Allah rahmet eylesin, Hüseyin Rahmi Gürpınar, ‘Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç’ romanı, ile, edebiyatımıza ölmez bir eser bırakmıştır.
O yılların Türkiye’si, özellikle dönemin aydınlarının yoğun bir şekilde yaşadığı 1912 İstanbul’u, ‘Halley Kuyruklu Yıldızı’nın dünyaya düşeceği söylentileri ile çalkalanmaktadır.
Okuyanlar, ya da tiyatrolarda defalarca sahnelenen oyunları izleyenler bilir; Gürpınar, o dönemde yaşanan ve dönemin aydınları da dahil olmak üzere, halk tarafından artık cılkı çıkarılan ‘Halley’ korkusunu , usta bir mizahi anlatımla ‘ti’ye almaktadır.
Şimdi yine o olayların yaşandığı mekan olan ve yine ülke aydınlarının yoğun olarak yaşadığı İstanbul’a, ama bu sefer 90 yıl sonrasının Istanbul’una bir bakalım:
2003 yılı 9 Temmuz İstanbul’una...
Mekan aynı, yaşanan olaylar hemen hemen aynı, rahmetlinin kitabında anlattığı ve okuyanı güldüren karakterler sanki aynı...
Hemen hemen hiç bir değişiklik yok, aradan geçen 90 küsur yıla rağmen.
Sadece bu sefer cılkı çıkarılan ‘Halley’ değil, ‘deprem!’
Evet deprem!
Her şeyin cılkını çıkardığımız, gibi, bu doğa olayının da cılkını çıkardık...
9 Temmuz 2003 günü (dün), nereden çıktığı belli olmayan, ama bir anda dalga dalga insanların evlerini, işyerlerini kaçarcasına terk etmesine sebep olan, “bugün saat 17:00 de İstanbul’da bir deprem olacak söylentisi zaten hiç uyumayan bu kocaman bir dev olan bu şehri daha da hareketlendirdi.
İnsanlar panik halinde sağa sola koşuşturmaya, çadırlar aramaya başladılar!
Şehirde telefon hatları kilitlendi! Yıllardır görüşmediğim, ama aklı başında birer aydın olarak bildiğim arkadaşlarım bile, nereden buldularsa, telefonlarımı bulup, sanki ben jeofizik mühendisiymişim gibi, birbiri ardına arayıp, teyit ettirmeye çalıştılar...
-“Alo, sen gazetecisin bilirsin; bak biz arkadaşız doğruyu söyle olacak mı ?” -
-“Ne olacak mı ?”
-“Hadi hadi bilmezden gelme. Deprem yahu, deprem olacak mı ?”
-“Nereden bileyim ben, jeofizik mühendisi değilim ki”...
-“Tabi saklayın bu milletten, saklayın böyle hayati şeyleri! Ama ıvır zıvıra gelince, ahkam kesmekte üzerinize yok!”
-“Yok estağfurullah, ne ahkam kesmesi, bilsem neden saklayayım ? Hem, deprem kuşağının tam ortasında yaşayan, dünyanın en gelişmiş teknolojisine sahip Japon bilim adamları bile, depremi önceden bilemiyorlar. Ben oturduğum yerden nasıl bileceğim ?”
-“Bilirsiniz siz, bilirsiniz de, saklarsınız. Gazeteci milleti değil misiniz, her şeyleri bilir, ama işinize geleni söylersiniz!”...
***
Akşama kadar bunun gibi uzayıp giden geyikler...
Ne akıllanmaz, uslanmaz milletiz yarabbim!
Ucuza gelsin diye, kamyon şoförü iken müteahhitliğe soyunmuş adama arsasını verip, evini yaptıran, sonra da depremden korkan başka bir millet var mı acaba yeryüzünde ?
Bilime inanmak bir yana dursun, Ahmet Mete Işıkara gibi bir bilim adamının bile kapısını çalıp, “derhal dışarı çıkın 15 dakika sonra deprem olacak!” diyen başka bir millet görülmüş, duyulmuş mu ?
LPG tanklarının bulunduğu benzin istasyonunun üzerine düğün salonu yapan, daha da vahimi, istasyonda meydana gelen birinci patlamadan sonra, olay yerinden kaçacağı yerde, uzaklardan olay yerine akın eden ve ikinci patlamada yüzlercesi yaralanan bir millet!...
Halka şirin görünmek için, fay hattının üzerine çarşı yaptırmaya kalkan, ancak mühendislerin bu bölgenin fay hattında bulunduğunu söylemesi üzerine, “Banane kardeşim, o zaman fay hattını başka yere taşıyın” diyen bir belediye başkanı, dünyada hangi ülkenin iline, ilçesine, beldesine nasip olmuştur ?
Yıl 1912. Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç...
Yıl 2003. Fay Hattı Üzerinde Bir İzdivaç...
Eline sağlık Gürpınar usta, eline sağlık...