16
Haziran
2025
Pazertesi
ANASAYFA

BUGÜNÜN BASIN ÖZETLERİ

 

’Silahını bırak’ dersek PKK ile çatışma çıkar 
Kuzey Irak bölgesel yönetimi sözcüsü Fuat Hüseyin, terör örgütüne silah bıraktıramayacaklarını itiraf etti, "PKK’yı silah bırakmaya zorlamak çatışma anlamına gelir" dedi. Bu arada Barzani yönetimi, teröristlerle röportaj yapan yabancı gazete ve televizyonculara da yasak getirdi.

KUZEY Irak Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’nin sözcüsü konumundaki Başkanlık Divanı Başkanı Fuat Hüseyin, PKK’ya karşı aldıkları önlemleri DHA’ya anlattı. Terör örgütüne karşı alınan önlemleri, bölge halkının güvenliği için atılmış samimi adımlar olarak tanımlayan Hüseyin, "PKK’ya karşı aldığımız önlemler öncelikle kendi halkımızın çıkarlarının zarar görmemesini hedefliyor. Dolayısıyla, bu önlemlerin uygulanması kadar denetimini ve devamlılığını da önemsiyoruz" diye konuştu.

DESTEĞİ KESTİK Hüseyin, PKK’ya karşı alınan önlemleri de şöyle açıkladı: "Mahmur Kampı’nın çevre güvenliğini ve giriş-çıkış kontrolünü büyük ölçüde yerine getiriyoruz. Kandil ve benzeri dağlık bölgelerde konuşlanan PKK’lılara yönelik kontrol noktaları oluşturduk. Bu sayede örgütün lojistik yollarını kesmiş olduk. Ancak, örgüt İran ve Türkiye’den malzeme sağlamayı sürdürürse buna bir şey yapamayız. Son olarak da, Erbil ve Süleymaniye’ye yapılan uçuşlarla ilgili olarak kontrolleri artırdık. Bu kapsamda bölgemize gelen yolcuların belgeleri titizlikle inceleniyor. Geliş gerekçesi ikna edici bulunmayan kişiler geldikleri uçakla geri gönderiliyor. Böylece PKK yandaşlarının havayolunu kullanarak girişlerinin engellenmesi amaçlanıyor

Bir DTP’liye daha koruma 
Ankara Valiliği, ’tehdit edildikleri’ gerekçesiyle, DTP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’den sonra DTP Genel Başkan Yardımcısı Selma Irmak’a da koruma tahsis etti.

Perşembe günü göreve başlayan ve yakın koruma olarak görevlendirilen polislerin yanı sıra, talepleri halinde iki DTP’liye evleri için de koruma verilecek.

DTP yönetimi geçen ay, partiye yönelik ilk silahlı saldırının ardından milletvekilleri ve yöneticileri için koruma tahsis edilmesini istemişti. İlk olarak Sebahat Tuncel’e koruma verilmişti. Ancak parti içinde daha sonra yapılan değerlendirmelerde, milletvekillerinin ve yöneticilerin attıkları her adımın polis tarafından kontrol edileceği düşünülerek, koruma istemlerinden vazgeçilmesi gündeme gelmişti.

Emniyet Genel Müdürlüğü yetkilileri, DTP’li milletvekillerinin korunmasına özel bir önem verdiklerini, ülkede karışıklık ve kargaşa isteyen kesimlerin girişebileceği provokasyonların da ’devletin üzerine kalabileceğini’ belirttiler.

Buluşma yeri...
DÜŞÜNEBİLİYOR musunuz; topraklarımızdan geçen bir borudan, bir Yunanlı ailenin mutfağına yakıt gidecek.
O mutfakta bir anne, çocuğunun mamasını ısıtacak.
Oysa bizler her zaman, kasabaların üzerinden alçak uçuşla geçen savaş uçaklarımızın, o Yunanlı ailenin başına bomba atabileceğinin gururunu yaşadık.

Değişmeliyiz...
Ben yine barış kapılarını açabilecek, bildiğim tek maymuncuğu sokuşturuyorum deliğe:
Diyelim ki birisine "ne olduğunu" sorduğunuzda, o sıralar:
- Türk, Yunanlı, Kürt, İtalyan, Rus...
- Müslüman, Alevi, Katolik, Yahudi... - Erkek, kadın...
- Fenerbahçeli, Galatasaraylı, Beşiktaşlı...
- Ankaralı, Tokatlı, İzmirli, Ağrılı...
- Sağcı, solcu...
Ona "Ama önce nesin?" denildiğinde, "Önce Müslümanım" ya da "Önce Yahudiyim" yanıtı, dinler arası çatışmanın başlama narasıdır.
"Önce Türküm, önce Kürtüm, önce Yunanlıyım" denildiğinde, bu ırk çatışmasının başladığı yerdir.
"Önce Fenerbahçeliyim, önce Galatasaraylıyım" denildiği an, tribünlerde kavga çıkar.
Oysa hepimizin farksızca "olabileceğimiz" bir yer vardır:
"Önce insan..."

Evrensel huzurun sağlanması; insanlığın bu iki kelimelik buluşma yerinde toplanmasına bağlıdır.

Bekir Çoşkun yazdı...

DTP için 114’ü arıyor 

MHP yönetimi, devletin bölünmez bütünlüğü ile cumhuriyet ve laiklik karşıtı eylemlerde sınırlı olarak bulunan dokunulmazlığı tümden kaldıran Anayasa değişiklik teklifini imzaya açtı.

Seçimden sonra bölücülük suçlamalarına muhatap olan DTP’lilerin hemen yargılanmasını sağlamak amacıyla hazırlanan teklifin TBMM Başkanlığı’na sunulabilmesi için Meclis’te 70 milletvekili olan MHP’nin 114 imzaya daha ihtiyacı var.

MHP Grup Başkanvekilleri Mehmet Şandır ile Oktay Vural, bu nedenle AKP ve CHP gruplarına gönderdikleri teklifi dün basın toplantısıyla açıkladı. Teklifte, dokunulmazlıkla ilgili 83. maddenin devlet bütünlüğü aleyhine suçlar yönünden değiştirilmesi öngörülüyor.

Maddedeki, "seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla" ifadesinin Anayasa’dan çıkarılması öneriliyor. Teklifin gerekçesinde "Ülkemizin açık bir bölücü tehditle karşılaştığı günümüz ortamında kapsamlı bir mücadele ve kararlılığın ortaya konulması bakımından son derece önemlidir" deniliyor.

Uyuşturucu zanlısı CHP’ye üye yapıldı 
CHP genel başkanlığına adaylığını açıklayan Samsun Milletvekili Haluk Koç, parti tüzüğünün 12. maddesi kullanılarak, genel merkez yönetiminin CHP’ye dün itibariyle toplam 16 bin 204 yeni üye yazımı yaptığını ileri sürdü.

Haluk Koç, "Seçim İrtibat Bürosu" olarak kullandığı ofisinde yaptığı basınla sohbet toplantısında, üye yapılan kişiler arasında uyuşturucu madde satışı yapmaktan yargılanan bir kişinin de bulunduğu açıkladı.

Koç, "Her bir üyenin tek tek meziyetlerini tespit etmemize imkan yok. Ancak, Kahramanmaraş’tan partiye üye yapılan öyle biri var ki, 12. Madde’nin amaç dışı kullanımına bir örnek. C.K. adlı vatandaş, uyuşturucu madde satışı yapmaktan ve kasten adam yaralamaktan yargılanmış biri.

Buna benzer CHP’ye yakışmayan örneklerin çok fazla sayıda olmamasını dilemekten başka şansımız yok" dedi. Koç, bugün Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde genel merkez yönetiminin usulsüz üye yazımıyla ilgili olarak bir davanın görüleceğini de vurgulayarak, "12. Madde’nin keyfi kullanımına rağmen, kurultay sonucunda önce CHP’de iktidar, ardında da Türkiye’de iktidar olacağız. Korkunun başlarına geleceklere faydası olmayacak" diye konuştu.

O ismi listeden kim çıkardı


HÜRRİYET’in KKTC Temsilcisi Ömer Bilge geçen hafta güzel bir gazetecilik yaptı.

KKTC Mahkemesi, aralarında Jak Kamhi ve Sinan Aygün’ün de bulunduğu 160’a yakın kişiyi vatandaşlıktan çıkarma kararı aldı.

Ömer hem bu olayı öğrendi, hem vatandaşlıktan çıkarılanların listesini ele geçirdi.

Hürriyet bu listedeki tanınmış kişilerin adını yayınladı.

Aynı gün tam listeyi de internet sitesine koydu.

Bunu da gazetenin üzerinden duyurdu.

Haberin çıktığı gün KKTC Başbakanı Ferdi Sabit Soyer, beni cep telefonumdan arayarak, kararın mahkemeye ait olduğunu, Jak Kamhi’ye karşı özel bir uygulamanın söz konusu olmadığını belirtti.

Ayrıca Jak Kamhi’ye yapılan uygulamanın düzeltileceğini de söyledi.

Olay, böylece aydınlığa kavuşmuşken, KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, dün bu konudaki soruya cevap verirken, adını vermeden Hürriyet’i eleştirdi.

Ertuğrul Özkök yazdı...

Geziden döndü kolunu kıran annesine koştu 
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın 80 yaşındaki annesi Tenzile Erdoğan, 17 Kasım Cuma akşamı evde, abdest alırken düşüp kolunu kırdı.

Tenzile Erdoğan, Başbakan’ın da oturduğu Üsküdar Emniyet Mallesi’ndeki evde fenalaşarak düştü. Bu sırada Başbakan Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan, Azerbaycan’daydı. Oğlu Mustafa Erdoğan’ın Medipol Hastanesi’ne kaldırdığı Tenzile Erdoğan’ın sol omuzu ve el bileğinde tespit edilen kırıklar alçıya alındı. Aynı akşam geç saatlerde Azerbaycan’dan dönen Tayyip Erdoğan ve eşi havalimanındaki basın toplantısı sonrasında doğruca hastaneye gittiler. Erdoğan önceki gün İpsala’daki Türkiye-Yunanistan Doğalgaz Boru Hattı açılış töreninin ardından Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’le helikopterle İstanbul’a geldi. Aliyev’i Çırağan Sarayı’na bırakan Erdoğan, gazetecileri atlatarak, karayoluyla yine hastaneye gitti. Doktorları, dün taburcu edilmesi beklenen Tenzile Erdoğan’ın bir süre daha hastanede gözetim altında kalmasına karar verdi. Tayyip Erdoğan’ın, 75 yaşındaki teyzesi Fezile Gür de 2001 Haziran’ında, Kemerburgaz’daki evinin bahçesinde kiraz yemek için çıktığı ağaçtan düşerek, beyin kanaması geçirmiş, kaldırıldığı Vakıf Gureba Hastanesi’nde yaşamını yitirmişti. Yakınları, teyzesinin ölümüne çok üzülen Erdoğan’ın, bu olayı hatırlayarak, annesinin düştüğünü öğrenince çok endişelendiğini söylediler.
Jak Kamhi muteber, uygulama yasadışı 
KKTC Cumhur-başkanı Mehmet Ali Talat, 2003 yılında açtığı dava sonucunda aralarında Profilo Holding Yönetimi Kurulu Başkanı Jak Kamhi ve ATO Başkanı Sinan Aygün’ün de bulunduğu 156 kişinin KKTC vatandaşlığından çıkartılmasını savundu ve ’Sözü edilen kişiler muteberdir, uygulama yasadışıdır’ dedi.

Söz konusu kişilerin saygınlıklarıyla ilgili en ufak bir tereddütü olmadığını vurgulayan Talat, iptal başvurusunu, vatandaşlık dağıtımındaki yasa dışılığa dikkat çekmek için yaptıklarını belirtti. Mahkemenin iptal kararının ardından Türk hükümetinden kendisine bu konuda tek bir söz bile gelmediğini vurgulayan Talat, ’2004’te hükümeti kurduktan sonra daha uygulamaya girmemiş 1600 vatandaşlığı da iptal ettik. Uygulamaya girenler hakkında dava açtık’ diye konuştu.

Talat, "Sözü edilen Sayın Jak Kamhi bize, hükümetimize çok büyük katkılarda, desteklerde bulundu. Biz kendisine teşekkür ediyoruz. Onun kişiliğiyle ilgili hiçbir şey yok. Bize şu anda da destek oluyor" dedi
Türk kahvesi
"TÜRKİYE’nin en önemli ihracat kalemi nedir" diye sorulsa... Herhalde tekstil, otomotiv, televizyon, domates,fındık falan sayılır.
Bence, Türk kahvesidir.
Neden derseniz...
Çünkü Türk kahvesi, Türkiye’de var olmayan, Türkiye’de yetişmeyen bir ürünün, Türk zekásı tarafından, Türk markasıyla, elálemden alınıp eláleme satıldığı, "dezanvantajın avantaja dönüştürüldüğü" bir ihracat kalemidir... Bizim olmayan bir ürünü, bizimmiş gibi pazarlamaktır.
Elin taşıyla elin kuşunu vurmaktır.
Türk kahvesi...
Kültürüyle dünyayı etkileyen Victor Hugo’yu, Moliere’i, Balzac’ı "tiryaki" yapmaktır...
Bach’a, "Ah, ne tatlı, binlerce öpücükten daha tatlı" diye Kahve Kantatı yazdırmaktır.
New York Times’a kapak konusu olmaktır.
ABD’ye transfer olan David Beckham’ı, Türklerin işlettiği Bean Counter’a götürüp, "Kahvenizin çok ünlü olduğunu duydum, denemek istiyorum" dedirtmektir... Metal müzik grubu Megadeth üyelerine, "Türkiye denince aklınıza ne geliyor" sorusunu sorup, "Türk kahvesi" cevabını almaktır.
Önceki gün...
Türkiye-Yunanistan doğalgaz boru hattı açıldı. Azerbaycan’dan aldığımız gazı, Yunanistan’a satmaya başladık. Boru uzatılacak, İtalya’ya da bağlanacak. Sırada, Bulgaristan, Romanya, Macaristan ve Avusturya var.

Yılmaz Özdil yazdı...

 

Malatya'daki vahşet için ilginç iddianame 
Malatya'da Zirve Yayınevi'nde 3 kişinin öldürülmesine ilişkin açılan davanın dosyasında 'misyonerliğe', katillerden daha geniş yer ayrıldı. Kurbanların ailelerinin avukatları hazırlanan dosyaya tepki gösterdi 

Malatya'da Zirve Yayınevi'nde 3 kişinin öldürülmesine ilişkin olarak açılan davanın dosyasında 'misyonerliğe', cinayeti işleyenlerin faaliyetlerinden daha geniş ayrıldı. Dosyada, Zirve Yayınevi'nin faaliyetleri, öldürülen yayınevi çalışanları Necati Aydın, Tilmann Geske ve Uğur Yüksel'in görüştüğü kişilerin isim, telefon ve adresleri, hazırladıkları raporlar detaylarıyla yer aldı.
Geçen nisan ayında gittikleri Zirve Yayınevi'nde 'misyoner faaliyetlerle devleti yıkmaya çalıştıkları' gerekçesiyle yayınevinin 3 çalışanını katleden sanıklar Emre Günaydın, Cuma Özdemir, Salih Gürler, Abuzer Yıldırım ve Hamit Çeker hakkındaki soruşturma dosyasından 'farklı isimleri hedef haline getirebilecek' bilgiler çıktı.


Raporlar da var
Malatya Başsavcılığı'nca hazırlanan dosyada, Zirve Yayınevi'nde 'misyonerlik faaliyetleri yürütüldüğü'ne yönelik belge ve bilgiler, sanıkların kanlı baskın öncesi ve sonrasındaki eylemlerinden daha geniş yer buldu. Dosyada, öldürülenlerin 2005'ten bu yana görüştükleri isimler, bu kişilerin telefon numaraları ve adresleri yer aldı. Bu kişilerle yapılan görüşmelerin içeriğine yönelik tutulan notlar da dosyaya girdi. Dosyaya, "Sadece yayınları istiyor, görüşmek istemiyor", "Yayınlarla çok ilgilendi" gibi ifadelerin yer aldığı notlar aynen konuldu.
Başbakan'ın dilinin altında bir bakla var 
CHP lideri, Erdoğan'ın sınır ötesi operasyon konusunda net olmadığını, söylemlerin altında 'af iması' olduğunu savundu

CHP lideri Deniz Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın terörle mücadele ve sınır ötesi operasyon konusunda net olmadığını öne sürerek, "Hatta belki dilinin altında bir bakla var demek de mümkün" dedi.
Baykal, dün NTV'nin sorularını yanıtlarken şu mesajları verdi:

BAKLA VAR: Hepimiz Başbakan'ın sözlerindeki gelgitleri görüyoruz. Başbakan kısa süre önce 'Kış gelmeden askeri operasyon yapılacak' dedi ve Prag'a giderken de 'Amaç silahları bıraktırmaktır' diye konuştu. Başbakan'ın çok net olmadığı görünüyor. Hatta belki 'Dilinin altında bir bakla var' demek de mümkün. Çeşitli çevrelerde bir plan söylemi giderek konuşuluyor. PKK'yı meşrulaştırıp onunla siyasi pazarlık yapar, onun siyasi taleplerine cevap vermeye hazır noktaya getirilirsek çok tehlikeli bir durum ortaya çıkar. Türkiye müzakere masasına oturtulursa çok yanlış olur. Bu ciddi bir risktir.
AF İMASI YATIYOR: Başbakan'ın zihni bana net gözükmüyor. Silahları bırakmak demek, 'Benim silah tutma hakkım var, ama şimdi kendi takdirimle silahı sana karşı kullanmamayı kararlaştırdım' demektir. Herkes yaptığı işin sorumluluğunu taşıyacak mı, taşımayacak mı? Bu silahları bırakın söyleminin altında bir af iması yatıyor.
BARZANİ: Barzani farklı bir kişilik. Bir süre önce ağır suçlamalar yöneltmişti. Şimdi kendi ağzından bunu (Türkiye'nin sınırlı operasyon yapabileceğini) söylemeyi uygun bulmuyor herhalde, Meclis Başkanı'na söyletmiş. O sözler Barzani'nin sözleri olarak algılanmalı. Bu sözler artık Irak otoritelerinin Türkiye'nin Irak'a askeri operasyon yapmasını doğal karşılama noktasına geldiğini gösteriyor.

İkinci el erkekler

Pop şarkıcısı Pınar Aylin, Kelebek'te diyor ki: "İnsan ilişkileri sahte... Etrafıma bakıyorum; genç kızlardan biz yaşta kadınlara kadar herkes, gerçeğini bulamamaktan şikâyetçi...

Annelerimizin zamanındaki ilişkiler mumla aranır hale geldi. Adam gibi adam istiyorum, ama zor; bunu da biliyorum. Çünkü benim dengim, 40 yaş grubudur. E o yaştaki 'adam gibi adamlar'ın çoğu evli... Bir arkadaşım 'Artık ikinci elleri bekleyeceğiz' demişti. Doğru!"
* * *
Ananevi erkekler, "İlle de sıfır kilometre olsun" takıntısındayken, 40 yaş grubu kadınlarda "artık" ikinci ele talep oluşması ilginç...
Daha da ilginci, Pınar Aylin'in aynı röportajda, boşanmak için gün saydığını söylemesi...
Yani bir "ikinci el" de kendisi çıkarmak üzere...
Böyle bakınca, herkesin bir yandan kendisininkini elden çıkarmaya çalışırken, öte yandan da öbürlerininkine göz attığı, bereketli bir ikinci el araba pazarına benziyor ilişkiler...
Üstelik bazıları sadece göz atmıyor, göz koyuyor da...
Yakında "Arkadaş arıyorum" sitelerinde şöyle ilanlar okuyacağız:
"Bayandan... az kullanılmış, yıpranmamış... takasta kullanılabilir."
* * *
Ne oldu da ilişkiler böyle piyasaya düştü, "sahte"leşti?
Neden kadınlar "adam gibi adam" bulamamaktan dertli?
Annelerimizin zamanındaki ilişkiler nereye gitti?
"Artık domatesin bile hakikisi bulunmuyor" demek kolay...
Ama işin daha derin boyutları var.
Geçenlerde Van'da dinlediğim bir öyküyü yazmıştım:
Köyün en güzel kızı, daha bahçe çitinden ötesini tanımadan çirkin bir delikanlıya kaçmış. Dağın öbür yamacındaki köye gitmişler. Orada yakışıklı oğlanlarla evli kızlar "Niye bu çirkine kaçtın" diye sorunca boyun bükmüş bizimki:
"Dünyanın bu kadar büyük olduğunu bilsem, buna kaçar
mıydım hiç..."
Can Dündar yazdı...

Polisten bayat ilaca ikinci darbe 
Bayat ilaçları yeniden kutulayarak piyasaya süren çeteye yönelik operasyonun devamında biri profesör 80 kişi gözaltına alındı
Kullanım süresi geçmiş ilaçları yeniden paketleyerek, piyasa süren çeteye karşı yapılan "İksir" isimli operasyonun devamında biri profesör ile altı doktorun da aralarında bulunduğu 80 kişi gözaltına alındı.
Kullanım süresi geçen veya yarım ilaçları toplayarak yeniden paketleyerek piyasaya süren Saim Cimşit'in liderliğini yaptığı 14 kişi daha önce tutuklanmıştı. Operasyonda süresi geçmiş ilaçlar ve çocuk mamaları ele geçirilmişti.
Soruşturma kapsamında Ankara, Konya, Batman, Samsun ve İstanbul polisince eş zamanlı yeni bir operasyon yapıldı. Aralarında doktor ve eczacıların da bulunduğu toplam 80 kişi gözaltına alınırken, 4 kamyon dolusu sahte kutulara konulmuş son kullanım tarihleri geçmiş ilaç ve paketlemeye hazır halde sahte ilaç kutuları ele geçirildi.
Sadece ilaç kutularının değerinin 1.5 milyon YTL olduğu bildirildi. Yurt dışında oldukları belirtilen 3 kişinin de arandığı öğrenildi.
İstanbul'daki operasyonda, Mali Şube Ekipleri İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi, Cerrahpaşa ve Haseki hastanelerinin de bulunduğu birçok noktaya operasyon düzenledi. Operasyonda İstanbul Tıp Fakültesi'nde görev yapan bir profesör ile 6 doktor da gözaltına alındı. Doktorların, pahalı ilaçları bilerek hasta reçetelerine yazıp, şebekeyle işbirliği içinde çalışan eczanelere hastaları yönlendirdiği iddia edildi.
İstanbul'daki operasyonlarda baskın yapılan ev ve işyerlerinde çok sayıda silah ele geçirildi. Aramalarda Uzi, Kalaşnikof, MP-5 ve Glock marka toplam 16 silah ve çok sayıda mermir bulundu. Kalaşnikof ve Glock'ların K. Irak'tan geldiği öne sürüldü.
Urla'da yolsuzluğa 50 yıl istendi 
Aralarında CHP'li Urla ve Bornova belediye başkanlarının da bulunduğu 37 sanık hakkında 'yolsuzluk yapmak, suç örgütü kurmak ve ihaleye fesat karışmak'tan dava açıldı

İzmir Urla'da 'yolsuzluk yapmak, ihaleye fesat karıştırmak, suç işlemek için örgüt kurmak' suçlamalarıyla tutuklanan Urla Belediye Başkanı CHP'li Selçuk Karaosmanoğlu'nun da aralarında bulunduğu 37 sanık hakkında 5 yıldan 50 yıla kadar ağır hapis cezası istemiyle dava açıldı.
CHP Bornova Belediye Başkanı Sırrı Aydoğan ile Urla Belediye Başkan Vekili Bülent Nart'ın da sanıklar arasında yer aldığı bildirildi.
İzmir Savcısı tarafından hazırlanan 48 sayfalık iddianamede, Karaosmanoğlu'un 40 yıla kadar, Aydoğan'ın ise 12 yıla kadar hapsi istendi.
İddianamede, geçen temmuz ayında Urla'da yapılan operasyon kapsamında tutuklanarak cezaevine gönderilen Karaosmanoğlu'nun "iki defa ihaleye fesat karıştırdığı, suç işlemek için örgüt kurduğu ve zimmetin ortaya çıkmaması için hileli davranışta bulunduğu" belirtildi.


Aydoğan eleştirildi
Savcı, Urit'in yüzde 5 hissesine sahip olan Aydoğan'ın ise her ne kadar doğrudan alım ve satım işlerine karışmasa da konu hakkında gerekli hassasiyeti göstermeyerek, Urit'te hukuk dışı iş ve işlemlerin gerçekleşmesine zemin hazırladığını ileri sürdü.
İddianamede, Ocak 2007 tarihinde, yüzde 95'i Urla Belediyesi'ne, yüzde 5'i Bornova Belediyesi'ne ait olan Urit şirketinin muhasebe bölümündeki yangının kasıtlı çıkarıldığı, burada Urit'in geçmiş döneme ait işyeriyle ilgili evrakın bulunduğunun ortaya çıktığı kaydedildi
Küreselleşme bu işte

DOĞALGAZ Azerbaycan'dan çıkıyor, Ermenistan'a uğramadan Gürcistan'a giriyor, oradan Türkiye'ye... Türkiye'den Yunanistan'a... Sonra İtalya'ya kadar uzanacak.
İlk iki yılda Yunanistan'a 250 milyon metreküp gaz sevkiyatı yapılacak.
Ermenistan'ın başındaki Taşnakçı Koçaryan'ın aptallığını görüyor musunuz?! Karabağ'ı işgal ederek, Türkiye'ye düşmanlık kusarak sergilediği etnik milliyetçilik, zavallı Ermenistan halkını hem petrol hem doğalgaz hatlarının dışında bıraktı, sefalete mahkûm etti!
Türkiye bir de hava sahasını tamamen kapatsa nefes alamayacaklar!
Halbuki çağımız hem yatırım ve teknoloji bakımından, hem doğal kaynaklar bakımından milletlerin birbirine açıldığı, birbirine bağlandığı, ancak bu yolla ekonomik ve sosyal gelişmenin sağlandığı bir çağdır!
Türk-Azeri kardeşliği gönüllerden öteye boru hatlarıyla perçinleniyor.

Yunan düşman mı?!
Peki, Yunanistan'la aramızda siyasi bir gerilim çıkarsa! İyi ama doğalgazın vanası bizde! Yunanistan, Türkiye'yi vanaları kapatmaya zorlayacak kadar bir gerilimi tırmandırmayı göze alabilir mi?!
Aynı şekilde Türkiye, siyasi bir sorundan dolayı vanaları kapatmayı göze alabilir mi?! Öyle bir durumda Türkiye siyasi ve iktisadi taahhütlerine güvenilmeyen bir ülke haline gelir!
Turizm, sermaye hareketleri ve şimdi de doğalgaz... Bu ilişkiler büyüdükçe, Türkiye ve Yunanistan öyle bir noktaya geliyor ki, ortak çıkarları, çatışan çıkarlarından daha büyük!
Ege'de ve Kıbrıs'ta anlaşamıyoruz... Ama siyasi ve ekonomik ilişkilerimiz gelişiyor. Duygularda dostluk hissi de kendini gösteriyor artık.

Taha Akyol yazdı...

Kayıp otobüsüne saldırdılar! 
Yakınlarını Kaybetmiş Aileler Derneği'ne (YAKAD) ait "Kayıplar Otobüsü"nün üzerine yapıştırılan kayıp kişilere ait fotoğraflar yırtıldı, otobüse zarar verildi

Bugüne kadar 300 kayıp kişinin bulunarak ailelerine teslim edilmesine aracılık eden "Kayıplar Otobüsü" saldırıya uğradı, üstüne yapıştırılan kayıp kişilere ait fotoğraflar yırtıldı.

Dün Fatih Merkez Mahallesi'nde park halinde bulunan otobüsün üzerindeki fotoğrafların söküldüğü ve otobüsün üzerinde çizikler oluşturulduğu fark edildi.


Şikâyetçi oldu
Olayın ardından polis merkezine giderek şikâyetçi olan YAKAD Başkanı Zafer Özbilici, otobüsün üzerinde 150'yi aşkın fotoğraf bulunduğunu belirterek, bunların çoğunun yırtılarak söküldüğünü söyledi.


"Kayıplar Otobüsü"nün kayıp ailelerinin umudu olduğunu dile getiren Özbilici, şöyle devam etti:
"Bu otobüsün şehir şehir gezmesi sayesinde 300 kayıp bulunarak ailelerine teslim edildi. Bu resimleri sökerek yerlere atanlar, kayıplarını arayan o acılı ailelerin umutlarını da yerlere atmıştır. Kayıp resimlerinden kim ne ister, anlamış değiliz."

Kahraman babayı deniz geri vermiyor 
Rumelifeneri'nde önceki akşam denize düşen kızını ve kayınbiraderini kurtarmak için denize atlayan Cemal Tayfun Gökhan çalışmalara rağmen kurtarılamadı

Denize düşen kızını kurtarmak için suya atlayan Cemal Tayfun Gökhan'a hâlâ ulaşılamadı. Bir firmada genel müdür olarak çalışan Gökhan, helikopter ve sahil güvenlik botları desteğiyle aranırken, yakınlarının umutlu bekleyişi sürüyor.
Cemal Tayfun Gökhan, eşi Aleksandra Gökhan, 11 yaşındaki oğlu, 6 yaşındaki kızı Aylin (6) ve İstanbul'a ziyarete gelen kayınbiraderi Kolombiya uyruklu Carlos Franklin'le (50) birlikte gezmeye çıktılar. Aile önceki akşam Rumelifeneri'ne geldi. Anne Aleksandra ve 11 yaşındaki oğluyla kayalıklardan kaleyi seyrediyordu. Bu sırada büyük bir dalga, Franklin ile Aylin'in durduğu kayaya vurdu ve onları sürükleyerek denize çekti. Bunu gören baba Gökhan, kıyafetlerini çıkararak dalgaların arasına atladı. Gökhan, iyi bir yüzücüydü ve hergün spor yapıyordu.
Olayı gören balıkçılar da hemen kıyıya yaklaştı. Franklin ve Aylin'i kısa süre sonra gördüler ve sudan çıkardılar. Ancak Aylin ölmüştü. Franklin ise kayalıkların arasındayken kırılan bacağıyla suyun üstünde kalmayı başarmıştı. Franklin ambulansla kaldırıldığı hastanede tedaviye alındı. Balıkçılar, onları denizden çıkarırken baba Gökhan'a ulaşılamadı.

DTP de yasalara uymak zorunda

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'nın DTP'nin kapatılması istemiyle Anasaya Mahkemesi'ne açtığı dava tartışma konusu oldu.
Eleştirilerin çoğu parti kapatmanın yanlış olduğu yönünde.
DTP'yi kapatmanın da çözüm olmayacağı yine aydınlar arasında kabul gören bir görüş.
DTP'den önce aynı çizgideki partiler, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmıştı. Her kapatılan partinin yerine yenisi kurulmuştu. DTP de böyle kurulmuş bir parti. Kapatılırsa yerine, "yedek partisi"nin geçeceği de kuşkusuz.
Bu tartışmayı yürütürken iki konuyu ayırmamız gerekiyor: Siyaset ve hukuk.
Hukuku siyaset yapar. Ancak yaptıktan sonra siyaset kurumları da hukuka uymak zorundadır. Hukuk ise siyasi mülahazayla karar vermez, veremez.

DTP'nin ayrıcalığı yok
Hukuk alanında DTP'nin diğer partilerden bir farkı yoktur. PKK'nın fikirlerini savunması, hatta onun siyasi kolu gibi çalışması, DTP'ye yasalar karşısında bir ayrıcalık tanımaz. Aksine, faaliyetleri bu oluşturuyorsa, yasaların öngördüğü yaptırımla karşılaşır.
DTP'lilerin, "Biz farklıyız, PKK'ya yakınız veya onu temsil ediyoruz, biz Kürdüz, o halde Anayasa ve yasalar bize karşı daha esnek uygulanmalı veya uygulanmamalı" deme hakları yoktur. Keza, "Sizin yasalarınız diğer partileri bağlar, bizi bağlamaz" demeleri hiç mümkün değildir.
Anayasa ve yasalar değişmedikçe tüm partiler gibi DTP'yi de bağlar.
Bu itibarla hukuki açıdan baktığınızda, mahkemelerin, "Kapatsak da yenisi kuruluyor" yaklaşımı içinde hareket etmeleri mümkün değildir.
Fikret Bila yazdı...

 

Karadeniz'de acı bekleyiş 
İstanbul Rumelifeneri'nde dolaşırken bir anda denize gömülen 6 yaşındaki kızı Aylin'i kurtarmaya çalışan Serlog firması Türkiye Genel Müdürü Cemal Tayfun Gökhan için dün helikopter ve botlarla arama sürdü. Dalgıç dalgalar yüzünden dalış yapamadı.

KOLOMBİYALI ANNE PERİŞAN
Gökhan'ın ABD'de tanışıp evlendiği Kolombiyalı eşi Aleksandra ise hastanede psikolojik tedavi altına alındı.

DALGALAR ARAMAYA ENGEL
Gökhan'ın bulunması için gece geç saatlere kadar devam eden arama çalışmalarına dün sabah yeniden başlandı. Ancak aileyi paramparça eden dalgalar bu kez de dalgıçların dalışını engelliyordu. Aramalar bu nedenle 4 Sahil Güvenlik botu ve bir Sahil Güvenlik helikopteri ile gün boyu yüzeysel olarak yapılabildi. Sahil güvenlik, asker ve Gökhan'ın yakınları, dürbünleriyle dalgalı denize baktı. Ailenin getirdiği dalgıç ise yaptığı bir denemenin ardından kıyıya çıkarak "Beklemekten başka yapacak bir şey yok" dedi. Bir ara denizde sarı bir nesne görülünce sahilde bekleyen kalabalık heyecanlandı, ancak bunun da bir kova olduğu anlaşıldı. Sahilde endişeli bir şekilde bekleyen ailenin yakınları ise, "Çok iyi yüzme bilirdi. Belki bir kayalığın içindeki boşluğa sığınarak hayatta kalmayı başarmıştır" diyorlardı. Jandarmanın uyarılarına aldırmayan Gökhan'ın yakınları, dalgaların vurduğu kayalara yaklaşarak boşluklara baktı.

'Burası Venedik değil İstanbul' 
Paris Match dergisi, Kudüs'e yürüyerek gitmeye çalışan Fransız çifti, 3 bin 700 km. sonra İstanbul'da görüntüledi. Dergi, Ortaköy'ü Venedik'e benzetti..
Fransa'da yeni evli bir çift, balayı için Avrupa'nın pahalı ve lüks otellerine gitmek yerine ellerine bir değnek alıp Kudüs'e yürüyerek gitmek için yola çıktı. Mathilde ve Edouard Cortes çifti, geçtiğimiz hafta İstanbul'daydı... 5 ay boyunca yürüyerek parasız şekilde 3 bin 700 km. yol yapan 'balayı gezginleri' tek sermayelerinin hoşgörü ve misafirperverlik olduğunu söylüyor.
"İSTANBUL'A HAYRAN KALDIK"
Fransız Paris Match dergisine yolculuklarını anlatan çift, İstanbul'un güzelliğine hayran kaldıklarını ancak insanlardan hoşgörü görmediklerini belirtti. Dergi, Kudüs'e varmak için bir bu kadar daha yol gitmeleri gereken çiftin Ortaköy'de çekilmiş fotoğraflarının yer aldığı yazıya, "Burası Venedik değil İstanbul" diye başladı. Ve çiftin hikâyesini yazdı... Bulgar sınırından Türkiye'ye girdikten sonra aksilikler yaşamaya başladıklarını belirten Edouard Cortes, şunları söyledi:
'YİYECEK GİBİ BAKIYORLAR'
"Sultanahmet'te yanımıza bir adam yaklaştı. Önce 'Polisim kâğıtlarınızı gösterin' dedi. Daha sonra 'Elimde seks için kızlar var ister misin?' diye sordu. Evli olduğumu söyleyince de karıma sarılmaya kalktı. Elimdeki sopayı kaldırıp tam kavgaya girişecekken kaçtı..." Edouard'ın eşi Mathilde ise Türk erkeklerinin bakışlarından ne kadar rahatsız olduğunu şu sözlerle dile getirdi: "Türk erkekleri ağır ve şehvet dolu bakışlarla sürekli sizi süzüyor. Sokakta yürürken 2 dakika dursam etrafım bana odaklanan bir grupla çevreleniyordu. Kendimi tavuk budu gibi hissettim." Selimpaşa'dan İstanbul'un merkezine kadar 60 kilometre hiç durmadan yürüyerek yeni rekor kırdıklarını belirten çift, "Selimpaşa'da ise insanlar daha iyiydi.

Memleketimden siyaset manzaraları..
Şimdi bir DTP İstanbul İl Kongresi düşünün.. Duvarda bir çocuk tablosu.. PKK gerillası gibi giyinmiş.. Başında yeşil, sarı, kırmızı Kürdistan bayrağı renginde poşu.. Belinde bombalar sarılı. Eliyle zafer işareti yapıyor.. 10 yaşında ya var, ya yok.. İntihar komandosu.. 10 yaşında çocuktan intihar komandosu.. Simgeye bakar mısınız?.
Bu resmin etrafında toplananlar çığlık çığlığa sloganlar atıyor.. Güney Türkiye ve Kuzey Irak yok olacak. Orada Kürdistan kurulacak. Kurulana kadar savaş..
Bu ülkede neler olurdu bir düşünün..
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, Filistin ve İsrail Devlet Başkanlarını Yüce Meclis çatısı altında buluşturduğu gün, İstanbul Belediyesi'ne ait Feshane'de yapılan sözde vakıf toplantısında, bu sahne aynen yaşandı. Ne var ki, Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan tabloları arasında sergilenen bu çocuk bir Filistin intihar komandosuydu. Çığlık çığlığa cihat slogan atanlar da İsrail'i haritadan silmeye yemin edenler..
DTP'yi kapatmak için Anayasa Mahkemesi'ne baş vuran Yargıtay Başsavcısı, bu kongreyi, ekranlarda görüp duymadı, gazeteleri görmedi mi acaba?.
Ya da İstanbul'un muhterem savcıları içinde rahatsız olan tek kişi çıkmadı mı?.

Ali Babacan CHP, MHP ve Meclis'te gurubu bile olmayan DSP'ye terörle ilgili bilgi verirken, DTP'den randevu almak tenezzülünde bulunmamış.
Niye?.. DTP casus mu?. Öyleyse gereğini niye yapmıyor?.
Değilse, bu garip tutumunu yarın AB'de ülkemiz haklarını savunurken nasıl izah edecek?.
Hıncal Uluç yazdı...

En çok heykeli olan kadın Zübeyde Hanım 
Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım heykeli ve büstü en çok olan Türk kadını. Hemen hemen bütün büyük illerde bir büstü var..

Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım, 1857'de Selanik'te doğdu. Aslen Karamanlı olan Zübeyde Hanım, ilk evliliğini Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi ile 1871'de yapmıştı. Bu evlilikten doğan altı çocuğunun yalnızca ikisi, yani Mustafa Kemal ile Makbule hayatta kaldı. Ali Rıza Efendi 1888'de yaşamını yitirdi. İkinci evliliğini gerçekleştirdiği Ragıp Bey'den Balkan Savaşı sonrasında ayrılan Zübeyde Hanım, çocuklarını da alarak İstanbul'a yerleşti. Oğlu Mustafa Kemal ile 1919'da ayrıldıktan sonra ancak 1922'de yeniden görüşebilen Zübeyde Hanım, İzmir'de 1923 Ocak ayında vefat etti.

BİRKAÇ HEYKEL BİRDEN
Heykeli dikilen Türk kadınlarını araştırırken birçok ilde Zübeyde Hanım büstünün bulunduğu bilgisi ile karşılaştım. Üstelik bazı illerde, Zübeyde Hanım adına açılan okulların içinde de büstü yer aldığı için birkaç heykel birden bulunabiliyor. Ancak bu büstler arasında bir tanesi var ki, diğerlerinden çok daha farklı bir konumda yer alıyor. O da, Zübeyde Hanım'ın İzmir'deki anıt mezarı içindeki büstü. Ölümünden 17 yıl sonra Osman Paşa Camisi içinde yapılan anıt mezarda, bir kaya ve üzerinde Zübeyde Hanım'ın büstü yer alıyor. Zübeyde Hanım'ın İzmir'de yaşadığı evin bahçesinde de heykeli bulunuyor.
Edirne'de nehirler taşmaya başladı 
Tunca Nehri taştı. Bulgaristan'daki barajların dolması sonucu kapaklar açılınca Meriç yükseldi. Edirne'de sel alarmı verildi..

Trakya ve Balkanlar'da devam eden sağanak yağış nedeniyle Tunca Nehri taştı. Meriç Nehri'nde ise sular yükselmeye devam ediyor. Bulgaristan'daki aşırı yağışlar nedeniyle taşma noktasına gelen Rodoplar bölgesindeki İvailovgrad Barajı'nın kapakları açılınca Arda Nehri'nin suları da yükseldi. Arda Nehri'ndeki bu yükseklik, sınırda birleştiği Meriç Nehri'ndeki su seviyesini de yükseltti. Edirne'de normalde debisi 16 metreküp olan Tunca Nehri, aşırı yağışlar nedeniyle 71 metreküp debiyle taşarak yatağından çıktı. Tunca Nehri'nin taşması sonucu, suyun öte yakasında bulunan Karaağaç mahallesinden dönüş yolu sular altında kaldı. Bu nedenle Karaağaç'ta okullar 4 gün süreyle tatil edildi. Karaağaç ile ulaşım gidiş istikametinden sağlanıyor. Su seviyesi sürekli olarak artan Meriç Nehri'nde su nehir yatağından akıyor.

EN YAĞIŞLI YIL
Ancak, Meriç'te önceki gün saniyedeki akış hızı 529 metreküp iken dün bu miktar 727 metreküpe yükseldi. Edirne Valisi Nusret Miroğlu Meriç Nehri'nde bir taşkın beklemediklerini ancak görevlilerin sürekli olarak suyun akış hızını izlediklerini söyledi. Miroğlu, Tunca ve Meriç kıyısındaki iş yerleri ve besicilerin tahliye çalışmalarına başladığını belirtti. Kasım ayındaki yağışlar açısından 78 yılın ortalamasına göre en yağışlı dönemlerde bile Edirne'de metrekareye 71 kilogram yağış kaydedilirken, bu yıl bu miktar 125 kilograma ulaştı. Öte yandan, önceki gün sel felaketi yaşayan Tekirdağ'da da sağanak yağışlar yeniden etkili olmaya başladı.

Eğriye eğri
Hürriyet internet sitesi dün benim "gaf"ımı haber yaptı. Aslında haklılar. KKTC vatandaşlığı meselesinde, "kağıt gazete"nin Hürriyet internet sitesine verdiği "link"i ve oradaki listeyi atlamışım. O yüzden de, "kağıt" gazetede olmayan liste için, "Kimler var?" diye soru sordum. Yazının ana fikri, gazetecilerin vatandaşlık almasının yaratacağı gölge, belki değişmiyor ama yaptığım hata. Başta Ertuğrul Özkök ve Fatih Çekirge, Hürriyet ve hürriyet.com.tr yönetici ve editörlerinden özür dilerim. Okurlardan da. Yalnız, "Hürriyet önayak olmuş arka ayakları da bekleriz" derken kastım ne listedeki isimler ne de özellikle Hürriyet'ti. Belki hepimizdik. O yanlış bir çıkarsama olmuş. Bu tür yazıları "kuyruk acısı"yla yazdığıma dair teşhis de epey abartılı; en azından "kuyruk"
kısmı.
Yine de hata benim, özür de benden. Zaten sıcağı sıcağına hürriyet.com.tr'ye de bir özür yolladım dün. Gördüğünüz gibi, özür bu yazının altında değil, en tepeden.

200 bin kişinin katili
30 bin vatandaşımızın katili" ni biliyoruz. Aslında, 23 yıllık "terör ve terörle mücadele" de, "Teröristlerin öldürdüğü 10 bin ile öldürülen 20 bin terörist" olarak toplanan o rakamı da biraz yanlış biliyoruz, ama en azından neyin kastedildiğini, ne kastettiğimizi biliyoruz.
"200 bin vatandaşımızın katili" kim? Kim Allah aşkına? Hangisi? Hangimiz? Hangi birimiz?

Yine Kapadokya yolunda, okul gezisinde İzmirli 33 çocuk ile büyük ölünceye, belki Urfa'da çocuk işçiler beşer beşer dereye dökülünceye, Karadeniz'e ekmeğe giden Adıyamanlı mevsimlik....
Umur Talu yazdı... 

SABAH-atv için süre doldu 3 firma önyeterlilik aldı 
SABAH-atv ihalesine önyeterlilik için başvuru sona erdi. Alman RTL, Koza Davetiye ve Sancak İnşaat ile birlikte başvurduğunu açıkladı. Diğer talipler Çalık ve Nurol.....

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) yetkilileri, SABAHatv ihalesi için 3 firmanın ön yeterlilik başvurusu yaptığını açıkladı. Yetkililer dün dolan başvuru süresinde teknik olarak yeni başvuru da olabileceğini söylediler. TMSF'den edinilen bilgiye göre, başvuranlar arasında Avrupa'nın en büyük ticari televizyon yayıncısı RTL Group bulunuyor. RTL, İpek Matbaacılık'ın sahibi olduğu Koza Davetiye üzerinden dolaylı bağlı ortaklığı ATP İnşaat ve Sancak İnşaat ile birlikte SABAH-atv ihalesi için önyeterlilik almak ve veri odasında incelemelerde bulunmak üzere başvuruda bulunduğunu dün İMKB'ye açıkladı.

BORSAYA AÇIKLADI
İpek ve Koza tarafından İMKB'ye yapılan açıklamaya göre, önyeterlilik başvurusunu yapan Marmara Radyo ve TV şirketinde, Avrupa'nın en büyük medya grubu olan Bertelsmann bünyesindeki RTL'nin yüzde 25, ATP'nin ve Sancak İnşaat'ın yüzde 37.5'er ortaklığı bulunuyor. TMSF yetkilileri, 1.1 milyar dolar muhammen bedel belirlenen SABAH- atv ticari ve iktisadi bütünlüğü ihalesinde önyeterlilik almak için söz konusu grup dışında 2 grup daha olduğunu açıkladı. TMSF Başkanı Ahmet Ertürk, geçen cuma yaptığı açıklamada RTL-Koza ve Sancak İnşaat yanında başvuran diğer iki grubu; Nurol ve Çalık önderliğindeki Turkuaz Konsorsiyumu olduğunu belirtmişti. 5 Aralık'ta yapılacak ihalesi için şartname alanlar arasında; Yunan Antenna, Alman ProsiebenSat.1, ABD merkezli medya devi Rupert Murdoch'un sahibi olduğu News Corp ve Çek borsasına kote Central Europe Media Enterprise (CME) firmaları bulunuyordu. TMSF Başkanı Ahmet Ertürk'ün bugün yapacağı bir basın toplantısında konuyla ilgili bilgi vermesi bekleniyor.
Rektör Bey'in masraf listesi 
Sayıştay denetçileri, Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Alıcı'nın, Dokuz Eylül Üniversitesi Vakfı'na ödettiği, aralarında kadın pedinin bile bulunduğu faturalarda usulsüzlük saptadı..

İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi tarafından üniversite bünyesinde yapılacak bilimsel araştırmalara ve etkinliklere destek olması amacıyla kurulan Dokuz Eylül Üniversitesi Vakfı'nda (DEVAK) incelemelerde bulunan Sayıştay denetçileri, vakfın başkanı olan Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Emin Alıcı ve yönetim kurulundaki öğretim üyelerinin, vakıf kasasını kendi özel hesapları gibi kullandığını ortaya çıkarttı. Denetçilerin raporlarına rektör ve yöneticilerin kadın pedi, iç çamaşırı, alkollü içki, çeşitli mutfak harcamaları, şahsi cep telefonu görüşmeleri, tekstil ürünleri ve saat faturalarını vakıfa ödettiği yansıdı. 2007 yılı içerisinde vakfın hesaplarında geçmişe dönük inceleme başlatan denetçiler fatura incelemerinde ilginç detaylarla karşılaştılar Aynı zamanda vakfın başkanı olan Prof. Dr. Alıcı'nın başta olmak üzere yönetim kurulu üyelerinin şahsi harcamalarını vakfa fatura ettiği belirlendi. Denetçilerin raporlarında, yumurtadan tuvalet kâğıdına, şampuandan mutfak malzemesine, cep telefonu faturasından kadın pedine, bayan pantolonundan kol saatine kadar üniversite ve bilimsel araştırmalarla ilgisi olmayan yüzlerce kalem ürünün parasının vakıf tarafından ödendiği bilgisi yer aldı. Buna göre sadece son bir yol içerisinde yüzlerce milyon YTL'lik alkollü içkinin faturası vakıf tarafından ödenirken, harcamalar arasında kadın pedi bile bulunuyor.

YÜKLÜ TELEFON FATURASI
Sayıştay denetçilerinin faturalar üzerindeki incelemelerinde dikkat çeken bir diğer bölüm ise vakıf yöneticilerinin kullandıkları cep telefonlarına ait faturalar oldu. Başta Rektör Prof. Dr. Alıcı olmak üzere çok sayıda öğretim üyesinin faturalarının vakıf tarafından ödendiği raporlara yansıdı. Denetçiler 2003 yılı cep telefonu faturalarında yaptıkları incelemelerde fatura tutarlarının kişi başı 1 milyar TL'yi bulduğunu belirledi.

Dostluğu pekiştirmeliyiz
Talabani ve Barzani'den olumlu mesajlar geliyor. Diplomasi çok şey halletti. Barzani, sınır ötesi bir harekatta sivil hedeflerin vurulmayacağına ikna olduğunu açıkladı.
Avrupa Birliği sürecinde, Türkiye ile Yunanistan birbirine yaklaştı; halledilemez sanılan sorunlar büyük ölçüde aşıldı. İyi niyet sürerse, Mezopotamya medeniyetini ve Osmanlı kültürünü paylaştığımız Iraklılarla da sıcak bir dostluk kurulabileceğine inanıyorum. Kuzey Irak'ta yaşayan Kürtler, bir problem teşkil etmekten ziyade, yakınlaşmamızın temelini oluşturacaktır. PKK'nın, kardeşliği bozmasına izin vermemeliyiz.

Ecevit'i rahmetle anıyoruz...
ECEVİT, Ege denizinin bizi ayırmak yerine birleştirmesini hayal ederdi. Türkiye - Yunanistan boru hattı bu istikamette önemli bir adım.
"...aramızda bir mavi büyü bir sıcak deniz kıyılarında birbirinden güzel iki milletiz bizimle dirilecek bir gün
Ege'nin altın çağı yanıp yarının ateşinden eskinin ocağı...

TRT can çekişiyor
ÇOK şükür TRT, yeni genel müdürüne kavuşuyor. Kurumun başına geçen kişinin, yakın gördüğü isimlerle dar bir kadro oluşturmak yerine, liyakate önem vereceğini umuyoruz. Çünkü koca kurum hatalı yönetim yüzünden can çekişiyor.
- TRT'de 7 bin kadrolu, 500 de sigortalı, 7 bin 500 personel görev yapıyor.
- 2007 yılı gideri, 696 milyon YTL. Bunun 300 milyon YTL'si personel gideri.
- 2007 yılı geliri ise, 590 milyon YTL. (270 milyonu enerji payından, 168 milyonu bandrol gelirinden elde ediliyor. 55 milyon YTL, bartır ve reklam geliri.)
- TRT, 2002'de 5. sıradayken, 2007'de izlenme ölçümlerine göre, 8. sıraya düştü.

Nazlı Ilıcak yazdı...

 

Mesajı aldı çöp vazifesine çıktı

Metinler aynı hizmet farklı
'PKK propagandası'ndan hapis cezası alan ve 'başarısızım' diyerek istifa eden Hakkari Belediye Başkanı Metin Tekçe'nin yerine seçilen Metin Kazandıoğlu, 'önce hizmet' diyerek işe başladı. Kazandıoğlu, personeliyle çöp topladı.

Başarılı olamadığını gerekçe göstererek istifa eden Hakkari Belediye Başkanı Metin Tekçe'nin yerine vekaleten seçilen Metin Kazandıoğlu, şehirdeki çöpleri toplayarak işe başladı. 1 yıl önce Hakkari Dağ ve Komando Tugay Komutanı Tuğgeneral Cinek, Tekçe'yi "Bölücülük yapma, çöp topla" diye uyarmıştı.
"PKK terör örgütü değildir' açıklaması nedeniyle 7 yıl hapis cezasına çarptırılan DTP'li Metin Tekçe'nin, genel seçimlerdeki başarısızlık ve yeterli hizmet edememe gerekçeleriyle istifa etmesinin ardından, vekaleten bu göreve seçilen Metin Kazandıoğlu hizmet için kolları sıvadı. Kazandıoğlu ilk olarak DTP'nin Merkez Yerel Yönetimler Sorumlusu Hüseyin Yılmaz ve belediye görevlilerinin de katıldığı bir toplantı düzenledi. Toplantıda ilk icraat olarak aylardır toplanmayan çöplerin ortadan kaldırılması kararlaştırıldı.

Türk casus uydusuyla PKK'ya 24 saat zoom 
ABD'nin PKK ile mücadelede istihbarat desteğine rağmen Ankara, anlık sesli ve görüntülü tespit yapılmasını sağlayan 'casus uydu' almak için harekete geçiyor.

Türkiye, ABD'nin PKK'ya karşı istihbarat desteğine rağmen anlık ses ve görüntü tespiti yapılmasını sağlayan 'casus uydu' almak için harekete geçiyor. Cuma günü Başbakan Tayyip Erdoğan'ın başkanlığında, yapılacak Savunma Sanayi İcra Komitesi toplantısında, askeri alımlar arasında 'casus uydu' ilk sırada görüşülecek.
Türkiye casus uydu alırsa TSK, başta Güneydoğu ve Irak'ın kuzeyi olmak üzere, dünya üzerindeki herhangi bir yerden terörist faaliyetleri izleme ve anı anına bunu fotoğraflama imkanına sahip olacak. İhaleye İngiltere'den Eads Astrium, İsrail'den IAI, Almanya'dan OHB-System ve İtalya'dan Telespazio firmalarının teklif verdiği öğrenildi.

İLK 'MİLLİ SAVAŞ GEMİSİ' 2008'DE

Bu arada Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Metin Ataç, Deniz Harp Okulu ve Deniz Lisesi'nin kuruluşunun 234. yıldönümü dolayısıyla düzenlenen törende milli imkanlarla savaş gemisi yapmak için başlatılan 'MİLGEM' projesinde ilk geminin 27 Eylül 2008'de denize indirileceğini söyledi.

Askerler de konuşur
“Komutanlara konuşma yasağı” işitildiğinde insanın kulağına hoş gelmiyor, yasağı çiğneyenlerin orduevlerine girmesinin engelleneceği ayrıntısı ise resmen kulak tırmanıyor. “Acaba gerçek mi?” kuşkunuza cevap bulmak için beklediğinize değdi diye umutlanacağınız açıklama Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılıyor; ancak açıklama ile haberin doğrulandığını mı yalanlandığını mı tam anlayamıyorsunuz.

Genelkurmay Başkanlığı, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) eski mensuplarına ve emekli komutanlara açıklama yasağı koymamış... Daha doğrusu böyle bir uygulama varmış, ama kanunla getirilmemiş bu uygulama; yönetmelik değişikliğiyle gerçekleştirilmiş... Öyle çok geniş kapsamlı da değilmiş; “Sayıları çok az” deniliyor açıklamada...

Anlaşılan şu: TSK'nın eski mensuplarından sayıca az bir grubu hedef alan böyle bir uygulama başlatılmış...

Yani başa dönülmüş oluyor: TSK ekranlara çıkıp gazetelere beyanat vererek açıklamalar yapan bazı eski mensuplarını cezalandırma kararlılığında; bunun için bir cezanın da öngörüldüğü yönetmelik değişikliği nisan ayı sonunda yapılmış...

Fehmi Koru yazdı...

İstikbal Rusya'da yerel marka alacak 
Boydak Holding Yönetim Kurulu üyesi Memduh Boydak, Türk mobilyasının öncü isimlerinden İstikbal'in, yurtdışı pazarlardaki başarısını yabancı marka satın alarak ya da yurtdışında yatırım yaparak pekiştireceklerini söyledi

Yaklaşık 70 ülkeye ihracat yapan İstikbal Mobilya, büyümeyi hedeflediği pazarlara yerel marka satın alarak, ortaklık ya da yeni yatırım yaparak girmeye hazırlanıyor. Boydak Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hacı Boydak ve Yönetim Kurulu üyesi Memduh Boydak, önceliklerinin Rusya pazarı olduğunu açıkladı. MÜSİAD İnşaat Komisyonu tarafından organize edilen ve Kayseri Şubesi'nin evsahiliğinde yapılan Kentsel Dönüşüm konulu panele katılan işadamlarını ve basın mensuplarını İstikbal Regina tesislerinde ağırlayan Boydak kardeşler, gazetecilerle bir süre sohbet etti.
BÖLGESEL GÜÇ OLACAK

Boydak Holding Yönetim Kurulu üyesi Memduh Boydak, büyümeyi düşündükleri pazarlarda birtakım açılımlar yapacaklarını dile getirerek, bazı yerlerde kendi markalarıyla, bazı yerlerde ise yöresel marklarla işbirliği ya da satın almalarla yer alacaklarını bildirdi. Bununla ilgili bazı ülkelerle görüşmeler yaptıklarını anlatan Boydak, “Bunu şimdiden açıklayamayız. Rusya bizim girmek istediğimiz pazarlardan biri. Rusya, hızla gelişen ve büyüyen bir pazar. Bölgesel güç olabilme adına sadece orada üretime geçme değil, o bölgede halihazırda üretimde olan bir markayı satın alarak da büyüyebiliriz. Ancak Avrupa, ABD ve Arap ülkelerinde bu tür bir operasyon olmayacak” dedi.
Sınırötesi onlara yaradı 
Sınır ötesi operasyon, kızların seslerini duyurmalarına sebep oldu. Okumak isteyen kızlar, operasyon haberi için köylerine gelen Yeni Şafak muhabiri aracılığıyla seslerini duyurmayı başardı. Liseye kaydolan kızlar, mutluluktan köydeki herkese tatlı dağıttı.

Sınırötesi operasyon nedeniyle köylerine gelen Yeni Şafak ekibine 'okumak istiyoruz diyen 12 genç kız liseli oldu.
Şemdinli'de Irak sınırına sıfır noktadaki köylerde oturan ve okumak isteyen kızlar Yeni Şafak'ın haberi sayesinde dağları aşıp seslerini duyurmayı başardı. Liseye kaydolan kızlar, mutluluktan köydeki herkese tatlı dağıttı. Babaları ikna edilemeyen 2 kız ise üzüntüye boğuldu.

MAZERETLER YILDIRMADI

Şemdinli'de Irak'a sıfır noktada bulunan ve 2 bin kişinin yaşadığı Yeşilova köyünün Beşikağaç, Gökçetaş ve Bölek mezralarında yaşları 14 kız çocuğu, inanılması güç bir mücadele sergiledi. 3 yıl önce ilköğretimlerini tamamlayan kızlar, o günden beri lise eğitimlerini sürdürmek için babaları ve çevreleri ile mücadele etti. Babalarının, "Servis yok" veya "Büyüdünüz artık, okula gidemezsiniz" dediği kızlar mücadeleden vazgeçmedi. Yıllardır seslerini duyuramayan kızlar, sınır ötesi operasyonun gündeme gelmesi ile köylerine giden Yeni Şafak muhabirine dertlerini anlatınca çözüme kavuştu.

Rektörler atanırken...
Nazlı Ilıcak, dün, "YÖK Başkanı Erdoğan Teziç gidici olduğu için gücünü kaybetti, bu sebeple rektörlük seçimlerine fazlaca müdahil olamıyor" diye yazdı, sevinçle. Bana gelen haberler ise farklı. Prof. Teziç, hem kendinden sonra gelecek YÖK başkanını belirleme, hem de yeni rektörleri ayarlama çabasında. Giderayak...

Birbiri ardına dekanların şu sırada atanması 'topal ördek' tarzına benziyor mu?

İnsanlar ne kadar farklı. Sözgelimi yüksek koltuklarda oturan biri ben olsam, şimdi şu akıl yürütmesinde bulunurdum: "Halktan büyük bir destek almış hükümet kulaklara fısıldandığı gibi davranmıyor, bayağı 'şeffaf' bir yönetim tarzı sürdürüyor; işini kolaylaştırmamda yarar var..." YÖK başkanı olsam, "Demek ki, bugüne kadar önyargılara dayalı davranışlarımız yanlışmış, biraz gevşemeliyim" derdim...

Galatasaray Lisesi'nde okurken, henüz çocuk denilecek yaşlarda, babasının yönlendirmesiyle gizlice dindersi alan, Kur'an-ı Kerim okumayı öğrenen biri olduğunu sağlam bir tanıklığı aktararak burada yazmıştım Prof. Teziç'in. Gençliğinde de 'müspet biri' bilinirdi. YÖK'e veda edeceği şu sıralarda 'aslına rücu' etse fena mı olur?

Üniversite camiasından bir dostum, "Çok safsın, bırakırlar mı sanıyorsun?" dedi bana.

Taha Kıvanç yazdı...

Hassas sohbetin şifresi çözüldü 
Genelkurmay Başkanı Büyükanıt, ABD ziyareti öncesinde Başbakan Erdoğan'la dudak okunmasını önlemek için ağzını eliyle kapatarak yaptığı sohbetin sırrı çözüldü. Büyükanıt'ın, Erdoğan'a “ABD'ye Saygun Paşa'yı götürebilirsiniz” dediği ortaya çıktı

Meclis'teki 29 Ekim töreninde Başbakan Tayyip Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın sohbetleri büyük merak uyandırmıştı. Yeni Şafak, Erdoğan ile Büyükanıt arasındaki 'gizli sohbet'te ne konuşulduğu ortaya çıkardı. Dudak okunmasını önlemek için elini ağzına kapatan Büyükanıt'ın, Erdoğan'a “ABD'ye Ergin Saygun'u götürebilirsiniz” dediği öğrenildi. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları sırasında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü beklerken, TBMM Başkanı Köksal Toptan ile Genelkurmay Başkanı Orgeneral Büyükanıt sohbet ediyordu. Bu sohbete Başbakan Erdoğan da katılırken, Büyükanıt'ın eliyle ağzını kapatarak Başbakan'a birşeyler söylemesi dikkat çekmişti.
ORGENERAL SAYGUN'U GÖTÜREBİLİRSİNİZ

'Hassas sohbet'te Başbakan Erdoğan'a “ABD seyahatinize Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Ergin Saygun'u götürebilirsiniz” dediği öğrenildi. 24 Ekim'de yapılan MGK toplantısında Başbakan Erdoğan'ın, ABD'ye yapacağı geziye Genelkurmay'dan da bir yetkilinin katılmasını gündeme getirdiği öğrenildi. Genelkurmay Başkanı Büyükanıt'ın ise “İyi olur. Bu ismi daha sonra size bildirelim” dediği belirtildi. TBMM'deki 29 Ekim töreninde, Büyükanıt'ın Orgeneral Ergin Saygun'un ismini Büyükanıt'ın Başbakan'a bildirildiği ortaya çıktı.

Türkiye'nin gücünü ve kararlılığını gördüler 
CHP lideri Deniz Baykal, terörle mücadele ve askeri operasyon konusunda Türkiye'nin kararlılığını gören Iraklı yetkililerin, politikalarını değiştirmek zorunda kaldıklarını söyledi.

CHP lideri Deniz Baykal, ABD ve AB ülkelerinin Türkiye'ye verdiği desteğin, Iraklı yöneticileri “sorumluluktan kaçamaz, olayı inkar edemez noktaya getirdiğini” aktardı. Baykal, “Hem Bağdat'taki hem Kuzey Irak'taki otoriteler, Türkiye'nin Irak'a bir askeri müdahale yapmasını doğal karşılama noktasına geldiler” dedi. NTV'de katıldığı bir programda soruları yanıtlayan Baykal, Türkiye'nin terörle mücadele ve askeri operasyon konusundaki kararlılığının Iraklı yetkililerin politikalarında değişmeye yol açtığını söyledi.

BAĞINI KESMEYEN PARTİ KAPATILIR DTP'ye kapatma davası açılması hakkındaki görüşlerini de dile getiren Baykal, Anayasa, demokrasi ve hukuka uygun olarak parlamentoda yerini almış bir siyasi partinin ve bu partinin temsilcilerinin, tüm dünyada kabul görmesine rağmen, “PKK terör örgütü değildir” demiş olmasını doğal karşılamanın, terör konusundaki aymazlığın özü olacağını söyledi. Baykal, İngiltere, İspanya gibi ülkelerde de terör örgütleriyle bağlantılarını kesmeyen partilerin kapatıldığını hatırlattı. 
SİLAH BIRAKILMADAN AF YANLIŞ
Terör örgütü PKK'nın ortadan kaldırılması dile getirilirken, “PKK'yı meşrulaştırıp, Türkiye'nin siyasi pazarlık yapar duruma getirilmesinin çok tehlikeli bir durum ortaya çıkaracağını” ifade eden Baykal, 'Silah bırakma'nın, 'silah tutmaya hakkım var, ama bu dönemde kendi takdirimle silahı sana karşı kullanmamayı kararlaştırdım' demek anlamına geleceğini ifade ederek, af konusunu gündeme getireceğini savundu.

Şiddet ve siyaset arasında: Bir parti kapatma davası…
Cumhuriyet Başsavcısı'nın DTP'ye kapatma davası açması esaslı bir "siyasi tartışma" konusu.

Açılan dava bir yönüyle Kürt sorununun çözümüne yönelik siyasi imkânların budanmasını ifade ediyor. Daha doğrusu "Yasaklama politikaları" ile "yasaklanma arayışı" arasına sıkışmış, "siyaset eliyle daraltılan siyasi bir sahanın niteliği"ne gönderme yapıyor…

Diğer taraftan siyasi partiler ve basının davayla ilgili tutumu Türkiye'nin parti kapatma girişimlerinde düne oranla mesafe aldığını, demokrasi-siyaset ilişkisinin önemini içselleştirdiğini de ortaya koyuyor…

Nitekim günlerdir DTP'nin politikalarını eleştiren, taşıdığı siyasi sorumluluğu vurgulayan, PKK'yla ilişkilerini sorgulayan yazarlar adeta tek ses halinde bu "yanlış"ın altını çizdiler.

Bu konuda DTP'ye yönelik sert bir tutum içinde olan siyasi iktidar dahi en üst düzeyde, Başbakan ve Adalet Bakanı'nın açıklamalarıyla "kapatmanın ve dokunulmazlık kaldırılması"nın "anti-demokratik" olduğunu vurguladı…

Türkiye bu anlamda da önemli bir demokrasi sınavından geçiyor. Ve kapatma davasının DTP'ye karşı bir linç girişimine yol açmaması, siyasi ve toplumsal destek bulmaması sevindirici…

Ancak içinde bulunduğumuz noktada tek sorun "siyaset alanının korunması" değil, aynı zamanda bu alanın "tanımlanması"dır. Daha doğrusu, siyaset alanının başka unsurların taşıyıcısı ve aracı haline gelmesinin engellenmesidir…
Ali Bayramoğlu yazdı...


Vergi borcu olanların banka hesabına ikinci haciz dalgası 
Maliye, vergi alacağını tahsil etmek için yine elektronik haciz yöntemini deneyecek. Bankalara, borçlu mükellefin hesabına el konulması için yeni talimat gönderildi. İhtiyati haciz emri ile 600 milyon YTL'nin üzerinde tahsilat yapılırken operasyon sonrası 2 milyar YTL'lik ek gelir bekleniyor.

Maliye, vergi borcunu ödemeyen mükelleflerin banka hesabına el koyma uygulamasında kararlılığını sürdürüyor. Bu amaçla, alacağı tahsil için bankalara ikinci kez talimat gönderdi. Geçen ay vergisini ödemediğini tespit ettiği 130 bin mükellefin banka hesabından alacağını tahsil eden Maliye, bu kez talimat gönderildiğinde hesabında para olmayanların peşine düştü. Üst düzey bir yetkili, bankalara ikinci bir talimat verdiklerini doğruladı ve, "İlk gönderdiğimiz haciz o gün hesabında para olanlara yönelikti. O gün hesabında para olmayıp sonradan yatıranlar olabilir diye tekrar gönderdik." dedi. Maliye'nin bu adımı iş çevreleri tarafından yoğun bir şekilde eleştirilmişti.
Müteahhitler yurtdışında 20 milyar dolara koşuyor 
Türk müteahhitlerin uluslararası arenada kazandıkları başarılar tescillendi. 22 Türk inşaat firması, dünyanın en büyük 225 müteahhitlik firması arasına girmeyi başardı. Türkiye, listede ABD ve Çin'in ardından üçüncü sıraya yerleşti.

Dünya inşaat devlerini geride bırakarak listeye adını yazdıran şirketler dün Ankara'da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından ödüllendirildi. Erdoğan, müteahhitlerimizin başarısından duyduğu memnuniyeti dile getirirken, 'ülke satılıyor' iddialarını ortaya atanlara en iyi cevabın verildiğini söyledi. Başbakan, "Özel sektörümüzün ayağına takılan her türlü prangayı sökmek konusunda üzerimize düşeni yapmaya devam edeceğiz." dedi. Türk müteahhitlerin yurtdışında üstlendikleri iş tutarının 2007'de 17 milyar doları bulması hedefleniyordu. Ancak yıl tamamlanmadan 19 milyar dolara ulaşıldı. Rakam 2002'de 1,7 milyar dolar seviyesindeydi. Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen de ödül töreninde yaptığı konuşmada, "34 ülkede 350 proje ile bu yıl için 20 milyar dolara hep birlikte koşuyoruz." bilgisini verdi

İmtiyazlı sınıf da ne demek?

Şu gerçeği herkesin anlaması şart: Türkiye'de hiçbir zümre, hiçbir meslek, hiçbir kurum diğerlerinden üstün değildir. Her şey, bir bütünün parçası olabildiği ve diğer parçalarla uyumlu çalışabildiği sürece kıymetlidir. Sistemin aslî unsuru insandır, millettir. Ne var ki hâlâ bu ülkede en çarpıcı cümle, 'Sen benim kim olduğumu biliyor musun?' diye başlar. 
Muhatabında ürperti hasıl etmek için söylenen bu giriş cümlesinin devam etmesine gerek bile kalmaz çoğu kez. Zira ekseriyetle karşıda pısırık bir ruh, tırsak bir duruş, ürkek bir çehre vardır artık. Tehditle başlayan tedhiş, kimi zaman fiilî müdahaleye de dönüşür; muhatap hırpalanır haklılığı araştırılıp soruşturulmadan; hatta bir cümlecik müdafaa hakkı tanınmadan insanlar rencide edilir. Nedir bizdeki bu hoyratlık, niçin insanlar kendilerini imtiyazlı sayar, neden 'diğer' insanları aşağılama haklarının olduğunu düşünür?

Üzülerek söylemem gerekir ki; bizdeki böbürlenme kültürü çoğu kez şahsî bir meziyetin yol açtığı şımarıklıktan değil; devletin sağladığı imkânlar vesilesiyle ortaya çıkar. Tokatlama işlemi çoğu kez devletin verdiği payelere güvenilerek yapılır.
Ekrem Dumanlı yazdı...

Meşhurların desteği de Çin malı deriye çare olamadı 
Türkiye, üretim ve kalite bakımından dericilikte dün- yanın önde gelen ülkeleri arasında yer alıyor. Ancak sektör uluslararası pazarlama konusunda mevkisinin karşılığını göremiyor.

Deri ve deri ürünleri ihracatı bir yana ithalatın artmasına engel olunamıyor. Türk derisini dünyaya, tanıtmak için Temmuz 2005'te kurulan Deri Tanıtım Grubu da istediği sonuçları alamadı. Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'den işadamı İshak Alaton'a kadar kamuoyunda tanınan isimlerin yer aldığı reklamlar çekildi. Ancak ünlülerin desteği dericileri kurtaramadı. Çin ve diğer Uzakdoğu ülkelerinden yapılan ithalat her geçen gün artıyor. 2006'nın ilk 8 ayındaki 1 milyar 48 milyon dolarlık ithalat rakamı, bu sene aynı dönemde 1 milyar 118 milyon dolara yükseldi. Sektör temsilcileri bugün İstanbul'da bir araya gelerek, içinde bulundukları krizin sebeplerini masaya yatıracak. 
Türkiye Deri Vakfı Başkanı Mahmut Yeşil'in öncülüğünde, İstanbul Hyatt Otel'de gerçekleştirilecek toplantıya, İstanbul Deri ve Deri Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanı Lemi Tolunay, Türkiye Deri Sanayicileri Derneği Başkanı Osman Güneş, Türkiye Deri Konfeksiyoncuları Derneği Başkanı Ramazan Hazar, Çorlu Deri OSB Başkanı Şinasi Güneş ve Ege Bölgesi Deri Sanayicileri Derneği Başkanı Şener Altıncezve katılacak

'Avrupa'da zorunlu din eğitimi Türkiye'de ise öğretimi var'   Türkiye'de zorunlu din eğitimi ve öğretimi, yeni anayasa çalışmaları ve Alevi bir babanın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) müracaat ederek Türkiye'yi mahkum ettirmesiyle yeniden tartışılmaya başlandı. Konu, hükümetin bilim adamlarına hazırlattığı anayasa taslağında alternatifli 2 ayrı başlıkta anlatılıyor

Okullardaki dersin seçmeli olması veya zorunlu yapılarak muafiyet konusunun isteğe bağlı yapılması. Konu hakkında ilahiyatçıların birleştiği ortak nokta ise Türkiye'deki okullarda din eğitimi yerine öğretiminin yapıldığı yönünde. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Fayda, durumu, "Kur'an kursları hariç Türkiye'de din eğitimi yapılmıyor." şeklinde özetliyor. İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı da görev olarak genel manada din eğitiminin Diyanet İşleri Başkanlığı'na, din öğretiminin ise Milli Eğitim Bakanlığı'na (MEB) verildiği görüşünde. MEB'e bağlı Din Eğitimi Genel Müdürlüğü'nün isminin 1982 Anayasası ile Din Öğretimi Genel Müdürlüğü, din bilgisi dersinin din kültürü ve ahlak bilgisi şeklinde değiştirilmesi, geçtiğimiz yıl da bu dersin müfredatının ağırlıklı İslam olmak üzere dinlerin öğretimi olarak düzenlenmesi bunun göstergesi kabul ediliyor.

DTP'yi kim, niçin kapattırmak istiyor?

Demokratik Toplum Partisi (DTP), 22 Temmuz seçimlerinde bağımsız adaylar aracılığıyla yüzde 10'luk barajı aşarak TBMM'ye girdi. Böylelikle Kürt sorununu programının merkezine koyan partiler arasında, Parlamento'da 20 milletvekilinden oluşan bir grupla temsil edilmeyi başaran ilk parti oldu. 
DTP, Kürt sorununa Parlamento çatısı altında, barış ve demokrasi içinde çözüm bulunmasını savunmakla, şiddeti reddetmekle beraber, aynı tabanı temsil ettiği gerekçesiyle PKK'yı "terör örgütü" olarak nitelemeyi reddediyor. Partinin ekim ayı sonunda Diyarbakır'da yapılan toplantısında kabul edilen bildiriye son anda eklenen bir bölümde, (İmralı'da hapis) PKK lideri Abdullah Öcalan'dan "Kürt halk önderi" olarak söz edildi.

DTP'nin, hükümetle PKK arasında bir tür "diyalog kanalı" rolü oynamaya çalıştığı anlaşılıyor. 21 Ekim'de PKK tarafından esir alınan 8 askerin zabıt tutularak 3 DTP milletvekiline teslim edilmesi, bu rolün belki en somut ifadesiydi. 8 Kasım'da yapılan ikinci kongresinde DTP, Kürt sorununa çözüm olarak "demokratik özerklik" önerisini getirdi. Kongrede genel başkanlığa, PKK üyesi olduğu gerekçesiyle yaklaşık 9 yılını hapiste geçiren 35 yaşındaki Nurettin Demirtaş seçildi.

Şahin Alpay yazdı..

Türk üniversiteleri, internet performansında ilk 400'e giremedi 
Merkezi İspanya'da bulunan İspanya'nın kamu araştırma kuruluşu sayılan Milli Araştırma Konseyi'nin (CSIC) üniversiteler üzerinde yaptığı 'Webometrics Dünya Üniversiteler Sıralaması' sonuçları açıklandı 
Çeşitli ülkelerde faaliyet gösteren yaklaşık 13 bin üniversitenin internet siteleri taranarak hazırlanan çalışmanın Temmuz 2007 dönemi sonuçlarına göre, ilk sıralarda Standford, MIT, California, Harvard, Pennsylvania, Michigan, Cornell gibi Amerikan üniversiteleri bulunuyor.

Dünya üniversiteleri sıralamasında Türk üniversitelerine de yer veriliyor. Sıralama sonucuna göre, Türkiye'den ilk 400'e giren üniversite yok. Sıralamada Bilkent Üniversitesi 475., ODTÜ 482. ve Boğaziçi ise 525. sırada yer aldı. Bilkent, ODTÜ ve Boğaziçi, Türkiye üniversiteleri arasında başarılı olan ilk üç üniversite oldu. Çalışma, 2004 yılından bu yana, Milli Araştırma Konseyi bünyesinde faaliyet gösteren araştırma grubuna bağlı çalışan 'Cybermetrics Lab' tarafından yürütülüyor. İspanyol araştırmacılar, geliştirdikleri Webometrics yöntemiyle dünya üniversitelerinin internet üzerindeki performanslarını ölçmeyi amaçlıyor.
Telekom'da taraflar bir araya geliyor çalışanlar uzlaşmadan yana umutlu 
Yener Ünal, bir aydır çalıştığı kurumun kapısının önünde ama içeri girip mesai yapmıyor. Çünkü üyesi olduğu Haber-İş Sendikası ile işvereni Türk Telekom, toplu iş görüşmelerinde anlaşmaya varamadı. Arkadaşlarıyla birlikte, kapısına 'Bu işyerinde grev var' yazısı astıkları İstanbul Gayrettepe'de il müdürlüğünün önündeki barakada kamp kurmuşlar. 
Küçük bir soba ile üzerindeki demlik, naylon çadırın vazgeçilmezlerinden. Çay sohbetlerinin en hararetli konusu, yarın yeniden masaya oturacakları Telekom yetkilileri ile görüşmede neler olacağı. Umutları var. Uzlaşma sağlanacağına inanıyorlar. Ya Telekom tekliflerine yine olumsuz karşılık verirse... Moralleri düzeltmek Ünal'a düşüyor. Elindeki mikrofonla etrafındakilere sesleniyor: "Haklıyız. Hakkımızı alacağız." Derken, mikrofondan çıkan sloganlar yerini müziğe bırakıyor. İşçiler büyük bir halay halkası oluşturuyor. Bu sene işyerlerinde yapılan toplu görüşmeler bir hayli zorlu geçiyor. Bu konudaki ilk çatlak, Türk Hava Yolları'nda yaşandı. Hava-İş ile THY yönetimi anlaşamadı, ihracatçıları bile ayağa kaldıran grev süreci başladı

Parti kapatmak..

Türkiye'nin etnik sorunu artık farklı bir düzeye taşındı. Taraf olan olmayan herkesin inandıklarını gözden geçirmesi lâzım. Geçmişin hataları üzerine inşa edilmiş içi boş retoriklerin, üzerinde düşünülmeden tekrarlanan sloganların bugün bir anlamı kalmadı
Taraflar sloganlarını ve söylemlerini silahı eksen alarak üretmişti. "Askerî çözüm"ü seçenek olarak sunan "devlet kanadı" siyasal seçeneklerin tamamının Türkiye için ölüm olacağını ilan etmiş ve mücadeleyi silahın çizeceği sınırların içine hapsetmişti. Elindeki silahla Kürt halkını temsil iddiasında bulunan PKK da, varlığını "askerî çözüm"e borçlu olduğu için, "siyasî çözüm"ü salt retorik olarak üretmiş ve ezberden tekrarlamaya girişmişti.

Başsavcılığın DTP için kapatma davası açması "askerî çözüm"den beslenen iki tarafı da memnun etti. Başbakan'ın DTP'nin kapatılmasına karşı çıkması ve demokratik zeminin muhafazasında ısrar etmesi, neye mal olursa olsun demokrasi tercihinden ibaret değil. Tersine, Başbakan "Kürt sorunu"nun yegane çözümünün demokrasi zemininde olduğunun farkında ve bu zemini muhafaza etmeye çalışıyor.
Mümtazer Türköne yazdı...


 

 

Kenthaber
Yayın Tarihi : 20 Kasım 2007 Salı 03:39:46
Güncelleme :20 Kasım 2007 Salı 07:52:46


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?