26
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

ÇORUM'UN DEMİRDEN LEBLEBİLERİ....

Geçen sene "sabbatical" alarak bir proje için 8 aylığına Merkez Bankası'na gitmiştim. Küresel krizin etkilerinin dorukta olduğu bir dönemdi.

Malumunuz, yangın ilk bizim mahallede çıkmıştı. Dolayısıyla, ilk elden bilgi almak isteyen Anadolu'nun bir sürü ilinden davet aldım. Meşguliyetten fırsat buldukça bu davetlere icabet etmeye çalıştım. Merkez Bankası meclis üyesi sevgili büyüğüm Necati Şahin Bey böyle bir daveti Çorum Ticaret ve Sanayi Odası adına yaptı. Ancak davet Amerika'ya dönüş anlarına rastladığından bu geziyi gerçekleştiremedik. Bu sene yaz tatili için Türkiye'ye ayak basar basmaz bu nazik davet tekrarlandı. Aşırı bir tempodan Türkiye sahillerine taze ulaşan "müzmin yorgun" bir hoca için ilk elde Çorum sadece dost hatırına gidilecek "uzak mı uzak" bir yer gibi göründü. Yani Çorum'un belleklerde bir albenisi yoktu ve davet 5 gün içindi. Danıştığım bazı dostlar bana acıdı ve "madem böyle bir yanlış yapıyorsun, bir bahane bul ve erkenden kaçmaya bak!" tembihi yaptı. Ancak bizde dost deyince akan sular durur; Necati Bey'in değil Çorum'a, Fizan'a götürecek indimizde kredisi mevcuttu. Bu krediyi teyiden, ciddiyetini göstermek için tüm ailesini ve hazinesini savaş meydanına götüren sultanlar gibi, ben de bütün hazinemi yanıma aldım; beraberimde aileyi bila eksik götürdüm.

JAPON PRENSİNİN FAVORİ MEKANI

Ben ne bileyim ki, Çorum bizim gitmediğimiz, ama koskoca Japon prensinin 4 kez gittiği bir yermiş. Prens Tomohito Mikasa, tırnağına işlenmiş Türk bayrağı ve üzerinde ay-yıldızlı tişörtü ile hemen hemen her Türkiye ziyaretinde bölgeye uğrarmış. Kendisi de arkeolog olan Prens Hattuşa'ya ezelden hayranmış. Bunda şaşıracak bir şey de yokmuş aslında. Zira, Hattuşa, 1986 yılında aralarında Venedik, Toledo, Kudüs, Şam, Roma, Kartaca ve Machu Picchu'nun da bulunduğu UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne alınan bir yermiş. Dahası, Hattuşa'da bulunup Ankara ve İstanbul Arkeoloji müzelerinde muhafaza edilen çiviyazılı tablet arşivleri de 2001'den beri UNESCO Dünya Belleği Listesi'nde yer alıyormuş.

Çorum ayrıca vaktiyle eski dünyaya hükmeden bir imparatorluğun merkeziymiş. Burası, o zamanın Amerika'sı Mısırlıları bile dize getirip tarihin kaydettiği ilk yazılı barış antlaşması olan Kadeş Barış Antlaşması'na mecbur etmiş bir krallıkmış. Bu antlaşmanın bir kopyası da ibreti alem hükmüne NY Birleşmiş Milletler binasında teşhir ediliyormuş. Ne yazık ki Çorum'un ve Hattuşa'nın kıymetini bizden çok yabancılar biliyor. Bu konuda, bir mücrim var ki yakinen tanıyorum, çünkü uzakta değil içimde. Birkaç sene önce Fas'a gittim ve gezmediğim şehri kalmadı. Aslı astarı bir Çorum etmezdi. İspanya'nın tarihi Toledo şehrine hayran kaldım; sonra fark ettim ki daha âlâsı Mardin'deymiş. Yine aynı ülkede "alcazaba" dedikleri yerleri görmek için aşırı sıcakta kilometreler teptim; meğerse "alcazaba" dedikleri bizim "kasaba" imiş ve "kale içi şehir' demekmiş. Hiçbirisi, bir İskilip'teki, Boyabat'taki, Şebinkarahisar'daki, Afyon'daki haşmette değildi. Ne var ki, onlar burnumuzun dibindeydi ve uzaktaki elma hep daha tatlıydı. Milletçe yıllarca, "gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşuz". Çorum'dan ve ülkemden milletim ve kendim adına özür diliyorum!

"Lisede en yakın arkadaşım, Çorum'luydu. Üniversitede en yakın arkadaşım Çorum'luydu. Merkez Bankası'nda çalışırken kazandığım en seçkin dostlardan biri yine Çorum'luydu. Bana hayatta malımı, canımı, namusumu emanet edebileceğim çok güzide arkadaşlar hediye ettiniz. Sizlere bizzat teşekkür etmeye geldim!" diyerek başladım "Kalkınma ve Çevre: Tehditler ve Fırsatlar" adlı konferansıma. Aktiviteye Çorum Ticaret ve Sanayi Odası (ÇTSO) ve Çorumlu Eğitimciler, Sanayiciler ve İşadamları (ÇESİAD) sponsorluk yaptı. Çorum Valisi Mustafa Toprak, Belediye Başkanı Muzaffer Külcü ve 100'e yakın işadamı konferansa katılmıştı. İki saati bulan konferansta, küresel krizdeki son durum, hızlı kalkınmayla gelen çevresel sorunlar, ve bu gelişmeler ışığında ortaya çıkan fırsatlar hakkında konuştuk. Bunlar çok makro konulardı ama konferansın en son kısmında, mikro bazda Çorum'u daha yakinen konuştuk. Arta kalan noktaları da vali beyi ve belediye başkanını makamlarında ziyaretlerde, oda üyelerinin işyerlerini ve şehrin tarihî yerlerini gezerken konuştuk. Geçen sene Kayseri'yi ziyarette ufkum değişmişti. Çorum, parlayan yıldız Türkiye hakkındaki umutlarımı yeşerten başka bir tecrübe oldu. Şehir, halk tarafından çok sevilen dinamik valisi ve çalışkan özel sektörüyle hareketli bir kimya yakalamış. Bu kıpırdanmaya destek için ATCOM Çorum'la anlaşma yaptı. Çorum artık yeryüzünün en büyük pazarına girmek için ATCOM'la yollar arayacak. Çorum sadece leblebiden ibaret değil. Çorum, artık demirden leblebiler yapmaya başlamış! Bu anlamda, ülkemi doğru tanımama vesile olan ÇTSO ve ÇESİAD yönetimine, başkanları Çetin Başaranhıncal ve Mehmet Zahit Yıldırım'a candan teşekkür ediyorum!

KALKINMA KÖYDEN BAŞLAR

Çorum'da sanayi önemli ölçüde yeşermiş ve çeşitlenmiş. Önceden tuğla ve kiremit üretimi ağırlıktaymış. Ancak şimdi bu sektörü daha üst düzeye taşıyan firmalar var. Bunlardan birisi Ece Banyo. Yönetim Kurulu Başkanı Erdem Çenesiz, Türkiye'de "yılın genç girişimcisi" seçilmiş.

Çorum'a ailecek bağlı olan Çenesizler, vitrifiye alanında patentlere sahip oldukları gibi, dünya çapında faaliyet göstermek için Avrupa'nın bir numarası İdeal Standard ile işbirliğine girmiş. Yağmaksan ise Mustafa Yağlı adında "Alamancı" bir işadamı tarafından kurulmuş. Almanya'da çalıştığı fabrikanın bir benzerini Çorum'a kondurmuş. Şimdi Çorum'dan Siemens, Hübner, Günter Till gibi uluslararası firmalara parça yapıyor.

Ziyaretin ilk günü Çorum bir başka başarıyı kutluyordu. Mehmet Çağıl'ın kurduğu Çağıl Makina, Amerika ve İspanya'ya petrol, doğalgaz ve su boruları yapan makine ihraç etmenin gururunu yaşıyordu. Bizim de davetli olduğumuz törende, Çağıl'lar sanayici ve eşraftan dostlarını iki katlı ev büyüklüğündeki makinenin gölgesinde İskilip dolması ve helvasıyla ağırladı. Şehirde iki tane beş yıldızlı otel var. Bizim kaldığımız otel, girişimci Ali Penez tarafından yapılmış. Başta herkes caydırmak istemiş ama o bir kere kazmayı vurmuş. Vurduğu yerden de termal su çıkmış. Penez Otel şimdi şehrin gözbebeği.

Gezimizin son günü, Fakıahmet köyüne misafir olduk. Köy diyorum ama Fakıahmet'in sadece adı köydü. Köyün Amerika'daki bir suburb'ten farkı yoktu. İki katlı evlerde garaj bile vardı. Köyün 250 kişilik amfi tiyatrosu, şelalesi, parkları, basket sahası ve havuzu vardı. Proje, birkaç diaspora vizyonerin köylüyle el ele vererek "Kalkınma köyden başlar" anlayışıyla hazırlanmış. Avrupa Birliği'nden hibe ve finansman alan proje sayesinde köyde tarımsal sulama altyapısı tamamlanmış ve projede öngörüldüğü üzere organik tarıma elverişli 720 dekar arazi kiraz, vişne, erik ve elma üretimi yapılması için sulanabilir hale getirilmiş. Projeye göre, tüm köylü kurulacak şirkete tarlalarını vererek ortak olacak ve köyün tüm tarlaları şirket tarafından işletilecek. Toplulaştırma yoluyla verimlilik artacak, ürün satışında pazarlık gücü elde edilecek ve modern teknikler uygulanabilecek. Köylü hem kâr payı hem de işçi ücreti alacak. Amerikan rüyasını köye getiren, Avrupa'ya dev makineler satan, Almanya'nın çeliği balmumu gibi işleyen sanatını memleketine getiren, Anadolu'nun göbeğinde patentler sahibi olan insanlardan düşman olanlar ürker, dost olanlar sevinir. Ben hem mutlu, hem ümitvarım.

Çorum sanki buz dağının sadece ucu. Türkiye sonunda dev uykusundan uyanıyor. Başına demirden leblebi mi düştü yoksa?

Prof. Dr. İhsan Işık - Zaman
Yayın Tarihi : 22 Eylül 2009 Salı 17:11:23
Güncelleme :22 Eylül 2009 Salı 22:49:56


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?