özgür düşünce bir toplumun can damarı”dır.

Dengeli ve doğal gelişmenin ana rehberidir. Serbest teşebbüs adımları ve bireysel kararlardan siyasi kararlara...

Ali Bayramoğlu yazdı...

Yüksek faiz düşük kur Türkiye açısından risk
MÜSİAD Başkanı Bolat, yüksek faiz ve düşük kurun, Türkiye açısından doğru bir araç değil, riskli bir araç olduğunu söyleyerek, "Sorumlu Merkez Bankası ve risk almak istemiyor" dedi

Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Başkanı Ömer Bolat, yüksek faiz, düşük kurun Türkiye açısından doğru bir araç değil, riskli bir araç olduğunu belirterek, "Dolar kuru 1,50 civarında kalabilseydi, bugün Türkiye'nin dış ticareti çok daha sağlıklı olabilecekti" dedi. Bolat, 11. Uluslararası İş Forumu nedeniyle bulunduğu Abu Dabi'de gazetecilerin sorularını yanıtlarken, kur ve faiz ilişkisi ile ilgili olarak, şu anda sürecin sonucunun görüldüğünü belirterek, "Süreç bu noktaya gelmemeliydi" dedi. Özellikle IMF programı ile Merkez Bankası'nın enflasyonu düşürmeye endekslendiğini, faiz silahının bu kadar keskin kullanılmasının kura olumsuz etki getirdiğini kaydetti ve şöyle devam etti: "Faiz lobisi, faizin düşürülmesini engelleme konusunda bütün gücünü kullanıyor. Faiz enstrümanında sorumlu makam Merkez Bankası ve risk almak istemiyor. Şu anda istikrar var, enflasyon kontrol altında, dış ticaret ve cari açık yüksek olsa da ülkede ödemeler dengesi sorunu yok. Bu durum gösterilerek, bu baskılar yapılıyor. Keskin faiz indirimi sonucunda, iç ve dış rantiye çevreleri ciddi manipülasyonlar yaparlarsa, bu dengeler sarsılır mı diye bir endişeden dolayı, aşamalı, sindirerek bir faiz indirimi yapalım anlayışı izleniyor.
Savcı, Demirtaş için kırmızı bülten istedi
'Sahte çürük raporu' soruşturmasına bakan Cumhuriyet Başsavcılığı tutuklama kararı çıkmadan önce yurt dışına kaçtığı ileri sürülen DTP Genel Başkanı Demirtaş hakkında kırmızı bülten hazırlanması için başvuruda bulundu.

Sahte çürük raporu çetesi ile ilgili soruşturmayı yürüten Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, yurtdışından dönmeyen DTP Genel Başkanı Demirtaş'ın yakalanması için Emniyet Genel Müdürlüğü'ne yazı gönderdi. İçişleri Bakanlığı'na da başvuruda bulunan başsavcılık, yurt dışına çıktığı saptanan Demirtaş hakkında 'kırmızı bülten' çıkarılmasını talep etti.
Askere gitmemek için “sahte çürük raporu” aldığı ididasıyla hakkında dava açılan ve daha sonra yurt dışına kaçtığı ileri sürülen Demirtaş hakkında kırmızı bülten talebinde bulunuldu. “Sahte çürük raporu” çetesi ile ilgili soruşturmayı yürüten Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, daha önce hakkında “gıyabi tutuklama” kararı bulunan Demirtaş 'ın bir an önce yakalanması için Emniyet Genel Müdürlüğü'ne yazı gönderdi. Ayrıca İçişleri Bakanlığı'na da başvuruda bulunan başsavcılık, yurt dışına çıktığı saptanan Demirtaş hakkında “kırmızı bülten” çıkarılmasını talep etti. Davada Demirtaş'ın, 5 yıla kadar hapsi isteniyor.
Hakem Türk olsaydı yanmıştı!
El hak! Eğri otur, doğru konuş bu maçın hakemi Selçuk Dereli olsaydı, Serkan'ın ilk golüne ve penaltısına bu düdükleri çalsaydı, Türk medyası onu asmıştı. Şimdi bütün gazeteleri okuyun hakem hakkında tık varsa namerdim. G.saray, Yunan rakibini 3-0'la geçti. Helal olsun zaten dengeler hep G.Saray tarafındandı.

G.Saray'a not ver desen; “Eylül'de gel” derim. Bu maçta ikmale kaldı. Rakip Panionios amatör bir takım. Sadece itişiyor ama G.Saray'ın ilk yarı gol atacak atağı bile yok. UEFA, bu maçı emsal gösterip statü değiştirmeli, yazık oluyor. Bir tarafta UEFA Şampiyonu, öbür tarafta amatör bir takım. Bu maç kavganın bir çeşidi çoğunca da belden aşağı vuruyorlar. Fizik bindirme akla ve yeteneğe pıranga vurmuş. İlk yarı bittiğinde G.Saray hayal kırıklığı.

KALİTE DUVARA ÇARPTI

Kalli, Trabzonspor maçının bir başka versiyonunu sahaya sürdü. Devre bitince nedendir bilinmez o da Hakan Şükür'den medet umdu. Belki yüksek toplara dönecek, belki Hakan'ın isminden istifade edecek. Bunlara gerek kalmadan Serkan, yarı ofsayt pozisyonunda topu kaptı ve bu acemi delikanlıdan beklenmeyecek şekilde kaleciye de çalım attı ve zor açıdan G.Saray'ı rahatlatan golü attı. Arkasından yine Serkan 18'e daldı hakem penaltıyı çaldı.

Osman Tamburacı yazdı...


Teröre karşı ortak istihbarat havuzu
ABD, generaller seviyesindeki işbirliğinin ardından Türkiye'ye terörle mücadele için yeni bir ortaklık teklif etti. FBI, Türk polisine PKK terör örgütü ve El Kaide ile ilgili istihbaratları 'anlık paylaşmak' için ortak veri bankası kurmak istediğini bildirdi. FBI'ın talebi, ABD büyükelçisi tarafından Emniyet'e iletildi.


Başbakan Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı George Bush'un 5 Kasım'da Washington'da yaptıkları görüşmenin ardından alınan kararların ayrıntıları ortaya çıkıyor. ABD, askerlerle kurulan 'üçlü mekanizma'nın ardından Türk polisiyle de işbirliğinin yollarını arıyor. Bu amaçla FBI, Emniyet'e 5 sayfalık 'çok gizli' kaydıyla bir anlaşma taslağı sundu. Taslak, FBI ile Türk polisi arasında terör örgütlerine yönelik 'istihbarat havuzu' kurulması önerisini içeriyor. Söz konusu taslağa göre her iki ülke polisi arasında terör suçlarından aradığı şüpheliler hakkında ortak bir veri bankası kurulacak. PKK, Hizbullah ve El Kaide gibi terör örgütleri hakkındaki tüm bilgiler bu 'veri bankası'na girilecek. Terör örgütlerinden her iki ülkeye dönük herhangi bir tehditten şüphelenildiğinde ve istihbarat alındığında bilgiler veri bankası aracılığıyla anında paylaşılacak.
'45 gün süren grevin faturası vatandaşa çıkarılmasın'
Türk Telekom’da 16 Ekim’de başlayan grevin önceki gece yarısı sona ermesinin ardından, şirket çalışanları anlaşmayı davul zurna ile kutladı.
Türk Telekom'da 16 Ekim'de başlayan grev, 45 gün sonra anlaşmayla sonuçlandı. Önceki gece geç saatlerde varılan anlaşmanın ardından grevdeki 23 bin 400 işçi dün sabah işbaşı yaptı.

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın yoğun çabasıyla varılan anlaşmaya göre çalışanlar birinci yıl yüzde 10, ikinci yıl ise yüzde 6,5 zam alacak. Enflasyonun 6,5'tan yüksek çıkması durumunda ise bu fark işçiye ödenecek. Anlaşma ile işçi ücretleri ortalama 1.400 YTL olurken, teknisyenler 1.600 YTL alacak. Telekom grevi, 1991'deki madenci grevinin ardından son yıllardaki en büyük iş bırakma eylemi olarak tarihe geçti. Grevin şirkete maliyeti 500 milyon YTL'ye ulaştı. Tüketiciler Birliği Başkanı Bülent Deniz, grevin faturasının vatandaşa çıkarılmak istenmesi durumunda yargıya gideceklerini açıkladı.

Türk Telekom ile Türkiye Haber-İş Sendikası arasındaki toplu iş sözleşmesi, pazartesi Telekom Genel Müdürlüğü'nde imzalanacak. Görüşmelerde ücret dengesizliklerinin giderilmesi konusunda sendikanın istediği oldu. 

Tiyatro!

Samanyolu Televizyonu'nun haberlerinde izledim. Duyduklarıma inanamadım, şaşırdım ve dondum kaldım. Söz alan, öfkesini sesine yansıtıyor. Yumuşak değil, yüksek tonda konuşuyor. 
Ekrana yansıyanlar Devlet Tiyatroları'nın olağan toplantısından... Özel değil, resmî bir toplantı. Genel Müdür Lemi Bilgin ve arkadaşları tiyatronun sorunlarını, yeni dönemde seçilecek oyunları konuşmak ve tartışmak için bir arada. Kimi yüzler tanıdık, dizilerdeki rollerden hatırlıyoruz.

Gelin görün ki, konuşulanlar tiyatro ve sanatın konusuna hiç benzemiyor. Düpedüz siyaset. Doğrusu Devlet Tiyatroları'nın bu denli politize olduğunu bilmiyordum. Zira atmosfer tiyatro ortamından çok bir parti toplantısını andırıyor. Konuşmalar, değerlendirmeler hep siyasî çünkü. Hatta onun ötesinde; ideolojik. Toplumun çok dar kesimi tarafından paylaşılan görüşler peş peşe dile getiriliyor.

Kuşkusuz tiyatro ile uğraşanlar da her insan gibi keskin siyasî görüşlere sahip olabilir. Ancak bunların bu kadar açık şekilde seslendirilmesi ne kadar doğru? Sanatla siyaset bu kadar yan yana gelmemeli. Dileyen doğrudan siyasette şansını deneyebilir. Bunun başarılı örnekleri var. Berhan Şimşek CHP milletvekili olarak sesini Meclis'ten duyurmasını bildi. Doğrusunu yaptı. Siyasetçi kimliğiyle her şeyi söyledi.
Mustafa Ünal yazdı...

Siyasal mezunlarının hakim olması zorlaşıyor
Siyasal, iktisat ve maliye mezunlarının idarî yargıda hâkim ve savcı olmasına sınır getirilmesi yeni bir tartışma başlattı. Kararın hukuk fakültesi mezunlarının ağırlıkta olduğu Meclis Adalet Komisyonu'nda alınmasına ise siyasal ve iktisat mezunları büyük tepki gösteriyor.

Devlet ile vatandaşın anlaşmazlıklarına bakan idarî mahkemelerde bugüne kadar hukuk mezunlarından daha fazla tercih edilen siyasal ve iktisat mezunları, artık alınacak hakim ve savcı sayısının yüzde 10'unu geçemeyecek. Her yıl değişmekle birlikte ortalama yüzde 60 oranında hukuk fakültesi dışından idarî yargıya hakim ve savcı alınırken, artık bu alanda hukukçular tercih edilecek. Halen idarî yargıdaki bin 200 hakimin yüzde 56'sını siyasal, iktisat, idari bilimler ve maliye mezunları oluşturuyor. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Celal Göle, kanun değişikliğini 'hakim ve savcı kaynağının kurutulması ve rekabet ortamının kaldırılması' şeklinde değerlendiriyor. AK Parti Konya Milletvekili Ali Öztürk ise yazılı sınavda yüksek puan alanların fakülte ayrımına gidilmeden hakim ve savcı olabilmesi gerektiğini belirterek, "Hukuk fakültesi dışındakiler hakim ve savcı olamayacaksa, o zaman hukukçuları da kaymakam yapmamak lazım." dedi.
AK Partililer gelmeyince toplantıyı iptal etti
ABD Ankara Büyükelçisi Ross Wilson
ABD'nin Ankara Büyükelçilsi Ross Wilson'un Kürt kökenli milletvekili ve siyasetçilerle yapmayı planladığı ikinci toplantı, AK Parti ve kamuoyundan gelen tepkiler üzerine iptal edildi.

Ross Wilson, dün öğle yemeği için Doğu ve Güneydoğu Bölgesi'nden 4 AK Parti milletvekili ve ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras'ı davet etti. Ancak parti yönetimi tarafından uyarılan AK Parti milletvekilleri, son dakikada yemeğe katılamayacaklarını büyükelçiliğe iletti. Büyükelçilik de Uras'ı arayıp yemeğin ileri bir tarihe ertelendiğini bildirdi.

ABD Büyükelçisi Wilson'un Kürt sorunu, PKK, Kuzey Irak odaklı temasları kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Türkiye'de bulunan ABD Kongre Üyesi Chris Shays ve Büyükelçi Wilson, önceki gün AK Parti Diyarbakır milletvekilleri İhsan Arslan, Abdurrahman Kurt, Siirt milletvekili Afif Demirkıran, CHP MYK üyesi ve eski Diyarbakır milletvekili Mesut Değer, KADEP Genel Başkanı Şerafettin Elçi, Hak-Par Genel Başkanı Sertaç Bucak ve eski RP Diyarbakır Milletvekili Haşim Haşimi ile kahvaltıda buluşmuştu. Wilson, ikinci toplantıyı dün yapmayı planlıyordu. Bunun için AK Parti'nin bölge milletvekillerinden Gülşen Orhan (Van), Mehmet Emin Ekmen (Şanlıurfa), Abdullah Veli Seyda(Şırnak) ve Yılmaz Helvacıoğlu (Siirt) ile ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras'ı davet etti.
Devletin dönüştüğünü nasıl anlarız?

Devletler kolay dönüşmezler. Özellikle bürokratik alışkanlıkların ve geleneklerin değişmesi güçtür ve zaman alır. Bürokrasi değişime direnir; toplumsal ve ekonomik gelişmenin gerisinde kaldığını kabul etmek istemez. 
Gelişmelere ayak uydurmak yerine, ekonomik ve sosyal dinamiklerin tetiklediği gelişmelerin devletin tercihlerine uyması gerektiğini düşünürler. Devletin ana 'kurucu' güç olduğu konusundaki anlayıştan kaynaklanır bu. 'Millet'i, 'anayasa'yı, 'rejim'i inşa eden şeyin 'devlet' olduğu sanılır. Toplum kaynaklı değişim talepleri ve inisiyatifleri de hep kuşkuyla görülür, 'ana kurucu güç'ün millet ve milli irade olduğu unutularak. Mevcut anayasada da yer alan 'devletin milleti' ifadesi bu yaklaşımı yansıtır.

Bürokratik devletin demokratik devlete dönüşmesi, öncelikle, 'millet'in temel kurucu irade olduğu anlayışını benimsemeyi gerektirir. Yoksa bürokrasi, 'millet devlet için vardır' yaklaşımı içinde 'toplumsal/siyasal' talepleri ve dinamikleri bloke edecek 'felsefi' bir duruşa yaslar kendini.

Devletin en 'baba' haliyle arz-ı endam ettiği alanlardan birisi diplomasidir. 'Hikmet-i hükümet' anlayışı ve bunları sembolize eden dil ve ritüeller geleneksel diplomasinin merkezinde yer alır. Diplomasi bir temsil siyasetidir. Doğrudur, ama neyin ve kimin temsili? Başa dönersek, 'devlet benim' diyen bürokratik bir elitin mi, yoksa siyaseten belirlenen toplumsal kimlik ve çıkarın mı temsili?
İhsan Dağı yazdı...
'Perinçek, PKK'nın psikolojik harp merkezi gibi çalıştı'
Bir dönem İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'e ait yayın organlarında yazan gazeteci-yazar Soner Yalçın'a ait Oda TV'de, Perinçek ile terör örgütü PKK arasındaki bağlantılar konusunda ilginç detaylara yer verildi.

Haberde 2000'e Doğru dergisinin, PKK'nın yayın organı gibi olduğunun altı çizildi. Derginin 22 Ekim 1989 tarihli sayısında, bölücübaşı Abdullah Öcalan'ın, Atatürk'ün Kocatepe'deki fotoğrafına benzetilerek dağda çekilmiş fotoğrafına yer verildiği vurgulandı. PKK'lı Yücel Halis de iddiaya göre; 1991 yılında, dergi aracılığıyla dağdaki teröristlere mesaj göndermiş. Habere göre, Perinçek'in Aydınlık grubunun PKK ile flörtü 20 Ekim 1991 seçimleri öncesine kadar devam etmiş. Yazıda bu konuda şu bilgiler veriliyor: "Dergi o dönem Kürtlerin partisi HEP ile ittifak yapabilmek için kolları sıvadı. Taban birlik istiyor. Ama Sosyalist Parti, HEP ile ittifak yapmadı. HEP, SHP ile ittifak yaptı. Bundan sonra 2000'e Doğru da HEP'i hedef alan haberler yapmaya başladı. HEP yöneticileri acımasızca yerden yere vuruldu. 2000'e Doğru dergisi Öcalan'ın 'objektif ajan' iddiasıyla öldürdüğü PKK'lıları haber yapmaya başladı. 15 Aralık 1992'de PKK'nın yayın organı Berxweden'de, Doğu Perinçek ve Aydınlıkçıları hedef alan bir makale çıktı. Ve yollar ayrıldı." Haberde Perinçek'in ideolojiyi değil, siyaseti merkeze alan bir politikacı olduğu vurgulanırken, "Yoksa Odatv.com olarak ne Perinçek ile ne de bir başkasıyla kişisel meselemiz yoktur. Bizim isteğimiz, Perinçek'in dün söylediği ve yazdığını bugün hemen değiştirmesindeki kurnazlığının sebebini anlamaktır. Perinçek, PKK'nın psikolojik harp merkezi gibi çalışmıştır."
Kızılderililerin Türklerle akrabalık tezi güçlendi


Kızılderililer, Bering Boğazı'ndan ABD'ye geçmiş.
Yapılan bir genetik araştırmada, Kızılderililerin, bugünkü Sibirya'dan Kuzey Amerika'ya geçen iki göçmen grubunun çocukları olduğu yolunda genetik deliller bulundu.


Bugüne kadar çoğunlukla kabul gören görüş, Kızılderililerin Pasifik adalarından gemilerle Amerika kıtasına ulaştıkları yolundaydı. Michigan Üniversitesi tarafından yayınlanan genetik araştırma raporunda ise Kızılderililerin, Sibirya'dan kıtaya geçen iki grubun çocukları olduğu savunuldu. Kuzey ve Güney Amerika yerlileri arasında yapılan genetik araştırmalar sonucunda tespit edilen bir özellik, Kızılderililerin şimdiye kadar kabul gördüğü gibi değişik etnik kökenlerden gelmediği, tek bir etnik kökenden geldikleri fikrini besliyor. Bilim adamları, söz konusu genetik özelliğin bir tek Sibirya'daki insan gruplarında bulunduğuna dikkat çekiyor. Bilim adamları, geçişin olduğu Bering Boğazı'nda her iki kıtayı bağlayan toprak parçasının zamanla sular altında kaldığını dile getiriyor.

"Aha... Kelimi de çekmişler..."

İstanbul'a haftada bir-iki defa geliyorum. İlk defa geçen hafta dikkatimi çekti. Emniyet şeridinde kocaman EDS yazısı gördüm 'Elektronik Denetleme Sistemi' imiş. 

Belli merkezlerdeki kırmızı ışıklarda da uygulanan sistem şöyle çalışıyormuş: Emniyet şeridini ihlal edenleri algılayan dedektör, kamerayı devreye sokuyor. Çekilen görüntü anında merkeze gidiyor. Plaka ile aracın uyup uymadığı burada kontrol ediliyor. Fotoğrafın çıktısı alınıp, 108 YTL'lik ceza makbuzu ile birlikte adrese postalanıyor.

Yanımdaki arkadaşa sordum, "Caydırıcı oluyor mu bari?" dedim. "Hem de nasıl" dedi ve ekledi: "Geçen bir tanıdığa gelmiş, fotoğrafı görünce 'Aha.. Kelimi bile çekmişler, mecbur ödeyeceğiz parayı' diye söyleniyordu..."

Meğer İstanbul Büyükşehir Belediyesi, uygulamayı 12 Nisan 2007'de başlatmış. 2008'de trafiğin yoğun olduğu noktalara 90 'Kırmızı Işık İhlal Tespit Sistemi' ve 10 'Emniyet Şeridi İhlal Tespit Sistemi' kurulacakmış. Sistem sayesinde Edirnekapı'da günde 800 olan kırmızı ışık ihlali 20'ye, 1.300 emniyet şeridi ihlali ise 50'ye inmiş. Bugüne kadar kesilen ceza tutarı ise 7 milyon YTL'ye ulaşmış. 
Trafikte kural ihlalleri aslında toplumsal bir rahatsızlığımıza işaret ediyor. Biz, sadece öz değerlerimiz açısından yozlaşmadık. Kanun kural tanımaz bir toplum da olduk. İşin en trajikomik yanı ise kural tanımamayı uyanıklık sandık.

Hüseyin Gülerce yazdı...


 

 

Kenthaber
Yayın Tarihi : 30 Kasım 2007 Cuma 04:26:49
Güncelleme :30 Kasım 2007 Cuma 09:19:17


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?