Bir Ortadoğu uzmanı olan Bugün Gazetesi’nin yazarı Cengiz Çandar, bugünkü, “Kral Abdullah’ın tarihi ziyareti ve Türkiye’den beklentiler” başlıklı yazısında, Arap ve uluslararası çevrelerin, Kral Abdullah’ın Türkiye ziyaretini algılamaları ile Türk basının algılamasının arasındaki derinliği işledi.
Çandar’ın yazısı şöyle:
Suudi Arabistan Kralı Abdullah'ın Türkiye ziyareti, son aylarda Ankara ve İstanbul'a yapılan dış ziyaretler açısından en önemlisi. Nisan ayında Amerikan Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın iki ay sonra "ortak stratejik vizyon belgesi"ne yol açan ziyaretinden bile belki de daha önemli.
Gelgelelim, Türk medyasına baktığınız vakit, bu ziyaretin "çerçevesi" ve "boyutları"nı anlamak ve yerli yerine oturtmak mümkün değil.
Bizim medyanın ilgisi -dolayısıyla kamuoyu- Kral'ın kaç uçakla geldiği, heyetinde kadın olup olmadığı, Çankaya'daki akşam yemeğinde Türk tarafından kaç kadın bulunduğu, Kral'ı Ankara havaalanında, bir bayanın, Dışişleri Protokol Genel Müdürü Oya Tuzcuoğlu'nun karşıladığı (benim dört yıl boyunca üniversiteden sınıf arkadaşım, Türkiye'nin bir önceki Katar büyükelçisi olduğu için, onun açısından Körfez hanedanlarıyla temas gayet alışılmış bir hal), ne yediği, ne içtiği vs. vs.
Türk kamuoyunun, Kral Abdullah'ın ziyareti vesilesiyle yönlendirildiği konuların başında, Türkiye'ye Suudi yatırımları olup olmayacağı geliyor. Dünya petrol rezervlerinin yüzde 25'ine sahip ve petrol fiyatlarındaki artış sayesinde bütçesine 2005 yılında 44 milyar dolar ek gelir sağlamış olan Suudi Arabistan'ın "mali potansiyeli"nin Türkiye'de birçok ağzı sulandırması anlaşılabilir bir şey. Ama Kral Abdullah'ın ziyareti, bütün bunların çok ötesinde bir anlam içeriyor.
Ziyaret, 40 yıldır Türkiye'ye bir Suudi kralının yaptığı ilk ziyaret. Suudi Arabistan ile hayli yakın ilişkiler geliştiren Turgut Özal bile başbakanlığı ve cumhurbaşkanlığı sırasında bir Suudi kralını, sürekli temasta bulunduğu Kral Fahd'ı (bu Kral'ın selefi ve ağabeyi) Türkiye'de ağırlamamıştı. Bu bakımdan, Kral Abdullah'ın Türkiye'ye hem de şu dönemde gelmesi başlı başına olay.
Nitekim, Suudi çevreleri de şu sırada İsrail'in topraklarına yığdığı savaşta kıstırılan Lübnan kamuoyu da Kral Abdullah'ın Türkiye ziyaretini bir "tarihi olay" olarak değerlendiriyorlar. Lübnan'ın The Daily Star gazetesi, Kral Abdullah'ın ziyaretini dünkü sayısında "başyazı" konusu yaptı. Gazetenin başyazısında, Kral Abdullah ile Tayyip Erdoğan arasındaki "tarihi toplantı"da Irak, Filistin ve Lübnan konularının gündemin birinci maddesinde yer alacağı ifade edildikten sonra, Türkiye ve Suudi Arabistan'ın müştereken, Ortadoğu siyaseti ve diplomasisinde oynayabilecekleri role işaret ediliyor. Arap ülkelerinin Birleşmiş Milletler'e en üst düzeyde diplomatlarını, Güvenlik Konseyi'nde "Amerikan-Fransız tasarısı"nın, Lübnan Başbakanı Fuad Siniora'nın "yedi-maddelik planı" uyarınca yapılacak tadilatlarla bir karar çıkartmak amacıyla gönderdikleri hatırlatılarak şöyle deniyor:
"Ama Arap delegelerin, Washington'da Siniora planının 'yeni Ortadoğu'ya ilişkin kendisinin miyop görüşlerine uymadığını düşünen Başkan George W.Bush'un muhalefetiyle karşılaşmaları muhtemel. Aslına bakılırsa, hem Amerika'nın hem de İran'ın katılığı, bölgede uzun-süreli bir istikrarı güvence altına alacak esnek ve yaratıcı bir çözüm bulunması yönünde diplomatların çabalarını aksatacak.
Ancak böyle bir durum bölgenin kabul edebileceği bir lüks değil. Lübnan'daki savaş devam ettikçe, İran'ın nükleer programını durdurması için konulmuş 31 Ağustos tarihine hızla yaklaşıyoruz. O tarihe kadar Lübnan'daki şiddeti durdurmakta karşılaşılacak herhangi bir başarısızlık, bölgesel basıncı muazzam ölçülerde artıracak.
Bir olağanüstü ve acil çaba gerekiyor: İran ve Amerika Birleşik Devletleri'ni çekildikleri mevzilerinden çıkartmak. Suudi Arabistan ve Türkiye, görülmemiş boyutlara ulaşabilecek bir bölgesel kriz potansiyelini ortadan kaldırmak için acilen ve kararlılıkla hareket etmelidirler. Her ikisinin acil girişimleri, Washington ve Tahran'ın diplomatik kapılarının açılması ve her iki tarafı Lübnan-İsrail ihtilafına müzakere yoluyla çözüm bulunmasını kabul etmeye itmek için gereklidir."
Kral Abdullah'ın Türkiye ziyaretine ilişkin bir başka değerlendirme de, Amerika merkezli Stratfor adlı "stratejik öngörü" kuruluşundan:
"Suudi Arabistan, İran-Arap fay hattının ön cephesindeki jeostratejik konumunun kendisini İran hedefleri karşısında en etkilenecek Arap devleti olduğunu biliyor. Suudiler, yeni bir bölgesel düzene ilişkin Tahran planlarının gayet iyi farkındalar. Suudiler'in, Kral Abdullah'ın Türkiye ile siyasi, askeri ve ekonomik olarak ilişki kurmaya büyük önem veren ziyaretini çok önemli görmelerinin ardında bu yatıyor. Irak üzerindeki İran-Türkiye işbirliğinin gayet iyi farkında olan Riyad, Ankara'yı sadece Tahran ile potansiyel bir beraberlikten uzaklaştırmaya çalışmakla kalmıyor, aynı zamanda onun İran yayılmacılığının önlenmesi için temel bir rol oynamasını sağlamaya uğraşıyor."
Arap ve uluslararası çevrelerin, Kral Abdullah'ın ziyaretini algılamasıyla, bizim medyanın algılaması arasında ne kadar derin farklar mevcut. Suudi Arabistan'dan elde edilecek "ekonomik avantajlar"ın, bu yaklaşımlarda altı çizilen bir "siyasi fiyatı" bulunduğu açık.
Daha açık anlatalım; Suudi Arabistan, Arap dünyasının "Sünni merkezi" olarak İran'dan ateşlenen "bölgesel Şii hamlesi"nden fena halde kaygılanıyor. Irak'taki Sünni güçler - Şiiler'le silahlı çatışma içinde bulunanlar, özellikle "direnişçiler"- Suudi Arabistan tarafından destekleniyorlar. Suudi Arabistan'ın petrol üretilen Doğu vilayeti Hasa'da Şiiler büyük oran tutuyor. Irak'ın güneyindeki Şii bölgelerine çok yakındalar. Ayrıca, Lübnan'da Şiiler'in temsilcisi Hizbullah ağırlığının artması ihtimali de, bölge çapında bir "Şii hilali"nin oluşmasını Suudiler'in uykusunu kaçırtacak bir "gelecek kaygısı" haline getiriyor. Ve Suudi Arabistan, İran'ı bölgede dengeleyebilecek "siyasi-askeri" güç merkezi ve altını çiziyoruz bir "büyük Sünni ülke" olarak Türkiye'yi görüyorlar.
Suudi Arabistan Kralı Abdullah, Şii-Sünni fay hattının en kırılgan noktasında gördüğü ülkesinin güvenliği için Çin ve Hindistan'a yakın geçmişte yaptığı açılımı, şimdi Türkiye'ye yaptığı açılımla sürdürüyor.
Türkiye, İran'la kendisini karşı karşıya getirmeden, "Körfez-Irak-Lübnan ekseni"nde "Batı irtibatlı bir Sünni güç" olarak, bir "bölgesel istikrar unsuru" olarak rol oynayabilecek mi?
Nasıl oynayacak?
İçlerinde gizli-açık Hizbullah sempatileri yatan, bir yandan da Sünni kimliklerinin bilincinde, Amerika ile "sorunlu müttefik", İsrail'le de ilişkilere sahip ama en önemlisi "kafaları karma karışık" siyasi kadrolarıyla, Türkiye, Suudi Arabistan'ın kendisinden beklediği rolü nasıl oynayacak?
Biz de merak ediyoruz. Ama Kral Abdullah'ın Türkiye ziyaretinin "çerçevesi ve içeriği"nin bu olduğunun gayet iyi farkındayız.
Kent Haber
Yayın Tarihi :
11 Ağustos 2006 Cuma 11:33:04
Güncelleme :11 Ağustos 2006 Cuma 11:39:25