22
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

Gazetecinin Ahlak-Dışı Ücreti! - Nazım Alpman

E Posta: nalpman@hotmail.com

1961 yılında 212 sayılı yasa gündeme geldiğinde gazete sahipleri büyük bir tepki gösteriyorlar. Tasarı kanunlaşma aşamasına geldiğinde de gazete sahipleri bir araya gelerek bir bildiri hazırlıyorlar.

Milliyet gazetesinin o tarihteki sahibi Ercüment Karacan, bu bildiriyle yazı işleri salonuna geliyor. Metni yazı işleri müdürü Hasan Yılmaer’e uzatıp ertesi günkü nüshada kullanılmasını istiyor. Yılmaer patronundan aldığı yazıyı okuyor, sonra da şöyle diyor:

-Ben bunu yayınlamam!

Ercüment Karacan geri aldığı metinle birlikte odasına çıkıyor.

Gazete patronu altında kendi imzasının da bulunduğu bir basın açıklamasını kendi gazetesine sokamıyor.

Sonradan araya girenler sayesinde bu metin uygun ölçülerde kısaltılarak gazetede yer alabiliyor.

Aradan yaklaşık 35 yıl geçiyor…

Bu sefer gündemde gazetecilik hakları yoktur. Uluslararası tahkim vardır.

Aynı gazetenin birinci sayfasında uzun bir makale yayınlanıyor.

Doğrudan patronun gazetecilik dışı alanlardaki faaliyetlerini ilgilendiren konuda şöyle deniliyor:

“Gazetemiz ‘Uluslararası Tahkim’den yana bir haber politikası izliyor!”

Altında da gazetenin değil, doğrudan genel yayın yönetmenin imzası yer alıyor.

Şimdi soru şu:

-Bu durum gazete patronunun çok zenginleşmesiyle açıklanabilir mi?

Yoksa bu gelişmede gazetecilerin de suçu var mıdır?

Bununla bağlantılı bir başka konuyu geçiyorum.

Milliyet gazetesinin kurucusu ve ilk genel yayın yönetmeni Abdi İpekçi, en tepe yöneticilikte 20 yılını geride bıraktığı günlerde Müessese Müdürü Nurettin Demirkol ile hayat pahalılığı üzerine sohbet ederken, söz kendi durumuna geliyor.

Abdi İpekçi’nin, gazeteden çektiği maaş avansları “borç” olarak hanesine yazılmaktadır. Bu borçlar da İpekçi’yi rahatsız etmektedir. Sosyal yaşamı ile maaşı arasında onun aleyhine açılan bir makas söz konusudur.

Demirkol bir “formül” bulur:

-Gazeteye olan borçlarınıza karşılık siz otomobilinizi bize satın…

-Eeee…

-Sonra biz onu size makam otomobili olarak verelim!

Abdi İpekçi içinde kurşunlanarak öldüğü eski BMW model otomobil, kendisinin aldığı ama maaş avanslarına karşılık olarak başında bulunduğu gazeteye vermek zorunda kaldığı araçtır.

Düşünebiliyor musunuz, büyük bir gazetenin büyük bir yöneticisi altındaki otomobilini satarak gazete yöneticiliğine devam edebiliyor.

Gazetenin ve patronun kaynaklarıyla ilgilenmiyor.

Şimdiki genel yayın yönetmenlerine “komik” gelebilecek bir durum…

Otomobil ne kelime, artık kısa yöneticilik görevlerinde bile patronlardan saraylar talep edilip, alınabiliyor.

Eskiden gazete yöneticileri işgüçlerinin karşılığı olarak maaş alıyorlardı.

O zamanlar da gazete patronları, kendi bildirilerini kendi gazetelerinde yayınlatabilmek için yazı işleri müdürlerine ricacı olmak zorunda kalıyorlardı.

Özellikle 1980 sonrasında gazetelerin kreması maaş diye her ay servet almaya başladı.

Maaş işgücünün karşılığıdır. Servetin karşılığı ise işgücüyle ödenemediğinden ruhlar patrona teslim edilir hale geldi.

Patron adına düşünme…

Patron adına fikir üretme…

Patron adına endişe duyma…

Patron adına tepki verme…

Öyle bir döneme gelindi ki, gazeteler patronlarının sorunlarını tam sayfa olarak yayınlamaya başladılar. Bir broşür medyası oluştu. Her gazete kendi patronun içinde bulunduğu duruma uygun bir yayın politikası izlemeyi yeğledi.

Kimi saldırdı, kimi savundu…

Peki kime inanacaktık?

Bunu bir başyazar ağabeyimiz yazdı: Kendileri için söylediklerine inanmayın, rakipleri için söylediklerine inanın!

Bu dönemde bırakın çalışanların sorunlarını gazete içinde kendi meslektaşlarının sorunlarıyla bile ilgilenemez hale gelindi. Personel giderlerinin yüzde 90’ını personelin yüzde 10’u yağmalarken, personelin yüzde 90’ı da giderlerin yüzde 10’u ile yetinmek zorunda kaldı.

Bu vahşi durum tepedeki hiçbir “yönetici gazetecinin” gözüne batmadı.

Son model makam otomobilini her yıl yenileyen yönetici, gazeteye haber yetiştirmek için şefinin onayıyla taksiye binen muhabirinin araç parasını ödemedi!

Bu zalimliğe de “tasarruf politikası” dediler.

Konuyu bağlıyorum.

Gazeteciliğin bugünkü yıpratılmış halinden birinci derecede patronlar değil, onların hemen altında yer alan üst düzey gazeteciler sorumludur.
Patronlar her zaman bir şeyler isterler…

Önemli olan, onun karşısında dik durabilmektir.

Bu kadar şişirilmiş cüzdanlarla da eğilmemek mümkün değildir.

Geçen hafta Birgün gazetesinde Zeynep Atikkan’ın röpotajında söylediği bir cümle var:

“Ahlâken izah edilmesi mümkün olmayan maaşlar alan yöneticiler…”

Eskiden olduğu gibi ahlaken izah edilmesi mümkün maaşlara geri dönüldüğünde, patronların da gazetecilerden isteklerine ahlaki düzeye inecektir:

-Biz gazete sahiplerinin bir basın açıklaması yaptık, acaba onu yayınlayabilir misiniz?
NAZIM ALPMAN - SANSURSUZ.COM
Yayın Tarihi : 11 Ocak 2005 Salı 16:49:49


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?