20
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

AZİZ (!) ŞARLATANLIK!- TEOMAN TÖRÜN

ABD'de, 16 yaşındaki bir kız çocuğunun tacize uğramasıyla ortaya çıkan skandalın kahramanları olan 'Mormon' tarikatının geçmişini ve ülkemizde de dönem dönem yaşanan bu türden şarlatanlıkları, Kenthaber yazarı Teoman Törün kaleme aldı. Törün, yıllar önce Mardin'de yaşanmış bir olaydan da örnek vererek kaleme aldığı "Ahir zaman azizleri" başlıklı yazısında toplumun nasıl bariz bir şekilde kandırıldığını gözler önüne serdi. 

İşte Törün'ün ibret dolu o yazısı:

Gazetemizin, eski tabirle “SABAH” gazetesi refikinden aldığı 9 Nisan tarihli haberinde, ABD. de Teksas Eyaleti Eldorado kentinde Mormon tarikatına bağlı 16 yaşında bir kızcağızın tacize uğradığı bildiriliyordu. Yapılan ihbar üzerine, tarikatın çiftliğine polis baskın yapmış ve çiftlikte kapatılan yaşları 6–14 arasında, çoğu kız 400 çocuk ile 134 kadın tahliye edilip koruma altına alınmış.

“Mormonlar”, 1830’da ABD. de Joseph Smith Jr. adındaki zatın New York Eyaleti, Seneca ilçesinde, “Church of Jesus Christ of LATTER DAY SAINTS - AHİR ZAMAN AZİZLERİ’nin Mesih Kilisesi” adı ile kurduğu yen bir Din’in (?) mensuplarına verilen isimdir. Yoksul bir çiftçi ailesinden gelen bu yeni peygamber (?) çene gücü ile yaptığı şarlatanlıklarla cahil çiftçiler arasında çok mürit toplamıştı.1850-60’lar arası, Mormonların kendilerini tedip için gelen Federal kuvvetlerle çıkardıkları ünlü “Utah” savaşı; kervanlara saldırıp Mormon olmayanları öldürmeleri ne kadar belâlı bir örgütlenme haline geldiklerini gösteriyordu. J.Smith’in ailesi efradı onun ve kendilerinin aldıklarını iddia ettikleri vahiylere dayanarak kutsal kitaplara, bu kitaplardan çok sapan ilaveler yaptılar; yeni örgütlenmelerle yükselişi önüne geçilemeyen ülke çapında bir cemaat oldular.

Bu olay bana, şimdi rahmetli olmuş bir Malî Müşavir arkadaşımın naklettiği bir anıyı hatırlattı. Çalışma hayatına Yüksek Ticaret Okulundaki öğrenciliği zamanında başlayan arkadaşım, daha sonraki başarılı kariyeri ile birkaç şirketin danışmanı ve ortağı olmuştu. Yılın belli zamanlarında kendine izin verip Mardin ilimizde bir kasabadaki ebeveyninin elini öptükten sonra o yöredeki gelişmeleri ve şirketlerinin yatırım imkânlarını araştırma gezilerine çıkarmış.

Bir gün arabası ile bir köy açıklarından geçerken, uzaktan köy meydanında toplaşan kalabalığın ortasında yüksek bir yere çıkmış kara sakallı birinin elini kolunu sallayarak konuşma yaptığına ve kalabalıktan uğultular geldiğine tanık olmuş. Merak ederek kalabalığın yanına yaklaşmış; arabasından inerek dinlemeye koyulmuş. Sakallı, bir yandan Arapça dualar, ilahiler okuyor bir yandan bildiğimiz (suyun rengini değiştirme, yanağına şiş geçirme gibi) gözbağcı numaraları yapıyormuş. Zavallı köylüler gözleri fal taşı gibi açık hayret ifade eden uğultular çıkarıyor; tekbir getiriyorlarmış. Fakat adamın bakışları ve yüzünün genel hatları arkadaşıma aşina gelmiş; hayâlinde sakalını silerek kimliğini hatırlamaya çalışmış; o yörede okuduğu ortaokuldaki sınıfdaşı olduğunu keşfetmiş. Son derece ahlâk düşkünü bu çocuğun yemediği nane kalmadığını; sonunda ağır bir sapıklığı yüzünden okuldan tardedildiğini hatırlamış. Şovu biten illüzyonist, etrafını sarıp hararetle ellerine yüz süren kalabalıktan bahşişlerini topladıktan sonra yanına yaklaşıp kendini tanıtan arkadaşımız karşısında bozulduğunu belli etmemeye çalışmış; onun sıcak tavrına uyarak samimiyetle yaşam öyküsünü anlatmış. Okulu ve bulunduğu çevreyi terk ettikten sonra sihirbaz gösterileri yapan birine yamaklık yaptığını; ondan öğrendiği numaralarla köy köy dolaşıp geçimini bu yolda sağladığını nakletmiş.

Arkadaşımız: “Ya ben kandırdığın bu insanlara senin mazini anlatırsam; hâlin ne olur?” diye sorduğunda, sakallı gayet pişkin: “Bunu hiç tavsiye etmem; o zaman benim halim değil senin halinin ne olacağı büyük bir endişe konusu olur. Seni parça parça ederler; ben bile ellerinden alamam” yanıtını vermiş. Ne acıdır ki; bizim Ahir Zaman Azizlerimize, artık köylüler değil saygın kurumlar, yüksek öğrenimli kişiler kapılır oldu. Köylüler yukarıdaki öyküdeki usûlle; elitler demokratik ve bilimsel jargonla etkileniyor; nutkumuz tutuluyor.

Dinamik bir zihin şovu ile “pozitivizmin” iki asır önce ortaya atılmış demode bir kuram olarak kaldığını, her ne olursa olsun geleneğin bir realite olduğunu tumturaklı bir üslûpla yediren havalı bilge akademisyenlerimiz, yazarlarımız var. Bunları duyanlar “Cumartesi günü tırnak kesilmeyeceğini, Çarşambaları kan aldırılmayacağını” söyleyen hocalara inanmaz da ne yapar? İsterse bu inançlar dört bin yıl önceki Yahudi inancından kalmış olsun; “nedensellik” ilkesine karşı gözleri bulandırılmış halkın eli mahkûm. İnancın son derece tatlı bir ticaret metaı ya da zora düştü mü paça sıyırma olanağı olduğunu görenler de ard arda tarikat kuruyor; Mesihlik, Mehdîlik, İsa Peygamberin ruhu olma iddiaları ile ortaya çıkıyorlar. Bunlarda ruh hastaları olanlar dahi çoğu defa ciddiye alınıyor.

Buyrun, 9.Nisan tarihli gazetemizde, bu telkinlerle ilkel bırakılmış insanlarımıza dair başka bir haber: “Töre zoru, ya biz onları öldüreceğiz ya onlar bizi öldürecek”; nedeni son derece ciddî: “kan davası”.

Peki kan davasının kaynağı neler? Yolda giderken birisinin ötekinin omzuna çarparak ya da arabasını sollayıp öne geçerek afisini bozmuş olması ya da kapatılıp bunaltılarak kişilik kazanamamış, duyguları körelmiş, metabolik sürecin itkisi ile infilâk eden kızlarımızın çıkardığı olaylar…

Ne olur Sayın liberallerimiz, ABD. deki nüfus kompozisyonunun, genel eğitim düzeyinin bu ülkeyi Mormonlar tehdidi altında bırakmayacağının ama bizim ülke için bu tür eğilimlerin afet yaratacak yakın bir tehlike olduğunun bilincine artık varın.

Teoman TÖRÜN- KENTHABER
Yayın Tarihi : 9 Nisan 2008 Çarşamba 17:44:32
Güncelleme :9 Nisan 2008 Çarşamba 17:59:56


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?