26
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

ÖRTÜNMENİN FELSEFESİ...

Örtünmek siyasal bir kimliğin tespiti anlamına gelirken Yaratan ile yaratılan arasındaki özel ilişkiyi tanımlamaktan öte üçüncü şahıslara bir mesaj amacı taşıyor. Bir siyasal tavır olarak kişinin durduğu noktayı ötekilere bildiriyor...

Din, binlerce küçük yanılsama üzerine inşa edilen bir büyük yanılsamadır. Ancak dinsel “hakikat” üç temel metafizik iddia üzerine yükselir: 1. Evren ötesi Tanrı, 2. İnsan merkezli evren, 3. Ölümden sonra yaşam.

Teistik Ortadoğu dinleri için geçerli olan bu sıralamadaki üç nolu maddeye dikkat etmek gerekiyor. Çünkü sanıldığının aksine dinsel düşünce, gücünü Allah fikrinden değil öte dünya kurgusundan alır... Dinsel siyasetin çıkış noktası burasıdır. Kimsenin gidip de dönmediği, zahirî bir öte taraf inancı, bilinen tek hakikat olan bu tarafı etkiler, yönlendirir ve yeniden kurar. Din ölümden sonra hayat fikri üzerinden bu dünyaya müdahale eder. Havuç ve sopa politikasıyla iktidar olur. Dinsel direktiflere uyanlar öte tarafta sonsuz hazla müşerref olurken bu direktiflere uymayanlar için insanlık hafızasına kazınmış türlü işkenceler, “ceza kolonisi” cehennemde hayat bulur. Dinsel emirlerin ahlakın kendisi olduğu iddiasına rağmen inançsızların günahla ilişkilendirilmeden ebedi cezaya maruz bırakılması dinsel iktidarın nasıl bir ahlak dışı biat mekanizması talep ettiğini göstermesi bakımından ilginçtir.

Dinin işi bu dünyayladır. Bu nedenle göksel kitapların tümü zamanın siyasi aklıyla, güçlü siyasi oyuncuların desteğini alarak, sokağa hükmetmek için kaleme alınmıştır. Allah’ın emirlerinde çağlar ötesi uhrevilik arayanların bu uzlaşmacı siyasi aklı görmezden gelmeleri, isteyerek ya da değil adaletsiz, ayrımcı bir statükoyu onaylamalarına yol açabiliyor.

Kuran, insanları eşit yaratmadığını açıkça vaaz ederek yoksulluğu “teorize” ederken, kadınları da erkeklerden bir seviye aşağıda yarattığını söyleyerek cins ayrımcılığını ilahi bir karar olarak tescil etmiştir. Kadın ve mülkiyet ilişkileri bu ayrımcılık üzerine inşa edilir. O yüzden mesela şahitlik kurumunda yalancılık ya da dalgınlık değil de kadınlık mahkûm edilebilmiş, bir kadının tanıklığı reddedilmiştir. Peygamber karısının yanında çalışan bir ücretli olduğu halde Kuran, kadınların eve kapanmasının ilahi emrini verebilmiştir.

Erkeklerin giyim kuşamı konu edilmezken kadınları hicaba sokan yönetmelik ayarındaki ayete ne demeli? Kuran’da gözden kaçan ise, kadınla erkeği günah-sevap; suç ve ceza ekseninde eşitleyen anlayışın bu iki cinsi siyasal ve sosyal haklar konusunda yaratılıştan ayrımcılığa tabi tutmasıdır. Cehennemde yanarken eşit! Şahit olurken değil...

Tesettür güzellemesi

Bu ayrımcı siyasi aklı görmezden gelen Taraf gazetesi yazarı Leyla İpekçi 17 Temmuz tarihli yazısında örtünmeyi bakın nasıl gerekçelendiriyor: “Örtü hakikatin aşkın boyutlarına bir yolculuktur öncelikle... Bu yolculuğa çıkanlar örtüsü içindeki kadının tenden ibaret olmadığını görürler... Örtü nasıl kumaş parçası değilse örtünen kadın da... yalnızca tenden ibaret kalan... bir kadın değildir. Örtülü kadın imgesi bize... gündelik hayatla metafizik hayat arasında kozmik bir bağlaç olduğunu sezdiriyor. Örtünmek sadece doğayla ötekilerle veya kâinatla ahenk sağlama biçimi değil aynı zamanda nesnelere karşı bir mesafe alma biçimidir... Bu anlamda sosyolojik bir olgunun ötesindedir örtünmek... Sosyolojiden öte sanat...”

İpekçi, öyle bir tesettür güzellemesi sunuyor ki insanın erkek dahi olsa örtünesi geliyor. Örtünerek sadece Allah’ın emrini yerine getirmeyecek, kâinatla ahenk sağlayacak, hatta “eşyanın gizli yüzünü” göreceksiniz. Bu arada sanatsal estetiğin de bilincine varacaksınız. Bir adem daha ne ister?

Sosyal gerçeği sosyolojiden kopartırsanız elinizde masal tadında ideolojiler kalır. Ama Sinderella, nasıl köylüleri kurtarmaz ise tesettür masalı da kadını özgürleştirmiyor. Aksine hakikati örtüyor. Örtünme bir ilahi emir olmakla birlikte erkeğin kadın üzerindeki otoritesinin parçasıdır. Allah’ın kadını örtmesinin kendisi için bir amacı olabilir mi? Ama erkeğin kadını mülk edinmesinin tipik bir göstergesidir. Kadın, cinsel günahı kışkırttığı için örtünür. Erkek, kadının saçından bile tahrik olabilecek yaratılıştadır. Öyleyse “ikinci seviye” bir yaratık olan kadının yabancı erkeklerden kendini saklaması caizdir.

İpekçi, örtünmeyi sosyalliğinden kopartıp göklere çıkartarak nasıl bir baskı aracı olduğu hakikatini gözardı ediyor. Tesettürü, kainatla ahenk sağlama biçimi olarak görürken, bugün doğayla en aracısız ilişkiyi kuran Afrika kabilelerinin yarı çıplak giyinme kültüründeki doğal ahengi yok sayıyor. Örtünmek, doğrudan kadın cinsel kimliğinin sokaktan silinmesine yönelik bir uygulama iken bu kimliksizleştirmeyi ilahi aşkın parçası olarak onaylamakla kalmıyor yüceltiyor. Ama ne tuhaf ki, aslında kadının sokakta kimliksizleşmesi bu kimliğin işaretlenmesinden başka bir şey değil. Yahudilerin göğsüne asılan sarı yıldız gibi... Örtünmek siyasal bir kimliğin tespiti anlamına gelirken Yaratan ile Yaratılan arasındaki özel ilişkiyi tanımlamaktan öte üçüncü şahıslara bir mesaj amacı taşıyor. Bu mesaj bir yandan cinsel kimliğin günaha çağrısına “sarı yıldız” takarken öte yandan bir siyasal tavır olarak kişinin durduğu noktayı ötekilere bildiriyor.

Ne tuhaf ki kadının giyinme özgürlüğüne şerh düşen tesettür, bu haliyle cinsel ayrıma dayanan bir baskı aracı iken yasakçı uygulamalar neticesinde yıllar içinde mağduriyet alanına dönüştü. Orduevlerindeki düğünlere tesettürlü misafirlerin alınmamasına kadar uzanan insan onurunu aşağılayıcı uygulamalar, laikliği “Sünniliğin Batıcı yorumu” olarak kurgulayan rejim için anlaşılır olabilir. Özgürlükten ve “insan haysiyetinden” yana olanlar için değil. Ama örtünmenin kendisini “doğal ahenk”, “estetik uzay”, “eşyanın gizli manasına inmek” gibi süslü kelimeler eşliğinde güzelleyenlere de örtünmenin özgürlükle ilişkisini sormak gerekiyor.

Özgürlük, ilahî değildir. Yaratan ile Yaratılan arasında değil ancak iki insan arasında tanımlanabilir. Örtünmekle Allah’ın zati sıfatları arasında bir ilişki olmayacağına göre kadının varlığını kısıtlayan tesettürün sosyal amacına bakmak gerekiyor. Ve Allah’ın neden erkek egemen bir dünyadan yana olduğuna...

Murat Utkucu - Radikal
Yayın Tarihi : 31 Temmuz 2009 Cuma 21:33:52
Güncelleme :31 Temmuz 2009 Cuma 21:37:33


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
hidayet IP: 78.190.11.xxx Tarih : 2.08.2009 11:35:53

Kendini yazar olarak niteleyenlerin elbette çok okuması,bilgili olması, bir konu hakkında yorum yaparken düz kontak konuşmak yerine konuyu iyice araştırarak iyice emin olduktan sonra yazısını yazması lazım. Şimdi bu yazıyı yazan şahsiyete soruyorum. Siz bu konuları içeren dini kitapları kaç kere okudunuz? Yada bir din adamından bu konular hakkında kaç kere bilgi aldınız.. İnsanlara hükmeden Allah ise Kadın Erkek eşitliğinin nasıl olması gerektiğini o daha iyi bilir. Allah'ın öngördüğü eşitlik kavramını,aciz insanlarınsorgulama lüksü yoktur. İslamiyetin kadına verdiği değeri anlamak için önyargılı olmadan iyice,dikkatli islamiyetin bu konuda verdiği ölçüleri okumak lazım. Ağzı olan konuşuyor. Yazar olmanın gereğini yapın bence..

 


miraye IP: 88.247.139.xxx Tarih : 3.08.2009 10:52:45

öncelikle sapkınlığın insanın içinde var olduğuna inanıyorum fakat erkek cinsinde var olan bir takım duygular adına kadına ceza verip örtüler altına sıkıştırmak sosyal  hayattan dışlamak çözüm değildir kadının olmadığı ortamda erkekler kendilerine özgü farklı çözümler üretiyorlar ve Osmanlının en muhafazakar olduğu dönemde oğlan genel evlerinden söz edilmektedir. Hal böyleyken Murat Utkucuya katılmamak elde değil. Ayrıca dini öğrenmek için din adamına ihtiyaç duyan zihniyeti zavallı buluyorum sonuçta tek bir kaynak tek bir kitap var anlamak için okumak yeterli ve kimsenin kimseye ihtiyacı yoktur.


hidayet IP: 88.233.235.xxx Tarih : 3.08.2009 16:35:27

Miray Sepici isimli vatandaş diyorki:  ''Öğrenmek için din adamına ihtiyacına yok'. Din adamı kafasından uydurmuyor. O da kitap kaynaklı konuşuyor. İslamiyet kafadan uydurulacak kadar basit bir din değil. Dini öğrenmek için birilerine mutlaka ihtiyacımız  var.Bunun en güzel ıspatı peygamberlerin varlığıdır. Kendinize bu kadar güveniyorsanız gidin kendi gayretinizle Kur'an-ı Kerimi okuyup anlayın. Onu anlayınca anlayacaksınız ki gerçekler şuan  sizin ve yazarın bildiği gibi sıradan, aciz, komik, düzkontak bilgilerden ibaret değil. Bekara karı boşamak kolay olduğundan sanal ortamda  basın özgürlüğü adına insanların aklını çelmeyin.. Zavallının kimler olduğunu kudret sahibi Allah elbetteki daha iyi biliyor. Siz kafanızı yormayın...