08 Şubat 2005 tarihli tüm gazetelerdeki ortak konu türban ve Irak olayları.
Türban; ülkemizde yıllardır inatla sürdürülmeye çalışılan bir konu.
Iraktan ajansların dün geçtikleri haber ise Bağdatta berber avı
Her iki konunun birbiri ile ilişkisi ise, sebep süreç ve sonuç ilişkisi.
Türban; 1970 li yıllara kadar ne olduğu dahi bilinmeyen, bu yıllardan itibaren de iktidar olmak için herşey mubahtır zihniyeti ile hareket eden, yaratacakları içine kapalı toplumu İran ve Suudi Arabistan örneğinde olduğu gibi, istedikleri şekilde yönetmek isteyenlerin sembolü.
Gerçi son senelerde Cumhuriyetin nimetlerinden faydalanarak geldikleri, ortamları ile, gezip görmeleri ile ve biraz olsun dünyaya açılmış olmaları nedeni ile, az da olsa bilinçlendiklerinden, bu tür rejimlerin topluma bir yarar getirmeyeceğini gördüler. Ama bu düşüncelerinden ve görüşlerinden vaz geçtiklerini yandaşlarına anlatmaları çok güç.
Kadının toplum içinde türban takması, çarşaf giymesi gibi konuların şeyhlerin veya kendilerini ulema gibi gösterenlerin anlattıkları gibi olmadığını da gören bu zümrenin,
konuyu tamamen zamana bırakarak bu işten çark etmeleri toplumun yararına olacaktır.
Kuranın türban takılmasını ve çarşaf giyilmesini emrettiği de söz konusuda değildir.
Birçok din bilgini ve ilahiyatçı da görüşlerini bu doğrultuda yorumlamaktadırlar.
Üstlerindeki üç-beşbin dolarlık kıyafetleri, altlarındaki son model arabaları ile zenginlerin sefasını çektikleri, soluk renkli yere sürtünen pardösüleri ile varoşlularında cefasını çektikleri turban, günümüzde sadece dinci basın ile şeriat özlemcilerinin var oluş nedeni, oalarak varlığını sürdürebilmektedir.
Nitekim, AB de alınan tüm kararların da bu doğrultuda olduğu da görülmektedir.
Önceleri bu konuda oldukça radikal olan bir çok kimsenin eski katı tutumlarından vaz geçerek çocuklarının birçok ortamda dışlanmaması için düşüncelşerini değiştirdiklerde bilinen bir gerçektir.
Fransa ve Almanyada çıkan kanunlara göre turban, özgürlüğün değil baskının simgesi olarak değerlendirilmektedir: ki toplumumuzda bir çok kişi bunun canlı şahididir.
Bavyera Eyaletinin kültür bakanı Monika Hohlmeier türban yasağını getiren kanunu açıklarken şöyle diyor:
Türban, İslamcılar tarafından , kadının baskı altında tutulması için siyasi sembol olması için kullanılmaktadır. Bu durum demokrasi, hoşgörü ve eşit haklar ilkelerine aykırıdır.
Bayvere Eyaleti Kültür Bakanının son derece haklı olduğuna inanıyorum. Çünkü ben bugüne kadar ekonomik,ve kültürel özgürlünü kazanıp da bu işten çıkarı olmadan yaşayan bir bayana ne rastladım nede duydum.
Asıl olan türban takarak, çarşaf giyerek yetiştirilecek kız çocukları ile potur giyerek sarık takarak büyüyen erkek çocuklarının nasıl yetişdiklerini geçmiş senelerdeki Hizbullah ve benzeri olaylarda acı bir şekilde görmedik mi?
Bağdatta Berber avı başlıklı haberde bu görüşü tamamen teyid eden haber olup dünyanın en büyük haber ajanslarından biri olan AP tarafından tüm dünyaya yayınlanmıştır.
AP haberine göre radikal dinciler, berberlere İslami traşın nasıl olması gerektiğini anlatan bildiriler dağıtmışlar, emirlere uymayanların öldürüleceği tehdidinde bulunmuşlar. Son bir ayda da Bağdat yakınlarındaki Dorada emirlere uymayan 5 berber yasaklara uymadıkları gerekçesi ile öldürülmüş.
Radikal dincilerin yayınladıkları bildirilere gore; erkekler uzun sakallı kısa saçlı olmak mecburiyetinde, favori ve top sakal da yasak. Kadın kuaförlerinin ise saç traş modellerini asması bile ölüm nedeni.
Yakın tarihte Bağdattan dönen bir tanıdığın anlattıkları ile tamamen çakışan bu haberlere
tanıdık şunları da ilave ediyor:
"Bu radikaller, normal takım elbise giyenlere kafir, kendileri gibi giymeye çalışıp beceremeyenlere de yarı kafir diyorlarmış. ( tanıdığın ifade şekli) İnşallah biz de çarşaf giyen kadınların, türban takan kadıınlara YARI KAFİR, türban takmayanlara da KAFİR dedikleri günleri görmeyiz."