30
Mayıs
2024
Perşembe
ANASAYFA

HEDEFTEKİLER KOMÜNİST, YAHUDİ, DÖNME, ERMENİ, MASON

Bundan 56 yıl öncesinde ‘Malatya suikastı’ adıyla anılmaya başlayan olayı anlatmaya devam ediyorum. Bugün, Yalman’ın hastaneye götürülüşünden sonraki gelişmeleri özetleyeyim:

***

Olay, 22 Kasım 1953 gecesinde, saat 22.30 sıralarında olmuştu. Polisin olay yerindeki incelemesi, hemen başlamış, orada terk edilmiş halde bulunan bir bisikletin sahibi saptanmıştı. Adı Şerif Dursun’du. O gece evine gitmemişti ama, başka bir yerde yakalandı. Onun verdiği ifade üzerine, Yalman’a tabancayı doğrultup defalarca ateş eden Hüseyin Üzmez de, daha sonra yakalandı.

Onlar yakalanıncaya kadar, İstanbul ve Ankara basınından Malatya’ya birçok gazeteci gelmişti. Hava berbattı. Malatya’ya tarifeli uçak, günde bir kere vardı. Ama olayın ertesi gününde kalktıktan sonra hava muhalefetinden geri dönmek zorunda kalmıştı. Uçaktaki gazeteciler, Ankara havaalanından Malatya’ya karayolundan gitmek zorunda kalmışlardı. O da, o zamanın koşullarında 30 saat sürmüştü.

O gazetecilerden biri Vatan’ın o zamanki polis-adliye muhabiri rahmetli Yılmaz Çetiner’di. Malatya’ya varışından sonra hemen Emniyet’e gitmiş, yakalanan sanıkların ifadeleriyle ilgili ilk bilgileri almıştı. Bunları anılarında şöyle anlatıyor:
“Nihayet Hüseyin Üzmez ile Şerif Dursun, Yalman’a yaptıkları saldırının nedenini açıkladılar. Aşırı dincilik, aşırı milliyetçilik duyguları onları bu suikasta sevk etmişti.

Büyük Doğu dergisinin ve bu tür yazılar yayımlayanların etkisi olmuştu üzerlerinde.
Vatan başyazarını inançsızlıkla suçluyorlar, gerici yayınlar Yalman’a nasıl hücum ediyorsa aynı sözleri tekrarlıyorlardı. Suikast olayının arkasında irtica örgütü arandı ama böyle bir bağlantının delili bulunamadı.

Hükümet, muhalefet tarafından gericileri korumakla, irticaya taviz vermekle suçlanıyordu. Basın olayın üzerine bu yönden gidiyordu. Başbakan da istemeye istemeye Necip Fazıl Kısakürek gibi isimlerin üzerine gitmek zorunda kaldı. Çünkü bazı hukukçulara göre, ünlü şair Büyük Doğu’da Ahmet Emin Yalman hakkında yazdığı yazılarla Hüseyin ve Şerif’i cinayete azmettirmişti.”

Neçip Fazıl ve Büyük Doğu

Necip Fazıl Kısakürek’in ‘Büyük Doğu’su, malum, bazen dergi, bazen gazete halinde çıkan, ama dünyaya bakış açısı değişmeyen bir yayın organı... ‘İslam inkılabı’nın gerçekleşmesini istiyor. Cumhuriyet dönemi devrimlerine karşı... Abdülhamid ile Vahdettin’e saygılı, Atatürk’e ve İnönü’ye kızgın... Başbakan Adnan Menderes’e -konjonktüre bağlı olarak- bazen eleştiriler, bazen övgüler yağdırıyor.

Büyük Doğu’nun, toplumumuzda ‘en büyük tehlike’ olarak gördüğü kesimler, ‘komünist’ler, ‘Yahudi’ler, ‘dönme’ler, ‘mason’lar, ‘Ermeni’ler ve diğer ‘gayrimüslim’lerdi... Ahmed Emin Yalman hakkındaki ‘yayınları’nda da, Yalman‘ı ve gazetesi Vatan’ı, onlarla özdeşleştiriyordu. Onun ‘dönmelere başkanlık, masonlara çığırtkanlık vazifesi’yle mükellef (yükümlü)” bir ‘din, mukaddesat, Türklük ve birlik düşmanı’ olduğunu yazıyordu.

Ahmed Emin Yalman da o gibi suçlamalara cevap verirken, bunları yazanların ‘dini savunma kısvesi altında’ laikliği ortadan kaldırmayı hedefleyen ve komünistlerin emellerine hizmet eden ‘mürteci’ler olduğunu yazıyordu.

Buna Büyük Doğu’da Necip Fazıl Kısakürek, kendi imzasıyla cevap veriyordu.
Bir örnek:

“Bize mürteci diyen! (...) Bizi komünist emellerine hizmet etmekle ve komünistlere yeni tecelli zeminleri açmakla suçlayan!

Sen, bizzat Stalin’e, en sadık adamı kadar değil de, öz yüreği kadar yakın bir bendesin. (...)

Korktuğunuz günlerin tahakkuku yakındır!.. O gün bütün renkler, en ince nüanslarıyla birbirinden ayırt edilecek ve bizden olmayanlar o kezzapla silinecektir. Bundan korkuyorsun, değil mi, Allahsız!..”

O arada, dergide Neyzen Tevfik’e ait olduğu söylenen ve Vatan gazetesinin fiyatının 10 kuruş olduğuna işaret ederek Yalman’ı ‘vatan satıcılığı’yla itham eden bir dörtlük yayımlanıyordu.

Şöyleydi:

“Şu bizim dönme dolap Ahmet Emin
Din ve imanımıza çatmadadır.
Başımız ağrımaz etsek de yemin;
Vatanı on kuruşa satmadadır.”

Genel Müdürün açıklaması

Büyük Doğu, suikast olayı sırasında günlük gazete olarak çıkarken yayınına ara vermişti. (Gazete olarak çıkışı, başta Başbakan Adnan Menderes ve iktidar politikacılarının desteğiyle olmuştu. Ama bir gün gelmiş, yaptığı yayınların Cumhurbaşkanı Celâl Bayar’ı rahatsız ettiği söylentileri ortaya çıkmıştı. O söylentilerden sonra da, gene iktidar politikacılarının telkiniyle, yayınına ‘yeniden başlamak üzere’, ‘ara verme’ kararını almıştı).

Ama, Malatya’daki soruşturmayı sürdüren Emniyet kadrosunun açıkladığına göre, Hüseyin Üzmez ve arkadaşlarının üzerinde, Büyük Doğu’nun Ahmet Emin Yalman’a karşı yıllardan beri yaptığı ve son sıralarda dozunu daha da artırdığı yayınların etkisi sürüyordu. Zaten suikastte o etkinin rolü, sanıkların ilk ifadelerinden de anlaşılıyordu.

Dönemin Emniyet Genel Müdürü Kemal Aygün, bunu, 26 Kasım günü, basın mensuplarını toplayarak şöyle açıkladı:

‘(Hüseyin Üzmez ve dokuz arkadaşı) okumakta oldukları irticai mahiyette bir gazetenin Ahmet Emin Yalman hakkındaki devamlı neşriyatından, Vatan başyazarının Türk kızlarını Amerikalılara peşkeş çektiğine ve Müslümanlık aleyhinde yazılar yazdığına kanaat getirmişlerdir. Bu şahıslar 20 Kasım Perşembe gecesi, Elazığ’da terzi Fevzi Özer’in evinde bir toplantı yaparak Vatan başyazarını öldürmeye karar vermişlerdir.

Suikastçılar, Yalman’ı hemen ertesi günü öldürmeyi kararlaştırmışlardır. Bu işe Elazığlı bir lise talebesi olan Hüseyin Üzmez ile duvarcı Şerif Dursun gönüllü olmuşlar; fakat cuma günü Yalman (...) şehirden ayrıldığından suikast teşebbüsü akim kalmıştır.

Bunun üzerine Şerif Dursun ve Hüseyin Üzmez, Başbakan Adnan Menderes’in Malatya’ya geldiği gece Yalman’ı vurmayı tasarlamışlardır. O gece Hüseyin Üzmez ile Şerif Dursun bisikletlerine binerek otelin civarında saklanmışlardır.”

Açıklamada, suikaste katılan öteki şahısların meydanda yer aldıkları, bazılarının gözlemcilik görevini üstlendiği belirtildikten sonra şöyle deniliyordu

“Postahane önünde mevzi alan Hüseyin Üzmez, Yalman arabadan inince soğukkanlılığını muhafaza ederek beş el ateş etmiş ve bisikletinin saklı olduğu yere koşmuştur.

Şerif Dursun ise o sırada bekçiye iki el ateş ederek Üzmez’in arkasından koşmuş, fakat bisikletine binmeye muvaffak olamamıştır. Bilindiği gibi bilahare bu bisiklet hadisenin aydınlanmasında en mühim rolü oynamıştır.

Kemal Aygün, açıklamalarında Hüseyin Üzmez’in bu konudaki itirafını da şöyle özetlemişti.

“Yakalanarak polis müdürlüğüne celbedilen Hüseyin Üzmez suçunu itiraf etmiş ve demiştir ki: -Ahmet Emin Yalman, dini akidelerimizi zedeleyen yazılar neşrediyordu. Bu yüzden onu öldürmeye karar verdim.”

Çetiner’in gazeteciliği

Emniyet Genel Müdürü Kemal Aygün’ün bu açıklaması, Büyük Doğu’nun sahibi ve başyazarı Necip Fazıl Kısakürek’in de sanıklar arasına ‘azmettirici’ olarak katılacağının işaretiydi.

Yılmaz Çetiner’in gazeteci olarak, daha önceden öğrendiği gibi bunun için Menderes’in de onayı alınmış ve Kısakürek hakkında da soruşturma başlatılmıştı.
Onunla birlikte ‘azmettirici’ler arasına, Büyük Doğu yazarlarından Cevat Rifat Atilhan’la birlikte, Büyük Cihad ve Serdengeçti dergilerinin bazı mensupları da giriyordu. Osman Yüksel Serdengeçti, onlardan biriydi.

Sanıkların sayısı bu şekilde artarken, Malatya’daki gazetecilik çalışmalarını sürdüren Yılmaz Çetiner’in aklına bir şey geldi:

Yalman’ın mahkemedeki tedavisi deam ediyordu. Üzmez’in ona isabet eden kurşunlarından en tehlikelisi karnına giren kurşundu. Yapılan müdahaleyle onun etkisi ortadan kaldırılmış, tehlikeli durum sona ermişti. Acaba Yalman, Hüseyin Üzmez’le görüştürülemez miydi?

Böyle bir görüşme, kısa da sürse, büyük bir gazetecilik başarısı olurdu.
Çetiner, bunu düşündü. Malatya Emniyet Müdürü’ne gidip bir öneri yaptı.

Bunu, ‘Nefes Nefese Bir Ömür’ başlıklı anı kitabında şöyle anlatıyor:

“Polis Müdürü Kemal Özsoy’a gittim.

‘Kemal Bey, Hüseyin’i alıp Yalman’ın odasına gidelim, yüzleşelim. Hele bir de af diler, pişman olduğunu söylerse, büyük olay olur. Herkes sizin büyük başarınızı öğrenir böylece.’

Kemal Özsoy önce mırın kırın etti, ama sonradan aklı yattı bu işe. Kendisinin de kazançlı çıkacağını düşündü.

Savcıya haber bile vermedik. Üç polis memuru, polis müdürü ve ben, Hüseyin Üzmez’i alıp gece Malatya Devlet Hastanesi’ne götürdük.

***

Gerisini, bir sonraki yazıda anlatacağım. Böylece bu konuya biraz uzunca yer ayırmış oluyorum ama, sanırım, Hüseyin Üzmez’in şimdi övünerek söylediği ‘Ben zaten gazeteci vurmuştum’ sözünün ayrıntıları arasında, bugün de hatırlanması gereken ilginç gerçekler var.

Altan Öymen - Radikal
Yayın Tarihi : 5 Kasım 2008 Çarşamba 20:46:55
Güncelleme :5 Kasım 2008 Çarşamba 20:57:08


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?