30
Mayıs
2024
Perşembe
ANASAYFA

KÜRTLER ESASEN NEYE KARAR VERECEK?

Radikal yazarı Önder Güneş Kürt sorununu ve Kürtlerin taleplerini yazdı. Türkiye'nin kanayan yarası olan bu asırlık soruna aşiret, pkk, birey penceresinden bakan bu güzel yazıyı sizlerle paylaşıyoruz...

PKK ve devlet, aşiret yapısı üzerinde kartlarını her daim ikili oynadılar. PKK bir taraftan ‘özgür birey’i yaratabilmek adına teorik düzeyde aşiretçiliğe cephe alırken, diğer taraftan kendi otoritesini kurabilmek için, bazı aşiretleri yanına çekiyor, diğerlerine ise savaş açıyordu.

Bu satırların yazıldığı tarihte, yüksek lisans tezimin alan araştırması için bir aydan fazladır Mardin’in Kızıltepe ilçesinde bulunuyordum. Kızıltepe’ye vardığım ilk gün, Mardin yolundan, ilçe merkezine döndüğümüzde karşılaştığım, ilçe halkının deyişiyle “yıllardan beri ilk kez, kitlesel olarak” kepenklerin kapanmış ve/veya kapatılmış olduğu manzarası idi. Tüm sokak başlarında polisler, özel timler ve onların özel teçhiz edilmiş araçları bir yanda, top oynayan çocuklar, sohbet eden kadınlar ve arkadaşlarıyla gezen gençler diğer yanda. Bu manzarayı ben, nüfus sayımı günlerinde, sokağa çıkma yasağına zerre aldırış etmeyip caddelerde turlayan insanların tepkilerine, yani alışılmış olanın verdiği esasen bir tepkisizliğe benzetirken, yörede doğmuş büyümüş ve şimdi garsonluk yapan genç bir arkadaşım ise benzetmeyi şöyle kuruyordu: “Bana daha çok bizim ‘bayram günlerimizi’ hatırlattı hocam; işyerleri kapalı ama herkes birarada!”

Bu benzetmeler arasındaki farklılık bir rastlantı eseri ortaya çıkmış gibi görünmüyor bana. Arkadaşım bu benzetmeyi yaparken ince bir politik göndermede bulunuyor muydu (bulunuyorduysa da kendisi bunun farkında mıydı) bilemiyorum. Fakat hiç değilse 25 yıllık savaşın kendilerinde yarattığı bir hissi açığa vuruyor gibiydi. Savaş, diğer tüm örneklerinde olduğu gibi insanları yine birbirine bağlıyordu. En gerilimli gününde onları yine de sokağa çıkartabiliyor ve her zaman olduğundan daha fazla birbirleriyle konuşmalarını sağlıyordu. Onlara bir “bayram günü havası” yaşatıyordu. Günlük telaşlardan uzak, birbirlerine tutunuyorlardı yine. Gerilim, komşuları ve arkadaşları biraraya getiriyordu.


Hepsi içiçe


Tezimin görüşmeleri sırasında benim için en dikkat çeken mesele, sorduğum herhangi bir soruya, yalnızca o sorunun cevabını değil, o soruya teğet veya o soruyu üçe dörde bölen başka meseleler hakkında da cevaplar alıyor olmamdı. Yani gündelik yaşamın herhangi bir sorunu aslında politik, ekonomik ve toplumsal pek çok başka mesele ile üstüste binmiş gibi görünüyor. Lehim yerleri belli oluyor gibi dursa da, birbirinden ayırması olanaksız bir alaşım haline dönüşmeye başlamış tüm meseleler. PKK, devlet, köy boşaltma, göç, kentleşme, çatışma, barışma, yeni zenginler, yeni fakirler, tarım, sulama, küresel kriz, ekolojik denge, işsizlik, ağalık, aşiret, namus, evlilik kavramlarından herhangi biri hakkında sorduğunuz soru aslında hepsi hakkında sorulmuş bir soru olarak algılanıyor ve verilen cevaplar, kavramların birinden girip diğerinden çıkıyor. Sosyal gerçekliği bu tür bir bütüncül bakış açısıyla kavrayan sosyal bilimciler için bu durumun kendisi çok şaşırtıcı görünmeyecek olsa bile, sıradan insanların kendi yaşamlarını bu bütünlükle algılıyor olmaları, hiç değilse benim için yeni ve ilginç bir durumdu. Tezimin temel meselelerinden birini oluşturan aşiret sistemi üzerine sorduğum sorulara aldığım yanıtlar da hemen hemen bu nitelikteydi. İnsanlar için durum ne yalnızca ekonomik ne de politik. Ve aldığım cevaplardan ortaya çıkan yeni çelişkiler ve kafa karışıklıkları, üzerinde düşünülmeye değer meseleler olarak karşımıza çıkıyor.


Esasen son 25 yıllık savaş süresince PKK ve devlet, aşiret yapısı üzerinde kartlarını her daim ikili oynadılar. PKK bir taraftan “özgür birey”i yaratabilmek adına teorik düzeyde aşiretçiliğe cephe alırken, diğer taraftan kendi otoritesini kurabilmek için, bazı aşiretleri yanına çekiyor diğerlerine ise savaş açıyordu. Aşiret liderlerinin evlerine baskınlar verdi ve bazılarını da öldürdü; böylece “ağa”sız kalan insanların en tepeden çözülüp aşiret ilişkilerinden kurtulabileceğini ve kendi kararlarını verebilen bireyler haline geleceğini hesaplıyordu. Destek verdiği aşiretleri ise çözmeye hiç uğraşmadı. Onları, bir aşiret olarak kalmaya neredeyse zorluyordu. Devlet de bu oyunu ikili oynuyordu. Bir taraftan PKK’nın baskın verdiği aşiretlere silah, maddi yardım sağlıyor ve onları koruculuk sistemi üzerinden devlete bağlı hale getiriyordu. Böylece aşiret yapısını savaşta PKK’ya karşı kullanmaya çalışıyordu. Fakat diğer taraftan resmi söylemde de feodal ilişkilerin ve bağların modern Türkiye devletinde yeri olmadığına vurgu yapıyor ve pek çok “sosyal proje” ile bu bağları kırmaya uğraşıyordu. Bir üçüncü taraf olan kimi aşiret asilleri de diğer aşiretlerle olan çıkar ve güç savaşlarında, her iki gücü de dönem dönem arkalarına alıp onlardan azami biçimde faydalanıyordu.


İşte bu çok cepheli savaşta arada kalan ve sıkışan ise bölgede yaşayan Kürtler oldu. Savaş en çok onları vurdu. Bu bitmek bilmeyen çarpışmalar nedeniyle tarlalarını süremez, evlerinden dışarı çıkamaz oldular. Köylerinden göç ettiler/ettirildiler. Topraksız ve işsiz, büyük kentlerin çeperlerine yerleştiler. O kentlerin en yoksulları oldular. En önemlisi de yalnız ve korunaksız kaldılar.


İşte tam bu noktada kendilerini aşirete daha çok bağladılar. Çünkü aşiret bağları ve değerleri onlara hâlâ korunma ve yaşadıkları yalnızlaşmadan çıkmayı vaat ediyordu. Aşiretin bir mensubu olmak, kendilerine yönelen tehditlere karşı sırtlarını dayayabilecekleri bir güce, devlet dairesinde yaşadıkları sorunlarda bir aracıya, yoksulluklarında dayanışma kurabilecekleri bir bağa ve değerlerini, geleneklerini, törelerini sürdürebilecekleri bir eve sahip olmak anlamına geliyordu. Savaş ve yoksulluk, esasen bu bağları, değerleri ve birlikteliği kemikleştiriyordu. O yüzden ne PKK’nın ne de devletin çabaları aşiretsel toplum yapısını kırmayı başarabildi. Tersine onu sağlamlaştırdı.
Geldiğimiz aşamada ise, her tür çatışmanın (PKK-devlet, kan davası vb.) görece yoğunluğunu kaybettiği, bireylerin ticaret ve tarımdan edindikleri kazançla kendilerine yeter hale gelmeye başladıkları ve yine görece politik alanda seslerini daha fazla yükseltebildikleri noktada, bana göre Kürtler bir çatalın ağzında; hangi yöne döneceklerini, ne karar vereceklerini bilemez durumdalar. Zihinleri karışık. Çatalın bir ucunda, yeni yeni hissetmeye başladıkları göreli ekonomik refahın meyvesini yemek ve toplumda kendilerini eşit bir yurttaş gibi hissederek “modern” yaşamın içine karışmak isterken, diğer ucunda devletin (ve sistemin) asimilasyonundan, dolayısıyla değerlerini (dilini, töresini, etnik bilincini vb.) ve bağlarını kaybetmekten korkuyorlar. Göçün ve yoksullaşmanın onlara yaşattığı yalnızlaşma, bireyleşme ve değer yitiminin onlardaki kötü hatıraları hâlâ canlılığını korurken, yeni bir toplumsal yapıya sıçramakta tereddüt ediyorlar. Önlerine ister istemez iki seçenek geliyor; ya “modernite”nin asimilasyonunu (devletin değil!) gönüllü veya gönülsüz bir biçimde kabul edecek ve eski değerleri ve bağları bir kenara bırakarak modernitenin önlerine koyduğu yeni değerler sistemine (o artık her ne ise) ayak uyduracaklar ya da kendi değerlerini ve bağlarını yitirme korkusuyla savaşta karşı cepheye yeni düşmanlar ekleyecekler. Bu her ne kadar tek başına verecekleri bir karar olmayacaksa da, esas kararı onlar verecek ve bu karar, yaratacağı politik, ekonomik ve toplumsal sonuçları bağlamında verecekleri esas kararı teşkil edecek. Lakin kim bilir, belki de, benim öngöremediğim, bu çatalın iki ucunu birleştiren bir üçüncü seçenek mümkündür ve Kürtler bize o yolu öğretirler.

ÖNDER GÜNEŞ: ODTÜ, araş. gör.

Önder Güneş - Radikal
Yayın Tarihi : 30 Kasım 2008 Pazar 19:07:03
Güncelleme :30 Kasım 2008 Pazar 19:52:02


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
RECEP TAY IP: 78.188.62.xxx Tarih : 30.11.2008 20:18:26

KÜRT HALKI ARTIK YETER DEMELİ ÇÜNKÜ KARDEŞÇE YAŞAMAK İSTİYORLAR YORGUN DÜŞMÜŞ ÇOCUĞUN BAKIŞLARINDAN BELLİ DEĞİLMİ ARTIK BU HALKIN EN DOĞAL HAKKI OLAN DİLLERİ VERİLMELİ BUNLAR YILLARDAN BERİ ÇOK ACI ÇEKMİŞ ÇETİN COĞRAFYANIN YÜREĞİ KANLİ BELKİDE GELECEKTEN UMUTSUZ İNSANLARI BEN BİR KÜRT OLARAK FAŞİZAN GÖRÜŞLERİ ŞİDETLE KINIYORUM YÜCE ALLAH BİZİ AYDIN VE ÖZGÜRLÜK GÜNLERE KAVUŞTURSUN


hakem IP: 88.228.188.xxx Tarih : 2.12.2008 10:22:28

Kürtler çok, ama çok şey istiyorlar. Çalınmış hayatlarını, hayallerini, prangaya vurulmuş geleceklerini istiyorlar Kürtler. Kürtler, jandarmanın gölgesinin düşmediği, çocuklarının nazlı seher uykularının parçalanmadığı bir yaşam istiyorlar.  Yüzbinlerce evladının, darağaçlarına çekilmiş ve bir mezar taşı bile bulunmayan önderlerinin cesetlerini istiyorlar Kürtler. Kürtler, ağız dolusu gülmeyi, kendi dillerinde sakınmadan şarkı söylemeyi, yas tutmayı, çocuklarının yedisinden sonra da kendi dillerinde serpilip gelişmelerini istiyorlar. Bastıklarında kumandaya kırk kanaldan birden kendi dillerinde yayınla karşılaşmak istiyorlar Kürtler. Kürtler, onurlarıyla oynanmamasını, gururlarının rencide edilmemesini istiyorlar. İstanbul, Ankara ve İzmir sokaklarında dolaştıklarında, ev ve iş aradıklarında dışlanmamak, horlanmamak, aşağılanmamak ve polisler tarafından der-dest edilmemek istiyorlar.


gerçekçi IP: 78.186.8.xxx Tarih : 1.12.2008 08:26:43

hocamın tezi süper olmuş bu işe bi çare bulunur inşallah


Yilmaz IP: 77.22.247.xxx Tarih : 1.12.2008 07:45:24

yorumcu recep tay. TR de kürtlerin hakki verilmeli diyor ve fasistler diye Türk,leri söylüyorsun,utanmadanda senin gibi komunust görüslüleri ayirtiyorsun,ben fasist degilim sizin gibilerinin yüzünden asil o fasist olan agalarinizdan cekiyorsunuz,önce yediginiz kabi kirletmeyin gerisi uyar,böyle bos sacma sapan kelimelerle kendini avunduracagina ,söyle de bu vatan hepimizin diye savunsanan .


özgür özgürce IP: 78.186.70.xxx Tarih : 2.12.2008 11:34:48

bayramımız dır o günler bayramımız olmaya devam edecektir