18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

YETENEK SİZSİNİZ- ÜÇ MELEZ, BİR JÜRİ...

Birbirini izleyen kuşaklara mensup, üç ünlü 'Yetenek Sizsiniz' jüri üyesinin ortak özelliği nedir? Üçü de üniversite mezunu değil! Alın size, Cumhuriyet modernitesinin “toplumsal yükselme” hedefinin neden ve nasıl iflas ettiğinin ispatı

Önce soruyu soralım, sonra hemen cevabını vermeden bu sorunun neden önemli olduğunu anlamaya çalışalım. Soru çok basit. Yetenek Sizsiniz şov jürisini oluşturan üyelerin ortak özelliği nedir?

Medya, şov ve reklam dünyasında kapladıkları yer bakımından önde gelen bu üç kişinin, üç ayrı kuşağı temsil ettiklerinin altını çizelim.

Ali Taran 1952, Hülya Avşar 1963, Acun Ilıcalı ise 1972 doğumlu. Sorumuza cevap bulamıyoruz ama ortak bazı özellikler şekillenmeye başlıyor. Meslekleri açısından hem çok sıradışılar hem de lamı cimi yok, çok başarılılar.

Önce en gençlerinden başlayalım. Acun Ilıcalı’nın ekranlarda tipik bir yükselme yaşadığını kimse iddia edemez. Aslında o bir “Televole” ürünü, yani Türkiye özel televizyonculuğunda çığır açan, magazin ile futbolu, futbol ile popüler müziği biraraya getiren o meşum “melez program” formatının acar muhabiri. Hiç hoşlanmasam da hakkını teslim ederek yazmak zorundayım, Televole sadece magazin anlayışını değiştirmedi, neredeyse tüm popüler program formatlarını, bu arada “haberleri” bile kendine dönüştürdü.

Hatırlayın “Reha Muhtar” haberciliğini ve onun tüm çok izlenen kanalların ana haber bültenlerinde halen sürmekte olan “light” versiyonlarını. Böyle düşününce, televole etkisinin ancak arabeskle karşılaştırılabileceğini düşünmeden edemiyorum.

Nasıl ki arabesk, çıktığı günden itibaren hem soldan hem de sağdan “aydın” tayfasının nefretini üstünde toplamış, yasaklanmaya çalışılmış, lanetlenmiş, sadece bir müzik olarak değil “köksüz” yani “yoz” bir hayat tarzı olarak nitelendirilmişti, televole de benzer bir muameleye maruz kaldı. Aynen arabesk gibi, bir eğlence programı olarak görülmedi, aksine bir tür “sahte” hayat tarzı ile özdeşleştirildi, mensuplarından hiç hazzedilmedi. Acun’a dönersek, Televole’de hemen fark edildi bu delişmen muhabirin, derme çatma ama işlek İngilizcesiyle özellikle yabancı futbolcularla “muhabbette” üstüne yoktu. Ama asıl başarısını, Televole’nin içinde bir bölüm olarak tasarlanan Acun Firarda şovuyla yakaladı.

Türk erkeklerinin hayal dünyasını her zaman gıcıklayan yabancı dünyalar ve “hatunlara” olan ebedi ilgisini ustaca kullanan, dünyanın hemen her plajında boy gösteren pervasız bir şovdu Acun Firarda. Kapalıçarşı İngilizcesi ile kadınlara yaklaşılır, bu arada kamera “erkeğin gözüyle” yer değiştirir, malum yerlere fokus ederken en manasız sorular bikinili kızlara sorulurdu. Küçümsemek için söylemiyorum, Acun, şu anki popülerliğini ancak sustuktan sonra sağlayan, özellikle Var Mısın Yok Musun’da eğlence ile “dayanışma” duygusunu biraraya getiren, kendini “edepli” ve “yardımsever” biri olarak ekranda kurabildiği için “başaran” bir TV kahramanı.

Avşar Kızı’na gelince, onun “başarma” hikâyesini “Özallı” yıllarla özdeşleştirebiliriz diye düşünüyorum. 90’lı yıllardaki liberalizm rüzgarında şekillenen “alabildiğine” bireyci olma, “başarma” heyecanını ilikleri ne kadar hissettiği o kadar ortadaki. Hayat hikâyesine bakınca neredeyse yapmadığı hiçbir şey kalmadığını görüyorsunuz. Mütevazı bir ailenin kızının ancak zenginlerin dünyasında “tadılabilecek” her şeyi hayal etmesinin müsebbibi, kuşkusuz Özal’ın toplumun altındakilerine verdiği “siz de yapabilirsiniz” mesajıydı.

Hülya Avşar, ondan sonra sıkça gördüğümüz bitmez tükenmez tırmalama, yukarı çıkma, çıktıkça daha da çıkma arzusunun bireysel dışavurumundan başka bir şey değildir. Şarkıcı olmak yetmez, oyuncu da olacağım, sinema yetmez, tiyatroda da oynayacağım, ayrıca köşe yazarı, TV programcısı, tenisçi ve kayakçı da olacağım. Çok güzelim ve akıllıyım, hep “güzel-akıllı” kalacağım. O halde, “çirkin ve bakımsız” entelektüel kadınlara da ayar vereceğim, bu da yetmez, “o biçim” şarkıcılarının sesinin rengini de ben bileceğim. “Başarısının” ardında pervasız bireyselciliği, kendine biçtiği sınır tanımaz “özgüveni” var Avşar’ın.

Ali Taran ise bambaşka bir öykü, gizlerle örülü, yazarı tarafından sahneye konan tek kişilik bir oyunun biricik kahramanı. Ali Tarantula, yani gişede yerlerde sürünen No Ofsayt filmindeki ismiyle müsemma ağulu ve pervasız bir bireyselliğin cismani hali.

Kabul etmeliyiz, hikâyesi ilginç, iyi sahneliyor, şatafatlı ama sanki içi biraz eksik, hatta bomboş. Kendi anlattığı hikâyesine göre, Köy Enstitülü bir ailenin evladı olan Ali Taranski’nin (bir sonraki projesinde kullanacağı adlardan biri) hayatı bir öç alma öyküsü gibi.

Çünkü, erken dönem Cumhuriyet ebeveynlerinin toplumsal yükselme hayalleri, oğullarına biçtiği roller ve meslekler bakımından Taran’ın hikâyesi tam bir muamma. Bir kere mesleği faul, zaten babası da hem işine hem de aldığı maaşa itiraz ediyormuş. Dahası, yaşıtı reklamcılara hiç benzemiyor. Örneğin, Taran’dan sadece iki yaş büyük olan Haluk Mesci ile karşılaştırınca fark belirginleşiyor. Birisi kitap okumam, film seyretmem diye övünürken (kim olduğunu artık siz tahmin edin), diğeri ayaküstü size kısa bir sinema tarihi dersi verebilir.

Biraz daha düşününce, Ali Taran duruşunun, modern pazarlama teknikleriyle şekillenen reklam dünyasına bir başkaldırı, başarısının ise bir rövanş olduğu anlaşılıyor. Taran da melez bir karakter aslında, yerele meyyal, halkın zevkine meftun, had hudut bilmez bir reklam anlayışı geliştirmiş. Şirketinin adı pek iddialı ve de İngilizce (ATCW, Ali Taran Yaratıcı Atölyesi) ama kafa hiper alaturka.

Web sitesinde, sürekli kendinden söz ederek, reklamcılık ilkelerini anlatıyor. Okuyalım: “Ali Taran insanı toplumsal anlamda gözlemlemeye, insanın duygu, davranış, gelenek ve göreneklerini bilmeye ve bunları ‘kabuller’ olarak ele almaya dayalı bir çalışma disiplinine sahiptir.” İşin sırrı “kabullerde” gizli, ben toplumu okurum, onu asla sorgulamam, ona göre işi kotarırım. Başarısı, aynen Acun ve Avşar’da gördüğümüz muhafazakâr ve bu nedenle sahici sanılan bir kendini sunma haliyle alakalı. Toplumun değerlerine karşı duracağına, onları benimse, onlarla varol, onların içinden konuş. Modern görünümlü (Doğan görünümlü Şahin misali) muhafazakâr melezlik.

Zaten, Yetenek Sizsiniz jürisinin anında homofobi üretmesinin nedeni buralarda gizli. Ya da Almancı gençlerin Türkçeleri konusunda gösterdikleri “hoşgörünün” altında yerel bir kibir saklı.

Bizi Avrupa’da temsil ettiğiniz için bir şey demiyoruz ama, ne bu Türkçe? En baştaki soruyu tekrarlamanın ve cevabını vermenin zamanı geldi. Birbirini izleyen kuşaklara mensup, bu üç ünlü jüri üyesinin ortak özelliği nedir? Üçü de üniversite mezunu değil! Alın size, Cumhuriyet modernitesinin “toplumsal yükselme” hedefinin neden ve nasıl iflas ettiğinin ispatı.

Televolenin kitlelere sunduğu ve halen cari olan “çözüm” bu işte. İlerlemek için o bildik yöntemlere, üniversite okumaya, yıllarca terfi beklemeye falan ihtiyaç yok, futbol oyna, şarkıcı ol, artist ol ya da ne bileyim, bir televizyoncu veya bir reklamcı! Ekrandaki yeni kanaat önderlerinin size sunduğu tek ve geçerli çözüme kulak ver. Ekrana çık, ekranda ol, ekranda kal. Ekranda ölmen gerekmez.

ORHAN TEKELİOĞLU: Bahçeşehir Üni.

Radikal
Yayın Tarihi : 23 Mart 2010 Salı 12:12:59
Güncelleme :23 Mart 2010 Salı 12:25:16


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Şevket Tan IP: 78.166.180.xxx Tarih : 26.03.2010 11:02:12

Çok saçma bir ve sorunlu bir kişilikten çıkmış haber olarak düşünüyorum. Üniversite okumak içi dolu bir kavram mı ? Ben de üniversite okudum , üniversite mezunuyum hatta lisansüstü eğitim de aldım ama üniversitede okuduğum bazı arkadaşlarım lise mezunu arkadaşlarımın ne bilgi birikimine ne de olgunluğuna ulaşabilmiş değil okul derecesi müspet bir üstünlük ya da aşağılık değildir bence ve olmamalıdır.Kendini geliştirebilen ve kendi çabasıyla dünyayla özdeşleşebilen herkes başarılı olabilme hakkına erişir.Bu arada bir dip not Acun Ilıcalı Boğaziçi Üniversitesini ( Türkiye'nin En Yüksek Puanla yerleştirmede öğrenci alan üniversitesidir ) farklı zamanlarda iki kere kazanmıştır ve bitirmeden bırakmıştır. Bilginize . . .


ferhat altintas IP: 178.1.5.xxx Tarih : 23.03.2010 21:20:18

saygilar benim sadece bir tavsiyem olacak .bu yarismanin formatini degistirin bence .yas siniri koyun ki  cocuklari sabahlara kadar acun bekletiyor demesinler. özurluleri yaristirmayin ki .insanlar acima duygulari ile o kullaniyor denilmesin. ayrica ben ne bu sms lere nede notere inaniyorum.


GÖKHAN İLERİSOY IP: 212.174.34.xxx Tarih : 24.03.2010 11:42:17

Orhan Tekelioğlu'nun açıklamalarını hiç de hoş bulmadığımı söylemek isterim.Dikkat ederseniz programın içeriği işleyişi ile ilgili bir eleştiri ya da sorgulama yok.Resmen bu jüri üyeleriyle oturup dalga geçmiş.Bir kere bu programın yapımcısı kimi isterse onu getirir.Ayrıca insanların özel hayatlarına girip de yok üniversite mezunu değilmiş de burada ne işleri varmış türünden laflar tamamen gereksiz ve talihsiz bir açıklamadır.Orhan Tekelioğlu'nun cümlesi aynen şöyle " ÜÇÜ DE ÜNİVERSİTE MEZUNU DEĞİL ! ALIN SİZE CUMHURİYET MODERNİTESİNİN TOPLUMSAL YÜKSELME HEDEFİNİN NEDEN VE NASIL İFLAS ETTİĞİNİN İSPATI "

Şimdi bu üç jüri üyesi üniversite mezunu değil diye toplumsal yükselmemiz iflas etti öyle mi ? vah vah vah ! ne kadar  üzücü bir durum !Sayın Orhan Tekelioğlu ! kabuğunuzdan biraz dışarı çıkın da bu işlerin biraz da şans , kısmet ve tercih meselesi olduğunu unutmayın. Amerika'daki aktör ve aktrislerin sinema hayatına geçişinin öyküsünü bir araştırın göreceksiniz ne tür yerlerden geldiklerini.çoğu üniversite mezunu bile değil. Ünlü olmak üniversite eğitimiyle olsaydı yurtiçinde ve yurtdışında değişik dalda doktora yapan birçok insanın ünlü olması gerekmez miydi ?


resul talo IP: 78.187.76.xxx Tarih : 23.03.2010 20:27:56

hakana katılıyorum. ameliyat parasına ihtiyacı varsa halk ona yardım toplar. yarışmanın adı: "yetenek sizsiniz". buda bir yarışmaysa tabiki yeteneli olanın kazanmasını isteriz.


Handan Akın IP: 85.96.201.xxx Tarih : 23.03.2010 16:27:50

Bilal Göregen ortalama bir sese ,ortalama bir darbuka çalma kabiliyetine , ortalama yaratıcılığa sahip bir kişi.Bunların yanı sıra sadece kör. Ama körlüğünün yaptığı performansa hiç bir kısıtlayıcı etkisi yok. Mozart gibi sağır olup beste yapsaydı yetenek derdik, doğuştan kör Eşref Armağan gibi resim yapsa yetenek derdik. Ama sadece kör olmasından başka bir özelliği ve yaptığı ajıtasyondan başka bir yeteneği olmayan alelade bir insan. Bu yarışmada ondan çok daha güzel sesi olan, çok daha güzel şarkı söyleyen ufacık çocuklar vardı, bence yetenek onlar. Ondan çok daha güzel enstruman çalan veya dans eden ufacık çocuklar. İşte gerçek yetenekler onlar. Neyi tartışıyorsunuz? Bilal Göregen’e oy verenlerin veya onun kazanması gerektiğini söyleyenlerin hepsi acıma duygusuyla hareket ediyor.Haksızlıkmış, ihtiyacı varmış, ameliyat olacakmış vs. vs. Bunu savunanları sağduyuya davet ediyorum ve soruyorum sizce bu kriterlerle güzel sanatlar fakültelerinin herhangi bir dalına öğrenci alınır mıydı? Bu yarışmada bir çok yetenekli yarışmacı vardı ama Bilal onlardan biri değildi. O yüzden metin olun. Acıma duygunuzdan sıyrılın biraz objektif olun.


harput IP: 78.162.216.xxx Tarih : 23.03.2010 23:35:37

Eğer dans etmek yetenek ise, dansözler en yeteneklidirler. Zaten bu milette dansözlerde, dansöz gibi kıvıranlarda var.


onur karadağ IP: 188.38.81.xxx Tarih : 23.03.2010 13:20:10

ilk oylamadan sonra neden birinci açıklanmadı ve ikinci oylamaya gerek duyuldu halk zaten begendigi kişiye oyunu atıyor ilk oylamada direk birinci seçilmeliydi belki ilk oylamada bilal göregen birinciydi ve bilal göregenin hakkı yenildi o bakımdan ikinci oylama yarışmanın güzelligine gölge düşürdü , ilk oylamada bilal göregene oy gönderen halk ikinci oylamada göndermek istedi ama gönderemedi veya çogu televizyonlarını kapatıp yarın iş günü diye yerlerine yattı velasıl kelam ikinci oylama adaletsiz bir şekilde yarışmaya gölge düşürdü , son olarak yarışmayı kazanmayı hak eden gerçek yetenek Hakan Akdogan dı , ama halkın takdiri öyle olmadı saygı duymak gerekir


zeki can IP: 88.231.84.xxx Tarih : 25.03.2010 18:36:27

Ne yetenek yarışması ne lamıcimi siz sonuca bakın yine yaptı yapacagını ACUN ILICALI  nasıl varmısın yokmusunda parsayı topladıysa burdada  PARAYI götürdü .AYNEN ÖYLEEEEEEE