Avrupa Yakası’nda metal yorgunluğu...
Ekranı kana bulayan mafyalı, vurdu kırdılı çok sayıdaki diziye karşı, Nişantaşı yaşamına koşut gelişen bir sitkom olarak ‘Avrupa Yakası’ nin ilk günleri, espri adına daha alt düzeye alıştırılan seyirciye o kadar çekici gelmemişti...
Daha belirgin olma adına, tv reyting ölçümlerine göre tüm izleyiciler bölümünde büyük rağbet görmeyen dizi, AB denilen yüksek gelirliler arasında hemen baş köşeye oturmuştu..
Bu tercihte belki de Birol Güven’in dizi imalathanesinde peşpeşe üretilen ‘Çocuklar Duymasın’, ‘En Son Babalar Duyar’ ve benzeri fabrikasyon metaların, özellikle oyuncuların ortak kullanımının yarattığı bıkkınlık kadar mizah kurgusunun çok alt düzeyde oluşu da büyük ölçüde pay sahibi olmuştu.
Komedi olmayan dramalardaysa ortalık iyiden iyiye kan gölüne dönmüştü.
AB grubunun, geceleri Türkçe eğlence keyif aradıkları dönemde, ekrana aranan bu tatlı soluğu tam zamanında yansıtmıştı Sinan Çetin ve Plato Film'i.
Senaryo yazarı Gülse Birsel, kısa soluklu başka bir komedi denemesinin ardından, kaleminin yüksek tirajına Çetin’in sinemagrofik bilgi ve deneyiminin dre katkısıyla diyizi kotarırken, şovda en büyük payın ‘Tek kişilik dev kadro’ sloganlı Ata Demirer de olduğu açıktı.
Dizi giderek TÜM bölümündeki reytingde de pastanın büyük lokmalarından yararlanmaya başladı.
Espriler, benzerlerine oranla daha yüksekçe bir düzeydeydi.
Tahsin babada Gazanfer Bilge, İfoş anada Hümeyra’nın oyunculukta yakaladıkları deneyimin yanı sıra yeni iş kolunda çok amatör sayılan Gülse de giderek rolüne ısınıp acemilikten hızla sıyrıldı.
Ata, gerçekten tek başına bir güldürü ordusu gibiydi.
Dizi tıkandığında onun standupçı avantajı harekete geçirilerek vaziyet idare ediliyordu.
Yine de izlerken, patronun dergide çalışan kızı, erkek delisi editör, konumunun çok üstüne çıkan ofisboyun varlıklarıyla, daha önce ekrana yansıyan eski bir yabancı sitkomun belirgin özelliklerinin Avrupa Yakası’nda da vurgulandığı gözden kaçmıyordu.
Zaten yabancılardan apartılmamış hangi komedi dizisi vardı ki...
Nasıl ‘göç yolda düzülür...’se, televizyon dizileri de ilerleyen bölümlerde kendini toparlar...
Avrupa Yakası’nda bu süreç gerçekleşirken tipler yerine oturdu.
Selin (Evrim Akın) oha filan olurken, Şesu (Bülent Polat)’nun Nişantaşı’nda nerden çıktığı bilinmeyen şerefsiz bağlamasına, Kubilay (Vural Çelik)’ın seni çok gıcık gördümleri eşlik etti...
Derken AVRUPA’nın iki YAKASI’ının eski gücüyle, akıcılığıyla bir araya gelmediği, gelemediği görüldü.
Daha önceki benzerlerinde olduğu gibi Nişantaşı da metal yorgunluğu sendromundan kurtulamıyordu...
Örneğin geçen seneki reytingini bir türlü tutturamıyordu.
Son Çarşamba, TÜM grubunda diziler arasında Aşk Oyunu ilk sırayı alırken, Emret Komutanım ve Gümüş, Nişantaşlılar’ı sollayıp geçti...
Zabıta İrfan (Engin Günaydın)’ın ardından sahaya sürülen Rutkay Aziz ve özel kalem Suna Keskin’in montajları da dizinin ses kısıklığına deva olamamış durumda.
Kimbilir belki de ilk programlardaki espri yoğunluğu sonlara doğru iyice epriyerek komedi katsayısının düşmesine yol açtı.
Sonuçta diğer sitkomlardan hayli değişik Avrupa Yakası’nın tiryakilerinin sayısı giderek azalırken, eski övgülerin yerini ‘senaryo kısır döngüde’ biçiminde yergiler alıyor.
Gerçekten de Nişantaş trafiğinde, kalite azalmasından kaynaklanan yoğun bir tıkanma görülüyor...
Ata’nın şarkıcı taklitleri de inişi engellemeye yetecek fren fonksiyonunun yerine getiremiyor.
AB grubunda hemen her Çarşamba krallığını ilan eden Avrupa Yakası, yeni yayın döneminde Yumuşakge grubuna doğru hızlı düşüşünü sürdürüyor.
Yazık, çok yazık...
MedyaBurger