17
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

KÜLTÜR VARLIKLARI SATILIR MI?

Toplumun bazı kesimlerinin ne kadar farkında olduğunu bilemem ama son yıllarda özelleştirme adına bir satış kampanya furyası aldı başını gidiyor. Turgut Özal’ın başlattığı satışlarda, zarar edenlerden çok kâr getiren kurumlar başı çekiyor… Belli başlı kurumlar ya satıldılar ya da yabancı ortaklar aracılığıyla hizmete devam ediyorlar!..

Sözün kısası satışlar sürüp gidiyor. Durdurabilene aşk olsun…

Eskiden pazarcılar hepimizin bildiği sloganları atarlardı: “Gel gel, batan geminin malları bunlar!..”

Bazıları da düşünüyordur; deniz bitince ne olacak diye!..

Kimsenin aklına müzelerdeki maddi veya tarihi değerleri çok yüksek olan objelerin satışa çıkarılması gelmemişti. Ne var ki, birkaç gün öncesi Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın “Korunması Gerekli Taşınabilir Kültür ve Tabiat Varlıklarının Tasnifi, Tescili ve Müzelere Alınmaları Hakkındaki Yönetmeliğin” bazı maddelerinde değişiklik yapılmış. Yeni değişikliği içeren yönetmelik 19 Ocak 2012 tarihli 28178 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiş. Bu yönetmelik uyarınca bağış, el koyma, satış gibi yollarla müzelere alınan objelerin satışlarına olanak sağlanmış oluyor.

Bugün müzelerimizin depolarında, yer darlığından büyük sıkışıklık olduğu, birbirinin benzeri eserlerin çoğunlukta oldukları da gerçektir. Yeni yönetmelik uygulanacak olursa müzelerde komisyonlar kurulacak, eserlere değer biçilecek, müzelerde olmasına gerek duyulmayan objeler bundan böyle satılabilecek…

Müzelerimizde çok sayıda birbirinin benzeri eserlerin çoğalmasının bazı nedenleri var; öncelikle müzecilerimiz eski eser sevgisinden, aldıkları eğitimden ötürü biraz tutucudurlar. Şu veya bu nedenlerle müzlere kazandırılan eserler sürekli toplanmıştır. Kuşkusuz bunda 1710 ve ondan sonra yürürlüğe giren 2863 sayılı yasaların büyük etkisi olmuştur. Türkiye çeşitli uygarlıkların peş peşe kurulduğu bir ülke oluşundan ötürü eser bolluğu içerisindedir. Bu da müze depolarında eserlerin çoğalmasında en büyük etkendir. Ayrıca XIX. yüzyılda Avrupa’nın ABD’nin Anadolu topraklarında başlattığı soygunların gün yüzüne çıkması belki de müzecileri çok daha tutucu yapmıştır.

Bilgisine başvurduğum müzecilerin çoğu çıkarılan bu yeni yönetmeliğe tepkilidirler. Bir bakıma da haklılar. Geçmişten günümüze gelen eserlerin, evrensel boyutlarda ortak kültür mirası olduğu yönünde eğitim almışlardır. Müzelerde fazlalık olduğu söylenen eserlerin satılması konusnda haklı olarak tarihi geçmişimizi satıyoruz düşüncesi içerisindeler. Müzelere getirilen eserlerin benzerleri çok sayıda olsa bile onları etütlük malzeme olarak almışlar ve dışarıda satışlarını engellemişlerdir. Bazen bilerek ya da bilmeyerek öylesine ileri gidilmiştir ki; Anadolu’nun bazı yerlerinde yapılan eski eser taklitlerini de müzelere satın almışlardır. Bunda da amaç sahte eserlerle meraklıların kandırılmalarının önüne geçmekti. Nitekim bazı müzelerde taklit eser koleksiyonları bile vardır.

Şimdiye kadar yapılan uygulamalarda bir gariplik olduğu da zaman zaman ortaya atılmıştır. Örneğin arkeolojik eserlerin alımı ve satışı yasa gereği yasak olmasına rağmen Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı dönemlerine tarihlendilen ahşap, çini ve madeni eserler müzelerin kontrolünde olsa bile müzayedelerde alıcı buluyorlardı.

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında, maddi zorluk içerisinde bulunan hükümet buna benzer bir yola başvurmaya kalkışmış, sonra da müzecilerin karşı koymasıyla bundan vazgeçilmişti. Uzun yıllar gizli tutulan bu olay Topkapı Sarayı’nın ilk müdürü Tahsin Öz’ün başından geçmişti. Yılar öncesi bir sohbet sırasında konuyu bana açmıştı. Ölümüne yakın da başından geçen saray anılarının notlarını vermişti. Aradan yine uzun yıllar geçti, bu olaya ve Cumhuriyetin ilk yıllarındaki müzecilik ile ilgili anılarına, 2009 yılında Arkeoloji ve Sanat Yayınlarında basılan “Anılarıyla Tahsin Öz” isimli kitabımda yer vermiştim.

Türkiye’nin maddi yönden güç günlerinde müzelerden eser satma girişimini Merhum Tahsin Öz’ün verdiği notlara dayanarak yazıyorum;

“İşte, bu sırada hazine eşyasının satılması meselesi canlandı. Çünkü hem ezici bir harpten çıkmış olan memleketin mali müzayakasını izale etmek, hem de kalkınma hamlelerini yapmak gayesi vardı. O vaktin Maliye Nazırı (Bakanı) Abdülhalik Renda, Fransa’dan Lenzler isminde bir Fransız eksper olarak celbetti. Başta Şah İsmail tahtı olmak üzere Sultan Ahmed tahtının zümrüt taşları birer birer Müdür Refik bey’in (Osmanlı döneminden kalan müdür niteliğinde korumacı) odasına getirilerek kıymet konuyordu. Arkasından Oppenheim isminde bir Hollandalı eksper geldi. Bu zat ile teması ben temin ediyordum.

Bir gün dedi ki, ‘Tahsin Bey” ben Şah İsmail tahtına nasıl kıymet koyarım’ Altın, zümrüt, inci ve yakutların kırat ve dirhem hesabıyla kıymetlendiriyordum. Hâlbuki XVI. asra ait bu tek eserin bir de sanat kıymeti var ki, bunu ne bilirim ne de kıymet koyma imkânı vardır. Her ne hal ise bilfarz bu eseri bir deli Amerikalı şahıs veya şirket alsa orada bir şey değildir. Ancak bunun yeri burasıdır.

Aradan yıllar geçtikten sonra durumu Atatürk’e arz etmiştim. Fakat işin tadı tamamen kaçmıştı. Çin porselenlerini de satmak mevzubahis olmaya başladı. Nihayet İsveç’ten bir eksper daha geldi. Bunun koyduğu kıymetlerle bilhassa Fransız’ın koyduğu kıymetler arasında büyük farklar belirdi.”

Tahsin Öz’den öğrendiğim kadarıyla satılması düşünülen eserler Ankara’ya gönderilmiş oradaki kasalarda koruma altına alınmış... Halil Edhem ve Tahsin Öz gibi müzecilerin itirazları üzerine satış yapılmamış. Eserler Ankara Merkez Bankası kasalarında 35 yıl kalmış. Topkapı Sarayı Müzesi eski müdürlerinden Hayrullah Örs’ün çabaları sonunda ancak 1963 yılında eserlerin hepsi geri getirilmiş ve Topkapı Sarayı hazine dairesinde teşhire konulmuş.

Geçmişte böyle bir olay yaşanmış ve unutulup gitmiştir.

Günümüze döndüğümüzde müze depolarında birbirinin benzeri çok sayıda keramikler, ikonalar, sikkeler, amforalar, tabletler, kesici ve ateşleyici silahlar ile çiniler var. Bunlar nasıl tasnif edilecek ve hangisi satılır, hangisi satılamaz… Bu işi yapmak için gerçek uzmanlara gereksinim var. Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı müzeler yönetici ve uzman yönünden özel müzeler karşısında geri planda kaldığından böylensine güç bir işe nasıl girişecek?

Topluma mal olmuş bu eserlerin fazlasını satmayı düşüneceğimize, müzelerimizi nasıl çağdaş bir düzeye getirebilme yollarını aramalıyız. Kaldı ki dünya ülkelerinde “depoda eserlerimiz çok, fazlalarını satalım” diye bir düşünce veya uygulama var mı?

erdemyucel2002@hotmail.com


 

Erdem Yücel / Kenthaber
Yayın Tarihi : 21 Şubat 2012 Salı 10:49:18
Güncelleme :21 Şubat 2012 Salı 11:09:36


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?