24
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

Ruşen Çakır´ın Haberi (!) ve Ajan Gazeteci İması

“AÇLIKTAN ÖLÜRKEN BAĞIRARAK BİZİ RAHATSIZ ETMEYİN”

Ruşen Çakır, Vatan gazetesinde çıkan haberinde, Pentagon bağlantılı Eucom şirketi tarafından finanse edilen ve Balkan ülkelerine yönelik yayın yapan bir internet sitesine haber yazdıkları için dört gazetecinin ABD ajanı olduğunu ima etti.

Haber daha sonra hiç sorgulanmadan, Ruşen Çakır’ın yazdıklarını doğru kabul eden bir mantıkla internetteki bir çok siteye aynı biçimde aktarıldı.

Örneğin www.medyatava.net bu haberi Ruşen Çakır’ın bir iddiası olarak değil, “Pentagon, 50 gazeteciye maaş bağlamış” başlığıyla, www.haberturk.com “Pentagon’un maaş bağladığı gazeteciler arasında dört Türk de var”, www.medyafaresi.com “Şok! İşte Pentagon’un maaşa bağladığı Türk gazeteciler”, www.superpoligon.com ise “ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) lehine yazması için 50 gazeteciyi maaşa bağlamış! Listede dört tane de Türk gazeteci var!” başlıklarıyla duyurdu.

Bu haberlerin hepsinin de içeriği Vatan gazetesinde Ruşen Çakır imzalı haberin aynısıydı. Ruşen Çakır gibi bu internet sitelerinin editörleri de haberciliğin en temel kurallarından birini atlamıştı.

Yani soruşturulması mümkün bir haberi soruşturmaksızın yayınlamıştı.

www.medyatava.net en azından soruşturmayı sonradan yaptı ve soruşturulması mümkün haberi, ulaşılması mümkün muhatabına telefonla sordu. Aynı sitenin haberine göre, Mustafa Azizoğlu, telefonda sorulara yanıt verirken belediye otobüsünde olduğunu bildirdi. Buna karşılık Ruşen Çakır’dan kendi haberini savunan bir açıklama geldi.

Çakır, bu açıklamasında bence mutlaka her gazetecinin (ve tabii kendisinin de) mutlaka cevap vermesi gereken bir soru soruyordu: “Serbest gazeteci olmak, her önüne gelen yere yazma özgürlüğünü verir mi insana? İşsizlik her yerde yazmayı meşrulaştırır mı?” diyordu. Gerçekten de bu soru, “serbest olmayan” ve “işli olan” gazetecilerin de mutlaka cevaplandırması gereken bir sorudur.

Örneğin “gazeteciliği sürdürme aşkına Aydın Doğan’ın, Turgay Ciner’in, Mehmet Emin Karamehmet’in, Zafer Mutlu'nun yayın organlarında çalışmak meşru mudur?” diye devam edilebilir bu soruya.

Fakat bizce bu sorudan daha önemli bir şey vardı Ruşen Çakır’ın cevabında.

“Bu kadar ciddi bir süreçte, ne zamandır dile getirilen birçok iddiayı doğrulayan bir haberi, fukaralık edebiyatıyla karartmaya çalışmayın lütfen” diyordu Çakır. Sadece “insaf” diyorum (Fuat Kozluklu).

Pentagon bağlantılı bir şirketin finanse ettiği bir internet sitesine, kendi belirlediği konularda haber yazan ve her bir haber karşılığında 75 ila 100 dolar arasında para alan insanlara ABD ajanı demek ne kadar doğrudur?

Eğer bu insanlara ABD ajanı diyeceksek, gerek ABD’den, gerek AB’den gerekse de Türk yetkililerden “sızdırılan” “haberleri”, yanlış olduklarını bile bile, altına imzalarını atarak “özel haber” diye sunanlara ne isim takmak gerekiyor?

Böylesine ciddi bir konuda 200 milyon dolar gibi miktarlar gündemdeyken bunlara hiç değinmeden birkaç yüz dolar karşılığında kendi belirledikleri konularda haber yapanlara “ajan” demek ne kadar haberciliktir? “Bu kadar ciddi bir süreçte, ne zamandır dile getirilen birçok iddiayı doğrulayan bir haber” herhalde birkaç yüz dolarla kanıtlanamaz.

Ruşen Çakır, soruşturulması mümkün haberi biraz soruştursaydı, “fukara edebiyatı” dediği şeyi daha somut öğrenebilirdi.

Örneğin Mustafa Azizoğlu’nun belediye otobüsüne binmeden önce nasıl bir araba sahibi olduğunu, o arabanın taksitlerini ödemek için (beslenmek de dahil) diğer harcamalarını nasıl kıstığını, arabasına benzin koyacak parayı bulmakta nasıl zorlandığını, Vahit Bora’nın NTV’den (üstelik iki kere) kovulduğunu, işsiz bir şekilde evinde otururken mahallenin komşu kadınlarıyla nasıl muhabbeti ilerlettiğini, yabancı yayın organlarına fixerlık yaparak üç-beş kuruş kazanmak için nasıl çırpındığını, nasıl mecburen reklamcı olduğunu vb. çok kolaylıkla öğrenebilirdi.

Ama “bu kadar ciddi bir süreçte, ne zamandır dile getirilen bir iddia” için ne yazık ki işin kolayına kamayı tercih etti.

“Fukara edebiyatı yapmayın” dedi. Ama ben bu sözleri “açlıktan ölürken lütfen ses çıkartarak bizi meşgul ve rahatsız etmeyin,çünkü biz Pentagon ajanlarını deşifre etmek gibi kutsal bir görevle uğraşıyoruz” diye algıladım.

Ruşen Çakır, “Tok, açın halinden anlamaz” sözünün doğruluğunu bir kez daha kanıtladı. Ama Türk filmlerinden bir alıntı yapmak gerekirse, “fakir ama namuslu” delikanlılara, alnının teriyle ve kendini satmadan gazetecilik yapmak isteyen insanlara gereğinden büyük bir haksızlık yaparak. Ve böylesine önemli bir iddianın gerçekten araştırılmasının önüne kalın bir perde çekerek.

Sahi bir de, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti başkanı sıfatlı, Orhan Erinç isimli (Mars’ta yaşadığını sandığım) bir şahıs da, bu konuda bir değerlendirme yapmış.

Bu beyefendi, haberde ismi geçen gazeteciler için “Bize üye olursa, yönetim kurulumuz onur kuruluna sevk eder” buyurmuş.

Sanırım bu beyefendi, başkanlığını yaptığı cemiyetin ismini aldığı mesleği yapanların, o cemiyete üye olmasının pek mümkün olmadığını bilmiyor herhalde. Çünkü gazetecilerin adına kurulu olan bu cemiyete üye olmak gazetecilerde pek rastlanmayan bir özelliğe 212’li olma özelliğine sahip olmak gerekiyor. Demek ki, “Pentagon ajanı” olmak, kendilerine çalışılması meşru olan patronları bile bu ajanları 212’li yapmaya yetmiyor.
Sansursuz.com
Yayın Tarihi : 7 Şubat 2005 Pazartesi 23:41:20


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?