22
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

MAKİNENİN AMAZON SAVAŞÇISI

Siz Yunan mitolojisindeki savaşçı kadınlar topluluğu Amazonlar’ın yok olduğunu, ya da aslında hiç yaşamadığını düşünenlerden misiniz? Eğer onlardansanız, aşağıda okuyacağınız röportajdan sonra fena hale yanıldığınızı anlayacaksınız.

Bu söyleşideki eşine, işine, ülkesine, ve yaşama aşık, tuttuğunu koparan iş kadını, ihracatçı, ‘Orta Anadolu İhracatçı Birlikleri Makine ve Aksamları İhracatçıları Birliği’ isimli gönüllü ordunun ikinci komutanı, Türkiye’nin ‘döviz’ üreticisi, motosiklet üzerindeki makineci kadın Merih Eskin’i, nam-ı diğer ‘Merih Usta’yı kendi ağzından dinleyince tıpkı bizim gibi siz de zor inanacak, ama mutlaka ‘gıpta’ edeceksiniz…

Neden Makine?

Savaşçı bir karakterim olduğu söylenir. Rahatlıktan mutlu olamıyorum ben. İlla başıma açacak bir iş ararım.

Nerede tanıştınız makineyle?

İnanır mısınız, benim hayatta hiç planım olmadı. Hep kendi kendine gelişti olaylar. Ben İşletme Fakültesi’nde okurken şimdiki eşimle tanıştım, aşık oldum ve bir hafta içinde evlenme teklif edince, hiç naz yapmadım. Daha okulumuz da bitmemişti. Kimse benim evlenebileceğime ihtimal vermiyordu. Eşim Ömer de makineci idi. Dolayısıyla gelin gittiğim yer makine atölyesi oldu.

Pişman olmadınız mı?

Asla! O yıllarda içinde bulunduğum değerleri fark ettim. Bu eşimin sayesinde oldu. Mesela sabrı, dürüstlük ve adaletin insan yaşamında ne demek olduğunu onda öğrendim. Evet bizlerde iyilik vardı ama bu bilinçli bir iyilik değildi. Eğer sen kötülüğün içinde iyi olmayı becerebiliyorsan, bu gerçek bir iyilik ve değerdir.

-Peki makineye bir kadın nasıl ilgi duyar ben bunu anlamak istiyorum?

-Ben sürekli bir şeyler yaratma arzusundaydım. Ben o zaman karakalem resim yapardım. Yağlı boya tablo ve heykele ilgim vardı. Sanata düşkünüm ve makinenin de bir sanat, ‘haşin’ bir sanat olduğunu gördüm. Ayrıca evlendikten sonra cep harçlıkları ile kendi şirketimizi kurduğumuzda, bizden başka elemanımız da yoktu. Ciddi sıkıntılar yaşadık. Eşim abisinden ayrılmıştı. 20 metrakere bir yerde yeniden başladık. İşte belki biraz da bu mecburiyetten dolayı torna, freze, planya kullanmayı öğrendim. 


SANAYİ SİTELERİNDE
TULUMLU BİR SARIŞIN

-“Bu erkek işi, bana uymaz” demediniz mi ?

Onu hiç düşünmedim. Çünkü beni ‘bu erkek’, ‘bu kadın’ diye yetiştirmedi ailem. Yani ben hayatım boyunca kimseye ‘bu erkek’, ‘bu kadın’ diye bakamıyorum. Mesela size de şu an erkek veya kadın olarak bakmıyorum. Bu benim yapımda var.

-Ama sonuçta erkek egemen bir toplumuz ve özellikle de iş dünyası çok fazla erkek ağırlıklı. Bu sizi bunaltmadı mı hiç?

-Ben sadece işler kolaylaşınca sıkılırım. Ayrıca bir makineci olarak erkeklerden hep destek gördüm. Beni ‘Merih Usta’ diye çağırırlar bazen. İşte zaman zaman bundan gurur duysam da sıkıldığım anlar oldu. Çünkü ben onların yanında ustalığı hak etmiyorum. Bu benim için bir ‘rütbe’ gibi. Yani hak etmediğimi düşündüğüm için sıkıldığım zamanlar oldu. Bu camia beni hep itti, motive etti.

-Nasıl bir kıyafetle çalışıyorsunuz, etek bluz mü?

-Hayır hayır! 1995 yılına kadar tulum giydim. Üzerine uzun bir deri ceket ve botlarım vardı. Onlar kadar rahat kıyafet olamaz inanın. Yıllarca böyle dolaştım ve hiç dikkat çekmedim. Kaldı ki, bu işe girene kadar çok süslü püslü bir kızdım. Evde bile ojeyle, rujla, topuklu ayakkabılarla dolaşırdım. 

20 METREKARELİK DÜKKANDAN
20’Yİ AŞKIN ÜLKEYE İHRACATA


-Zorluklar bitti mi, başardınız mı?

-Anlattığım gibi sıfırdan başlamanın ne demek olduğunu bilirim ben. Hayal satarak başladık biz bu işe. Ama inandık. Hiç yılmadık ve başardık. Türkiye bizim tasarladığımız ve geliştirdiğimiz makineler sayesinde birçok alanda ithalattan kurtuldu. Şu anda 20’den fazla ülkeye ihracat yapıyoruz.

-Bu başarılar yetmedi mi de İhracatçı Birlikleri’nde yönetici oldunuz?

-Bu tamamen tesadüf. İhracatçı Birlikleri seçimleri var ve eşimden, arkadaşları bu seçime gelmelerini istiyor. O da bunu unutup İngiltere’ye gidiyor. Sonra hatırlayıp, bana telefon etti. “Merih ne olur benim yerime orada ol” dedi (Biz verdiğimiz sözü ne yapıp edip tutarız). Ankara’ya gitmek için bindiğimiz otobüste kimseyi tanımıyorum ama. İşte o otobüste herkes bir konuşma yapıyor. Ben de çıkıp bir konuşma yaptım. Çok beğenmiş ve beni yönetim kuruluna yazmışlar. Bu macera da öylece başlamış oldu.

-Ama gördüğüm kadarıyla Ankara’da, İstanbul’da, yurt dışında adeta tırmalıyorsunuz

-Ah evet bu bende iyileşmeyecek bir hastalık. Bu görevim yüzünden şirketi tamamen bıraktım diyebilirim. Ama bazı insanlar bizim gibi. ‘Bazen soruyorum biz niye böyleyiz?’ diye. Sonra da bunu düşünmekten vazgeçiyorum. Eğer beni orada bu göreve layık görmüşlerse, onu hak etmek için elimden geleni yapmalıyım. Beni oraya boşuna getirmediler.

-Merih Eskin koşuşturmadığı zamanlarda neler yapar?

-Çok düşünür. Yani benim için en iyi tatil, herkes uyuduktan sonra düşünmektir. Kendimi yargılarım. Hatalarımı gözden geçirmek iyi hissettirir kendimi. Bir de çok şükür ederim. Burada bile birçok şey için şükür edebilirim. Çünkü mutlu olmak insanın kendi elinde ve sahip olduğumuz çok fazla şey var. En azından nefes alıp veriyorum, bir yemek yediğimde lezzetini hissediyorum. Bundan daha büyük bir mutluluk var mı?

-Siz motosiklette kullanıyorsunuz galiba değil mi?

-Evet kullanıyorum. Ama eşim gibi değil. Mesela Ömer yurt dışına bile gidebiliyor motorla. Ben o kadar iyi bir kullanıcı değilim. Bir de onun motorlarını kullanamıyorum. Çünkü çok ağır ve düşürdüğümde kaldırmam mümkün değil.

-Bu seçimlerde milletvekili adayı oldunuz. Ne yetmedi de bunu istediniz?

-Daha önce çeşitli partilerden teklifler almış, ama hiç düşünmemiştim. Buna bir anda karar verdim. Seçim zamanı bir gün annemin pasaportunu kargo şirketinden almaya gittiğimde, elime bir adayın broşürünü tutuşturdular. Adama baktım, altında yazana baktım ve birden kafamda bir kızgınlık oluştu. Çünkü sıradan bir vatandaş olarak, bana hitap eden hiçbir mesajı yoktu. Siyaset bu olmamalıydı. Karar verdim ve bu fikrimi, eve temizliğe gelen yardımcım kadına anlattım. Çok mutlu oldu. Hemen akabinde eşimi arayıp “Sen ne dersin?” diye sordum. “Akşama konuşuruz” dedi ama akşam gelmedi. Adaylık için de son gün. OAİB’deki arkadaşları arayıp durumu anlattım. Benim bir prestijim olduğunu, bunun doğru olmayacağını söylediler. Ama ben kararımı vermiştim. Sürenin bitmesine saatler kala bağımsız olarak adaylığımı koydum.

-Bir şeyleri yapmak için niye illa milletvekili olmak gerek?

-Milletvekilliği çok önemli bir makam. Düşünebiliyor musunuz bir sürü insanın sesini duyuracaksınız. Onlar için bir şeyler yapacaksınız. Bunlar için bilginiz olacak, temsil ettiğiniz insanlarla diyaloglarınız sıkı olacak. Proje üretebilecek bir yapıda olacaksınız. Benim anlayışımdaki milletvekili profili bu. Türkiye’de böyle sayılamayacak kadar çok insan varken, hiç biri girmiyor bu işe. Bunun altında çok sebepler var. Bu tipteki insanlar bazen para, bazen siyasetin kirli oluğuna inandıkları için kaçıyor. Ama orası bedeli pahalı bir makam. Oraya giren de bunu hak etmeli, bizleri yönetmeyi hak etmeli.

-Kazanamadınız. Yine deneyecek misiniz ve yine bağımsız mı gireceksiniz?

-Denmekten bıkmam. Yine bağımsız olarak deneyeceğim. Çünkü ben bir AKP’li, CHP’li, MHP’li değilim. Oralarda bulunmadım ve oradan aday olmaya hakkım yok. Yani ben onların içinde bulunur, onları çok iyi irdelerim, ‘ha tamam’ der, bu hakkı kendimde görürüm. Ayrıca kazanamadığım zaman prestij kaybına uğrayacağıma da inanmıyorum. Kazanmanın garanti olduğu yerde herkes olur. Önemli olan diğerini başarabilmektir. Ben Meclis’te en az 100 bağımsız, gerçekten tarafsız ve bilgili vekil olmasından yanayım. Böyle olduğunda inanıyorum ki, birçok şey değişir Türkiye’de.

-Siz bir sanayicisiniz. TÜSİAD’ı düşünmüyor musunuz?

-Ben bir sanayici olarak illa ki TÜSİAD’da olmam gerektiğini düşünmüyorum. Eğer Türkiye’nin lokomotif ve teknoloji üreten sektörü ‘makine’ ise, benim bunu gidip mevcut başkan Arzuhan Hanım’a anlatabilmem önemli. Neden bunu izah etmek için o koltuğa oturmam gereksin? Bu siyasette de böyle. Bizler için, Türkiye için faydalı bir projeyi benim yapmam ya da AKP’nin yapması önemli değil ki. Bu ülkenin sanayiden tutun da çok farklı alanlara projeye, projelere ihtiyacı var. Bunu kimin yaptığı hiç önemli değil. Zaten ben arka planda kalmayı tercih eden bir insanım. Bu sektörde de belki ön plana kadın olduğum, biraz da boyum posum olduğu için çıkardılar sanıyorum (Gülüşmeler).

-Sizce iş yaşantısında kadınlar mı yoksa erkekler mi daha başarılı?

-Az önce de dediğim gibi kadın ya da erkek ne fark eder. Önemli olan insanın ne yapabileceği. Fakat şu bir gerçek; kadınlar bir çok şeyi erkeklerden daha iyi hisseder. Kadının özellikleri farklı. Kadın bir iş yaşantısına girdiği zaman, karşısındakinin ne düşündüğünü bir erkekten daha iyi anlayabiliyor. Kadın, iş yaşantısında çok nazik olduğu kadar otoriter de olabiliyor. Kırıcı olmadan, incitmeden iş yaptırabiliyor. Mesela ben aile yapısında çok munis bir insanımdır. Ama iş yaşamımda adeta bir canavar gibiyim. Çok detaycıyımdır. İşten çıkardığım insanlar bile bana kırgın değildir. Çünkü haksız, yanlış bir şey yapmam. Yapmamaya çalışırım.

-Birkaç yıl içinde nerede olmayı hayal ediyorsunuz?

-(Bu soruya gülümseyerek cevap veriyor) Bir denizin üzerinde kızım ve eşimle deniz bisikletinde olmak isterim. Ama şu an makine sektöründeyim ve halletmem gereken projeler var. ‘Proses Kodlama Sistemi’, ‘makine sanayi stratejisinin oluşturulması’ gibi. Ama gerçekten illa bir yerde olmak isteyeceksem, Genel Kurmay’da hani bu strateji oluşturan birimler vardır. Onlar gibi bir ekip oluşturup, Türkiye’de bir sanayi stratejisi oluşturmaya yarayacak projeler, stratejiler üretmeyi çok isterim. Çünkü ben bu ülkeyi çok ama çok seviyorum. Yurtdışında hangi ülkeye gitsem, memleketim burnumda tütüyor. Ben buraya ait olduğumu bildiğim için bir şeyler yapmam gerektiğine inanıyorum.

KADINLAR ERKEKLEŞMESİN
MAHALLE BASKISI DA OLMAZ

-İş ya da ev hayatındaki kadınlara şunu söylüyorum: Erkekleşmeyin! Siz kendiniz, olduğunuz gibi davrandığınızda, mahalle baskısı da olmaz. Yani egemenlik erkeklerde olsa bile, boyun eğmeyin, sizi kabulleneceklerdir. Çünkü onlar da sizi olduğunuz gibi kabul etmek istiyor aslında. Mesela ben Başbakan’a gideceğimde, koyu bir şeyler giymem. Turuncu veya ona yakın, canımın istediği bir renk giyip giderim. Eğer benim kafamdaki bilgi önemliyse, kimse beni yadırgamıyor. Onun için kendini nasıl hissediyorsan öyle kal. Kendi mutluluğunu kendin inşa et.

Volkan Özsoy-Kenthaber
Yayın Tarihi : 20 Ekim 2007 Cumartesi 14:08:33
Güncelleme :26 Ekim 2007 Cuma 13:25:57


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
aziz ışık IP: 88.228.232.xxx Tarih : 22.10.2007 16:16:56

gerçekten helal olsun bu hanımefendiye


mesut sansur IP: 88.250.2.xxx Tarih : 22.10.2007 03:07:33

ALLAH razı olsun bu gazeteye bu habere cok önemli bir haber bir detay yazmış birde ben bir arkeğim ve memnun oldum bu işten bu kadın harika aynı benım gibi şeyler düşünüyormuş ve yaşıyormuş gunluk hayatında cok saolun


barış coşkun IP: 88.234.93.xxx Tarih : 25.10.2007 19:49:29

öncelikle bizlerle bu denli örnek alınması gereken kişilerden bizi haberdar ettigi için kent habere teşekkür ederim. timsaline az raslanan bir başarı hikayesi bundan eminim buradan bizlere yani gençlere seslenmek gerek bizler böyle olmalıyız . tekrar teşekkür ederiz