19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

MAVİ MARMARA'DA ÖLDÜRÜLENLER ŞEHİT Mİ?

Devletleri yönetenlerin kapalı kapılar ardında yaptıkları görüşmelerin ara sıra da olsa gündeme taşınması olağan hallerdendir. Çoğu kez kapalı kapılar ardındaki konuşmaları, karşılıklı verilen sözler toplumlarda merak uyandırırsa da, neyin ne olduğu kısa zamanda ortaya çıkar. Bunların bazıları iktidara yakın olanlar tarafından basına sızdırılır veya servis edilir. Bazıları da gazeteci cingözlüğüyle ortaya çıkarılır. Böylesine pek çok örneği de son yıllarda sıkça yaşadık…

Kapalı kapılar ardından devleti yönetenlerin görüşme yapıp yapmama olasılığına gelince; Kuşkusuz, devleti yönetenlerin bu tür görüşmeler yapmaları doğaldır. Devletin iç ve dış politikası dikkate alınacak olursa böyle yapılması bir bakıma doğaldır. Topluma veya basına hiç mi bilgi verilmez sorusuna gelince; büyük olasılıkla verilir ama her şey uluorta söylenmez… Özellikle dış politika konularında diğer devlet başkanları ile kapalı kapılar ardında, görüşmeler yapılmışsa bunlar iç politikaya yansıtılmamalı, oy kaygısına endeksli olmamalıdır. Devletin yüce menfaatleri söz konusu olduğunda, dış politikada uzmanlaşmış, deneyimli ve derin bilgileri olan büyükelçiler “monşerler” diye aşağılanması yerine onlardan görüş veya bilgi alınması ise çok da yararlı olur…

Türkiye’nin dış politikasındaki en büyük eksikliği de buradan kaynaklanıyor. Yanlış giden bir şeyler varsa en azından monşerlerden (!) bilgi alınmalı veya bunu onurumuza yediremiyorsak, hiç olmazsa onların basına verdiği bilgilerden yararlanmak yerinde olur diye düşünüyorum. Halkın veya liderlerin seçimiyle iş başına gelenlerin nedense bu konuda eğitimli veya deneyimli olmaları bizde pek dikkate pek alınmaz. Seçimi kazanan herkes kendisini allame-i cihan sanır!...

İşte en büyük yanılgımızda buradan kaynaklanıyor…

Son günlerde adamakıllı tırmanan ve şimdi nasıl çözeriz diye kara kara düşündüğümüz Türkiye-İsrail gerilimi de bunun en tipik örneği olarak, belki de ileride devletler hukuku veya dış ilişkiler konusunda eğitim veren fakültelerimizde ders konusu olacaktır…

Türkiye-İsrail ilişkilerinin gerilmesinin nedeni hemen herkesçe malum!.. Temcit pilavı gibi bir kez daha yinelemeye gerek yok… İsrail ablukası altındaki Gazze’ye zorla girmeye çalışan Mavi Marmara Gemisinde çıkan çatışmada pisipisine ölen dokuz kişi, Arap’tan yana Hamas’a yakın tavır koymalar… İran’dan yana girişimler başta ABD olmak üzere AB ülkelerini karşımıza almamıza neden olmuştu. Bizimle birlikte davranan Brezilya da görüşünde ısrar etmemişti!.. Ardından İsrail ile askeri ve ekonomik ilişkilerin, meşhur “van minut” olayından sonra askıya alınması da gerginliği daha da tırmandırmıştı. İki ülkenin liderleri diploması de yeri olmayan sözlerle birbirlerini suçlamış, itham etmişti.

Ne olduysa, nasıl olduysa beklenmedik anda Türkiye Dışişleri Bakanı ile İsrail Ticaret Bakanı Başbakan’ın Toronto toplantısına katılmasından sonra Brüksel’de birden kapalı kapılar ardında herkesten gizli görüştüler. Brüksel’in Grand Place yakınlarındaki bir otelin süitinde iki bakan rezervasyonlarını farklı isimlerle yaptırarak büyük bir gizlilik içerisinde bir araya geldiler. Ne garip ki, bu toplantıdan orada bulunan ne Türk bakanlarının ne de İsrail hükümetinin haberi vardı. Bu görüşmeden sonra İsrail Başbakanı Lieberman’ın bilgisi olmadığı (!) koalisyon hükümetinin bile çatırdadığı dış basında yer alan haberler arasındaydı… Ne gariptir ki, Türkiye’nin bu buluşmayı, bir süre gizlenmeye çalışılmasına rağmen İsrail gazetelerinden öğrendiği söyleniyor.

Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu kendi başına böyle bir girişimde bulunabilir miydi? Aynı şekilde İsrail Ticaret Bakanı Ben Eliezer yapabilir miydi?

Hiç sanmıyoruz…Hele hele Türkiye’de Başbakan’ın haberi olmadan hiçbir şey söylenemez ve hiç bir yere de gidilmez!...

Taraflar ne konuştular?

Gereksiz sürtüşmeden geri adım mı atıldı mı?

Türkiye İsrail’den Mavi Marmara için özür dilenmesini ve ölenlere tazminat verilmesini istiyor. İsrail buna yanaşmıyor? Sakın gelme denilen yere gidersen olacakları kabullenmek gerekir diye düşünenler de var. Bazılarına göre ölenler, kahraman veya şehit!.. İsrail ikaz ettiğine göre neden özür dilesin diyenler de az değil… Tazminatı da o insanları oraya, olacakları bile bile kim gönderdiyse onlar ödemelidir. Şimdi önceki yazımdan ötürü bana İsrail’in avukatı, Siyonist uşağı diye mail atanlar olayları objektif olarak düşünüp aynı şekilde yazılanları okumalarında yarar var derim. Türkiye’nin bu konudaki en haklı isteği ise olaya objektif bakacak bir komisyonun kurulmasıdır.

Acaba kapalı kapıların ardından her iki devlete birileri, barışın aradaki sorunları hemen çözün, ikinizde bana lazımsınız mı dedi? Yoksa liderlerin kulağını mı çekti!.. Onu da bilemeyiz…

Acaba kim dedi? Ne dedi?

İşte bütün mesele de bu soruların yanıtlanmasına kaldı!..

Türkiye ile İsrail birbirlerini bir çırpıda kesip atamazlar. Hiç yoktan çıkarılan gerginlikte iki devletin de ne çıkarı ve ne de menfaati vardır. Türkiye ABD ve AB ülkelerinde güçlü bir lobisi olduğunu ve karşısına almak istemediğini de bilmek zorundadır. Aynı şekilde İsrail’in Türkiye’den çıkarları vardır… Kaba tabirle iki testiyi birbirine çarpsanız biri kılırsa diğeri da çatlar… ABD’de büyük sayıda yaşayan Türkler olmasına rağmen onların orada etkin bir lobi kuramayışı da bizim eksikliğimizdir.

Şimdi sormak gerekmez mi; çıkarılan bunca gürültüye ne gerek vardı? Karşılıklı çıkar ilişkilerine dayanan dış politikada politikacılar içeride başka dışarıda başka sözlerle neden birbirlerini itham ettiler?

Arap ülkelerinin sesi çıkmıyor da bizler neden Arap’tan çok Arapçı oluyoruz? Onu da anlayabilmek mümkün değil!..

Kapalı kapılar ardında neler konuşulduğunu da merak etmemek elde değil; herhalde orada ABD’nin Gana’ya elenmesi, Türkiye ile İsrail’in kupaya katılamaması gibi nedenler konuşulmadı!...


erdemyucel2002@hotmail.com 
 

Erdem Yücel - Kenthaber
Yayın Tarihi : 16 Temmuz 2010 Cuma 11:57:55


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
İsa TOPALOĞLU IP: 217.131.138.xxx Tarih : 17.07.2010 23:44:30

İslamiyet... Siyasette çok kullanılır oldu.. İktidar, sıkıştıgı noktada toplumun karşı çıkamayacağı din eksenli krizi alışkanlık haline getirdi... Gazzeye gidenler olacakları biliyordu.. Onun için Başbakan ve cumhurbaşkanı yurtdışına çıktı..! Gazzeye giden o grup, Türkiye'de Türban gösterilerini organize eden gruptu.. AKP kapatma davası olunca hemen o gösterileri kestiler..! Deniz feneri de aynı grup.. Bakalım anayasa oylamasına ne yumurtlayacaklar...


Tartışma IP: 88.252.168.xxx Tarih : 19.07.2010 23:31:03

BATI EMPERYALİZMİNİN UŞAKLARI OLAN POLİTİKACILAR UĞRUNA VATAN TOPRAKLARI DIŞINDA ÖLENLER Mİ, YOKSA, GENE BU POLİTİKACILARIN YARATTIĞI "AÇILIMLAR" POLİTİKALARIYLA VATAN TOPRAKLARI İÇİNDE ÖLENLER Mİ ŞEHİTLİK MERTEBESİNE ULAŞIR ?


efe can IP: 89.0.79.xxx Tarih : 16.07.2010 12:48:14

herkeze saygi ve sevgilerimle.ben ne bir yahudi karsitiyim nede bir arap avukatiyim.sayin yazar son olaya bakarak sizin yazinizi okuyan biri yüzde yüz hak verir ve yazinizin etkisi altinda kalir ve görüsünüzü benimser.fakat gercekler sizin yazdiginiz gibi degil.devamli olaylari takip eden biri icin.olayin kirilma noktasi israil basbakanin bizim basbakanimizla telefon konusmasiyla baslar.erdogan  telefonda sorar ben duyum aldim filistine ya da gazyaya saldiracakmissiniz diye.israil basbakini cevap verir yok öyle birsey diye.24 saat gecmeden saldirir.bunu taraf olan almanya basini( israil tarafini tutarlar) yaziyorsa ikisefer düsünülüp yazilmalidir.insanlar gercegi ögrenmasi acisindan.birde erdoganci hic degilim


Ayhan IP: 94.122.141.xxx Tarih : 17.07.2010 11:37:10

Niyetleri insani yardım ve zulme karşı direnmişler.Hemde yahudi zulmune.Allah rahmet eylesin,mekânları cennet olsun. 


yasar ertas IP: 94.101.46.xxx Tarih : 16.07.2010 14:25:45

Cagimiza göre sehitlik  kelimenin  anlami Ister kafana bir yerden kiremit ister vatan millet icin ister kuru kalabalikta öl hakli veya haksiz sehit olma kelimesine almaya bak. Bu ismi aldinmi sehitler sosyal yasasina girer ve bu yasadan faydalanilir. Sehit= sosyal haklar  Ikinci  sorun Arablarin kili kipardamiyor (sap ile samani ayirt etmek zamani)  Iki konu birbirinden ayri  Bu isi biz arablarin kili kipirdasin diyemi yapiyoruz veya bir hedefe ulasmak icinmi yapiyoruz. Yanliz cikipta yapamiyor kasina gözune bulastiriyorsan saga sola  satasip bahane aramiyalim  onu bunuda karsimiza almiyalim...."Banami sordun" sarkisini dinleyelimde biraz sters atalim 


avıbeto IP: 94.159.235.xxx Tarih : 16.07.2010 16:19:53

Sayın Erdem Yücel

Gene aynı konuda VELFECR adlı kanalda yayınlanmış bir yazıyı referans belirterek aynen sunuyorum. Bu yazının sonunda konuyu yakından bilen okurların yazdıkları yorumlara göre araştırma sonuçları tamamen doğrudur.
Araştırma istihbarah bilgileri ve Mavi Marmaranın kamera kayıtları ile destelenmiştir.Nedense YouTube te yayınlanan görüntülere Türk televizyonları pek rağbet etmemişlerdir.Yazıyı eğer uygun görmez de yayınlamassanız darılmam.Zaten tarafsızlığı ile bilinen,her yoruma açık  kent haberde bunu yayınlamassa kimse yayınlamaz.Saygılarımla.Avibeto

Siyonist İstihbaratçıların Gözüyle Bülent Yıldırım

Siyonist İstihbaratçıların Gözüyle Bülent Yıldırım Siyonist istihbaratçıların İHH Başkanı Bülent Yıldırım hakkında hazırladıkları rapor

RADİKAL İSLAMCI İHH TEŞKİLATININ BAŞKANI BÜLENT YILDIRIM;YARDIM KONVOYU HAZIRLANMASINDA VE İSRAİL ASKERLERİYLE ÇATIŞMADAKİ MERKEZİ ROLÜ

Genel Bir Bakış

1. Bülent Fahri Yıldırım. 44 yaşında Erzurum doğumlu.İstanbul Üniversitesinde hukuk tahsili gördü.Şu an İstanbul’da yaşayıp avukatlık yapıyor. Evli ve 4 çocuk sahibi. 1995 yılında Bosna Hersek’teki olaylarla İHH olarak savaş bölgelerine insani yardımı ulaştırmayı başlıca hedefleri olarak telakki edip harekete geçti. Nihayetinde organizasyonu idarede en tepedeki isim oldu.Daha önce İHH, Ortadoğu’da ve diğer bölgelerdeki global cihad hareketlerine ve terör şebekesi ağlarına lojistik destek sağlıyordu. Bülent Yıldırım’ın ismi ayrıca geçmişte global cihad hareketlerine sağladığı destekle de anılıyor.

2. Evan Kohlman adındaki Amerikalı bir uzmanın yaptığı çalışmaya göre İHH ile global cihad hareketleri arasında bağlantılar var. Açığa çıkardığı hususlar arasında en dikkat çekeni, tecrübe kazanmak için 90 ‘ların ortalarında Müslüman ülkelerdeki çatışma bölgelerine savaşmak için silahlı militan bulup göndermesidir.2002-2004 yılları arasında Bülent Yıldırım, Irak Savaşı meselesi nedeniyle Türkiye’deki Müslümanlar arasında anti Amerikancılığı teşvik etmede anahtar bir rol oynadı.

3- Gazze’ye giden gemilerin İHH tarafından hazırlanmasında büyük rol alan Bülent Yıldırım, Erdoğan’ın İslami rejimine sıkı sıkıya bağlıdır. Seyahat boyunca da Mavi Marmara gemisinin güvertesindeydi. İsrail askerlerine karşı gösterilecek mukavemette hazırlıklar için anahtar bir rolü olan Bülent Yıldırım, yaptığı ateşli konuşmalarla da gemi de bulunanları İsrail askerlerine karşı provoke etti.Ayrıca gemide bulunan aktivistlere İsrail askerlerini gemi güvertesine çıkarmamaları için emir vererek güverteye çıkmayı başaran askerleri denize atmalarını istedi.

Gemilerin Organizasyonunda Bülent Yıldırım’ın Rolü

4- Bülent Yıldırım ,gemi konvoyunun arkasındaki en muharrik güç ve bu yolculukta yer alan en kıdemli figür idi. Her şey gemiyi satın alma, bağışları organize etme ve yolculuğa katılacak kişileri tanzim etmekle başladı.Gemi konvoyunu hazırlamak uzun bir hazırlık süreci ve organizasyonel operasyonu gerektiriyordu. Bu süreçte dünya genelindeki yüzlerce organizasyon ile bağlantı kuruldu , ki bunların çoğu radikal İslama ve Müslüman Kardeşler hareketine bağlı, bazıları da Batılı Filistin yanlısı yardım organizasyonlarıydı.

5- Bu konvoy Bülent Yıldırım’ın Gazze’ye destek amaçlı yaptığı ilk girişim değildi. Ocak 2010 yılında İngiltere parlamentosu eski milletvekili ve Filistin yanlısı bir aktivist olan George Galloway’ın Londra’da organize ettiği Viva Palestina konvoyunun Türkiye ayağını Bülent Yıldırım ve ekibi organize etti.Konvoy Mısır’a ulaştığında Mısır hükümeti konvoyu durdurdu ve konvoydakilerin Gazze’ye geçişine izin vermedi.Ve nihayetinde sadece bir kısmı Gazze’ye girebildi.

6- Bülent Yıldırım,Türk hükümetinde yönetim kademesinde olan birçok kişi ile yakın ilişkilere sahip. Özellikle de gemi konvoyunun organizasyonunda yardımlarını esirgemeyen ve sonrasında da hükümetinin desteğini açıktan sunan Başbakan Erdoğan’la.Aradaki bu sıkı ilişkileri açığa vuran kanıtlardan biri de gemide ele geçirilen bir dizüstü bilgisayarda bulunan bir mektuptur . Bu mektup Bülent Yıldırım tarafından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e yazılmıştı . Yıldırım, cumhurbaşkanından İsrail’de tutuklu bulunan İzzet Şahin’in serbest bırakılması için yardımlarını talep ediyordu.

Bülent Yıldırım’ın Hamas’la Olan Bağları

7- Bülent Yıldırım tarafından idare edilen İHH ‘nın Hamas’la yakın bağları var ve ayrıca Hamas’a mali destekte sağlamaktadır. Hamas ile olan bu yakınlığı daha da ilerletmek için Muhammed Kaya idaresinde Gazze’de bir şube de açtılar.Ocak 2009 yılında Bülent Yıldırım , Hamas lideri Halit Meşal ile Şam ‘da görüştü ve Meşal ,Yıldırım’a organizasyonunun Hamas’a olan desteğinden dolayı teşekkür etti.

8- Şubat 2009 ‘da Demir Yumruk Operasyonundan sonra Yıldırım Gazze’yi ziyaret etti ve Hamas yönetiminin başkanı olan İsmail Heniye ile görüştü. Bu ziyareti boyunca Demir Yumruk Operasyonunu Davos Zirvesinde açıkça eleştiren Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Erdoğan’ın desteğinde Gazze’de bir yürüyüşe katıldı.

9- Yıldırım Gazze’yi tekrar Ocak 2010 da Viva Palestina kafilesiyle ziyaret etti. Ziyaretinde İsmail Heniye ile görüştü. Heniye ,Yıldırım’a Başbakan Erdoğan’a sunulmak üzere bir mektup verdi ve Heniye bu mektubuyla Erdoğan’ı Gazze’ye davet ediyordu. Yıldırim, Gazze’de toplantıda yaptığı konuşmada kuşatmayı kırmak ve etkisiz kılmak için gemiyle tekrar geleceklerini söyledi.Ocak ayının sonlarında İngiltere de kıdemli bir Hamas ve Müslüman Kardeşler aktivisti olan Muhammed Sawalha Gazze şeridine yardım ulaştırmak için gemiyle konvoy oluşturacaklarını ve Mısır üzerinden değil de doğrudan Gazze’ye doğru yola çıkacaklarını söyledi.(Viva Palestina konvoyunun başına Mısır’da gelenden dolayı dersini iyi çalışmış)

Gemi Konvoyu İçin Hazırlıklar

10- Kıdemli İHH personelleri gemi yolculuğu için hazırlıklarla ilgilendiler. Bizim değerlendirmemize göre Türk hükümetindeki önde gelen siyasi figürlerin de bunda işbirliği ve koordinasyonu vardı. Görünürde koordinasyon ve lojistik hazırlıklar Bülent Yıldırım tarafından değil de yardımcısı Yavuz Dede tarafından yapıldı. Hazırlıklarda Mavi Marmara yolcu gemisi ve iki yük gemisi satın alma da vardı. Değerlendirmemize göre bu satın almada Türk hükümetinin de desteği vardı.

11- Gemilerin yola çıkacağı zaman sürecinde Bülent Yıldırım , Gazze’ye ulaşmak için aktivistlerin kararlılığını ifade eden ateşli konuşmalar yaptı, ki bu konuşmalar İsrail’e karşı propaganda saldırılarını ihtiva ediyordu.Bu arada İHH öncülüğündekiözel aksiyon elemanları İsrail askerleri ile olası bir çatışma ihtimaline karşı bu yönde de hazırlıklarını diğer gemi aktivistlerinden gizli bir şekilde yaptılar.

16 Mayıs 2010 ‘da ,yani gemilerin hareketinden 2 hafta önce, gemi konvoyunu organize eden 6 farklı organizasyondan oluşan koalisyon İstanbul’da bir toplantı yaptı.toplantıda İHH ‘yı Bülent Yıldırım ‘ın yerine Yavuz Dede temsil etti.

12- İstanbul’da gemiye binen İHH çalışanlarının sert itirazlarına rağmen Bülent Yıldırım,Antalya’dan diğer İHH yöneticileri ve aktivistlerle beraber gemiye bindi.Yolculuk Boyunca Bülent Yıldırım Tarafından Ateşli Konuşmalar Yapıldı

13- Yolculuk boyunca Mavi Marmara ve diğer gemilerin fiili kontrolü bizzat Bülent Yıldırım’daydı. Özel elemanlarını savaşa hazırladı ve İsrail askerleriyle çatışmaya girişmeden önce onlara bir konuşma yaptı ve sonra İsrail askerlerine saldırmaları için emir verdi. Değerlendirmemize göre yardımcısının başında olduğu organizasyonun karadaki ayağıyla sürekli koordinasyon içerisindeydi .(muhtemelen diğer organizasyonların temsilcileri ile de beraber)

14- Mavi Marmara gemisinin güvertesinde çekilen fotoğraflarda Bülent Yıldırım liderliğindeki İHH çalışanlarının gemide olan bitenler üzerindeki etkileri bariz bir şekilde görülüyor. İHH çalışanları güvertede rahat dolaşabilmek için gemi mürettebatı kılığında dolaşıyorlardı.(gemideki sıradan insanların hareketleri sınırlıydı) Çoğu zaman İHH çalışanları üst güvertedeydiler.

15- Bülent Yıldırım ve diğer önde gelen İHH yöneticileri iki İHH görevlisi tarafından alt güverteye medya bölümüne güvenliğini korumak amacıyla götürüldü. Burası haber odası ve geminin güvenlik kameralarının olduğu yer idi. İsrail askerleri buraya girdiklerinde Bülent Yıldırım’ın etrafında dağınık halde bulunan çok miktarda para buldular.

16- Yolculuk boyunca Mavi Marmara gemisindeki aktivistler ,özellikle de İHH’nın özel aksiyon elemanları, hem Bülent Yıldırım hem de Şeyh Raad Salah,Mısırlı al-Baltagi ve Mısır Parlamentosu Müslüman Kardeşler Hareketine mensup bir milletvekilinin dini ve ideolojik anlamda yaptıkları konuşmalarla beyinleri yıkandı.

17- Muhtemelen geminin üst güvertesinde meydana gelen olayları görüntülemek için orada bulunan bir fotoğrafçıdan alınan bir video görüntüsünde İHH ‘nın özel aksiyon adamlarının güvertede yaptıkları toplantı görülüyor. Toplantı gün içerisinde muhtemelen çatışmadan önce çekilmiş. Baş konuşmacı da dinleyenlerini İsrail askerleri ile çatışma konusunda cesaretlendirip ateşli konuşmalar yapan Bülent Yıldırım. Konuşmasında İsrail askerleri gemiye çıktıkları taktirde onları aşağıya atmalarını bütün dünya gözünde onları aşağılamalarını söylüyor.

18- Yolculuk boyunca Bülent Yıldırım sık sık medyayla görüşmeler yaptı. Bir görüşmede ufak bir çocuğu kucağına aldığı fotoğraflandı. Olası İsraille bir çatışmaya dair soru sorulduğunda gemide bulunan yolcuların en küçüğünün 1 yaşında bir çocuk olduğunu ve 80 li yaşlarında olan yaşlıların da bulunduğunu söyledi . Direnişlerinin şiddet içerikli olmayacağını ifade etmesine rağmen İsrail askerlerinin gemiyi kontrolleri altına almalarına müsaade etmeyeceklerini söyledi.Gemiyi organize edenler gün boyunca İsrail askerleri ile çatışmaların yaşanmasını istediler, ki böylece hemen medya ağlarıyla tüm dünyaya aktarabilsinler.

İsrail askerleriyle Çatışmaya Girmeden Önceki Son Toplantı

19- İsrail askerleri gemiye operasyon düzenlemeden önce Bülent Yıldırım mücadele için bütün hazırlıkları koordine etti. Operasyondan 2 saat önce ve İsrail askerleri gemiye saldırdıktan sonra bir tür medya bilgilendirme odası kuruldu. Ayrıca Bülent Yıldırım üst güvertede İsrail askerleriyle çatışmaya girecek olan özel aksiyon elemanlarını toplayıp onlara konuşma yaptı.Onlara insan zinciri oluşturup sandalye ve demir çubuklarla İsrail askerlerini denize atmalarını söyledi. İsrail askerlerinin verdiği bilgi ve elde edilen dökümanlara göre de talimatlar bu yönde uygulanmış.

Bülent Yıldırım İsrail’de Sorgulanıyor

20- Geminin ele geçirilişinden itibaren Bülent Yıldırım, İsrail askerlerince tutuklandı, İsrail’e getirildi, sorgulandı, diğer yolcularla beraber serbest bırakıldı ve Türkiye’ye geri gönderildi. Sorgusunda özel aksiyon elemanlarının varlığını, çatışma için organize edildiklerini ve silah hazırlamış olduklarını inkar etti. İfadesinde, eğer yolculardan kaynaklı bir tepki gösterme olmuşsa bunun kendiliğinden oluştuğunu ve eldeki materyallerle karşı konulduğunu söyledi.(fakat İsraillilerin elde ettiği kanıtlar Yıldırım’ın bu hususta doğru söylemediğidir.)

İstanbul’a Döndükten Sonra Bülent Yıldırım’ın Verdiği Demeçler

21- Sorgulama boyunca söylediklerinin tam tersine, Türkiye’ye döndükten sonra yaptığı açıklamada o ve adamlarının İsrail askerleriyle çatışmaya girmediklerini yalanlamadı ve hatta buna meşru bir açıklama dahi getirdi.Haziran ayının 4.nde Türk gazetesi Zaman’da verilen habere göre,Bülent Yıldırım Türkiye’ye döndükten sonra havaalanında gazetecilere verdiği demeçte İsraillilerin onu sorgulayıp o ve adamlarının İsrail askerlerine demir çubuklarla saldırıp saldırmadıklarını sorduklarını söyledi .Açıklamasında meşru ve kendini savunma hususunda ellerinden gelen her şeyi yaptıklarını ifade etti.

‘’İlkin arkadaşlarımız 10 askeri etkisiz hale getirdi. Ve silahlarını da ellerinden aldık. Size saldıran birinden silahını elinden aldığınızda yasal anlamda masumsunuz.’’Ayrıca açıklamasının devamında silahları denize attıklarını ifade etti.Bülent Yıldırım’ın Medya Mensuplarına ve İHH Özel Aksiyon Elemanlarına Mavi Marmara Gemisinde Yaptığı Konuşmalarından Seçmeler

1- Bu gemi konvoyu İsrail için bir test olacak. Eğer İsrail saldırırsa bu , eylemcilerin geldiği ülkelere bir savaş ilanı olur.(07.04.2010 Basın Konferansı)

2- Krizi yönetmede İsrail’e tavsiyelerde bulunuyor. Eğer İsrail geminin Gazze’ye girişine engel olursa kendini dünyadan izole etmiş olacak ve kendine zarar verecek. (23.05.2010 Antalya’dan Mavi Marmara ile yola çıkarken)

3- Her ne olursa olsun Gazze’ye girmeye kararlıyız.( Gemi hareket etmeden önce Antalya’da bir basın konferansında)

4- Çocuklar gemiye İsrail saldırmasın diye alındı. Ayrıca gemi konvoyunu düzenleyenlerin acelesi olmadığını söyleyen Yıldırım ,en uygun zamanı beklediklerini ve bu süreç içerisinde de İsrail’in mantıklı düşünmesi gerektiğini söyledi.( 30.05.2010 gemide bir röportajda)

5- Bir insan zinciri oluşturun ve İsrail askerlerine demir çubuklarla saldırarak onları denize atın.(İsrail askerleri gemide kontrolü ele almadan önce yaptığı bir toplantı da)

6- Sabahtan önceki vakit tam bir sinir harbi olacak. Gemide 50 farklı ülkeden yolcular var. eğer durdurulsak 50 ülkenin şerefi lekelenecek.Biz İsrail elçi ve konsolosluğunun Ankara ve İstanbul’da blokaja alınmalarını istiyoruz. Biz kendimizi gemide koruyacağız. Her şeyin bir bedelinin olduğunu biliyoruz ve biz bunu ödeyeceğiz. Bir adım dahi geri atmayacağız.İsrail uluslar arası sularda bir korsan gibi davranıyor.Acaba dünya bunu görecek mi? (İsrail ile çatışma hazırlıkları sırasında bir basın toplantısında)

7- Yolculuk esnasında bir konuşmasında İsrail hakkında şu ifadeleri serdetti:’’Öyle zayıflar ki, biz ve gemi konvoyu aleyhinde 4-5 gündür propaganda yapıyorlar. Kendilerini hükmeden olarak görüyorlar, gerçekte öyle değiller. Ve şu an diyorlar ki bize karşı filo ve askerlerini göndereceklermiş. Biz de onlara diyoruz ki, eğer komandolarınızı gönderirseniz karşı koyacağız ve gemiden aşağı atacağız, ki böylece bütün dünya gözünde aşağılanmış olacaksınız.( Mavi Marmara’da bulunan bir video kaydında)

İntelligence and Terrorism İnformation Centre'de yayınlanan bu rapor Mehmet Kassap tarafından Velfecr için çevrildi
 


Abes ile İştigal IP: 88.231.71.xxx Tarih : 16.07.2010 18:06:45

Hiç yok yere hayatını kaybedenlere verilecek sıfat ancak "iktidarın kamikaze kurbanları" veya "rus ruleti oyununun garipleri" olabilir. (Not: Şehitlik mertebesine ulaşmak, kendi vatanın toprakları uğruna ölmekle olur)


Hakan IP: 87.210.252.xxx Tarih : 17.07.2010 16:50:03

 Sehit mi? Hayir aptal!


Mr.White IP: 85.101.214.xxx Tarih : 17.07.2010 05:42:38

Sayın Yücel,

"ABD’de büyük sayıda yaşayan Türkler olmasına rağmen onların orada etkin bir lobi kuramayışı da bizim eksikliğimizdir." cümlenize katılmıyorum.Gerek ABD gerekse AB ülkelerinde yaşayan gurbetçilerimiz üzerlerine vazife olmayan işlerle uğraşmaktan lobi faaliyetinde bulunamazlar.

Uğraşları neler:

Onlar para toplayıp Türkiyede hükümeti değiştirmeyi görev ve amaç edinmişlerdir. Milyonlarca euro kayıplarının tek nedeni de budur.Bir diğer uğraş konularıda Türkiyede irtica ve gericiliği arttırıcı eylemler uygulamaktır. Bana göre bu durum, bulundukları ülkelerde ki aydınlanma ve gelişmeyi sindiremediklerinden geri döndüğümüzde bıraktığımız gibi hatta daha geri bir Türkiye yaratma hayalidir.Amerikada kilerde ise durum daha vahimdir. Çoğu din,tarikat ve şeyh gibi doğmatik uçlarda, bir kısmıda tam tersi uyuşturucu,seks ve suç  ekseninde sarkaçlanmaktadır. Bırakın lobi yapmayı 3 kişi bir araya gelemezler.

Bir adam tanımıştım; 15 yıl amerikada kalmış ama orada bir türk arkadaş dahi edinmemiş. Durum böyle oluncada lobi falan masal oluyor.Diğer bir konuda, aslında ana konu budur. İsrail olayı bana göre tamamen planlı ve AKP hükümetinin gündem malzemesi yaratma amacıyla hazırladığı senaryodur.Bu senaryo fiyaskoyla bitmesine rağmen AKP hükümeti istediğini de almıştır. Tabanında ciddi bir yankı ve duygu (ki siyasi olaylarda insanların duygularına hitap etmek gerekir) patlaması oluşturmayı başarmıştır.

Tabi durumda "ŞEHİT" mi "NİYAZİ" mi olduklarını tartışmak son derece abesle iştigaldir.

"avıbeto" lakaplı yorumcunun yazdıklarıda düşüncemi desteklemektedir. İHH'nın hükümetle ve köktencilerle iletişimide son derece dikkate değerdir.Şimdi İHH yolunu çizmiştir. Halktan bu oluşan sonucun meyvelerini (tamamen duygulal !) toplayacaktır. Bu meyvelerin küçük bir kısmı köktencilere gidecek, önemli bir kısmı siyasete finans olacaktır. Asıl aslan payınıda birileri yine siyasete finans olmak adına buharlaşacaktır.Saygılarımla,Mr.White


ahmet IP: 88.244.130.xxx Tarih : 17.07.2010 04:34:08

bence iç siyasette düşmekte olan bir düşünceyi yerden kaldırmak için yapılan bir hamleydi ve bununla beraber  islam adına yapılan  yolsuzlukları  o kadar yanlış karar o kadar kötü yönetimin insanlarda bıraktığı izlenimi silmek istediler başta başarılı oldular hatta israil köşeye sıkıştı derken filistin devlet başkanı amerikaya obamaya koşarak gazze kapılarını açacaksanız iyi düşünün hamas güçlenebilir demesiyle aslında suçlunun sadece israil hükümeti olmadığı arapların hatta filistin yönetiminin iran yanlısı hamas fikrini silmek için buradaki insanları açlıkla  sefaletle imtahan ettikleri ortaya çıktı ve türkiyedeki   halk şok oldu zira türk   halkı  gazzedeki müslümanlara destek vereyim derken iran güdümlü bir örgütü desteklerken kendini buldu ve  bu eylem başbakanımızın kansız ölüsüz bize sadece ticari açığa sebep olan  one munit eylemi gibi istenen başarıyı da sağlayama dı bence sahsımca müslüman kanı akıtılması müslümanın çile çekmesi ne zaman durur derseniz israilli yahudi gibi düşünür ve davranırsak müslümanlar bu zülümden kurtulur derim neden mi bu gün kü manzara da  haması filistinden silmek için  i  çoluğu çocuğun aç kalmasına razı bir arap düşüncesi  varken bir askeri için 1000 filistinliyi bırakırım diyen bir yahudi düşüncesi   var ve  1000 tane erdoğan çıksa 1000 nide bu dava için ölse  filistin  arabı bu davayı kazanamaz bu davayı kendi içinde kaybetmişler ve bu davada ölenlere şehit diemek bizim anlayışımıza ters  islamdaki şehitliği bilirim islamda vatan ve millet için şehitlik yoktur onlar din  yoluna şehit olurlar vatan ve millet  ikinci üçüncü sıradadır hatta arap halkı insanına dinine verdiği değeri vatandaşına vermez  zaten bu gün bize dayatılan arap felsefesini güdenlerin halkına milletine verdikleri değere bakarsanız bunu çabucak kavrarsınız bizde vatan millet kavramı vardır bu iki değer olmassa dinin geçersiz olacağını sürdürülemeyeceğini savunuruz özgür ve vatanı olmayan insanlar hiç bir değerini savunamazlar o yüzden bizde  özellikle vatanını savunmak için şehit olunur  ölen rahmetliler sadece birilerinin heva ve hevesi için ölmüş kişilerdir belki içlerin bu işi art niyet olmadan macera için yapmayan  varsa onlarında ne olduğuna allah takdir eder biz bilemeyiz  ölenler hükümetin oylarında halk desteğinde % 1.5 luk geçici bir artışa sebep olmuş onlarıda yapılan benzin ve diğer zamlar silmiş süpürmüştür