"İş yerinde cinsellik", tabu olmasa bile daha "hassas" bir konu. "İlgililer" gibi insan kaynakları sorumluları da bu konuya pek girmemeyi tercih ediyorlar.
Fransa’da piyasaya çıkan "Cupidon au travail" (İşyerinde Eros yahut Eros işbaşında) adlı kitapta, Grenoble Management Okulu Müdür Yardımcısı (ve iş hayatında insan ilişkileri uzmanı) Loick Roche, şirket içinde kadın erkek ilişkilerini, ama öncelikle iş ortamında cinsel ilişkileri ele alıyor
Eros Kanunu
Roche kitabında, "Eros Kanunu" adını verdiği (pek de ikna edici olmayan) bir denklem ortaya atıyor.
Fransa’da, kamu ve özel sektör şirketlerinde ve devlet dairelerinde çalışanlar nezdinde yapılan bir ankete ve araştırmaya göre:
Bir çalışan, şirkette geçirdiği her 7 senede bir, karşı cinsten bir partner buluyormuş.
Bir partner bulmak için ortalama 40 kişiyle yakınlaşmak gerekiyormuş.
Roche "Yani, şirketteki kıdemine ve iş ortamında rastladığı karşı cinsten insan sayısına orantılı olarak, herkes, çalışma hayatı boyunca, belli sayıda partner bulacaktır" diyerek bu ’Eros Kanun’nu genelliyor; ve ekliyor "Bu yakınlaşmaların bir bölümü, cinsel ilişkiyle sonuçlanabilir..."
Ve yine Roche’a göre, tepe yöneteci, İK yöneticisi, şirket içi eğitmen, yönetim danışmanı, sendika delegesi veya danışma görevlisi olmak, "karşı cinsten bir çalışanla yakınlaşma ve bu yakınlaşmanın cinsel ilişkiye dönüşmesi olasılığını" artırıyor.
Nihayet, Roche’un değerlendirdiği araştırmaya göre, işyerinde girilen cinsel ilişkilerin yüzde 80’i, çalışanların yüzde 40’ının marifeti imiş.
İddialı yüzdeler ve rakamlar bir yana, Roche’un Le Figaro’ya verdiği röportajda, iş yerinde kadın erkek ilişkileri konusunda söyledikleri ilginç.
İş ortamı neden kadın erkek ilişkilerini tetikliyor?
Bir kere iş hayatı ilişkiye dayanıyor. Sonra patronlar da dahil, çalışanlar genellikle zamanının çoğunu iş yerinde geçiriyor. İş yerinde, evin aksine, insanlar giyinmeye, süslenmeye, bakımlı olmaya daha özen gösterirler. Nihayet, iş hayatı, iş dışı, "serbest" ortamlara da vesile olur: Şirket yemekleri, kokteyller, seminerler, vs.
Hangi sektörlerde kadın-erkek yakınlaşması daha yaygındır?
Tıp dünyasında mesela cinsel ilişki diğer sektörlerden daha yaygındır. İnsanları yakınlaşmaya teşvik eden önemli bir faktör strestir. İnsanlar, baskıya karşı durabilmek için daha yakın bir ilişki ararlar, birbirlerine sokulurlar. Sonra medyada da, genelde yaratıcılık gerektiren mesleklerde de bu tür ilişkiler daha yaygındır.
İktidarın, gücün çekici bir yanı var, değil mi?
Evet, hiyerarşik olarak yüksek mevkilerin böyle bir etkisi var. Patronun gücünün bir çekiciliği var. Özellikle politikada bu görülen bir etki. "Başarılıyım demek ki baştan çıkarıcıyım" dedikleri budur.
İş yerinde böyle bir ilişkiye girmek, kariyer açısından tehlikeli olur mu?
İş yerinde flört, bugün pek az insanın cesaret edebileceği bir lüks. Unutmamalı ki, iş hayatı böyle ilişkiler için, böyle birliktelikler için aslında uygun bir ortam değil. Bir kere, ilişkinizi çalışma arkadaşlarından saklamanız kolay değil. Cinsel ilişkiye giren bir insan, partneriyle çalışma hayatında olmadığı kadar yakın (intime) hale gelir. Bunun, çalışma ortamında sürdürülmesi kolay değil. İlişkiniz olan bir insanı terfi ettirirseniz, yahut terfi eden sizseniz, bunun hak edilmiş bir terfi olduğunu kabul ettirmeniz neredeyse mümkün değildir. "Patronun koynuna girerek terfi ettiğiniz" etiketinden kolay kolay kurtulamazsınız. İş yerinde bir kadınla veya erkekle ilişkiye giren patronun, tepe yöneticinin, flörtünü şirketten uzaklaştırmak için elinden geleni yaptığı çok görülmüştür. Çünkü iş ortamında bu ilişkiyi sürdüremez, çünkü hata yaptığını görür. Özetle, böyle bir ilişkiye girmek, her iki taraf için de zararlıdır. Zaten ilişki sürerken zordur. Bittiğinde ise tatsızlık kaçınılmaz, hatta cinsel taciz suçlaması yaygındır. Ayrıca, çalışma ortamında böyle bir ilişki, özel hayatla iş hayatının iç içe girmesi demektir ki, yönetilmesi çok zordur.
İstifa etmek zorunda kaldım
Franda’da orta boy bir iletişim şirketinde çalışan ve patronuyla ilişkisi sonucu istifa etmek zorunda kalan (bırakılan) E.nin hikayesi:
"2006’da şirkete girdim. İşe giriş mülakatında genel müdür, yardımcısı ve İK müdürü vardı. 40 kişi kadar çalıştığı için, şirkette herkes birbirini tanıyordu, arkadaşlık ilişkisi kurmak daha kolaydı. Ama bir sekreterin bana soğuk davrandığını fark ettim. Sonunda, yöneticilerden birinin, işe alındığım gün ’Bugün işe bir piliç aldık’ dediğini duyduğunu itiraf etti. Benim bir kabahatim yoktu ama, başarımı fiziğime borçlu olduğum şeklinde bir hava yayıldı şirkette. Bir kaç ay sonra, yakın ve geç saatlere kadar beraber çalıştığım genel müdür yardımcısı beni akşam yemeğine davet etti, ardından birlikte bir sergiye gittik. Altı ay boyunca yakın bir ilişkimiz oldu. Tabii bu şirkette duyuldu, fısıltılara sebep oldu; tatsız bir durumdu. (Genel müdür yardımcısıyla) Mesleki ilişkilerimiz bozuldu, dayanılmaz hale geldi. Ayrıldık, ama ayrıldıktan sonra da birbirimize rastlamamaya çalışıyorduk; birbirimizin her şeyini biliyorduk. Sonunda bana kötü davranmaya başladı. Şirkette geleceğimin olmadığını söyledi, hatta beni çekiştirmeye başladı. Olacak gibi değildi. İstifa edip ayrılmak zorunda kaldım." (3 Temmuz tarihli Le Figaro’da yayımlanan Myriam Denis imzalı haberden.)