18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Suçlu şeytan mı, bedevi mi ?

BAŞBAKAN'ın ‘‘geri kalmış illere vergi ve SSK muafiyeti gelecek’’ sözü gazetenizde de manşetteydi. Ben 28 yaşındayım. Bu geri kalmış iller ben kendimi bildim bileli hep geri kalmış durumda nedense. Lakin kaçakçısı, sahtekárı, devleti dolandıranı da hep bu illerden çıkıyor. Bakarsanız ağalık düzeninden memnunlar. Ağaları da maşallah para içinde yüzüyor. Nasıl geri kalmış olunuyor anlamak zor.

İşim gereği bu geri kalmış iller denilen yörelerde uzun süre bulundum. Diyarbakır-Şanlıurfa arasında yolun sağı ve solunda sayıca oldukça fazla olan bir temel-iki direk-bir çatı binalar var. Siirt'te de öyle... Sordum ne bunlar diye. Ziraat Bankası'ndan hayvancılık yapacağım diye kredi alarak İstanbul'a ya da başka yerlere giderek Mercedes, otel-bar, disko alan şahısların kalıntılarıymış.

Siverek'in etrafına pamuk ekiliyor. Pamuklar toplanmadığından tarlada çürüyor. İşçi yok değil var, insan hepsi Siverek'te kahvede-kebapçıda. Ağaları mamalarını verdiği için çalışmak ihtiyacı duymuyorlar. Ağalarının hesabına pamuk destekleme tutarları devlet tarafından yatırıldığı akşam Siverek'in etrafı ışıl ışıl idi. Yaktılar tarlalardaki pamukları... Paralar alındı ya, ne gerek var çürük mahsulü toplayıp devlete vermeye.

Bu yazı 15 Mayıs tarihli Hürriyet Gazetesi'nde Yalçın Bayer'in köşesine gönderilen bir okuyucu mektubu.

Ben buna pek katılmamakla birlikte, çoğu yurdum insanının durumunu da gözler önüne seriyor bu mektup.

Soygun ve rant ekonomisinin yarattığı uyanıklar için, cennetten bir köşe olan bu memlekette öyle akıl almaz soygunlar yapılıyor ki, Hollywood'un en iyi polisiye senaryolarına parmak ısırtır.

Çalışmadan, üretmeden, zahmete katlanmadan, kısa yoldan "köşe" olmak isteyenlerin, nüfus sayımında bile sayılamayacak kadar çoğaldığı herkes tarafından malum.

Okuyucu mektubundaki o, "iki direk bir duvar" yapılar, sadece doğuda değil, yurdun hemen hemen her yerinde birer "soygun anıtı" olarak duruyor.

Peki bu anıtların sahipleri, sanatçıları sadece politikacılar mı ?

Yoksa, "iyi milletin kötü politikacısı olmaz, kötü milletin de iyi politikacısı" sözünü doğrularcasına bizler mi ?

Günlerce çölde devesiyle yol almak zorunda kalan bedevi, cinsel dürtülerine artık gem vuramayacağı an gelip çatınca, gözünü zavallı devesine diker.

Telaşla uygulamaya koyulur ama, bir türlü beceremiyor. Deveyi çökertse olmuyor, kaldırsa olmuyor, bir türlü düzlemi tutturamıyor.

Ne yapayım diye düşünürken aklına, çöldeki iki palmiye ağacının arasına salıncak kurup, deveye sıçramak gelir.

Planını da bir güzel uygulayıp, salıncakla bir-iki sallandıktan sonra, vuslat gerçekleşir ve azgın bedevi,bir güzel gariban deve ile halvet oluverir.

Hikaye bu ya, gün gelip emr-i hak vaki olunca, tanrı, bizim bedeviye, "Gel bakalım günahkar kulum; nedir senin bu hayattayken yaptığın bağışlanmaz günah ? Hesap ver bakalım !" der.

Bizim uyanık bedevi, "Yüce tanrım, "Şeytan benim ruhumu öyle bir kıskaca almıştı ki, ben ne yaptığımı bilmiyordum. Bu günahın bütün suçlusu, o şerefsiz şeytandır." diye karşılık verir.

Bunun üzerine tanrı, şeytanı huzuruna çağırarak, "Seni allahsız, kitapsız... Nasıl kıydın bu zavallı bedeviye, savunmanı yap bakalım" diye sert bir şekilde çıkışınca şeytan Şu cevabı verir: "Ulu tanrım; sen bilirsin ki, benden daha 'Puşt', her türlü musibete kafası çalışan ve insanoğlunu günaha teşvik eden başka bir yaratılmış yoktur. Bunların hepsini kabul ediyorum ama, sana yemin ederim ki, yaratıldığım günden beri, salıncak kurup, deve ile iş bitirmek benim bile aklıma gelmedi!"

İşte bu kıssadan hisse, bizi biraz düşündürür dilerim ki.

Bir düşünelim bakalım: Suç bedevide mi, şeytanda mı ?

Yayın Tarihi : 6 Haziran 2003 Cuma 00:00:10
Güncelleme :10 Temmuz 2003 Perşembe 20:35:15


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?