25
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

OYNAMADIĞIMIZ BİR BOLŞOY KALDI...

Erdoğan kardeşlerden Yılmaz Erdoğan bugünlerde “Neşeli Hayat” filmiyle gündemde. Mustafa Erdoğan ise Anadolu Ateşi ve Troya ile sahne almaya devam ediyor. Bir yandan da “İstanbul Dreams” adlı yeni projesine emek veriyor. Belli ki, uzun soluklu işlerin adamı.


ÇOCUKLUĞUM
Ankara-Hakkâri arasında geçti

İlkokul birinci sınıfı Hakkâri’de okudum. İkinci sınıfta Ankara’ya yerleştik. Dördüncü sınıftan sonra yine Hakkâri. Ortaokulda yeniden Ankara. Sonra lise. Bir daha Hakkâri. Bu geliş gidişler babamızın görevi nedeniyle oluyordu. Bir nedeni de Hakkâri’ye tutkum olmasıydı.

HAKKÂRİ
Doğup büyüdüğüm yerleri Atlas’a anlatıyorum

Hakkâri, bir masal kentiydi. Yılmaz’ın (Erdoğan) Vizontele’de anlattığı o yazlık sinema etrafında geçen yaşamımız çok zevkliydi. Sabah evden çıkıp Zap Vadisi’nde balık tutarak, keklik sesleri dinleyerek, yabani incir ve üzüm toplayarak havanın nasıl karardığını fark etmezdik. Doğup büyüdüğüm yerler kafasında canlansın diye oğlum Atlas’a da kendi yazdığım bir masalı anlatıyorum. Oranın mistik bir dokusu vardı. Halk söylencelerini, masalları dinlemeyi çok severdim. İşin içinde oyunculuk, danslar, hatta çalıp söylemek de vardı. Folklora ilgim o zamandan başladı.

BABAM
Yılmaz mizah yeteneğini ondan aldı

Bizde amcaların ve dedemizin de etkisi var. Altı odalı büyük bir evimiz vardı. Her odada bir aile yaşıyordu. Babam edebiyat öğretmeniydi. Sohbeti olağanüstüdür, dedemizden aldığı mizah duygusunu Yılmaz’a aktardığını düşünüyorum. Şiirle de ilgilidir, Nâzım’ı ve Ahmed Arif’i ondan öğrendim. Babamın adı Nâzım Hikmet Erdoğan’dır, anneannesi bu adı koymuş.

TROYA
Anadolu birliğine gönderme yapıyoruz

Anadolu Ateşi’nin oynadığı ülkeler, İsveç ile birlikte 77 oldu. İzmir ve Antalya’dakilerle birlikte 250 dansçımız var. Ana kadro 120 kişi. Aynı gece 4 Anadolu Ateşi temsili verebiliyoruz. Bunu Troya’ya anayurdundan bakarak yapıyoruz. Ayrıca güncel sorunlara göndermeler de var. Ahmet Cevat Emre’nin İlyada çevirisinde Anadolu kıyılarını kuşatan Akhalar ile yurdunu savunan Troya birliklerinin karşılaşması anlatılırken, “Anadolulular bir nara attı, içinde 25 ayrı milletin sesi vardı. Her birlik kendi dilinden haykırdı. Akhalar titremeye başladı” deniyor. Anadolu hangi dönemde birlik olmuşsa o zaman çok güçlü olmuş. Hititler, Troya, Selçuklular, Osmanlılar ve Kuvayı Milliye. Tarih bize doğru adresi gösteriyor aslında.

EN BÜYÜK HAYALİM
Dekoru İstanbul olan dans tapınağı

Her milletten binlerce insanın girip çıktığı bir dans tapınağı, bir dans akademisi kurmak istiyorum. Bu okulun merkezi İstanbul’da, mümkünse deniz kenarında olsun. Okulun üzerindeki gösteri merkezinin sahnesinin arkası hidrolik sistemle açıldığında arkada İstanbul manzarası görünsün ki, İstanbul’a dekor yapmayayım. Dünyanın en güzel manzarasının sentetik halini salona kurmayalım.

ANADİLİM
Evde Türkçe konuşurduk

Bütün Hakkârililer gibi anadilimiz Kürtçedir. Ancak biz, Türkçeyi iyi konuşan bir aileyiz. Hakkâri’de eskiden beri evinde Türkçe konuşulan belki de tek aileyiz. Bürokrat, öğretmen kökenli bir aileyiz. Evde yerleşik bir Türk kültürü vardı. Bu müthiş bir avantaj oldu ilkokulda.

GÜLBEN ERGEN
Âşık olduğum kadınla evlendim

Âşık olduğum kadınla evlendim. Dünyaya çok farklı yerlerden bakıyoruz. Birbirimizden çok farklıyız. Ben geç kalkan, sadece sahne düşünüp sahneye yoğunlaşan ve dağınık yaşayan biriyim. Hayal kurarım ve sahnede realize ederim. İşimin tersine özel yaşamımda disiplinli değilim. Bu eksikliklerimi Gülben tamamlıyor. O benim tam tersim. Çok planlıdır, her şeyi düzenlidir. Bu farklılık hoşuma gidiyor.

SULTANS OF THE DANCE
Arada Yılmaz olmasa bana güvenmezlerdi

Yılmaz kendi tiyatrosunu kurunca “Senin en iyi yaptığın iş dans” diyerek beni cesaretlendirdi. 1999’da işadamları Yalçın Çevikel ve Güvenç Kılıç, Yılmaz’a gelmiş, Mydonose Showland projesini anlatıp, “Broadway benzeri bir müzikal yapmasını” önermişler. Yılmaz da “Aradığınız adam ağabeyim. Size uygun bir projesi var” demiş. Arada Yılmaz olmasa bana güvenmezlerdi.

AÇILIMIN GELDİĞİ NOKTA
Savaşı savaşan taraflar bitirir

Kökeni 100 yıla dayanan bir sorunu ve 25 yıllık bir savaşı 1-2 yılda bitirmek mümkün değil. Savaşı, savaşan taraflar bitirir. Barışta koşul aranmaz. Bir taraf silahı bırakmaya korkuyor, öbür taraf onlarla konuşmaya. Böyle olmaz. Bu savaşın da bir galibi olmayacak ama mutlaka çözülecek. Belki yıllar sonra dönüp, bu iki kardeş millet, neden bu sorunu savaşmadan çözemediler diye hayıflanacağız.

ANADOLU ATEŞİ
Klasik oldu 20 yıl sürer

Anadolu Ateşi bir dünya klasiğine dönüşüyor, en az 20 yıl daha sürer. Troya daha yeni başlıyor ki, o daha fazla devam eder. İstanbul Dreams’i de gelecek yıl eylül-ekim aylarına yetiştirmeye çalışıyorum. Onun tarih kaygısı Anadolu Ateşi ve Troya’dan farklı olacak. Günümüzden geçmişe geri dönüşler olacak. Hem yabancıların, hem bizim gözümüzden İstanbul. Maliyeti çok yüksek bir proje.

DANS TUTKUM
Düğünlerle başladı Hacettepe’de devam etti

Oyunları 23 Nisan gösterilerinde ve asıl olarak da düğünlerde öğrendik biz. Nerede bir düğün varsa oraya gider oynardık. Ergenliğe yaklaşan gençlerin kendini ifade etmesi için bir araçtı dans. Her aşiretin farklı danslarını derlerdim. Ama dansın bilimsel esaslarla yapılmasını Hacettepe’de müzikoloji bölümünün başındaki hocamız Cemil Demirsipahi’den öğrendim. Benim için bugünkü anlamda dansın asıl başladığı yer orası.

EKİBİME VERDİĞİM SÖZ
Bolşoy’un açılmasını bekliyorum

Gösteri için senaryoyu verip, araştırma gezisi istedim. Lisedeyken dans aşkımı kökleştiren Sovyetler Birliği’ndeki çalışmalardı. İgor Moiseyev’in gösterileri sol dergilerde yayınlanırdı. Moskova’ya gidip Moiseyev ile tanışıp üç gün sohbet ettim. Moiseyev geleneksel çizgimizdi. İsadora Duncan dinamik ve devrimci yönümüzdü. Maurice Bejart da estetik tarafımızdı. O geziden döndükten sonra gazeteye ilan verildi ve gelen 900 kişiden 90 kişi seçtim. İki yıl boyunca her gün 8-10 saat çalıştık. Çalışma stüdyomuzun duvarında yazar: Düşledik, çalıştık, başardık. Arkadaşlara “Madison Square Garden’da oynayacaksınız. Hatta Bolşoy’da gösteri yapacağız” dedim. Verdiğim sözleri tuttum. Bolşoy bakıma girmiş, iki yıl kapalı, açılmasını bekliyorum.

12 EYLÜL
Sürgün hocalarla birinci olduk

12 Eylül’de yaşımız küçüktü tabii ama siyaset ortaokula kadar inmişti. O günlerde sosyalist bir Türkiye düşlüyorduk. . Her gün kavga ederdik.Yine de hiçbir zaman silaha bulaşmadık. 12 Eylül darbesini radyodan duyduk, sokağa indik baktık ki, askerler evleri basıyor. Hemen eve dönüp kitapları yaktık. Hakkâri’ye döndüm. Bütün ağabeylerimiz kayıptı. Bir kısmı Diyarbakır Cezaevi’ne götürülmüş, bir kısmı kaçmıştı. Dağlara giden de vardı. Tek şansımız çok iyi öğretmenlerin gelmesiydi. Sırf devrimci oldukları için oraya sürülmüşlerdi. Şahane bir eğitim aldık. O sene üniversite sınavında Hakkâri, Türkiye birincisi oldu. Kamu yönetimi bölümüne geçmem biraz da aile baskısıyla. Ailede kaymakam, belediye başkanı, müdürler var, onlar öyle yönlendirdi. Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’ni bitirdim. Üniversiteden sonra Gündem Gazetesi , Turkish Daily News ve Söz Dergisi’nde çalıştım. Gazetecilik keyifliydi ama benim nihai yapacağım iş o değildi. Ben dansla ilgiliydim.

AMCAMIN KATİLİ
Faili meçhul kaldı

Yıl 1994... Kürt işadamlarının vurulduğu, faili meçhul cinayetlerin olduğu dönemdi. O atmosferde başka gerekçelerle katlettiler Namık Erdoğan’ı. Çok dürüst bir bürokrattı. Sağlık Bakanlığı’nda usulsüz biçimde yurda sokulan ilaç ve medikal cihazlar hakkında yürüttüğü araştırmalarla ilgili olduğunu tahmin ediyoruz. Faili meçhul kaldı. Hâlâ bir ipucu çıkmadı.
 

Faruk Bildirici - Hürriyet
Yayın Tarihi : 10 Ocak 2010 Pazar 19:06:51


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?