19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Gül'ün, Çubuk AKP kongresindeki "savaşlık" sözleri!..

İki gün içinde Türkiye’ye “itibar” yitirip giden Hamas lideri ve beraberindekilerle16 Şubat 2006 Perşembe günü AKP Genel Merkezinde, “Kayseri AKP milletvekili” sıfatıyla görüşen AKP iktidarının ya da Türkiye Cumhuriyeti’nin 59’uncu Hükümeti’nin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, dün, partisinin Ankara Çubuk ilçe kongresinde esmiş gürlemiş…

Gül, bu paragraftan sonra, irdelemeye çalışacağım Çubuk AKP İlçe Kongresi’ndeki konuşmasını Kayseri AKP Milletvekili Abdullah Gül olarak mı, yoksa AKP iktidarının ya da Türkiye Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül olarak mı yaptı?” sorusuna yanıt veremeyeceğim. Kendilerinden, Dışişleri Bakanlığı’ndan veya AKP Genel Merkezi’nden bir açıklama yapılsa da öğrensek… “Bu üç yerden, bir tümcelik de olsa bir açıklama gelir mi?” Bu soruya da yanıtım, “Yanıt veremeyeceğim” olacak…

Çubuk AKP ilçe kongresinde, “Allah’tan başka kimselerden korkmayız” diyen Başbakan’a da saklambaç oynatan Hamas Siyasi Büro Başkanı Halid Meşal ile beş arkadaşının 16 Şubat 2006 Perşembe sabahı gelip 17 Şubat 2006 Cuma akşamı gitmeleri ile ilişkin gelişmeleri hayli sinirli, öfkeli, kızgın bir tonla “değerlendiren” Gül, Türkiye'nin gücünün, büyüklüğünün ayırtına varılamamasından yakıyor ve “Türkiye'nin gücü, büyüklüğü dışardan, dışarı dediğim ABD'den, Japonya'dan, Arap dünyasından çok daha iyi gözüküyor. Buna insan gerçekten çok üzülüyor. Kendi gücünün, büyüklüğünün farkında olmamak...” diyor.

Hürriyet.com.tr haberi aynen böyle veriyor. Ya haber eksik, yanlış yazılmış ya da Gül, ne dediğini bilmiyor! Bir Türk olarak, ülkemin, dışardan büyük ve güçlü gözükmesi beni çok mutlu eder. İçtenlikle “Ben Türküm” diyebilen her Türk’ü de…

Ben ve benim gibi anlık dahi olsa ikileme düşmeden içtenlikle “Ben Türk’üm” diyebilen her Türk, ülkesinin, dışardan güçlü ve büyük gözükmesine üzülmez. Çünkü, Türk’ün ve Atatürk Türkiyesi’nin gücünün, büyüklüğünün ayırtındadır.

Gül’ün üzüldüğü nedir? “Kendi gücünün, büyüklüğünün farkında olmamak” tümcesiyle söylemeye çalıştığı nedir? Kimi/kimleri ima ediyor?..

Açıklarsa, öğreniriz… “Hamas heyetinin geliş ve gidişleri Türk basınında, bazı çevrelerde yanlış yankı buldu. Bunları okudukça, Türkiye'nin büyüklüğünü, gücünü göremeyenler, farkında olmayanlar var” sözleri yeterli ve aydınlatıcı olmuyor...
Gül, “İki gündür yabancı basını takip ettiriyorum. İsrail gazeteleri Türkiye'nin yaptığı işi, yapıcı çabaları; barış için acaba bir imkan olabilir mi, neler konuşulduğunu, olumlu bir şekilde anlatıyor. 'Bir fırsattır' diyor. ABD'de gazetede çıkan haberlere baktırdım. Türkiye'de neler konuşuldu, neler yapıldı, gelen heyetle neleri tartıştık, bunlardan bahsediyor ve iyiye doğru bir mesafe kat edilebilir mi, bunlardan bahsediyor” diyor, ekliyor:
“Ama ne yazık ki, bizim gazetelere baktığımız zaman maalesef işin magazin tarafından ilgileniyorlar. Ne konuşulmuş, nelerden bahsedilmiş, ne tür söylemler ortaya çıkmış? Hiçbiri ilgilenmiyor. İşin kötüsü, çok ciddi olarak bakması gereken kişiler de hep bunlarla meşgul oluyorlar.”

İsrail ve ABD’de çıkan gazetelere “bakmayan” ama “baktıran” Gül, Türk gazetelerinin işin magazin tarafıyla ilgilendiğini söylerken haksızlık ediyor. Türk gazeteler, AKP ve Dışişleri Bakanı olarak yanıtlamaktan kaçındığınız soruların peşindeydi. O sorularda Türkiye’nin çıkarı/çıkarları, itibarı, geleceği, gücü ve büyüklüğü vardı...

Ülke için gerekli olan soruların peşinde koşmayı magazin işi olarak algılayan, yorumlayan ve söyleyen Gül, bir itirafta da bulunuyor: Hamaslılarla neler konuştuklarını, ABD’li ve İsrailli ilgililere ya da bu ülkelerin gazetelerine ayrıntılı biçimde anlatılmış! Onlara anlatılanlar, Türk gazetelerine anlatılmış mı?.. Anlatılmış idiyse, basın toplantılarından o kaçışlar/kaçtırmalar neydi? İsrail gazeteleri, “Bir fırsattır”, ABD gazeteleri de, “İyiye doğru bir mesafe kat edilebilir mi?” diye yazıyorsa, devlet adamlarının kopardıkları kıyamet ne? Niye bastırdılar, Türk Başbakanının, Hamaslılarla görüşmelerini engellediler? ABD ve İsrail gazetelerinde, ülkelerinin devlet adamlarının bu davranışlarına yönelik yergi içeriğinde bir haber, yazı, karikatür çıktı mı? Gül, buna da baktırmış mıydı?

Biran, Gül’ün, “Ama ne yazık ki, bizim gazetelere baktığımız zaman maalesef işin magazin tarafından ilgileniyorlar. Ne konuşulmuş, nelerden bahsedilmiş, ne tür söylemler ortaya çıkmış? Hiçbiri ilgilenmiyor. İşin kötüsü, çok ciddi olarak bakması gereken kişiler de hep bunlarla meşgul oluyorlar” sözleriyle doğruları söylediğini düşünelim. Bu durumda Gül’e düşen bir sorumluluk var: Yazılıp çizilmemesinden yakındığı bütün ayrıntıları tek tek anlatsın. Bunu basın toplantısıyla mı, yazılı açıklama ile mi yapar?.. Neyle yapacaksa yapsın ama yeter ki yapsın. Yazılıp çizilmezse, o zaman haklıdır. Şimdi, haksızdır, “çamur at izi kalsın” yöntemi izliyor.

Gül, Çubuk AKP ilçe kongresinde, Filistin, İsrail ve Kudüs'ün bulunduğu coğrafyanın, yüzyıllarca (Osmanlı diyeceğine)Türklerin yönetiminde kaldığını, buradaki halkların barış içinde yaşadığını anımsatıyor ama buradaki halkların Osmanlıyı arkadan hançerlediğini, günümüzde canlarına, mallarına, namuslarına kast eden emperyalistlere arka çıktığını, güven duyduğunu anımsamıyor, “Ben, Filistin ile ilgilenmeyeceğim de kim ilgilenecek?” diye soruyor.

İlgilenmesine, ilgilenmelerine bir şey diyemem, ama böyle ilgilenme olmaz. Bu ilgilenme değil, ülkeye zarar vermedir!

Gül, konuşmasını şöyle sürdürüyor:

“Filistin'in, İsrail'in, Kudüs'ün, bütün bu coğrafyanın tapuları, arşivleri benim elimde. Daha geçen sene buraların tapularıyla ilgili belgeleri Türk Dışişleri Bakanlığı olarak Filistin'e hediye ettik. Ortadoğu'da bir problem çıkarsa, eğer Arapların kendi aralarında bir problemleri çıkarsa, İsrail ile Filistin arasındaki problemlerin çözümünde başvurdukları yer, İstanbul... Arşivler, tapular, haritalar bizim elimizde. Gerçekler bizim elimizde, ben mi ilgilenmeyeceğim? Ama ta Avrupa'nın en uzağından gelecekler ve onlar ilgilenecek, dünyanın başka köşesinden gelecekler ve onlar ilgilenecekler...Bu büyüklüğünün ve gücünün farkında olmamak demektir. Önemli olan nedir? Önemli olan ne konuşuyorsunuz, önemli ne mesajlar veriyorsunuz, önemli olan budur. Ve bunlar en doğru şekilde yapılmıştır.”

En doğru biçimde mi, en yanlış biçimde mi yapıldığı ortada!..

Acaba Gül’ün dili sürçtü de, “Ankara” diyeceğine “İstanbul” mu dedi?! Yoksa bilinçlice mi, “İstanbul” sözcüğünü, o tümcede kullandı?! Bu soruya, “Evet” yanıtını verecek olursam, o zaman, AKP’nin ve AKP iktidarının gizli ajandasında, İstanbul’u başkent yapma düşüncesi/projesi var, demektir. Zaten, NATO Zirvesi için İstanbul’a geldiklerinde ABD Başkanı W. Bush, Başbakan’a böyle bir şey fısıldamıştı. İstanbul’u başkent yapmak gibi bir düşünce/proje yoksa, “Ankara yerine, İstanbul denilmiştir” diye açıklama yaparlar. Bu durumda da, devlet ve siyaset adamı Gül’ün, sözcükleri seçme ve yerli yerinde kullanma sorunuyla karşılaşırız!..

Şu “tapu” işine ne demeli?! İsrailli siyasetçi ve devlet adamları çıkıp, “Ala bilirsen, buyur gel al” diye bir laf ederlerse, ne olacak?! Gül, ayırtında değil ama, ettiği söz, tapulu arazileri işgal edilmiş ülkenin, işgal edene/edenlere savaş ilanıdır! Neyse ki, “Filistin'in, İsrail'in, Kudüs'ün, bütün bu coğrafyanın tapuları, arşivleri benim elimde, bizim elimizde” diyor! “Elimde, elimizde” sözcükleri tehlikeyi önlüyor. Onlar da olmazsa, “Topraklar bizim” diyeceğiz ve Filistin’e gidip kardeşlerimizi yanımıza alacağız, ilkin İsrail’le, sonra da önümüze kim/kimler çıkarsa savaşacağız!

Eldeki gerçekler ne? Tapular mı? Hadi ilgilen de, ilgilenin de görelim! Adamlar, ülkenin Başbakanının kendi ülke topraklarında, çağrılan konuklarıyla bir araya gelmesine izin vermiyorlar! Allah aşkına, Gül nelerden bahsediyor, kimi kandırdığını sanıyor?! Oralarla ilgilensin, ilgilensinler, hatta bu ilgilenmeyi ileride iç siyasada seçim malzemesi dahi yapsınlar ama ilgilenme böyle olmaz! Böyle ilgilenmeye, kimseler izin vermez! Herkesi karşıya alacak, herkesle düşman kesilecek biçimde “ilgilenme” ile büyüklüğün ve gücün ayırtına varılmaz, varılamaz! Bir zamanlar, Enver Paşa da Turancılık hayali uğruna maceraya atılmıştı… Yaklaşık yüz yıl sonra benzerini mi yaşayacağız?..

Gül, hiddet yüklü konuşmasında, Filistin'de seçimlerin “gayet açık” yapıldığını belirtiyor ve “Türkiye'den de ABD'den de, Avrupa'dan da AB'den de gözlemciler gitmiş, takip etmişler ve 'Arap dünyasında yapılan en düzgün demokratik seçim' denmiş” diyor. İsrail'in işgal ettiği topraklarda da seçim yapıldığını vurguladıktan sonra, “Önemli olan nedir? Daha çok kanın ve gözyaşının akması mı?” diye soruyor.

“Kan ve gözyaşı, kimin olursa olsun, Müslüman'ın olsun, Yahudi'nin olsun, Hıristiyan'ın olsun, Filistinlinin olsun, İsraillinin olsun akmaması lazım, durması lazım” tümcesine katıldığım Gül, “Bunun için çabalıyorsan, bunun için gayret sarf ediyorsan, buna bir katkı sağlıyorsan, ne korkuyorsun ki sen, niçin korkuyorsun?” sorusunu kendisine sorsun…

Gül, Çubuk AKP ilçe kongresinde ettiği, “Bütün dünyanın, 'biri çıksa şu mesajları verse' bütün dünyanın, 'mümkün olsa da şu gerçekleri anlatsan' dediği konuları, büyük bir özgüven içerisinde, büyük bir samimiyetle anlatmışız, konuşmuşuz. Bunları dinlemekten çok memnun olduklarını açıkça ifade etmişler, bütün bunları dikkate alacaklarını, politikalarını buna göre yenileyebileceklerini söylemişler” biçimindeki sözlerini, Hamas heyetinin gelmesiyle dünya ayağa kalkarken, Türk gazeteleri bir yığın soruya yanıt ararken, çıkıp niye söylemedi, sorulardan kaçtı? Gelenleri, iktidar olarak ya da parti olarak biz çağırdık niye diyemedi? Hala niye diyemiyor?..

Diyemiyor ama, “Bundan niçin memnun olmuyorsunuz da rahatsızlık duyuyorsunuz? Ne yaptık? Türkiye, daha çok kan aksın, daha çok gözyaşı aksın diye mi uğraştı? Yoksa, yıllardır kanı ve gözyaşını durduralım diye, bunun için mi uğraştı?” sorularını sıralıyor, “Bu uğraşta devam edeceğiz” tümcesiyle de kararlılık gösteriyor.

Türkiye’nin bunca yıl yaptıklarını anımsamayan, ağzına almayan Gül’ün, “Yeter ki dünya barışına, yeter ki bölgedeki barışa katkımız olsun” sözlerine katılmamak olası mı? “Onun için tarih bilinci ve şuuru içinde olmayan insanlar, Türkiye biraz kabuğundan çıksa, bölgesinde biraz rol oynamaya kalksa, biraz küresel meselelerde rol oynamaya kalksa hemen rahatsızlık duyarlar” sözlerinden ötürü de, yalnızca, “Günaydın” sözcüğünü kullanacağım. Gül, sinirleneceğine, kızıp köpüreceğine, aşağıdaki sorulara, gününde yanıt verseydi ya da verselerdi, çok daha iyi ve Türkiye’nin yararına olacaktı:

Türkiye’ye itibar yitiren Hamas liderini ve beraberindekileri kim çağırdı? AKP mi, AKP iktidarı mı? Hamastan gelenler, geldiler mi, çağrıldılar mı, gönderildiler mi? Madem haklı nedenleriniz, bu haklı nedenlerinizden ötürü olumlu düşünenler, olumlu düşüncelerini ülkelerinin gazetelerinde dile getirenler vardı, neden Hamas heyetini, AKP iktidarı olarak sahiplenmediniz, sahiplenmekten kaçındınız, AKP’ye yönlendirdiniz? Uluslararası bir konuyu, partide görüşmek, Türkiye’nin dış siyasasına ters düşen bir eylem değil mi? Hamas liderinin, AKP’de gerçekleştirdiği basın toplantısında, parti ile ilgili bütün görüntüler neden gizlendi? Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olmanıza karşın Kayseri AKP milletvekili olarak siz, Hamas heyetiyle görüşmelere katılırken, Başbakan’ın, Siirt AKP milletvekili olarak katılmasında ne sakınca görüldü? Esenboğa yolunda niye saklambaç oynandı? Bütün bunlara ve hala açıklayamadığınız “gizliliklere” ne gerek vardı? “Ne gerek vardı?” diye sorduklarımın altında bir şeyler mi yatıyor? Bu olayda netlik ve netlikler neden karartıldı? Gerçekler, önce Türk halkıyla neden paylaşılmadı?.. Özeleştiri yapıp, Türk halkından özür dileme saygınlığını göstermeyi düşünür müsünüz?

Yayın Tarihi : 20 Şubat 2006 Pazartesi 03:58:54
Güncelleme :20 Şubat 2006 Pazartesi 04:51:10


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?