15
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

KENTHABER DÜNYA KENTLERİNDE

Türkiye’nin ilk şehir habercisi Kenthaber, bundan böyle dünya şehirlerini de geziyor. Sınırların birbirine iyice yaklaştığı, geceyle gündüz farkının ortadan kalktığı günümüzde dünyanın dört bir yanından insanlar niçin bu şehirlere akın ediyor? Buralardaki günlük yaşantı sıradan bir turist gözüyle nasıl görünüyor? İşte Kenthaber ekibinin bu amaçla çıktığı yolculukta ilk durağımız, yüzyıllarca hegomonyalar, eziyetler, işkenceler altında yaşamış ama centilmenliğini yitirmemiş sempatik insanların ülkesi, adına türküler yakılan Tuna Nehri’nin bir bıçak gibi ortadan ikiye böldüğü Macaristan’ın başkenti, büyülü şehir Budapeşte.

ŞEHRE İSMİNİ VERDİĞİ İÇİN ÖLDÜRÜLDÜ!

Macaristan’ın Başkenti ve dünya şehirleri arasında iyi bir üne sahip Budapeşte, 3 bölümden oluşuyor: Buda, Peşte ve Eski Buda.
Eğer şehrin düz bir bölümünde iseniz, burası Peşte, bulunduğunuz alan inişli çıkışlı dağlık bir bölgeyse bilin ki burası da Buda’dır.

Dünyada her şehrin özel bir anlamı olmayabilir, ama Budapeşte’nin var. ‘Buda’ ve ‘Peşte’ kelimeleri Slavca’dan geliyor. Buda Slavca ‘Voda’ (Su) anlamında olup, tam Türkçe karşılığı ‘Su Şehri’dir. Tabi bu söylentilerden biri. Bir diğer söylentiye göre buraya adını Büyük Hun İmparatoru Atilla’nın kardeşi vermiş. Her ne kadar bizim tarihimizde Atilla’nın ismi ‘Bleda’ olarak bilinse de, Macarların büyük bölümü adının ‘Buda’ olduğunu iddia eder.
Bununla ilgili rivayet de şöyledir:
“Bilindiği gibi Atilla yeni fetihler için uzun ve zorlu savaşlara

gider. Bu seferler sırasında yerine kardeşini bırakır. Yine birgün böyle uzun süren savaşlardan birine çıkan Atilla, dönüşte kardeşinin şehre ismini verdiğini öğrenir. E iktidar mücadelesi ya bu; Bu kötü sürprize fena bozulan Atilla, çok sevdiği kardeşini ‘galiba tahtıma gözünü dikti’ şüphesiyle öldürtür. Ancak halk Buda’yı çok sevmiştir ve İmparatorun tüm çabalarına rağmen bu ismin değişmesini kabullenmez ve o günden sonra şehrin adı ‘Buda’ olarak kalır.”
Gelelim ‘Pest’ kelimesine: Bu da Slavca ‘ocak’ anlamına geliyor. Şimdi “Ne alakasıvar?” diye soracak olursanız, hemen söyleyelim: Burada eskiden çok fazla kireç ocakları bulunurmuş. Bir de şehrin ‘Obuda’ (Eskibuda) denilen bir bölümü var ki, orası da buraya gelen Romalılar tarafından ilk yerleşim yeri olarak kullanılmış.

 İLK DURAK KAHRAMANLAR MEYDANI

Budapeşte’de ilk göreceğiniz yerlerden biri Avusturya-Macaristan İmparatorluğu döneminde yapılan Kahramanlar Meydanı’. Bu gerçekten görülmeye değer ihtişamdaki meydanda, Osmanlı’yı ilk ve son kez yenilgiye uğratarak, adı ‘Török Verö‘ (Türk Döven)’e çıkan Haçlı komutanı Hunyadı Janoş’dan, Melek Gabriel’e (Cebrail) kadar birçok bronz heykel bulabilirsiniz.

Anlatılanlara göre, Macar Komutan Hunyadı Janoş, Osmanlı İmparatorluğu’na karşı bir savunma savaşı verir ve mevsim şartlarından dolayı kuşatmayı kaldıran Osmanlı geri çekilir. Haçlılar ise bunu büyük bir zafer olarak kabul eder, hatta Papa, o günden itibaren tüm ülkede saat 12.00’de çanların bu zaferin anısına çalmasını emreder. İşte Osmanlı’nın Avrupa’ya girişini 50-60 sene geciktiren bu savunma zaferinden sonra, o çanlar günümüzde de hala biz Türkler için çalar.
Meydanda, bundan başka aralarında Tököli İmre’nin de bulunduğu Avusturya Macaristan İmparatorluğuna karşı ayaklanarak, daha sonra Osmanlı’ya sığınan isyancıların da heykelleri de var ve bugün bu kişiler de Macaristan’da ‘Kahraman’ olarak anılıyor.

 


Ancak meydanın en hüzünlü hikayesi, 1956 yılında Ruslar’a karşı ayaklandığı için 2 gün içinde öldürülen 17 bin Macar gencine ait. Rus işgaline karşı halkın direncini kırmayı amaçlayan Rus ordusu, tüm evlerden topladığı 17 bin genci iki gün içinde öldürerek, amacına ulaşır. Bu olay, sadece Avrupa’nın değil, dünyanın en kanlı katliamlarından biri olarak tarihin sayfalarına yazılır.

Bu meydanın tam karşısına kafanızı çevirdiğinizde, içinde 20 bini aşkın sabit eseri barındıran Güzel Sanatlar Müzesi’ni göreceksiniz.. Pazartesi hariç, her gün 10.00 ila 17.30 arası açık olan bu müzeyi gezmek isterseniz, en azından bir gününüzü ayırmanızı tavsiye ediyoruz. Çünkü bu ziyaret, koşar adımlarla bile yaklaşık 2 saat sürüyor.

Meydanın hemen arka tarafında Gundel Restoranı, 1866’da açılan ve içersinde 3 bin 500 hayvan ile 1600 çeşit bitki olan hayvanat bahçesi, dünyaca ünlü Macar sirki, lunapark ve bir de hamam bulunuyor.

 

 

 SADECE PARANIZLA GİREMEDİĞİNİZ RESTORAN

Her yanı tarihi binalar, köprüler ve heykellerle dolu Macaristan, bunların haricinde 3G’si ile meşhur. ‘Gulaş’, ‘Gundel’ ve ‘Gerbaud’ (Cafe Jerbo). Gulaş, tüm dünyada tanınan ünlü bir Macar et yemeği, Gundel, 19. yüzyılda inşa edilmiş, Avrupa’nın en ünlü ve son derece pahalı 10 restoranından biri. Ancak buraya paranız olsa da istediğiniz zaman giremezsiniz. Çünkü kıyafet zorunluluğu var. Örneğin üzerinizde kravat ve takım elbise yoksa, paranız hiçbir işe yaramayacaktır.
Cafe Gerbaud ise, Macaristan’ın en ünlü iki cafesinden biri ünvanına sahip. Eğer ‘domuz eti yemem’ diyorsanız, şehirde kapısında ‘Török’ yazan Türk büfeleri de mevcut. Büyük Bulvar denilen cadde üzerinde sadece 13-14 adet Türk döner büfesi ve bir o kadar da ayakkabı-tekstil mağazaları var. Orta halli bir restoranda yaklaşık 15 euroya karnınızı doyurabilirsiniz.

Şehrin bir diğer ünlü mekanı da New York Cafe, Burası, Macaristan’ın en lüks ama pahalı olmayan cafelerinden biri. Barok tarzının böylesine abartıldığı bir yer dünyada zor bulursunuz Ama mimarisi sizi ürkütmesin, çünkü içeride bir cafe yaklaşık 2-3 euro civarında.

 


Kahramanlar Meydanı’nın biraz ilerisinde, Avrupa’nın en büyük kaplıcalarından birisi bulunuyor. Roma tarzında inşa edilen mekanda, 28-38 derece sıcaklıkta şifalı sular ile birçok hastalığa iyi geldiği söylenen açık ve kapalı havuzlar mevcut.

Yine bu yoldan devam ettiğinizde, tavsiye edeceğimiz mekanlardan birisi ise ‘Terror Muzeum’ yani ‘Terör Müzesi’. Rus işgali sırasında KGB tarafından da kullanılan bu binaya ilk girdiğinizde, hüzünlü bir müzikle karşılanacaksınız. Ancak içerilere doğru devam ettikçe, kesif bir rutubet kokusunun ciğerlerinize işlediği ‘İşkence Odaları’nı göreceksiniz. Rus ve Alman zulmünü tüm dünyaya göstermeyi amaçlayan bu binadan çıkarken, ağlayan birçok ziyaretçiye rastlayabilirsiniz.

Buradaki ziyaretinizi bitirince, çok az bir mesafe sonra, ‘Oktogon Meydanı’na çıkıyorsunuz. Latince 8’gen anlamına gelen bu meydandaki binaların açık ve kapalı köşelerinin toplamı 8’dir. Buradan da biraz devam ettiğinizde, kendinizi sağlı sollu cafeler ile dünyaca ünlü markaları satan mağazaların bulunduğu bir sokakta buluyorsunuz. Bu sokağın sağ tarafında da Macaristan’ın Broadway’i tabir edilen ve içinde diskoteklerin de bulunduğu Moulin Rouge’a uğrayabilirsiniz.

Macaristan’ın en önemli binalarından biri de Opera Binası. 1876 yılında inşa edilen yapı, 1293 kişi kapasiteli ve dış cephesinde Bethoven, Motzart gibi 80 ünlü kompozitörün heykellerini barındırıyor.

 

 

KITA AVRUPASI’NIN EN ESKİ METROSU

Şehirde kırmızı, sarı ve mavi olmak üzere 3 metro hattı var. 1896 yılında açılan ‘sarı’ hat, Kıta Avrupası’nın en eski metrosudur. Her ne kadar Avrupa’nın en eski metrosunun İngiltere’de inşa edildiği söylense de, İngiltere bir ada olduğu için burası Kıta Avrupa’sının en eskisi olarak kabul edilir.

Budapeşte’ye gittiğinizde, sizi büyüleyecek yapılardan biri de, Szent İstvan Bazalikası’dır. 55 yıl süren binanın yapımı 1905 yılında tamamlanmış. Kubbesinin yüksekliği 96 metre (Macarlar Orta Asya’dan 896 yılında geldiler) olan bu kubbeye asansörle çıkıp, Budapeşte’ye tepeden bakabilirsiniz. Kilise gezmeyi sevenler bu binada oldukça fantastik bir iç ve dış mimari ile karşılaşacak.

Bazalikanın yakınlarında ise, Macaristan’ın canlı kumar oynanan iki casinosu bulunuyor. Tropicana ve Las Vegas. Kumar oynamayı sevenlere de bu ayrıntıyı bildirelim. Yine aynı bölgede Avrupa’nın en iyi oteli seçilen ve daha önce bir İngiliz kontuna ait olan muhteşem bir yapı, ‘Four Seasons Oteli’ var. Kalmak isteyenlere de oda fiyatlarının 600 eurodan başladığını peşinen söyleyelim.

 



PARLEMENTO BİNASI BAŞINIZI DÖNDÜRECEK

Tabi bu şehirde görülmeden dönülmeyecek başlıca yapıt ise, ‘Parlemento Binası’. Bu binanın çok fazla özelliği var. 1880 yılında bir proje yarışması düzenlenir. Birinci olan projenin yapımı 17 yıl sürer ve Macarlar’ın Orta Asya’dan gelişinin bininci yılı olan 1896’da açılır. 32 milyon yontulmuş kireç taşından yapılan binanın kubbe yüksekliği ve ana salona kadar çıkan merdivenlerin sayısı da ‘96’dır. Binanın sağ ve sol bölümleri simetrik

olarak tasarlanmış olup, içerisinin sıcaklığı yaz kış, insan beyninin en iyi çalıştığı ısı olan, 20-21

dereceye ayarlıdır. Yılın her bir gününü ifade eden 365 kubbesi bulunan

binada 400’den fazla oda, 27 merdiven boşluğu mevcut. Bina ayrıca, 20 kilometre uzunluğunda kırmızı halı ile süslü olup, içeride İngiliz Parlementosu’nu bile kıskandıran toplam 6 ton ağırlığında 8 adet mermer sütun bulunuyor. Binanın bir diğer özelliği ise, yapımında Avrupa’nın elle örülmüş en büyük halısı ile, süslemelerinde 40 kilo altın kullanılmış olması.

 

 OSMANLI’NIN HAMAMI ‘GAY’LARIN BULUŞMA ADRESİ OLDU

Budapeşte’ye gidip de, tabii ki Gül Baba Türbesi, Estergon Kalesi, ülkenin en büyük kilisesi Esztergom Bazalika, Balıkçı Burcu, Arslanlı Köprü, Mustafa Kemal Sokağı gibi yerleri görmemek olmaz. Ama bunlarla ilgili bilgileri hemen her yerde bulabilirsiniz. 
400 yıl boyunca Osmanlı hakimiyetinde kalan şehirde başta hamamlar olmak üzere Osmanlı’ya ait birçok eser var. Ancak özellikle bugün faal olarak kullanılıp, Macarca adı ‘Kiraly Fürdö’ (Kral Hamamı) olan ve 16. yüzyılda Sokulu tarafından yaptırılan bu Türk hamamına gitmenizi salık vermiyoruz. ‘Neden?’ diye soracak olursanız, ne yazık ki bu tarihi yapı günümüzde Budapeşte gay’lerinin buluştuğu mekan haline gelmiş.

 

 

 

CASANOVA’YI BAYILTANA KADAR DÖVÜP, İSMİNDEN PARA KAZANDILAR

Bu büyülü şehirde ünlü bir adreste, Casanova Restoran’. Anlatılanlara göre, buranın da oldukça ilginç bir hikayesi var. Ünlü çapkın Casanova, yine yaptığı bir yaramazlığın sonunda İtalya’dan kaçıp Budapeşte’ye sığınarak canını

zor kurtarır. Ancak burada da boş durmaz. Yemek yeyip konaklamak için geldiği ve o dönemde han olarak kullanılan bu mekanda, hancının kızını ayartır. Durumu fark eden kızın ailesi, Casanova’yı tanınmayacak hale gelene kadar döver. Kanlar içinde kalan ünlü çapkın, yediği feci  dayak nedeniyle uzun bir mesafeyi emekleyerek kat eder ve sonunda şehrin ortasında bayılır. Daha sonra bu kişinin ünlü Casanova olduğunu öğrenen han sahibi, ticari dehası ile durumu hemen fırsata çevirir ve hana ‘Casanova Restoran’ adını verir. 

 

 

BUDAPEŞTE’Yİ BİR DE GECE GÖRÜN

Meydan’dan direk devam ettiğinizde, sağlı sollu tarihi binaların olduğu bir caddeye gireceksiniz. Özellikle aralık ayında iki taraftaki tüm ağaçların ışıklandırıldığı bu cadde, Avrupa’da aydınlatma ödülü ile ünlü. Söylenenlere göre, yeni yıla doğru ışıkların gittikçe arttığı bu yol, kar yağdığında ise, daha fazla ışık yansıması nedeniyle, bir masal şehri görünümüne bürünüyor. 
Eğer yolunuz Budapeşte’ye düşerse, bir de Tuna Nehri üzerindeki yemekli tekne turlarından birine mutlaka katılın. Çünkü bu muhteşem şehir, gündüz güzelliğinin yanı sıra, gece görüntüsü de son derece iddialı.
Tüm bunların haricinde şehir merkezine yaklaşık yarım saat uzaklıktaki ‘Budafoki’ bölgesine gitmenizi şiddetle tavsiye ediyoruz. Eskiden üzüm bağları ile meşhur olan bölgenin, günümüzde sadece mahzenleri kalmış. Ama sakın ‘mahzen’ deyip geçmeyin. Toplam uzunluğu 98 kilometre olan mahzenlerin büyük bölümü birbirine bağlı katlı labirentler şeklindeki dehlizlerden oluşuyor. Bugün turizm amaçlı kullanılan mahzenlere girdiğinizde, inanılmaz bir manzara ile karşılaşacaksınız. Her yanı tarih kokan bu mekanlarda, sizi kendinizden geçirecek bir Çigan müziği, tadımlık şarap ve ‘Pogaca’ (Poğaça) ile karşılanacaksınız. Tavsiyemiz, hemen bir kenara oturun ve folklorik kıyafetli dans grubunun muhteşem gösterilerini seyrederken, gulaş çorbası, kızarmış ördek ve hindi etiyle kırmızı veya beyaz şarabınızı yudumlayın.

 

 

 

 

24 SAAT SOLARYUM HİZMETİ!

Budapeşte’de son derece geniş caddeler, tarihi mekanlar ve alışveriş merkezlerinin haricinde şehrin tam orta yerinde dizayn edilmiş yemyeşil parklar da bulunuyor. Buralarda ateş yakmadan piknik yapan insanları, spor yapan gençleri, güneşli havalarda mayo ve bikinisiyle güneşlenen güzel Macar kızlarını görebilirsiniz.

Hemen söyleyelim, Macar halkı için bronz bir ten çok önemli. Diğer Doğu Bloku ülkelerde olduğu gibi, gece yaşantısının sönük geçtiği, cafe ve restoranların, hatta marketlerin bile erkenden kapandığı bu şehirde hemen hemen 24 saat açık tek mekan solaryumlar.

 

 

ATİLLA HEYKELİNİ BOŞUNA ARAMAYIN

‘Macaristan’ dendiğinde ilk aklımıza gelen tarihin en büyük komutanlarından Hun İmparatoru Atilla. Ancak Budapeşte’ye geldiğinizde bu isimle ilgili hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Neden mi? Çünkü Macar halkı bu konuda birçok ayrı görüşe bölünmüş durumda. Toplumun bir kısmı Hun’lar, bir kısmı Türkler, bir kısmı da Finlerle akraba olduğunu iddia ediyor. Hatta bir kısmı da kimseyle akraba olmadıklarını, ‘Macar’ ırkı olarak ayrı bir ırk olduklarını savunuyor. Bu iddianın sebebi ise, Hunlar’ın bölgeye 4-5., Macarların ise, 9. yüzyılda gelişi olarak gösteriliyor. İşte bu fikir uyuşmazlığı nedeniyle, Atilla’nın ülkesi olarak bildiğimiz Budapeşte’de Atilla heykeli bulunmuyor. Ünlü imparatorun adına bu şehirde sadece iki sokak var.

Macar mutfağı, büyük ölçüde Osmanlı mutfağından etkilenmiş. Özellikle poğaça, ve kahve size tanıdık gelecek. Ama maydanoz kökü ve pembe patateslerin ilginizi çekeceğinden kuşkumuz yok. Yemekler çok fazla baharatlı değil ve biraz ılık kıvamda servis ediliyor. Macarlar için yemeğin önce kokusu önemli. Bir tür lahana yemeği olan ‘kaposzta’ ve tas kebabına benzeyen ‘pörköl’ hemen her yerde bulabileceğiniz yemeklerden bazıları.
Ülkedeki damak lezzetinde tatlıların yeri büyük. Pankekler ve ekmekli tatlılar değişik krema veya reçellerle sunuluyor. Macaristan’ın içkileri de oldukça kaliteli. Özellikle ‘Barackpalina’ adlı bir tür kayısıdan yapılan brendi’yi deneyin. Ayrıca ülkenin şarapları da kaliteli ve ucuz.

 

 

 

 

 

BUNLARA DİKKAT!

Macaristan, her ne kadar AB üyesi ise deortak para birine halen geçmediğinden, birçok yerde dolar ya da euro kabul edilmiyor. Bu yüzden ülkeye girdiğinizde, şehir merkezlerinden bulunan döviz bürolarının birinde döviz bozdurun. Macar Forinti adı verilen para biriminin döviz karşılığı yaklaşık 100 $ = 17 bin Forint şeklindedir. Bürolar haricinde kesinlikle elden para alışverişine girmeyin, dolandırılırsınız.

-Havalimanından ülkeye giriş yaptığınızda otelinize gidene kadar ‘pasaport’unuza çok dikkat edin. Zira Macar vatandaşları dışında ülkede bulunan azınlıkların bir kısmı sadece bu işi yapıyor. Pasaportunuzu otele teslim edin ve sokağa kaldığınız otelin kartıyla çıkın Tavsiyemiz o karta da gözünüz gibi bakın. (Polis sizi çevirebilir)

 -Uzunca bir dönemdir ekonomik krizi atlatamayan ve sokaklarda binlerce evsizin dolaştığı Macaristan’da hırsızlık vakaları had safhada. Bir cafe, bar veya restorana oturduğunuzda kesinlikle çantanızı bırakıp yemek almaya ya da tuvalete gitmeye kalkmayın, döndüğünüzde büyük ihtimalle yerinde bulamazsınız. Hatta otel odasında bile kıymetli eşyalarınızı bırakmamanızı tavsiye ediyoruz.

 

 


-Gece gönül eğlencesi yapmak isteyenlere de birkaç küçük önerimiz olacak: Rehberimizin anlattığına göre eğlence mekanlarına yakın yerlerdeki köşe başlarında karşınıza çıkan ve size birlikte eğlence teklif eden güzel kadınlara sakın aldanmayın. Çünkü birlikte gittiğiniz mekanda partneriniz içkisinden bir yudum aldıktan sonra tuvalet gibi bir bahaneyle muhtemelen birkaç dakika içinde yanınızdan sıvışacak ve onun yerini, elinde 500 ila 1000 dolar gibi gözlerinizi yerinden fırlatacak bir hesap adisyonu bulunan garsonlar alacaktır.

-Macaristan’da diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi içme suları genelde gazlı. Bu nedenle normal su içmek isterseniz, ünlü markaların ‘pembe’ kapaklı içme suyu şişelerini tercih edin.

-Eğer metro hatlarından birini kullanmak isterseniz, sakın bilet almadan binmeye, hatta görmek için bile içine girmeye kalkmayın, çünkü kontrolörler tarafından yakalanırsanız büyük ceza ödemek durumunda kalırsınız.

-Şehri gezmek veya bir bölgeye gitmek için taksi tutacaksanız, üzerinde telefon numaraları yazılı olan şirket taksilerini kullanın. Üzerinde telefon numarası ve şirket adı bulunmayan taksilere bindiğinizde, muhtemelen fahiş bir ücret ödeyeceksiniz. 

 

 


 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ?

-C vitamınini, araçlardaki ‘karbüratör’ sistemini, tükenmez kalemi, güdümlü balonu, telefon santalini, bilgisayarı, bulan ilk TV yayınını gerçekleştiren mucitler ile dünyanın en büyük spekülatörü George Soros’un Macar’dır.

-Genelde ‘barok’ tarzı mimariyi seven Macar halkı, Rus işgali zamanında yapılan ve hiçbir mimari özelliği bulunmayan binalara da dalga geçmek için ‘Stalin Barok’ adını veriyor.

-Macaristan’da asgari ücret 350 dolar civarında. Ama bu paraya çalışanlar, ‘istihdam’ı artırmak adına hayata geçirilen uygulama ile ayın 15 günü çalışıyor.

-Dini Hıristiyan olan Macar halkı, tıpkı büyük çoğunluğu Müslüman olan biz Türkler gibi merdiven altından geçmiyor, elden bıçak almıyor, kara kediyi uğursuz sayıyor. Peki farklı dinlere sahip bu iki millet niye bu ortak batıl inançlara sahip? Bunun nedeni, her iki milletin de din değiştirmeden önce ‘Şamanizm’den gelmiş olması.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Haber: Volkan Özsoy/Kenthaber Özel

Fotoğraflar: İbrahim Bostancıoğlu
Yayın Tarihi : 5 Kasım 2007 Pazartesi 20:23:31
Güncelleme :7 Kasım 2007 Çarşamba 20:09:13


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
esra IP: 88.233.56.xxx Tarih : 9.11.2007 15:11:47

bence muhteşem olmuş bende avrupanın önde gelen şehirlerini merak ediyordum.


Sükrü Kayacik IP: 84.142.191.xxx Tarih : 10.11.2007 14:42:59

"Kenthaber"'i bu hizmetinden dolayi kutlarim.Gezi olanaklari sinirli olanlar icin hem egitici hemde objektif seyahat rehberi olusu güzel bir haberciliktir.Yazdiklariniz, defalarca Budapeste'yi gezen birisi olarak gercekci buldum.Tek unuttugunuz tepedeki"Citadella (Kale)" de bir bardak karpatlarda üretilmis sarabi yudumlarken,nazli nazli ve SIR dolu akan Tuna nehrini bakisi.Estergon daki büyük kale tarihcesi Roma daki gibi Kilise'nin muhtesligi.Macaristan 1980 li yillarda daha insancil vede Muhtesemdi.Kapitalizmle birlikte onlarda Macarlar da degisti ve sahtelesti.


halit özcan IP: 88.240.72.xxx Tarih : 6.11.2007 21:10:57

Ana kıta ASYA sanırım tüm dünyaya göç vermiş.Dedelerimiz berink boğazını bile geçmişler.Amerika kıtasını bile Türk'ler keşfetmiş diyebilirir.Hep merak ederim MACARLARIN aslının Türk olduğunu tam benimsememiş olmalarını.Bütün Türk dünyası bilim adamları bu konu üzerinde dursalar iyi olur.Kent Haber'e teşekkür.


mustafa saraç IP: 88.232.69.xxx Tarih : 7.11.2007 16:50:51

sitenizde resimlerinizi gördüm çok güzl yerler var ben de 2 gün sonra oraya yani hakkariye vatani görevimi yapmaya geliyorum allah izin verirse o güzel likleri yakın dan görmek istiyorum


Tuğrul İlhan IP: 88.239.14.xxx Tarih : 11.11.2007 11:28:07

kenthabere teşekkür ederiz.görmek istediğimiz gidemediğimiz yerleri bu sayede azda görme imkanı verdiğiniz içi teşekkürler.iyi çalışmalar. Tuğrul İlhan Gölköy / ORDU


Nuri IŞIK IP: 88.244.13.xxx Tarih : 8.11.2007 09:52:31

Siz nerde kaldınız.Gecikmeli de olsa iyi gelmişsiniz. Bence çok güzel olmuş.Övündüm sizinle.Allah kolaylık versin ve başarılarınızın devamını dilerim.VAROLUN.


erdem yücel IP: 195.174.34.xxx Tarih : 6.11.2007 10:03:13

Volkan Kardeş,

Harika bir yazı dizisi hazırlamışsın, Kenthaber de bunu en iyi biçimde değerlendirmiş. Bildiğimizi sandığımız, ancak hiç bir şey bilmediğimiz böylesine güzel dile getirilememiştir. Kutlar, başarılarını diler ve aynı camiada birlite olmakla da ayrı bir onur duyduğumu belirtirim. Erdem Yücel


mehmet ersin pekgönenç IP: 85.108.176.xxx Tarih : 8.11.2007 23:17:10

yazınız çok güzel olmuş, ama bir şey kafama takıldı. kıta avrupasındaki ilk metro diye 1896 yapılan budapeşte metrosunu göstermiş-iniz. ama beyoğlundaki tünel 1874'te bitmiş ve kıta avrupasındaki ilk metro olmuyor mu? kendimize ait şeylere lütfen daha fazla sahip çıkalım. bunu araştırıp düzeltirseniz ve beni bilgilendirirseniz sevinir. yazınız gerçekten güzel olmuş :), iyi çalışmalar.


yasin usta IP: 85.104.242.xxx Tarih : 11.11.2007 01:39:52

küçük bir not: yazıda geçen gulaş bir macar yemeği değildir. macaristan toprakları osmanlı tarafından fethedilirken fakir bir ülke olan macaristanda lojistik sıkıntısı yaşayan osmanlı ordusunun aşçısı askerleri aç bırakmamak için çevreden satın aldıkları her türlü sebze, et gibi malzemeleri padişahın emriyle karıştırarak bu yemeği ilk defa yapmıştır(uydurmuştur). padişah kulu kabul edilen tüm askerelere bu yemek dağıtıldığından adı da gulaş değil 'kul-aşı(gulaşı)'dır.Zamanla macarlar tarafından bu isimle anılmaya başlamıştır. ben bildiğim kadarıyla yazıyorum ama bu konu ilgili arkadaşlar tarafından ayrıntılı bir şekilde araştırılabilir. saygılar..


mehmet çakır yiğit/gölköy IP: 85.104.204.xxx Tarih : 6.11.2007 08:15:52

kenthabere bu yakışır.görmek istediğimiz gidemediğimiz yerleri bu sayede azda görme imkanı verdiğiniz içi teşekkürler.iyi çalışmalar


ismail kahraman IP: 91.21.227.xxx Tarih : 10.11.2007 21:45:53

1980'li yıllarda üç kez gezdim oraları. İlgiyle okudum gezi haberinizi. Haberin bir yerinde '400 yıl boyunca Osmanlı Hakimiyeti' diye bir ifade var. Google'de ise 1526-1686 yılları arasındaki zaman diliminden (160 yıl!)bahsediliyor. Bu bilgilerin hangisi doğru?


Maria Kovacs IP: 212.92.27.xxx Tarih : 25.11.2007 22:20:43

Sayin Volkan Bey, Ülkemi, vatanimi cok güzel sekilde tanittiginiz icin tesekkür ederim. Ne zaman geldiginizi ve rehberinizin kim oldugunu merak ettim.... Is hayatinizda basarilar dilerim. Saygilarimla, M. Kovacs